3 Kasım 2008
DAHA önce yazdık, sosyal güvenlik reformuna ilişkin 5510 sayılı Kanun ile Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği ve Genel Sağlık Sigortası İşlemleri Yönetmeliği yürürlüğe girmiş bulunuyor. Dahası bağlantılı birçok yeni yönetmelik ile tebliğ de uygulamaya başlandı.
Bütün bu düzenlemelerde, yetkililerin de taahhütlerine uygun olarak "vizite kağıdı" kaldırıldı!
Bilindiği üzere, yeni Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği’nin 113. maddesi ile vizite kağıdını form ve içerik olarak daha önce düzenlemiş ve kullanımını zorunlu kılmış eski 2000 tarihli yönetmeliği de yürürlükten kaldırmıştır.
Ancak; 29 Eylül 2008 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 2008 yılı Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) ise 3. maddesi dördüncü fıkrasında "vizite kağıdını" geri getirmiştir. Hizmet akdi ile çalışanların, işverenlerce düzenlenen "vizite kağıdı" ile sağlık tesislerine gitmelerini zorunlu kılmıştır. Ama, vizite kağıdı denilen form bu tebliğde de tanımlanmamıştır. Dahası, 22 Ekim 2008 tarihinde 2008 yılı SUT’de değişiklik yapıldı, ama bu konu yine atlandı.
Garip olan; olmayan evrakı, bilinmeyen/tanımlanmamış evrakı sağlık tesisleri de istemeye devam ediyor.
Netice, komedi devam ediyor.
Bİr kez daha Şİrket ortaĞI SSK’lIlar
Kendi şirketinde öteden beri SSK sigortalısı olarak gösterilenlerin bu durumu muhafaza ediliyor. Korkacak birşey yok. Fakat halen daha bu konuda tereddütlü sorular gelmeye devam ediyor.
Tekrar açıklarsak:
5510 sayılı Kanunun 53/2. maddesi, bağımsız olarak çalışan sigortalıların (vergi mükellefi, şirket ortağı gibi), kendilerine ait veya ortağı oldukları işyerlerinden işçi gibi (eski SSK) sigortalı olarak bildirilemeyeceklerini hükme bağlamış bulunmaktadır. Ancak, bu düzenleme diyelim; Ekim 2008’de bu şekilde ilk defa hareket edecek olanları bağlıyor. Öteden beri bu durumda olanlar için sorun yok.
Sorun tebliğ ile çözüldü. Merak edenler için hem tebliği hem de tebliğ hükmünü aşağıya aldık: 28 Eylül 2008 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan " 5510 Sayılı Kanun Gereğince Sigortalı Sayılanlar, Sayılmayanlar, Sigortalılığın Başlangıcı, Kuruma Bildirilmesi Ve Sona Ermesi Hakkında Tebliğ"in (V.9) maddesinde aynen şöyle denilmiştir:
"1/10/2008 tarihinden önce 5510 sayılı Kanunun 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında (Yani eski Bağ-Kurlu) sigortalı oldukları halde, kendilerine ait veya ortak oldukları işyerlerinden bu Kanunun 4’üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendine tabi prim ödemesi olanların (Yani eski SSK’lı) sigortalılıkları kesintiye uğrayıncaya kadar devam ettirilir."
Emekli de sağlık primi ödemek zorunda kalabilir
Emekli aylığı alanların, bu aylıkları kesilmeksizin çalışmaları mümkün. Bunun için adlarına destek primi ödenmesi gerekiyor. Emekli olan vergi mükellefi ya da şirket ortağı olarak çalışmaya devam ediyor ise destek primi emekli aylığından SGK tarafından kesilecek. Yok emekli olan kişi, bir işyerinde hizmet akdi ile (eski SSK) çalışacaksa, bu sefer işverende aldığı ücretinden işvereni destek primini kesip SGK’ya ödeyecek.
Bu ikinci durumda olanlar öteden beri ayrıca sağlık primi ödemeden sağlık hizmetlerinden yararlanıyorlardı. Dahası eşi ve çocukları da. Bundan böyle de yararlanacaklar.
Ancak, emekli aylığı aldığı halde çalışanlar, 5510 sayılı Kanun uygulamasında emekli olduğu niçin değil çalıştığı için zorunlu genel sağlık sigortalısı sayılacak. Yani son durumlarının gerektirdiği statü gereği sağlık sigortalısı olacaklar.
Eğer, emekli aylığı alıp destek primi kesilmek suretiyle çalışan emekliler, bir de kısmi süreli ya da çağrı üzerine iş sözleşmesi ile (part-time) ay için de 30 günün altında sigortalı gösterilmek suretiyle çalışıyorlar ise, sağlık yardımı almalarında sorun yaşanacaktır.
Bu durumda olanların, 30 günün altındaki gün sayılarını, genel sağlık sigortası primini yönüyle 30 güne tamamlayarak ödemedikleri müddetçe sağlık yardımı alamayacaklar. Ne kendileri ne de eş ve çocukları! Yıllarca sağlık primi de ödenmiş emekli olmuş olsalar bile.
Yazının Devamını Oku 
27 Ekim 2008
EKİM 2008 itibariyle yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunda "bakmakla yükümlü olunan kimse" kavramı yani "sağlık hak sahipliği" olgusu önemli değişikliğe uğradı. Bu ise, kimi hak kayıplarını da beraberinde getiriyor. Ancak, Kanunda geçiş süreci düzenlemeleri de bulunmaktadır. Yazımızda genel kurala yer verildikten sonra, kız çocukları ile eşlerin yeni dönemde sağlık hak sahiplikleri geçiş dönemi de dikkate alınmak suretiyle açıklanmaya çalışılmıştır.
Kimler sağlık sahibidir?
- Kanundaki genel kural şu şekilde: İkametgahı Türkiye olanlardan, aile içindeki geliri kişi başına düşen aylık tutarı asgari ücretin üçte birinden az olan vatandaşlar ile vatansız ve sığınmacılar dışındaki genel sağlık sigortalısının, sigortalı sayılmayan veya isteğe bağlı sigortalı olmayan, kendi sigortalılığı nedeniyle gelir veya aylık bağlanmamış olan;
Æ Eşi,
Æ 18 yaşını, lise ve dengi öğrenim veya Mesleki Eğitim Kanunu’nda belirtilen aday çıraklık ve çıraklık eğitimi ile işletmelerde mesleki eğitim görmesi halinde 20 yaşını, yüksek öğrenim görmesi halinde 25 yaşını doldurmamış ve evli olmayan çocukları ile yaşına bakılmaksızın bu Kanuna göre malul olduğu tespit edilen evli olmayan çocukları,
Æ Geçiminin sigortalı tarafından sağlandığı Kurumca belirlenen (taşınır ve taşınmaz mal gelirleri asgari ücretin netinin altında olan) kriterlere göre tespit edilen ana ve babası, bakmakla yükümlü olunan kimse yani sağlık hak sahibidir.
Tedavi yardımları önceki sosyal sigorta kanunlarına göre sağlananların durumu
- İlgili kanunları gereği tedavi yardımları karşılanan kişiler, herhangi bir işleme gerek kalmaksızın, genel sağlık sigortalısı veya genel sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kişi sayılır. Yürürlüğe giriş tarihinde bakmakla yükümlü olunan kız çocukları da bu Kanun gereğince de bakmakla yükümlü olunan kişi sayılır. Ancak durumlarında değişiklik olduğunda sağlık hizmetlerinden yararlanma koşulları bu Kanun hükümlerine göre yeniden belirlenir. Bu kişilerin sigortalı ve sigortalının bakmakla yükümlü olduğu kişilere ilişkin bilgileri ilgili kurumlar tarafından bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren en geç üç ay içinde Kuruma bildirilir.
İsteğe bağlı sigortalılar sağlık yardımı alabilecek mi?
- Yeni dönemde isteğe bağlı sigortaya prim ödemeye devam edenlerin, sağlık yardımı alabilmeleri için Ekim 2008 süresinin geçmesi yani 2008/Kasım ayını beklemesi gerekecek. Çünkü, daha önce isteğe bağlıya prim ödeyenler sağlık primi ödemiyordu, dolayısıyla da sağlık yardımı alamıyordu. Ama artık sağlık primi de ödenmesi zorunlu.
Öte yandan, 1 Ekim 2008’den önce isteğe bağlı sigortalı olup, eşinden ya da anne babası üzerinden sağlık yardımı alanların bu hakları, kendi sağlık hak sahipliği başlayıncaya kadar devam edecek.
Ekim/2008’den önce sigortalılığı sona erenler ve bakmakla yükümlü olduğu kimseler sağlık yardımı alabilecek mi?
- Yeni dönemde sağlık yardımı alabilmek için genel kural, sağlık tesisine başvurulan tarihten önceki bir yıllık sürede genel sağlık sigortalısının (sigortalının) 30 gününün bulunmasıdır. Sigortalılığı, Ekim 2008’den önce sona ermiş olanlar şu halde sağlık yardımı alamayacak mı? Belirtelim ki, bunların prim gün sayısına göre kazanılmış hakları Ekim/2008 ve sonrasında da sürecektir. Örneğin; bu durumdaki eski SSK sigortalısının 120 günü var ise, daha 25 Şubat 2009 tarihine ve eski Bağ-Kur sigortalısının da diyelim 240 günü var ise, 25 Kasım 2008 tarihine kadar sağlık yardımı almaya devam edeceklerdir.
18 yaşını dolduran kız çocukları yine de sağlık yardımı alacak mı?
- Ekim 2008 öncesi ilgili kanunları gereği anne ya da babası üzerinden sağlık yardımı alan kız çocukları bu tarihten itibaren de sağlık hak sahibi olarak sağlık yardımı alabilecek. Ancak, bu durumdaki kız çocuklarının durumlarında değişiklik olduğunda, yani evlendiğinde, boşandığında, işe girdiğinde ya da eşin vefatı ile dul kaldığında, sağlık hizmetlerinden yararlanma koşulları yeni Kanun hükümlerine göre belirlenecektir.
Örneğin, 30 Eylül 2008 tarihinden önce 18 yaşından küçük olan kız çocukları, 1 Ekim 2008’den sonra 18 yaşını, lisede okuyorsa 20 ve üniversitede okuyorsa 25 yaşını doldursalar bile, durumlarında değişiklik olmadığı müddetçe sağlık yardımı almaya devam edecektir.
Kız çocuğun değil de anne ya da babanın durumunda değişiklik olması sonucu etkiler mi?
- Ekim 2008’den önce sigortalılığı sona eren bir kimsenin (anne ya da baba), bu tarihten sonra yeniden sigortalı çalışması durumunda, bu tarihten önce yaşı diyelim 30 da olsa bakmakla yükümlü kız çocuğunun durumunda değişiklik olmaması şartıyla hak sahipliği devam edecektir.
Belirtelim ki, burada sigortalının değil, bakmakla yükümlü olunan kız çocuğunun durumunda değişiklik olup olmadığına bakılacaktır. Örneğin, 17 Ocak 2008’de sigortalılığı sona ermiş birisinin, bakmakla yükümlü olduğu 28 yaşındaki kız çocuğunun, sigortalı tekrar 27 Ekim 2008 tarihinde çalışmaya başlaması halinde, kız çocuğunun durumunda değişiklik olmaması kaydıyla sağlık hak sahipliği devam edecektir.
Ekim 2008 öncesi sağlık hak sahibi olduğu halde yardım almayan kız çocuk şimdi alacabilecek mi?
- Ekim 2008 tarihinden önceki sosyal sigorta kanunlarına göre, bakmakla yükümlü olunan kişi olup da sağlık hak sahipliği oluşturulmamış ve dolayısıyla sağlık hizmetini anne ya da babası üzerinden almamış olan kız çocukları, durumlarında değişiklik olmaması şartıyla (evlenmemek, işe girmemek gibi) Ekim 2008’den sonra da SGK’ya başvurup sağlık hak sahipliklerini oluşturabilirler. Örneğin; 25 Mayıs 2008’de boşanmış olan kız çocuk, 1 ekim 2008’den sonra müracaat ettiğinde, bu tarihten sonra da durumunda değişiklik yok ise babası ya da annesi üzerinden sağlık yardımı alabilecektir.
Ekim 2008’den sonra durumları değişen kız çocuklarının durumu
- Bu durumda olanlar, yani daha önce annesi ya da babası üzerinden sağlık yardımı alan kız çocukları, Ekim 2008’den sonra çalışmaya başlar ya da evlenirler ise yani durumlarında değişiklik olursa yeni Kanun hükümlerine göre sağlık yardımı alabilecektir. Örneğin; anne ya da babası üzerinden sağlık yardımı alan ve 9 Kasım 2008’de çalışmaya başlayan 33 yaşındaki kız çocuğun aynı tarih itibariyle sağlık hak sahipliği sona erecektir. Bu kız çocuk, 27 Kasım 2008’de işten ayrıldığında tekrardan bakmakla yükümlü olunan kimse sayılmayacak ve 5510 sayılı Kanunun 60/g maddesi uyarınca sağlık primini kendisi ödemesi halinde sağlık yardımı alabilecektir.
Yazının Devamını Oku 
20 Ekim 2008
YÜRÜRLÜĞE giren 5510 sayılı kanun ile memurların ve bakmakla yükümlü olan kimselerin sağlık giderlerinin SGK tarafından karşılanacağı beklenirken, SGK uygulama tebliği bunları istisna tuttu. Yani daha bir süre memurların sağlık giderlerini SGK karşılamayacak.
Şöyle ki; 2008 yılı Ekim ayı başından önce 5434 sayılı Kanun uyarınca iştirakçi olup Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamındaki sigortalıların çalıştıkları kamu idarelerinin sağlık hizmetlerinin sağlanmasına ilişkin görevleri, 2008 yılı Ekim ayı başından başlamak üzere en geç üç yıl içinde Kurum tarafından devralınacaktır. Devir tarihine kadar bu sigortalıların sağlık provizyon sistemi içerisinde sağlık hizmetlerinden yararlandırılmalarına devam edilecek, devir tarihinden itibaren, kamu idarelerince, bu sigortalılar için her ay emekli keseneklerine esas aylıklarının %12’si oranında ayrıca genel sağlık sigortası primi ödenecektir.
Yani daha devir tarihine kadar eski devlet memurlarının ücretlerinden sağlık sigortası primi de kesilmeyecek. Ancak, 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra ilk defa bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendine tabi olarak çalışmaya başlayanlar(yeni devlet memuru olanlar), çalışmaya başladıkları tarihten itibaren genel sağlık sigortalısı sayılacaklarından bunlar adına genel sağlık sigortası primi çalıştıkları kurumlarından tahsil edilecektir.
Dolayısıyla, memurların sağlık giderleri 2008 SUT’a göre değil, halen yürürlükte olan Maliye Bakanlığı Tedavi Yardımı Uygulama Tebliği’ne göre yapılacaktır.
İsteğe bağlı olanlar ne kadar sağlık primi ödeyecek?
İsteğe bağlı sigortalılar Ekim/2008 ayına ilişkin olarak %32 oranında prim ödeyecekler. Bunun %20’si emeklilik primi, %12’si de genel sağlık sigortası primidir. Örneğin; matrahı asgari ücret seçer ise 638,70 x %32 = 204,38 YTL prim ödeyecektir. Bu sigortalı, 638,70 x %20 = 127,74 YTL malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları ve 638,70 x %1 2= 76,64 YTL genel sağlık sigortası primi olmak üzere toplam 204.38 YTL. İsteğe bağlı sigorta primi ödemiş olacaktır. Öte yandan, genel sağlık sigortasına 30 gün prim ödemek zorunlu olduğundan, ay içerisinde 30 günden az çalışan sigortalılar, 30 güne tamamlayacak şekilde noksan genel sağlık sigortası primlerini isteğe bağlı sigortaya devam ederek tamamlayabileceklerdir. Örneğin; her ay adına 15 günlük çalışma bildirileceğini beyan ederek isteğe bağlı sigortaya devam etmek isteyen sigortalı (A), Ekim/2008 için kazanç olarak 638,70 YTL beyan etmiştir. Bu sigortalının genel sağlık sigortasına 30 günlük prim ödemesi zorunlu olduğundan, isteğe bağlı sigortaya ödeyeceği 15 günlük prim; 638,70 / 30 x %20 x 15 = 63,87 YTL malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları ve 638,70 / 30 x %12 x 15 = 38.32 YTL genel sağlık sigortası primi olmak üzere toplam 102,19 YTL olacaktır.
Part-time çalışanlar sağlık primlerini 30 güne tamamlamak zorunda
Aslolan sosyal sigorta primlerinin aylık 30 gün üzerinden SGK ye bildirilmesidir. Ancak, çeşitli sebeplerle ay içinde 30 günden az çalışılması da mümkündür. Bunlardan, kısmi süreli ve çağrı üzerine iş sözleşmesi ile ev hizmetlerinde 30 günün altında bildirimi yapılanların sağlık sigortası primlerini 30 güne tamamlamaları zorunludur. Aksi halde sağlık yardımı alamayacaklardır. Örneğin, bir süpermarkette ya da dersane de kısmi süreli çalıştığı için aylık 20 gün sigortalı gösterilen birisi, sağlık tesisine başvurduğu tarihten önceki bir yıllık sürede değil 30 günü, 130 günü olsa bile sağlık yardımı alamayacaktır. Sağlık sigortası gün sayısını 30’a tamamlamak zorundadır. Yani kalan 10 günlük sağlık sigortası primini cebinden ödemek zorundadır.
Öte yandan, diğer sebeplerle örneğin, ücretsiz izinli, puantaj kaydı, istirahatli olması sebepleriyle 30 günün altında bildirilenler için böyle bir zorunluluk yoktur. Yani, bunlar eksik bildirilse bile sağlık tesisine başvurdukları tarihten bir yıl önceki devrede 30 günleri var ise sağlık yardımı alabileceklerdir.
Düzenlemenin bu haliyle özellikle kısmi çalışanlar ile işverenleri arasında kimi anlaşmazlıkları da beraberinde getirebileceği beklenebilir.
Yazının Devamını Oku 
13 Ekim 2008
Yürürlüğe giren Sosyal Güvenlik Reformu sürprizleriyle geldi. Yönetmelikte vizite kağıdına yer verilmediği halde, Sağlık Uygulama Tebliği’nde aranıyor olması kafa karıştırıyor.
SOSYAL güvenlik reformu yürürlükte. Bayram sonrası uygulaması başlayan reform, kimi sürprizleri ile beraber geldi. Bunlardan birisi de vizite kağıdı ile ilgili olan husus.
Kanun ve Yönetmeliklerde vizite kağıdı kalktı..
5510 sayılı kanun ile buna dayalı olarak çıkarılın iki temel yönetmelik olan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği ve Genel Sağlık Sigortası İşlemleri Yönetmeliği’nde "vizite kağıdına" yer verilmemiştir. Yani ne tanımlanmış, ne de örnek form olarak düzenlenmiştir.
Dahası, yeni Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği’nin 113. maddesi ile vizite kağıdını form ve içerik olarak daha önce düzenlemiş ve kullanımını zorunlu kılmış eski yönetmeliği de yürürlükten kaldırmıştır.
Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) başka telden çalıyor..
29 Eylül 2008 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 2008 yılı Sağlık Uygulama Tebliği’nin 3. maddesinin 4. fıkrası ise "vizite kağıdını" geri getiriyor...
SUT şöyle diyor;
"Hizmet akdi ile bir veya daha fazla işveren tarafından çalıştırılan kişilerin, ayakta ve yatarak tedavi hizmeti sağlayan Kurumla sözleşmeli sağlık hizmeti sunucularına, işveren tarafından düzenlenen vizite káğıdı ile müracaat etmeleri zorunludur."
Hadi bakalım, işverenler vizite kağıdı düzenlesin de görelim:
Vizite kağıdı denilen şeyin şekli nasıl olacak? Üzerinde "vizite kağıdı" yazan boş bir sahife vizite kağıdı mıdır? Değilse nasıl olmalıdır? Bu şekilde, üzerinde "vizite kağıdı" yazan boş bir kağıt ile SGK ile sözleşme yapmış kamu ya da özel sağlık kurum ve kuruluşlarına gidildiğinde, sözü edilen sağlık tesisleri sigortalıları geri çevirir mi? Çevirirse neden çevirir? Bu vizite kağıdı olmamış mı der? Derse doğrusu nasıldır? Doğrusu nerede vardır?
Soruları çoğaltmak mümkün.
İş kazası halinde de isteniyor
Daha bitmedi. İş kazası halinde de vizite kağıdı aranmakta. SUT’nin 3. maddesi 9. fıkrasına göre; yeterli gün sayısı aranmadan sağlık hizmetleri SGK tarafından karşılanan iş kazasına uğramış hizmet akdi ile çalışan (eski SSK’lı) sigortalılardan dolayı yapılan giderlerin ödenebilmesi için de SGK, düzenlenecek fatura ekinde iş kazası bölümü doldurulmuş vizite kağıdı istemektedir. Aksi halde o faturaları ödemeyecektir.
Oysa 5510 sayılı Kanunun 13. maddesinde, iş kazasına uğrayan sigortalılar için işverence "iş kazası ve meslek hastalığı bildirgesi/formu" düzenlenip SGK ya verileceği ifade edilmektedir.
SUT bunu da takmıyor ve vizite kağıdında ısrar ediyor.
Anlamak mümkün değil. Sanırsınız ki Sağlık Uygulama Tebliği’ni başka bir bakanlık ya da genel müdürlük çıkarıyor. Kimsenin kimseden "reforma" rağmen haberi yok...
Bu hataları hemen düzeltmek lazım.
Fazla komikliğe gerek yok
Bu reform ciddi olmayı gerektiriyor çünkü...
Yazının Devamını Oku 
6 Ekim 2008
SOSYAL güvenlik reformu yürürlüğe girdi. Anayasa Mahkemesi’nin CHP’nin yaptığı iptal ve yürürlüğü durdurma başvurusunu bayram sonrasında görüşme kararı alması, 5510 sayılı Kanunun 1 Ekim 2008 itibariyle yürürlüğe girmesi önünde hiçbir engel bırakmadı. Anayasa Mahkemesi sonradan iptal kararı verse bile işlemler geriye doğru yürümeyeceği için, iptal edilen maddelerde gerekli değişiklikler yapılmak suretiyle yola devam edilebilecek. Çok sayıda yönetmelik ve tebliğ yayımlandı
Geçtiğimiz hafta, 1 Ekim 2008’de yürürlüğe girmek üzere çok sayıda yönetmelik ve tebliğ yayımlandı. Sosyal sigorta ve genel sağlık sigortasına ilişkin uygulamaya yön verecek bu düzenlemeler ile, son günlerde çok sorulan ve birçok yurttaşımızı da ilgilendiren kimi sorunlara çözüm de getirilmiş oldu.
Şirket ortağı olduğu halde SSK sigortalısı olanlar
Geçmiş dönemde, şirket ortağı olanların Bağ-Kur Kanunu uyarınca sigortalı olmaları gerekmekteydi. Ancak, Bağ-Kur’da emekli olma süreci kadınlar için 20, erkekler için ise 25 tam yılı gerektirip, SSK’ya göre daha uzun olduğu için SSK’ya geçişler olmaktaydı. Bu kaçışlar o kadar fazla oldu ki, sonunda buna bir "kılıf" bulundu.
Çalışma statüsü gereği Bağ-Kur sigortalısı olması gereken şirket ortaklarına bir genelge ile SSK sigortalısı olarak bildirilme olanağı getirildi. Böylece, öteden beri işçi olarak çalışan SSK sigortalıları çalıştıkları ya da başka bir şirkete ortak olduklarında, ara vermeksizin SSK’lı olarak bildirilmeye devam ettikleri süre boyunca SSK sigortalısı sayıldılar.
Ancak, yeni kanun ile buna son veriliyordu.
YENİ KANUN NE GETİRİYOR
1 Ekim 2008’de yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun 53’üncü maddesi, bağımsız olarak çalışan sigortalıların (vergi mükellefi, şirket ortağı gibi), kendilerine ait veya ortağı oldukları işyerlerinden işçi gibi (eski SSK) sigortalı olarak bildirilemeyeceklerini hükme bağlamış bulunmaktadır. Öte yandan, yukarıda açıkladığımız şekilde yine Kurum tarafından geçmiş dönemde buna olanak tanınmış çok sayıda şirket ortağı bulunmaktadır. İşte bu durumda olanlar kaç zamandır ne yapacaklarını sorup duruyorlardı. Ve nihayet çözüm geldi.
Sorun tebliğ ile çözüldü
28 Eylül 2008 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan tebliğ ile bu durumda olanların sorunlar çözüldü. Buna göre; "1.10.2008 tarihinden önce 5510 sayılı Kanunun 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında (Yani eski Bağ-Kurlu) sigortalı oldukları halde, kendilerine ait veya ortak oldukları işyerlerinden bu Kanunun 4’üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendine tabi prim ödemesi olanların (Yani eski SSK’lı) sigortalılıkları kesintiye uğrayıncaya kadar devam ettirilir." Yani, şirket ortağı oldukları halde kendi işyerlerinden SSK sigortalısı olarak bildirimleri yapılanların, bu nitelikteki sigortalılıkları kesintiye uğrayıncaya kadar (çıkış, ayrılma vb), aynı şekilde SSK sigortalısı gibi bildirilmeye devam edilebilecektir. Ancak, kesinti olması halinde 4/b yani eski adıyla Bağ-Kur sigortalılığı başlayacaktır.
GELİR VERGİSİ MÜKELLEFİ OLDUĞU HALDE SSK İSTEĞE BAĞLI SİGORTASI YATIRANLARA KÖTÜ HABER!
Geçmiş dönemde, Bağ-Kur genelgesi gereğince, SSK isteğe bağlı sigortasına girip prim ödemeye başladıktan sonra, vergi mükellefi olan bağımsız çalışanlar Bağ-Kur kapsamına alınmıyordu.
Birçok kimse de, Bağ-Kur’dan SSK’ya kaçmanın bir yolu olarak, işyerleri varsa bile kapatıyor, SSK isteğe bağlıya girip sonra da tekrar işyeri açarak vergi mükellefi oluyordu.
Belirtelim ki, bu durumda olanlar artık isteğe bağlı sigortalılıklarını devam ettiremeyecekler.
Konu ile ilgili olarak 28 Eylül 2008 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan tebliğde, "1.10.2008 tarihinden önce 506 sayılı Kanuna tabi olmaları nedeniyle 5510 sayılı Kanunun 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi, 1479 ve 2926 sayılı kanunlara tabi olmaları nedeniyle 5510 sayılı Kanunun 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında kabul edilen sigortalılardan zorunlu sigortalı olmaları gerektiği halde 506, 1479 ve 2926 sayılı kanunlara tabi isteğe bağlı sigortalılığı devam edenler hakkında bu Kanunun 4’üncü maddesi gereğince işlem yapılır." denilmiştir.
Yani, zorunlu sigortalılıkla çakışan isteğe bağlı sigortalılık sona erecektir. Vergi mükellefi olarak bağımsız çalışanlar kendilerini 4/b statüsünde (yani eski Bağ-Kurlu) sigortalı olarak bildireceklerdir.
Yazının Devamını Oku 
29 Eylül 2008
1 Ekim 2008’de yürürlüğe girecek olan yeni sosyal güvenlik kanunu, tüm çalışan grupları kapsamına almaktadır. Artık işçiler, esnaf ve devlet memurları aynı kanun kapsamında değerlendirilecek. Hepsine birden de sigortalı (sosyal sigortalı) diyeceğiz. Böyle olunca, öteden beri ya da 2008/Ekim sonrası aynı ay içinde birden fazla statüde çalışan hekimin SGK’ye bildirimi nasıl yapılacak, hangi statüde sigortalı sayılacak?
Hekimin birden fazla işte çalışması mümkün mü?
Başlangıçta şunu soralım, kamuda devlet memuru olarak çalışan bir hekimin aynı zamanda dışarıda muayenehane açarak ya da özel bir sağlık tesisinde çalışması mümkün mü?
2368 sayılı Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanunun 4. maddesine göre kamu sağlık hizmetlerinde çalışan sağlık personelinden, özel kanunlarına göre meslek ve sanatlarını serbest olarak icra etme hak ve yetkisine sahip olanlar istedikleri takdirde, kamudaki tazminat haklarından yararlanmamak şartı ile mesai saatleri dışında serbest olarak çalışabilirler. Bu olanak ise sadece kamuda çalışan hekim personel için değil, diş hekimi, hemşire, ebe ve sağlık memurlarına(toplum sağlığı bölümü mezunu) tanınmıştır. Şu halde, hekim, diş hekimi, ebe, hemşire ve toplum sağlığı bölümü mezunu sağlık memurları, kamudaki tazminat haklarından vazgeçmek kaydı ile mesai saatleri dışında muayenehane/sağlık kabinlerinde ya da özel hastane/özel tıp merkezi vb. sağlık kurum ve kuruluşlarında çalışabilirler.
Belirtelim ki; kamu sağlık tesislerinde çalışan sağlık lisansiyeri olan psikolog, fizyoterapist, diyetisyen, sosyal çalışmacı, çocuk gelişimcisi vb. sağlık personelinin böyle bir hakkı bulunmamaktadır.
Kısmi süreli (part-time çalışanlar) dikkat!
Son yıllarda ülkemizde de yaygınlık kazanan kısmi süreli çalışanları bir sürpriz bekliyor. Bilindiği gibi bunlar haftanın belli günlerinde ya da günün belli saatlerinde toplamda haftalık 30 saati geçmeyen çalışmalarından ötürü aylık sigorta günleri de 30 günün altında olmaktadır. Çağrı üzerine iş sözleşmesi ile çalışanlar da bu kapsamada değerlendirilebilir.
Ekim 2008’den itibaren ise bu şekilde çalışıp 30 günün altında sigorta günü olanlar, diyelim; Kasım 2008’de sağlık hizmeti alamayacaklar. Örneğin; 2008/Ekim ayı sigorta gün sayısı 20 gün ise, genel sağlık sigortası primlerini bu ay içinde ceplerinden ödeyip 30’a tamamlamadıklarında sağlık hizmeti alamayacaklar.
Ekim 2008 tarihi itibariyle, sağlık tesisine başvurulduğunda geriye doğru bir yıl içinde 90 günü olanlar sağlık hizmeti alabilecekler. Ancak, kısmi süreli çalışanın sözü edilen sürede 90 günden fazla günü olsa bile genel sağlık sigortası primlerini 30 güne tamamlamadığı müddetçe sağlık hizmeti alması mümkün olmayacak. Hatta bu durumda olanlar arasında ev hizmetlerinde çalışıp 30 günün altında bildirilen sigortalılar da bulunmaktadır.
Öte yandan, diğer sebeplerle 30 günün altında sigorta bildirimi olanlar bu kapsamda değildirler. Örneğin; puantaj kaydı, ücretsiz izin gibi nedenlerle 30 günden eksik bildirilenler sağlık tesisine gittikleri tarihten önceki bir yıl içinde 90 günleri olması kaydı ile sağlık yardımı alabilecekler.
Konu 5510 sayılı Kanunun 88. maddesi dördüncü fıkrasında aşağıdaki şekilde ifade edilmiştir:
"4’üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı olmakla birlikte, 4857 sayılı Kanunun 13 ve 14’üncü maddelerine göre kısmi süreli veya çağrı üzerine çalışanlar ile bu Kanuna göre ev hizmetlerinde ay içerisinde 30 günden az çalışan sigortalılar için eksik günlerine ait genel sağlık sigortası primlerinin 30 güne tamamlanması zorunludur. Bu durumda olan sigortalıların eksik günlerine ilişkin genel sağlık sigortası primleri, 60’ıncı maddenin birinci fıkrasının (c) bendinin (1) numaralı alt bendi veya (g) bendi kapsamında ödenir."
Üç ayrı statüde çalışmanın sonuçları
Birden fazla statüde çalışmasının mümkün olduğunu gösterdiğimiz hekim ve diğer sağlık personeli, bu şekilde çalışır ise sigortalı bildirimlerini kim yapacak ya da primlerini kim ödeyecek. Şöyle bir örnek üzerinden gidersek; Kamuda devlet memuru olarak çalışan hekim, tazminat haklarından vazgeçmek suretiyle mesai saatleri dışında muayenehane açıp vergi mükellefi olursa, aynı şekilde bir de özel bir sağlık tesisinde hizmet sözleşmesi ile birkaç gün çalışır ise bu hekim hangi statüde sigortalı sayılacaktır?
Sosyal güvenlikte teklik ilkesinin sonucu olarak sözü edilen hekim tek bir statüde, o da "devlet memuru" statüsünde sigortalı sayılacaktır. Diğer çalışma ilişkilerinden elde ettiği kazançlar sadece vergilendirilecek, ayrıca sigorta primi kesilmeyecektir. Devlet memuru statüsü olmayan birisi, aynı şekilde bir taraftan vergi mükellefi olarak ya da şirket ortağı olarak çalışıp diğer taraftan başka bir işyerinde iş sözleşmesi ile çalıştığında ise, bu sefer hangi çalışma ilişkisi daha önce başladı ise o statüde sigortalı sayılacaktır.
Yazının Devamını Oku 
22 Eylül 2008
GEÇTİĞİMİZ günlerde, 1 Ekim 2008’de yürürlüğe girecek olan 5510 sayılı Kanun ile sürpriz yaşaması muhtemel olanları bu köşeden uyarmıştık. Bunun üzerine çok sayıda e-posta aldık. Belirsizlik sürüyor ve çoğunluk kendi özel sorununa çözüm arıyor. Öyle ki; sigortalı değil de "ip canbazlığı" yapacağımız bir zaman diliminden geçiyoruz. Biz de, yurttaşlarımızın durumlarını gözden geçirmeleri için bu konuyu bir kez daha ele almayı uygun gördük.
Şirket ortaklarının durumu
Halen ya da 1 Ekim’den sonra şirket ortağı olacaklar, Kanunun 4/b maddesi kapsamında sigortalı sayılmaya devam edecekler. Burada bir değişiklik yok. Sorun da yok.
Sorun, geçmiş dönemde şirket ortağı olduğu halde kendi işyerlerinde bir biçimde SSK’lı olarak kendini bildirenlerle ilgili.
Gerçekten de, eski kanunlar uygulama döneminde, işçi olarak çalıştığı işyerinde/şirkette SSK’lı olanlar, sonradan o şirkete (A.Ş., LTD. gibi) ortak olduklarında hiç ara vermeksizin Bağ-Kur’a geçmeden SSK’lılıklarını kendi işyerlerinden devam ettirebiliyorlardı. Bu uygulama ise 16-60 Ek sayılı SSK genelgesinden kaynaklanıyordu.
1 Ekim 2008’de bu uygulama sona eriyor.
Yani şirket ortakları, kendi işyerlerinden 4/a kapsamında başka bir söyleyişle eski SSK’lı statüsünden sigortalı bildirilemeyeceklerdir. Gerçekten de 5510 sayılı Kanunun 53. maddesi ikinci fıkrasında açıkça; "4’üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında sayılanlar, kendilerine ait veya ortak oldukları işyerlerinden dolayı, 4’üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı bildirilemezler" denilmektedir.
Esasen bu düzenleme bu noktadaki tüm tartışmayı da sona erdirmektedir.
Önce başlayan sigortalılık ilişkisi dikkate alınmayacak mı?
İşçi olarak çalıştıkları işyerlerine/şirketlere sonradan ortak olanların, ilk sigortalılık ilişkisi SSK sigortası kapsamında olduğundan, 1 Ekim’den sonra da 4/a’lı olmaları gerektiğine işaret eden yorumlar da yok değil. Bizce bu yorum biraz zorlama ve 5510 sayılı Kanunun 53. maddesi birinci fıkrasındaki "genel düzenlemeye" dayandırılmaktadır.
Söz konusu düzenlemede, "Sigortalının, 4’üncü maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (c) bentlerinde yer alan sigortalılık hallerinden birden fazlasına aynı anda tabi olmasını gerektirecek şekilde çalışması halinde; öncelikle aynı maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında, (c) bendi kapsamında çalışması yoksa ilk önce başlayan sigortalılık ilişkisi esas alınarak sigortalı sayılır" denilmektedir.
Bu düzenleme aynı ayda birden fazla statüde çalışanların durumuna açıklık getirmektedir. Ve şirket ortağı olduğu işyerinden SSK’lı bildirmeye de olanak vermemektedir. Kaldı ki, yukarıda yer verdiğimiz iki fıkranın birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.
Öte yandan, ne kanunda ne de uygulama yönetmeliğinde herhangi bir geçiş hükmüne de yer verilmemiştir.
Şirket ortakları ne yapabilir?
Bu durumda olanların, eski SSK sigortalılıklarını (4/a) devam ettirmek istemeleri şüphesiz daha erken emekli aylığı bağlanması olanağından kaynaklanmakta. Şirket ortakları eski Bağ-Kur Kanunu uyarınca 7000 gün veya 9000 gün ile emekli olurken, sigortalılık başlangıcına göre farklılık arzetmekle birlikte diyelim; eski SSK Kanunu hükümlerine göre 5000, 5600 gibi gün sayıları üzerinden dahi emekli olunabilmektedir.
Böyle olunca, hak kaybına uğramak istemeyenlerin, 1 Ekim 2008 sonrası, 4/b statüsünde kalma sürelerini iyi hesap etmeleri gerekmektedir. Emeklilik tarihlerinden geriye doğru son 7 yıllık fiili hizmet süresi içinde fiili olarak 3,5 yıl 4/a (eski SSK) kapsamında sigortalı olunur ise yine eski SSK Kanunu hükümlerine göre nisbeten daha erken emekli aylığı bağlanması mümkün olabilecektir.
Yazının Devamını Oku 
15 Eylül 2008
1 EKİM 2008’de bir bütün olarak yürürlüğe girecek olan "Sosyal Güvenlik Reform Yasası" beraberinde bazı sürprizleri de getiriyor. Son yıllarda kamuoyunda çokça tartışılmasına rağmen yine de bazı "sürprizler" var. Bu sürprizlerden bir kısmı da kamu kurum ve kuruluşları ile ilgili. Geçmişte olmayan ama önümüzdeki aydan itibaren gündeme gelecek olan bu sürprizler oldukça maliyetli olacağa benziyor.
1 Ekim 2008’den itibaren, hem yeni işe alınacak memurlar ile ilgili olarak hem de öteden beri çalışmakta olanlarla ilgili olarak kamu kurum ve kuruluşlarına önemli yükümlülükler ve yaptırımlar geliyor.
İşyeri bildirgesinden dolayı ceza uygulaması
Kamu idareleri artık çalıştırdıkları memurlardan dolayı da SGK’ye işyeri bildirgesi verecekler ve işyerlerini tüzel kişiliği olsun ya da olmasın tüm kamu kurum ve kuruluşları bildireceklerdir. Bu bildirimi en geç sigortalı (memur) çalıştırmaya başlattığı tarihte yapacaklardır. Yine, bu bildirim işyeri bildirgesi dışında bir başka belge ile yapılamayacaktır.
Söz konusu yükümlülüğü kamu idareleri yerine getirmezler ise haklarında 3 asgari ücret idari para cezası uygulanacaktır.
İşe giriş bildirgelerinde cezalar
Baştan söyleyelim, kamu kurumlarının (örneğin; orman müdürlüğünün, X devlet hastanesinin vb.) memur olarak çalıştırdıklarını süresinde işe giriş bildirgesi ile SGK’ye bildirmemesinin cezası yok. Ancak, eskiden olduğu gibi işçi olarak çalıştırdıklarını işe başlamadan önce bildirmezler ise aylık asgari ücret tutarında ceza ödemeye devam edecekler.
Yenilik, bağımsız olarak çalışan esnaf ve şirket ortkaklarının bildirim yükümlülüğünün verildiği kamu kurumlarına ceza verilmesinde.
Şöyle, ticari kazanç veya serbest meslek kazancı nedeniyle gelir vergisi mükellefi olanları vergi daireleri; gelir vergisinden muaf olanları esnaf ve sanatkár sicil müdürlükleri; kollektif şirket, adi komandit şirketlerin komandite ve komanditer ortakları ile donatma iştiraki ortaklarını yine vergi daireleri; limited şirket ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin komandite ortaklarını ticaret sicil memurlukları, köy ve mahalle muhtarlarının sigortalılıklarını da il veya ilçe mülki amirlikleri 15 gün içinde SGK’ye bildirecekler. Bu yükümlülüğü yerine getirmediklerinde ise aylık asgari ücret (638.70 YTL) tutarında idari para cezası ödeyeceklerdir.
Prim ve hizmet belgesinden dolayı ceza
1 Ekim 2008’den sonra istisnasız tüm kamu kurum ve kuruluşları çalıştırdıkları memurlar için de aylık prim belgesi düzenleyecek ve Kuruma vereceklerdir. Kurumca belirlenecek sürenin sonuna kadar bu bildirim yapılmaz ise para cezası uygulanacaktır. Ceza miktarı ise belgenin asıl ya da ek olmasına göre değişecek ve asgari ücretin 2 katını geçmeyecektir.
Kamu idareleri ile bankalara belge ve bilgi vermeme cezası
Kurumca belirlenecek işlemlerde sigortasız olanları bildirmezler ise;
Kamu idareleri ile bankalar, Kurumca sağlanacak elektronik altyapıdan yararlanmak suretiyle, Kurumca belirlenecek işlemlerde, işlem yaptığı kişilerin sigortalılık bakımından tescilli olup olmadığını kontrol etmek ve sigortasız olduğunu tespit ettiği kişileri, Kuruma bildirmekle yükümlü tutulmuşlardır. Belirtilen yükümlülükleri yerine getirmeyen kamu idareleri ile bankalara da sigortalı başına aylık asgari ücretin onda biri tutarında idari para cezası uygulanacaktır.
Sosyal güvenlikle ilgili istenen her türlü belge ve bilgiyi vermezler ise;
Bankacılık Kanunu kapsamındaki kuruluşlar(bankalar ve özel finans kuruluşları), döner sermayeli kuruluşlar ile diğer gerçek ve tüzel kişiler doğrudan, münferit olarak bilgi ve belge istenmesi hariç olmak üzere kamu idareleri ile kanunla kurulan kurum ve kuruluşlar ise Kurumla yapılacak protokoller çerçevesinde, kişilerin sosyal güvenliğinin sağlanması, 6183 sayılı Kanuna göre; kurum alacaklarının takip ve tahsili ile ilgili istenecek her türlü bilgi ve belgeyi sürekli ve/veya belli aralıklarla Kuruma vermeye zorunlu tutulmuşlardır.
İstenen bilgi ve belgeleri belirlenen süre içinde mücbir sebep olmaksızın vermeyen kamu idareleri, bankalar, döner sermayeli kuruluşlar, kanunla kurulmuş kurum ve kuruluşlar ile diğer gerçek ve tüzel kişiler hakkında, aylık asgari ücretin beş katı tutarında, geç verilmesi halinde ise aylık asgari ücretin iki katı tutarında idari para cezası uygulanacaktır.
Asgari işçilik uygulamasında bilgi ve belge verilmez ise;
Kamu idareleri, döner sermayeli kuruluşlar, kanunla kurulan kurum ve kuruluşlar ile bankalar, asgari işçilik uygulanmasıyla ilgili Kurumca istenilecek bilgileri ve belgeleri yazılı olarak en geç bir ay içinde vermeye mecbur tutulmuşlardır. Sözkonusu yükümlülüğü belirtilen sürede yerine getirmeyenlere ise, aylık asgari ücretin iki katı tutarında idari para cezası uygulanacaktır.
İhaleli işlerde bilgi ve belge verilmez ise;
Kamu idareleri ile döner sermayeli kuruluşlar ve Bankacılık Kanunu kapsamındaki kuruluşlar, kanunla kurulan kurum ve kuruluşlar, ihale yolu ile yaptırdıkları her türlü işleri üstlenenleri ve bunların adreslerini onbeş gün içinde Kuruma bildirmekle yükümlü tutulmuşlardır. Sözkonusu yükümlülüğü belirtilen sürede yerine getirmeyenlere de, aylık asgari ücret tutarında idari para cezası uygulanacaktır.
İndirimli ceza uygulaması
Belirtelim ki, Sigortalı İşe Giriş Bildirgesi ile İşyeri Bildirgesi yasal süresi geçtikten sonra ilgililerce kendiliklerinden verilir ise, belirtilen cezalar 2/3’si oranında uygulanacaktır. Ancak, sigortalı çalışması mahkeme kararı ya da denetim elemanı raporu ile olmuşsa bu imkandan yararlanılamayacaktır.
Yazının Devamını Oku 