YENİ yıl yaklaştıkça, ekonomide aksayan yönler, tıkanmaya başlayan noktalar da yavaş yavaş su yüzüne çıkmaya başladı. Aslında bu noktaların tıkanacağı, işleyen sistemi zarara uğratacak, genel gidişatı bozacak boyutlara ulaşacağı, önceden belliydi. Çünkü bir şey yapılmıyordu.Hep konuşuldu; acaba Hükümet, kendisine büyük ve şartsız bir destek verildiği takdirde ekonomideki gerekli olanları yapmaya devam edecek miydi, yoksa rehavete kapılıp, 'bu iş nasıl olsa gidiyor' deyip, gerekenleri yapmak konusunda savsaklayacak mıydı?Özellikle işaleminin temsilcileri, Hükümete verilecek destekle gerekenlerin tümünün yapılacağını düşünüp, öyle davrandılar. Bunu dengelemek için de, 'Başbakan kızıyor' diyerek, yapılması gerekip de aksayanları, kapalı kapılar ardında Başbakana söylemeyi tercih ettiler, basına fazla yansıtmadılar. Ancak bu 'kıyağa' rağmen, zaman zaman Hükümetten tepki gördüler.Gözardı edilen başka bir gerçek vardı ki; AKP Hükümeti uyguladığı programı 'uygulamak zorunda olduğu' için uyguluyordu ve her fırsat bulduğunda popülizme dönüp, IMF programından sapma konusunda büyük gayret sarfediyordu. Bu, sadece AKP için geçerli değildi ki... Şimdiye kadar bütün Hükümetler, kendilerini zorunlu hissetmedikleri anda popülizme dönmediler mi?Burada işaleminin düşündüğü, AKP Hükümetini diğerlerinden ayıran özelliğin, 'Çoğunluk iktidarı' olmasıydı ve bu nedenle AKP iktidarının gerekenleri yapacağı varsayıldı.Ancak gelinen noktada, çoğunluk iktidarının ekonomide bütün sorunları çözmeye, zaten belli olan önlemleri teker teker hayata geçirmeye yetmeyeceği de, yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı.Başından beri, ekonomideki bahar havasının kalıcı olabilmesi, düzelen dengelerin istikrarlıkılınabilmesi için yapısal tedbirlerin mutlaka hayata geçirilmesi gerektiğini söyleyenlere, 'olumlu havayı bozuyorlar' diye bakıldı. Ekonomik programa uyulması gerektiğini söyleyip, aksayan yönlere işaret edenler, başta Hükümetten gelen tepkiler olmak üzere, tu-kaka edildiler. Herkes, AKP Hükümetinin mantalite olarak, IMF programını baştan reddettiğini, başka çare görmeyince uygulamaya başladığını, günlük ekonomik gidişatı olumlu kılmak için, mali disiplin kararlarına uyduğunu, kalıcı istikrar için gereken yapısal tedbirleri gözardı ettiğini unutuverdi.IMF, görülmedik toleransı gösterdi ama, bir gözden geçirme bile zamanında tamamlanamadı...Uluslararası konjonktürün, hiçbir Hükümete bu kadar yardımcı olmadığı ve bunun ilelebet süremeyeceği görülemedi. İlk tezkere konusundaki vahim hataya rağmen, ABD'nin Türkiye'ye ihtiyacının devam ettiği, IMF'nin tavrının buna bağlı olduğu, gözardı edildi. Petroldeki radikal fiyat düşüşleri Hükümetin en büyük yardımcısı oldu. İçerde akaryakıt fiyatlarının, hem petrol hem kurdaki düşüş nedeniyle yarı yarıya düşürülmesi gerekirken, göstermelik indirimlerle yetinildiği, farkın vergiye yüklendiği, mali disiplinin ancak böyle sağlandığı görülemedi. Buna 'kriz yorgunluğu' ve yıl sonu bilançolarında yüksek kar yazma ihtiyacı eklenince, geldik bugüne.Gelinen noktada, IMF'nin 6. gözden geçirmesinin de zamanında yapılamayacağı anlaşılıyor.Ancak, bence daha önemli bir gelişme, özel sektörün yavaş yavaş aksayan yönleri dile getirmeye başlaması... Telekom Yönetim Kuruluna AKP Hükümeti tarafından getirilen, saygın ve doğruları konuşmakla bilinen işadamı Hüsamettin Kavi, dünkü gazetelerde yeralan demecinde 'özelleştirmeyi siyasetçilerin istemediğini' açıkca söylemiş. Yani çoğunluk iktidarı da olsa, siyasetçiler istemeyince özelleştirme yapılamıyor. Şimdiye kadar bu kadar sert demecine rastlamadığım, Yabancı Sermaye Derneği Başkanı Şaban Erdikler ise Türkiye'nin yabancı sermaye trenini, 'gerçekten' bu kez kaçırmak üzere olduğunu, niyetin açıkca ortaya konup yabancı sermayenin istenip istenmediğini ortaya çıkması gerektiğini söylemiş.Bunlar ciddi uyarılar... Böyle giderse balayının bittiğini söyleyenlerin sayısı artacak...Son günlerde bombalamalarla ortaya çıkan 'dağınıklık havası' ekonomiye sıçrarsa, kötü...