Memet Eser

Sosyal Güvenlik: Kim yazıyor, kim oynuyor?

29 Aralık 2008
SOSYAL güvenlik reformu olarak bilinen 5510 sayılı Kanun yasalaşmadan önceki ve sonraki süreçte hak kaybına neden olacağı yönündeki eleştirilerin dışında, "anlaşılmaz" oluşu, "Türkçe yazım kurallarına uygun olmadığı", "anlatım bozuklukları ile dolu olduğu" şeklinde de eleştirilmekteydi. Bu eleştiriler sanırım devam edecek. Kanundan sonra çıkarılan yönetmelik, tebliğ ve genelgelerde de bu "ilke(sizlik)!.." devam ediyor. Örneklerle göstermeye çalışalım.

Gelir bağlanmış olanlar çalışırlarsa

1- Kanun ne diyor?

5510 sayılı Kanunun 60. maddesi ikinci fıkrasının son cümlesi: "...Birinci fıkranın (f) bendi kapsamında gelir alması nedeniyle genel sağlık sigortalısı sayılanlar, aynı zamanda diğer bentler gereği de genel sağlık sigortalısı sayılması halinde (f) bendi dışındaki bentler kapsamında genel sağlık sigortalısı sayılır" diyor.

Yani, sigortalı, iş kazasına uğramış ve meslekte kazanma gücünü de en az %10 oranında kaybetmiş ise, SGK ona "gelir" dediğimiz ve her ay sürekli yapılan parasal ödemede bulunmaktadır. İşte bu kişi, gelir alırken bir de başka bir işte çalışır ise, yani işçi olarak, esnaf olarak ya da memur olarak bu ikinci statüsünde "genel sağlık sigortalısı" sayılacak ve sağlık primleri ödenmek suretiyle sağlık hizmeti alabilecektir.

Çalışmasaydı, ayrıca sağlık primi ödemeden sağlık hizmeti alabilecekti.

2- Yönetmelik ve tebliğ ne diyor?

Kanun yukarıda yer verdiğimiz şekilde sadece "gelir" alanların belirtilen durumlarını düzenlemişken; aşağıda yer vereceğimiz üzere yönetmelik ve tebliğde buna bir de "aylık" alanlar ilave edilmiştir.

Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği’nin 11. maddesi birinci fıkrasında aynen; "5510 sayılı Kanunun 60’ıncı maddesinin birinci fıkrasının (f) bendine göre Kanun veya Kanundan önce yürürlükte bulunan mülga 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı kanunlara göre gelir veya aylık alması nedeniyle genel sağlık sigortalısı sayılanlar, aynı zamanda Kanunun 60’ıncı maddesinin birinci fıkrasının diğer bentleri gereği de genel sağlık sigortalısı sayılmaları halinde en son durumlarına göre genel sağlık sigortalısı sayılır" denilmiştir.

Aynı şekilde, 5510 Sayılı Kanun Gereğince Genel Sağlık Sigortalısı Sayılanlar, Sayılmayanlar, Sigortalılığın Başlangıcı, Kuruma Bildirilmesi Hakkında Tebliğ’in (H) bölümü 1. maddesinde; "5510 sayılı Kanunun 60’ıncı maddesinin birinci fıkrasının (f) bendine göre Kanun veya Kanundan önce yürürlükte bulunan mülga 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı kanunlara göre gelir veya aylık alması nedeniyle genel sağlık sigortalısı sayılanlar, aynı zamanda 5510 sayılı Kanunun 60’ıncı maddesinin birinci fıkrasının diğer bentleri gereği de genel sağlık sigortalısı sayılmaları halinde en son durumlarına göre genel sağlık sigortalısı sayılır"denilmiştir.

Şu halde, yönetmelik ve tebliğ hükümlerine göre; gelir bağlananların dışında malüllük, yaşlılık ve ölüm aylığı ile vazife malüllüğü aylığı alanlar, bu statülerinin dışında başka bir statüde bulunmaları halinde ikinci statüleri kapsamında genel sağlık sigortalısı sayılmışlardır. Çelişkiyi bir örnekle açıklayalım; diyelim öteden beri yaşlılık aylığı alan birisi "geçici köy korucusu" olur ise, sağlık hizmetlerinden yararlanabilmesi için işvereni Devlet tarafından sağlık primlerinin ödenmesi gerekmektedir. Aksi halde sağlık hizmeti alamaz.

Sağlık hizmetlerinden yararlanmada çalışan herkes mi her ay 30 tam gün üzerinden prim ödeyecek?

Kanuna göre böyle bir zorunluluk yok. Bağımsız çalışanlar, isteğe bağlılar, çalışmayıp işsiz olsa bile zorunlu GSS’li olanlar (60/g bendi) ile kısmi süreli olarak çalışan işçiler için sağlık primlerinin her ay 30 gün üzerinden bildirilmesi şart. Diyelim, ücretsiz izinli olduğu, puantaj kaydı ile inşaatta ayın bazı günleri çalışmadığı, istirahatli olduğu için 30 günün altında sigorta günü olanlar yine de sağlık hizmeti alabilecekler. Şüphesiz bunun için temel şart: Sağlık tesisine başvurdukları tarihten geriye doğru bir yıl içinde en az 30 gün GSS primi ödenmiş ya da bildirilmiş olmasıdır.

2008/86 sayılı SGK Genelgesi ne diyor: "Genel sağlık sigortasına 30 gün prim ödemek zorunlu olduğundan, ay içerisinde 30 günden az çalışan veya ay içindeki toplam çalışma saatinin 4857 sayılı Kanuna göre belirlenen günlük normal çalışma saatine bölünmesi suretiyle çalışma gün sayısı hesaplanan sigortalılar, 30 güne tamamlayacak şekilde noksan genel sağlık sigortası primlerini isteğe bağlı sigortaya devam ederek tamamlayabileceklerdir."

Evet, soru şu: Genelgedeki bu ifadenin 5510 sayılı Kanundaki karşılığını gösterebilecekler mi bu düzenlemeyi yapanlar!

Sadece geçici işçilerin çalışmadıkları günlerin sağlık primlerini devlet ödeyecekmiş!

SGK’nin 2008/108 sayılı genelgesinin bölüm başlı aynen şu şekilde: "Ç-Kamu İdarelerinde İş Akitleri Askıda Kalan Geçici İşçilerin Genel Sağlık Sigortası Primleri"... Devamında da şöyle deniyor: Kamu idarelerine ait işyerlerinde çalıştırılan sigortalıların iş sözleşmelerinin askıda kaldığı aylara ait genel sağlık sigortası primi, bu aylarda ilgili kamu idaresi işyerlerince ilgili prim belge türüyle bildirimde bulunulacak sigortalılar için 82’nci maddeye göre belirlenen prime esas günlük kazancın alt sınırının 30 günlük tutarı üzerinden ilgili kamu idaresince ödenecektir.

İyi de 5510 sayılı Kanunda böyle bir düzenleme var mı? Kamu idaresinde çalışan işçilerin iş akitlerinin askıda kalması demek sadece geçici işçilerin çalışmadıkları bir ya da iki aylık dönem midir?

Oysa; 5510 sayılı Kanunun 88. maddesi dördüncü fıkrasının son cümlesi aynen; "Kamu idaresine ait işyerlerinde çalıştırılan sigortalıların iş sözleşmesinin askıda kaldığı aylara ait genel sağlık sigortası primi, 82’nci maddeye göre belirlenen prime esas günlük kazancın alt sınırının 30 günlük tutarı üzerinden ilgili kamu idaresince ödenir" şeklindedir.

Görüldüğü gibi herhangi bir sınırlama yapmaksızın kamuda çalışan ve iş sözleşmeleri askıda kalan tüm işçilerin bu süredeki sağlık primleri ilgili kamu idaresince ödenecektir. Kanuna rağmen, genelgeyle kamu idaresinde iş sözleşmesi askıda kalanları sadece geçici işçiler ile sınırlamak açıkça hukuka aykırıdır.

O yüzden, "kim yazıyor kim oynuyor?" dedik başta.

İş sözleşmesinin askıda kaldığı haller 4857 sayılı Kanun ve İş Hukukunun konusudur. Burada da, geçici süreli askerlik, hastalık, ücretsiz izin, gebelik ve doğum, grev ve lokavt gibi haller iş sözleşmesinin askıda kaldığı halellerdir. Bu haller ister geçici işçi isterse diğer işçiler için olsun ayrımsız sözleşmenin askıda kaldığı durumlardır. Bu durumlarda da, kamu idaresi çalıştırdığı işçilerinin sağlık primlerini SGK’ye ödemek durumundadır.
Yazının Devamını Oku

Doğum yapan kadın işçinin hakları

22 Aralık 2008
KADIN işçilerin izin hakları İş Kanunu’nda, parasal hakları olan "analık ödeneği" ile "emzirme ödeneği" ise Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda düzenlenmiş bulunmaktadır. Uygulamada bu hakların kullanımına ilişkin kimi sorunlar yaşandığı biliniyor. Özellikle, "sigortalılık niteliği" sona eren kadın işçilere analık ödeneği (analık parası) verilmemekte, işçinin doğum yaptığı tarihte hizmet akdinin devam etmesi şartı aranmaktadır. Oysa kanuni durum tam da böyle değil.

İzin hakları

Kadın işçiler doğumdan önce sekiz ve doğumdan sonra sekiz hafta olmak üzere toplam 16 haftalık süre için çalıştırılmazlar. Çoğul gebelik halinde ise doğumdan önceki çalıştırılmayacak sekiz haftalık süreye iki hafta süre eklenir. Ancak, sağlık durumu uygun olduğu takdirde, doktorun onayı ile kadın işçi isterse doğumdan önceki üç haftaya kadar işyerinde çalışabilir. Bu durumda, kadın işçinin çalıştığı süreler doğum sonrası sürelere eklenir.

Öte yandan, eğer kadın işçi ister ise işvereni, bu 16 ya da 18 haftalık sürenin tamamlanmasından sonra 6 aya kadar ücretsiz izin vermek zorundadır. Bu süre, yıllık ücretli izin hakkının hesabında dikkate alınmaz.

Süt izni

Kadın işçilere bir de süt izni verilmektedir. Şöyle ki; kadın işçilere bir yaşından küçük çocuklarını emzirmeleri için günde toplam 1.5 saat süt izni verilir. Bu sürenin hangi saatler arasında ve kaça bölünerek kullanılacağını ise işçi kendisi belirler. Dahası, bu süre günlük çalışma süresinden sayılır.

Analık parası

Günlük dilde doğum yapan kadın işçiye yukarıda belirtilen 16 ya da 18 haftalık çalıştırılmadığı süre için SGK tarafından verilen paraya "analık parası/doğum parası" denilmektedir. Ancak, kanundaki adı "analık geçici iş göremezlik ödeneğidir". Bu konu ile ilgili 5510 sayılı kanundaki düzenleme İş Kanunu’ndaki çalıştırma yasağı ile paraleldir.

Buna göre; sigortalı kadın işçinin analığı halinde, doğumdan önceki bir yıl içinde en az 90 gün kısa vadeli sigorta primi bildirilmiş olması şartıyla;

Doğumdan önceki ve sonraki 8’er haftalık sürede, çoğul gebelik halinde ise, doğumdan önceki 8 haftalık süreye 2 haftalık süre ilave edilerek çalışmadığı her gün için,

Sigortalı kadının işçinin isteği ve hekimin onayı ile doğuma 3 hafta kalıncaya kadar çalışılması halinde ise, doğum sonrası istirahat süresine eklenen süreler için, geçici iş göremezlik ödeneği SGK tarafından ödenir.

Aranan temel şartlar

Doğum yapan kadın işçiye analık parası verilmesinde esasen iki temel koşul aranmaktadır:

Æ Birincisi; doğumdan önceki bir yıl içinde en az 90 gün kısa vadeli sigorta primi bildirilmiş olacak.

Æ İkincisi; doğumdan önceki ve sonraki 8’er haftalık (toplam 16 hafta) sürede, çoğul gebelik (ikiz, üçüz vs. doğum) halinde ise doğumdan önceki 10 ve sonraki 8 haftalık (toplam 18 hafta) işyerinde eylemli çalışmamış olunacak.

Bazen, işverenler doğum yapan işçisine rızaen/işyeri geleneği olarak çalışmadığı sürelerin ücretini yine de ödemektedir. Belirtelim ki, işçiye bu şekilde ücretinin ödenmiş olması, onun çalıştığı anlamına gelmez ve SGK analık parasını yine de ödemek zorundadır.

Sigortalılık sona ererse

Şüphesiz analık parası kadın işçilere/sigortalılara verilecektir. Yani, sigortalılık niteliği devam edenlere. Ancak, burada aranılan, doğum yapılan tarihte sigortalılık niteliğinin devam etmesi değildir.

Analık hali, kadın işçinin gebelik halini de kapsamaktadır. Dolayısıyla, önemli olan doğum öncesi 8 ya da 10 haftalık sürede yani gebelik istirahatinin başladığı tarihte sigortalılık niteliğinin devam etmesidir. Yoksa, doğum öncesi istirahat süresi içinde hizmet akdinin sona ermiş olması analık parası ödenmesine engel değildir.

Başka bir söyleyişle, kadın işçinin doğum öncesi 8 ya da 10 haftalık istirahat süresi içinde herhangi bir sebeple hizmet akdi sona ermiş olsa dahi kendisine doğum öncesi ve doğum sonrası istirahatlara ait geçici iş göremezlik ödeneği/analık parası eksiksiz ödenmek durumundadır.

Gizlenen bir başka gerçek

İş kazasına uğranılan tarih önemli. Neden mi, "Sosyal Güvenlik Reform Kanunu’nda" gelir bağlanmasına bir istisna dışında alt sınır getirilmemiştir. Konu emekli ya da malüllük aylığı bağlanmasından farklıdır. Eğer, sigortalı iş kazasına uğramış ve meslekte kazanma gücünü de en az %10 oranında kaybetmiş ise, SGK ona gelir bağlamaktadır. Ancak kaza tarihi yeni dönemde önemli. Hatta 1 Ekim 2008’den önce kazaya uğrayan işçiler şanslı bile. Sigortalı işçi, 1 Ekim 2008 öncesi kazaya uğrayıp meslekte kazanma gücünü en az %10 yitirmiş ise, SGK ona gelir bağlar ve alt sınıra da dikkat eder. Yani alt sınır altında gelir bağlanamaz.

Ancak, sigortalı (işçiler ile bağımsız çalışanlar) 1 Ekim 2008’den sonra iş kazasına uğrayıp meslekte kazanma gücünü en az %10 yitirmiş ise, SGK gelir bağlar, fakat alt sınıra dikkat etmez.

Şu halde, 1 Ekim 2008’den sonra iş kazasına uğrayanlardan, bir başkasının sürekli bakımına muhtaç derecede olanlar haricindekilere, komik sayılacak tutarlarda gelir bağlandığına tanık olacağımızı şimdiden söyleyebiliriz.
Yazının Devamını Oku

Sağlıkta sevk zinciri neye yarar

15 Aralık 2008
ÜLKEMİZDE öteden beri, özellikle hastane önlerindeki yığılmalardan hep şikayet edildi. Hatta, bu görüntülerden kurtulmak için SSK sağlık tesisleri şimdilik Sağlık Bakanlığı’na devredildi. Yine olmadı. 2007/Temmuz ayından itibaren SGK ile sözleşmeli özel hastanelere gitmenin olanaklı kılınması bile bu yığılmaları önleyemedi. Nihayet kesin çözüm bulundu: Artık kimse sevk zinciri sistemine uymadan bir üst basamak sağlık tesisine gider ise sağlık hizmeti bedelleri ve yol gideri, gündelik ve refakatçi giderleri SGK tarafından karşılanmayacak. Sağlıkta dönüşüm de sağlık hizmetlerine kolay erişim de buraya kadarmış.

Sevk zinciri olmalı mı?

Baştan söyleyelim; sevk zinciri sistemi şüphesiz olmalı ve uygulanmalı.. Zira, birinci basamakta çözülebilecek birçok hastalık vakası nedeniyle, ikinci basamak kamu ve özel sağlık tesisleri ile üçüncü basamak kamu sağlık tesislerine gereksiz yığılmalar önlensin. Önlensin ki, ikinci ve üçüncü basamak sağlık hizmetinin niteliğine uygun, daha komplike ve ancak yatarak tedavi edilebilecek hastalar sağlık hizmetlerine buralarda kolayca erişebilsin. Ancak, bu yaklaşım sağlığa erişimi tamamen ortadan kaldırıcı mahiyette olmamalı.

Süreç nasıl gelişti?

Esasen, 5510 Sayılı Kanunun Anayasa Mahkemesi tarafından iptali sonrasında 5754 sayılı Kanun ile önemli değişiklikler yapılmayan halinde bu husus şöyle düzenlenmişti:

Kanunun 70. maddesinin 3. fıkrasında sevk zincirine uymamanın yaptırımı; "İş kazası ile meslek hastalığı, afet ve savaş haliyle acil haller dışında, sevk zincirine uyulmadan genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişiler tarafından sözleşmeli sağlık hizmeti sunucularına yapılan başvurular sonucu alınan sağlık hizmetlerinin 72’nci madde gereği belirlenen tutarının yüzde 70’i Kurumca ödenir. Aradaki fark, genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişiler tarafından ödenir" olarak belirlenmişti.

Yani sevk zinciri zorunluluğu getirildikten sonra, buna uymayan kişiler, sonraki basamakta oluşan tedavi masrafının yüzde 30’unu ödemek zorunda kalacaktı.

Sonra ne oldu?

Sonra ne mi oldu; Kanundaki bu hüküm 17.04.2008 tarihli ve 5754 Sayılı Kanunun 67. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. Böylelikle sevk zincirine uymak zorunlu olmakla birlikte, buna uymamanın kanuni bir yaptırımı kalmamıştır.

Öte yandan yürürlükten kaldırılan hükmün çok daha ağırı, artık 5510 sayılı Kanunda dayanağı olmamasına rağmen, Genel Sağlık Sigortası İşlemleri Yönetmeliği’nin 40. maddesi ile Kanuna aykırı bir şekilde geri getirilmiştir. Yönetmeliğin 40. maddesi 4’üncü fıkrasına göre; "İş kazası ile meslek hastalığı, afet ve savaş hali ile acil haller dışında, genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin Kurumca belirlenen sevk zincirine uymaları zorunludur. Sevk zincirine uyulmaması halinde sağlık hizmetleri bedelleri ve yol gideri, gündelik ve refakatçi giderleri Kurumca karşılanmaz."

Görüldüğü üzere, sevk zincirine uyulmadığında SGK artık sağlık hizmeti bedellerinin bir kısmını değil, tamamını ödemeyecek. Dolayısıyla, sigortalı veya yakını bunu ödemek zorunda kalacak.

Uygulama nasıl sürüyor

Dahası, aynı yaklaşım 2008 yılı Sağlık Uygulama Tebliği’ne de taşınmıştır. Gerçekten de, aile hekimliğine geçilen dört ilde (Bayburt, Isparta, Gümüşhane ve Denizli) 1 Kasım 2008’den itibaren, aile hekimliğinden sevk alınmaksızın ikinci ve üçüncü basamak sağlık kurumlarına yapılan müracaatlara ilişkin giderler SGK tarafından ödenmemektedir. Şüphesiz uygulama şimdilik 4 ille sınırlı ama, artarak genişleyecek. Yine 2008 yılı SUT’a göre, 1 Ocak 2009’dan itibaren aile hekimliğine geçilen tüm illerde sevk zinciri uygulanacak. Örneğin; İzmir’de de bu tarihten itibaren, aile hekimi sevki olmadan devlet hastanesine ya da özel hastane, özel tıp merkezine gidilir ise, tedavi giderlerinin tamamını ilgililer ceplerinden ödeyecek.

Yönetmelik ve tebliğ hükümleri yasal mı?

Bize göre Kanuna açıkça aykırı hükümler bunlar. Esasen, Kanunda sevk zinciri sistemi zorunlu kılınmakla birlikte, yaptırımına yer verilmemiştir. Kanuni dayanağı olmadan da ikincil düzenlemeler ile sevk zincirine uymamanın bu şekilde yaptırıma bağlanması açıkça kanuna ve hukuka aykırıdır. Düzenleme, genel sağlık sigortası primini ödeyen sigortalıları Kanuna aykırı olarak sağlık haklarının elinden alınması sonucunu doğurmaktadır.

Son söz olarak
Yazının Devamını Oku

Bağ-Kur sigortalısına verilen verilmeyen haklar

8 Aralık 2008
VATANDAŞLARIN kafası karıştırılmaya devam ediliyor. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası esasen ilk defa, 31.05.2006’da TBMM’de kabul edildi ve 16 Haziran 2006’da Resmi Gazete’de yayımlandı. Anayasa Mahkemesi’nin iptal ve yürütmeyi durdurma kararları, ardından da ertelemeler ile 2008/Ekim ayı itibariyle bir bütün olarak yürürlüğe girebildi. 2003’ten başlamak üzere 2008 başlarına kadar, bu kanun özellikle "bir kısım gazeteci" tarafından çok savunuldu, deyim yerinde ise "yere göğe sığdırılamadı"!... Ne garip, şimdilerde bu reformun ucube olduğunu söyleyenler de yine bu "bir kısım gazeteciler."

Üniversitelerimizin değerli bilim insanlarının ve yetkin sosyal güvenlik uzmanlarının öteden beri eleştiri ve katkıları görmezden gelindi. Bugün de aynı yaklaşım egemen. Ve, bu "bir kısım gazeteci" yurttaşlarımızın kafasını karıştırmaya, dün ak dediklerine bugün kara demeye devam ediyor.

Böyle olunca bizim işimiz zorlaşıyor. Teknik düzeyde, yurttaşlarımızın haklarını anlatmaya çalışmak yerine, "yanlışları/yanlış anlamaları" düzeltmeye uğraşıyoruz.

Bağ-Kur’lulara kısa vadeli sigorta kolları kapsamında yeni haklar geldi mi?

Bu yazımızda "düzelteceğimiz" bir konu da, eski adıyla Bağ-Kur sigortalılarına, şimdilerde 4/b statüsünde sigortalı sayılanlara kısa vadeli sigorta kolları kapsamında verilen haklar ve sınırları.

Baştan söyleyelim, bağımsız çalışan tüm 4/b statüsündeki sigortalılar, kısa vadeli sigorta kolları kapsamında verilen bütün sosyal sigorta yardımlarından yararlanamayacaklar.

İş Kazası ve Meslek Hastalığı Sigortası’nda durum?

Bu sigorta kolu eskiden, Bağ-Kur sigortalıları hakkında uygulanmıyordu. 2008/Ekim ayından itibaren uygulanıyor. Buna göre, artık ayrımsız tüm 4/b’liler, iş kazasına uğrayıp meslek hastalığına tutulduklarında, işçiler gibi, istirahatli kaldıkları süre için ödenek (iş kazası parası) alacaklar. Dahası, iş kazası ve meslek hastalığı sebebiyle meslekte kazanma güçlerini en az yüzde 10 oranında kaybederler ise sürekli iş göremezlik geliri de bağlanabilecek. Ve bu geliri, iş göremezlikleri yüzde 10’un altına düşmedikçe, ölene kadar alabilecekler.

Tekrarlarsak, bu kapsamdaki yardımları eksiksiz tüm 4/b’liler alabilecek. Yani; gelir vergisi mükellefleri, vergiden muaf olup esnaf sanatkar siciline kayıtlı olanlar, şirket ortakları ve bağımsız olarak tarımsal faaliyette bulunanlar istisnasız belirtilen haklardan yararlanabilecekler.

Analık Sigortası’ndan tüm 4/b’liler mi yararlanacak

Analık Sigortası kapsamında, 4/b’liler de işçiler gibi doğumdan önce sekiz hafta (çoğul gebelik halinde buna iki hafta ilave edilerek), doğumdan sonra sekiz haftalık süre için SGK’den ödenek(analık parası) alacaklar. Ancak, tüm 4/b’liler değil! Şirket ortağı olan 4/b’liler haricindeki 4/b’liler bu haktan yararlanabilecek. Örnek; limited şirket ortağı kadın sigortalı Ayşe Hanım, doğum yaptığında analık parası alamayacak ama, ticari ya da serbest meslek kazancı sebebiyle gelir vergisi mükellefi olan sigortalı Ayşe Hanım analık parası alabilecek.

Hastalık Sigortası’ndan ise hiçbir 4/b’li yararlanamayacak

Sosyal güvenlik reformu norm ve standart birliği getiriyor diye alkış tutanlar, geçmişte bunu söylemediler, ilginç olan bugün de söylemiyorlar. Evet, hiçbir 4/b’li hastalanıp istirahat raporu aldığı zaman SGK’den ödenek (hastalık parası) alamayacak. İstirahatli kaldığı süre ister bir ay ister 4 ay, fark etmeyecek. Dahası serbest meslek kazancı sebebiyle gelir vergisi mükellefi olan 4/b’li ya da vergiden muaf olup esnaf sanatkar siciline kayıtlı 4/b’li, hastalandığı için -kimi durumlarda dükkanını da kapatarak- istirahatli kalsa bile hastalık parası alamayacak.

Ödenek alabilmesi için 4/b’linin hasta olması yetmiyor, bir de yatması gerekiyor

Evet diyelim, 4/b sigortalısı yukarıda açıklandığı şekliyle, iş kazası nedeniyle ödenek (iş kazası parası) almayı hak ediyor olsun, bu tek başına yeterli olmuyor. Yani bu 4/b’liye ödenek, yatarak tedavi süresince veya yatarak tedavi sonrası bu tedavinin gereği olarak istirahat raporu aldığı sürede ödenecektir. Aksi halde bu durumda da ödenmeyecektir. Belirtelim ki, 4/b’li kadın sigortalı için, sadece, doğum öncesi ve doğum sonrası çalışmadığı sürelerde geçici iş göremezlik ödeneğinin ödenebilmesi için yatarak tedavi şartı aranmayacaktır. Ödenek verilip gelir bağlanabilmesi için 4/b’linin prim borcu da olmayacak. Ödenek almayı hak eden ya da gelir bağlanacak olan 4/b’li sigortalı da aranan diğer bir şartta; kendi sigortalılığından dolayı, genel sağlık sigortası dahil prim ve prime ilişkin her türlü borçlarının ödenmiş olmasıdır. Borcu olan 4/b’liye ne ödenek verilir ne de gelir bağlanır.
Yazının Devamını Oku

Taşeronlar için işyeri bildirgesi verilmez

1 Aralık 2008
GÜNLÜK konuşma dilinde taşeron olarak bilinen mevzu, kanunlarımızda alt işveren olarak tanımlanmaktadır. Buna göre; "Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin bir işte veya bir işin bölüm veya eklentilerinde, iş alanı ile bu iş için görevlendirdiği sigortalıları çalıştıran üçüncü kişiye alt işveren" denir.

Dahası, sigortalılar, üçüncü bir kişinin aracılığı ile işe girmiş ve bunlarla sözleşme yapmış olsalar dahi, asıl işveren, bu Kanunun işverene yüklediği yükümlülüklerden dolayı alt işveren ile birlikte sorumludur.

İşyerinin SGK’ya bildirimi

Yeni 5510 sayılı Kanun uygulamasına göre de işverenlerin (asıl işveren), işyeri bildirgesini en geç sigortalı çalıştırmaya başladığı tarihte, SGK’ya vermekle yükümlüdür. Bu sürede verilmez ise, bilanço esasına defter tutan işverenlere (kamu idaresi işverenleri dahil) 3 asgari ücret, diğer defterleri tutanlara 2 ve defter tutma yükümlülüğü olmayan işverenlere de bir asgari ücret para cezası uygulanacaktır.

Taşeron işveren SGK’da dosya açacak mı?

Taşeron işveren, işyeri bildirgesi verilip, ayrıca tescil edilmeyecek. Yani; işyeri numarası verilmeyecek. Ancak, taşeronun kendi sigortalılarını bildirme, aylık prim belgelerini vermek gibi işlemlerinde kullanılmak üzere SGK tarafından her bir alt işverene o işyeri için bir "Alt İşveren Numarası" verilecektir.

Belirtelim ki; taşeron (alt işveren), sigortalı çalıştırmaya başlamadan önce asıl işverenle yapmış olduğu sözleşmenin SGK’ya ibraz edilmesi kaydıyla belirtilen yükümlülüklerini, SGK’ca verilecek alt işveren numarası ile asıl işverenin işyeri dosyası üzerinden yerine getirir.

Tekrarlarsak, alt işveren adına işyeri dosyası açılmaz.

Taşeron işverenin SGK’ya vereceği belge yok mu?

Taşeron işveren, SGK’ya asıl işverenle arasında düzenlediği sözleşmeden başka, varsa işveren vekiline ait noterden onaylı vekaletname ve imza sirkülerini, diğer kanunlar uyarınca tutmak zorunda oldukları defterin türünü gösteren resmi nitelikteki belgelerini, elden veya posta yoluyla gönderirler.

Sigortalıyı devralan işveren işlemlerini nasıl yapacak?

Æ Taşerondan bir başka uygulama da İş Kanunu gereği geçici iş ilişkisi kurulan işveren vardır. Buna göre, bir başka işverenin işçilerini geçici olarak devralan işveren, asıl işveren ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulduğundan sosyal sigorta işlemlerini usule uygun yerine getirmek durumundadır. Belirtelim ki, sigortalıyı devralan işveren, devraldığı sigortalıyı çalıştırmaya başlamadan önce, sigortalısını devir aldığı işverenle yapmış olduğu sözleşmeyi SGK’ya ibraz etmesi kaydıyla müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu yükümlülüklerini, SGK’ca kendisine verilecek "geçici iş ilişkisi kurulan işveren numarası" ile sigortalıyı devir aldığı işverene ait işyeri dosyası üzerinden yerine getirecektir. Sigortalıyı geçici iş ilişkisi çerçevesinde devralan işveren adına da işyeri dosyası açılmaz.

SGK ceza uygular mı?

Æ Taşeron işveren, asıl işverenden iş alıp kendi sigortalılarını asıl işverenin işyerinde çalıştıracağı vakit, ayrıca bir işyeri bildirgesi verme zorunluluğu olmadığı için, bu belge verilmedi ya da bildirim yapılmadı diye idari para cezası uygulanamaz. Buna rağmen, hataen uygulanan idari para cezası da var ise, kaldırılmalıdır. Keza, idare hukukunun temel prensiplerinden birisi de "idare hatasını sonradan her zaman düzeltebilir!"

Taşeron işveren Çalışma Bölge Müdürlüğü’ne tescil edilecek mi?

Æ Taşeronların, iş aldıkları asıl işverene ait işyerinde çalıştırdıkları kendi sigortalılarından dolayı, SGK işyeri bildirgesi vermeyeceğini dolayısıyla o işten ötürü ayrıca işyeri dosyası açılmayacağını belirttik. Ancak, taşeron işverenler İş Kanunu uygulamasında Çalışma Bölge Müdürlüğü’ne ayrıca tescil edilmek zorunda. Dolayısıyla; örneği Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca belirlenen/belirlenecek "işyeri bildirgesini" Çalışma Bölge Müdürlüğü’ne bir aylık sürede vermek zorundadırlar. Bölge müdürlüğü de bunlar için işyeri sicil numarası verecektir. Öyle ki; bir işyerinde her ne suretle olursa olsun asıl işveren-alt işveren ilişkisinin kurulması yeni bir işyeri kurulması olarak değerlendirilecek ve her durum için işyeri bildirgesi verilecektir.

Çalışma Bölge Müdürlüğü’nün cezaları ağır

Daha önce de vurguladığımız gibi, taşeron işverenin işyeri bildirgesini SGK’ya vermemesinin herhangi bir para cezası yoktur. Ancak, Çalışma Bölge Müdürlüğü’ne bildirim yapmamanın para cezası yaptırımı bulunmaktadır.

Buna göre, Çalışma Bölge Müdürlüğü’nce;

İşyeri bildirme yükümlülüğüne aykırı davranan işveren veya işveren vekiline, çalıştırılan her işçi için 100 YTL.

İşyeri, ağır ve tehlikeli işlerden ise, çalıştırılan her işçi için 1.000 YTL, taşeron işyerini muvazaalı olarak bildiren asıl işveren ile alt işveren veya vekillerine ayrı ayrı 10.000 YTL,idari para cezası verilir.

Bu para cezasının kesinleşmesinden sonra bildirim yükümlülüğüne aykırılığın sürmesi halinde de takip eden her ay için aynı miktar ceza uygulanır.

Kayıtdışı taşeronlar!

Belirtelim ki, kendilerini Çalışma Bölge Müdürlüğü’ne bildirmemiş kayıtdışı taşeronların tespiti için diğer kamu kurumlarına da görev verilmiş bulunmaktadır. Buna göre; SGK müfettişleri veya diğer kamu kurum ve kuruluşlarının denetim elemanlarınca işyerlerinde yapılan denetimlerde ya da ihale makamları, ruhsata tabi işlerde ruhsatı veren merciler (valilikler, kaymakamlıklar, belediyeler), sosyal güvenlik il müdürlükleri, vergi daireleri de kendi mevzuatları açısından yaptıkları işlemler sırasında, taşeron işyerlerinin çalışma bölge müdürlüğüne bildirimde bulunup bulunmadığını kontrol ederler. Bildirim yapmamış olan işyerlerinin unvan ve adreslerini de ilgili bölge müdürlüğüne bir yazı ile en geç 15 gün içinde bildirirler.
Yazının Devamını Oku

Prim ve hizmet belgesi verme süresi uzatıldı

24 Kasım 2008
5510 sayılı Kanun uygulaması ile özel sektör işverenleri için aylık prim belgelerinin verilme süresi değişti. Ekim 2008’den itibaren takip eden ayın 23’üne kadar belgeler verilecek. 2008/Ekim belgesi de Kasım 2008’in 23’üne kadar, internetten verecek olanlar için de gece saat 23.59’a kadar verilecekti.

Ancak, İzmir SMMMO’nın SGK’ye yaptığı yerinde başvurunun ardından bu süre 1 Aralık 2008’e ertelenmiş oldu. Yerinde başvuru diyoruz, şöyle; 2008/Ekim ayından geçerli olmak üzere de işverenler için 5 puanlık prim indirimi geldi. Fakat, SGK internet sistemi buna uyarlı hale yeni getirildiği için, yığılmaların önlenmesi açısından yerinde oldu diyoruz.

5 puanlık prim indirimi başlıyor

Düzenleme önceden yasalaştı ama, kriz dönemine denk gelmesi işverenleri nispeten rahatlatacak gibi görülüyor. Ama bazı şartlar var.

Birincisi, bu kapsama hizmet sözleşmesi ile sigortalıları çalıştıran özel sektör işverenleri girmektedir. İkincisi, işverenler çalıştırdığı tüm sigortalılar ve ödedikleri tüm primler için indirimden yararlanamayacak. Uzun vadeli, yani malüllük, yaşlılık ve ölüm sigortası primleri ödenen sigortalılardan ötürü bu indirim uygulanacak.

Uzun vadeli sigorta primlerinde işveren payı normalde %11’dir. 5 puanlık indirimle, işveren payı %6’ya düşürülmektedir. Bu ise, işverenin yükünü yaklaşık %46 oranında azaltmaktadır. Bu 5 puanlık indirim Hazine’ce karşılanacak.

İndirimden yararlanmanın temel şartları

Belirtelim ki; malüllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primlerinin işveren hissesinin 5 puanlık kısmının Hazine’ce karşılanabilmesi için, işverenlerin, muaccel sigorta primi, işsizlik sigortası primi, idari para cezası ve bunlara ilişkin gecikme cezası ve gecikme zammı borçlarının bulunmaması gerekmektedir.

Yalnız, taksitlendirilen ve taksitleri aksatmadan ödenene borçlar bu kapsamda değerlendirilmeyecektir. Bu borçların ödenmesi durumunda yine de indirimden yararlanılacaktır.

İşverenlerin çalıştırdığı sigortalılar için prim belgelerini süresinde SGK’ye vermeleri gerekmekte olup, sigortasız işçi çalıştırmamaları gerekmektedir.

Prim belgesi verilirken "5510 sayılı Kanun" türü seçilecektir

Muaccel sigorta primi, işsizlik sigortası primi, idari para cezası ile bunlara ilişkin gecikme cezası ve gecikme zammı borçları bulunmayan özel nitelikteki işyeri işverenlerinin söz konusu sigorta prim indiriminden yararlanabilmeleri için, aylık prim ve hizmet belgelerini 5510 Sayılı Kanun türünü seçmek suretiyle yasal süresi içinde SGK ye göndermeleri gerekmektedir. Beş puanlık prim indirimine ilişkin aylık prim ve hizmet belgelerini en geç ilişkin olduğu ayı takip eden ayın 23’üne kadar Kuruma verilmeyen aylık prim ve hizmet belgelerinden dolayı 5 puanlık prim indiriminden yaralanılması mümkün olamayacaktır.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, 2008/Ekim prim belgesi için bu süre 1 Aralık 2008’e uzatılmıştır. Aylık prim ve hizmet belgesinin 5510 Sayılı Kanun türü seçilerek gönderilmesi sırasında, sigorta primi, işsizlik sigortası primi ve idari para cezası borç türleri için ayrı ayrı olmak üzere, 0.99 YTL veya altındaki borçlar sorgulama sırasında dikkate alınmayacak ve bu miktarlarda borcu görünen işyerleri için 5510 Sayılı Kanun türü seçilebilecektir.

İşverenlerin aylık prim ve hizmet belgelerini 5510 Sayılı Kanun türünü seçmek suretiyle SGK’ye göndermeleri sırasında, SGK veri tabanından ilgili işyerinin muaccel sigorta primi, işsizlik sigortası primi, idari para cezası ile bunlara ilişkin gecikme cezası ve gecikme zammı borçlarının bulunup bulunmadığı sorgulanacak ve yalnızca muaccel borcu bulunmayan işyerleri için 5510 sayılı Kanun türü seçilebilecektir.

ArtIk, Şİrket tasfİyeye gİrdİĞİnde BaĞ-Kur sİgortalIlIĞIndan çIkIlabİlecek

Önceden tasfiye sonuçlanıncaya kadar şirket ortakları zorunlu Bağ-Kur sigortalısı idiler. Ancak 5510 sayılı Kanun ile buna son verilmiş bulunmaktadır.

Şu halde;

Tasfiyenin açılmasına mahkemece karar verilen şirketlerin ortaklarının sigortalılıkları, sigortalının talebi halinde mahkemenin karar tarihinde sona erer, bu tarih sigortalılarca,

Sigortalının talebinin olmaması hálinde tasfiye kurulu kararının ticaret sicil memurluğunca tescil edildiği tarihte sona erer ve bu tarih ticaret sicil memurluğunca ve sigortalılarca,10 gün içinde SGK’ye bildirilir.

Diğer taraftan,

Tasfiyesine şirketin ortaklar kurulu tarafından karar verilen şirketlerin ortaklarının sigortalılıkları sigortalının talebi halinde tasfiyenin başlanmasına karar verildiği tarihte sona erer, bu tarih sigortalılarca,

Sigortalının talebinin olmaması halinde ise, tasfiyenin sonuçlandığına ilişkin tasfiye kurulu kararının ticaret sicil memurluğunca tescil edildiği tarihte sona erer ve bu tarihler sigortalılarca ve ticaret sicil memurluklarınca,

Yine 10 gün içinde SGK’ye bildirilir.
Yazının Devamını Oku

Her sigortalının sağlık primini 30 gün üzerinden ödeme zorunluluğu yok

17 Kasım 2008
EKİM 2008 sonrası süreç bir muamma gibi.

Ortalıkta bir dolu “yeni şey” ve çoğumuz şaşkınlık içerisindeyiz. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ise, yeterli açıklama yapmadığı için vatandaşlarımız ne yapacağını bilmez durumda.

Özellikle, bu “herkes sağlık primlerini 30 gün üzerinden ve üstelik her ay ödemek zorunda” anlatımı kafa karıştırıcı oluyor.

Ortaçağ papazları

Anlatıldığına; Ortaçağ’da papazlar bir atın ağzında kaç dişi olduğu konusunda tartışmaya girmişler, haklılıklarını da kanıtlamak için başpiskoposların el yazmalarına bile başvurmuşlar. Ama kimsenin de aklına bir atın ağzını açıp da dişlerini saymak gelmemiş!

Biz bu konuda, deyim yerinde ise, atın ağzını açıp dişlerini sayalım. Bakalım kaç dişi varmış!

Bağımsız çalışanlar

5510 Sayılı Kanunun 4/b maddesi kapsamındaki gelir vergisi mükellefi, şirket ortağı bağımsız çalışanların her ay için 30 tam gün üzerinden primlerini (sigorta primi ve genel sağlık sigortası primlerini) ödeme zorunluluğu bulunmaktadır. (5510/88-8) Bu kapsamda olanlar için sosyal sigorta ve sağlık hakkından yararlanma primlerinin ödenmiş olmasına ve borçları bulunmamasına bağlı olduğundan eksik gün üzerinden prim ödemeleri de söz konusu olamayacaktır. Şu halde bunlar primlerini 30 tam gün üzerinden ödemedikleri zaman sağlık hizmeti alamayacaklar. Yalnız, bu kapsamdaki sigortalıların 60 güne kadar borçları olsa da sağlık hizmetinden yararlanmaları mümkün olabilecek.

Bazı genel sağlık sigortalıları da her ay 30 gün üzerinden prim ödeyecek

Yazının Devamını Oku

Yurtdışında bulunulan süreyi borçlanıp emekli olmak isteyenler

10 Kasım 2008
Türkiye’de Tarım-Bağ Kur sigortalısı olarak çalıştım. Sonra uzun süre yurtdışında bulundum. Bu sürelerimi borçlanıp emekli aylığı alabilir miyim? S.GENÇ Æ Şüphesiz yurtdışındaki süreleri borçlanmak mümkün. Ancak bazı noktalara dikkat etmekte fayda var. Başta şunu söyleyelim, 3201 sayılı "Yurtdışı Borçlanma Kanununa" göre Türkiye’de hiç sigortalı çalışması olmayanların borçlanma süreleri 4/b statüsünde, başvuru sahiplerinin Türkiye’de sigortalılıkları varsa borçlanma talep tarihindeki en son sigortalılık haline göre (4/a yada 4/c) geçmiş sayılacaktır. Bu durumda, siz borçlandığınız vakit borçlanma süreleriniz yine Bağ-Kur sigorta gün sayısı gibi değerlendirilecektir. Bu ise emekli aylığı bağlanma sürenizi (9000 günden dolayı) uzatır. Ama Türkiye’de bir işe girip işçi gibi (4/a) sigortalı olup da sonra borçlanırsanız, yurtdışı borçlanma süreleriniz bu sefer işçi sigortası statüsünde sayılacak ve SSK kanunu kapsamında daha erken emekli olmanız mümkün olabilecek.

Kesin dönüş şart değil

Diğer taraftan, borçlanma yapmak için Türkiye’ye kesin dönüş yapmak şart değil. Halen dışarıdayken bile borçlanma yapılabilir. Ancak, borçlanma tutarı ödendikten sonra emekli aylığı bağlanabilmesi için yurda kesin dönüş yapmak gerekmektedir. Aksi halde emekli aylığı bağlanmaz, bağlanmış olsa bile sonradan kesilir. Bu da bir daha hiç yurtdışına çıkmamak anlamına gelmez. Yurtdışına tabiki ki çıkılabilir, ama yurtdışında çalışmamak, sosyal sigorta ödeneği, ikamete dayalı sosyal yardım almamak gerekmektedir.

Borçlanma tutarının ise hesaplanıp size tebliğinden itibaren en geç 3 ay içinde ödenmesi gerekmektedir. Yoksa yeniden başvuru şartı aranır. Ödenecek tutar ise, sizin seçeceğiniz sigorta prim matrahının %32’si olacaktır.

Öteden beri AŞ.yönetim kurulu üyesi aynı zamanda kendi şirketinde SSK sigortalısı ve tavandan prim ödüyor(du). Diğer ortaklar ise Bağ-Kur’lu. Bunların primlerini nasıl bildirip ödeyeceğiz. Değişiklik nasıl olacak? A.TEMEL

Æ Ekim 2008’den sonra, hiçbir bağımsız çalışan (şirket ortağı, GV mükellefi) kendine ait işyerinden kendisini işçi gibi (eski SSK) sigortalı gösteremeyecek. Ancak, öteden beri işçi olarak çalıştıkları şirketlere sonradan ortak olup SSK sigortalılıklarını devam ettirenler, Ekim 2008’den sonra da ara vermeksizin bu şekilde sigorta bildiriminde bulunmaya devam edebilecekler. Yani, birinci ortak için mevcut uygulamaya devam edilebilecek.

Önemli noktalar

Birincisi; bu ortaklar, artık gelir basamakları kalktığı için prime esas kazanç beyan edecekler. Bu aynen eski SSK taban-tavanında ki gibi belli aralıkta olacak. Örneğin; Ekim 2008 için bu şekilde kazanç (prim matrahı) SGK’ye beyan edilmeliydi ve Kasım 2008 sonuna kadar da ödenmeli.

2008/Ekim, Kasım ve Aralık ayları için eski Bağ-Kur (şimdi 4/b sigortalıları) SGK’ye prim matrah beyan etmezler ise SGK bunların bulundukları en son gelir basamak tutarını prim matrahı sayacak. 2009/Ocak’tan itibaren ise bildirim yapılmadığında asgari ücreti esas alarak SGK prim tahakkuk ettirecek.Öte yandan, bağımsız çalışanların yanında işçi sigortalısı (eski SSK-şimdi 4/a’lı) var ise, bunlar için yapılan kazanç beyanının altında kendileri için de beyanda bulunamayacaklar. Şu halde, birinci ortak 4/a’lı olarak tavandan bildirilip prim ödeniyor ise, diğer ortaklar için de 4/b’li olarak tavanın altında kazanç beyan edilemeyecek. Aksi halde, SGK bu tutarın altında bildirimleri tavana yükseltip gecikme zammı ve cezası ile prim talep edebilecektir.
Yazının Devamını Oku