Erdal Sağlam

Piyasalar enflasyon rakamını konuşuyor

2 Aralık 2003
<B>PİYASALARDAKİ </B>oyuncular, yoğun biçimde, Çarşamba günü açıklanacak Kasım ayı enflasyon rakamını konuşuyor. Bazı bankacılar, piyasalarda bayram öncesi daraltılan pozisyonların bombalardan sonra neredeyse sıfırlandığını belirterek, bankaların yeniden pozisyon belirlemesinde en önemli faktörlerden birinin bu enflasyon rakamı olacağını söylüyorlar. Aslında, Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti'nin dün bu sütunlarda yayımlanan demeci, enflasyon rakamının, özellikle faizdeki indirim beklentisi açısından, değerini epeyce azalttı. Ancak yine de kısa vadeli hareket için, enflasyon rakamı merakla bekleniyor.

Yarın açıklanacak enflasyon rakamı için, piyasalarda birçok rakam konuşuluyor. Dün yayınlanan bir anket piyasalardaki oyuncuların beklentisinin ortalama 1,5 olduğunu, en düşük yüzde 1.1, en yüksek yüzde 1.9 tahmin yapıldığını ortaya koydu.

Buna karşılık piyasalarda, 'Ankara'dan sızdığı' belirtilerek, Kasım ayı enflasyon rakamının yüzde 2.2 olarak çıkacağı söylentisi de hakim. Bazı bankacılar bu söylentiye, ‘‘Bürokrasinin bilerek yüksek göstermeye çalıştığı bir rakam olabilir’’ diyerek, bazıları da ‘‘birileri Ankara'ya atfederek kendi rakamlarını benimsetmeye çalışıyor’’ yaklaşımıyla, şüpheli bakıyorlar.

Yani piyasa oyuncularının çoğunluğu, yüzde 2'nin altında bir rakam bekliyor.Buna karşılık edindiğim izlenim, Kasım rakamı beklentinin, yani yüzde 2'nin üzerinde çıkabilir. Özellikle gıda fiyatlarında, bayramın da etkisiyle, beklenenin üzerinde bir artış olduğu söyleniyor. Bir hesaba göre; gıda fiyatlarındaki artış yüzde 3.5 olursa, zaten çıkacak rakam da 2.1'e yükseliyor.

Daha önce, bürokrasinin tahminleriyle DİE'nin açıkladığı rakamlar arasında farklar olabiliyordu. Bu nedenle Kasım ayında yüzde 2-2.5'luk bir rakamın çıkacağını kesin olarak söyleyemiyoruz ama gıda fiyatlarının beklenin üzerinde arttığının tesbit edildiğini söylememiz gerekiyor.

Peki, Kasım ayı enflasyon rakamı piyasa beklentisinin üzerinde, yani yüzde 2'nin üzerinde çıkarsa ne olur derseniz, ben bir şey olacağını sanmıyorum. Bir bankacı durumu, 'piyasalar ne olursa olsun olumsuz tepki vermiyor' diye özetlerken, yüzde 2.5'luk bir rakamın çıkması halinde bono faizlerinin 0.3, en fazla 0.5 artacağı, dövizde fazla bir hareket olmayacağı tahmin ediliyor. İhtimal çok düşük olsa da, yüzde 3 veya üzeri bir rakam çıktığı takdirde, tepki biraz daha yüksek olabilir ama yine de 'önemli bir hareket' beklenmiyor.

RANDEVULAR İPTAL

Piyasaların, ne olursa olsun, önemli bir tepki vermeyeceği ortada ama çok yüksek bir rakam çıktığı takdirde, sinirler biraz bozulur. Özellikle de, yılbaşı bilançosu sonrasına ertelenen kötü birikimlerin, biraz daha büyümesine neden olur. Bence, Kasım ayında, Ercan Kumcu'nun bir süredir çok haklı olarak dikkat çektiği talep artışına, bundan sonrası için de, bakmak gerekiyor.

Gerçi, Serdengeçti'nin açıklamalarıyla biraz duruldu ama piyasalardaki 'indirim beklentisi', yüzde 2'nin üzerinde bir rakam çıkması halinde, herhalde tümüyle sönecektir.

Piyasalar, enflasyon rakamının ardından IMF gözden geçirmesinin seyrine, Kıbrıs'taki seçimlere bakacak, ona göre yön alacaktır. Ancak, yüksek bono portföyü olan bazı bankalar ve kamu bankalarının 'seyrin bozulmaması için' sürekli ve yoğun olarak devreye girdiğini hatırlatalım...

Bu arada piyasalarda, İstanbul'daki bombalamaların bir etkisi olmadığı görülüyor ama hiç de etkilemediği sanılmasın. Örneğin bazı yabancı yatırımcılar, fon temsilcileri, verecekleri yatırım kararlarına baz olması amacıyla, bu hafta ve önümüzdeki hafta Ankara'da bazı bürokratlar, bakanlar ve parti temsilcileri ile görüşmek için randevular almışlardı. Bu yabancılar, bombalamalardan sonra bu randevularını iptal ettiler. Bu iptaller, yabancıların bir daha gelmeyeceği anlamına tabi ki gelmiyor. Kaldı ki, bu fonlar paraları bozup dönmüş de değiller ama tedirginliğin olmadığını da, söyleyemeyiz. Belki, önümüzdeki günlerde ekonomi yönetiminin, yabancıların tedirginliği gidermek için de harekete geçmesi gerekebilir.
Yazının Devamını Oku

Serdengeçti: Faiz kararını 2004’e bakarak veririz

1 Aralık 2003
<B>UZUN </B>Bayram tatilinin ardından, piyasalar bugün yeniden açılıyor. Piyasalarda bu hafta konuşulacak konuların başında, Çarşamba günü açıklanacak Kasım ayı enflasyon oranı ve buna bağlı olarak piyasalarda oluşan 'faiz indirimi beklentisi' yeralıyor..

Bayram öncesi yaşanan terör olaylarında hızlı ve kararlı tutum takınarak piyasalarda istikrarın bozulmasına izin vermeyen Merkez Bankası'nın özellikle faiz konusunda ne yapacağı merakla bekleniyor. Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti'ye, hem bundan sonra yaşanacak bu tür olaylarda takınılacak tutumu, hem de faiz kararlarında etkili olacak unsurları sorduk.

Serdengeçti'yi, piyasadaki, açıklanacak enflasyon oranına bağlı olarak alınabilecek bir faiz indirimi beklentisine karşılık, daha temkinli bir yaklaşım içinde gördük. Serdengeçti, Merkez Bankası'nın faiz kararı verirken gerçekleşen enflasyon oranına ya da iki haftada bir yapılan anket sonuçlarına bakmadığını söyledi. Piyasalardaki 'kısa vadeli bakış'tan yakınan Serdengeçti, Merkez Bankası'nın kendi enflasyon tahminlerine, ekonominin temel dinamiklerine, mali disiplinden ödemeler dengesine kadar birçok gelişmeye, toplam arz-talep dengesine, dış etkenlere bakarak, yani çok daha geniş bakarak faiz kararı verdiğini hatırlattı.

Piyasalarda oluşan, gerçekleşen enflasyon oranına bağlı faiz kararı verilmesi yönündeki beklentiyi, 'yüzeysel bir yaklaşım' olarak değerlendiren Serdengeçti, piyasaların artık kısa vadeli bakıştan da kurtulması gerektiğinin de altını çizdi.

'Artık bizim hedefimiz 2003 yılı enflasyonu değil' diyen Serdengeçti, 2003 yılı enflasyon oranının yüzde 20 veya civarında gerçekleşeceğini, bunun kesinleştiğini, daha da önemlisi; 2003 yılı enflasyonu için artık yapacak fazla bir şey bulunmadığını söyledi.

Bu nedenle, gelinen aşamada Merkez Bankası'nın enflasyon hedefinin artık 2004 yılı enflasyonu, yani yüzde 12'lik hedef olduğunu vurgulayan Merkez Bankası Başkanı, bütün dikkatlerini bu hedefe verdiklerini, bundan sonra alınacak kararların da bu hedefi gerçekleştirmeye dönük olacağını belirtti. 'Biz artık 2004 yılı enflasyon hedefinin yani yüzde 12'lik hedefin tutturulup tutturulamayacağına, tutturulması için nelerin yapılması gerektiğine bakıyoruz' diyen Serdengeçti, bu yaklaşımıyla, bir anlamda Kasım ayı enflasyonuna bakılarak faiz indirimi beklentisi içine girenlere de yanıt vermiş oldu.

'Ülkemizde, yıllarca kronik enflasyon ortamında yaşamaktan ötürü gelişmiş bir kısa vadecilik var ve bundan artık kurtulmamız gerekiyor' diyen Serdengeçti, artık vadeyi uzatma, orta vadeye bakma zamanının geldiğini söyledi. Serdengeçti, 'artık biraz daha orta vadeli bir bakış açısını kazanmamız gerek' diyerek, bundan sonrası için bunun bir 'şart' olduğunun da altını çizdi.

'Peki orta vadede ne gözüküyor?' diye sorduğumuzda ise Serdengecti, 'Yüzde 12'lik hedefe giderken şu anda, bazı risklere rağmen, çok büyük olumsuzluklar gözükmüyor' yanıtını verdi. Merkez Bankası yönetimi olarak Hükümete yaptıkları son sunumda bunları sıraladıklarını kaydeden Serdengeçti şunları söyledi:

'Enflasyonda, öyle anlaşılıyor ki; 2005 yılında, kalıcı biçimde, tek haneye düşme imkanını bulacağız. O noktaya giderken, bir Hükümetin ya da Merkez Bankasının kontrol edemeyeceği, örneğin gıda ve enerji fiyatlarından kaynaklanacak bazı aksamalar olabilir. Ama bunlar bile enflasyondaki genel düşüş eğilimini değiştirmez'

Bu yıl sonunda enflasyon oranının yüzde 20 veya ona yakın bir rakam olarak gerçekleşmesinin artık kesinleştiğini kaydeden Serdengeçti, bu başarının bazı çevrelerde yanlış yorumlandığını, daha önce de görüldüğü gibi, bazı kesimlerin dikkatlerin artık enflasyon yerine başka yerlere çekilmesi için gayret sarfettiklerini söyledi. Bu tehlikeli eğilime dikkat edilmesi gerektiğini kaydeden Serdengeçti, 'Kamuoyuna da internet sitemizden açıkladığımız, son Hükümet sunumunda söylendiği gibi, enflasyonla mücadele konusunda aldığımız mesafe önemli ama gideceğimiz mesafe çok daha önemli' dedi. Serdengeçti, enflasyonla mücadele üzerindeki dikkatlerin dağılmaması, bu gerçeği gözardı edip gevşememek gerektiğinin altını çizdi.

Gözden geçirmenin 2004'e kalması kesin gibi

IMF
'in Ankara Büro Şefi Odd Per Brekk de, 6. gözden geçirmenin bu yıl sonuna kadar tamamlanması konusunda umutlarını yitirmiş gözüküyor...

Brekk yakınlarına, 6. gözden geçirmenin tamamlanması için şart olan yasal tedbirlerdeki gecikmeleri hatırlatarak, 'Sanıyorum bu yıla yetişmeyecek, 6. gözden geçirmenin tamamlanmasının Ocak'a kalması büyük ihtimal' diyormuş. Bu arada bürokratlara 'Hükümet neden yine işi savsaklamaya başladı, bu tavır kalıcı mı' diye soruyormuş

Adalet Bakanlığı'nın hazırladığı Bankalar Yasasında yapılacak değişikliklere ilişkin olarak IMF'le Hükümet arasında çıkan anlaşmazlık, henüz çözülmüş değil. Bankalar Birliği hukukçuları bayramdan önce Adalet Bakanlığı bürokratları ile birlikte bir çalışma yaptılar. Duyduğumuza göre, özellikle hukuka aykırı maddeler konusunda büyük ölçüde uzlaşma sağlanmış. Önümüzdeki Perşembe günü, Tasarı Komisyonda görüşülmeye devam edecek. Bankalar ile uzlaşma sağlanmış ancak bankalar, BDDK yetkilerinin Hükümete verilmesini öngören maddelerle fazla ilgilenmiyor ve anladığımız kadarıyla bunu bir sorun olarak ortaya getirmiyorlar. Ancak IMF'in bankacılıkla ilgili yetkilerin Hükümete geçmesi konusunda ciddi endişeleri var. Komisyonda verilecek önergelerle bu konuda da değişiklik öngörülüyor. TMSF'nin yetkileri korunuyor, idari olarak BDDK bünyesinde kalıyor ancak, Hükümet belli ki bankacılığı siyasi otoritenin güdümüne almak konusunda kararlı. Çünkü TMSF'ye bakanların seçeceği kişilerin atanmasını, yani yönetiminin siyasi otoritenin seçeceği kişilere bırakılmasını istiyor. İşte IMF, bu konudaki önergelerin de çevirisini istedi. Bugünden itibaren IMF'le bu konunun müzakere edilmesini bekliyoruz.

6. gözden geçirmenin tamamlanabilmesi için bu konuda uzlaşma şart. Ya IMF'in istediği gibi daha önce anlaşılan iki madde yasalaşacak ya da tümüyle taslak üzerinde uzlaşma sağlanacak.

Aslında bu da yetmiyor. TBMM'de bulunan Kamu Mali Yönetim tasarısının da yasalaşması gerekiyor. Bütün bunların da, Aralık ortasına kadar bitmesi gerekiyor ki; IMF İcra Direktörleri Kurulu tatile gireceği 24 Aralık'a kadar Türkiye'yi görüşüp, kararını versin...

İşte IMF Büro Şefi Brekk de bu nedenle Aralık ayından umudunu kesmiş durumda.

Gözden geçirme 2004'e kaldığı takdirde piyasaların olumsuz bir tepki vereceğini sanmıyorum. 'Ama bütün bunlar piyasaların tavrını hiç mi etkilemez' derseniz, bunu anlamak için, yüksek karların yazılacağı yılsonu bilançosunun ertesini, yani yeni yılı beklememiz gerekecek...

Terör önlemleri alındı uygulamaya gerek kalmadı

MERKEZ
Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti ile yaşanan terör önlemleri nedeniyle aldıkları önlemleri ve piyasalardaki sakin havayı da konuştuk. 'Bu tür terör olayları 2 yıl önce olsaydı piyasaları çok daha fazla etkilerdi' diyen Serdengeçti, 11 Eylül olaylarında ve Irak krizinde olduğu gibi, ekonomide nisbeten istikrar sağlandığı için, bu tür dışsal şokların piyasaları artık çok daha az etkilediğini, hatta hiç etkilemediğini kaydetti. Son olaylardan piyasaların etkilenmemesini de buna bağlayan Serdengeçti, 'Merkez Bankası gerekli önlemleri aldı ama bunları uygulamaya gerek bile olmadı. Piyasaların tümünde bu kez hiç etkilenme olmadı' dedi.

'Yapılması gerekenlerin yerine getirilmesi, ekonomik programa harfiyen uyulması, ekonominin istikrar kazanması için gerekli mesafenin alınmasını, dolayısıyla da ekonominin bu tür dışsal şoklardan etkilenmemesini beraberinde getirmeye devam edecek' diyen Serdengeçti, bu tür olayların, uygulanan ekonomik programın değerini bir kez daha ortaya çıkardığını söyledi.

Serdengeçti sorumuz üzerine, ileride de, bu tür olayların yaşanması halinde, yine piyasalara dönük olarak aynı tür tedbirlerin alınacağını kaydetti.
Yazının Devamını Oku

Tıkanıklıklar ortaya çıkmaya başladı

29 Kasım 2003
YENİ yıl yaklaştıkça, ekonomide aksayan yönler, tıkanmaya başlayan noktalar da yavaş yavaş su yüzüne çıkmaya başladı. Aslında bu noktaların tıkanacağı, işleyen sistemi zarara uğratacak, genel gidişatı bozacak boyutlara ulaşacağı, önceden belliydi. Çünkü bir şey yapılmıyordu.Hep konuşuldu; acaba Hükümet, kendisine büyük ve şartsız bir destek verildiği takdirde ekonomideki gerekli olanları yapmaya devam edecek miydi, yoksa rehavete kapılıp, 'bu iş nasıl olsa gidiyor' deyip, gerekenleri yapmak konusunda savsaklayacak mıydı?Özellikle işaleminin temsilcileri, Hükümete verilecek destekle gerekenlerin tümünün yapılacağını düşünüp, öyle davrandılar. Bunu dengelemek için de, 'Başbakan kızıyor' diyerek, yapılması gerekip de aksayanları, kapalı kapılar ardında Başbakana söylemeyi tercih ettiler, basına fazla yansıtmadılar. Ancak bu 'kıyağa' rağmen, zaman zaman Hükümetten tepki gördüler.Gözardı edilen başka bir gerçek vardı ki; AKP Hükümeti uyguladığı programı 'uygulamak zorunda olduğu' için uyguluyordu ve her fırsat bulduğunda popülizme dönüp, IMF programından sapma konusunda büyük gayret sarfediyordu. Bu, sadece AKP için geçerli değildi ki... Şimdiye kadar bütün Hükümetler, kendilerini zorunlu hissetmedikleri anda popülizme dönmediler mi?Burada işaleminin düşündüğü, AKP Hükümetini diğerlerinden ayıran özelliğin, 'Çoğunluk iktidarı' olmasıydı ve bu nedenle AKP iktidarının gerekenleri yapacağı varsayıldı.Ancak gelinen noktada, çoğunluk iktidarının ekonomide bütün sorunları çözmeye, zaten belli olan önlemleri teker teker hayata geçirmeye yetmeyeceği de, yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı.Başından beri, ekonomideki bahar havasının kalıcı olabilmesi, düzelen dengelerin istikrarlıkılınabilmesi için yapısal tedbirlerin mutlaka hayata geçirilmesi gerektiğini söyleyenlere, 'olumlu havayı bozuyorlar' diye bakıldı. Ekonomik programa uyulması gerektiğini söyleyip, aksayan yönlere işaret edenler, başta Hükümetten gelen tepkiler olmak üzere, tu-kaka edildiler. Herkes, AKP Hükümetinin mantalite olarak, IMF programını baştan reddettiğini, başka çare görmeyince uygulamaya başladığını, günlük ekonomik gidişatı olumlu kılmak için, mali disiplin kararlarına uyduğunu, kalıcı istikrar için gereken yapısal tedbirleri gözardı ettiğini unutuverdi.IMF, görülmedik toleransı gösterdi ama, bir gözden geçirme bile zamanında tamamlanamadı...Uluslararası konjonktürün, hiçbir Hükümete bu kadar yardımcı olmadığı ve bunun ilelebet süremeyeceği görülemedi. İlk tezkere konusundaki vahim hataya rağmen, ABD'nin Türkiye'ye ihtiyacının devam ettiği, IMF'nin tavrının buna bağlı olduğu, gözardı edildi. Petroldeki radikal fiyat düşüşleri Hükümetin en büyük yardımcısı oldu. İçerde akaryakıt fiyatlarının, hem petrol hem kurdaki düşüş nedeniyle yarı yarıya düşürülmesi gerekirken, göstermelik indirimlerle yetinildiği, farkın vergiye yüklendiği, mali disiplinin ancak böyle sağlandığı görülemedi. Buna 'kriz yorgunluğu' ve yıl sonu bilançolarında yüksek kar yazma ihtiyacı eklenince, geldik bugüne.Gelinen noktada, IMF'nin 6. gözden geçirmesinin de zamanında yapılamayacağı anlaşılıyor.Ancak, bence daha önemli bir gelişme, özel sektörün yavaş yavaş aksayan yönleri dile getirmeye başlaması... Telekom Yönetim Kuruluna AKP Hükümeti tarafından getirilen, saygın ve doğruları konuşmakla bilinen işadamı Hüsamettin Kavi, dünkü gazetelerde yeralan demecinde 'özelleştirmeyi siyasetçilerin istemediğini' açıkca söylemiş. Yani çoğunluk iktidarı da olsa, siyasetçiler istemeyince özelleştirme yapılamıyor. Şimdiye kadar bu kadar sert demecine rastlamadığım, Yabancı Sermaye Derneği Başkanı Şaban Erdikler ise Türkiye'nin yabancı sermaye trenini, 'gerçekten' bu kez kaçırmak üzere olduğunu, niyetin açıkca ortaya konup yabancı sermayenin istenip istenmediğini ortaya çıkması gerektiğini söylemiş.Bunlar ciddi uyarılar... Böyle giderse balayının bittiğini söyleyenlerin sayısı artacak...Son günlerde bombalamalarla ortaya çıkan 'dağınıklık havası' ekonomiye sıçrarsa, kötü...
Yazının Devamını Oku

Politikacı parmağını özelleştirmeden çekmiyor

25 Kasım 2003
<B>HERKESTEN</B> önce özelleştirmeye başlayan Türkiye'nin, bütün ülkelerin gerisinde kaldığı ve hálá bu sorunu çözemediği ortada. Yıllardır özelleştirmenin önündeki engeller konuşulur ama bir türlü bu, defalarca tanımlanan engeller, bir türlü temizlenemez.

Özelleştirmenin önündeki en büyük engelin politikacılar ve bürokratlar olduğu çok konuşuldu, yazıldı. Bunu bir daha tekrarlamakta fayda var; çünkü bir çoğunluk iktidarında özelleştirmenin artık yapılacağını düşünürken, işlerin hiç de öyle olmadığı yine ortaya çıktı.

Bürokratların, özellikle de özelleştirilecek kuruluşların yöneticilerinin, güçlerini kaybetmemek için özelleştirmeye direnişleri devam ediyor. Burada sorumluluk, bürokratlar istemese bile, o işi yaptıracak olan politikacılarda. Maalesef politikacılar da değişmiyor...

AKP Hükümeti özelleştirmede çok kararlı olduğunu, artık bu sorunu çözeceklerini, göreve geldikleri ilk günden beri söylüyor. Başta IMF olmak üzere yabancılar da buna inandı.

Gelinen nokta söylenenlerin yapılamadığı görülüyor. Bunda hükümetin içindekilerden çok, partinin tabanından, milletvekillerinden gelen tepkilerin payı oldukça büyük. Gerçi hükümetin içindekiler de, teknik olarak deneyimi ve yeterliliği tartışmalı kişileri sırf partiye yakın diye atayarak, özelleştirmenin önüne taş koyuyorlar ama...

Özelleştirme İdaresi'ne AKP'den gelen talep mektupları ve kartların sayısı o kadar fazla ki... Bunların bir bölümü adam alma, tayin gibi personel işleriyle ilgili. Ancak asıl büyük bölümü ve tehlikeli olanı kapatılacak işletmelerin kapatılmaması, kapatılan bazı işletmelerin yeniden açılması, bazı verimsiz, özelleştirme kapsamındaki KİT'lere yeni elemanlar alınması gibi, özelleştirmeye sekte vuracak talepler. İdare'de bir ilin tüm milletvekillerinin birden imza attığı, o ildeki işletmelere dönük, bu yönde o kadar fazla talep var ki... İmzalayanlar arasında özelleştirmenin yanında gözüken, özelleştirme için çalışmış eski bürokrat isimler bile var...

Yani değişen fazla bir şey yok. AKP iktidarı ‘‘çoğunluk iktidarı’’ ama milletvekilleri popülist, bulundukları ile dönük ucuz taleplerin takipçisi olmaya devam ediyorlar...

İşte bu talepler, yıllardır özelleştirme kapsamında olup bir türlü halledilemeyen, Sümer Holding, Seka, Et-Balık Kurumu gibi yaygın işletme ağı olan, çok kişinin çalıştığı işletmelerin özelleştirilmelerinin önünde engel oluşturuyor. İdare yetkilileri, Seka ve Sümer Holding'te bu dirençlere rağmen epeyce yol alındığını söylüyorlar ama Et-Balık Kurumu işletmeleri için aynı şey geçerli değil. Et-Balık Kurumu'nun kapatılan işletmelerinin yeniden açılması yönünde bile çok sayıda talep var. Satılacak işletmeler, ya da kapatılacaklar için harekete geçilemiyor...

ÇALIŞMAYANA 8 TRİLYON

Kapatılan ya da kapatılmak üzere olan özelleştirme kapsamındaki işletmelerde çalışan işçi sayısı 6 bin 691. Bunların 3 bin 836 kişisi Sümer Holding işletmelerinde, 1410 kişisi Seka'da çalışıyor. Sadece İstanbul'da eskiden gömlek üreten bir Sümer Holding işletmesinde 768 kişi var ve bunlar sabah işe gidip, tavla oynayıp, yün örüp akşam evlerine dönüyor. Seka'nın Karasu işletmelerinde 104 kişi, Murgul Bakır da 500 kişi aynı durumda.

Bu durumdaki işçilerin bir aylık maliyeti toplam 8 trilyon lira. İdare yetkilileri, işin sosyal yönünü düşünmeye çalıştıklarını ama durumun ortada olduğunu söylüyor. Bu durumdaki işçilerin çoğunun 35-40 yaşlarında kalifiye işçiler olduğunu, ayrılmaları durumunda kıdem tazminatına ek olarak ihbar tazminatı artı işkaybı tazminatı ödediklerini, yani kıdem tazminatının iki katına yaklaşan bir ödeme yaptıklarını, ama ayrılma konusunda işçilerden talep gelmediğini söylüyor. İş edinme ile ilgili eğitim de verdiklerini ama ayrılma talebi bulunmadığını kaydeden İdare yetkilileri, ‘‘Halbuki bu kişilerin çoğu, tazminatları alıp başka yerlerde iş de yapabilir ama tercih etmiyor, son güne kadar bekliyor’’ diye yakınıyorlar.

Bu politikacılarla, işsizlik sorunu çözülmeden, ‘‘devlet kapısı’’ anlayışı kırılabilir mi?
Yazının Devamını Oku

Tüpraş 2-3 hafta içinde satılacak

24 Kasım 2003
<B>TEKEL</B> ihalesindeki iptalle moral bozukluğu yaşanan özelleştirmede, bayram sonrası hareketleri günler yeniden geliyor. Özelleştirme İdaresi yetkilileri, bayramdan sonraki 2-3 hafta içinde Tüpraş ihalesinin sonuçlandırılacağını söyledi. Tüpraş için daha önce teklif veren şirket ve konsorsiyumların, bayramdan sonraki hafta içerisinde teker teker yeniden görüşmeye çağrılacağını öğrendik. İdare yetkilileri, teklif veren şirketlere özellikle yeni bir data-room isteyip istemediklerini soracaklarını belirttiler. Şartnamede böyle bir hükmün bulunduğunu, şirketler istediği takdirde böyle yeni bir inceleme imkanı tanınacağını kaydederek, ‘‘Ancak şirketler istemezse böyle, yeni bir incelemeye gerek kalmayacağını’’ söylediler. Yeni bir data-room olsa bile, bu sürecin hızlı yaşanacağını kaydeden yetkililer, aralık ortası gibi ikinci tekliflerin istenmesini planlıyor. Nihai teklif verildikten sonra ise bir-iki gün içinde basın önünde yeni teklifler açılacak.

BU KEZ PAZARLIK OLABİLİR

Basın önünde zarfların açılmasıyla birlikte, bu kez ihale süreci tümüyle bitmiş olmayabilir. Tekel ihalesinde gelen tepkileri değerlendiren İhale Komisyonu'nun, Tüpraş için zarflar açıldıktan sonra sözlü müzakere, pazarlık süreci başlatabileceğini öğrendik.

İhale Komisyonu'nun böyle bir yetkisi bulunduğu, Tekel ihalesinde bunun yapılmamasının eleştirilere neden olduğunu kaydeden yetkililer, İdare yetkililerinin prensip olarak, nihai teklifler üzerinden bir kez daha pazarlık yapılmasına karşı olduklarını ancak sözün İhale Komisyonu'nda olacağını belirtiyorlar. Yani İhale Komisyonu, zarflar açıldıktan sonra hemen orada karar verip, bir de sözlü bir pazarlık açıp, artırım isteyebilir. İhale böylece sonuçlanacak ve ardından da Rekabet Kurumu ve Özelleştirme Yüksek Kurulu kararları gelince ihale sonuçlanmış olacak.

Bu arada Petrol Yasası'nın çıkmasıyla Tüpraş'ın değerinin artacağı görüşlerine İdare'nin katılmadığını gördük. Yetkililer, ‘‘Zaten yasa genel kurula gitti, değişiklik yapılmayacağı ortada, bu nedenle yasalaşma süreci ihale tarihine kadar tamamlanmış olmasa bile zaten yararı varsa görülecek. Ancak ilkeler belli ve yeni yasa özel bir fiyat artışına neden olmaz’’ dediler.

DEĞER TESPİTİ YİNE KİLİT

Tekel'in satışında ‘‘fiyatın neye göre düşük’’ olup olmadığı, çok tartışıldı ve bazı kesimler piyasanın gösterdiği fiyat bu olduğu için, ucuz görünse de Tekel'in satılması gerektiğini belirtti. Şimdi aynı tartışmalar Tüpraş için de yaşanacak mı?

İdare yetkilileri, ‘‘değer tesbiti’’nin yine kilit olacağını söylüyor. Yasa gereği tesbit değerinin çok altında kalması halinde satışın yapılamayacağını kaydeden İdare yetkilileri, çoğu kimsenin bu unsuru gözardı ettiğini söyledi. Tüpraş için de aynı unsurun geçerli olduğunu, dolayısıyla çok düşük bir fiyat çıkması halinde bu satış için de aynı tehlikenin bulunduğunu kaydeden İdare yetkilileri, tesbit edilen değeri taliplerin bilip bilmediği konusunda ise, ‘‘Bu fiyat aşağı yukarı bellidir. Zaten borsa değeri var, halka arzda bu fiyatın nasıl değişeceği, blok satışta ne olacağı teorik olarak hesaplanabilir. Yani teklif veren firmalar zaten tesbit değerini de üç aşağı beş yukarı biliyorlar’’ dediler. Dolayısıyla bu bilinmeyen bir rakam değil ve teklif veren firmaların gerçekten almaya niyetli olup olmadığının, teklif ettikleri fiyatlarla belli olacağı görüşü hakim.

Tekel'i süsleyip 2004'te satacaklar

TEKEL
ihalesi Özelleştirme İdaresi yetkililerinin aklından bir türlü çıkmıyor. Bu ihaleyi başından sonuna kadar ders almak için iyice inceliyorlar. Peki, çıkarılan ders ne derseniz, her şeyden önce ‘‘katılımcı firmaların söyledikleriyle, ihaleye verdikleri teklifler arasında büyük fark olduğunu’’ anlamışlar, yani kendilerini biraz ‘‘aldatılmış’’ hissediyorlar. Yanısıra ‘‘ihalenin zamanlaması’’ konusunda hata yaptıklarını düşünüyorlar. Yani ‘‘Yıl sonu bilançosu çıktıktan sonra, 2004'te ihaleye çıkılsaydı daha iyi netice alırdık’’ diyorlar.

Ama olan olmuş... Bundan sonra ne yapılacağına gelince; İdare yetkililer Tekel'i satmakta kararlı ve çok daha iyi fiyat edeceğine inanıyor. Bu nedenle yeni bir ihaleye kadar ‘‘Tekel'i süslemek ve fiyat artırmak’’ için harekete geçmişler. Yeni ihale ise birinci çeyrekten sonra gibi gözüküyor.

İdare yetkilileri herşeyden önce Tekel sigara işletmesinin ‘‘pahalı tütün’’ almasının önüne geçiyor. Yaprak tütün işletmesinin zararını kapamak için, yabancı sigara şirketlerine satılan tütünün yaklaşık iki katı fiyata Tekel sigara işletmelerine satış yapılıyormuş, şimdi bu engelleniyor. Harekete geçilmiş bile... Artık sigara işletmeleri de tütünü piyasa fiyatından yani yabancı sigara fabrikalarına satılan fiyattan alacak. Böylece Tekel'in Maliye'ye vergi takmasının da önüne geçilecek. Ancak tütün işletmesinin zararı doğacak, buna da Hükümet'in karar vermesi gerekecek.

Tekel'in pazarlamaya dönük yeni tedbirleri de gündemde. Herşeyden önce küçük yatırımlarla Tekel sigaralarının ambalajlarının değiştirilecek. Sigara paketlerinin daha albenili hale getirilmesi için çalışmalar başlamış, maliyeti düşük tutularak, bu süsleme yapılmaya çalışılacak.

Pazarlama konusunda da yapılacaklar var. Tekel'in ‘‘toptan satıcılar’’ının belli kotası var ama bu satış yapılmadığı takdirde müeyyide yok. Yani toptan satıcıların kotaları kağıt üzerinde kalmış. Şimdi bu değiştiriliyor. Toptan satıcılar kotalarını gerçekleştiremez yani söyledikleri kadar sigara satamazlarsa yetkileri ellerinden alınacak. Bu yolla sigara satışınlarının artırılması hedefleniyor.

Tekel'in en büyük sıkıntılarından biri ise yabancı sigara fabrikalarının ürünleri vitrinin en göze çarpan yerinde dururken Tekel ürünlerinin arkalarda, hatta vitrinde değil, tezgahın altında olması. İdare yetkilileri, yabancı sigara şirketlerinin satış noktalarında yatırım yapıp, imkanlar tanıyarak bunu sağladıklarını, Tekel'in bu nedenle fazla rekabet olanağı olmasa da, birşeyler yapacaklar.

Bütün bunlar Tekel'in süslenmesine, değerinin artırılmasına dönük önlemler. Yıl sonu bilançosunun çok daha kárlı bir işletme olduğunu göstereceğini kaydeden İdare yetkilileri, önümüzdeki yıl ‘‘uygun görülen zamanda’’ Tekel'in yeniden satışa çıkarılacağını söylüyor.

Akrabaları Özelleştirme'ye hükümet doldurdu

GEÇEN
hafta içerisinde Özelleştirme İdaresi'nde yapılan atamalar herkesi huzursuz etti. Bu ‘‘herkes’’in içinde Özelleştirme İdaresi üst yönetiminin olduğunu da tahmin ediyoruz.

Geçmiş dönemden kalan tek Başkan Yardımcısı Hidayet Kaya ve yargı kararıyla dönen Salih Taştan'ın görevden alınıp, yerlerine Enerji Bakanı Hilmi Güler'in kayınbiraderi Osman İlter ile AKP milletvekili Fuat Ölmeztoprak'ın kardeşi Sami Ölmeztoprak'ın getirilmeleri, kurumun siyasi bir kurum olarak damgalanmasına neden oldu.

İdare Başkanı Metin Kilci'nin yakın çalıştığı Hidayet Kaya'nın, sadece ‘‘eski yönetimden’’ olduğu için görevinden alınmasının Kilci'yi de pek memnun etmediği söyleniyor. Atamaların tümüyle partiden geldiği, Başbakanın isteği ile Maliye Bakanı Kemal Unakıtan tarafından gerçekleştirildiği belirtiliyor.

Zaten AKP milletvekili Kemalettin Göktaş'ın kardeşi Hasan Göktaş, daha önce İdare'nin Başkan Yardımcılığına getirilmişti. Yani Kurum'un üst yönetimi neredeyse tümüyle ‘‘akraba’’ oluyor.

Yani, AKP kadrolaşma konusunda o kadar radikal ki, Kurum'un başına getirdiği kişiye bile sormadan, ya da onun onayı olmadan, tümüyle siyasi atamalar yapabiliyor.

O zaman İdare'den, teknik olarak nasıl ‘‘yetkin’’ işler bekleyeceksiniz?

AKP'nin ‘‘yetkinlik’’ kaygısı olmaması, teklif veren firmaları etkilemez mi?

Özelleştirmede önümüzdeki dönemde de başarısız olunursa, bunun katkısı olmayacak mı?
Yazının Devamını Oku

IMF: Bankacılık Tasarısı’nı değiştiren önergeleri gönderin

22 Kasım 2003
<B>ADALET</B> Bakanlığı tarafından hazırlanan Bankacılık Yasası'na ilişkin değişiklikler, sorun olmaya devam ediyor. Geçen perşembe günü Komisyon'da görüşülecek tasarı, yine ertelendi. Bayramdan sonra pazartesi günü Komisyon toplanarak tasarı üzerindeki değişiklikleri ele alacak. İç kamuoyundan gelen tepkileri gözardı eden Adalet Bakanlığı, IMF'nin itirazı üzerine, tasarıdaki sakıncaları ilgili meslek kuruluşlarıyla görüşmeyi kabul etti. Sonunda, tasarının düzeltilebilmesi için, neredeyse tasarıda yeralan maddeler kadar, yani 30 civarında değişiklik önergesi hazırlandı. Komisyon'un CHP'li üyeleri bunun üzerine ‘‘tasarının neredeyse sil baştan yazıldığını’’ belirterek önergeleri incelemeleri gerektiğini belirttiler ve bu nedenle Komisyon'daki görüşme ertelendi.

Bu arada tasarıya itiraz edip, sadece üzerinde anlaştıkları 2 maddenin çıkarılmasını isteyen IMF'ye de, geçen perşembe günü, ‘‘Tamam ilkönce bu iki maddeyi çıkaracağız, daha sonra ayrı bir yasa ile tasarıdaki diğer maddeleri, sizle de uzlaştıktan sonra çıkaracağız’’ denildiğini öğrendik.

IMF'ye bir yandan bu söz verilirken öte yandan ise Adalet Bakanlığı'nın tasarının tümünün çıkarılması konusundaki ısrarının sürdüğü görülüyor. IMF'nin Türkiye temsilciliğinin bu ihtimale karşı, tasarıda değişiklik yapılmak üzere hazırlanan önergeleri istediğini ve bunu dün İngilizce'ye çevirerek incelemeye aldığını öğrendik.

Görüldüğü kadarıyla; IMF'yle ilişkileri götüren Hazine'den sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan, taslağın eski şeklinde geçmesi halinde ortaya çıkabilecek sorunların büyüklüğünü anlamış durumda. Bu nedenle arayı yumuşatmaya çalışan Babacan'ın, IMF'ye ‘‘Önce sadece iki maddeyi geçireceğiz’’ sözü verdiğini tahmin ediyoruz. Babacan, IMF'nin onayının alınmadığı bir yasanın çıkması halinde, zaten aksayan 6. gözden geçirmenin tehlikeye gireceğini görüyor ve buna göre davranıyor. AKP'nin konuyla ilgili milletvekillerinin de çıkabilecek sorunların büyüklüğünü gördükleri anlaşılırken, Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in ısrarının yenilip yenilmeyeceğini bayramdan sonraki pazartesi günü göreceğiz.

İMAR'I KAPSAMIYORMUŞ

Bu arada Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in, bu yasanın çıkarılması için dayanak oluşturduğu ‘‘İmar Bankası olayı’’nın taslakta yeralmadığı öğrenildi. Toplantıya katılan yetkililer Çiçek'in hazırladığı eski taslağın aynen geçmesi halinde, İmar Bankası'ndan tahsilat yapmanın kolaylaşmayacağını söyledi. Yetkililer Tasarı'da sadece ‘‘Fon'a alınan bankalar’’ bulunduğunu, bu nedenle İmar Bankası'nın kapsanmadığının ortaya çıktığını kaydederken, ‘‘AKP'li milletvekillerinin hazırladığı değişiklik önergesinde, Fon'a alınan bankaların yanısıra aynı maddelerin kapatılan bankalar için de geçerli olduğu yönünde değişiklik öngörüldüğünü’’ belirttiler. Bu durum, toplantıya katılan sektör yetkilileri ve hukukçuların çok büyük şaşkınlık yaşamasına yol açtı. Bilgi veren hukukçular ‘‘Ankara'da konuya hakim olan kişi, yetkili sayısı o kadar azalmış ki, bu kadarına hayret ettik. Tam bir kaos yaşanıyor. Yasadaki amaç net olmadığı gibi, kimse ne için ne yapıldığını da bilmiyor gözüküyor, karakucak bir çalışma, daha doğrusu telaş hissediliyor’’ dediler.

Bu arada IMF'nin tasarıyla birlikte ‘‘bankacılığın yeniden siyasi otoriteye bağlandığı’’ yolundaki eleştirisini gidermek için, TMSF'nin karar organının ayrıca atanması biçiminde bir formül bulundu ve bu konuda değişiklik önergesi hazırlandı. Önergeye göre TMSF'nin BDDK tarafından temsil edilmesine rağmen, ayrı bir kurul oluşturulması ve bu karar organına bakanların atama yapması öngörülüyor. Yetkililer, tasarıda yeralan Maliye Bakanlığı'nın oluşturduğu komisyon yerine, TMSF'nin karar organının yine siyasiler tarafından direk atanmasının ‘‘kulağını tersten göstermek’’ten başka bir şey olmadığı görüşündeler. Bu formülle de karar organının yine siyasiler haline geleceğini kaydeden yetkililer, ‘‘IMF'in bu yolla kandırılmasına çalışıldığı’’ görüşündeler.

Bu önergeyi de incelemeye alan IMF bakalım ne diyecek?
Yazının Devamını Oku

Özal ve Erdoğan'ın bürokrasiye bakışları

20 Kasım 2003
<B>AKP</B> Hükümeti bürokraside giriştiği radikal değişikliklere devam ederken, eski bürokratları karalamaya da başladı. Eski BDDK Başkanı <B>Akçakoca</B>'nın evine yapılan <B>‘‘polis baskını’’</B> ve THY'nin yeni yönetiminin eski yönetimi suçlamaya ve karalamaya dönük demeçleri iki çarpıcı örnekti. Başbakan Tayyip Erdoğan, ‘‘Benden olan, olmayan ayrımı yapmadığını’’ söylüyor ama yapılıyor. ‘‘Çok hızlı öğrenen bir kişi’’ olduğu için, aslında bazı eskiden kalma bürokratların başarılarını görüyor ama buna rağmen bunları değiştirip, her kademeye partiye yakın olduğu bilinen kişileri getiriyor. Bu da, ‘‘atamalar belki de Başbakan tarafından yapılmıyor’’ gibi başka kaygıların varlığını akla getiriyor. Zaten bir süredir Ankara'da, bürokrasiye yapılan atamaların parti merkezinde kararlaştırıldığı ve atamaların ‘‘parti koalisyonunu oluşturan dini gruplara eşit dağılım suretiyle yapıldığı’’ yolunda, çok yoğun spekülasyonlar var. Örneğin THY'de, genç yaştaki bir daire başkanının önünde genel müdür yardımcıları, yönetim kurulu üyelerinin önlerini iliklediği söyleniyor ve ‘‘Bürokrasideki konumuna bakılmadan, kim önde namaz kıldırıyorsa onun sözü geçmeye başladı’’ deniliyor. Bu durum başka kurumlarda da var...

AKP'nin büyük çoğunlukla iktidar olması, hep ANAP'ın ilk dönemiyle kıyaslanmasına yol açtı. Kendisi o dönemi beğenmiyormuş ama Erdoğan, Özal'ın Başbakan olduğu dönemdeki birikim ve deneyimine sahip olmadığını herhalde, biliyordur. Özal iktidar olduğunda ne yapacağı belliydi ve adım adım hepsini uyguladı, kısa dönemde Türkiye'nin çehresini değiştirdi. Erdoğan ise başta ekonomi olmak üzere, her yönden birikim eksikliği ile işe başladı. Karizmasıyla bir süre işi götürdükten sonra, ülkenin gerçeklerini görüp ona göre iş yapmaya başladı. Şu anda ekonomideki olumlu havanın tümüyle, ‘‘önce rest çekip sonra tümüyle uyduğu IMF programına bağlı olduğunu’’ herhalde kendisi de görüyordur. Şansı, bunu görmesi oldu.

Erdoğan artık bürokrasi konusunda da Özal'ın döneminden dersler almalı.

Özal'ın çoğu bürokrat bir ekibi vardı ama diğer kademelerde köklü değişikliğe gitmedi. Özal kendi vizyonunu, perspektifini ortaya koydu ve buna göre çalışan bürokratlar görevde kaldı. Özal, çalıştığı bürokratların sadece teknik ve yönetici olarak birikimlerini, becerilerini gözönünde bulundurdu. Özal'ın partisinde de dini grupların ittifakı vardı ama hiçbir zaman bu saik atamalarda rol oynamadı. Birçok sosyal demokrat görüşlü bürokrat üst düzey göreve getirildi. Hatta ‘‘prens’’lerin çoğunu önce alt kademelerde çalıştırdı. Şimdi tersi yapılıyor.

KOZLU'YA YAPILANLAR

Bu ülkede yetişmiş insan gücü, hele dünyayı bilen, teknik ve yöneticilik birikimleri güçlü, deneyimli kişiler o kadar fazla değil. Bunları harcamak ‘‘ülkeye zarar vermek’’le eşanlamlı.

Akçakoca bunlardan biriydi. THY Genel Müdürü Abdurrahman Gündoğdu'nun suçladığı THY eski Yönetim Kurulu Başkanı Cem Kozlu ve Genel Müdürü Yusuf Bolayırlı da ...

Bildiğimiz kadarıyla Başbakan Erdoğan da Kozlu'yu iyi tanıyor ve Türkiye'nin yetiştirdiği ender teknisyenlerden, düşünce adamlarından olduğunu, takdir ediyor. Buna rağmen bu suçlama niye?

Kozlu, yeni yönetimin açıkladığı bir çok rakamın doğru olmadığını, TBMM Komisyonu'na yanlış bilgi aktardığını söyledi. Her türlü krizin yaşandığı dönemde yapılanların övülmesi gerekirken yerilmesini anlamadığını kaydedip, ‘‘11 bin çalışanın eseri olan bu başarı tablosunun görevdeki bir genel müdür tarafından gölgelenmeye çalışılması THY tarihinde ilk kez yaşanmaktadır’’ diye, isyanını dile getirdi. Haksız mı?

Siyasi irade güçlüyse ve ne yaptığını biliyorsa, bürokratı değiştirmez, çalıştırır, verim alır. Yönetimler kendileri başarılı olamadıkları zaman eskileri karalama gereği duyarlar. Bu eğilim Hükümetler için de geçerlidir, şirketler için de... THY yönetimi tüketicilere sorsun, başarılı mı?
Yazının Devamını Oku

Enerji Üst Kurulu'nu ele geçirme oyunu

18 Kasım 2003
<B>AKP</B> Hükümeti Üst Kurulları ele geçirme planını, adım adım uygulamaya sokuyor. BDDK Başkanı <B>Engin Akçakoca</B>'yı istifaya zorlayıp, bu Kurumu Hükümet güdümüne sokan Hükümet, son olarak Enerji Piyasası Üst Kurulu'nu ele geçirme planını uygulamaya soktu. AKP Hükümeti, Üst Kurullar için yeni bir çerçeve yasa taslağı hazırladı. Başbakanlık Müsteşarı'nın koordinasyonunda gerçekleştirilen çalışmalarda, bütün üst kurullardaki üye sayısının tek tip, 7 kişi belirlenmesi ilkesi benimsendi ve bu hüküm çerçeve yasa taslağına kondu.

Bu ilkeyi benimsediğini söyleyen AKP Hükümeti'nin uygulaması tam tersi oldu. Tüpraş'ın özelleştirmesine yardımcı olacağı için acilleşen ve yeni bir sistem getirip, bu piyasayla ilgili yetkileri Enerji Piyasası Üst Kurulu'na devreden Petrol Piyasası Yasa Tasarısı, TBMM'de görüşülürken olan oldu. AKP'li milletvekilleri tarafından tasarıya ‘‘Enerji Piyasası Üst Kurulu'nun 7 olan üye sayısının 9'a yükseltilmesi’’ hakkında bir önerge verildi ve kabul edildi. Yani Enerji Piyasası Üst Kurulu'nun üye sayısı artırıldı ve bu hafta bu metin yasalaşacak.

Peki, bütün üst kurulların üye sayısının 7'ye indirilmesi için hazırlık yapan, hazırladığı çerçeve yasa taslağına bunu yazan AKP Hükümeti, dediğinin tam tersine, neden Enerji Piyasası'nın bu standarta uyan yapısını değiştirip, üye sayısını 7'den 9'a çıkardı.

Karmaşık gibi görünüyor ama basit; AKP Hükümeti için ‘‘ilke’’ falan yok. Enerji Piyasası Üst Kurulu'nu tümüyle insiyatifine geçirme niyeti olunca ‘‘ilke’’ kalmadı.

Çünkü; dün Enerji Piyasası Üst Kurulu'nun iki üyesi, yasa gereği kura çekerek Kurul'dan ayrıldı ve bunların yerine Hükümet 2 yeni üye atayacak. Petrol Yasası'yla birlikte Kurul'un üye sayısı 7'den 9'a çıkacağı için, iki üye de bu artırımdan ötürü atama yapacak. Yani böylece Enerji Piyasası Üst Kurulu'nda çoğunluğu hemen hemen ele geçirmiş olacak. Hükümet herhalde ‘‘Enerji Üst Kurulu'nda petrolden anlayan yok, bu nedenle üye sayısı 9'a çıkarılacak’’ diyemez. Çünkü zaten iki üye atayacaktı ve buraya petrolden anlayanları atayıp, bu işi çözebilirdi. Böylece ‘‘benim ilkem’’ dediği, bütün üst kurulların 7 üyeye sahip olması ilkesini de kendisi çiğnemiş olmazdı.

Enerji Üst Kurulu'nda 2. Başkan Ali Türkoğlu ve üye Prof. Dr. Osman Sevaioğlu dün kura çekip, kurul dışında kaldı. Yani AKP Hükümeti 2. Başkan atama imkanı da kazandı. Sizce Hükümet Bağımsız Üst Kurullara karşı mı, değil mi? Acaba ‘‘takiyye’’ dedikleri bu mu?

YASA NETLEŞECEK

Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan Bankacılık Yasa Tasarısı'nın kaderi bu hafta netleşecek. AKP Hükümeti'nin sektörün ve IMF'nin taleplerini ne ölçüde karşılayacağı da belli olacak.

Taslağa gelen itirazları dinlemeyen Adalet Bakanlığı, IMF'nin taslağın tümünün çevirisini isteyip, ilk inceleme sonucu ‘‘taslağın bu şekliyle yasalaşamayacağını’’ bildirmesi üzerine, tavır değiştirip ‘‘Gerekirse değişiklik yapabiliriz’’ demeye başladı. Geçen hafta Perşembe günü TBMM Adalet Komisyonu'nda görüşülmesi beklenen tasarının görüşülmesi bu hafta Perşembe gününe kaldı.

Adalet Bakanlığı bankacılara ‘‘Bu maddeler hukuka aykırı diyorsunuz, o zaman yerine nelerin geçebileceğini hazırlayıp getirin’’ dedi. Bunun üzerine Bankalar Birliği çalışmalara başladı.

Birliğin önümüzdeki hafta komisyon öncesi görüşünü bildirmesi bekleniyor. Bu arada ekonomiden anlayan AKP'li ve CHP'li milletvekillerinin uyarılar üzerine tasarıdaki sakıncaları görmeye başladıkları ve bu haliyle geçirilmeyeceğini söylemeye başladıkları da görülüyor.

Hükümetin bankacılardan gelecek önerilere açık olup olmayacağını göreceğiz. Bu arada IMF ‘‘Uzlaştığımız iki maddeyi acil geçirin, gerisini sonra müzakere edelim’’ demişti. Hükümetin ‘‘IMF'nin istediği oldu’’ denmemesi için, yasanın tümünde ısrarlı olup olmayacağı da belli değil.

Hükümetin anlamadığı şu: Batık bankacılardan tahsilat yapılması şart. Ancak bu iş ‘‘hortumcuların dışında herkesin görüşünü alırım’’ deyip, batık bankacılarla her gün oturup konuşmakla yani siyasi pazarlıkla olmaz. Hukuka uygun yasa çıkarıp, bunu uygulamakla olur.
Yazının Devamını Oku