Yüzümüze bağıran somut gerçekler yerine şeytanın bile aklına gelmeyecek türlü komplo teorilerine inanmayı tercih ediyoruz.
“Öte dünyaya gitti-geldi, zaten onu yaşatmazlardı” diyen bile var. Acılı aile de derdini anlatmaya çalışıyor:
“Oruçlu cadı mı olur!” diye...
Neymiş efendim, tarota, enerjiye, şuna buna meraklıymış. Olamaz mı yani, böyle bir sürü insan var. Neymiş, ormanda nefes terapisine gitmişmiş.
E Perran Kutman da bir TV röportajında açıklamıştı, çok darlandığı zamanlarda, atlayıp arabaya ormanlık bir yere gidiyormuş, bağırıp bağırıp rahatlıyormuş.
Ne var bunda yani?
Kimi ağlar, kimi yazar, kimi çizer, kimi bağırır...
Nükhet Duru, Saba Tümer ve Nilgün Belgün “Kaynat Bakalım” adlı yeni bir şov hazırladı. BKM prodüksiyonu. Senarist ve isim babası Yılmaz Erdoğan.
“Yeşil Kabare” tadında aşkı, evlilikleri, insan ilişkilerini, eğlenceli anılarını falan anlatıyorlar.
Hürriyet’in hafta sonu ekinde Hakan Gence’yle bir YouTube söyleşisi yapmışlar.
Klasik Hakan Gence röportajlarından:
Provoke edecek kadar konuşup geri çekiliyor, meydanı malzemeye bırakıyor.
Çünkü eldeki kumaş provoke olmaya dünden teşne.
Tek tek zaten tehlikeli silahlar, bir araya gelince altıpatlar oluyorlar. Her şeyden önce “birbirinden eğlenen” kadınlar bunlar.
2 bin 500 kişinin yaşadığı takımadalar, Kuzey Buz Denizi’nde bulunuyor. İnsandan çok kutup ayısı yaşıyormuş. O kadar soğukmuş ki, toprağa verilen ölüler bozulmuyormuş, donup öylece kalıyormuş mezarın içinde.
Soğuğa çok takılmamak gerek bence, “yatırımlık” gözüyle bakmak lazım.
Küresel ısınmayla şenlik şamata olacak oralar yakında.
Baktım henüz kiralık ev ilanı falan girilmemiş.
Bütün binaların iki katlı olduğu Svalbard’da kot-3 ilanları düşmeye başlar yakında.
Yine aynı mevzular söz konusuydu: Evde kim oturacak, kim işgalci, kim hak sahibi...
Sonra ailesiyle birbirine girdi ünlü şarkıcı.
Kardeşle, anneyle, herkesle.
Son olarak Sarıyer-Uskumruköy’de kardeşiyle ortak olduklarını anladığım villalar için hâkim karşısına çıktı.
Mülküne el konulmak istendiğini, gerekirse oraya çadır kurup çocuğunun hakkını koruyacağını açıkladı.
Oysa daha geçen hafta kalp spazmı geçirmişti.
Özcan Deniz’in kalbi dayanmıyor bu tempoya işte.
Köpeğini gezdirdiği sırada yanına gelen magazin muhabirinin “Maşallah, 18’lik genç kız gibi sekiyorsunuz” sözüne sinirlenen Hülya Avşar, “Senin gibi toy, soru sormayı bilmeyen muhabirlerle konuşmak istemiyorum. Sekmek ne demek ya!” diyerek tepkisini gösterdi. Bunun üzerine muhabir “Toy değilim. 10 senem doldu. Geçen sene de bana evlenme teklif etmiştiniz” cevabını verdi.
◊ AVŞAR HAKLI ÇÜNKÜ:
Samimiyetle laubalilik arasındaki farkın ortaya çıktığı yer, işte tam da burası. Bir gazetecinin ünlülerle iç içe ola ola artık kendini de ünlü zannetmeye başladığı o kafa karışıklığı hali bu. Avşar’a sadece yakın arkadaşlarının yapabileceği esprileri yapma hakkı görmeye başlıyor kendinde.
◊ MUHABİR HAKLI ÇÜNKÜ:
Uygulamaya girildiğinde bu bank, “Tarihi Mauro Icardi Bankı” olarak karşımıza çıkıyor.
Haritaya mekân kontenjanından girdiği için de “Şu anda kapalı” görünüyor.
Hatırlarsanız, benzer bir şey Arda Turan için de yaşanmıştı.
Turan’ın Barcelona’da oturup fotoğraf çektirdiği bank, “Arda Turan Bankı” olarak işaretlenmiş, sonra belediyenin park düzenlemesi sırasında bank kaldırılmıştı.
Arda da bunun üzerine kendine Atina’da yeni bir bank bulmuştu.
Bırak dağınık kalsın, böyle de güzel
Her iki sevilen şef de Kıvanç Tatlıtuğ’a “Peki peki anladık” çekiyorlar eğlenceli bir dille:
“Her şeyden sen anlarsın / Her şeyi sen bilirsin / En iyi dalgıç sensin / En güzel filmi sen çektin ah / Peki peki anladık / En güzel sen bakarsın / En güzel sen ağlarsın / Peki peki anladık / Her şeyi sen bilirsin...”
Bunda bir sıkıntı yok. Bir Kıvanç’a bir de aynada kendine bakan her Türk erkeğinin ortak şikâyetini dile getiriyor aslında.
Kıvanç’ın bir kusurcuğunu bulsak rahatlayacağız da... Yok:
Yetenekli, yakışıklı, ünlü, zengin, sportif, efendi, ailesine bağlı...
Fakat her ikisini de çok sevdiğim bu iki şef arkadaşıma bir hatırlatma yapmak isterim.
Kıvanç’ın oyunculuk dışında yemeğe, şuna, buna el atmasından rahatsızlar ama asıl zayıf halka aralarında: Danilo Şef.
Medya ve sosyal medya da bunu kullanmayı seviyor, çünkü söz konusu Gülşen Bubikoğlu olunca çok tıklanıp, çok okunuyor.
Gülşen Bubikoğlu’nu zaman zaman Türkan Şoray’la kıyaslayanlar da var, o zaman iki tarafın fan’ları birbirine giriyor.
Ben Gülşen Bubikoğlu’nun en çok “Gırgıriye” serisindeki halini severim. Kenar mahallenin güzel dilberi, hayatta kurnaz ama aşta saf, yamuk yamuk gülüp ne kadar erkek varsa kendine âşık eden hallerini...
Hele o kalın kalın kollarını havaya kaldırıp oynaması... Film gereği sahnede şarkı söylerken öyle cilvelidir ki gazinoyu kapatmışsınız da sadece size özel konser veriyor hissi yaratır insanda. Öyle bir göz teması var kamerayla.
Türk sinemasının sultanı elbette Türkan Şoray. Bunda bizzat Gülşen Bubikoğlu’nun da hemfikir olduğunu düşünüyorum.
Ama Güneş başka, Ay başka. İkisinin de ayrı ayrı güzelliği var. Yeşilçam’ın Güneş’i Türkan’sa, Ay’ı da Gülşen işte.