1. İçinde mutlaka Göcek Körfezi’nden bir cennet köşesi bulursunuz. Bütün Akdeniz’e bakın... Ege’den sonra ne koy ne de böylesine bir körfez bulursunuz.
Düz bir sahil hattıdır İtalya sonrası. Bu yüzden Ege yalnızca bir deniz değildir. Kıyılardan lacivert sulara inen çam ağaçlarıyla, tarihiyle, dantel gibi koylarıyla denizden de ötedir.
Gökova, Hisarönü, Bozburun, Marmaris, Fethiye körfezleri...
Dün Fethiye Körfezi’ni yazdım.
Şimdi sıra Göcek’te.
Göcek Körfezi mücevher dükkanının en değerli taşıdır. Ama yıllardır öyle hor kullandık ki.
Devasa yatlar, o ağır demirlerini deniz çayırlarına bıraktı. Ahtapot yuvalarını, balık yumurtalarını, deniz çayırlarını söküp aldı. Her yıl binlerce teknenin demiri, deniz dibi yaşamını yok etti.
Dünyanın en güzel koylarında. Çocuklarımıza bırakacağımız o muhteşem mirasta. Ve ben yine kıyılarımızın, ağaçlarımızın, kuşlarımızın, ardıçlarımızın, çamlarımızın peşine düşüyorum. Biliyorsunuz; Efsane denizcimiz, çevrecimiz Sadun Boro Abimizin bana vasiyeti var.
Demişti ki; “Bak Çekirge, aramızda bir tek sen gazetede yazan denizci kaldın. O yüzden buralara sahip çık. Elinden ne geliyorsa yap. Bu koyları, körfezleri koru.”
Bu vasiyeti unutur muyum? Sahillere yapılan kaçak yapılarla, gecekondu gibi kıyılara çöküp, durduğu yerden ayrılmayan motor yatlarla, karadan gelen atıklarla, orman yangınlarıyla mücadele ediyorum.
İşte o görevle devam ediyorum. Bu defa iki haber aldım. Fethiye ve Göcek’ten.
Sırasıyla aktarıyorum.
2)
Ve bir milletin Çanakkale’de yükselen kahramanlığının o muazzam anıtında...
Çanakkale’ye gelen İngiltere’nin son Kraliyet Prensesi Anne...
Ve Prenses Anne’in şu sözleri;
“Geçmişte aldığımız derslerle birlikte bu anma bayrağını gelecek nesillere aktarma görevimiz var. Hep birlikte savaşanları onurlandırmalı ve savaşmaya daha az ihtiyaç duyulacak daha iyi bir dünya için birlikte çaba göstermeliyiz.”
Ne kadar ibret dolu sözler.
Ama;
Ne yazık ki bugün hâlâ
“ABD, Suriye’den asker çekiyor” haberlerini heyecanla tartışırken...
“YPG, Şam yönetimine bağlanınca PKK nasıl ayrıştırılacak?” diye sorgularken...
Dedim ki;
Şu fotoğrafı biraz daha büyüterek yeni dönemin asıl sorusunu soralım:
-Suriye’nin kuzeyi şu anda Trump yönetimi için ne kadar önemli?
Cevabı bulabilmek için merceğimizi biraz daha doğuya doğru kaydırınca bambaşka haberler görüyoruz.
Örneğin;
Kanada’ya, “Gelip alırım seni” dedi.
“Meksika Körfezi benimdir” diye çıkıştı...
“Panama Kanalı benim hakkımdır” dedi.
“Gazze’yi tatil köyü” ilan etti.
Ticaret savaşlarını başlatıp Çin’den, Afrika’dan, Latin Amerika’dan Avrupa’ya kadar dünyayı salladı.
Bu çılgınlığa karşı;
Oturaklı devlet adamları “Yok canım, durun biraz normale gelir” türünden açıklamalar yaptı.
Kimisi;
Acaba ne yapsam dedim.
Bir yutkundum.
Ulan tam 40 yıldır bu memleketin evlatları dedim.
Ulan tam 40 yıldır kanımız akıyor, canımız gidiyor dedim.
Ulan tam o en silahsız kalbiyle Sırrı;
O en saf ve komik haliyle Sırrı;
Bunca mücadeleden sonra;
Tam sırlar arasında bir güzel sır olacakken.
Tam o gün Çin devlet ajansından dünyaya şu haber geçiliyor:
“Çin Uluslararası Tüketici Ürünleri Fuarı’nın (CICPE) beşincisi, 13-18 Nisan tarihleri arasında Çin’in güneyindeki ada eyaleti Hainan’da düzenlenecek.”
Çin bunu düzenler ama kim katılır böyle bir savaşın ortasında diye de sorabiliriz.
Buyrun cevap:
“71 ülke ve bölgenin katılacağı fuarda, 65 Fortune Global 500 şirketi ve sektör liderleri de dahil olmak üzere 4.100’den fazla marka sergilenecek.”
Evet arkadaşlar...
Oradan vergi salan, kükreyen ABD Başkanı olabilir...
Trump
Maveraünnehir’in ortasında,
Bir dili anlamaya başlamak nasıl bir mutlulukmuş...
İlk gün ne söylediklerini anlamadım. Ama ses, vurgu öyle tanıdıktı ki...
İkinci gün sözler; el hareketleri ve mimiklerle birleşince,
En azından bir şeyler çıkartmaya başladım. Ve bize tercümanlık yapan Hamit’in yardımıyla üçüncü gün;
Yavaş konuşulduğunda kelimelerin bir bölümünü anlamaya başladım.
Üçüncü günün akşamı Hamit’e dedim ki: “