Datça’ya 11 mil mesafede hâlâ kükürt fışkırtan bir yanardağ adası.
Bize yakın adalarda okulların tatil edilmesi.
Bazı adaların boşaltılması.
Şurası açıktır ki.
“Daha önce de olmuştu. Ama büyük deprem olmadı” yorumlarına kanmadan...
Önlem almamız gerekiyor.
Neredeyse her dakika gelen sarsıntıların ne kadar süreceği belli değil.
Sonunda ne olacağı belli değil.
DEM Parti’nin temasları.
15 Şubat beklentisi.
Suriye’de içlerinde terörist PKK/YPG’nin de bulunduğu SDG’nin Şam’dan gelen “silah bırak” çağrısına karşı sessizliği.
Ne oluyor?
Bu sessizliğin anlamı nedir?
Ne bekleniyor?
Bu sorulara cevap vermeden önce, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın şu cümlesinin altını çiziyorum:
“Öyle ya da böyle terörsüz Türkiye olacak...”
Gökova Körfezi’nden Fethiye Körfezi’ne kadar olan tüm koyları ve sahilleri kontrol eden MUÇEV (Muğla Çevre Vakfı) kapatıldı.
Detayları sonraya bırakarak, başlıktaki gelişmeye geçebilirim...
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bugüne kadar sahillerimizde büyük bir “çevre seferberliği” başlatıyor.
Bu “kapsamlı proje”ye göre Saros Körfezi’nden İskenderun’a kadar sahillerde “demir atılması” önlenecek. Çevre Bakanlığı Tabiat Varlıkları Genel Müdürlüğü ile üniversitelerin ortak çalışmaları sürüyor.
Amaç, “Sahillerde deniz diplerine atılan çapalarla deniz çayırlarının, deniz florasının ölümünün engellenmesi. Giderek kaybolan balık popülasyonunun yeniden canlandırılması.”
Raporda şöyle özetleniyor: “Kontrolsüz kullanımlar sebebiyle su kalitesinin bozulmaması, denizaltı biyoçeşitliliğin azalmaması, oksijen-besin kaynağı ve en büyük karbon yutak alanlarından olması sebebiyle denizlerin ormanları olarak tanımlanan deniz çayırlarının zarar görmemesi sağlanacaktır.”
Peki bu nasıl olacak?
Yalnız o mu?
Adana Çevre Müdürlüğü’nde kim varsa yağdırdıkları cezalardan sonra yine o güzelim nehri kirletenlere karşı öfkeliydiler.
Yüreğir Belediyesi, ahalisi yine öyle.
1 yıl değil. 2 yıl değil. 3 yıl değil. Yıllardır onlar ceza kesiyor ama arsızlar yine kirletiyordu.
O topraklara can veren Ceyhan Nehri’nden söz ediyorum.
Ceyhan Nehri’ydi bu. İnsana neler veriyordu...
Sert akar baraj olurdu.
Nazlanır, toprağa can olurdu.
Birbirinden bağımsız gibi yaşanan gelişmeleri, haberleri birleştirince ilginç bir tablo ve çok ilginç sorular ortaya çıkıyor.
Sırasıyla aktarıyorum:
1-Türkiye’de terör örgütünün silah bırakması için, demokrasi ve barış için olağanüstü bir iyi niyet ve gayret var. Devlet Bahçeli’nin bu konuda yaptığı fedakârlığı hepimiz biliyoruz. Terörün bitmesi için yapılan çağrı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın desteği. Terör örgütü elebaşı Öcalan’ın yapması beklenen “silah bırakma” çağrısı.
Ve aynı günlerde...
Sınırımızın hemen dibinde. Yıllarca bizim varlığımıza musallat olmuş bir örgütün silah bırakıp bırakmayacağı. Yani SDG... PKK’nın devamı YPG...
Biliyorsunuz;
Suriye’deki yeni yönetiminin lideri Ahmed eş Şara’nın ülkeye istikrar getirmek için çabaları var.
2-Ve önceki gün öğreniyoruz ki
1. ÖNCE şu soru: Özkan son açıklamasında, “Çarpmadık, alabora olmadık. Aniden hızla su almaya başladık” diyor.
Peki bir tekne başka neden batar? Belki acil çıkış kapaklarında bir sorun... Bu sorunun cevabını elbette alacağız.
Şimdi hikâyemize dönelim: Ece Saray Marina’da “Abi bir dünya seyahati planlıyoruz” dediklerinde şöyle bir durmuştum.
Özkan
O izlemeye gelirdi.
Yer yerinden oynardı.
Bir defasında Nihat Özdemir’i yendiğimde kupayı Aziz Yıldırım’dan almıştım.
Ben kupayı alıp babasını “hafiften iğnelerken” o yine gülüyordu.
“Fatih, adamlar bize yüzde 110 zam yapıyor. 65 yaşı geçtik diye bu fahiş zamlarla bizi sigortadan kopmaya zorluyorlar. Bizden kurtulmak istiyorlar. Ödemezsek atacaklar. Bunca yıllık ödemeler boşa gidecek.”
“Bu sene devletin verdiği enflasyon yüzde 45, bunlar bize yüzde 100’ün üzerinde zam yapıyorlar. Geçen yıl 84 bin lira ödedim. Şimdi 184 bin lira istiyorlar.”
“Arkadaşım isyan ediyorum. Medikal enflasyon diye bir şey uydurmuşlar. Normal enflasyonun iki katı oranında zam yapıyorlar. Buna dur diyecek kimse yok mu?”
Ve “Adımı vererek yaz” diyen bir arkadaşım: “Ben Mehmet Çağlar, fahiş zamlar altında eziliyorum. Birinci sınıf hastanelerden de çıktık. Ama yine ağır zam altındayız. 3 yılda yüzde bin artış olmuş.”
Mehmet’e söz verdim. Aynen yazdım.
Evet,
Yılbaşından bu yana hemen her gün aldığım mesajlar böyle uzayıp gidiyor.
Özel sağlık sigorta şirketlerinin zam oranlarına karşı neredeyse bir isyan var.