Memet Eser

Özel sağlık kuruluşları çifte ceza kıskacında

15 Haziran 2009
Sosyal güvenlik sisteminde son yıllarda yaşanan değişiklikler bazı sorunları da beraberinde getirdi. SGK, sigortalıları için sağlık hizmeti almak üzere sözleşmeler imzaladığı özel sağlık kuruluşlarını bazen çifte cezalandırıyor... Ama, bu "çifte standarda" kimseden de ses çıkmıyor... Özellikle sayıları son yıllarda artan özel sağlık kuruluşlarının dernek ve federasyonlarından da bir itiraz gelmiyor.

SGK bordrolarını asmayı unutmayın

İşyerlerinde işçi çalıştıran işverenler bilir. Çalıştırdıkları sigortalıların bir önceki aya ait çalışma gün sayıları ile ücretlerini gösteren prim belgesinin işyerinde yine işçilerin görebileceği bir yere asılması zorunludur. Asılmadığını SGK tespit eder ise 2 asgari ücret idari para cezası vardır.

Örneğin; 2009/Nisan ayı prim belgesinin, Mayıs 2009 ayına ait belgenin SGK’ya verileceği son gün olan 23/06/2009 tarihine kadar işyerlerinde asılı olması zorunludur. Bu yükümlülüğün yerine getirilmediğini SGK’nın denetim ve kontrolle görevli memurları tespit eder ise 1.332 TL idari para cezası uygularlar.

Belirtelim ki, bu tespiti yapmak ve ceza kesme yetkisi sadece SGK’nın denetim ve kontrolle görevli memurlarına aittir. Diğer SGK personelinin böyle bir yetkisi yoktur. Bir de diğer kamu idarelerinin sadece denetim elemanları bu yetkiye haizdir. Bu yetki sınırlaması 5510 sayılı kanundan kaynaklanıyor ve idari para cezasına esas fillerin tespitine ilişkin bir yetkidir.

Özeller bu cezaya muhatap

Yukarıdaki yükümlülüğü ihlal eden özel sağlık kurum ve kuruluşlarına da aynı cezalar uygulanmaktadır. Örneğin; özel hastane, tıp merkezi, dal merkezi, diyaliz merkezi, ÜYTE, hiperbarik merkezler, güzellik merkezleri vb. çalıştırdıkları sigortalılara ait prim belgelerini işyerlerine asmazlar ise bu ceza onlara da uygulanacaktır.

Katmerli ceza!

Yukarıdaki yükümlülüğün ihmal edildiğini SGK ya da Sağlık Bakanlığı tespit eder ise, o özel sağlık kuruluşuna bir de 10.000 TL cezai şart uygulanmaktadır. Bitmedi; tekrarı halinde de bu ikinci fiil için ceza 20.000 TL olacaktır!

Bitti sanıyorsanız yanılıyorsunuz: Aynı fiilin üçüncü kez tekrarı halinde, bu seferki ceza dört kat olacak ve 40.000 TL olarak uygulanacaktır!

Nasıl olur diyorsunuz değil mi?

Anlatayım:

SGK ile özel sağlık kurum ve kuruluşları arasında düzenlenen 2009 yılı sözleşmesinin (5.1.12.) maddesinde; "Sağlık hizmeti sunucusunun, kuruluş ve faaliyetiyle ilgili tabi oldukları mevzuat hükümlerine uymadığının tespit edilmesi halinde 10.000,00.-TL "cezai şart" uygulanacağı hükmüne yer verilmiştir. Tekrarında da bu cezalar yukarıdaki şekilde artırılacaktır.

İşte, her şey bu madde hükmünde gizli. Sağlık kuruluşunun, "kuruluş ve faaliyetiyle ilgili tabi oldukları mevzuat hükümlerine uymaması". Mevzuatın ucu açık. Çek çekebildiğin yere.

Sağlık Bakanlığı prim belgesinin asılı olup olmadığına bakar mı?

Evet bu soruda sorulabilir. Esasen sağlık hizmeti sunumunu denetleyen Sağlık Bakanlığı, özel sağlık tesislerinde prim belgesinin asılı olup olmadığına niye baksın ki denilebilir. Niyesi, nedeni tartışılabilir; lehte ya da aleyhte görüşler de öne sürülebilir. Ama bugün için Sağlık Bakanlığı bu hususları da denetliyor.

SGK bu eksiklikleri nasıl tespit edecek?

Akla bu soruda gelebilir. SGK’nın 4 bine yakın sağlık kuruluşu ile sözleşmesi var. Her birini nasıl denetleyecek. Bu eksiklikleri tespit edebilecek mi?

Bir kere zor değil. Zaten bu konudaki kontrolleri, yani sözleşmeye uygun hareket edilip edilmediğini sadece "denetim ve kontrolle görevli memurlar" değil, ilgili diğer personel de yapabilmektedir. Örneğin, Sağlık Sosyal Güvenlik Merkezlerindeki personel bu konuda yetkilendirilmiştir.

Olsun yine de tespiti zor diyebilirsiniz!

Ama Sağlık Bakanlığı da özel sağlık kurum ve kuruluşlarını denetliyor. Denetim formlarının birer örneğini de SGK’ya gönderiyor. Üstelik Sağlık Bakanlığı özel hastaneleri ve tıp merkezlerini 4 ya da 6 aylık periyotlarla denetlemek zorunda.

Dolayısıyla bir şekilde sözü edilen eksikliklerin tespiti mümkün olabilir.

Sağlık Bakanlığı faaliyeti durdurur

Sağlık Bakanlığı’nın bu yönlü denetimlerinde kendisinin verdiği ceza ise daha da ağır. Örneğin; bir özel tıp merkezinin denetimi sırasında hem tam zamanlı çalışan sağlık ve diğer personel için aylık prim belgesinin hem de emekli aylığı aldığı halde çalışan sağlık ve diğer personel için sosyal güvenlik destek prim bordrosunun mevcut olup olmadığı kontrol edilir. Mevcut değil ise, noksanlık sonraki denetimde de devam ediyor ise, o tıp merkezinin tamamında 5 gün süreyle poliklinik faaliyetleri durdurulur.

Bu cezalar özel hastanelerde ise, farklı sürelerde uygulanır. Tam gün çalışan personelin belgesi mevcut değil ise, 10 gün, emeklilerin belgesi yok ise, 3 gün özel hastanenin tamamında poliklinik faaliyetleri durdurulmaktadır.

Her iki sağlık tesisi açısından da, Sağlık Bakanlığı ilk tespitini SGK’ya bildirdiğinde 10.000 TL cezai şart uygulanırken, ikinci tespitin bildirilmesi halinde bu rakam 20.000 TL olur. Bu cezaları SGK uygulamaktadır.

Hem hasta kabul edip faaliyet yürütemeyeceksin hem de ceza ödeyeceksin.

Sebep?

Prim belgesini işyerinde asmamışsın!

İyi de zaten bu belgeleri internetten vermek zorunlu ve öyle veriliyor SGK’ya.. Neredeyse herkes de çalışmalarını internetten bu şekilde görüyor. En nihayetinde var bu belge, yani "mevcut"!...

Bu hususla da ilgilenmek lazım sanırım.

Bizden söylemesi...
Yazının Devamını Oku

Devlet memurluğundan ayrılanlar ikramiyelerini alabilecekler

8 Haziran 2009
DEVLET memuru olarak çalışanlar emekli olup aylık bağlandığın da bir de emeklilik ikramiyesi adıyla toplu para alırlar. İşte bu emeklilik ikramiyesinin verilebilmesi için, o devlet memurunun 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununa göre emekliye ayrılması gerekir. Aksi halde ikramiye alamaz. Bu sebeple de devlet memurluğundan ayrılma, istifa edip başka bir işe yapma konusunda insanlar isteksiz olurlar. Sırf o ikramiye hakkını kaybetmemek için...

Ancak, Anayasa Mahkemesi’nin bir kararı bu konuda memurlar lehine sonuçlar doğuracak gibi... Hatta bir süre sonra bazı mesleklerde istifa edip özel sektöre geçmeler artabilir de...

Emekli ikramiyesi

Öteden beri olduğu gibi şimdi de 5510 sayılı Kanunun geçici 4. maddesi uyarınca emekli ikramiyesi 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun 89. maddesi uyarınca hesaplanıp ödenmektedir.

Buna göre; emekli, adi malûllük veya vazife malûllüğü aylığı bağlanan ya da toptan ödeme yapılan; asker, sivil tüm iştirakçilere, her tam fiili hizmet yılı için, aylık bağlamaya esas tutarların bir aylığı emekli ikramiyesi olarak verilir. Ancak, verilecek emekli ikramiyesinin hesabında, 30 fiili hizmet yılından fazla süreler nazara alınmaz.

Hizmet birleştirmesi halinde emeklilik ikramiyesi

Kişi tüm çalışma hayatı boyunca birden fazla sosyal sigorta kanununa tabi olmuşsa, emeklilik ikramiyesi alabilmesi yine son defe Emekli Sandığı’na tabi bir görevden emekliye ayrılması şartına bağlanmıştır. Konu mülga 282 sayılı Kanunun 12. maddesinde düzenlenmiştir.

Buna göre; son defa T.C. Emekli Sandığı’na tabi görevlerden emekliye ayrılan ve kendilerine bu Kanunun 8’inci maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden aylık bağlananlara, T.C. Emekli Sandığı’na tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda prim veya kesenek ödemek suretiyle geçen sürelerinin toplamı üzerinden, 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre emekli ikramiyesi ödenir.

Anlaşılacağı üzere kritik önemde olan buradaki, "son defa T.C. Emekli Sandığı’na tabi görevlerden emekliye ayrılan ve..." ibaresidir. Kişinin bu koşulda emekliye ayrılması gerekir. Aksi halde ikramiye alamaz...

Örneğin, 15 yıl boyunca Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir okulda öğretmen olarak çalışarak, istifa edip özel bir koleje geçen kişi, sonrasında hizmet birleştirmesiyle beraber 506 sayılı Kanuna (Eski SSK) göre emekli olur ise, 15 yıllık çalışmasında ötürü emekli ikramiyesini alamayacaktır. Sırf sonunda, Emekli Sandığı’na tabi bir görevden emekliye ayrılmadı diye...

Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı

Anayasa Mahkemesi kendisine yapılan başvuruyu incelemiş ve 2829 sayılı Kanunun 12. maddesindeki, "son defa T.C. Emekli Sandığı’na tabi görevlerden emekliye ayrılan ve..." ibaresini iptal etmiştir. İptal kararı 5 Haziran 2009 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Ancak, karara göre iptal hükmünün, kararın Resmi Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiştir.

Yani, 5 Haziran 2010 tarihinden sonra bu şekilde istifa edip de farklı statüde çalışmaya başlayanlar hangi kanun hükümlerine göre emekliye ayrılırsa ayrılsınlar, istifa etmeden önceki çalışma sürelerine tekabül eden ikramiyelerini alabilecekler.

Belirtelim ki, eskiden istifa etmiş olanlar için bu yol kapalı. Zira, Anayasa Mahkemesi kararları etkisini ileriye doğru gösterir geriye doğru değil. Dolayısıyla eskiden devlet memurluğundan istifa etmiş olanların bu haktan yararlanabilmeleri, bir kanuni düzenleme yapılmasını gerektirmektedir.
Yazının Devamını Oku

Özel sağlık tesislerinin işi daha da zorlaşıyor

1 Haziran 2009
SAĞLIKTA dönüşüm programının en büyük hedefi, sağlık hizmetlerini kolay ve ulaşılabilir kılmaktı. Sosyal güvenlik reformu ile paralel olarak bu yönde düzenlemeler de yapıldı. Genel sağlık sigortalıları artık sadece kamu sağlık tesislerine değil, özel sağlık tesislerine de gidebilecekti. Memurlar ile memur emeklileri için 2003’te başlayan uygulama diğer toplum kesimleri için de Temmuz 2007 itibariyle başladı.

Fakat genel anlayışa ters, zaman zaman kimi düzenlemelerde yapılmıyor değil. Örneğin, SGK yakın zamanda aldığı bir kararında, 14.11.2008’den sonra trafik kazası sebebiyle kamu ya da özel sağlık tesislerine başvuran kapsamdaki sigortalılarından dolayı ortaya çıkan masrafları sağlık tesislerine ödemeyeceğini duyurdu. Önemli bir keşif yapılmış, yıllar sonra 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ve o kanunun 8. maddesi birinci fıkrasının (b) bendinin olduğu öğrenilmişti.

Buna göre; üniversitelere bağlı hastaneler, resmi ve özel sağlık kurum ile kuruluşları, acil olarak kendilerine getirilen trafik kazası geçirmiş kişilere, Sağlık Bakanlığı tarifesini uygulamak suretiyle, vermiş oldukları hizmetlerin bedelinin tamamını yükümlü sigorta şirketlerinden tahsil edeceklerdir.

İyi de şimdi ne olacak: Sigorta şirketlerinden yaptığı masrafları tahsil etmekle uğraşacağını bilen özel sağlık tesisleri, trafik kazası başvurularını almaktan imtina ederse, kamu sağlık tesislerine yönlendirirse ne olacak?

Ne olacak o zaman "sağlıkta dönüşümün" hali, "sosyal güvenlik reformunun" geleceği.

Sahi, 5510 sayılı Kanun ve sağlık hizmetlerinin nasıl finanse edileceğini düzenleyen SGK Sağlık Uygulama Tebliği’nde herhangi bir değişiklik yapılmamışken nerden çıktı bu talimat. Sonra eskiden SSK zamanlarında böyle de değildi. Trafik kazasına uğrayan sigortalı ya da hak sahiplerinin sağlık hizmet giderlerini SSK ilgili sağlık tesislerine öder ve sonra da dönüp sigorta şirketlerinden ya da Garanti Fonu’ndan tahsil yoluna giderdi.

Şimdi iş, her bir özel ya da kamu sağlık tesisine kaldı. Yapmış oldukları tedavi masraflarını, ancak avukat, ekspertiz vb. masraflara da katlanmak suretiyle ve en az bir yıllık süre sonunda alabilecekler.

Vergi mükellefi olan aynı anda SSK sigortalısı olmaz

Çok sorulan bir soru: Şirket ortağı olan ya da vergi mükellefiyeti devam edenler, bu nitelikleri devam ederken bir başka işyerinde işçi olarak çalışırlar ise bir de SSK sigortalısı olup olmayacaklarını merak ediyorlar.

Bu durumda olanlar için bir sorun yok, çalışırlar ve ayrıca SSK sigortalısı da olmazlar. Dolayısıyla aldıkları ücretlerinden bir de sigorta primi kesilmez. Sadece vergi kesintisi yapılır. Ekonomik kriz döneminde işleri bozulanlar, işlerin düzeleceği vakti bekleyerek şirketlerini tasfiye etmedikleri gibi vergi mükellefiyetlerini de sona erdirmemektedirler. Ancak, ticari faaliyetlerine ara vermiş durumdadırlar. Bu durumda olanlar, ticari faaliyetlerine ara vermiş olsalar bile şirket ortaklığı/vergi mükellefliği "statüleri" sona ermediği müddetçe eski deyimle Bağ-Kur sigortalısı sayılmaya devam ederler. Bu nitelikleri devam ederken, bir başka yerde işçi olarak ücret geliri elde edince de SSK sigortalısı sayılmazlar. Zira bir kişide aynı anda birden fazla sigortalılık olamaz...
Yazının Devamını Oku

A.Ş. kurucu ortakları artık sigortalı değil

25 Mayıs 2009
ÖNCEKİ dönemde diğer şirket ortakları gibi Anonim Şirket (A.Ş.) Kurucu ortakları da Bağ-Kur sigortalısı sayılıyordu. Bu statüde bulunan herkes zorunlu sigortalı idi. Ancak, uygulama 1 Ekim 2008’den itibaren değişti. Bu tarihten sonra A.Ş. kurucu ortakları artık zorunlu sigortalı sayılmıyor.

1 Ekim 2008 öncesi durum

Eski Bağ-Kur Kanununa göre, diğer şirket ortakları gibi anonim şirketlerde hem kurucu ortaklar hem de yönetim kurulu üyesi ortaklar zorunlu sigortalı sayılmışlardı. Bu şekilde, A.Ş. kurucu ortağı olanlar, zorunluluğa rağmen prim ödememiş olsalar bile, A.Ş. kurucu ortaklığından ayrılmadıkları müddetçe sigortalılık nitelikleri devam etmekteydi. Ödenmemiş primleri de borç olarak birikmekteydi. Ancak, bu durum 1 Ekim 2008 sonrası için kaldırıldı.

1 Ekim 2008 sonrası

Sosyal güvenlik reform yasası olarak adlandırılan 5510 sayılı Kanunun 1 Ekim 2008’de yürürlüğe girmesi ile artık A.Ş. kurucu ortakları sigortalı sayılmıyor. Böyle bir zorunluluk yok. Anonim şirketlerde sadece yönetim kurulu üyesi ortaklar zorunlu sigortalı sayılıyor. Bu durumda olanlar, dilerler ise isteğe bağlı sigortalı olabilir. Böylece hem emeklilik hem de sağlık primlerini ödeyerek, ileride emekli olup bugünden itibaren de sağlık yardımlarından istifade edebilirler. Belirtelim ki, isteğe bağlıya girmeseler bile, bu kişiler de zorunlu genel sağlık sigortalısı sayıldıklarından dolayı sadece GSS primlerini ödemek zorunda kalacaklardır.

Geçis dönemi uygulaması

Öte yandan, 1 Ekim 2008 öncesinde A.Ş. kurucu ortağı olmalarından ötürü sigortalılıklarını devam ettirmek isteyenlere de belli bir süre tanınmıştı. O süre de 2009/Mart sonu itibariyle doldu. Bunlar, istemeleri halinde A.Ş. kurucu ortağı oldukları halde sigortalılıklarını devam ettirebileceklerdi. Bunun için yapmaları gereken, 1 Ekim 2008’den itibaren SGK’ya başvurup, sigortalılıklarını devam ettirmek istediklerini belirteceklerdi. Bu süre ise 2009/Mart ayı sonuna kadardı. Artık o sürede geçmiş bulunuyor.

Emekli aylığı alıp da A.Ş. kurucu ortağı olanlar SGDP ödeyecek mi

Hangi sosyal sigorta kanununa göre emekli aylığı bağlanmış olursa olsun, bu kişi vergi mükellefi ya da şirket ortağı olarak çalışır ise emekli aylığından destek primi kesilecektir. Bu uygulama sürüyor. Ancak, emekli aylığı alan şirket kurucu ortağının ise yine de destek primi kesilir mi?

A.Ş. kurucu ortakları kim olursa olsun zorunlu sigortalı sayılmadıklarından, emekli de olsalar aylıklarından destek primi kesilemez. Ancak, bu husus 1 Ekim 2008 sonrası için geçerlidir. Emekli aylığı alıp da A.Ş. kurucu ortaklığı daha önceden başlamış ise 1 Ekim 2008’e kadar zorunlu sigortalı sayıldıklarından, ödemedikleri ya da aylıklarından kesilmemiş prim borçları olduğunu söyleyebilir.

18 yaşından büyük çocuklar sağlık primi ödeyecek

Normalde 18 yaşını dolduranlar, lise eğitimi görüyor ise 20, üniversite eğitimi de görüyor ise 25 yaşından sonra çocuklar artık, zorunlu genel sağlık sigortalısı sayıldıklarından primlerini de kendileri ödeyip sağlık hizmeti alabilecekler.

Geçiş sürecinde ise, kız çocuklarına prim ödemeden sağlık hizmeti alabilecekleri bir olanak tanınmıştır. O da 1 Ekim 2008 itibariyle anne ya da babalarından sağlık yardımı alıyorlar ise durumlarında değişiklik oluncaya (evlenip boşanıncaya, işe girip çıkıncaya kadar) yaşları kaç olursa olsun yine sağlık yardımı alabilecekler. Onun dışında, artık çocuklar da sağlık primi ödeyecek. Bu arada üniversite mezunu olup 25 yaşını dolduran çocuk, çalışıp zorunlu sigortalı olmuş ise zaten ayrıca sağlık primi ödemeyecek. Ama çalışmasa bile, hem "genel sağlık sigortası giriş bildirgesi" doldurup SGK’ya verecek hem de primlerini ödeyecek.

GSS giriş bildirgesini vermek de zorunluluk ve verilmediğinde bir asgari ücret de cezası olacak. Ancak bu zorunluluk 1 Ekim 2010 tarihine kadar uygulanmayacak. Sağlık hizmeti almak isteyen kişi ise hem bu bildirgeyi verecek ve hem de GSS primlerini ödeyecek. GSS primleri şimdi de 1 Ekim 2010’dan sonra da benzer şekilde hesaplanıp ödenecek. Aksi halde SGK’nın finanse ettiği sağlık hizmetlerinden yararlanılamayacak. 18 yaşını dolduran ve "zorunlu sosyal sigortalı olmayan" çocuk, sağlık yardımlarından yararlanabilmek için, yeşil kart için başvurabilir de (gelir testi ister) doğrudan (gelir testi istemeden) sağlık primlerini ödeyebilir de...

Birinci yolu seçer ise, yeşil kart büroları, 2009/Mayıs itibariyle, aile içindeki gelirinin 222 TL’nin altında olduğuna karar verirlerse, primlerini devlet öder ve sağlık hizmetini yeşil kart ile alır...

Geliri bu tutarın üzerinde çıkar ise, yani;

1) 222 TL ile 666 TL arasında ise her ay 27 TL,

2) 666 TL ile 1.332.TL arasında ise her ay 80 TL,

3) 1.332 TL’den fazla ise her ay 160 TL

genel sağlık sigortası primi ödeyerek sağlık hizmeti alabilecektir.

Gelir testi istemediğinde de aynı dönem için her ay 160 TL prim ödeyecektir.
Yazının Devamını Oku

18 yaşından küçüklerin sağlıktaki hakları

18 Mayıs 2009
SOSYAL Güvenlik Reformu olarak adlandırılan düzenlemelerin "reform" sayılabilecek yanlarından biri de 18 yaşından küçük çocukların sağlık hakkı ile ilgilidir. 5510 sayılı Kanununun sağlık hakkı açısından 18 yaşından küçüklere oldukça cömert olduğu bile söylenebilir.

Ama bütün 18 yaşından küçük çocuklara değil!

Sosyal Güvenlik Reformu kamuoyunda tartışılırken lehe öne sürülen en önemli argümanların başında bu geliyordu: 18 yaşından küçük bütün çocuklar, anne ve babalarının sağlık hak sahibi olup olmadığına bakılmaksızın sağlık hizmetlerinden yararlanacaktı! Esasen bu genelleme tamamıyla doğru değil. Aşağıda açıkladık.

Temel Şart:

18 yaşından küçük çocukların sağlık hizmetlerinden koşulsuz yararlanabilmesi için aranan temel şart, anne veya babanın genel sağlık sigortalısı sayılmasıdır. Anne ya da babanın genel sağlık sigortalısı olarak tescil edilmiş olması da gerekmiyor. Önemli olan, 5510 sayılı Kanunun 60. maddesi kapsamında genel sağlık sigortalısı sayılması.

Peki, anne veya baba kanun gereği genel sağlık sigortalısı sayılmıyorsa...

İşte, ya kanunlaşma sürecinde unutulduğundan ya da uygulamada bu fark dikkate alınmadığından, sanki 18 yaşından küçük istisnasız bütün çocukların sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı varmış gibi işlemler yapılmaktadır.

Primini ödemeden sağlık hizmetlerinden yararlanamayacak olan çocuklar!...

Evet böyle bir grup 18 yaşından küçük çocuk da var.

Hadi ya, uygulama böyle değil, sonra yetkililer istisnasız bütün 18 yaşından küçük çocuklar sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkına sahip diyenleri duyar gibiyim.

Uygulama bu şekilde yürütülüyor olsa bile yanlış. Buna sebep olanlara ileride zimmet çıkarılırsa kimse şaşırmasın.

Anlatayım:

5510 sayılı Kanunun 60. maddesi üçüncü fıkrasına göre, ceza infaz kurumları ile tutukevleri bünyesinde bulunan hükümlü ve tutuklular genel sağlık sigortalısı sayılmamaktadırlar. Aynı şekilde, ülkemizde bir yıldan daha kısa süreyle yerleşik olan yabancılar da genel sağlık sigortalısı sayılmamıştır. Aynı Kanunun 61. maddesi ikinci fıkrasına göre ise, "60. maddeye göre genel sağlık sigortalısı sayılanların" çocukları, anne ya da babasının SGK’da tescil edilmiş olup olmadığına bakılmaksızın genel sağlık sigortalısı veya bakmakla yükümlü olunan kişi olarak 18 yaşını dolduruncaya kadar sağlık hizmetlerinden yararlanabilirler.

Demek ki, anne ya da babası tutuklu veya hükümlü olduğu için genel sağlık sigortalısı sayılmadığından, bunların 18 yaşından küçük çocukları da sağlık sigortası kapsamında değildirler. Bunlar, ancak sağlık sigortası primi ödemek suretiyle sağlık hizmetlerinden yararlanabilirler. Şüphesiz olması gereken bu değildir. Anne ya da babaları tutuklu ve hükümlü olarak içerde cezalarını çekerken, dışardaki 18 yaşından küçük çocukları sağlık hakkından mahrum bırakılmamalı. Acil bir kanuni düzenleme ile bu hatadan dönülmeli.

18 yaşından küçük çocukların sağlık hakkı ile ilgili dikkat çeken unsurlar
Yazının Devamını Oku

Kamuda çalışan hekime tam gün zorunluluğu gelirken

10 Mayıs 2009
Son yılların bitmeyen hikayesi. Kamuda çalışan hekimlerin, aynı anda hem muayenehanesinde ya da özel sağlık kurum ve kuruluşlarında çalışmalarına yasak geliyor. Tartışma hekim örgütlerinin itirazlarına rağmen belli bir noktaya gelmiş bulunmakta.

Konu ile ilgili olarak hazırlanan "kanun tasarı taslaklarından" sonuncusu da şu sıralar yine gündemde.

Tababet kanunu değişiyor

Gündemde olan taslak ile 1219 sayılı "Tababet Kanunu"nun 12. maddesinde değişikliğe gidiliyor. Buna göre hekimler, aşağıda belirtilen sağlık kurum ve kuruluşlarından yalnız birinde mesleklerini icra edebilecekler.

1- Kamu kurum ve kuruluşları,

2- Sosyal Güvenlik Kurumu ile sözleşmeli çalışan özel sağlık kurum ve kuruluşları,

3- Sosyal Güvenlik Kurumu ile sözleşmesi bulunmayan özel sağlık kurum ve kuruluşları ile serbest meslek icrası.


Öte yandan her bir bent kapsamındaki birden fazla sağlık kurum ve kuruluşunda çalışma ile işyeri hekimliğine ilişkin esasları yine Sağlık Bakanlığı belirleyecek.

Kamu görevlisi hekim sadece kamu işyerlerinde çalışacak

Yeni düzenlemenin yürürlüğe girmesi halinde, kamuya ait bir sağlık tesisinde çalışan hekim, ikinci ya da üçüncü bir iş olarak ancak kamuya ait bir sağlık tesisinde çalışabilecek. Bu hususları ise Sağlık Bakanlığı ayrıca düzenleyecek.

Özelleşmiş sağlık kurum ve kuruluşlarında çalışan hekimin durumu

Yeni düzenleme yasalaşır ise, SGK ile sözleşmeli bir sağlık tesisinde çalışan bir hekim ikinci ya da üçüncü bir iş olarak ancak yine SGK ile sözleşmesi olan başka sağlık tesislerinde çalışabilecek. SGK ile sözleşmesi olmayan özel sağlık tesislerinde çalışanlar ise sadece bu gruptaki başka sağlık tesislerinde çalışabileceği gibi muayenehanesini de açabilecek..

Özel hastane ya da tıp merkezinde çalışan hekimin işyerleri

11 Mart 2009 tarihi itibariyle Özel Hastaneler Yönetmeliğinde ve Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelikte yapılan değişiklik ile hekimler özel hastane/tıp merkezinde birden fazla şekilde çalıştırılabiliyor. Bunlar, kadrolu yani tam zamanlı, kısmi zamanlı ve konsültan olarak çalışma.

Kadrolu hekim, tüm çalışmasını sadece o özel hastane/tıp merkezi için sarfetmekte, başka bir özel sağlık tesisinde çalışmamaktadır.

Kısmi zamanlı çalışma ise, özel hastane ya da tıp merkezinde kadrolu çalışan hekimin, başka bir özel hastanede de çalışmasıdır. Kısmi zamanlı çalışma, en fazla iki özel hastane ve tıp merkezinde yapılabilir. Muayenehanede çalışılacak ise, muayenehanenin yanında başka bir özel hastane veya tıp merkezinde çalışılabilir.

Konsültan çalışmada ise, hekim özel hastanenin/tıp merkezinin kadrolu hekimi değildir. Ama, bir uzman hekimin konsültan olarak çalışabilmesi için, konsültasyon hizmetini vereceği hastaneyle/tıp merkeziyle sözleşme yapması gerekir. Bu çalışma şeklindeki konsültasyon, teşhis ve tedavi amacıyla başvuran hastanın sağlık durumu için, tedavisini üstlenen tabip veya hastanın talebi üzerine aynı veya farklı uzmanlık dallarındaki tabip/tabiplerden tıbbı görüş, destekleyici, tamamlayıcı hizmet veya yardım alınması veyahut cerrahi müdahale yapılmasıdır.

Yan dal uzmanlığı olanlara tanınan hak

Yan dal veya iki ayrı uzmanlığı olan tabipler, bir özel hastanede tercihe bağlı olarak bir dalda kadrolu diğer dalda kısmi zamanlı olarak çalışabilirler. Bu durumda, her iki uzmanlık dalı da hastanenin faaliyet izin belgesine işlenir.

İhale ile sağlık personeli istihdamı

Tam gün yasa taslağında yer almamakla birlikte, özelde çalışan hekimin kamuda ihale ile istihdamı mümkün olabilmektedir. Uygulama 657 sayılı Kanunda düzenlenmiş, konu yargı mercilerinde tartışılmış, kanundan dolayı yapılan ihaleler iptal edilmiş ve yürütmeyi durdurma kararları verilmiş olmakla birlikte, artık bir sorun kalmamıştır.

Anayasa Mahkemesi’ne taşınmış olan düzenleme yüksek mahkemeden vize almıştır. Denilebilir ki, kamuda ihale ile özel sağlık tesislerinin hekimlerinin çalıştırılmasına anayasal bir engel de kalmamıştır.

Tam gün yasa taslağında, kamuda çalışan bir hekim artık sadece kamuda çalışabilecekken, 657 sayılı kanundan kaynaklanan düzenleme sebebiyle, özelde çalışan bir hekim dolaylı olarak kamuda da çalışabilecektir.

Görüntüleme hizmeti ihalesi sonrası sürece örnek

Sağlık hizmeti satın alacak olan idare bünyesinde, görüntüleme hizmeti sunmaya uygun tıbbi cihaz, araç ve gereçlerin bulunmasına rağmen, bu hizmetin sunumunda görevlendirilebilecek nitelikte bir Radyoloji Uzmanı hekimin bulunmaması halinde, bu defa salt Radyoloji Uzmanı hekimlik hizmeti satın alınmasına yönelik işlemler tesis edilebilecektir. Ya da; ameliyathanesi olmayan veya bu nevi cerrahi müdahalede yapabilecek uzman hekimi bulunmayan bir yataklı tedavi kurumu, anestezi teknisyenliği hizmeti satın alma yoluna gidemeyecek veya bunu gerekli cerrahi müdahalede bulunabilecek uzman hekim hizmeti ile birlikte satın alabilecektir.
Yazının Devamını Oku

Sözleşmeli personel de tazminat alır

4 Mayıs 2009
GEÇMİŞ yıllardan farklı sözleşmeli personel istihdamı kamu da gittikçe yaygınlaşmakta. Özellikle Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nda bu şekilde istihdam edilenlerin sayısı onbinlerle ifade edilmektedir. 657 sayılı Devlet Memuları Kanunu’nun 4/B maddesi kapsamında istihdam edilen sözleşmeli personel, benzer işi yapan aynı kanunun 4/A maddesindeki devlet memurlarına göre, devlet açısından daha az maliyetli olmaktadır. Örneğin; raporlu iken 4/A kapsamındaki memur ücretini tam alırken, 4/B kapsamındaki sözleşmeli personel bu sürede SGK’dan hastalık parası alır.

Sözleşmeli personel emeklilik tazminatı alır

Kamuda sözleşmeli çalıştırılan personel emekliye ayrıldığında tazminat almaktadır. Sözleşmeli personel olarak çalışanlar emekliye ayrıldıklarında "iş sonu tazminatı" almaktadır. 657 sayılı Kanunun 4/A kapsamındaki emekliliklerin de aldıkları toplu paranın adı "emekli ikramiyesi", özel sektörde 4857 sayılı İş Kanununa göre çalışan işçiler emekli olduklarında işverenlerinden aldıkları toplu paranın adı ise "kıdem tazminatı"dır.

İş sonu tazminatı hangi hallerde verilir

Kamuda 657 sayılı Kanunun 4/B kapsamındaki sözleşmeli personele, iş sonu tazminatı sadece emekli olduklarında değil, başka durumlarda da ödenebilmektedir. Bu husus Sözleşmeli Personel Çalıştırılmasına İlişkin Esaslar’ın 7. maddesinde düzenlenmiş bulunmaktadır. Buna göre; en az 2 hizmet yılını tamamlayanlardan;

a) 506 ya da 5510 sayılı Kanunlara göre malullük veya yaşlılık aylığı bağlanması veya toptan ödeme yapılması,

b) Hizmetlerine gerek kalmadığı için sözleşmesinin feshedilmesi veya yenilenmemesi,

c) İstihdamına ilişkin mevzuatında yer alan hükümler uyarınca ilgilinin kendi isteği ile sözleşmeyi feshetmesi,

d) İlgilinin ölümü, hallerinden birinin vuku bulmasından dolayı hizmet sözleşmesi sona erenlere iş sonu tazminatı ödenebilecektir.

Kimlere bu tazminat ödenmez

Bu statüde çalışanların sözleşme koşullarına uymaması nedeniyle ilgili kamu kurumu tarafından, sözleşme esasları dışında herhangi bir nedenle çalışanlar tarafından, sözleşmesinin feshedilmesi veya yenilenmemesi hallerinde, iş sonu tazminatı ödenmez. Bu tazminatın ödenmesinde; daha önce iş sonu tazminatı, ikramiye ve kıdem tazminatı ile benzeri ödemelerde değerlendirilmiş süreler dikkate alınmaz. İş sonu tazminatı ödemesinde dikkate alınmış süreler kıdem tazminatı ile 5434 sayılı TC Emekli Sandığı Kanunu hükümleri uyarınca ödenecek ikramiye hesabında değerlendirilmez. Ölüm halinde, yukarıdaki fıkra uyarınca hesaplanacak tutar, ölenin kanuni mirasçılarına ödenir.

Sözleşmeli kadın personele

doğumda ücretli izin var

Sözleşmeli kadın personele doğumdan önce 8, doğumdan sonra 8 hafta olmak üzere toplam 16 hafta süre ile verilen doğum izni ücretlidir. Çoğul gebelik halinde, doğum öncesi 8 haftalık izin süresine iki hafta eklenir. Ancak doğum tarihinden önce, sağlık durumunun uygun olduğunu doktor raporu ile belgeleyen sözleşmeli kadın personel, isterse doğumdan önceki üç haftaya kadar işyerinde çalışabilir. Bu durumda, sözleşmeli kadın personelin isteği halinde doğum öncesi çalıştığı süreler, doğum sonrası izin süresine eklenir. Doğum izni sebebiyle SGK’ca ödenen geçici iş göremezlik ödeneği ücretten düşülür.

Doğum ve askerlik sebebiyle sözleşmesi fesh edilen sözleşmeli personel aynı işlerine dönebiliyor

Önceden, doğum sebebiyle izne çıkan ve sözleşmesi fesh edilen sözleşmeli personel, idareye başvurduğunda idare tekrar başlatmayabiliyordu. 209/Mart’tan itibaren bu konuda idarenin takdir hakkı kalmamıştır. Bu haktan yararlanabilmek için,

a) Sözleşmesinin feshi sebebiyle iş sonu tazminatı almamış bulunması,

b) Doğum sebebiyle hizmet sözleşmesini feshedenlerin, doğum izninin bitiminden itibaren en geç bir yıl yeniden istihdam edilmek üzere ayrıldığı kurumuna yazılı talepte bulunması gerekmektedir.

İlgili kamu idareleri, sözleşmeli personelin yazılı talebini takip eden en geç 30 gün içinde ilgilileri yeniden işe başlatacaklardır.

2009/Mart ayından itibaren, askerden dönen sözleşmeli personel, terhis tarihinden itibaren en geç 30 gün içinde yeniden istihdam edilmek üzere ayrıldığı kamu idaresine yazılı talepte bulunması halinde, yeniden sözleşmeli personel olarak istihdam edilecektir. Bu noktada da idarenin takdir hakkı kalmamıştır.
Yazının Devamını Oku

Vergiden muaf kadına isteğe bağlı sigorta

27 Nisan 2009
1 Ekim 2008 itibariyle yürürlüğe giren "Sosyal Güvenlik Reformu"nda vergiden muaf kadınlarımıza isteğe bağlı sigortaya girmeleri halinde daha az prim ödemek suretiyle her ay için 30 sigorta günü kazanmaları olanağı getirildi. Dahası bu olanak yaklaşık 10-15 yıl sürecek.

Vergiden muaf kadın sigortalılar kimlerdir

Burada sözü edilenler, Gelir Vergisi Kanununun 9. maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendinde belirtilen işler yapanlardır. Bunlar ise; evlerde kullanılan dikiş, nakış, mutfak robotu, ütü ve benzeri makine ve aletler hariç olmak üzere, muharrik kuvvet kullanmamak ve dışarıdan işçi almamak şartıyla; oturdukları evlerde imal ettikleri havlu, örtü, çarşaf, çorap, halı, kilim, dokuma mamulleri, kırpıntı deriden üretilen mamuller, örgü, dantel, her nevi nakış işleri ve turistik eşya, hasır, sepet, süpürge, paspas, fırça, yapma çiçek, pul, payet, boncuk işleme, tığ örgü işleri, ip ve urganları, tarhana, erişte, mantı gibi ürünleri işyeri açmaksızın satanlardan bu ürünleri, pazar takibi suretiyle satılması ile ticari, zirai veya mesleki faaliyetleri dolayısıyla gelir ve kurumlar vergisi mükellefi olanların düzenledikleri hariç olmak üzere; düzenlenen kermes, festival, panayır ile kamu kurum ve kuruluşlarınca geçici olarak belirlenen yerlerde satanlardır.

5510 sayılı Kanundaki düzenleme

5510 sayılı Kanunun geçici 16. maddesi ile 01/10/2008 tarihinden önce 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 9. maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendinde belirtilen vergiden muaf işleri hizmet akdiyle herhangi bir işverene tabi olmaksızın sürekli ve kazanç getirici nitelikte yaptıklarını ve 01/10/2008 tarihinden sonra da yapmaya devam ettiklerini vergi dairelerinden alacakları yazı ile belgeleyen kadınlar prime esas günlük kazanç alt sınırının 15 katı üzerinden başlanılarak, takip eden her yıl için bir puan arttırılmak suretiyle otuz katını geçmemek üzere malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları ile genel sağlık sigortası primi ödeyebileceklerdir.

Ne kadar sigorta primi ödeyecekler

İsteğe bağlı sigortaya giren kadınlarımız, her yıl değişmekle birlikte, benzer koşullarda sisteme girmemiş olanlardan oldukça düşük prim ödeyecekler. Örneğin, 2009’da günlük asgari ücretin 16 katının %32’sini prim olarak ödeyeceklerdir. Yani, 2009’un ilk altı ayında, 22,20x16x%32=113,66 TL isteğe bağlı sigorta primi ödenebilecek. Aynı dönemde vergiden muaf olmaksızın isteğe bağlı sigortaya girmiş olanlar ise 666x%32=213,12 TL prim ödemektedirler. Görüldüğü üzere neredeyse yarı yarıya fark bulunmaktadır.

Kontrol memurları da araştıracak

Belirtilen avantajdan yararlanmak için SGK’ya başvuranlara, vergi dairesinden vergiden muaf olarak sözü edilen işleri 01/10/2008 öncesinde ve sonrasında yaptığına dair yazı almaları istenmektedir. Vergi dairelerinden verilen yazılarda ise, çoğunlukla kişinin vergi muafiyetine yer verilmekte, ama 01/10/2008 öncesinde ve sonrasında söz konusu işi yaptığına değinilmemektedir. SGK bundan kaynaklanan mağduriyetleri kaldırmak için, vergi dairelerinden muafiyet yazısını getirenlerin, 01/10/2008 öncesinde ve sonrasında söz konusu işi yapıp yapmadıklarını kendisi kontrol memurları ile araştırmaya başlamıştır. Şüphesiz bu uygulama, belirtilen haktan yararlanmayı nisbi olarak kolaylaştıracaktır.

Asgari işçilik uzlaşma yönetmeliği yayınlandı

Sözü edilen Yönetmelik 25 Nisan 2008 tarihi Resmi Gazetede yayınlanarak 01/10/2008 tarihinden geçerli olmak üzere yürürlüğe girdi.

Buna göre, SGK müfettişleri tarafından devamlı işyerlerine yönelik olarak yapılan asgari işçilik incelemelerinde tespit edilen fark matrahlardan dolayı hesaplanacak prim, gecikme zammı, gecikme cezası ve idari para cezalarında işverenler ile SGK uzlaşmaya gidebilecek. Bunun için raporun SGK il müdürlüklerine gitmeden işverenlerin yazılı başvuru yapması gerekmektedir. Uzlaşma toplantılarına ise SMMM de katılabilecek.
Yazının Devamını Oku