25 Eylül 2003
<B>YENİ</B> bir IMF maratonu daha başlıyor. AKP Hükümeti'nin ilk gözden geçirmesi olan 4. gözden geçirmenin tamamlanması 6 aydan fazla süre almış, 5. gözden geçirme, o kadar olmasa da yine gecikmişti. IMF Türkiye Büro Şefi Odd Per Brekk 6. gözden geçirmenin tamamlanması için gerekenleri kabaca sayıp, IMF İcra Direktörleri Kurulu'nun ekim ayı sonu ya da kasım başında gözden geçirmeyi onaylamasının beklendiğini söylemiş.
4. gözden geçirme için aylarca ‘‘Yüzde 6.5 faiz dışı fazla olmaz’’ diyen Hükümet, sonunda tam bir kargaşaya girildiğinde gerekenleri yapmıştı. 5. gözden geçirme de yine söz verilenler geciktiği için zamanında gerçekleşemedi, sonunda IMF birçok önlemde yeni takvimler verip, yani çok toleranslı davranarak, bu gözden geçirmenin tamamlanmasını sağladı.
Bakalım bu kez ne olacak, gözden geçirme zamanında tamamlanacak mı?
Ben şahsen gözden geçirmenin zamanında tamamlanmasını beklemiyorum. Bazı sözler için Hükümet yine zaman isteyecek gibi gözüküyor. Dün Ali Babacan, ‘‘KİT'lerdeki istihdam azaltılması konusunda yılbaşını gönüllü emekli olmalarını bekleyeceğiz’’ gibi sözler etti.
Bunun dışında 2004 bütçesinde yüzde 6.5 faiz dışı fazla için daha yaklaşık 12 katrilyonluk önleme ihtiyaç var. Bunun bir kısmı yine harcamalardan karşılanacak deniyor ama orada artık sınıra geliniyor. Yani ek vergilere ihtiyaç var. Hükümetler, 17 Ekim'de bütçeyi TBMM'ye verirken genellikle ‘‘şu kadar gelir gelecek’’ diye yazıp, bu gelir için gerekli önlemleri yılın sonunda alırlar. Eğer IMF yine torpilli, hatta ‘‘çok torpilli’’ davranmayacaksa, bu önlemlerin gerçekleşmesini bekler. Bu önlemler öyle küçük önlemler de olmayacak. Bu nedenle normal şartlarda 6'ncısının da İcra'dan geçecek düzeye gelmesi yılbaşını bulacak gibi gözüküyor.
Sadece bütçe veya atıl istihdam da değil, diğer yapılması gerekenlerde de birçok sorun var. Brekk, teşvikler için karar verilip doğrudan vergi reformunun kesinleştirilmesi, Telekomun özelleştirme takviminin belirlenmesi, BDDK'nın etkinliğinin artırılması, kamu yönetim reformunun çıkarılmasını saymış. Bunlar henüz mutabakata bile varılmamış önlemler...
SICAK PARA, KUR TARTIŞMASI
IMF Heyeti'nin gelişi, düşük kur nedeniyle dalgalı kurun artık ciddi olarak tartışmaya açıldığı bir döneme, Kemal Derviş'in demeci ile ‘‘sıcak paranın yeniden tartışıldığı’’ döneme denk geliyor. Bunların IMF ile tartışmaya açılması kaçınılmaz olacak. Ancak, bu konularda değişecek bir şey olmayacak, sistem değişikliğine gidilmeyecek.
Kurlar belki tartışılır ama IMF'nin dalgalı kurda değişikliği kabul edeceğini sanmıyorum. Derviş, Dünya Bankası bürokratlığının etkisiyle, sıcak para konusunda gereğinden fazla telaşlı ve bu tartışma asıl yapısal bozuklukları gözden kaçırıyor. Bence en önce dikkat çekilmesi gereken nokta, yapısal tedbirlerdeki geri dönüş ve savsaklamalar.
Son 2-3 haftada Türkiye'ye geldiği söylenen sıcak para, bu işin içindeki bankacılara göre ancak 2 milyar dolar. Zaten daha önce gelen yüklü bir sıcak para da yok. Aslında bütün para sıcak para ve yerliler de aynen ‘‘sıcak para’’ denilen yabancı yatırımcılar gibi davranıyor.
Kurlara ilişkin olarak ise ‘‘teminat dalgalı kur’’ denilip, tartışma kapatılacak. Bu arada bence Merkez Bankası biraz daha bakıp, eğer ekimde arz noksanlığı nedeniyle kurlar normal seviyelere yükselmezse, meşhur 'volatilite' gerekçesini gösterip, alım yaparak kurun seviyesini artıracak.
Önümüzde DEHAP için verilecek karar, YÖK tartışması, Irak'a asker gönderme, AB'nin Türkiye tutumu, Kıbrıs seçimleri gibi kritik konular var. Ek olarak IMF 6. gözden geçirmesi de zamanında tamamlanmazsa ne olur?
Bence yılbaşına kadar bir şey olmaz. Bu siyasi tartışmalar nedeniyle piyasalar küçük iniş çıkışlar yaşar ama büyük bir çalkantı noktasına, büyük felaket olmazsa, gelinmez.
Ancak bunların herbiri yılbaşı sonrası riskleri artıran unsurlar olur.
Yılbaşına kadar neden önemli bir şey olmayacağını ise daha sonra tartışmaya çalışacağız.
Yazının Devamını Oku 
23 Eylül 2003
<B>UYGULANAN </B>ekonomik programın temel ayaklarından biri olan dalgalı kur sistemi, son dönemde yol açtığı <B>‘‘düşük kur’’</B> nedeniyle tartışma konusu yapılıyor. Kurların düşük seyri için uzun zamandır eleştiri gelirken, düşük kur sürecinin uzaması üzerine özel sektör kuruluşları ciddi olarak harekete geçme kararı aldılar. İhracatçılar ve Dış Ticaretten sorumlu Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'den uzun zamandır gelen eleştiriler, bir ara Başbakan tarafından da desteklenmiş ancak özellikle enflasyonla mücadelede düşük kurun yaptığı katkı nedeniyle, Başbakan ve diğer bakanlar birkaç aydır bu konudaki demeçlerinden vazgeçmişlerdi.
Bu dönem içerisinde dalgalı kura, düşük kura neden olsa bile, ilke olarak destek olan kuruluşlardan biri de Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) idi. Ancak TOBB yönetimi gelen eleştirilerden bunalmış durumda. TOBB yönetiminde kurların tartışmaya açılması görüşü benimsendi. TOBB yetkilileri, odalardan bu yönde gelen baskıların çok arttığını, düşük kurların artık tolere edilebilecek boyutları aştığını söylediler. Yöneticiler, gelen tepkilerin artık sadece ihracatçılardan gelmediğini, her kesimden yoğun talepler geldiğini belirttiler.
Bu nedenle TOBB yöneticileri, yönetimde ‘‘kur sistemi’’nin tartışmaya açılması üzerinde bir mutabakata varıldığını kaydettiler. Bu hafta içerisinde TOBB yönetiminin kurları ele alacağı, bunun için formül arayışına gireceği öğrenildi. Bu konuda fazla konuşmak istemediğini kaydeden TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu da ‘‘Bu hafta yönetimde kurların tartışmaya açılacağı’’ yolundaki duyumumuzu doğrulayarak, yapılacak çalışmalar sonucu Hükümete, Merkez Bankası'na belli bir öneriyle gitmelerinin de sözkonusu olabileceğini söyledi. Hisarcıklıoğlu, henüz bir formül bulunmadığını, kurların serbestce belirlenmesinde hassas olduklarını belirterek, buna rağmen belli seviyelerin de artık korunması gerektiğini kaydetti.
TOBB HAZIRLANIYOR
TOBB yönetiminin hazırlanacak bir çalışma üzerinden dalgalı kuru tartışmaya açması beklenirken, bunun esnek bir ‘‘alt ve üst bant’’ önerisi biçiminde olabileceği belirtiliyor. Konuyu tartıştığımız bankacılar, başka türlü bir sınır konulamayacağını, dalgalı kurun ancak böyle bir ‘‘terbiye’’ ile sınırlandırılabileceğini söylediler.
TOBB'un yapılacak çalışma sonucu oluşturulacak öneriyi Hükümet ve Merkez Bankası'yla da tartışması beklenirken, yetkililer, ‘‘Ortak bir öneri olursa bunun IMF'yle tartışılabileceğini’’ belirterek, IMF'nin de üzerinde mutabık kalınacak bir öneri götürüldüğü takdirde ikna edilebileceği görüşündeler.
Faizlerin düşmesine rağmen kurlardaki düşüş de devam ediyor. 8.5 milyar dolarlık ABD kredisiyle ilgili Washington'dan yapılan açıklamaların bir gün öncesinde yüklü yabancı girişlerinin yeniden başladığını kaydeden bankacılar, dün için ‘‘Merkez Bankası'ndan korkulduğu için 1 milyon 300 bine inilmedi, yoksa piyasa oraya kadar düşerdi’’ dediler. Bankacılar, döviz girişinin devam ettiğini, son iki-üç gün içinde en az 500 milyon dolar geldiğini, bu nedenle önümüzdeki dönemde kurların düşük seyrinin devam etmesinin beklendiğini söylediler. Aynı bankacılar, piyasadaki oyuncuların faizdeki düşüşün devam edeceğini inandığını, borsa için olumlu olduklarını ama kurlar konusunda ‘‘acaba çıkar mı’’ diye bir tedirginlik içine girdiklerini ancak kimsenin henüz harekete geçmediğini ifade ettiler. Kurlardaki seyrin uzun zamandır hep aşağı olduğuna dikkat çeken bankacılar, yatırımcıların tedirginliğe girdiklerini ama yön hep aşağı diye, ‘‘daha da düşer’’ korkusuyla döviz almadıklarını ifade ettiler.
Bazı bankacılar kurların tartışmaya açılmasının ‘‘biraz geç’’ olabileceğini kaydederken, bazı bankacılar ise ‘‘geç ama bir yararı olabilir’’ diyorlar. Önümüzdeki dönem TOBB devreye girince, kurların gündeme gelmesi kaçınılmaz görülüyor.
Yazının Devamını Oku 
22 Eylül 2003
<B>WASHINGTON <br><br>TOBB</B> Başkanı <B>Rıfat Hisarcıklıoğlu</B>, ABD'deki temasları ışığında yaptığı açıklamada <B>'Türkiye'nin zor ve hassas bir dönemden geçtiğini'</B> belirterek, 'bu dönemi aşabilmek için uygulanan ekonomik programa şimdi daha sıkı sarılmak gerektiğini' söyledi. ABD'deki temaslarının ardından, dönüş yolunda sohbet ettiğimiz Hisarcıklıoğlu, Savunma Bakan Yardımcısı Wolfowitz'in 'İsabel Fırtınası' nedeniyle resmi daireler kapalı iken, Pentagon'u açtırıp görüşmesinin sevindirici olduğunu, bunun Türkiye'ye verilen önemi gösterdiğini kaydetti. 1 Mart'taki tezkere olayından sonra ABD ile ilişkilerde belli bir soğukluğun oluştuğunu kabul eden Hisarcıklıoğlu, 'Ancak stratejik ortaklar arasında bir olayla her şey bitmez, soğukluk karşılıklı çabayla aşılmalı' dedi.
'Irak'ta biran önce istikrarın sağlanması'nın Türkiye'nin çıkarına olduğunu, ABD ile bu anlamda çıkarların aynı olduğunu kaydeden Hisarcıklıoğlu, bu konuda mutabık olduklarını, ABD'deki temaslarında ayrıca 'Irak halkının refah düzeyinin Saddam dönemini aratmayacak ölçüde artırılması'nın önemi üzerinde durduklarını, bu kapsamda Türk özel sektörü olarak katkıya hazır olduklarını belirttiklerini söyledi.
ABD'nin Irak'a asker gönderme konusundaki ısrarını sorduğumuzda ise Hisarcıklıoğlu bunun anlaşılır bir şey olduğunu belirterek 'Ancak ABD'li dostlarımızın da Türkiye'nin hassasiyetlerine dikkat etmeleri gerektiğini söyledik' dedi.
Türkiye'nin bu son gelişmelerin de etkisiyle 'çok zor bir dönemden geçtiğini' belirten Hisarcıklıoğlu, bu zor ve hassas dönemi geçerken ekonomik programa sarılmak gerektiğini ifade etti. TOBB Başkanı ekonomik programın temel ayağı olan yapısal tedbirlerin hayata geçirilmesi konusunda Hükümeti uyararak, 'yapısal tedbirlerin tavizsiz uygulanması, verilen takvimlere uyulması gerektiğini' söyledi.
Uygulanan ekonomik programın doğru olduğunun çıkan sonuçlarla ispatlandığını ifade eden Hisarcıklıoğlu, bu iyileşmenin sürmesi için yapısal tedbirlere ağırlık verilmesinin şart olduğunu kaydetti. Hisarcıklıoğlu, kurlar dışında işlerin iyi gittiğini, bu konuda da yeni bir çalışma yapılması gerektiğini kaydetti.
Hisarcıklıoğlu, yapısal tedbirler içinde yeralan 'kamu yönetim reformu' üzerinde özellikle dururken, 'Türkiye bir kavşakta; ya kuralları ve kurumlarıyla çağdaş bir ekonomiyi kuracak ya da kuralsızlığın kural olduğu mevcut sistem devam edecek' dedi. Yolsuzluk ve suistimallerin önüne geçmek, bu mücadelenin kalıcı hale getirilmesi için kamu yönetim reformunun şart olduğunu belirten Hisarcıklıoğlu, 'kalkınmanın da ancak böyle sağlanacağını' söyledi.
Hisarcıklıoğlu, 'siyasi partilerin kendi zenginlerini yaratma dönemlerinin bittiğini de artık anlamaları gerektiğini' kaydederek, herkese fırsat eşitliği verecek, kayırmaların olmayacağı bir sistem için bu reformun şart olduğunu söyledi.
2003-2004 TBMM çalışma döneminin çok kritik bir dönem olacağını, verilen sözlerin artık hayata geçirilmesi gerektiğini kaydeden Hisarcıklıoğlu, 'AKP Hükümeti bu konuda çok ciddi bir sınav verecek' dedi.
Hisarcıklıoğlu, 'Becerikli bir bakana rağmen' özelleştirmede yine yol alınamadığını, yatırım ortamının iyileştirilmesi
konusunda hala somut adımlar atılamadığına da dikkat çekerken, 'Hükümetin yatırım ortamının iyileştirilmesi için bu ay sonunda hazırlıkların tamamlanacağı sözü verdiğini' hatırlattı.
Avrupadaki toplam 3,5 milyon Türk nüfusu içinde 55 bin girişimci çıktığını ve bunların toplam cirosunun 70 milyar euro olduğunu hatırlatarak., buna karşılık 68 milyonluk Türkiye'nin toplam milli gelirinin 200 milyar dolar olduğunu, bunun da 'kuralları ve kurumlarıyla çağdaş ekonomik sistemin avantajlarını ortaya koyduğunu' kaydetti. Hisarcıklıoğlu, 'Yani suç insanımızda değil, sistemde' dedi.
Yazının Devamını Oku 
20 Eylül 2003
<B>WASHINGTON<br><br>WASHINGTON</B>'da topu topu üç gün kaldım ama <B>‘‘havaların pek hoş olmadığı’’</B>nı söylemek için yeterli oldu. Sadece ABD'yi esir alan ‘İsabel fırtınasından söz etmiyorum, Washington’da Türkiye'ye ilişkin siyasi havada pek hoş değil.''
Bu kısa süre içerisinde görüşlerini öğrendiğim Dışişleri Bakanlığı'nın Türkiye'ye bakan uzmanlarından, yönetime yakın gözlemcilerden yansıyan hava hiç de olumlu değil. Herşeyden önce söylemek gerekir ki artık Türkiye'nin Irak'a asker gönderme işinin tamamlaması, en geç gelecek ay, yani Ekim'de bir kararın verilmesi gerektiğini kesin, hatta ‘‘keskin’’ bir dille söylüyorlar. Abdullah Gül'ün ABD ziyaretinde yumuşamış görünen hava, asker gönderme işi uzadıkça gerilmiş. Gül'ün bu ziyaretinde ne gibi taahütlerde bulunuldu bilmiyoruz, ama belkide üslup nedeniyle ABD tarafında yaratılan izlenim, ‘‘Türkiye'nin bu kez kararlı olduğu ve hükümetin kesin insiyatif koyacağı olmuş.’’ Bu nedenle eylül ayında, gerekirse TBMM'nin olağanüstü toplantıya çağrılıp bu kararın çıkarılacağı yönünde bir beklenti oluşmuş. Şimdi işler uzadıkça kafalarda olan, ‘‘Acaba Türkiye dediğini yine yapmayacak mı?’’ yönündeki soru işareti giderek büyüyor. Bu da ister istemez, ‘‘Unutuldu’’ denilen, ‘‘Teskere olayı’’nı yeniden gündeme çıkarmalarına neden oluyor ve ‘‘eğer olmazsa bu ikinci olacak’’ deniyor.
Bu arada zaten giderek gerginleşen ilişkiler içerisine, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın geçen hafta TABA'da yaptığı konuşmada yer alan ‘‘İkiz kuleler’’ lafı, ‘‘Hazmedilmeyecek bir lokma’’ olarak, gelmiş oturmuş. Bu konudaki tepki Türkiye'ye, bildiğim kadarıyla bu kadarıyla yansımadı. Ama Washington'da Başkbakan Erdoğan'ın bu sözleri ve İran'a ziyaret girişimi oldukça büyük tepkilere yol açmış. ‘‘Olacak iş değil’’ diye eleştiriyorlar. Bence bununla da sınırlı kalmıyor, sanki, daha sert bir şekilde çıkarılıp masaya vurulacak, ‘‘Zamanı geldiğinde kullanılacak’’ unsurlar olarak hafızalara yerleşmiş gibi.
Bu arada Türkiye'nin ABD'den talep ettiği, ‘‘PKK-KADEK'in tasfiyesi’’ konusunda umut veren sözler söylenmiyor, hatta Türkiye'nin Irak'a asker göndermesi için bunun ön koşul olmayacağı yönünde görüş belirtiyorlar. ABD'nin bu konuda samimi olduğunu, yine, ‘‘APO'nun Türk makamlarına teslimi ile örneklendiriyorlar.’’
Bu noktada verilmeye çalışılan hava özetle; ‘‘Biz sizden bir şey istemedik, siz Irak'a asker göndereceğiz dediniz, artık kararınızı verin.’’
ABD yönetiminin vermeye çalıştığı kadar, ‘‘Umursamaz’’ bir tavır içinde oılduğu, tabiki söylenemez. Bu üslupla verilecek kararı hızlandırmaya çalıştıkları görülüyor. ABD'nin gerek Irak'ta gerekse bölgede Türkiye'ye ihtiyacının devam ettiği ortada. Bu nedenlede hükümetin Irak'a asker gönderme kararı almaması halinde, ilişkilerin bıçakla kesilir gibi bitirilmeyeceği de, rahatlıkla söylenebilir. Ancak bir ara küllenmiş gibi görünen ‘‘güvensizlik’’in yeniden alevlenmeye başladığı da açıkça gözleniyor. Güven olmadan kerhen götürülücek bir ilişkinin artık yeni çatışmalara dayanıksız, her an kopabilecek bir ilişki olacağı açık.
Öte yandan ABD yetkilileri ‘‘Türkiye-AB ilişkileri’’ konusunda da pek umutlu konuşmuyorlar. ‘‘Biz bu konuda desteğimize devam edeceğiz ama’’ deyip, AB'nin Türkiye'nin istediklerini vereceğini sanmadıklarını söylüyorlar. Bununla belkide, ‘‘AB nedeniyle bizimle ilişkilerin sizin için ne kadar önemli olduğunu unutmayın’’ mesajı veriyorlar ama bence gözardı edilmeyecek bir bakış.
Kısacası; Türkiye-ABD ilişkileri belki kopacak noktada değil ama gerilmiş durumda. Bu havanının önümüzdeki günlerde istenmedik sonuçlarıyla karşılaşmaya başlayabiliriz. 8.5 milar dolarlık kredi anlaşması imzalansa hatta kongreden geçse bile, söylendiğini aksine kullanım, ‘‘Asker gönderme’’ye endeksli olacak. En azından IMF şartına bağlı olacak. Yakında başlayacak IMF görüşmelerinde ‘‘ABD desteği’’nin kalkmasının bile işleri ne kadar zorlaştıracağı da gözardı edilmemeli.
Yazının Devamını Oku 
19 Eylül 2003
Washington‘‘IRAK'ın yeniden yapılanması sürecine Türk iş dünyasının yapacağı katkı’’yı görüşmek üzere Washington'a gelen Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) heyetinin temasları ‘‘Isabel’’ adı verilen fırtınaya takıldı. Ankara'da Dışişleri ve ilgili özel sektör kuruluşlarının katılımıyla gerçekleştirilen ‘‘Beyin fırtınası’’ ile ortaya çıkan önerilerin tartışılması, gerçek bir fırtınanın engeliyle karşılaştı.Washington'da, ABD'nin diğer birçok yerinde olduğu gibi herşey bu fırtınaya endekslenmiş durumda. Perşembe günü Washington'da resmi daireler kapalı, metro çalışmıyor, ulaşım araçları işlemiyor, hatta kongre üyelerinin bir bölümü kendilerine yapılan tavsiye doğrultusunda, Washington dışına çıkmışlar.Dolayısıyla perşembe günü, CSIS ile yapılacak Irak'ın yeniden yapılandırılmasında özel sektörün yapacağı katkılara ilişkin önerilerin tartışılacağı resmi toplantıda iptal edildi. TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, perşembe günü temaslarını tamamladıktan sonra bugün öğlen saatlerinde Washington'dan ayrılıp Türkiye'ye dönecekti. Ancak Hisarcıklıoğlu, ‘‘Isabel’’ nedeniyle işler aksayınca Washington'da kalıp süresini uzattı. Cumartesi günü Türkiye'ye uğramadan ilk kez sivil toplum kuruluşlarının çağrıldığı NATO toplantısı için doğrudan Brüksel'e gidecek.TOBB, Irak konusunda bir süredir işbirliği içinde bulunduğu CSIS ile resmi ve geniş katılımlı toplantıyı yapamasada, kararlarda etkili olan resmi yetkililerle Cuma günü özel görüşmeler yapacak. CSİS üst yöneticileri ile Pentagon'un Dışişleri Bakanlığı'nın konuyla ilgili uzmanları ile ABD'nin Irak'a atadığı yönetimin Washington ofisinin yetkilileri ile randevular alınıp teker teker gerekli temaslar yapılacak.TOBB'un yaptığı anket ve hazırladığı rapor doğrultusunda Washinton'da üzerinde duracağı ana nokta; ‘‘Hem ABD'nin hem Türkiye'nin çıkarlarının Irak'ın biran önce istikrar kazanmasında yattığı’’, bunun için Irak halkına ‘‘Eski yönetimi aratmayacak’’ ölçüde hizmet götürülmesinin şart olduğu. Bunun için Türkiye'nin attığı adımlar anlatılacak, özel sektörün Irak'ın yeniden yapılandırılmasında çok daha etkin rol oynayabileceği, bunun için başta bilgi akışı olmak üzere Türk özel sektörünün ihtiyaç duyduğu gerekli altyapının biran önce hazırlanması gerektiği belirtilecek. TOBB'un temaslarında doğal olarak Türkiye-ABD ilişkileride masaya yatırılacak. Türkiye'nin ABD'nin isteği doğrultusunda Irak'a asker gönderilmesinin kolaylaştırılabilmesi için, Irak'taki ekonomik yapılanma sürecine Türk özel sektörünün katılımının sağlanması gerektiği, dolayısıyla ‘‘Sadece ABD'nin isteği ile asker gönderildi’’ görüntüsünün engellenebileceği anlatılacak. Ayrıca ABD'nin de Türkiye ile artık ekonomik işbirliğinin artırması gerektiğinin tekrar altı çizilecek. Hükümetin Irak'a asker gönderme kararını daha rahat alabilmesi için bu unsurların önemine dikkat çekilirken, hükümetin elini rahatlacak başka bir unsurunda ‘‘ABD'nin PKK-KADEK'in tasfiyesi konusunda çok daha etkin bir rol oynaması’’ gerektiği de bir kez daha vurgulanacak.İTO'YA BİRİNCİLİK ÖDÜLÜBu arada, Kanada'nın Quebec şehrinde düzenlenen Üçüncü Dünya Odalar Kongresi kapsamında proje yarışmalarından birini İstanbul Ticaret Odası (İTO) kazandı. KOBİ dalında düzenlenen ve 29 ülkeden 65 projenin katıldığı yarışmada, İTO'nun Yan Sanayi Borsası tarafından hazırlanan ‘‘Küresel Dış Tedarik İçin Talep Eşleştirilmesi’’ konulu proje birincilik ödülü kazandı.Ödülün açıklandığı kongrenin kapanışına kalmadan Washington'a geçen Hisarcıklıoğlu Quebec'teki temasları sırasında 2007 Kongresi'nin Türkiye'de yapılmasının yanısıra, İTO projesinin kazanması içinde kulis çalışmaları yapmıştı. Bu nedenle ödül açıklanır açıklanmaz Quebec'te bulunan TOBB heyetinin üyeleri telefonla arayarak Washington'a geçen TOBB Başkanı'na müjdeyi verdiler.
button
Yazının Devamını Oku 
18 Eylül 2003
<B>Kanada - Quebec<br><br>MİLLETLERARASI</B> Ticaret Odası (ICC) bünyesinde yer alan <B>Dünya Odalar Federasyonu'nun (WCF)</B> üçüncü kongresi,<B> Kanada</B>'nın <B>Quebec </B>şehrinde yapılıyor. Yaklaşık 140 ülkeden binlerce oda temsilcisinin katıldığı bu kongrede Türkiye, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu başkanlığında oda temsilcilerinden oluşan bir heyet ile temsil ediliyor. ICC YÖnetim Kurulu Üyesi Rona Yırcalı da bu kongrede en faal isimlerden biri.
Kongre Türkiye için önemli çünkü, 2007 yılında yapılacak Dünya Odalar Kongresi'nin ev sahipliği için Türkiye adaylığını koymuş durumda. Adaylığını koymuş diğer iki ülke ise Monaco ve Slovakya.
5'inci Odalar Kongresi'ne kimin ev sahipliği yapacağı, 2005 yılında Güney Afrika'da yapılacak 4'üncü kongre sırasında belli olacak ama yarış şimdiden başlamış durumda. Quebec'teki bu kongrede Monaco ve Türkiye tanıtım stantları ile yarışı başlattılar. TOBB'un özel olarak Türkiye'den getirtip delegelere dağıttığı hediyeler, CD ve kitapların yanısıra, stantta Türkiye'nin son yapılan tanıtım filimleri de kongre üyelerine ve misafirlere gösteriliyor.
TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu, Quebec'te yoğun bir görüşme trafiği içinde... Yapılan her gürüşmede Türkiye'nin adaylığı anlatılıyor ve destek isteniyor. Hisarcıklıoğlu bu kogrenin ardından çalışmaların durmayacağını 2005 yılında kararın verileceği Güney Afrika kongresine kadar her faaliyete etkin olarak katılım sağlanıp, özel davetler ve mektuplar ile 2007 yılındaki kongrenin Türkiye'ye verilmesi için destek aranacağını söylüyor. Bu arada önümüzdeki yıl yapılacak olan ICC'nın Türkiye Milli Komitesi'nin 70'inci kuruluş kutlamaları da kulis çalışmaları için uygun bir zemin hazırlayacak. ICC TÜrkiye Komitesi, 1934 yılından bu yana gerek ICC'nin üst yönetiminde yer alması, gerekse faaliyetlere katılım yoğunluğu açısından bu kuruluşun en etkin komitelerinden biri.
İşadamı Rahmi Koç'un 1996-1998 yılları arasında ICC Dünya Başkanlığı görevini üstlenmiş olması da kurum ile Türkiye arasında özel bir bağ oluşturuyor. ICC Türkiye Milli Komitesi, şu anda üst yönetimde başkan vekili Rona Yırcalı ve Finans Komitesi Üyesi Güler Manisalı Darman ile yer alıyor.
ICC Türkiye 70'inci yıl kutlamaları için taslak program şimdiden hazırlanmış. 21-22 Eylül 2004 tarihinde yapılacak kutlamalar için TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu şimdiden davetlerini yapıyor.
Hisarcıklıoğlu eski başkanlardan olup hálá kuruluşta etkin rol alan isimlerden Adnan Kassar, McCormick ve görevi devralacak olan Yong Sung Park ile birer görüşme yaparak, hem 2007 Kongresi için destek istedi, hem de Milli Komite'nin 70'inci yıl kutlamarı için davet yaptı.
İTO'NUN PROJESİ YARIŞIYOR
Bu arada kongre sırasında girişimciliği destekleyen projeler çeşitli sınıflamalar altında yarışıyorlar. İstanbul Ticaret Odası'nın (İTO) yaklaşık 10 yıldır yürüttüğü yan sanayi oluşumu ve geliştirilmesine dönük projesi de ‘‘Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler’’ için açılan proje yarışmasında en iddialı proje olarak yer alıyor.
TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu yaptığı görüşmelerde, bir yandan da bu İTO projesinin yarışmayı kazanması için kulis çalışması yapıyor.
Bu arada ‘‘Orjinal ve Sıradışı Projeler’’ için açılan yarışmanın oturum başkanlığı ise ICC Yönetim Kurulu Üyesi Rona Yırcalı tarafından gerçekleştirildi.
Kanada Başbakanı Jean Chretien tarafından açılışı yapılan Dünya Odalar Kongresi'nde tartışılan konular ise şöyle:
‘‘Odaların Geleceği; Yönetim ve Teknoloji, Liderlik ve Ortaklık, Odalar İçin Bilişim Teknolojisi ve e-İş, Odalar ve İnternet Üzerinden İşlenen Suçlar, Küreselleşen Dünyada Odaların Rolü, Odaların Dünya Genelindeki Erişim Ağı, Odalar ve Uluslararası Ticaret, Gelişen Dünyadaki Odalar, Devlet ve İş Dünyası İlişkilerindeki Odaların Rolü, Odalar ve Kobiler, Odalar ve Genç Girişimciler, Toplumda Odaların Rolü, Yeni Hizmetlerin Geliştirilmesi ve Pazarlanması, İhtilafların Dostane Çözümü ve Odalar.’’
Yazının Devamını Oku 
16 Eylül 2003
<B>ELEKTRİK</B> Piyasası Kanunu'nun, sektörde yeralan tüm üretim ve dağıtım varlıklarının özelleştirileceği öngörüsüne dayandırıldığı kaydedilen Hazine raporunda, bu konuda çözüm önerisi olarak; <B>‘‘Öncelikle dağıtım bölgelerinin belirlenmesini müteakiben dağıtım varlıklarından başlanarak özelleştirme sürecinin ivedilikle başlatılması, önceki piyasa yapısı içerisinde oluşturulan ve devlet tekeline dayanan İHD uygulamalarına işlerlik kazandıracak uygulamalardan, kaçınılması, üretim varlıklarının gruplandırılmasından sonra, bu alanda da özelleştirme çalışmalarının hızlandırılması’’</B> isteniyor. Elektrik KİT'lerinin maliyet esaslı fiyatlama yapılmaması, yüksek kayıp-kaçak oranları, düşük tahsilat oranları ve verimsiz işletmecilik gibi nedenlerle ciddi finansman sıkıntılarının mevcut olduğu belirtilen raporda, 2002 yılında elektrikteki 4 KİT'in toplam 2.75 katrilyon tutarında, nakit bazında finansman açığı verdikleri belirtiliyor.
2003 yılında ise elektrik fiyatlarına zam yapılmaması nedeniyle, tahakkuk bazında program hedefinden yaklaşık 2 katrilyon lira sapma olacağı, nakit bazında da toplam 3.23 katrilyon lira finansman açığı oluşacağının tahmin edildiği kaydediliyor.
Kayıp-kaçak elektrik nedeniyle TEDAŞ'ın 2000-2003 döneminde uğradığı kayıplar toplamının yaklaşık 5.4 milyar dolar tahmin edildiği kaydedilen raporda, bunun da yıllık ortalama 1.35 milyar dolar açık olduğu anlamına geldiği ifade ediliyor.
Raporda yeralan saptamalardan bir kısmı ise şöyle:
Elektrik üretim kompozisyonunun ‘‘en az maliyet’’ esasına göre belirlenmemesi nedeniyle önemli maliyetler söz konusudur.
Elektrik Piyasası Kanunu ile öngörülen ‘‘aynı nitelikli piyasa oyuncularına eşit davranılması’’ ilkesinin uygulanmasında, kamu açısından önemli sorunların ortaya çıkacağı düşünülmektedir.
Yİ ve YİD termik santrallerinin tarife yapıları ilgili şirketlerin yüzde 60'lara varan iç karlılık oranları üzerine kurgulanmıştır. Bu durum ‘‘Yüksek elektrik fiyatları’’ nın en önemli nedenlerinden birisi olmakla birlikte, sözkonusu sözleşmelerin revizyonu için Hükümete önemli bir potansiyel yaratmaktadır.
Önümüzdeki 8-10 yılda elektrik arz fazlası olacağı tahmin edilmektedir. Bu çerçevede EÜAŞ'ın önemli miktarda üretim kapasitesinin atıl kalacağı dikkate alınarak kamu tarafından kapasite artışına yol açacak yatırımlara gidilmemesi gerekmektedir.
Yap-işlet, yap-işlet-devret, işletme hakkı devri ve mobil santral uygulamaları, 4628 sayılı elektrik piyasası kanunu ile öngörülen rekabetçi piyasa yapısına geçişi güçleştirecektir.
Botaş'ın doğalgaz ithalat sözleşmeleri nedeniyle Hazine açısından önemli riskler bulunmaktadır.
Mobil ve otoprodüktör uygulamaları, elektrik KİT'leri açısından önemli maliyetlere yol açmaktadır.
Gerek Hükümetin reformlar konusundaki kararlılığının sergilenmesi ve uluslar arası taahhütlerimizin yerine getirilmesi, gerekse elektrik piyasası kanunu ile öngörülen piyasa yapısına başarılı bir biçimde geçilebilmesi açılarından, elektrik dağıtım ve üretim varlıklarının gruplandırılarak satışı büyük önem arz etmekte olup, bu konuda yaşanabilecek gecikmelerin mevcut sıkıntıları daha da artıracağı düşünülmektedir.
Enerji KİT'lerinin ciddi finansman sorunları mevcuttur. Ancak söz konusu sorunlar, KİT'ler arasında borç-alacak ilişkisi yoluyla gizlenmektedir.
Hazine, enerjide ne çözüm önerdi
1- Mevcut santrallerin gözden geçirilerek ekonomik olmayanların üretimlerine son verilmesi.
2- Sözleşmesi imzalanmış ancak yürürlüğe girmemiş YİD projelerinin realize edilmemesi durumunda bile arz fazlası olacağı dikkate alınarak 2007-2008 döneminden önce yeni elektrik üretim yatırımlarına gidilmemesi.
3- Yeni doğalgaz alım anlaşmaları yapılmaması ve miktar ve fiyatların düşürülmesini teminen mevcut sözleşmelerin tadil edilmesi.
4- Tartışmaları devam eden YİD ve İHD uygulamalarının hayata geçirilmemesi.
Yazının Devamını Oku 
15 Eylül 2003
<B>ENERJİ </B>sektöründe geçmiş Hükümetler dönemindeki yanlış kararlarla oluşan ve önümüzdeki dönem Türkiye ekonomisini tehdit edecek boyutlara ulaşan açıkların kapatılması için henüz somut adımlar atılamadı. AKP Hükümeti bu konuda radikal çözümlere gideceğini açıklayıp çalışmalara başlarken, bu konuda henüz önemli bir gelişme sağlayamadı.. Enerji sektöründeki açığın kapatılması için, doğalgaz alımlarında Hükümetin çektiği rest de henüz sonuç vermiş değil. Bir süredir Rusya ile devam eden görüşmelerden sızan bilgilere göre Hükümet yetkililerinin 'yanlış hesap' dediği hesapların gözden geçirildiği ve ortada bir yanlış hesabın bulunmadığı söyleniyor. Önümüzdeki günlerde bu kez BOTAŞ Heyetinin Rusya'ya gideceği belirtilirken, yine sızan bilgilere göre Mavi Akım'dan alınan gazda yanlış hesap olmadığı gibi Rusya'nın 38 dolar artırım planladığı ve Türkiye'ye ancak 4 dolarlık bir indirim yaparak, fiyatları Türkiye için 34 dolar artıracağını söylediği de söylenenler arasında.
Bu arada Rus tarafının Hükümetin kamuoyunda kendilerini küçük düşürecek, rüşvet alındığı izlenimi veren söyleminden de rahatsız olduğu ve bunu söyledikleri kaydediliyor.
Hükümet yetkilileri daha önce alım fiyatlarını düşürüp, doğalgaz fiyatlarında indirime gideceklerini söylemişlerdi. Kullanımın artacağı kış sezonuna girilirken doğalgazda indirim yerine şimdi yeni zammın gelebileceği konuşuluyor.
Hükümeti, henüz sonuç alamasalar da, enerji alanında radikal kararlar almaya iten nedenlerinden başında mevcut durumu gösteren raporları görmeleri oldu. Bu raporların belki de en önemlisi ise Hazine Müsteşarlığı'nın hazırladığı, 'Enerji fiyatlarının dünya seviyesine indirilmesi ve kamu yükümlülüklerinin asgari düzeye düşürülmesi için temel strateji' başlıklı raporu oldu. O dönem çok konuşalan ancak basına sızmayan bu rapor, enerji alanındaki kara deliğin boyutlarını göstermesi açısından çok çarpıcı bilgi ve hesaplara dayanıyor.
Mayıs ayında Hükümete sunulan raporda yüksek fiyatlı ve uzun dönemli, Hazine garantili alımların hem elektrik piyasası kanunu ile öngörülen piyasa yapısına uymadığı hem de önemli maliyetlere neden olduğu kaydediliyor.
17 YILDA 160 MİLYAR DOLAR ÖDEME
Raporda '2003 -2019 yılları arasında garantili elektrik alım sözleşmeleri nedeniyle toplam 70 milyar dolar, doğalgaz ithalatı nedeniyle de asgari 90 milyar dolar olmak üzere, kamunun toplam asgari 160 milyar dolar tutarında ödeme yapacağı tahmin edilmektedir' deniliyor..
Raporda ayrıca , elektrikte alım garantili sözleşmeler kamunun yükümlülüğünde olduğu sürece, bir KİT olan TETAŞ'ın finansman açığı tutarının 2003-2019 dönemi için toplam 19 milyar dolar tutarında olacağının tahmin edildiği belirtiliyor.
Bununla da kalmadığı, 'iyimser bir talep tahmini'ne rağmen doğalgaz arz fazlası nedeniyle, 'al-ya da -öde' kapsamında, sözkonusu dönemde Hazineye gelecek ilave yükün toplam 14 milyar dolar tutarında olmasının beklendiği de ifade ediliyor. Raporda 'Bir başka anlatımla elektrik ve doğalgaz için önümüzdeki 17 yıllık dönemde finansman açıklarının karşılanması amacıyla Hazinece toplam, asgari 33 milyar dolar tutarında ödeme yapılması gerekeceği mütalaa edilmektedir' deniyor. Bu arada sözkonusu projeksiyonlarda EÜAŞ doğalgaz santrallerinin maksimum kapasite ile çalışacağının varsayıldığı ancak garantili elektrik alımları nedeniyle önümüzdeki 8-10 yıllık dönemde önemli bir arz fazlası yaşanacağı ve EÜAŞ'ın üretim kapasitesinin önemli bir kısmının atıl kalacağı dikkate alındığında, Hazineye gelecek yükün daha da artacağı da ifade ediliyor.
SATIN ALINSA DAHA İYİ
Bu soruna ilişkin çözüm önerisi olarak ise; garantili elektrik alım anlaşmalarının elektrik piyasası kanununa uygun hale getirilmesi amacıyla tadil edilmesi, bunun mümkün olmaması halinde ise sözleşmelerin kamu tarafından satın alınması (buy_out) seçeneğinin uygulanması, bu konuda diğer ülke deneyimlerinden yararlanması isteniyor.
Rapordaki örnek de çok çarpıcı. Raporda Trakya, Doğa ve Uni-mar adlı 3 YİD santrali için 2003 yılı fiyatları ile buy-out bedelinin toplamı 1,8-2.3 milyar dolar arasında olacağının tahmin edildiği, bu yönteme başvurulmadığı takdirde sözkonusu 3 santrale, kalan proje ömürleri için 18-19 milyar dolar ödeme yapılacağı belirtiliyor.
Yazının Devamını Oku 