Erdal Sağlam

Unakıtan: Döviz transferinde sınır 15 bin dolara inmeyecek

3 Kasım 2003
<B>MALİYE </B>Bakanı <B>Kemal Unakıtan</B>, 29 Ekim'de İstanbul'da Bankalar Birliği Yönetim Kurulu ile 3 saat süren bir toplantı yaptı. <B>Unakıtan</B> bu toplantıda söyledikleriyle, yine bankacıların takdirini kazandı. Zaten <B>Unakıtan</B>, her toplantıda bankacıların yüzünü güldürmeyi başarabiliyor. Unakıtan bu toplantıda da bankacılara, mali kesim konusunda aynı perspektifi paylaştığını anlattı. ‘‘Ekonomide sorunların çözümü için mali kesimi büyütmemiz lazım’’ diyen Unakıtan, aksi halde reel kesimin büyüyemeyeceğini söylemiş. 'Bankaları bellemişiz sadece onlardan vergi alıyoruz' diyen Unakıtan, aracılık maliyetlerinin düşürülmesi için yapılan plandan da sözetmiş.Unakıtan damga vergisi ve harçların tümüyle kaldırılacağını, KKDF kesintisinin düşürüleceğini kaydetmiş. Bankacılar, kambiyo işlemlerinde kaldırılan damga vergisinin, yılbaşında kredi sözleşmeleri dahil tüm sözleşmelerden kaldırılmasını, harçların da bununla birlikte sıfırlanmasını bekliyorlar. Asıl büyük yük olan KKDF kesintisinin ise Temmuz'dan başlanarak aşamalı düşürülmesi bekleniyor.

Unakıtan, aracılık maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle, şirketlerin bankalara kredi talebiyle gelemediğini kaydetmiş. Bu arada Unakıtan, 'Aracılık maliyetlerini kesin düşüreceğiz ama siz de hak verirsiniz ki; herşeyden önce bütçe dengelerini, faiz dışı fazla hedefini düşünmek zorundayız. Bu hedeflere zarar vermeyecek biçimde aşama aşama indirime gideceğiz' demiş.

Toplantıda bankacıların en fazla şikayet ettiği konular, 32 sayılı kararda yapılması düşünülen değişiklikler ile Adalet Bakanı'nın hazırladığı 'hortumcu yasası' olmuş. Unakıtan bankacıların şikayeti üzerine, 'Bankalardan yurt dışına yapılan döviz transferlerinde bildirim zorunluluğunun 50 bin dolardan 15 bin dolara indirilmesi' maddesi için kesin bir dil kullanmış ve 'Böyle bir şey olmayacak, 15 bin dolara düşmeyecek, şimdiki gibi kalacak' demiş. Bankacıların 'geri gidiliyor' uyarısına ise Unakıtan, 'Geriye dönüş kesinlikle sözkonusu olmaz. Babacan'la konuştum 'Bürokratlar hazırladı görüş alalım diye gönderdik' dedi. Böyle bir şey yapmayız' yanıtı vermiş.

Bankacıların hazırlanan taslak yasalaştığı takdirde kimsenin bankacılık yapmayacağını hatırlatmaları üzerine ise Unakıtan 'Ben taslağı incelemedim. Amacımız tahsilatı hızlandırmak. Ama bunu yaparken başka sıkıntılar ortaya çıkacaksa, bunu mutlaka konuşur düzeltiriz' demiş.

Bu arada istekler sıralanırken, birara, Maliye Bakanı Unakıtan 'Aslında bana kalsa bazı şeyleri hemen yapıvereceğim ama olmuyor. Bürokrat arkadaşlara soruyoruz,. Onlar orası şöyle, burası böyle diye kendi görüşlerini belirtiyor, hemen yapamıyoruz' deyince, gülüşmeler olmuş. Gözler Bakanın yanında oturan Gelirler Genel Müdürü Osman Arıoğlu'na çevrilmiş...

Bankacılar, Unakıtan'la, her zamanki gibi keyifli bir sohbet olduğunu belirtirken, 'Ama ilginç olan şu ki; Adalet Bakanlığı taslağında, her bakan gibi, Unakıtan'ın da imzası var' dediler.

Hazine'den piyasa yapıcılarına fırça


GEÇTİĞİMİZ Cuma günü de İstanbul'da, piyasa yapıcıları toplantısı vardı. Bu kez HSBC'nin ev sahipliğini yaptığı toplantıda, Hazine ve Merkez Bankası yöneticileri piyasa yapıcısı bankaların fon yöneticileriyle görüş alışverişinde bulundular.

Bu toplantıda Hazinecilerin, fon yöneticilerine, özellikle takas kağıtlarının TL'ye dönüşümü için çıkan söylentiler nedeniyle 'fırça attıkları'nı öğrendik. Konuşulanların basına sızmasına kızan Hazinecilerin sitem boyutlarını aşan yakınmalarından anlaşıldığı kadarıyla, haberler sorun olmuş. Hazineciler, 3 milyar dolarlık dövize endeksli takas kağıtlarının değişimine henüz süre olduğunu, daha sonra formüller belirleneceğini belirtirken, 'Kesinlikle kağıtların tümünün TL'ye dönüşümü sozkonusu olmaz. 3 milyar dolarlık açık pozisyonu birden yaratacak değiliz' demişler.

Bu arada, daha önce başarılı olan, Mart başındaki kağıtlar için açılan geri alım ihalelerine devam edilmesi de tartışılmış ve önümüzdeki günlerde yeni alım ihaleleri açılması görüşü benimsenmiş.

Toplantıda İmar Bankası için yapılacak 2.7 katrilyonluk ödemelerin piyasalara etkisi de gündeme gelmiş. Hazineciler, bu ödemelerin piyasayı fazla etkilemeyeceğini, ödemelerin zamana yayılacağını, bu nedenle dövize aşırı bir talep gelmesini de beklemediklerini söylemişler.

Hazinecilerin verdiği bilgiler; İmarcıların banka kapatılmadan önceki dönemde hızla TL'ye döndüklerini gösteriyor. Daha önce, açılan hesaplar bazında, toplam mevduatın yüzde 60'ının DTH olduğu belirtilirken, son hesap durumunda bu payın yüzde 35'e düştüğü görülmüş. Yani TL'nin değerlenmesine bağlı olarak, belli ki bu yıl içinde döviz hesapları büyük ölçüde TL hesaplarına dönüşmüş ve TL hesaplarının toplam içindeki payı yüzde 65'e yükselmiş. Hazineciler, bunu da gerekçe gösterip, dövize fazla talep beklemiyorlar ama göreceğiz...

Öte yandan bu toplantıda döviz hesabı olan İmarzedelerin, kur konusunda da zararlı çıkacakları ortaya çıkmış. Hazineciler, banka için işlem yapıldığı tarihteki kur baz alındığı için, ödemelerin 1 milyon 370 bin liralık kurdan TL'ye fikslenerek yapılacağını söylemişler.

Sayıştay ve Başkanı


SAYIŞTAY'ın ağırlığı AKP iktidarı ile birlikte artıyor. Aslında, Avrupa'da benzerleri olan bu kuruma kesin ihtiyaç var. Ama asıl fonksiyonunda kalıp, teknik bir kurum olarak...

Sayıştay geçmiş dönemde, bürokrasi içinde idelojik tavırlarıyla tanınırdı. Teknik düzeyde kalması gereken denetim fonksiyonunu yerine getirirken, kurum yöneticilerinin ideolojik görüşlerinin Kurumun işlerine yansıdığı, hep konuşulurdu. Bunun kamuoyuna da malolmuş örnekleri Hazine hesaplarının incelenmesinde görüldü. Bütün bakanlıkların hesaplarının, saymanlıkların sorumluluğu nedeniyle, ibra edilmemesi gerekirken, sürekli Hazine'ye suç yüklendi. Burada başrolü Sivas Katliamına adı karışan eski milletvekili Temel Karamollaoğlu' nun oğlu Ömer Karamollaoğlu nun oynadığı söylenirdi. Ali Babacan da kendine Sayıştay'daki aynı ekipten bir danışman aldı.Bildiğimiz kadarıyla Babacan ve Karamollaoğlu da iyi arkadaş, eşlerinin arasından ise su sızmıyor. Bakalım aynı hesaplara bu kez Sayıştay ne diyecek?

29 Ekim Resepsiyonu uzun zamandır konuşulan 'Sayıştay'ın ideolojik tavrı' konusundaki şüphelerin haklılığını ispatladı. 'Kamusal alan tanımayan' Sayıştay Başkanı Mehmet Damar, ANAP ve DSP'nin adayı Biltekin Özdemir'e karşı koalisyon ortağı MHP'nin AKP'lilerle birlikte destekleyerek seçtirdiği bir isim. Herhalde MHP Damar'a 'kamusal alan' görüşünü sormamış...

Şimdi Dünya Bankası desteği ile Kamu Yönetim Reformu kapsamında, Sayıştay'ın işlevi daha da artırılacak. Dünya Bankası Sayıştay'ın da bağımsız bir kuruluş tarafından denetlenmesini istiyor ama başkan Damar çok sert biçimde, 'Sayıştay denetlenemez' diye buna karşı çıkıyordu.

Sizce bu Sayıştay'ın denetime ihtiyacı yok mu?

Bağımsız kurumlara yapılan ideolojik atamaların sonuçları, daha iyi nasıl görülebilir?
Yazının Devamını Oku

İmar ödemesi dövize talebi artıracak

1 Kasım 2003
<B>İMAR</B> Bankası'ndaki soygunu daha çok konuşacağız ama buraya para yatıran kişiler açısından durum netlik kazandı. Önceki gün yapılan açıklama ile tasarruf sahiplerine 10 milyar liralık peşin ödeme rakamı kesinleşirken, toplam fatura da 9 katrilyon lira olarak resmiyet kazandı. İmar Bankası olayını daha uzun süre tartışmaya devam edeceğiz ama kısa süre içerisinde yanıtlanması gereken sorulardan biri; ‘‘Bu ödemelerin piyasaları nasıl etkileyeceği.’’ Döviz piyasalarında geçen hafta başlayan çıkış trendi, son iki günde yumuşayarak, yeniden 1 milyon 500 bin liranın altına indi. Piyasalarda döviz fiyatlarının bundan sonraki seyri konusunda değişik fikirler var. Kimi bu seviyenin daha düşeceğini, kimi bu seviyede denge oluşacağını, sayıları az olsa da, kimi de döviz fiyatlarının yeniden yükselişe geçeceğini söylüyor. Kişisel kanımız; döviz fiyatlarının yıl sonuna kadar fazla çıkmayacağı, 1 milyon 500 bin lira dengesinin, 2004 hedeflerinin gerçekleştirilmesi açısından uygun bir baz oluşturacağı yönünde...

Döviz fiyatlarını önümüzdeki günlerde etkileyecek önemli unsurlardan biri İmar Bankası ödemeleri olacak. Önümüzdeki hafta Hazine Bonosu ödemeleri için bir yasa, mevduat ve hazine bonosu ödemeleri için birer kararname çıkması bekleniyor. Böylece altyapı oluşturulduktan sonra, kasım ayı ortasında, Ziraat Bankası'nın ödemelere başlayacağını tahmin ediyoruz.

İşte İmar Bankası ödemelerinin döviz fiyatlarına etkisi de bu ödemelerle birlikte görülecek. Bankadaki mevduatların yüzde 60'ının döviz tevdiat hesaplarından oluştuğunu biliyoruz. Yani yasa gereği döviz hesaplarına da TL ödemesi yapılacak ama bunu alacak tasarruf sahiplerinden çoğunun daha önceki tercihinin döviz mevduatı olduğunu biliyoruz.

Bu gerçek ortada iken, Ziraat Bankası'ndan yapılacak ödemelerin büyük bölümünün, yeniden dövize talep yaratması büyük ihtimal olarak önümüze çıkıyor. Yapılacak peşin ödeme toplamının 2.7 katrilyon lira olduğunu düşünürsek, dövize gelebilecek talebin ne kadar büyük olacağını görebiliriz. Yüzde 60'ı tekrar dövize kaysa, talep 1 milyar doları bulacak.

Ancak bu talebi hesaplarken bilinmeyen birçok unsur var. Örneğin 10 milyar lira peşin parayı alacak tasarruf sahiplerinin ne kadarının bu parayı birikmiş borçlarını ödemekte kullanacağını, küçük bir rakam olacak ama ne kadarının Ziraat Bankası'nda açılacak hesapta tutmayı tercih edecekleri, ne kadarının eskiden döviz tutsa bile şimdi aynı niyette olduğunu bilmiyoruz. Bilinmeyen başka bur unsur da; bayram öncesi tasarruf sahiplerinin ve vergi ödeyeceklerin takınacağı tutum. İmarzedeler'in bir bölümü uzun bayram tatili öncesi TL'de kalmayı tercih edebilir. Genel olarak bayram öncesi döviz bozdurulduğu için bu talebin bir bölümü absorbe edilebilir. Yine vergi ödemeleri için satılacak dövizler, talebi bir ölçüde dengeleyebilir.

BAŞBAKAN KUR VERİR Mİ?

İmar Bankası için yapılacak ödemelerin döviz fiyatlarına etkisini daha sonra göreceğiz. Ekonomi yönetimi ödemelerin bu yönünü de düşündü mü, bir önlem aldı mı bilmiyoruz ama belli ki bu ödemeler, kasım ayı döviz fiyatlarının seyrinde etkili olacak.

Bu arada son iki günde döviz fiyatlarının düşmesinde, Enis Berberoğlu'nun Başbakan Tayyip Erdoğan'a 29 Ekim resepsiyonunda sorduğu soru üzerine verdiği, ‘‘Doların 1 milyon 550 binde durması lazım’’ demecinin etkili olduğu görülüyor. Berberoğlu, yine, iyi gazeteci olduğunu gösterdi ama bir Başbakanın ‘‘kur rakamı’’ üzerine konuşması doğru mu?

Bakan ve Başbakan daha önce kur çok düşükken Merkez Bankası'na yüklenen, TOBB delegelerine şikayet eden, kur rakamı içeren demeçler vermiş ama daha sonra susmuşlardı ve sustukları zaman işler iyi gitmişti... Şimdi yeniden, hem de ‘‘Merkez Bankası bağımsız’’ derken, hem de ‘‘Dalgalı kur var, seviyeyi için bile kimse birşey söyleyemez’’ derken, rakam veriyor...

Bundan önceki Hükümetler döneminde, Başbakanlar böyle demeçler verince herkes ayağa kalkardı. Çünkü sorun ‘‘ilkesel’’dir. Peki, acaba şimdi, niye, kimse hiç sesini çıkarmıyor?
Yazının Devamını Oku

Bankacılıkta eski sistemi hatırlayalım

30 Ekim 2003
<B>BİRARA</B>, <B>‘‘bağımsız kurumların çağdaş ekonomik sistem için gerekliliğini kavradı’’</B> izlenimi veren Hükümet'in, eski niyetine döndüğü anlaşılıyor. <B>‘‘Bankacılıkta siyasi kararların egemen olduğu eski sisteme geri dönüş niyeti’’</B>nin en açık örneği, Adalet Bakanlığı'nın <B>‘‘yoksulun ve yetimin hakkı korunacak’’</B> gerekçesiyle gündeme soktuğu <B>‘‘Hortumcu Yasası’’</B> oldu. Bankacılar, bu yasa ile ‘‘günlük siyasetin bankacılığı belirlediği eski döneme’’ geri dönüleceğini savunurken, yasayı hazırlayanların, eleştirileri yanıtlarken işin bu yönüne hiç değinmedikleri dikkat çekiyor.

Bankacılıktaki eski sistemin nasıl işlediğini hatırlayalım...

Bankacılık esas olarak Hazine Müsteşarlığı'na bağlı Banka ve Kambiyo Genel Müdürlüğü tarafından yürütülüyordu. Bankacılığa ilişkin her şeye Hazine'nin bağlı olduğu Bakan karar veriyor, bürokratlar arada direnseler de, bakanın dediği oluyordu.

Bu görev o kadar kritikti ki; sermaye kesimini idare ve terbiye etmeye çalışan Başbakanlar, getirdikleri bakanlarla, hatta bizzat bankacılık işleriyle ilgilenmeyi tercih ederlerdi. Bakanlar arasında bu görevi alabilmek için çok büyük bir yarış olur, çeşitli mahfiller devreye girerdi.

Çünkü Hazine'nin bağlı olduğu bakanlar, bankalar için hazırlanan murakıp raporlarını görür, raporları devreye sokup, sokmamak onların elinde olurdu.

Bankaların hangi usullerle hangi sermaye gruplarına satılacağına, 64. madde kapsamına alınıp alınmayacağına, tasfiye ya da Fon'a alınmasına, hep onlar karar verirdi. 1980 ortalarından beri bankacılığın bağımsız bir otoriteye bağlanması tartışılıyor, her seferinde siyasiler engeliyordu.

Bu arada Hükümetler çeşitli baskı gruplarına dönük ‘‘görev zararı’’ kararları alıp, Hazine'den para aktardılar. Para aktarılamaz hale gelince kamu bankalarında delikler oluştu. IMF zoruyla bütçeyi disipline eder gibi görünen hükümetler, bütçe yerine kamu bankalarını kullandılar...

İşte bu düzen nedeniyle banka sahipleri sık sık Hazine Müsteşarlığı'na uğrar, ilgili Bakan ve Başbakanla başbaşa görüşürler, yani tek tek verilen ayrıcalıkların beslediği alışverişler yaşanırdı.

BDDK'YLA BOZULDU

Bu düzen, 2000'de uygulamaya sokulan, ekonomiyi tümüyle dönüştürüp çağdaş ekonomik sistemi kurmayı amaçlayan programla birlikte, çok önemli bir ayak olarak BDDK'nın oluşturulmasıyla bozuldu. Hedef açıktı: Bankacılıktan, vurgunu hazırlayan siyasetin elini çekmek.

İşte bu nedenle suni olarak yüzdürülen ve ekonominin değişimine ayak uyduramayan bankalar teker teker fona alındı, fona alınamayan kamu bankalarının açıkları kapatıldı, herkese eşit uygulanacak, bağımsız otorite sayesinde ‘‘kimseye ayrıcalık tanınmayan’’ düzene geçildi.

BDDK yeni kurum olarak çok sancı yaşadı. Düzenleme ve denetlemeden çok batık bankalarla uğraştı. Elbette hatalar eksikler vardı ama bağımsız otoritenin güçlendirilmesi gerekiyordu... Ama ne oldu; son bir yıldır sürekli yıpratılıyor, bağımsızlığı adım adım geri alınıyor.

Siyasetin elinin sürekli bankacılığın içinde olduğu sisteme dönülüyor. Buna, ‘‘BDDK'nın başına, kamu bankalarından faizsiz bankacı başkan transferi’’ eklenince, eski sisteme, hem de ‘‘ideolojik bazı da olacak, eski bankacılık sistemine geri dönüş’’ sağlanmış olmayacak mı?

Şimdi soruyoruz: Toplam 47 milyar dolarlık fatura BDDK tarafından mı yaratıldı, yoksa geri dönülmek istenen eski düzen mi yarattı?

‘‘Yetimin ve yoksulun hakkı’’
nı almak için çıkarılacak yasa ile geriye dönülünce, asıl yetimin ve yoksulun hakkını sistemli biçimde yiyen eski düzene dönüş olmayacak mı? Özel finans kurumları neden bu kapsama alınmadı?

İlgili görev zararları veya Fon'a alınan bazı bankaların satış ve kuruluşlarına izin veren kararlara, mevcut bakanlardan imza atanlar var mıydı? Neden ‘‘hortumcu’’ dedikleri eski banka patronları, şimdi görüşme sırasına girdi, hangi Kabine üyeleri açıkca ya da gizlice görüşüyorlar?

Bunlar neden BDDK'ya değil, bakanlara gidiyor? Neden BDDK'nın ‘‘tahsilatı hızlandırma’’ için istediği yasalar çıkarılmadı da şimdi içine ‘‘siyasi pazarlık’’ unsuru konup ve adına ‘‘Hortumcu Yasası’’ diyerek, hem de hukuka aykırı maddeler barındırdığı biline biline çıkarılmak isteniyor?

TMSF'nin Merkez Bankası'na ya da başka bağımsız otorite olarak BDDK'dan alınması neden düşünülmüyor da, tahsilat işi siyasilere veriliyor? İmar Bankası soygununda, BDDK'nın bağımsızlığı konusunda ses çıkarmayan banka üst yöneticileri, bu yasaya karşı da neden suskunlar, geriye dönüş olunca, ‘‘ekonomi tarihine kara leke olarak geçeceklerini’’ görmüyorlar mı? Kazanımlar kaybedilince ‘‘yabancı bankalardan kredi bile alamayacaklarını’’ kulislerde söyleyip, neden demeç vermiyorlar?
Yazının Devamını Oku

Batık bankacılarla pazarlık Maliye Bakanı'na geçiyor

28 Ekim 2003
Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in ‘‘Hortumcuya Kıskaç Yasa Tasarısı’’, bankacıların penceresinden farklı görünüyor. Bankacılar, Tasarıdaki ‘Fon’un taraf olduğu yeniden yapılandırma anlaşmalarında Fon'un yerine Maliye Bakanlığı ve Hazine taraf sıfatı kazanır' maddesine dikkat çekiyor. BANKACILAR, Adalet Bakanlığı'nın hazırladığı, Bankacılık Yasası'nda değişiklik yapan tasarıyı inceledikçe, panik oluyor. Bankacılar bu tasarının aynen yasalaşması halinde ‘‘bankacılık yapan kalmayacağını’’ söyleyip, ardından ekliyorlar: ‘‘Gerçi, şimdi bankacılığı bıraksak ve çalıştığımız banka daha sonra Fon'a alınsa bile sorumluluğumuz kalkmıyor, yani iş işten geçti’’ diye ekliyorlar.

Türkiye Bankalar Birliği de dün tasarı hakkındaki hukuki görüşlerini tamamladı. Önümüzdeki hafta içinde konunun Adalet Bakanlığı ile tartışılması bekleniyor.

Bankacıların tasarıda saptadığı çok sayıda hukuki sakınca ve mevcut hukuk sistemine aykırılıklar var. Konulacak hükümlerin geriye yürümesinden tutun da ceza yasası, medeni kanun gibi temel hukuki metinlere aykırılıklar saptandı ve bunlar Hükümet'e iletilecek.

‘‘Hortumcu Yasası’’ adı verildiği için, bu yasaya karşı çıkmaya kimsenin cesaret edemediğini kaydeden bankacılar, ‘‘Hortumculardan parayı alalım derken, tüm bankacıları yani mesleğini yapan bankacıların cezalandırma yoluna gidilmesi, tümüyle sistemi tehlikeye sokabilir’’ diyorlar.

Bir bankacı durumu ‘‘Sadece biz değil, bankacı akrabası olanlar da yandı. Sadece bankanın üst yönetimlerinde akrabası olanlar korkmasın, şube müdürü akrabası olan bile korksun. Bir şube müdürü kredi kullandırmak zorunda ve ileride bu normal yollardan açılan kredi, banka Fon'a alındığı zaman bir suç unsuru gibi hem verenlerin, hem onların akrabalarının mallarının sorulmadan haczedilmesini gerektirebilir’’ diyerek, durumun vehametini anlatmaya çalıştı.

Bu arada sadece bankacı akrabası olan değil, ‘‘karısının bankacı akrabası olan’’ların, hatta bankacı arkadaşı olanların bile korkması gerektiğini kaydeden aynı bankacı, her bankanın Fon'a alınabileceğini, Fon'a alınmanın ekonomik gerekçelerle olup olmadığını bile bakılmaksızın, peşin hükümle herkesin malvarlığının gidebileceğini belirtirken, taslakta ‘‘peşin suçlama ve suçsuz olduğunu suçlananın ispatı öngörülüyor, bu da hukuka aykırı’’ dedi.

Taslakta ‘‘tüm mal, hak ve alacaklara ilişkin olarak açılacak veya açılmış davalarda bu kişiler medeni kanunun iyiniyet karinesi ve mülkiyet karinesinden ve tüm resmi sicillere iyiniyetli güven ilkesinden yararlanamaz’’ maddesi bulunuyor ve ‘‘bu madde tek başına yeterli’’ deniyor.

BDDK'NIN HÜKMÜ KALMIYOR

Taslağı inceleyen bankacılar bu taslakta Hükümetin ‘‘BDDK ve TMSF yerine Maliye Bakanlığı'nı devreye soktuğunu ve alacakların tahsilinde yetkili kılındığını’’ hatırlatıp, Hükümet'in bu yolla bankacılık üzerinde büyük bir baskı kurabileceğini, bunun için gerekli mekanizmaları aldığını kaydederek, ‘‘Bağımsız bankacılık otoritesi de bu taslak sayesinde ortadan kaldırılacak’’ dediler.

Sadece bundan sonraki değil bundan önceki fon alacakları için de bağımsız otorite yerine siyasi otoriteye bağlı mekanizmalar kurulduğu belirten bir bankacı, ‘‘Bilirkişilerin bile kamudan atanması ilkesi getiriliyor ve bu madde bile asıl niyeti açıkca ortaya çıkarıyor’’ dedi.

Batık bankaların patronlarının bu taslak sayesinde Maliye Bakanı ile pazarlık yapıp, borçlarının ödeme koşullarını belirleme imkanına kavuşacağını belirten aynı bankacı, ‘‘Anlamadığımız şey; böyle bir imkanı yani bankasını batıran, hem de kötü niyeti olduğu saptanan patronları yeniden masaya oturtup, siyasilerle pazarlığa oturtan yasa ile hortumculuk mu önlenecek?’’ diye sordu.

Taslak ‘‘Fon'un taraf olduğu yeniden yapılandırma anlaşmalarında Fon'un yerine Maliye Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığı taraf sıfatını kazanır’’ maddesini içeriyor ve bundan sonra, geçmiş dosyaları da bakanların saptadığı 5 kişiden oluşan komisyonun sonuçlandırmasını öngörülüyor.

Bankacılar, ‘‘Kimse bunun sadece bankaları ilgilendirdiğini zannetmesin, bu yasayla reel sektör şirketlerinin kaderi, geleceği, yaşayıp yaşatılmayacağı, el değiştirmesi ve kime hangi fiyatla satılacağı ile ilgili tüm yetkiler Hükümete geçmiş oluyor’’ dedi.

Aynı bankacı, ‘‘BDDK'nın başına siyasi bir kişiyi getirir, kurul kararlarıyla fona banka alıp, siyasilerden oluşan komisyonlarla her şeyi kendinize göre yeniden dizayn edebilirsiniz, bu taslak Hükümete bu imkanı veriyor’’ diyerek taslağa ‘‘Sermayenin El Değiştirme Yasası’’ adını koydu.
Yazının Devamını Oku

Çanakçı: 33 Sayılı Karar'a benim de itirazlarım var

27 Ekim 2003
<B>HAZİNE </B>Müsteşarı <B>İbrahim Çanakçı</B>, geçen hafta yoğun tartışma konusu olan 33 Sayılı Kararname Taslağına kendisinin de itirazları olduğunu söyledi. Bankalar Birliği'ne görüş alınmak üzere gönderilen taslağın kendi imzasıyla gönderilip gönderilmediğini sorduğumuzda Çanakçı, kendi imzası bulunduğunu söyledi. Çanakçı, taslağın henüz çok ham olduğunu, bu taslak için görüşlerin geldiğini, bundan sonra oturulup diğer kurumlarla da tartışıldıktan sonra tekrar yazılacağını, gerek olursa tekrar görüş alınacağını söyledi. Çanakçı, taslağın abartılmaması görüşünde...

Devlet Bakanı Ali Babacan, taslak tartışma yaratınca, Cuma günü G-20 toplantısına giderken bir açıklama yapıp 'alt seviye teknisyenlerin hazırladığı bir taslak' demişti. Bakan, konunun Hazine Müsteşarlığının üst düzeyinde bile tartışılmadığını, basına yansıyanlara üzüldüğünü söylemişti.

Hazine Müsteşarı İbrahim Çanakçı ise konunun kendisinin de katıldığı bir toplantıda uzun uzun tartışıldığını söyledi. 'Bu tartışmalarda taslakta yeralan bazı hususlara, kısıtlayıcı maddelere benim de itirazlarım oldu. Arkadaşlara da bunu söyledim ama arkadaşlar tartışma yelpazesini mümkün olduğunca geniş tutmak amacıyla bu haliyle tartışmaya açılmasını istediler' dedi.

Çanakçı, Ekonomik Sorunları Değerlendirme Kurulu'na taslağın biran önce girmesinin istendiğini, bu nedenle biraz acele edildiğini kaydederken, bütün reaksiyonları alıp taslağa son şeklinin verileceğini, taslağın son hali için şimdilik süre veremeyeceğini söyledi.

TAKAS KAĞITLARI

Bu arada son günlerde dövize olan talebin artmasında, piyasalarda dilden dile dolaşan 'Hazine yetkililerinin bankacılara, 3 milyar dolarlık dövize dayalı takas kağıtları yerine TL kağıt çıkarılacağını söylemiş'yolundaki söylentilerin etkili olduğunu hatırlattık. Çanakçı kesin bir dille, 'Böyle bir kararın olmadığını' söyledi. Konunun hassas bir konu olduğunu, Merkez Bankası, BDDK gibi kuruluşlarla henüz oturulup konuşulmadığını belirtirken, 'Onlara sormadan, piyasa yapıcılarıyla istişare etmeden böyle bir kararı almamız mümkün değil' dedi.

Bu kararın hassas bir karar olacağını kaydeden Çanakçı, konunun birçok unsuru bulunduğunu kaydederek, 'Böyle bir karar alınmış değil' dedi.

2004 ORTALAMA FAİZİ

Öte yandan, '2004 için ortalama faiz oranının yüzde 29 olarak alındığı' haberlerini de Çanakçı'ya sorduk. Çanakçı 'Şimdiden bir oran veremem' dedi ama bu oranı da yalanlamadı.

Çalışmalar yapılırken bazı parametrelerin 'gösterge' olarak alındığını, örneğin dalgalı kur olmasına rağmen gösterge niteliğinde bir kuru da zorunlu olarak aldıklarını kaydeden Çanakçı, 'Faiz rakamı da böyle. Gelişmeleri görüp, finansman programımızı detayıyla açıkladığımızda ancak bu rakamı da verebiliriz' dedi. Bütçe için finansman programı verdiklerini ama bu arada yaşanacak gelişmelere göre, detaylı programı bütçe TBMM'de görüşülmeye başladıktan sonra açıklayacaklarını kaydeden Çanakçı, bu nedenle şimdilik açıklamayı uygun görmediğini söyledi.

'Piyasaya, bu yıldan devreden faizlerle birlikte bir oran saptadığınızı, detayını açıklarsanız daha sağlıklı olmaz mı' dediğimizde ise Çanakçı, 'Bütün bunları açıklayacağız ama henüz erken' dedi. Çanakçı'dan edindiğimiz izlenim; detay programın Kasım ortası gibi açıklanacağı yönünde.

İmar'da döviz hesapları TL olarak ödenecek


BU arada İmar Bankası ödemeleri için Hükümetin alacağı karar da artık acilleşti. Hükümetin hazine bonoları ödemeleri için bir yasa ve bir uygulama kararnamesi, mevduat ödemeleri için ise bir kararname olmak üzere üç düzenlemeye birden, yakın süre içinde karar vermesi gerekiyor.

Bu arada İmarzedelere yapılacak ödemeler için belirlenecek esaslar da netleşiyor. Mevduatların 15 milyar liraya kadar olan kısmının peşin, 15 milyar liranın üstündeki kısımları için ise 36 aya kadar, taksitler halinde ödeme kararının alınması bekleniyor.

İmar Bankası'nda TL mevduattan çok döviz mevduatı bulunuyor. Döviz mevduatı olanlara yapılacak ödemeleri araştırdığımızda ise, 'Döviz mevduatlarının da TL olarak ödeneceğini' öğrendik. İmarbankta döviz hesabı olanların parası, bankanın BDDK tarafından tasfiye kararı alındığı gün olan 3 Temmuz tarihi itibariyle TL'ye dönüştürülecek. Döviz hesaplarının da TL olarak ödenmesinin 'yasa gereği' olduğu belirtilirken, 3 Temmuz'dan buyana, hesaplara faiz yürütülmeyeceği, ödemelerin başladığı tarihten sonra vadeye bağlanacak kısım için faiz yürütüleceğini öğrendik. Bu faiz oranının enflasyon oranına bağlı olacağı söyleniyordu ama öğrendiğimiz detaya göre, kalan kısımlara ödeme yapılacak tarihe kadar, 'TÜFE artı TÜFE'nin yüzde 20'si oranında' faiz tahakkuk ettirilecek. Örneğin peşin ödemeden birinci taksit ödemesine kadarki sürede TÜFE yüzde 10 olursa, o dönem için faiz oranı yüzde 12 olarak uygulanacak.

Bu esaslar, tabi ki Hükümete sunulan taslakta yer alan esaslar. Karar Bakanlar Kurulu'nun...

Hazine'deki atamalar yine tartışmalı


BU arada Hazine'deki atamalar sorun olmaya devam ediyor. Çanakçı'ya bu atamaları da sorduk. Örneğin şube müdürü iken Teşvik Uygulama Genel Müdürlüğüne getirilen Feridun Bilgin'in atamasının 'hiyerarşide bir basamak atlayanlara bile tahammülü olmayan Hazine bürokrasisinde tepki gördüğünü' hatırlattık. Çanakçı, Bilgin'in genel müdür olmak için yeterli süreye ve bilgiye sahip olduğunu savunarak, kendisini DPT'den beri tanıdığını ve bu işi yapacağına inandığını söyledi. Çanakçı, daha önceki yıllarda da alt kademelerden kademe atlayarak atama olduğunu, uzmanlıktan müsteşar yardımcılığına gelenler bile olduğunu söyledi. 'Bilgin'in Abdüllatif Şener ve yardımcınız Burhanettin Aktaş'ın hemşehrisi, Sivaslı olduğu için bu göreve atandığı söyleniyor' dedik, bu söylentiyi kabul etmedi, 'partizanca atama olmadığını' söyledi.

Hazine kontrolörü kökenli bürokratların yurtdışına tayinleri sonrasında Feridun Bilgin Teşvik Uygulama Genel Müdürlüğüne getirilirken, Hazine Uzmanı Ahmet Gökpınar İdari ve Mali İşler Daire Başkanlığına, Hikmet Esen de Kontrolörler Kurulu Başkanlığına atanmıştı.
Yazının Devamını Oku

Döviz ve faiz yılbaşına kadar hareketli

25 Ekim 2003
MERKEZ Bankası, önce ihale tutarlarını indirdi, daha sonra da alım ihalelerini tümüyle kaldıracağını açıkladı ama döviz fiyatlarındaki artış durmuyor.Bankacılar, dövizde hareketli bir döneme girildiği görüşünde birleşiyorlar. Döviz fiyatlarının artışı konusunda çok çeşitli görüşlerin öne sürüldüğünü hatırlatan bankacılar, fiyatlardaki artışta asıl nedenin, 'Piyasadaki döviz arzının kurutulması' olduğunu söylüyorlar.Merkez Bankası'nın geçen ay çok yüklü müdahaleler yapıp, ardından ihale miktarını artırarak piyasadaki döviz fazlasını emdiğini hatırlatan bankacılar, 'Şimdi küçük alım rakamları, Tüpraş, Botaş alımları olduğu haberleri bile döviz fiyatlarını hemen harekete geçiriyor' dediler.Dolayısıyla döviz piyasasındaki hacmin daraldığını ve fiyatların hareketli bir döneme girdiğini kaydeden bankacılar, yılbaşına kadar bu dönemin sürmesini bekliyorlar.Yaz aylarında döviz fiyatları düşerken, döviz arz ve talebinde mevsimsel etkilerin tartışıldığını hatırlatan bankacılar, bu dönemde de söylendiği gibi: Eylül ayı sonunda arz fazlasının sona ereceği, Ekim ayında belki başabaş noktaya gelineceği, Ekim'den sonra ise döviz talebinin artık döviz arzından daha yüksek olacağının zaten bilindiğini söylediler. Mevsimsel olarak ithalatın arttığı bir döneme girildiğini, turizmde döviz girişinin durduğunu kaydeden bankacılar, dolayısıyla zaten mevsimsel etkinin kaçınılmazı olduğunu kaydettiler.Bu arada yabancıların kağıt satıp döviz alarak geri döndükleri yolundaki haberler de piyasada tartışılıyor. Bazı bankacılar Londra'daki bankaların Ekim sonu, Kasım sonu gibi kendilerine özgü hesap kapatma dönemleri olduğunu belirterek, şimdi bunlardan bazılarının karlarını realize ederek, bilançolarını hazırlama dönemine denk geldiğini belirtiyorlar.Bazı bankacılar ise Londra'daki bankaların hesap kapatma dönemlerinin kesin dönemler olmadığını, fırsat olduğu takdirde bu dönemler göz önüne alınmadan alım satımların devam edeceğini söylediler. Bu yorumu yapan bir bankacı, şu anda yabancı satışı olduğunu ama bunun hesap kapatma dönemleri nedeniyle olmadığını, yeterince kár yaptıklarını gördükleri için çıktıklarını kaydetti.YABANCI DÖVİZE DÖNDÜ Son günlerde kağıt faizlerinin yükselmesi de yabancıların kağıt satıp dövize döndüklerinin bir kanıtı olarak gösteriliyor. Bazı bankacılar ise yabancı bankaların yaptıkları işlemlerin tümüyle yabancı yatırımcılara mal edilmemesi gerektiğini, yabancı bankaların içerideki yatırımcıların işlemlerine de aracılık ettiklerinin gözden kaçırılmaması gerektiğini hatırlatıyorlar.Bu arada bazı bankacılar, opsiyonlu alım satımların yani bankaların yaptıkları türev işlemlerin de bu harekette etkili olduğu görüşündeler. Kur ve faizlerin belli noktaları aşması halinde ek alımların gündeme geldiğini, dışarıdan kullanılan dövizlere verilen teminatların bu suretle artırılmak zorunda kalındığını bunun da yukarı hareketi hızlandırdığını söylüyorlar.Bir bankacı ise 'Bence bilançolarda gözükmüyor ama çoğu banka açıkta ve küçük hareketler bile açık kapama telaşını artırıyor. Bunun hareketleri hızlandırdığını sanıyorum' dedi.Öte yandan bir bankacı, fon yöneticilerinin tek tek ülkelere bakmadan toplu harekete girdiklerini hatırlatarak, Brezilya ve Rusya kağıtlarında bir tedirginlik görüldüğünü, diğer gelişmeke olan ülkelerde görülen bu hareketin özellikle eurobond'larda satış getirebileceğini hatırlattı. Döviz ve faizdeki hareketliliğe rağmen, 'bir kırılma noktası yaşanmadığı' konusunda hemen hemen tüm bankacılar hemfikir. Bu hareketin bir ölçüde normal olduğunu kaydeden bankacılar, büyük özel bankaların aşırı hareketlere göz yummayıp frenleyeceklerini tahmin ediyor. Buna karşılık bazı bankacılar bu frene güçlü hareket halinde fazlaca güvenmiyorlar.Burada önemli olanın 'iyi ve hassas yönetim' olduğunu kaydeden bankacıların büyük bölümü, önemli hatalar yapılmadığı ya da siyasi olarak büyük bir kargaşa çıkmaması halinde, bu hareketin normalleşeceğini, aşırı hareketlere yol açılmayacağı görüşündeler.Ancak enflasyon hedefi ve bütçenin tümüyle düşük kur ve faize bağlı olduğu da unutulmamalı.
Yazının Devamını Oku

Nisanda işçi maaşı azalacak

23 Ekim 2003
<B>2004</B> yılı bütçe rakamları kabaca ortaya çıktı ve iktisatçılar tarafından mercek altına alınmaya başladı. Yapılan hesaplar, 2004 bütçesinde bazı sürprizlerle karşılaşacağımızı gösteriyor. 2004 bütçesinin en göze çarpan noktası sosyal güvenlik açığındaki düşüş. Bu yıl sosyal güvenlik kuruluşlarına bütçeden yapılan aktarma 16 katrilyon 140 trilyon lira olarak hesaplanırken, gelecek yıl bu rakam 15 katrilyon 900 trilyon lira civarında bir rakama indirildi.

Bu rakama inilmesinde emeklilere yapılan yüksek oranlı zammın, 2004'de devreden çıkmasının etkisi büyük. Tayyip Erdoğan'ın ısrarıyla yapılan zammın faturası 1 katrilyon 850 trilyon lira olmuştu. 2004'de bu rakam büyük ölçüde devreden çıkacak, zamlar enflasyona göre yapılacak.

Ancak bu kadar yüklü bir faturanın devreden çıkması tek başına sosyal güvenlik ödeneklerindeki indirimi açıklayamıyor. Nasıl olacak diye baktığımızda, ilk duyumlar ‘‘ilaç giderlerindeki kısıntı ve prim affından sağlanacak gelir nedeniyle 2004 ödeneğinin düşük tutulduğu’’ idi. Ancak hesap başka çıktı. IMF'nin de isteği ile prim affından önemli bir gelir kalemi koyulmamış ama prime esas kazancın tabanında yüksek oranlı artış planlanmış. Yani düşük maaşlı işçiler, prim oranları artırılır yani gelirlerinde bir düşüş olursa hiç şaşırmasınlar. Bürokratlar ‘‘prim oranlarının artırılmasından başka çare olmadığını’’ söylerken, bunun ileriye dönük açıkların kapatılmasına da yarayacağı açık. Aslında bu konudaki mevzuat açık, ama uygulanacak mı göreceğiz.

İlgili yasaya göre nisan ayında SSK primlerinin, bir önceki yılın Tüketici fiyat endeksindeki artışa GSYİH bazında büyümenin eklenmesiyle bulunan oran kadar artırılması gerekiyor. Bu oranın 2003 yıl sonu itibariyle yüzde 26-27 oranında oluşması bekleniyor. Yetkililer bu oranda bir artışla bütçedeki sosyal güvenlik açığı rakamında kalınacağını söylüyorlar.

Yalnız burada AKP'nin tavrı çok önemli. Belki yerel seçimler geçtikten sonra yapılacağı için iş kolaylaşıyor ama AKP'nin daha yeni seçim kazanmışken, geçen nisanda bu kararı uygulatmadığını, temmuz ayına hem de indirimli olarak bu artışın yansıdığını unutmayalım.

Eğer Hükümet bu artırımı yapmazsa sosyal güvenlik açığı, bütçedeki gibi kalamayacak.

Bu arada ne olursa olsun, bu oranda bir prim artışı yapılması halinde, ocakta yüzde 5-6 Temmuz'da bir o kadar zam alacak olan sigortalı çalışanların prim artışı nedeniyle maaşlarında bir indirim gerekecek. Ya işverenler bunu karşılayacaklar, ya da maaşlar azalacak.

VERGİLER YÜZDE 30 ARTIYOR

Bu arada ‘‘yeniden değerleme oranı’’ en büyük sürpriz olacak. Yeniden değerleme oranı bilindiği gibi, aralık ayında ilan ediliyor ve hesap, ‘‘kasım-kasım ortalama enflasyon’’ olarak yapılıyor. Yani bu yıl kasım sonu itibariyle oluşan endeks rakamı, bir önceki yılın kasımıyla karşılaştırılıp yeniden değerleme oranı açıklanacak. İşte 2004 için uygulanacak bu oran normal enflasyon oranının çok üstünde olacak. Hesaplamalara göre 2004 yılı gelirlerine baz olacak yeniden değerleme oranı yüzde 29-30 civarında açıklanacak. Böylece gelecek yılın Damga Vergisi, diğer harçlar, Özel Tüketim Vergisi, Taşıt Vergisi gibi vergilere gelecek zamlar, bu yüksek oranla çarpılıp bulunacak.

İşte gelecek yılın vergi gelirlerinde reel olarak görülen artış buradan kaynaklanıyor. Bir tek aracılık maliyetlerinin düşürülmesi nedeniyle Damga Vergisi'nde bu kadar artış gözükmüyor. Yanısıra Kurumlar Vergisi'nde, enflasyon muhasebesi nedeniyle yaklaşık 1.5 katrilyon liralık düşüş olacağı varsayımıyla reel artış konmamış. İçerden alınan KDV için yüksek rakam konulmuş ve bunun tek nedeni, ‘‘denetimlerin artırılması’’ olarak tahmin ediliyor.

Yani yüzde 12 enflasyon ve yüzde 5 büyümeyi düşündüğünüzde, yüzde 17.6 olarak hesaplanan oranın çok üzerinde yeniden değerleme oranı saptanacağı için, bu gelir kalemlerinin milli gelire oranları yükseliyor. SSK gibi açıkların milli gelire oranı da aynı mantıkla düşüyor...

Yani Hükümet düşen enflasyon sürecinden yararlanıp, bütçesini çok daha rahat yapabiliyor...
Yazının Devamını Oku

BDDK türev işlemleri incelemeye alıyor

21 Ekim 2003
<B>DAHA</B> bir hafta öncesinde herkes, <B>‘‘Bu döviz nereden geliyor’’</B>u tartışıyordu. Son iki gündür ise <B>‘‘Bu döviz neden gidiyor’’</B>u arıyoruz. Bir iktisatçıyla bu hareketin nedenlerini konuşurken <B>‘‘Dövizin nereden geldiğini bilmezseniz, neden gittiğini de bilemezsiniz’’</B> dedi. Haklı değil mi? Dövizin nereden geldiği konusunda bir çok tahmin yapıldı ama tam kaynağı bulunmuş değil. İşte bu nedenle Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu(BDDK), şüphelendiği ‘‘türev ürünler’’ adı verilen, bankaların vadeli işlemleri ve opsiyon gibi işlemlerini incelemeye aldı.

BDDK'nın ‘‘açık pozisyon’’ için yaptığı incelemelerde, sistemde böyle bir şeye rastlamadığını biliyoruz. BDDK'nın bankaların mali iştirakleri üzerinde de bu tür inceleme yetkisi var ve bildiğimiz kadarıyla, mali iştiraklerde yapılan araştırmalarda da açık pozisyon tespit edilemedi.

BDDK döviz girişinin nedenlerini bulmak için, şimdi de bankaların yaptığı türev işlemlere ilişkin inceleme başlatıyor. Bunun için BDDK'nın uzanabileceği yerler sınırlı. Yani reel sektör şirketlerindeki ‘‘açık pozisyon’’ ya da bunların vadeli işlemlerine giremiyor. Şirketlerin ‘‘açık pozisyon’’ yaptığı, hatta bunları bankaları da bulunan grupların yaptığı söyleniyor ama...

BDDK yaşanan krizler öncesinde, türev ürünlere ilişkin banka bilançolarının nazım hesaplarında bir açık saptamıştı. Şimdi yapılan nazım hesap incelemelerinde de bu tür açık bulunamadı.

Bankacılar bundan sonra BDDK'nın yapacağı araştırmalarda off-shore'lara girmesini bekliyorlar. BDDK'nın bankaların sahip olduğu ya da çalıştıkları off-shore'larda inceleme yetkisi bulunuyor.

BDDK'nın türev ürünlere ilişkin yaptığı incelemeyi derinleştirmesinde, özellikle 2-3 hafta önce gelen duyumların etkili olduğunu zannediyoruz. Bankacılık kulislerinde, son dönemde özellikle eurobond'lara dönük yüklü opsiyon işlemleri olduğu konuşuluyor. Bu yolla, açık pozisyon göstermeden, eurobond ve dolar fiyatına bağlı opsiyonlar verilip döviz getirilip içeride işlem yapıldığı kaydedilirken, dövizdeki ya da faizdeki küçük hareketlerin bile bu durumda paniği artırıp, geriye ya da yukarıya doğru gidişleri hızlandıracağı, bankacılar tarafından kabul ediliyor. BDDK da, hem usulüne uygunluğu, hem de türev ürünlerin hacmini saptamaya çalışıyor.

Bu arada, Hazine'nin hazırladığı 33 sayılı karar taslağında türev ürünlere ilişkin düzenleme de yer alıyor. Bankacılar, ‘‘vadeli işlem ve opsiyon gibi türev ürünlere ilişkin sözleşmelerin işlem göreceği borsalar ve teşkilatlanmış diğer piyasalarda faaliyet gösterecek kuruluşların dövize ilişkin işlem yapmaya yetkili kuruluşlar arasından bir kararla Sermaye Piyasası Kanununa istinaden çıkarılacak düzenlemeler ile belirlenir’’ maddesinin gereğini anlamadıklarını, hangi ölçüye göre bunlara izin verileceğinin açık olmadığını söylüyorlar.

KURLARDAKİ ARTIŞIN NEDENLERİ

Bu arada, kurlarda geçen hafta başlayan artış, tartışılmaya devam ediyor. Merkez Bankası'nın dün günlük alım miktarını düşürme kararıyla birlikte döviz fiyatları gevşedi ama bundan sonra kurlar konusundaki tartışmaların devam edeceği anlaşılıyor. Kurlardaki artış konusunda birçok neden sayıldı. Bizce; 8.5 milyar dolarlık ABD kredisinin tehlikeye girmesi de, Irak'tan çıkışta 10 bin dolardan fazlasına yasak getirilmesi de, Cemil Çiçek'in hazırladığı bankacılara ağır cezalar getiren taslak da, Hazine'nin hazırladığı 33 Sayılı Kararname Taslağı'nda sermaye hareketlerine sınır getirme çabaları da, yaşanan YÖK gibi siyasi çatışma konuları da, hepsi birden piyasalarda gerginliğe yol açan nedenler.

Öğrendiğimiz kadarıyla, bankacıları tedirgin eden önemli bir neden daha var. Geçen hafta Hazine'nin bir üst düzey yetkilisi, bazı bankacılara, ‘‘Haziranda vadesi gelecek dolar bazlı takas kağıtlarının TL kağıtlarıyla değiştirileceğini’’ söylemiş. Yani bankalar, haziranda aniden 3 milyar dolarlık bir açık pozisyona girmiş olacak. Telaşın bir nedeni de buymuş...

Daha önce de yazmıştık: Şimdiye kadar IMF reçetesi aynen uygulandığı için başarı geldi. Ancak şimdi yazılı olmayan, ince ayar dönemi. Ekonomi yönetiminin başarısını şimdi göreceğiz.
Yazının Devamını Oku