Suriye’nin kuzeyi için diplomatik açıdan tam bir ‘rest’ mesajı.
Diyor ki; “DEAŞ terör örgütü, Ocak-Haziran 2024 arasında Irak ve Suriye’de 153 terör saldırısı düzenledi. Bu sayı 2023’teki saldırıların iki katına yaklaştı. Saldırılardaki artış DEAŞ’ın birkaç yıldır azalan kapasitesinin ardından yeniden yapılanmaya çalıştığını gösteriyor.”
Haberi okuyunca kendi kendime sordum:
-Nereden çıktı şimdi bu bilgi?
-Ve ne oldu da ABD Merkez Komutanlığı bu bilgileri şimdi paylaşıyor?
Cevapları var elbette.
CENTCOM açıklamasını okumaya devam edelim: “
Kesik kesik hırıltılı bir yakarış.
Gaz maskelerini takıp dumanın içine daldılar.
Öndeki itfaiyeci yerde kıvranan ve artık nefesi kesilme noktasındaki köpeği görünce hemen koştu. Aldı kucağına, bir solukta caddeye çıkardı.
Yatırdılar yere.
Zavallıcık hareketsiz öylece bakıyordu.
Ciğerleri dumanla dolduğu için bayılmak üzereydi.
İtfaiye erine belki de son kez bakıyordu. Ölümün kıyısındaydı.
Genç itfaiyeci çıkardı maskesini. Bir koşu hava teneffüs cihazını kaptı.
Hatta kedim Sea’nin fotoğrafını etiketleyip; “Fatih Bey neden bu yasaya karşı suskunsunuz?” diye soranlar oldu.
Evet işte yazıyorum arkadaşlar. Miço için... Maya için... Ponçik için... Zeytin için yazıyorum.
Küçük kedilerimiz Sea ve Myra için yazıyorum... Ve daha adını bilmediğim... Bir adı bile olmayan hayvanlarımız için yazıyorum.
TBMM’de Çevre Komisyonu’na gelen yasadaki “uyutma”, “ötanazi” yani “öldürme” maddesine karşı yazıyorum.
Ve diyorum ki; “Onları uyutmak yerine insanları uyandırın...”
Hayvan sevgisi için uyandırın. Yasada canımı sıkan, içimi bulandıran 2 madde var:
1- Sahipsiz hayvan popülasyonunun kamu güvenliği açısından tehlike oluşturması veya hayvandan hayvana ya da hayvandan insana bulaşan hastalıkların görülmesi, su kaynaklarının, yaban hayatının ve biyolojik çeşitliliğin zarara uğramasına sebebiyet vermesi halinde belediyeler ötanazi yapabilecek.
2- Hayvanları koruma yasasında yer alan tıbbi gerekçeler hariç, hayvanlara ya da onların ana karnındaki yavrularına veya havyar üretimi hariç, yumurtalarına zarar verebilecek suni müdahaleler yapma, yabancı madde verme yasağı kaldırılıyor.
- Olursa buradan bir çözüm çıkar mı?
-Sınırımızın hemen ötesindeki PKK/YPG terör örgütü ne olacak?
-ABD çekilirse olası etkileri nedir?
Ve daha onlarca soru...
Biraz geçmişe gidip;
Haritaları önüme açınca Suriye sınırından gelen bütün bu sorular için bir cevap anahtarı beliriyor.
Gelelim cevap anahtarına.
Önce şu haritaya bakalım. Görüyorsunuz 2015 yılında DEAŞ’a ait olan bölge. Dünyanın en vahşi terör örgütlerinden birisi olan DEAŞ bölgeyi denetimi altına almış durumda. Devlet kurma hazırlığında.
Acaba ne hissediyordu.
Sabahlara kadar çalıştığı, şantiyelerde uyuduğu, acıların, gözyaşlarının arasında bir nefes aradığı o felaket bölgesinde yeniden görev başındaydı. Ve en ilginci de başlayıp da bitişini göremediği bazı deprem evlerine gidişiydi.
İşte temelini attığı GB-04 blok.
Evler bitmiş, içeride oturanlar var. Buyur ettiler. Yeni evlerini teslim almış depremzede Servet Bey kapıda karşıladı.
O ziyaretten sonra Kurum’u aradım:
- Onca emekten sonra, aradan 1 yılı aşkın zaman geçmiş. Ve şimdi yine bakan olarak oradasınız. Servet Beyler’in evinde ne hissettiniz? O sokaklarda gezerken ne hissetiniz?
Bütün teknik bilgilerin ötesinde böylesine insani bir soru karşısında Bakan
NATO’nun 75’inci yılında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan NATO liderlerine;
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş da NATO Parlamento liderlerine birer konuşma yapacaklar.
Erdoğan NATO’nun askeri ve idari gücüne seslenirken;
TBMM Başkanı Kurtulmuş NATO üyesi parlamento başkanlarına siyasi bir çağrıda bulunacak.
Bu yüzden 75’inci yıl toplantısı;
NATO’nun en büyük ikinci ordusuna sahip olan Türkiye’nin iki ayrı pencereden açtığı sorularla karşılaşacak.
Soru Gazze’dir. Soru İsrail’in dünyanın gözü önünde 40 bin insanı katledişidir.
Soru Rusya’nın dünyanın gözü önünde her gün Ukrayna’da sivillerin üzerine füze yağdırmasıdır.
“O kadar övmüşlerdi ki... Gece ışıl ışıl o tarihi dekoru görmek için bekliyoruz. Hava kararırken ışıklar yanmaya başlıyor. 6 bin yıl öncesinden gelen o mimari yavaş yavaş aydınlanıyor. Biz muhteşem bir keyifle izlerken, az ötemizde genç bir erkek, bir kızın önünde diz çöküyor. Millet ne oluyor demeye kalmadan, çocuk elindeki kutuyu açıyor. Bir yüzük. Kız ellerini yüzüne kapatıyor. Nasıl güzel görünüyorlar. Nasıl harika bir durum. Herkes alkışlıyor.”
O bu hikâyeyi anlatırken gözümde canlandırmaya çalışıyorum.
6 bin yılık tarihi dekorun içinde bir aşk.
İki genç el ele dünyanın 7 harikasından biri olan Artemis tapınağındalar.
Binlerce yıllık “Aşk Evi”nden geçiyorlar.
Kim bilir kaç bin yılık aşkların son hali olarak oradalar.
Ben bunları düşünürken o şöyle diyor:
Tam “Merih’e verilen ceza”ya isyan ettiğimde;
DHA’dan gelen bir fotoğraf ilişti gözüme.
Bir halı dokuma tezgâhının başında Gülten teyze halı dokuyor.
Halıya biraz dikkatli bakıyorum.
Fotoğrafı büyütüyorum.
Desenlere bakıyorum.
Ve geçtiğimiz yıl Kayseri’de gördüğüm halı desenlerini hatırlıyorum.