Bu kavram yalnızca askeri ya da ekonomik bağımsızlıkla sınırlı değildir.
Aynı zamanda teknolojik, diplomatik, enerji ve kültürel alanlarda da karar alma serbestisidir.
TÜSİAD’ın Yüksek İstişare Toplantısı’nda kısaca değinilen bu başlık aslında dünya düzeninde derin bir dönüşümün sinyalidir.
Küreselleşmenin çözülmeye, çok kutupluluğun güç kazanmaya başladığı bu dönemde ‘stratejik otonomi’ bir lüks değil, zorunluluk haline gelmiştir.
BATI’NIN YÜKSELİŞİ VE İDEOLOJİK RÜYA
İkinci Dünya Savaşı sonrası Batı, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve liberal demokrasiyi merkezine alan yeni bir dünya düzeni inşa etmeye çalıştı.
Bu dönemde ‘küreselleşme’ adı altında ulusal sınırlar anlamını yitirmeye, sermaye ve bilgi özgürce dolaşmaya başladı.
An itibariyle bu özel mücevher tozlanmıştır. Vurguladığımız gibi, KSK çok özel bir camia. Bağlı olarak, onun geçmişten gelen değerlerini bilen, her daim savunan akil insanlara sahip. Divan’ı, Danışma Kurulu, 1912 Derneği gibi geleneksel yapıları, kulübü içine düştüğü maddi sıkıntılardan çıkartmak için çözüm arayışlarını sürdürüyor. 19 Haziran’daki Genel Kurul, 26 Haziran’a ertelendi. Halen başkanı yok. Kamu borçları başta olmak üzere, “birikimli yük”, taşın altına elini koymayı güçleştiriyor. Eski Başkan İlker Ergüllü, sponsor arayışı içinde olduğunu ifade ediyor. Geçenlerde basketbol şubesi, sporcu maaşlarını son anda kulübe gönül vermiş birkaç iş insanının fedakarlıkları ile aşabildi, bu sayede kümede kalındı. Açık olduğu üzere, günlük değil kurumsal bir çözüm oluşturmak “akut” hale gelmiş durumda. Camianın önde gelenlerinden Hasan Denizkurdu öteden beri şirketleşmenin kalıcı çözümün başlangıcını oluşturacağını ısrarla belirtiyor. Esasında kulübün resmi organlarının da bu duruma itirazları yok. Ama nedense bir türlü hayata geçirilemiyor. İhtimal, mevcut dağınıklıktan medet umanlar, böyle giderse kendilerine yarar üretebilecekleri hiçbir şey de kalmayacak.
Neyse, şirketleşme her bir branş itibariyle ayrı ayrı olmalı. Futbol, basketbol, voleybol, tenis, yelken… Her bir bağımsız şirketin hisseleri, mümkünse her branş itibariyle tek bir kişi ya da kuruma satılmalı. Kulübü ile manevi bağları olan varlıklı insanlar, “semt çocuğu” olmaktan gelen duygularla, çatlak sesin olmadığı bir huzur ortamında, hisselerin tamamına sahip oldukları branş şirketini basiretleriyle yürütebilirler. Oldu da bir müddet sonra vazgeçtiler, bir başka yapıya kolayca devredebilirler. Bu projede KSK’nin dernek yapısının muhafazası da planlanabilir. Ancak derneğin branş şirketlerini satın alanlar üzerinde “aşırı yaptırım” gücü “asla” olmamalıdır. Hani, “başarılı olunmaz ise isim hakkı dernek tarafından geri alınır” şeklinde bir “demokles kılıcı” altında hiçbir şirket hissesi alıcı bulamaz. Dernek, misyonunu, siyasi ve bürokratik ilişkileriyle alt yapı ve stat yatırımının gerçekleşmesine odaklamalıdır. Esasında model için “Amerikaları yeniden keşfetmeye gerek yoktur.” Göztepe en mükemmel örnektir. Mehmet Sepil kulübü belirli bir seviyeye getirmiş, daha da ileriye götürülmesi adına uluslararası profesyonel bir yapıya hisselerinin çoğunluğunu devretmiştir. Sonuç ortadadır. Bugün Göztepe A.Ş. hisseleri 100 milyon dolar mertebesindedir. KSK’nin futbol ve basketbol gibi branşlarının şirket hisseleri de iyi yönetildiği takdirde karlı olabilecek yatırımlardır. Mesela, Pınar ismi ile özdeşleşmiş basketbol branşına Yaşar Holding’in bu şekliyle ilgi duyması çok muhtemeldir. Özetle, KSK bugünkü “hantal” yapısından bir an önce kurtulmalıdır. Halen kulübün 4 bin 900 üyesi varken, genel kurullar 150-200 kişi ile yapılır haldedir. Üyelerin bir kısmı farklı saiklerle geçmişte kaydedilmiş, bindirilmiş kıtalardır. Çoğu aidat da ödenmemektedir. Bunlar süratle elenmeli, bu işleri çok iyi bilen insanlar bir araya gelerek, zaten belirledikleri yol haritasına uygun eyleme geçmelidir. İZVAK Başkanı Ali Erten’in konuya ilişkin çalışmaları şahane bir yol göstericidir. Yaklaşık altı ay önce Danışma Kurulu oy birliği ile şirketleşmenin gereğini zaten onaylamıştır. Diyeceğimiz; 600 milyon TL’ye ulaşmış borcu, her gelenin verdiği desteğe “temlik” koyan anlayışı ile gelinen yerde KSK’nin takati tükenmek üzeredir. Zaman silkelenme ve heyecanı tazeleme zamanıdır.
Karşıyaka ve Göztepe.
Hemen arkalarından Altay, Altınordu, İzmirspor, Buca gelir.
Göztepe ve Altınordu kurumsallaşmayı becerebilmiş kulüplerdir.
Onların kuyudan çıkmasına sebep, gönüllerinde yer etmiş kulüp sevgilerini maddi imkanları ile birleştiren cengâver iş insanlarıdır.
Mehmet Özkan ve Mehmet Sepil’den söz ediyoruz.
Hiç şüphesiz diğer kulüplerimize de uzun soluklu destek olan çok sayıda iş insanları, varlıklı aileler hep var ve çabaları devam ediyor.
Örneğin, Yaşar ailesinin KSK’ye katkıları on milyonlarca doları aşmış durumda.
Ya da Özgener, Sakaoğlu, Özkul, Zorlu ve nice aileler gönül verdikleri takımlarına servet akıtmışlardır.
‘Spor’ denilince öncelik her zaman futbolda.
Galatasaray, Süper Lig’e ambargo koyuyor.
Başarı maddi manevi gücü, güç de başarıyı besliyor.
Ancak hiçbir döngü sonsuz değildir.
Fenerbahçe de artık çok özlediği şampiyonluğu istiyor.
Spor dünyasının yöneticileri de bu durumun farkında.
Esasında ekonomik ve siyasi stresin deşarjı için Fenerbahçe’nin şampiyonluğu ciddi bir rahatlama sağlayabilirdi.
Ancak, ‘daha iyi futbol’ hiçbir engel tanımıyor.
En dikkat çeken fark da Genel Başkan Özgür Özel’in performansında gözleniyor.
Özgür Bey kendini söylem bazında ikinci planda tutuyor.
Bu tutum ona ‘kadirbilir’ bir kişilik izlenimi sağlıyor.
Bağlı olarak ‘fedakâr siyasetçi’ sempatisini hanesine ekliyor.
Ancak siyasi hayatın bin bir kere denenmiş gerçeklikleri vardır.
Sahici ve samimi olsanız dahi, siyasetin doğası ‘iktidar mücadelesi’dir.
Özgür Özel de bunu iyi bilir.
Politikanın bir ‘zamanlama sanatı’ olduğu hep ifade edilir.
Cumhuriyet’i kuran irade bahse konu ideolojik tutumunu 1924 Anayasası’nda belli etmiş ve bu tarihten itibaren hayata geçirmiştir.
Oysa, Bağımsızlık Savaşı esnasında toplanan kongrelerde katılımcıların terkibi, bilindiği üzere geniş paydalıdır ve çoklu denge politikaları yürütülmüştür.
Özellikle de 1921 Anayasası’nın 11’inci maddesinde, vilayet halkınca seçilecek vilayet şuralarının yetkisi dahilinde, eğitim, sağlık, ekonomi, bayındırlık işlerinin devredileceği açıkça belirtilmiştir.
Lozan Antlaşması sürecinde ise sadece gayrimüslimler ‘azınlık’ olarak belirtilmiş, Kürtler ‘Millet-i Hâkime’ mensubu olduklarından azınlık hakları doğal olarak söz konusu olmamıştır.
Ancak Lozan Antlaşması’nda Türkçeden başka bir dil konuşan Türk yurttaşlara hiçbir şekilde geri alınamayacak haklar çerçevesinde belirlemeler yer almaktadır.
Anlaşmanın 37, 38 ve 39’uncu maddelerinde yer alan bu hükümler Prof. Dr. Baskın Oran tarafından yazılmış bilimsel makalelerde detaylandırılmaktadır.
Ancak pratikte ne gayrimüslimlerin ne de diğer Müslüman kesimlerin varlıklarına ve kültürlerine dair sonrasında sahiplenici bir tutum alınmamıştır.
İhtimal, toplumu homojenleştirici politika tercihleri 20’nci Yüzyıl’ın mikro milliyetçilik akımlarından da etkilenerek, ülke bütünlüğünün korunmasının gereği olarak görülmüştür.
Eski Yunan’dan Roma’ya demokrasi serüveni her bir asırda ilave tuğlalar konularak olgunlaşıyor.
Yakın tarihin en önemli kırılması 1789 Fransız Devrimi’ydi.
Feodalitenin tasfiyesi, ulus-devletlerin ortaya çıkışı genelde olumlu bir etki yaparken, 1850’li yıllarda beliren mikro milliyetçilik akımları insan haklarında zedelenmeler yaşatsa da 1930’lu yıllara kadar demokratik kültür ivmelenmeye devam etmişti.
Ancak sözü edilen tarihte demokrasi bir ‘ters dalga’ya girdi.
1945’lere kadar Hitler, Mussolini, Franco, soykırım, asimilasyon, velhasıl insanlık adına rezilce dramlar yaşandı.
İkinci Dünya Savaşı’nın bitimiyle Batı medeniyeti o kötü süreçten dersler çıkarmıştı.
Yani hala çok büyük…
Ama Çin de dünya ekonomisinin beşte birine gelerek dev adımlarla mesafeyi azaltıyor.
Çin, bahse konu başarısını ‘otokratik kapitalizm’ denilen siyasi ve ekonomik modeli ile elde ediyor.
Trump, öteden beri ABD ekonomisinin Çin tehdidinden rahatsızlığını ifade eden bir başkandı.
İkinci kez göreve gelir gelmez, Çin başta olmak üzere, dış ticaret açığı verdiği ülkelere karşı gümrük vergilerini yükseltme kararı aldı.
Korumacı politikaların başlaması işaret fişeği gibidir.