Hande Erçel’in Barış Arduç’la çevirdiği seksi filmin Hakan Sabancı’yla ilişkisinde kriz çıkardığı düşünülüyordu, öyle değilmiş.
Önce Hakan Sabancı ilişkide bir sorun olmadığını açıkladı, sonra ikili İspanya seyahatinde ortaya çıktı birlikte. Belli ki bir sıkıntı olduysa da aşılmış.
Halbuki uğraşan çok oldu. Başta da Hakan’ın eski yanığı Aygün Aydın. Çok tehlikeli bir yerden girdi Aygün:
Hande’nin Barış’la filmdeki en şehvetli sahnesini seçip paylaştı, altına “namus abidesi” yorumunu yazdı.
Bu sözün bir erkekte ve onun ailesinde neleri tetikleyeceğini bile bile...
Sarkan metal zincirler, yüzün yanan yerlerini saklıyor.
Tabii yorumlar, geçmiş olsunlar, şunlar, bunlar...
İlle abartacağız, sündüreceğiz, sakız gibi uzatacağız meseleyi.
Gören görmeyen de yüzüne kezzap attılar sanacak.
Altı üstü kendi boyasını kendi yapmış, boyanın da adisini seçmiş.
Günün hangi saati eve boyacı çağırsan, üç kuruş fazla koşa koşa gelir. Hele Yıldız Tilbe’ye.
Mısralardaki müstehcen ve kadın düşmanı ifadeler karşısında dehşete düşen ünlü YouTuber, “Bu adam neden bahsediyor! Nereden, Türkiye’den mi” diye tepki verdi.
Türk sosyal medya kullanıcılarının Turabi’yi Yunan göstererek, Yunanistan’a ihale çalışmaları da tam gaz devam ediyor. Fakat görüldüğü üzere pek de başarılı oldukları söylenemez, Turabi’yi iteleyemediler hiçbir ülkeye.
Gündemi belirlemeye devam eden şarkılardan biri de Lvbel CV5’in meşhur “Havhavhav” şarkısı.
Biliyorsunuz, bu şarkı yüzünden İrem Derici müziği bırakacağını falan açıklamıştı. O kadar fena bir şey. Şarkıya bir tepki de İsmail Türüt’ten geldi ama bana kalırsa davalık bir açıklama:
“Ulan senin hav havına da sülalene de. Hav hav demiş, 80 milyon kişi izlemiş. Lan böyle soysuzları niye dinliyorsunuz?”
Hoppala!
Sonra Yıldız Tilbe girdi hayatımıza. Kendisinden bağımsız takılan kol ve bacaklarıyla.
Şimdilerdeyse bir Küçük Ceylan’ın bir de Kalben’in dansları var bu kadar “sold out” beklenen.
Ceylan, rock şarkıcıları gibi headbang (saçları savurarak kafa sallama) yapıyor. Fakat üstü Axl Rose, altı çayda çıra.
Kalben ise tanımlar, kategoriler üstü.
Sanki ayak tabanlarından nefret ediyor da onları yere vura vura hıncını çıkarıyor...
Zavallı alt komşu!
Meera Gandhi dünyaca ünlü bir hayırsever, sosyal aktivist ve yaşam gurusu. Kurduğu Giving Back (Geri Vermek) vakfıyla aç, kör, sağır ve tacize uğramış çocuklara yardım için çabalıyor.
Benzer hayır işleri yapanlar arasında en önemli farkı Cherie Blair, Kerry Kennedy, Steven Rockefeller, Patricia Velasquez gibi dünyaca tanınmış isimleri bu amaçlar için bir araya getirebilmesi.
Arkadaşlarıyla yaptığı bu çalışmaları da yine “Giving Back” ismiyle belgesel, CD ve kitap olarak bir araya getirdi.
Türkiye’de olmasının nedeni ise yine arkadaşı olan Türk ressam, küratör ve tasarımcı: Emre Ertürk.
Gandhi, Ertürk’ün davetiyle The Ritz-Carlton Otel’de “uzun yaşam” üzerine bir konferans verdi.
Küfre, argoya hepimiz karşıyız. Hem ayıp, hem çirkin hem de suç. Üstelik çocuklarımızı, gençlerimizi de bu zehirli lisandan sakınmalıyız.
Buraya kadar hemfikir miyiz?
Fakat... Bazen öyle yeri geliyor ki... İnsan gülümsemeden de edemiyor.
Şimdi biliyorsunuz, Demet Akalın yeni şarkı hazırlığında.
Yapay zekâyla klip falan da yapmış, belli ki çok heyecanlı.
Eminim perde arkasında diyetti, imajdı, spordu, danstı... Birçok harala gürelesi de var şu ara.
Klibinden bir kareyi takipçileriyle paylaştı.
Biz eski kuşaklar her ilişkiye bir isim bulmak zorundaydık. Mesela uzun yıllardır birlikteler ve evlenmiyorlar mı? “Evlilik dışı ilişki yaşıyorlar” demezdik. “Hayat arkadaşı” derdik onlara. Orhan Gencebay ile Sevim Emre gibi.
Safiye Soyman ile Faik Öztürk de bu kontenjandan. Aralarında resmi nikâh yok. Ama herkes onlara “evli” çift muamelesi yapıyor.
Bir yandan bağımsızlar, bir yandan da her yere beraber gidiyorlar. Kavga edip barışıyorlar falan, insanın gözüne sevimli de geliyor bu “genç-flörtöz” halleri.
Peki, “hayat arkadaşı” gibi geçen yüzyıldan kalma değil de bugünkü terimlerle teraziye koysak ne isim verirdik Safiye ile Faik’in ilişkisine?
Öyle ya “platonik”ten tutun çeşit çeşit ilişki tanımlaması var.
Safiye Faik aşkı ilk bakışta “situationship”i andırıyor.
Nedir situationship?
TSK, LÖSEV, Darüşşafaka’ya bıraktığı mirası sanki bir iyilik dalgasına sebep oldu; hayranları Uganda’da hayır yemeği verdi, Bangladeş’te su kuyusu açtırıyor Ferdi Tayfur adına.
Bu durumdan memnun olmayan iki kişi var:
Kızı Tuğçe ve kendisine böbreğini veren oğlu Timur.
Öyle ki adamcağızın mevlidi bile iki farklı camide yapılacak.
Bu böbrek verme meselesine ben de takılmıştım. “İnsan nasıl olur da kendisine böbreğini veren evladına miras bırakmaz” diye düşündüm.
Birincisi; çocukları için yapacağını hayattayken zaten yapmış Ferdi Tayfur.
İkincisi bu böbrek naklinden sonra oğlunun yaptığı paylaşımlar.