Hepsine çocuk ve gençlerin karar verdiği, sekiz kategoride dağıtılan ödüller “İnatçı Hayal Gücü”, “Oyunbozan Hayal Gücü” gibi ilginç başlıklara sahip.
Mesela “İlham Veren Hayal Gücü” ödülünün sahibi, görme engellilere yönelik hazırladığı periyodik tabloyla bilime erişilebilirliği sağladığı için 15 yaşındaki Ada Tomruk oldu. Chicago Fermilab ve NASA’da eğitimler alan Tomruk, NASA’nın düzenlediği Space APP yarışlarının Türkiye ayağında üç kez derece aldı.
“Hayal Gücü Saygı Ödülü”yse Türkiye’nin ilk oyun yapımcıları derneği Oyunder’in yönetim kurulu üyesi ve Women in Games Türkiye’nin kurucusu Simay Dinç’in oldu.
2015’ten bu yana 40’tan fazla üniversitede 5 bin kadına ücretsiz eğitim düzenledi ve kadınların oyun sektöründeki yerini güçlendirdi.
Ayvalık Küçükköy’deki KıraARThane’de geleceğin yaratıcı zihinlerini destekliyor.
Bu çalışmalarıyla Cambridge Üniversitesi tarafından “Sürdürülebilir Liderlik” programına davet edildi.
Kıvanç Tatlıço...
Nuri Alço, bir gün hayatı filmi yapılırsa gençliğini Kıvanç Tatlıtuğ’un oynamasını istemiş. Şöyle bir düşündüm; tamam biraz benziyorlar ama fazla yakışıklı kaçmaz mı Kıvanç?
Bırakın dansözlüğü, kadın olmanın bile zor olduğu bir ülkede...
Önce “Survivor” olacaksın, kolay değil. Hayatta kalacaksın.
Mafyasından, hırbosundan yırtacak, kendini kurtaracaksın.
Paran ödenmeyecek ya da yevmiyene el konulacak, sesini çıkartamazsın. Zaten kimi, kime şikâyet edeceksin...
Hemşire, öğretmen değilsin ki sen. Toplumun burun kıvırdığı bir işi yapıyorsun: Dansözsün.
İki dünyaya da tam ait değilsin çünkü sanatçısı bile “tam sanatçı” saymaz seni. “Oryantalsin” işte.
Kendi seçmedi, doğduğu yer kaderiydi: Yakın akraba evliliği.
İkinci bir açıklamayla kendini savundu Aksum:
“Cenazeyle katılsam 150 kişi para kazanamayacaktı. Aileleriyle birlikte 500’ü buluyor sayı. Biz bölüm başı kazanıyoruz, bu olmayacaktı...”
Kimsenin yası ya da üzüntüsü, cenazeye katılıp katılmamakla ölçülemez elbette. İlker Aksum’un set çalışanları ve ailelerini hesaba katarak hareket etmesi de güzel, düşünceli bir davranış.
Ama ölüm de başka bir anilik ve o da hayata dair. Set iptal edilmeden, başka bir ara formül bulunabilir miydi diye düşünüyorum. Demek mümkün değilmiş...
Bu ölümle ilgili insanın en canını yakan ayrıntılardan biri de Şinasi Yurtsever’in Doğa Rutkay’ın programında söyledikleri.
Koskoca akademi başının önüne “prof” unvanı koymuş, gel de ciddiye alma.
Zaten oradan yürüyor; bu kimlikle bu saçmalıkları ileri sürdüğü için bir reytingi var.
En son, yapay zekâ ile trollenmiş bir videosuna denk geldim.
Yapay zekâ kendi makalelerini kendi çıkardığı dergide yayınlamasının ne kadar etik olduğunu sorguluyor, bu kez Erbaş derdini anlatmaya çalışan taraf.
Ha şöyle, dinsizin hakkından imansız gelir. O bizim devreleri yakacağına yapay zekâ onu yaksın...
BÖ&FE Sendromu
Burak Özçivit, eşi Fahriye Evcen ve oğulları Karan, golf oynamaya gitmişler ailece. Bu güzel anlardan da fotoğraflar paylaştılar.
Yüzümüze bağıran somut gerçekler yerine şeytanın bile aklına gelmeyecek türlü komplo teorilerine inanmayı tercih ediyoruz.
“Öte dünyaya gitti-geldi, zaten onu yaşatmazlardı” diyen bile var. Acılı aile de derdini anlatmaya çalışıyor:
“Oruçlu cadı mı olur!” diye...
Neymiş efendim, tarota, enerjiye, şuna buna meraklıymış. Olamaz mı yani, böyle bir sürü insan var. Neymiş, ormanda nefes terapisine gitmişmiş.
E Perran Kutman da bir TV röportajında açıklamıştı, çok darlandığı zamanlarda, atlayıp arabaya ormanlık bir yere gidiyormuş, bağırıp bağırıp rahatlıyormuş.
Ne var bunda yani?
Kimi ağlar, kimi yazar, kimi çizer, kimi bağırır...
Nükhet Duru, Saba Tümer ve Nilgün Belgün “Kaynat Bakalım” adlı yeni bir şov hazırladı. BKM prodüksiyonu. Senarist ve isim babası Yılmaz Erdoğan.
“Yeşil Kabare” tadında aşkı, evlilikleri, insan ilişkilerini, eğlenceli anılarını falan anlatıyorlar.
Hürriyet’in hafta sonu ekinde Hakan Gence’yle bir YouTube söyleşisi yapmışlar.
Klasik Hakan Gence röportajlarından:
Provoke edecek kadar konuşup geri çekiliyor, meydanı malzemeye bırakıyor.
Çünkü eldeki kumaş provoke olmaya dünden teşne.
Tek tek zaten tehlikeli silahlar, bir araya gelince altıpatlar oluyorlar. Her şeyden önce “birbirinden eğlenen” kadınlar bunlar.
2 bin 500 kişinin yaşadığı takımadalar, Kuzey Buz Denizi’nde bulunuyor. İnsandan çok kutup ayısı yaşıyormuş. O kadar soğukmuş ki, toprağa verilen ölüler bozulmuyormuş, donup öylece kalıyormuş mezarın içinde.
Soğuğa çok takılmamak gerek bence, “yatırımlık” gözüyle bakmak lazım.
Küresel ısınmayla şenlik şamata olacak oralar yakında.
Baktım henüz kiralık ev ilanı falan girilmemiş.
Bütün binaların iki katlı olduğu Svalbard’da kot-3 ilanları düşmeye başlar yakında.
Yine aynı mevzular söz konusuydu: Evde kim oturacak, kim işgalci, kim hak sahibi...
Sonra ailesiyle birbirine girdi ünlü şarkıcı.
Kardeşle, anneyle, herkesle.
Son olarak Sarıyer-Uskumruköy’de kardeşiyle ortak olduklarını anladığım villalar için hâkim karşısına çıktı.
Mülküne el konulmak istendiğini, gerekirse oraya çadır kurup çocuğunun hakkını koruyacağını açıkladı.
Oysa daha geçen hafta kalp spazmı geçirmişti.
Özcan Deniz’in kalbi dayanmıyor bu tempoya işte.