Doğrudan Abdullah Öcalan üzerinden bir çözüm arayışının başlangıç vuruşunun onun tarafından yapılması manidar.
Bu açılımın kişisel değil, bir devlet projesi olduğu söyleniyor.
Nitekim Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın sonradan yaptığı açıklamalar, biraz mesafeli olsa da bu hususu teyit etmiştir.
Bu kronikleşmiş sorunun çözümü çok çetrefil ve zordur.
Tam manasıyla uzun, ince, mayınlı, dikenli bir süreçtir.
Siyasi partilerin mutabakat zorluğu yanında, karşı tarafta da DEM Parti, İmralı, Kandil, Selahattin Demirtaş ve çok sayıda Kürt dernekleri, her biri ayrı bir odaktır.
Ancak, sağ duyulu kesimlerin ittifak ettiği üzere, bu sorun artık çözülmeli ve ülke bütünlüğünde huzur temin edilmelidir.
Her şeyden önce bir deniz memleketi.
Böyle olunca deniz mahsulleri restoranları da çok sayıda.
Kent merkezinde, özellikle de Kordon'da sıra sıra restoranların büyük çoğunluğu balık ve türevleri üzerinden servis veriyorlar.
Yanı sıra tatil beldelerinde de aynı yaklaşım geçerli.
Bahse konu mekânlar, nedense birbirlerinin karbon kopyası gibi.
Tabiatın getirdiği imkânlarla taze deniz ürünleri, Ege otları ve rakıya çerçevelenmiş bir menü anlayışı hâkim.
Çok az restoran rutini zorluyor.
Tabii bu, dünya ölçeğinde bile muazzam bir rakam.
Türkiye, ekonomisiyle de büyük bir ülke.
Kaldı ki bu vergi tutarları OECD ülkeleri arasında oransal olarak milli gelirine göre hala düşük.
Maliye vergiyi kaynağından toplama konusunda yeterince başarılı değil.
O yüzden işin kolayına kaçıyor.
Toplanan vergilerin 2/3’ü harcamalar üzerinden alınan dolaylı vergiler.
“Esad gitti, misafirlik bitti” sloganını benimseyenler, kamuoyu yoklamalarına göre çoğunlukta.
Ancak bu konu, öyle kestirmeci yaklaşımlarla çözülecek gibi değil.
Resmî açıklamalara göre ülkemizde takribi 3 milyon Suriyeli sığınmacı yaşıyor.
Küçük bir kısmı vatandaşlık almış durumda.
Türkiye’de doğan ve yüzbinlerle ifade edilen Suriyeli çocuklar söz konusu.
Şu anda Suriye'de, çöken rejim sonrasında tam bir kaos hâkim.
Mülkiyet hakları bile belirsizlikler içeriyor.
Büyük Orta Doğu Projesi ile başlayan süreçte Suriye de karıştı.
Esad rejimi daha da sertleşti.
Derken, son birkaç gün içinde bilinen gelişmeler yaşandı ve Baas rejimi çöktü.
Şu anda muhaliflerin zafer sarhoşluğu yaşanıyor.
Unutulmasın burası Orta Doğu.
Hiç kimse ummasın ki taraflar geniş tabanlı bir yönetim modeli oluşturarak, ülkeye demokrasi getirecekler.
Çok muhtemel yakında kanlı çatışmalar başlar.
Görülen gerçek, enflasyon bir türlü dizginlenemiyor.
Faiz yüzde 50 mertebesinde olmasına, döviz kuru örtülü olarak baskılanmasına rağmen fiyatlar artış eğilimini koruyor.
TÜİK’in kasım ayı tüketici enflasyonu aylık yüzde 2.24, yıllık yüzde 47,09 oldu.
İstanbul Ticaret Odası (İTO) ve Enflasyon Araştırma Grubu’nun (ENAG) açıkladığı aylık oranlar sırasıyla yüzde 3.07 ve yüzde 4.06.
Yıllıkta İTO yüzde 57.99, ENAG ise yüzde 86.76 ölçüyor.
Alınan bunca tedbire rağmen ancak “bir arpa boyu yol” alınmış görünüyor.
Bunun en temel sebebi enflasyonun düşeceğine dair beklentilerin oluşamamış olması.
Beyaz yakalı emekçilerin de durumu pek farklı değil.
Türkiye'de ortalama ücret 23.000 TL civarındadır.
Açlık sınırı TÜRK-İŞ verilerine göre Nisan 2024 ayı itibariyle 17.725 TL, yoksulluk sınırı ise 57.736 TL.
Bu rakamlar gösteriyor ki geçim şartları emekçiler için imkansızlıklar içeriyor.
Yeni şehre gelmiş mavi yakalılar çok muhtemel geniş aile yapısıyla ve memleketlerinden ayni desteklerle yaşamaya çalışıyorlar.
Ancak beyaz yakalılar daha eğitimliler ve moderniteye daha yakınlar.
Hele çekirdek aileler için bu seviye ücretlerle geçinebilmek kâbus senaryosuna dönüşmüş durumda.
Bazı sektörlerde makinalar stop etmiş olsa da iş insanları “bir gün düzelir” umuduyla ticaretlerine devam ediyor.
Mevduat faizleri yüzde 50'liler mertebesinde.
Bu faiz seviyesi, hele döviz baskılanırken imkânı olanın iş kayıp acısını bile hafifletir.
Ancak ticaret sürekliliğini sadece kâra borçludur.
Kâr kavramını tek taraflı olarak “işveren mutluluğu” üzerinde konuşmuyor olmak gerek.
Neticede iş yerlerini bir gemiye benzetirsek, “herkes aynı gemide.”
Öte yandan enflasyon olgusu, maalesef bir türlü dizginlenemiyor.