Paylaş
Ünlüler ve takıntılı hayranları
Bu işin dünyadaki zirvesi, takıntılı bir hayranı tarafından sokak ortasında öldürülen John Lennon’dı. Beatles grubunun kurucusu öldürülmeden birkaç saat önce bu hayranına bilmeden imza da vermişti.
Takıntılı hayran meselesi bizde de çok. Serenay Sarıkaya’nın arabasını tekmeleyen mi ararsın, Teoman’ın soyadını bile alıp “Cumartesi evde ol, geleceğim” diye mesaj atan mı... En son Sibel Can’a bıçak gönderen biri ortaya çıktı. Can’ın evine gönderilen bıçaklı kolide kendisi için paçalı don, kızı için elbise ve lokum bile varmış. Düşünsenize, takıntılı bir adam var ve kızınızın lokum sevdiğine kadar biliyor. Mektubunda “Lütfen çocuklarıma iyi bak karıcığım. Az kaldı, geleceğim. Melisa lokumu çok seviyor diye ona lokum aldım” falan diyor.
Verebileceği huzursuzluğu düşünsenize.
Bir başka örnek de 6 yıldır takıntılı hayranıyla uğraşan Tan Taşçı. En son yine bir ay uzaklaştırma kararı aldırmak zorunda kaldı.
Teoman haklı, bunlara “takıntılı hayran” dememek lazım. Bildiğimiz “sapık” işte. Zaten ruhsal sorunları var, TV’de birini görüyor, kafayı ona takıyor. Ünlüler bu anlamda “manyak mıknatısı” gibi çalışıyor.
Ünlüler ve kendi takıntıları
Hayranları takıntılı da, ünlüler sütten çıkmış ak kaşık mı?
Angelina Jolie’nin bıçak takıntısı var mesela. Her tür bıçağın koleksiyonunu yapıyor. Brad Pitt kuzu, civciv her türlü hayvandan aşırı korkuyor. Bülent Ersoy tek sayılı gişelerden geçemiyor. Özge Özpirinçci evde açık dolap kapısı varsa uyku uyuyamıyor.
Son olarak bir oyuncunun şuradan buradan bir şeyler aşırma takıntısı olduğunu öğrendik. “Kuruluş Osman” dizisinin oyuncularından olan Ümit Gündeş, önce bir mağazanın önündeki valizi yürütürken, sonra da bir markette cebine doldurduğu ürünlerin parasını ödemeden kaçarken kameralara yakalandı. Aynı kişi daha önce de zeytinyağı çalmıştı.
Belli ki oyuncu bu hırsızlıkları ihtiyacı olduğu için yapmıyor. Kleptomani hastası. İyi de kleptomani birdenbire ortaya çıkan bir şey değil ki. Zaten daha önce de yakalanmış, neden tedavi olmuyor? Belki tedavi oldu ama sonuç alamıyor. Neyse ki mağaza sahipleri durumu anlamış; şikâyetçi olmamış.
Böylece yine yırtmış Ümit Gündeş.
Ama çekirge bir sıçrar, iki sıçrar...
Üçüncüde birinin şikâyetçi olacağı tutar.
Festival bu kez ota doydu
◊ 14. Alaçatı Ot Festivali coşkulu bir kortejle cuma günü başladı. İstanbul, İzmir gibi büyükşehirlerden, Manisa, Aydın gibi komşu illerden o kadar çok katılımcı gelmişti ki...
Karınca yuvası gibi: Duvarlarda bile insan vardı! Festival için Çeşme’ye gelenler hem konserleri dinledi; hem panel, söyleşi gibi diğer etkinliklere katıldı hem de alışveriş yaptı.
◊ Festival galası, The Stay Warehouse’un dillere destan havuzlu bahçesinde yapıldı. Buranın barbekü partileri meşhur. Ama bu kez davetlileri ağırlamak için imece usulü, Alaçatı’daki her mekândan yiyecek gelmişti. Kimi dolma, kimi pide yollamıştı. Düğün evi gibi, bence çok şirin bir davranış.
◊ Festivale şimdiye kadar yapılan en büyük eleştiri, ot festivalinde yeterince ot olmamasıydı. Bu sene durum değişti. Çeşme Belediye Başkanı Lâl Denizli’nin de konuşmasında söylediği gibi, incik boncuk tezgâhlarından daha çok, çevre köylerden çiftçilerin satış yaptığı ot ve sebze tezgâhları kurulmuştu festival pazarında.
◊ Bir ara kalabalıktan öyle bunaldım ki kendimi Köyiçi’nde bir vaha gibi olan Viento Otel’in restoranı Sota’ya attım.
Burası gurmelerin takıldığı bir yer. Zaten Michelin rehberine de girmiş. Bir masada gastronomi yazarı Ebru Erke’yi gördüm. Bal üzerine bir sunum yapmak için gelmişti festivale. Herkesin merak ettiği soruyu ona da sordum:
“Gerçek balla, sahte balı nasıl ayırt ederiz Ebru”
Cevap, tam bir hayal kırıklığı: Laboratuvar ortamı dışında bunu tadından, kokusundan, renginden falan tespit etmek imkânsız. Bu yüzden de uzun süredir raflarda olan, daha önce defaatle kontrolden geçmiş markaları tercih etmeliymişiz.
◊ Bir başka masada Ankara’nın en meşhur balıkçısı Trilye’nin sahibi Süreyya Üzmez’i gördüm. Bugüne kadar tattığı en lezzetli ıstakozu burada yediğini söyleyip denizlerimizi ne kadar hor kullandığımızdan dert yanıyordu.
◊ Beach’ler ve giriş fiyatları bu sezon da Alaçatı’nın en önemli tartışma konularından biri olacak gibi. Şu anda kişi başı 1200 lira civarında olan fiyatların sezonda kaç lira olacağına dair hararetli tartışmalar sürüyor.
◊ Ilıca plajının da ücretli olması gündemdeymiş. Ücret derken, 5-10 lira sembolik bir para. Temizlik, tuvalet gibi hijyenik hizmetler için. Böyle makul fiyatlarda olduğu sürece aklıma yatıyor giriş ücreti. Zaten bana kalırsa bütün Çeşme’nin en güzel plajı Ilıca Halk Plajı. Niye taşlık-kayalık yerlere gidip o kadar giriş parası verirler, anlamak mümkün değil.
◊ Alaçatı’da herkesin dilinde olan bir tabak var: Ortaya Restoran’ın sahibi Burakhan Akçe’nin tavuklu risotto’su. Bildiğimiz tavuklu pilav, ne özelliği olabilir ki dedim, haklılarmış. Anlatılmaz, tadılır. Sırrını galiba çözdüm: Bence farkı, içine kattığı peynirden geliyor.
Paylaş