Yakın zamana kadar bu tatiller denizden de istifade edilebilecek mevsimlere denk geliyordu.
Buna rağmen insanlarımız sahil beldelerine akın ettiler.
Ancak, “Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır” deyiminde olduğu gibi soğuk ve yağışlı bir hava hiç yakamızı bırakmadı.
Esasında tatilin kötüsü yoktur, hepimize iyi gelir.
Toplumun büyük çoğunluğunun tatil harcaması yapabilecek gücü olmadığı aşikâr.
Ama evde de kalınsa, İzmir ve Ege, yakın çevremiz dahilinde pek çok hafifletici hoşluklara imkân sağlıyor.
Dikili, Çandarlı, Ayvalık, Selçuk, Kuşadası, Gümüldür, Ürkmez, Urla, Çeşme, Alaçatı, Balıklıova, Mordoğan, Karaburun, Kemalpaşa, Bergama, Ödemiş, Tire ve daha pek çok yer 1,5 saatlik dairenin içinde, ulaşılabilir uzaklıkta.
İnsanlarımızın kahir çoğunluğu huzurlu güvenli sakin ve mutlu bir hayat sürmek istiyorlar.
Siyasetten de beklentileri bu.
Ancak bizim memleketimizde nedense bu makul ortam bir türlü gerçekleşemiyor.
Siyasetçiler bambaşka saiklerle politika yapıyorlar.
An itibarıyla hepimiz yüksek gerilim hattının üzerinde yaşar hale geldik.
Siyasi partilerimiz bitmeyen bir enerji ile karşılıklı el yükseltiyor.
Üstelik giderek tırmandırdıkları süreç memleketi bir Orta Doğu ülkesi haline getirmek üzere.
Bu durum, bağlı olarak ekonomimizi de etkiledi.
Uluslararası finans çevrelerinin giderek artan iyimser tutumları, yerini temkinli bir duruşa bıraktı.
Ancak Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve ekibine duyulan güven, hakikaten bir çıpa işlevi görüyor.
Bu yüzden ilk günlerde özellikle BİS’de yaşanan değer kayıpları kısa sürede toparlanma eğilimine girdi.
Döviz cephesinde TL'nin değer kayıpları, başta TCMB olmak üzere, kamu bankaları tarafından $ satışları ile göğüslenmeye çalışılıyor.
38 TL seviyesinde bir destek hattı oluşturuldu.
26 milyar $’lık rezerv azalışı oluşmuş durumda.
Seçimler bilindiği üzere 2028 yılında.
Alınmış bir erken seçim kararı yok.
Bu böyleyken 2025 Mart’ta kampanyaya başlamak ne ölçüde sürdürülebilir bir karardır, anlamak zor.
Esasında bu hareket Ekrem İmamoğlu’nun fiilen CHP Genel Başkanlığı’na el koyması hükmündedir.
Bir belediye başkanının CHP gibi kurumsal bir partinin hiyerarşisini “de facto” kenara koyarak “lider” tutumuna bürünmesi, “parti kıblesinin” tamamen kendisine yönelmesi sonucunu doğurur.
Genel başkan değişiminin yaşandığı parti kurultayında, zaten mücadele Kılıçdaroğlu-İmamoğlu arasındaydı.
Özgür Özel, bu anlamıyla “görevlendirilmiş” genel başkan olmuştu.
Devlet, bahse konu silahlı mücadelenin muhatabını “terör örgütü, ayrılıkçı terör” ve benzeri tanımlamalarla ifade ediyor.
Ancak başta ABD olmak üzere, batılı devletlerin resmi söylemleri ile fiili tutumları örtüşmüyor.
Neticede Kürt meselesi Türkiye'ye enerji kaybettiriyor.
Çözüm için uzun zamandır bir irade oluşturulmasına ihtiyaç duyuluyordu.
MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin İmralı üzerinden bir görüşme zemini oluşturulması başlangıç oldu.
Gelinen noktada PKK'nın kendini tasfiye etme konusunda mutabakat temin edildi.
Sürecin hukuki çerçevesinin de planlandığı anlaşılıyor.
Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu, “Erken seçim için erkenden aday belirlemek gerekir” tezi üzerinden bu seçimi gerekçelendiriyorlar.
Ancak bu gerekçenin samimi olmadığını herkes biliyor.
Tek adaylı seçim için esasında bu denli tantanaya gerek yok.
Anlaşılan bu etkinlik vesilesi ile bir heyecan oluşturulmak isteniyor.
Ancak, “Zaten tek aday var” diye katılım düşük olursa, bu İmamoğlu’nu tartışılır kılar.
Amaç aslında iki sebebe dayanıyor.
Beklenen netice İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun CHP adaylığını temin etmekti.
Haliyle Mansur Yavaş itiraz ederek, ön seçime katılmayacağını ifade etti.
Bu gelişmeler ülke kamuoyunda Mansur Yavaş’ın devre dışı bırakılmaya çalışıldığı şeklinde algılanır.
Bu amaca ulaşılsa bile aday seçimini değersizleştirir.
Mansur Bey, ülkücü gelenekten gelen bir isim.
CHP ile yolları Ankara'nın demografik yapısına uygun bir profil olması sebebiyle kesişmişti.
Proje 2 dönemdir başarıyla işledi.
Bu esnada partinin başında Kemal Kılıçdaroğlu vardı.
İlk aday tercihi Ekmeleddin İhsanoğlu idi.
AK Parti'nin prestijinin yukarılarda olduğu süreçlerdi...
O sebeple CHP iddiasız bir adayla seçime girdi ve beklendiği gibi kaybetti.
Kemal Kılıçdaroğlu kendisini riske etmemişti.
İkinci Cumhurbaşkanlığı seçiminde, bu defa Muharrem İnce tercih edildi.
Kazanılma ümidi yine düşüktü.