Dünya denizlerinin en ölümcül yarışına.
Hiçbir gelişmiş teknolojik cihaz yok. Otomatik pilot yok. Navigasyon, AIS takip cihazı yok.
Elektronik haritalar yok. Radar yok. Uzun menzilli telsizler, cep telefonları, haberleşme cihazları yok.
Yalnızca 1960’ların teknolojik standartları var.
İşte böylesine kısıtlı bir tekneyle;
Geceli gündüzlü 30 bin mil yaparak okyanusları, azgın denizleri, fırtınaları aşıp dünyayı dolaşıyorsunuz.
Üstelik tek başına...
İşte bu yarışın adı “
Gelişmeler hızlı. Öfkeler yüksek. Kamplaşma doruk.
Yüksek gerilimdeyiz.
Provokasyona çok açık saatlerdeyiz.
O yüzden dikkat, dikkat, dikkat...
Hukuku ve adaleti yok sayma noktası toplumsal ve siyasi olarak ağır sonuçlar yaratır.
Özellikle heyecan katsayıları yüksek gençlerimiz için söylüyorum.
Bunu yakın tarihimizde defalarca yaşadık.
Haklının bile sokakta ne kadar haksız ve hukuksuz bir duruma düştüğünü yaşadık.
Başlık da “El sıktıran harekâtlar”dı.
Bugün askeri harekâtların ötesinde;
Belki de bu coğrafyada ilk kez yaşadığımız çok önemli bir gelişmeyi aktarıyorum.
Önceki hafta Mardin Artuklu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İbrahim Özcoşar’ı Suriyeli bir akademisyen ziyaret ediyor.
Dr. Abdülhamid El-Awak...
Dr. El-Awak, Suriye’nin geçiş sürecini düzenleyecek olan Suriye Anayasa Komisyonu Başkanı olarak atanmıştı.
Şu an imzalanan geçici anayasanın baş mimarı.
Peki neden Mardin Artuklu Üniversitesi’ni ziyaret ediyor?
Bir sürü komplo teorisi...
- İsrail... ABD... Rusya... CIA... MOSSAD...
Tabii araya “Rusya çeşnisi” katanlar da var. Tamam. Ortadoğu tarihi emperyalizmin şeytani planlarıyla örülmüştür. Ama ben şimdi soruyorum:
-Suriye’nin kuzeyinden Irak’a doğru bir “terör koridoru” ya da İsrail’in İran’a karşı menfaatleri için bir “garnizon devlet” hayal ve hazırlığı yok muydu?
Peki sonra ne oldu da bu plan gerçekleşmedi?
PKK/YPG’nin sözde generali ve arkasındaki güçler, nasıl oldu da Şam yönetimiyle el sıkışıp silah bırakma noktasına geldi?
Komplo teorilerinin ötesinde bir gerçek var: Türkiye gerçeği...
Rakamları duyunca ben de şok olmuştum.
Yasadışı bahisten ve kumardan söz ediyorum.
Geçenlerde İstanbul’da 81 vilayetin valisi Yeşilay’ın yasadışı bahis, kumar ve uyuşturucuyla mücadelesi için bir araya geldiler.
Müthiş sunumlar yapıldı. Okullara kadar inen bu dijital zehirle mücadele için siber güvenlik üzerine bilgiler verildi.
Özellikle gençlerin bu illetten nasıl kurtulacakları, psikolojik önlemler, aile faktörü. Yıkılan yuvalar.
Kurtulmak için Yeşilay’a gelen başvurular.
Borç batağına saplandıkça evini barkını satıp aile facialarına neden olan bağımlılar.
Mücadele büyük. Üstelik artık yerel önlemlerle de engellemek kolay değil.
Benim bildiğim;
Seçimleri kaybeden belediye başkan adayı ortadan kaybolur. Pek sesi çıkmaz. Ancak bir dahaki seçimler yaklaşınca partisi aday göstersin diye yeniden ortaya çıkar.
Yani 4 yıl yok olur. Tabii biraz da kabahat kimdeyse birlikte dedikodu yapılır.
Verilen sözler bile hatırlanmaz.
Genellikle milletvekilliği için de geçerlidir bu.
Ben ilk kez AK Parti Muğla Belediye Başkan adayı olan Prof. Dr. Aydın Ayaydın’da böyle bir “söze bağlılık azmi” gördüm.
Çekilmedi. Küsmedi. Dedikodulara prim vermedi.
Daha seçimler bittiğinde yeni başlamış gibi ilçeleri, köyleri, beldeleri gezmişti.
* Yıkım için mahkeme kararını bekliyoruz.
2 milyar 800 milyon ceza kestik. Haciz uyguladık.
Cumartesi günü Marmaris Körfezi’ndeki dev beton inşaatının neden yıkılamadığını sorgulamıştım.
Kaymakamlığın “yıkım için istenirse kolluk kuvveti vereceğim” yazısını görünce; “Bu inşaat nasıl sürüyor?” diye sormuştum.
Ve böylece gözler Marmaris Belediye Başkanı Acar Ünlü’ye çevrilmişti...
Başkan Ünlü aradı, neler yaptığını madde madde anlattı.
İlk sözü baştan söylüyorum:
İşte katliamla mücadele bilançosu... Bu muhteşem ovayı kaç kez kuşattılar? Kaç kez zehirlediler? Göçmen su kuşlarını kaç kez öldürdüler? Kaç kez Ergene insanlarını o ağır kimyasal gazla boğdular? Nazlı nazlı akan o nehirleri, köpüren dereleri kaç kez kızıla, siyaha boyadılar?
Balıkları katlettiler...
Onlar kirletmekten,
Bakanlığın kahraman savaşçıları ceza kesmekten,
Belediye kovalamaktan,
Ben de yazmaktan bıkmadım.
Türk tarımının nefes alanı Ergene Ovası.
Yıldız Dağları’ndan doğup 283 km’lik yolculuğunda Meriç Nehri’yle birleşerek Saros’tan Ege Denizi’ne dökülen bir nehir Ergene. Trakya’nın tarlalarını sulayıp içinde barındırdığı canlı yaşamla birlikte insanlara su kaynağı olan bir nehir. Çeltiğin, buğdayın, arpanın, mısırın kaçıncı başkenti.