Sındırgılı Nuri’nin (Nuri Balaban) ayakkabı boyacılığı yapması...
Yadigar Ejder’in (Adnan Ayberk) ölmeden önce Taksim Parkı’nda sabahlamaları...
Bayan Bacak’ın (Serpil Örümcer) kirasını bile ödeyememesi...
En son Necdet Kökeş’in sokağa düşmesi... 6 gündür kafede sabahladığı için fenalık geçirip hastanelik olması...
Örnekler öyle çok ki. Hepsi onlarca filmde oynamış sinema emektarları. Sefalet içinde hayatta kalmaya çalışıyorlar ya da çoktan yorgun düşüp gittiler.
Şimdikiler gibi bölüm başına bavulla para almamışlar. Belli ki kazandıklarıyla ancak günü geçirebilmişler, ne bir birikim yapabilmişler ne de bir ev alabilmişler.
Hepimizin bayıldığı Yeşilçam’ın karanlık yüzü bu.
Böylesiyle insanların önünde, kamera karşısında falan iddiaya gireceksin, neyi var, neyi yok alacaksın aslında:
“Yusuf, zırt pırt atıp gündeme geliyorsun. Var mısın, bu sene de gelmezlerse araban benim...”
Orada mısın?
Yusuf, Yusuf, Yusuf...
Ama ağız tadıyla iddiaya da girilmez ki böyle takıntılı insanlarla. Sonra Guatemala’dan yarım çekilmiş bir tencere kapağı fotoğrafı gösterecek, “Bak gördün mü, geldiler” diyecek.
Eskiden tamamen çölmüş. Buradaki plajların ve mercan resiflerinin kıymeti anlaşılınca sonradan inşa edilmiş.
En popüler bölgesi Naama. Hard Rock Cafe, Buddha Bar gibi dünyaca ünlü zincirlerin şubeleri var.
En bilinen mekânı Farsha.
Bizim eski Reina’nın Mısır versiyonu gibi. Tepeden aşağı kadar her yan doğu tarzı aydınlatmalarla süslenmiş. Eğlence ve partiler sabahın 5’ine kadar sürüyor.
Şarm El-Şeyh’in öyle zengin bir sualtı yaşamı var ki, eğer otelinizin sahilinde bir mercan resifi varsa şnorkelle bile akvaryumlar dolusu balık görebilirsiniz. Aman Allah’ım ne şekiller, ne renkler!
Bir ziyaretçi için Kahire’yi Kahire yapan üç nokta atışından birincisi piramitleriyle ünlü Gize bölgesi. Eskiden şehrin dışındaymış. Kahire büyüyüp genişledikçe içinde kalmış. Piramitler evet, bir çölün ortasında. Ama etraflarında kilometrelerce uzayan bir gecekondu çölünün. Gösterileri, devrimleriyle ünlü kent merkezi Tahrir Meydanı’ndan arabayla yarım saat mesafede.
Etraf alabildiğine derme çatma, bakımsız. Çevirip müze yapmışlar, giriş ücretini ödeyip gezebiliyorsunuz. Büyük firavunlar Kefren, Mikerinos ve Keops’un piramit şeklindeki anıt mezarları bunlar. Keops’unki dünyanın yedi harikasından biri kabul ediliyor. Bir de bunların bekçiliğini yapar gibi önlerinde oturan aslan sfenksi var.
Bu devasa eserlere çıkan yollarda, piramit yapımında kullanılmak üzere etrafı kazılmaya başlamış ama bir sebepten vazgeçilip yarım bırakılmış taş bloklar görüyorsunuz.
◊ Şehre iner inmez sizi karşılayan ağır bir koku olduğu yalanı... Belki yazın vardır ama aralıkta yok en azından. Fakat doğrudur, yemeklerde palmiye yağı kullanıyorlar. Tahmin edersiniz ki Hindistan cevizi çalmıyor burnunuza.
Kimse mi toz almamış?
◊ Bütün binaların sapsarı ve çok bakımsız olduğu yalanı...
Evet, böyle çok bina var. Bakımsız, boyasız, eskimiş... O bahsedilen sarılık da çöl fırtınalarından geliyormuş. Kahire için “yüzyıllardır tozu alınmamış gibi” deseniz cukkk. Yeni yapılanlara da bitmeden yerleşip yıllarca inşaat görünümünde oturuyorlar.
Bina bitmemiş olursa emlak vergisinden yırtıyorlarmış. Ama Kahire sadece bu değil. Mesela çok gösterişli, kolonyal yapılar serpişmiş aşırı geniş caddelerin sağına soluna. Muhtemelen İngiliz sömürgesi döneminden kalma. Nil Nehri boyunca 50 katlı gökdelenler de yükseliyor.
Kiralık yelkenli bir filikayla bunları seyredebilirsiniz. Adı felukka. Boğaz turu gibi. Nil Nehri, Boğaz’dan ince, Adana’nın ortasından geçen Seyhan gibi.
“Giyecek kıyafeti olmayan kadın şimdi odasına masaj koltuğu istiyor” demeye getiriyor Şansal. Ne ayıp! Ebru Gündeş’in mesleğe başladığında durumunun yerinde olmadığını bilmeyen yok ki. Vikipedi’de bile yazıyor konfeksiyon işçisi olduğu. Gücü-imkânı olduğu halde, değiştirtmeye, sildirtmeye şuna buna da tamah etmemiş. Belli ki en ufak bir kompleksi yok geçmişiyle ilgili.
Ayrıca Ebru Gündeş’in kıyafete falan da ihtiyacı yok bence. Eşofman, hatta çuval giyip çıksa dinleyeceğiniz varsa yine dinlersiniz, kıyafeti de gözünüz görmez.
Gündeş’i vuracaksanız başka yerden vurun.
Çünkü o ses bu tür vızıltıları çok kolay bastırır. Şansal’ın hesaba katmadan çitilemeye kalktığı gerçek de bu işte.
Otel odasına masaj koltuğu istemişmiş. Barbaros Şansal ilk defa mı duymuş sanatçıların kulis ve oda isteklerini...
Şefim donat masayı
İngiltere’de üç ay aşçılık eğitimi alan ve sık sık yemek pişirirken paylaşım yapan Kıvanç Tatlıtuğ restoran açacakmış. Gerçi Kıvanç işin yabancısı değil; babadan, amcadan pastaneci. Ama o işler üç aylık eğitimle oluyor mu, orasını bilemem. Fakat emin solduğum bir şey var, sırf Kıvanç’ı göreceğiz diye Göktürk’e kadar çok insan gider, bundan eminim. Sosyal medyada yorumlara baksanıza: “Onun elinden zehir olsa içilir...”
◊ AYDİLGE NE DİYOR: Kadını bir aparattan ibaret görmeye meyilli olduğumuz bir gerçek. Bu şarkılar uzaydan gelmiyor yani. Şarkı sözü deyip geçmek yerine bu tarz sözlerin bu kültürü pekiştirdiğini, normalleştirdiğini unutmayalım...”
Haklı çünkü burada sadece kadına şiddet yok; Rus kadınları falan, uluslararası bir taammüt var. Bunu cinsiyetçi bulanlara da ayrıca hakaret ediyor genç rap’çiler.
◊ TİLAVER NE DİYOR:
“Anneme verdiğim söz üzerine ocak ayından itibaren şirketimin bünyesinde çıkacak hiçbir parçada kadının objeleştirildiği herhangi bir parçanın çıkmasına izin vermeyeceğim. Geçmişteki parçalar adına kadınlarımızdan özür diliyorum...” E, tamam. Daha ne desin? Şarkının yapımcısı olarak özür de dilemiş, söz de vermiş. Yalnız Aydilge’yi “Kiralık Aşk” dizisinde benzer bir şey yapmakla suçlaması tuhaf olmuş. Aynı şey mi? Hiç alakası yok.
◊ CEZA NE DİYOR:
GECENİN NUTKU: Tam 13 dakika 23 saniye!
Bülent Ersoy’un ‘50’nci Yıl Özel Ödülü’ teşekkür konuşmasından bahsediyorum... Bence yanlış anlamış meseleyi; Pantene Altın Kelebek’in değil, kendisinin 50’nci yılı kutlanıyor gibi, bütün hayatını anlattı.
Bir ara dikkatimi kaybetmişim, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” sözüyle kendime geldim. Galiba ‘Gençliğe Hitabe’yi falan da sıkıştırdı araya.
Yanlış hatırlamıyorsam bir kere de Ali Kocatepe böyle uzun konuşmuştu ama Diva onu da katladı.
Yalnız sosyal medyada kıyafetine çok haksızlık edildi Bülent Hanım’ın. Marul diyen mi ararsın, roka, lahana diyen mi... İlle de bir bitkiye benzetmek zorundaysak lahana mahana değil, şöyle en görkemli, en debdebelisinden bir yılbaşı ağacı derim ben.
BASGİTARİSTİN ZOR SENESİ: En iyi müzik grubu ödülünü alan Dedublüman’ın bütün üyeleri tek tek konuştu.