HERKESTEN önce özelleştirmeye başlayan Türkiye'nin, bütün ülkelerin gerisinde kaldığı ve hálá bu sorunu çözemediği ortada.
Yıllardır özelleştirmenin önündeki engeller konuşulur ama bir türlü bu, defalarca tanımlanan engeller, bir türlü temizlenemez.
Özelleştirmenin önündeki en büyük engelin politikacılar ve bürokratlar olduğu çok konuşuldu, yazıldı. Bunu bir daha tekrarlamakta fayda var; çünkü bir çoğunluk iktidarında özelleştirmenin artık yapılacağını düşünürken, işlerin hiç de öyle olmadığı yine ortaya çıktı.
Bürokratların, özellikle de özelleştirilecek kuruluşların yöneticilerinin, güçlerini kaybetmemek için özelleştirmeye direnişleri devam ediyor. Burada sorumluluk, bürokratlar istemese bile, o işi yaptıracak olan politikacılarda. Maalesef politikacılar da değişmiyor...
AKP Hükümeti özelleştirmede çok kararlı olduğunu, artık bu sorunu çözeceklerini, göreve geldikleri ilk günden beri söylüyor. Başta IMF olmak üzere yabancılar da buna inandı.
Gelinen nokta söylenenlerin yapılamadığı görülüyor. Bunda hükümetin içindekilerden çok, partinin tabanından, milletvekillerinden gelen tepkilerin payı oldukça büyük. Gerçi hükümetin içindekiler de, teknik olarak deneyimi ve yeterliliği tartışmalı kişileri sırf partiye yakın diye atayarak, özelleştirmenin önüne taş koyuyorlar ama...
Özelleştirme İdaresi'ne AKP'den gelen talep mektupları ve kartların sayısı o kadar fazla ki... Bunların bir bölümü adam alma, tayin gibi personel işleriyle ilgili. Ancak asıl büyük bölümü ve tehlikeli olanı kapatılacak işletmelerin kapatılmaması, kapatılan bazı işletmelerin yeniden açılması, bazı verimsiz, özelleştirme kapsamındaki KİT'lere yeni elemanlar alınması gibi, özelleştirmeye sekte vuracak talepler. İdare'de bir ilin tüm milletvekillerinin birden imza attığı, o ildeki işletmelere dönük, bu yönde o kadar fazla talep var ki... İmzalayanlar arasında özelleştirmenin yanında gözüken, özelleştirme için çalışmış eski bürokrat isimler bile var...
Yani değişen fazla bir şey yok. AKP iktidarı ‘‘çoğunluk iktidarı’’ ama milletvekilleri popülist, bulundukları ile dönük ucuz taleplerin takipçisi olmaya devam ediyorlar...
İşte bu talepler, yıllardır özelleştirme kapsamında olup bir türlü halledilemeyen, Sümer Holding, Seka, Et-Balık Kurumu gibi yaygın işletme ağı olan, çok kişinin çalıştığı işletmelerin özelleştirilmelerinin önünde engel oluşturuyor. İdare yetkilileri, Seka ve Sümer Holding'te bu dirençlere rağmen epeyce yol alındığını söylüyorlar ama Et-Balık Kurumu işletmeleri için aynı şey geçerli değil. Et-Balık Kurumu'nun kapatılan işletmelerinin yeniden açılması yönünde bile çok sayıda talep var. Satılacak işletmeler, ya da kapatılacaklar için harekete geçilemiyor...
ÇALIŞMAYANA 8 TRİLYON
Kapatılan ya da kapatılmak üzere olan özelleştirme kapsamındaki işletmelerde çalışan işçi sayısı 6 bin 691. Bunların 3 bin 836 kişisi Sümer Holding işletmelerinde, 1410 kişisi Seka'da çalışıyor. Sadece İstanbul'da eskiden gömlek üreten bir Sümer Holding işletmesinde 768 kişi var ve bunlar sabah işe gidip, tavla oynayıp, yün örüp akşam evlerine dönüyor. Seka'nın Karasu işletmelerinde 104 kişi, Murgul Bakır da 500 kişi aynı durumda.
Bu durumdaki işçilerin bir aylık maliyeti toplam 8 trilyon lira. İdare yetkilileri, işin sosyal yönünü düşünmeye çalıştıklarını ama durumun ortada olduğunu söylüyor. Bu durumdaki işçilerin çoğunun 35-40 yaşlarında kalifiye işçiler olduğunu, ayrılmaları durumunda kıdem tazminatına ek olarak ihbar tazminatı artı işkaybı tazminatı ödediklerini, yani kıdem tazminatının iki katına yaklaşan bir ödeme yaptıklarını, ama ayrılma konusunda işçilerden talep gelmediğini söylüyor. İş edinme ile ilgili eğitim de verdiklerini ama ayrılma talebi bulunmadığını kaydeden İdare yetkilileri, ‘‘Halbuki bu kişilerin çoğu, tazminatları alıp başka yerlerde iş de yapabilir ama tercih etmiyor, son güne kadar bekliyor’’ diye yakınıyorlar.
Bu politikacılarla, işsizlik sorunu çözülmeden, ‘‘devlet kapısı’’ anlayışı kırılabilir mi?