Dev savunma şirketlerinin yönetim kurullarında; Afrika’ya silah satan devletlerin ofislerinde “Bu da nereden çıktı şimdi?” dedirten bir haber.
Başlık şöyle: “Türkiye ile Çad arasında askeri işbirliği anlaşması imzalandı.”
Şimdi, “Çad’la anlaşma yapsan ne olur, yapmasan ne olur? Varlığı, zenginliği nedir ki?” diye soruyorsanız eğer; Cevabım şudur:
- Bu haber Afrika’da kıyasıya rekabet eden devler arasındaki müthiş bir gelişmenin işaret fişeğidir.
Ve haberin devamı: “Türkiye ve Çad arasında imzalanan askeri işbirliği anlaşmasına göre; Türk uzmanlar, Abeche Hava Üssü’nü kullanacak ve Çad’lı personele İHA eğitimi verecek. Anlaşma kapsamında Çad’ın doğusundaki Abeche Hava Üssü, Türk askerinin kullanımına açılacak.”
Yine “Ne var bunda?” diyebilirsiniz. Şimdi haberin en ilginç noktasına geliyoruz.
Dikkatle okuyalım: “Bu gelişme 11 Ocak 2025’te, Fransız güçlerinin Abeche askeri üssünden çekilmesinden sadece bir hafta sonra gerçekleşti.”
Buradaki “sadece” ifadesinin altını çiziyorum. Ve “Abeche”yi bu müthiş başarının kod adı yapıyorum.
TRT’nin Tabii kanalında belgesel olarak başlayan araştırmayı izledikçe şaşırıyorum. Soruyorum, sorguluyorum.
İşte 500 yıllık el yazması bir belge.
-Macar Kralı Matthias Corvinus’un Papa 6’ncı Sixtus’a büyük bir sevinçle gönderdiği mektup:
“Türklerin ulu imparatorunun vefat haberi biraz önce bana vasıl oldu. Hıristiyan isminin amansız düşmanı Türk imparatoru, mayısın beşinci veya altıncı gününde vefat etmiş. Halifesi olarak kendi büyük oğlunu tayin etmişler. Fakat denizin karşı tarafında olan küçük oğlu Anadolu’dadır. Hâkimiyeti kendi eline almak için çok telaşlıdır.”
- Ölümü büyük bir müjde gibi duyurulan Büyük Kartal Fatih Sultan Mehmet Han’dı.
Büyük oğul Bayezid, küçük oğul ise Cem’di.
Peş peşe alınan kararlarıyla birleştirince;
Aklıma James Bond filmlerinin kötü adamları geliyor.
Süperman filmlerinin gözü dönmüş çılgın kötüleri.
Düşünün.
İki çılgın milyarder. İki hırslı adam.
Hitler selamıyla bilinen Musk, dünyanın çevresini uydularla örüp, haberleşmeyi ele geçiriyor. Dev sosyal medya markalarını tek tek satın alıyor.
Uzaya yaşam üssü kurmayı planlıyor.
Trump
Gazze’ye el konulması ve Filistinlilerin sürülmesi.
Dünya çapında yayın yapan medya organlarına bakıyorum.
Birkaç yorum aynı cümlede birleşiyor:
“Trump’ın emlakçı geçmişinden gelen bir çözüm...”
Ne demektir bu yorum?
Gazze’nin denize 40 kilometre sahili var.
İnsanlığın en acı dramlarından birinin yaşandığı Gazze’de, İsrail taş üstünde taş bırakmamış. Evler, okullar, hastaneler çökmüş, altyapı yok olmuş.
On binlerce insanın bombalar altında can verdiği, çoluk çocuk 50 bin kişinin öldüğü bu acılı topraklar için ABD Başkanı’nın dile getirdiği çözüm “insan odaklı” olmaktan çok “emlak odaklı” gibi görünüyor.
Üç farklı şehir...
Üç farklı bölge...
Üç farklı hikâye ve Anadolu kadınının zenginliği.
Önce Bursa İnegöl’deyiz.
DHA Bursa’dan Yavuz Yılmaz’ın haberini okurken tüylerim diken diken oluyor.
Hele şu satırlar:
“
Datça’ya 11 mil mesafede hâlâ kükürt fışkırtan bir yanardağ adası.
Bize yakın adalarda okulların tatil edilmesi.
Bazı adaların boşaltılması.
Şurası açıktır ki.
“Daha önce de olmuştu. Ama büyük deprem olmadı” yorumlarına kanmadan...
Önlem almamız gerekiyor.
Neredeyse her dakika gelen sarsıntıların ne kadar süreceği belli değil.
Sonunda ne olacağı belli değil.
DEM Parti’nin temasları.
15 Şubat beklentisi.
Suriye’de içlerinde terörist PKK/YPG’nin de bulunduğu SDG’nin Şam’dan gelen “silah bırak” çağrısına karşı sessizliği.
Ne oluyor?
Bu sessizliğin anlamı nedir?
Ne bekleniyor?
Bu sorulara cevap vermeden önce, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın şu cümlesinin altını çiziyorum:
“Öyle ya da böyle terörsüz Türkiye olacak...”
Gökova Körfezi’nden Fethiye Körfezi’ne kadar olan tüm koyları ve sahilleri kontrol eden MUÇEV (Muğla Çevre Vakfı) kapatıldı.
Detayları sonraya bırakarak, başlıktaki gelişmeye geçebilirim...
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bugüne kadar sahillerimizde büyük bir “çevre seferberliği” başlatıyor.
Bu “kapsamlı proje”ye göre Saros Körfezi’nden İskenderun’a kadar sahillerde “demir atılması” önlenecek. Çevre Bakanlığı Tabiat Varlıkları Genel Müdürlüğü ile üniversitelerin ortak çalışmaları sürüyor.
Amaç, “Sahillerde deniz diplerine atılan çapalarla deniz çayırlarının, deniz florasının ölümünün engellenmesi. Giderek kaybolan balık popülasyonunun yeniden canlandırılması.”
Raporda şöyle özetleniyor: “Kontrolsüz kullanımlar sebebiyle su kalitesinin bozulmaması, denizaltı biyoçeşitliliğin azalmaması, oksijen-besin kaynağı ve en büyük karbon yutak alanlarından olması sebebiyle denizlerin ormanları olarak tanımlanan deniz çayırlarının zarar görmemesi sağlanacaktır.”
Peki bu nasıl olacak?