Beyaz Kıta’ya bayrağımızı diktiler. Osman ve Sibel Atasoy... Dünya gezgini iki denizcimizin Antarktika macerası kısa sürede etki yarattı.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Gelecek için bizim de orada olmamız gerekir” sözünden sonra o zorlu deniz macerası bilim seferlerine dönüştü. Ve 9’uncu kez 20 kaşif, 20 biliminsanı; fırtınalardan, tipilerden ve dev dalgalardan geçip Antarktika’daki Türk üssüne ulaştı.
34 gün boyunca bilim ve macera. Ama burada beni en çok etkileyen şey; Böylesine muazzam bir bilim, keşif ve maceraya üç liseli kardeşimin de katılmasıdır.
O dondurucu soğuklarda... Buzlarla kaplı adalar arasında... Fırtınalı denizleri aşıp bilim ve keşif adına o üç liseli kardeşimin yaptığı yolculuktur.
Geleceğin yolculuğudur o evlatlar. Çünkü yaptıkları projelerle, bilimsel başarılarıyla TÜBİTAK’ın kutup araştırmalarında derece aldılar. Ve böylece bu keşif için seçildiler.
Onları da... Onları böyle bir bilim ve keşif seferine seçenleri de...
Avrupa’dan gelen bilgilerle karşılaştırıp, Suriye’deki ve Rusya’daki gelişmelerle birleştirince...
Ve bütün bunlara AB, Çin ve ABD arasındaki “gümrük savaşları”nı ekleyince...
Türkiye’nin küresel ölçekteki son durumunu nasıl belirleyeceğiz?
Karmaşık gibi gelen bu soruyu birkaç maddede cevaplayabiliriz.
1-Biliyorsunuz, Trump öncesi ABD yönetimi Türkiye’yi F-35 programından dışlamıştı. Aynı şekilde F-16 savaş uçaklarının alınmasıyla ilgili de bir oyalama söz konusuydu. Ayrıca Suriye’nin kuzeyindeki terör oluşumları konusunda Türkiye’nin hassasiyetleri bir önceki yönetim tarafından yeterince duyulmuyordu. PKK/YPG’ye destek devam ediyordu.
2-F-16’lardaki gecikme ve F-35’ten dışlanma üzerine Türkiye Avrupa merkezli Eurofighter Typhoon, avcı uçağının alımı için görüşmelere başladı. İngiltere Türkiye’ye savaş uçağı için bir fiyat bile verdi.
3-İşte tam bu aşamada Trump yönetimi devreye giriyor. Çünkü bir iş insanı olarak Trump, “gümrük savaşları”na girdiği Avrupa’nın Türkiye’ye milyarlarca dolarlık böyle bir satış yapmasını kabul edemezdi. Öyle de yaptı.
4-Ve F-35 için Türkiye’ye bir yeşil ışık yandı. Yeşil ışığı hissettiren açıklamalar gelmeye başladı.
Önce şu bilgiyi vereyim. Bu hafta Külliye’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan büyük bir yatırım müjdesi veriyor. Sanayi ve teknoloji strateji belgesi açıklanırken, her sektörde yaklaşık 7 milyar dolarlık bir müjde.
Şimdi iftar sohbetine geçebilirim. AK Parti Muğla Büyükşehir Belediye başkan adayı Prof. Dr. Aydın Ayaydın’ın Muğla’ya başka bir dinamizm getiren bir iftar daveti bu.
Neden “dinamizm” diyorum? Çünkü bu iftarlarda hamaset yerine, laf üretmek yerine yatırım ve gelecek konuşuluyor. Fethiye’den sonra Marmaris Orka Otel’de yaklaşık 1300 kişiye verilen bu iftar sonrası Bakan Kacır’la sohbetimiz başlıyor.
Fatih Kacır Bakan olmadan çok önce, Türkiye’nin teknolojisine, gençlerine yatırım yapan çok önemli projeleri yaratmış ve imza atmış bir isimdir.
O nedenle siyasetçiliğinden önce Türkiye’nin geleceği için her zaman çok değer verdiğim bir proje insanıdır. Biz Kacır’la sohbete başlarken Aydın Hoca davetlilerle dertleşiyor. Muhtarları dinliyor, Muğla için beklentileri olan işadamlarını, sivil toplum kuruluşlarını dinliyor.
Şehit yakınlarıyla konuşuyor. Ama öyle “laf olsun” diye değil. Hamaset için değil.
Anında çözüm üreterek...
Dünya denizlerinin en ölümcül yarışına.
Hiçbir gelişmiş teknolojik cihaz yok. Otomatik pilot yok. Navigasyon, AIS takip cihazı yok.
Elektronik haritalar yok. Radar yok. Uzun menzilli telsizler, cep telefonları, haberleşme cihazları yok.
Yalnızca 1960’ların teknolojik standartları var.
İşte böylesine kısıtlı bir tekneyle;
Geceli gündüzlü 30 bin mil yaparak okyanusları, azgın denizleri, fırtınaları aşıp dünyayı dolaşıyorsunuz.
Üstelik tek başına...
İşte bu yarışın adı “
Gelişmeler hızlı. Öfkeler yüksek. Kamplaşma doruk.
Yüksek gerilimdeyiz.
Provokasyona çok açık saatlerdeyiz.
O yüzden dikkat, dikkat, dikkat...
Hukuku ve adaleti yok sayma noktası toplumsal ve siyasi olarak ağır sonuçlar yaratır.
Özellikle heyecan katsayıları yüksek gençlerimiz için söylüyorum.
Bunu yakın tarihimizde defalarca yaşadık.
Haklının bile sokakta ne kadar haksız ve hukuksuz bir duruma düştüğünü yaşadık.
Başlık da “El sıktıran harekâtlar”dı.
Bugün askeri harekâtların ötesinde;
Belki de bu coğrafyada ilk kez yaşadığımız çok önemli bir gelişmeyi aktarıyorum.
Önceki hafta Mardin Artuklu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İbrahim Özcoşar’ı Suriyeli bir akademisyen ziyaret ediyor.
Dr. Abdülhamid El-Awak...
Dr. El-Awak, Suriye’nin geçiş sürecini düzenleyecek olan Suriye Anayasa Komisyonu Başkanı olarak atanmıştı.
Şu an imzalanan geçici anayasanın baş mimarı.
Peki neden Mardin Artuklu Üniversitesi’ni ziyaret ediyor?
Bir sürü komplo teorisi...
- İsrail... ABD... Rusya... CIA... MOSSAD...
Tabii araya “Rusya çeşnisi” katanlar da var. Tamam. Ortadoğu tarihi emperyalizmin şeytani planlarıyla örülmüştür. Ama ben şimdi soruyorum:
-Suriye’nin kuzeyinden Irak’a doğru bir “terör koridoru” ya da İsrail’in İran’a karşı menfaatleri için bir “garnizon devlet” hayal ve hazırlığı yok muydu?
Peki sonra ne oldu da bu plan gerçekleşmedi?
PKK/YPG’nin sözde generali ve arkasındaki güçler, nasıl oldu da Şam yönetimiyle el sıkışıp silah bırakma noktasına geldi?
Komplo teorilerinin ötesinde bir gerçek var: Türkiye gerçeği...
Rakamları duyunca ben de şok olmuştum.
Yasadışı bahisten ve kumardan söz ediyorum.
Geçenlerde İstanbul’da 81 vilayetin valisi Yeşilay’ın yasadışı bahis, kumar ve uyuşturucuyla mücadelesi için bir araya geldiler.
Müthiş sunumlar yapıldı. Okullara kadar inen bu dijital zehirle mücadele için siber güvenlik üzerine bilgiler verildi.
Özellikle gençlerin bu illetten nasıl kurtulacakları, psikolojik önlemler, aile faktörü. Yıkılan yuvalar.
Kurtulmak için Yeşilay’a gelen başvurular.
Borç batağına saplandıkça evini barkını satıp aile facialarına neden olan bağımlılar.
Mücadele büyük. Üstelik artık yerel önlemlerle de engellemek kolay değil.