Paylaş
Cahit Koytak’ın Gazze Risalesi’ni okurken şairlerin, edebiyatçıların bunu nasıl unutulmaz kıldıklarını bir kez daha öğreniyorum.
Alt başlığı da şu:
- Küresel İntifada İçin Rap Sözleri
- Cahit Koytak hem iyi bir şair hem de iyi bir mütercim. Dilimize kazandırdıkları arasında Tagore ve Halil Cibran da yer alıyor.
Şairi tanımak isterseniz Haydar Ergülen’in yazısını ve Edebiyatçılar Sözlüğü’ndeki Cahit Koytak maddesini okuyun.
- Gazze Risalesi’nden bölümler:
Gazzeli Yusuf, oğlum,
Ben yaşlı Filistin şairlerinden biri,
Şiirlerimi Türkçe yazıyor olmama bakma,
Yeryüzünün bütün öteki şairleri gibi,
(Düzeltiyorum) yeryüzünün bütün
Yufka yürekli şairleri gibi
Ben de Filistinliyim on günden beri
Ve buram buram Filistin toprağı
Kokmaya başladı şu sıralar, nasılsa,
Benim de kırk yıllık türkülerim,
Şiirlerim, sözlerim.
*
Nesnesiyle örtüşen bilgiye, hakikat,
Öznesini aşan duyguya sezgi
Diyorlar ya, filozoflar, Yusuf, oğlum,
Bu tanım doğruysa eğer,
Sezgilerim diyor ki bana,
Hiçbir bilgi, hiçbir haber,
Rüzgârın bu son on gündür şairlere
Ve hamile analara taşıdığı
Şu gökçe esin kadar
Hakikat olamazlar.
*
Ben, yeryüzünün yaşlı şairlerinden biri,
Taşların, otların, kuşların dilini
Çözmüş sanırdım kendimi,
Ne büyük aldanış!
Oysa Gazzeli çocuklar üstüne
İnsanların kendi diliyle
Konuşmak istemeye göreyim,
Hemen titriyor, boğuklaşıyor sesim.
Ve orada bombalanan okulların, hastanelerin,
Yerle bir edilen vicdanın
Yıkıntıları içinden yükselen
Katıksız, falsosuz
Ve hayat gibi de haklı
Sesini, insan yüreğinin
Çıkarmakta, bilsen,
Nasıl da zorlanıyorum!
*
Sormak geliyor içimden:
Biz, bütün bir insanlık,
Cin taifesi, melek taifesi,
Şeytan ve Yüce Tanrı,
Hangi oyunu oynuyoruz bu tiyatroda,
Hangi oyunu, onlarca yıldır,
Hangi oyunu böyle
Kan revan içinde?
*
Ben Küçük Asya’nın yaşlı şairi, Yusuf, oğlum,
Duyuramıyorum, dedim ya,
Dünyanın öteki çocuklarına sesimi,
Onlara bizim mahalledekiler de dahil.
Duyuramıyorum bizimkilere de,
Dağ gibi rüyalar,
Çığ gibi fikirler altında
Hep iki büklüm ve soluk soluğa,
Sözün yokuşuna, sözün doruğuna
Tırmanmayı seven şiirlerimi.
*
Ne zaman şairce bir saflıkla,
‘Büyük insanlık ülküsü’ diye
Açsam ağzımı,
Sözlerimi alıp götürüyor rüzgâr,
Ta Adem’le Havva’nın,
Tanklardan, panzerlerden,
İnsan safarilerinden uzak,
Çapuldan, misyoner endişesinden uzak,
Özgürce sevişip koklaştığı
Ve cennetin, gökte değil,
Yeryüzünde dolaştığı
O bahtiyar günlerde dölleyerek
Bilgi ağacının terennümleriyle sesimi,
*
Yüz yıl ebediyete göre neyse,
Yaşlı ebediyet de,
İnsanın çamuruna üflenen
Tanrısal zamana göre öyle.
Ve yıllar bana öğretti,
Öğrenmen gerekiyor senin de,
Büyük düşünceler, büyük planları hilkâtın,
Çığ gibi yıkılmamak için başına insanlığın,
Doruğundan aşağı, dağı tekrar tekrar dolaşan
Fazla çiğnenmemiş patikalardan
İnerler yamaçlara...
*
Silah kimin elinde olursa olsun, sonuçta
Ölümü alıp satanların gücünü artırıyor.
Yararı yok, bir daha, bir daha denenenin,
Büyük aklın, arkasında bıraktığı yolları,
Ve hurdalığa attığı küçük akılları,
Küçük davaları, çürük hamleleri,
Paslı enstrümanları!
*
Doğduğun toprağı seversin, bunu anlarım.
Ölünceye kadar emzirip seni sonunda
Bağrına basan toprağı elbette sevmen gerekir, bu sorulur mu,
En az anamı sevdiğin kadar, bazen daha tutkulu,
Daha coşkulu, bunu anlarım.
(Ketebe Yayınları)
Paylaş