Erdal Sağlam

TOBB rapor hazırladı Irak için ABD’ye gidiyor

13 Eylül 2003
<B>TÜRKİYE </B>Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) koordinatörlüğünde hazırlanan <B>‘‘Irak'ın Yeniden Yapılandırılması Sürecine Türk İş Dünyası Nasıl Katkı Sağlayabilir? Meseleler-Öneriler’’</B> adlı rapor tamamlandı. Dün TOBB'da Dışişleri Bakanlığı Irak Koordinatörü, Irak sınırındaki oda ve borsa başkanları, Türk-Amerikan Türk-Irak Konseyi eş başkanları, Türkiye Müteahhitler Birliği, Türkiye İnşaat ve İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası ve Uluslararası Nakliyeciler Derneği katılımıyla bir toplantı yapılarak rapora son şekli verildi.

Bu rapor önümüzdeki hafta ABD'ye gidecek olan TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu başkanlığındaki bir heyetle, daha önce TOBB-CSIS işbirliğiyle oluşturulan Türkiye-ABD Temas Grubu ve Anlayış Memorandumu kapsamında ABD'li yöneticiler ve özel sektörüyle tartışılacak.

Raporda yeniden yapılandırmada görülen sorunlar, aşılma yolları, Türkiye'nin yaptığı ve bundan sonra yapabileceği katkılar sıralanıyor.

Raporun sonuç bölümünde müdahale sonrası Irak'ta yaşanan istikrarsızlığın bölge ve Türkiye için ciddi tehdit kaynağı olduğu, istikrarsızlığın toprak bütünlüğünü tehdit eden boyuta yönelmesinin bölge dengelerini rahatsız edeceği kaydediliyor ve ‘‘Irak'ın toprak bütünlüğünün garantisi, Irak'ta bir bütün olarak istikrarın teminidir’’ deniyor.

Irak'ta istikrarın sağlanmasının, normalleşme sürecinin hızı ve başarısının temel olarak güvenliğin sağlanmasına bağlı olduğu belirtilen raporda, ‘‘Ancak güvenliğin sağlanması operasyonu sadece askeri operasyonlarla değil, Irak halkının temel insani ihtiyaçlarına hitap eden, günlük yaşamın sürdürülmesine doğrudan etki eden, elektrik, içmesuyu, telefon, sağlık eğitim gibi alanlarda sağlanacak gelişmelere de bağlı olacaktır. Yaşam kalitesi eski yönetimi aratır düzeyde olan Irak halkının provoke edilmesi çok daha kolaydır, bu nedenle temel güvenlik önlemleri içerisine halkın refah seviyesini yükseltecek tedbirler de daha başlangıçta ilave edilmelidir’’ deniyor.

Türk özel sektörünün hazır olduğu belirtilerek, TOBB'un STK ve meslek örgütü olarak başlatacağı iktisadi işbirliği çalışmalarının ‘‘Türkiye-ABD-Irak ilişkilerinin sorunsuz bir biçimde güçlenebilmesine zemin teşkil edeceğinin’’ altı çiziliyor.

Türkiye neler yapabilir?


TOBB'un hazırladığı raporda, Türkiye'nin Irak'ın yeniden yapılandırmasına başta gıda yardımı, ulaştırma, enerji bankacılıkta şimdiye kadarki yaptıkları sıralanarak, şu katkılarda bulunabileceği belirtiliyor.

23-24 Ekim'de Madrid'de yapılacak Donörler Toplantısı'na katılım ve Türkiye tarafından sağlanacak katkı tutarının tesbitine ilişkin değerlendirmeler sürüyor. Sağlanacak katkının Türkiye'nin Irak'ın yeniden imarı konularına duyduğu ilgi ve Irak halkına vermeyi arzu ettiği destekle orantılı olması için çaba sarf ediliyor.

Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattı Türkiye için olduğu gibi Irak'ın yeniden yapılanması için gerekli kaynağın temini açısından da önemlidir. Boru hattının tekrar tam kapasitede çalışır hale getirilmesi gerekiyor. Botaş'ın her türlü katkıyı yapacağı bildirildi. Bu kapsamda hattın tekrar devreye alınabilmesi için Irak topraklarında kalan kısmının yarım kalan telekomünikasyon ve SCADA yatırımlarının tamamlanması ve boru hattının tamiri Botaş tarafından gerçekleştirilebilecektir.

BM'nin 1483 sayılı ambargoyu kaldıran kararından sonra Türkiye ile Irak arasındaki ticaret canlandı. İhtiyaçların tesbitine ilişkin kurumsal bir mekanizmaya ihtiyaç duyuluyor. Türk-Irak İş Konseyi benzeri mevcut mekanizmaların işletilmesi, kısa ve orta vade içerisinde de TOBB'un katkılarıyla Irak oda sisteminin geliştirilmesi sağlanmalıdır.

Türk iş dünyasının Irak'taki deneyimi, makine parkı, coğrafi yakınlığı, dolayısıyla makine ve ekipmanın süratle mobilizasyonu gibi olanaklardan daha fazla yararlanılmalıdır.

TOBB ve UND'nin Bağdat'ta temsilcilik açma calışmaları sürdürülüyor.

Asayiş yok, Irak'ta iş yaparken zorlanıyoruz


TOBB, Irak'ta iş yapan veya Irak'ın yeniden yapılanmasına ilgi gösteren 73 firmanın katılımıyla bir araştırma yaptı. Anket sonuçlarından yola çıkılarak raporda Irak'la iş yapma ıkıntıları 3 aşamada incelendi:

Irak'taki ticaret ve müteahhitlik olanakları konusunda sağlıklı bilgiye ulaşmada sorun yaşayanların oranı yüzde 80 çıktı.

Irak'a mal sevkiyatında Irak içinde asayiş sorunu olduğu belirtenlerin oranı yüzde 71. Irak'ın kuzeyindeki CPA'nın 12 nolu kararına aykırı uygulamalar da yüzde 61'i oranında ‘‘ciddi engeller’’ arasında gösterildi.

Irak Ticaret Bankası tam oluşmadı. BM veya CPA tarafından yapılan alımlar dışında uluslararası standartlarda güvenilir bir ödeme sisteminin olmaması sorun olarak ortaya çıkıyor.

TOBB'dan Irak önerileri


TOBB'un hazırladığı raporda, Irak konusunda öneriler şöyle:

Türk firmalarının Irak'ın ihtiyaçları konusunda derhal haberdar edilmelerini sağlayacak sivil bir iletişim mekanizması tesis edilmeli. Bu amaçla önce Bağdat'ta daha sonra diğer merkezlerde bürolar açılabilir. CPA içinde temsilci bulundurulması yararlı olacaktır.

CPA'nın 12 sayılı kararıyla ticaretin serbest bırakılması ve gümrük vergileri sıfırlanmasından sonra Türkiye'den Irak'a yapılan sevkiyatlarda, Irak'ın kuzeyindeki sınır kapısında hiçbir yasal dayanağı bulunmayan tahsilatlar yapılıyor. Türk firmalarının rekabetini engelleyen bu uygulamaya son verilmelidir. Ayrıca Irak'tan Türkiye'ye geçişte 14 güne varan beklemeler olmaktadır.

Türk firmalarının CPA çalışmaları çerçevesinde üstlendikleri projelerin sigortalanmasında ciddi imkansızlık yaşanıyor. Amerikan firmaları ile birlikte yüklenilen projelerde Türk şirketleri, Amerikan şirketlerinin diğer ülkelerde yaptıkları yatırımlara yönelik politik riskleri sigorta eden OPİC sigortasının kapsamına dahil edilmelidir.

Irak halkının temel ihtiyaçlarının karşılanmasına Türk firmaları önemli katkı sağlıyor. Bunun için 1483 sayılı kararın süresi uzatılsın.

TOBB ile CPA içindeki ‘‘Ekonomik Kalkınma Direktörlüğü’’ ve ‘‘Özel Sektör Geliştirme Direktörlüğü’’ ve uygun görülecek diğer departmanları arasında kurumsal diyalog mekanizması kurulmalıdır.
Yazının Devamını Oku

Vergide ‘Allah versin’ bitiyor

11 Eylül 2003
<B>MALİYE</B> Bakanlığı <B>‘‘gerçek kazancı vergilemek’’</B> için büyük bir atak başlatıyor. Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdür Vekili <B>Osman Arıoğlu</B>, bu yeni dönemi <B>‘‘Herkesin gönlünden geçtiği kadar devlete vergi ödeme dönemi bitiyor’’</B> şeklinde özetledi. <B>Arıoğlu</B>, <B>‘‘Herkes beyanını serbestçe yapacak, ancak dilenciye sadaka verir gibi davranamayacak’’</B> dedi. Vergi konusunda planlanan değişiklikler, geçen hafta toplanan Vergi Konseyi'nde görüşüldü. Maliye Bakanlığı, Vergi Konseyi'ne hedefledikleri anlayışın hayata geçirilmesi için öngördükleri değişiklikleri özetledi, oradan da öneri istedi.

Arıoğlu, öncelikle gerekli yasaların ekim ya da kasım ayında çıkarılacağını, 2004 yılı başında da uygulamanın başlayacağını vurguladı. Arıoğlu, ‘‘Yapacağımız değişiklikler yeni yılda geçilecek ‘Enflasyon Muhasebesi' ile bütün oluşturuyor. Bu yüzden acele ediyoruz’’ diye konuştu.

HAYAT STANDARDI DEĞİL

Osman Arıoğlu
, üstüne basa basa ‘‘Hayat Standardı'na geri dönüş söz konusu olmayacak. Çünkü, bu sistem yıprandığı için kaldırılmıştı’’ diyerek, atılacak adımları şöyle sıraladı:

Mükellefler için bir asgari kaçanç belirlenecek. Bunu birçok parametreyi kullanarak yapacağız.

Şu anda beyana dayalı vergilerde beyanlar çok düşük kalıyor. ‘‘Dilenciye sadaka verilecekmiş gibi’’ davranılıyor.

Biz kimseyi ‘şu kadar beyan et' diye zorlamayacazağız. Gelir ve vergi beyanı yine serbestçe beyan edilecek.

Vergide kontrol sistemini daha etkin hale getireceğiz. Kontrol sistemi bağlayıcı olacak.

İşkolu ve iller bazında değişik ‘asgari kazanç' belirlenecek. Bunun için DİE, DPT ve diğer ilgili kuruluşların verileri kullanılacak.

Asgari kazanca bakılıp, bu rakamın altında beyanda bulunanlara, ‘‘Belirlediğimiz asgari kazançla beyanınız arasında fark var. Bu fark nereden geliyor’’ diye sorulacak.

Yalnız bu sistem ‘‘Nereden buldun?’’ uygulaması ile karıştırılmasın. Sadece kontrol sistemi getiriyoruz.

MALİYE'NİN İHTİYACI

Maliye Bakanlığı çok kritik olan 2004 yılı için, ‘‘Enflasyon Muhasebesi’’nin devreye girmesiyle doğacak vergi boşluğunu da kapatmak amacıyla, kontrollerini artırıp, tahsilatı artırmaya çabalıyor. Öyle anlaşılıyor ki; kaldırılan ‘‘Mali Milat’’, ‘‘Nereden buldun’’ gibi vergi sistemine temel olacak uygulamalar yerine, adı böyle olmasa da, benzer kontrol sistemlerini uygulamaya sokma ihtiyacı duyuyor.


Maliye'den yeni bombalar


İş kolları ve iller bazında ‘asgari kazanç’ belirlenecek. Mükelleflerin beyanları, ‘asgari kazanç’la karşılaştırılacak.

‘Asgari kazanç’ın altında gelir beyan eden mükellefe bunun nedeni sorulacak.

Mükellefin vergi beyan ederken Maliye'ye ‘dilenciye sadaka verir gibi’ bakması önlenecek.

‘Hayat Standardı’, ‘Nereden buldun’ veya ‘Mali Milat’a dönüş olmayacak. Ancak, mükellef daha sıkı denetlenecek.


Laila'da ‘asgari hasılat’ dönemi


GELİRLER Genel Müdür Vekili Osman Arıoğlu, yeni dönemde, belli işletmelere yapılan ziyaretlerin ve hasılat belirleme işlemlerinin etkinleştirileceğini söyledi.

Arıoğlu, örneğin Laila gibi eğlence sektöründeki işletmelerde hafta içinde ayrı, hafta sonunda ayrı hasılatlar olduğunu, yine gece ve gündüz ayrı hasılatlara sahip işletmeler bulunduğunu hatırlatarak, ‘‘Bu tür işletmelere örneğin hem hafta içinde hem hafta sonunda daha çok gidilip etkin izlemeler yapılacak. Bu işletmelerin hasılatlarını belirlerken daha sağlıklı bir hesap yapılacak, ortalama hasılatlar belirlenecek’’ dedi. Kontrolü sıklaştırıp, örneğin mevsimsel ve dönemsel etkileri de göz önüne alarak daha sağlıklı bir ‘‘asgari kazanç’’ belirleneceğini kaydeden Arıoğlu, beyan edilen hasılat ve kazanç ile kendi belirledikleri rakamların karşılaştırılacağını ve ‘‘idarenin takdir yetkisi’’nin kullanılacağını söyledi.


Avukat ve doktor için de ‘asgari kazanç’ belirlenecek


GELİRLER Genel Müdür Vekili Osman Arıoğlu, vergi ve gelirde idarenin ‘‘takdir yetkisi‘‘nin yasalarda yer aldığını belirtti. Arıoğlu, ‘‘Takdir yetkimizin daha etkin ve bağlayıcı hale getirilmesi için yasada değişiklik yapılacak. Bu yolla vergi tahsilatında önemli artış bekliyoruz’’ dedi.

Maliye Bakanlığı şimdiye kadar hep sorun olan, gerçek beyan konusunda sürekli şüphe uyandıran avukatlık, doktorluk gibi serbest mesleklerde de bu asgari kazanç belirleme yetkisini daha etkin kullanıp, buradan sağlanacak geliri artıracak.


‘Fahri Müfettiş' vergi kaçıranı yakalayacak


MALİYE Bakanlığı'nın yeni yılda uygulamaya koyacağı, Vergi Konseyi'ne öneri alınmak üzere sunduğu bir başka sistem de ‘‘Fahri Vergi Müfettişliği’’ oldu. Arıoğlu, belirlenecek fahri vergicilerin kendi gittikleri işletmeleri gözleyerek, ‘‘Şu gün, şu saatte, şu işletmede kendisine ya da başka müşterilere fiş veya fatura düzenlenmediği’’ gibi tutanaklar tutup, bunu Maliye Bakanlığı'na ileteceklerini söyledi.

Bu tutanakların belli merkezlerde toplanıp idare tarafından inceleneceğini kaydeden Osman Arıoğlu, suistimal olmaması için bu sistemi de tartıştıklarını, detaylarını konuştuklarını kaydetti. Fahri müfettişlerin ‘‘belge, defter isteme’’ gibi vergicilerin yetkilerine sahip olamayacaklarını, bu yöntemle kontrol sistemini etkinleştirmek istediklerini belirtti.

Arıoğlu, fahri müfettiş belirlerken çok dikkatli olacaklarını, şaibeye adı karışmış, saygın olmayan kişilerin kesinlikle olmayacağını söyledi.
Yazının Devamını Oku

Piyasa yapıcılığı sistemine darbe

9 Eylül 2003
<B>GEÇEN</B> ayın sonlarında, piyasa yapıcısı bankalar yeniden belirlenerek açıklandı. Piyasa yapıcısı bankaların sayısı 10'dan 11'e yükseltildi. Eskiler değişmezken, sadece Halk Bankası mevcut piyasa yapıcısı bankalar arasına eklendi.

Hazine'nin açıklaması, hiç sorgulanmadı, sadece küçük bir haber olarak yer aldı. Halbuki piyasa yapıcılığı sistemi, borçlanma ve ülke ekonomisi için çok kritik.

Peki ne sorun var derseniz; bence Hazine yanlış bir karar aldı. İşin ilginç yönü; bankalar da yanlış olduğunu bildiği halde ses çıkarmadı.

Herşeyden önce Hazine'nin, şeffaflık gereği, neden Halk Bankası'nın sisteme dahil edildiğini açıklaması gerekirdi. Açıklamadılar çünkü belirli özkaynak ya da ikincil piyasadaki işlem hacmi kriterlerine uyduğu için sisteme alınmış olamaz.

Halkbank sisteme dahil edildi ama bundan sonra şartlara uyması da mümkün değil. Peki, şartlara uyamazsa çıkarılacak mı, bu anlayışla onu da hiç sanmıyoruz...

Halkbank'ın elinde yüklü kamu kağıdı var ama hemen hepsi piyasa dışı, piyasada işlem görmeyen kağıt. Halkbank'ın bundan sonra uyum için ihalelere sürekli teklif atıp, yüklü kağıt alması gerekecek. Bankanın nakit durumu buna da müsait değil.

Piyasa yapıcısı olan bankalar, bu konuda yetkin elemanlara sahipler ve ihalelerden aldıkları kağıtların büyük bölümünü yeniden alıp satarak para kazanırlar. Hiçbir piyasa yapıcısı banka, aldığı kağıdı tümüyle kendinde tutamaz.

İşte Halk Bankası'nın bu konuda yetkin elemanı da yok. Özel sektörden bu konuda deneyimli insanlar alınmıştı ama yeni yönetimle birlikte onlar ya istifa ettiler ya görevlerinden alındılar. Yani piyasa yapıcısı banka olmak için ne parası yeter, ne de teknik düzeyi.

Peki, Hazine yönetimi neden Halk Bankası'nı da sisteme alma gereği duydu. Sistemde zaten Ziraat Bankası var. Vakıfbank'ı da sayarsanız, sistem içinde iki kamu bankası var ve böyle bir boşluk söz konusu değil. Sistem yeniden belirlenip, bankalar saptanırken, bu konu tartışılmış, Halk'ın sisteme dahil olamayacağı, gerek olmadığı, fazla kamu bankasının ihaleler için şüphe yaratacağına karar verilmişti.

Peki bunları bile bile, Halk Bankası neden sisteme alındı? Yoksa bilinmiyor mu?

HAZİNE'DE GÖREV DAĞILIMI

Hazine'deki atamalar yılan hikayesine döndü. Önce müsteşar yardımcılığı için parti içinde çelişkiler yaşandı. Süreç uzayıp yardımcılar atanamayınca Bakan Babacan, ‘‘Müsteşarımız kendisi götürüyor ne zaman yorulursa o zaman düşünürüz’’ dedi.

Bu demecin ardından iki hafta geçmişti ki, vekaleten iki müsteşar yardımcısı atandı. Bu atama ‘‘Bakana göre Müsteşarı çabuk yoruldu’’ diye yorumlandı, Müsteşar yıprandı.

Bundan sonra görev paylaşımı merak edildi. Müsteşar Çanakcı soranlara Kamu Finansmanı (KAF) ve Dış Eko'yu kendinde tutacağını, KİT ve Araştırma'yı Cavit Dağdaş'a, Teşvik ve Yabancı Sermayeyi Burhanettin Aktaş'a vereceğini söyledi.

O sıralarda Bakan sanıyoruz yine yurt dışında tanıtım yapıyordu. Bakan geldi ve açıklanan paylaşım tümüyle farklı çıktı. KİT Burhanettin Aktaş'a verilmişti.

Bu aslında büyük bir görüş ayrılığı ve böyle durumlarda daha önceki Müsteşarlar böyle bir şeye karşı çıkar, ille de kendi düşüncelerini uygulamaya sokarlardı.

Hazine'de KAF'tan sonra önemli bölümler Dış Eko ve KİT'tir. Yabancı Sermaye yeniden düzenleniyor, Banka Kambiyo BDDK'dan sonra işlev yitirdi, Bakan Sigorta'yı da leasing, factoring gibi Hazine dışına çıkarmak istiyor.

Halbuki Dağdaş, DPT'de yıllardır bu işi yapmış, KİT sorunlarını, çözüm yollarını bilen, deneyimli bir bürokrat. Yani Müsteşar dediğini yaptırsaydı, kimse sesini çıkarmazdı. Ama Bakan, Dağdaş yerine, danışmanı Aktaş'a bu görevi verdi... Belki de Dağdaş, ‘‘politik baskıdan etkilenmeyecek kadar teknisyen’’ bulundu, kimbilir...
Yazının Devamını Oku

Ağustos bütçesi iyi sıra ek bütçede

8 Eylül 2003
<B>TEMMUZ</B> ayı bütçe rakamları piyasaları ürkütmüştü. Bu havayı dağıtmak için Hükümet elini çabuk tuttu ve <B>'Ağustos ayı rakamlarının iyi çıktığını'</B> söyleyiverdi. Piyasalar, Hazine nakit dengesi ile rahatladı, Maliye Bakanı Salı günü 'iyi rakamlar'ı açıklayacağını söyleyince, iyi haber de tümüyle satın alındı. Ağustos rakamlarının bu kez özel toplantıyla açıklanması, Hükümetin piyasalardaki olumlu havayı körükleme amacını gösteriyor. Umarız Hükümet, artık, 'beklenti yönetimini sadece olumlu haberlerle yapmak'tan vazgeçer. Sapmaları, tehlikeleri, nedenlerini ve yapılacakları açıklayarak, 'ancak şeffaflıkla, iyi ve kötü bilgiyi birlikte vererek beklenti yönetimi yapılabileceğini' görür....

Çünkü Maliye yetkilileri bile, Ağustos ayı rakamlarının iyi çıktığını ama bu aya ilişkin dengenin 'her ay sürdürülebilir bir denge olmadığını' kabul ediyorlar. Yani belli ki; IMF öncesi Maliye çok sıkı durdu. Gelir kaleminde özel çabayla sıra dışı performans sağlandı, harcamalar en düşük limitlerde tutuldu. Yetkililer, seçime gidilirken harcamaların her ay buralarda tutulmasının çok zor olduğunu söylüyor.

Bizce Bakan Unakıtan, basın toplantısında 'bundan sonra nasıl sıkı durulacağını' da açıklamalı. Nerede sıkıntı olduğunu, bütçe kalemlerinde ne tür sapmalar olduğunu, sapmaların hangi önlemlerle rayına oturtulacağını ya da bu kalemlerden doğacak boşlukların nerelerden, hangi önlemlerle kapatılacağını da, birlikte açıklamalı.

Bakana basın toplantısında, herhalde, piyasaların merak ettiği, 'belediyelerin aşırı harcamalarının kaynağı, gelecek yıla etkisi ve tahkim niyeti' de sorulacaktır...

Unakıtan'ın, yakında gündeme gelecek, 'ek bütçe' için yapılan planları da şimdiden açıklamasında yarar var. Çünkü piyasaların gözü bundan sonra ek bütçede olacak. SSK ve Bağ-kur aflarından beklenen gelirin gelmeyeceği açık. Yani yapılacak ek bütçe giderek zorlaşıyor. Büyüklüğü, yöntemi ne olacak? Kısacası; IMF görüşmeleri Ağustos bütçesinin iyi çıkmasıyla biraz rahatlatılsa da, her şey hallolmuş değil. Dengeler, 'rahatlama' için en ufak bir imkan vermiyor.

Babacan'ın danışmanı Merkez Bankası'na


EKONOMİ bürokrasisi bir yandan IMF görüşmelerine hazırlanırken, öte yandan da 'eşgüdüm yokluğu', 'İmar Bankası faturası' ve 'yeni atamalar'ı konuşuyor. Hazine'deki 'vekil yardımcılar' ayrı bir yazı konusu.Beklenen atamalardan biri ise Merkez Bankası Başkan Yardımcılığına ilişkin. Aykut Ekzen'in yaş haddi nedeniyle boşalttığı Başkan Yardımcılığı koltuğu, bir-kaç aydır boş. Bu makam için Banka içinden bir öneri götürüldü ama Bakan Babacan bu atamayı kabul etmedi. Şimdi bu makam için adı geçen isim; Babacan'ın danışmanı Yrd. Doç. Dr. Erdem Taşçı. Erdem Taşçı Bilkent Üniversitesi'nde öğretim üyesi. 1966 doğumlu. Babacan'la birlikte ODTÜ Elektrik bölümünden mezun olup, yurt dışında ekonomi dalında lisans üstü yapmış, doktorasını almış. Yani Babacan'ın yakın okul arkadaşı... Devlet Bakanı'nın yakın arkadaşı ve danışmanının Merkez Bankası Başkan Yardımcılığı makamına atanması, 'bağımsızlık ' ile nasıl bağdaşacak, bilmiyoruz. Ancak 'yiğidin hakkını yiğide vermek' de gerekiyor. Taşcı, çok sayıda uluslar arası yayına sahip, akademik kariyeri hakkında şüphe yaratmayan, üstüne üstlük şimdiye kadarki performansı ile partizanlık yapmayıp, 'bizden olmayanın söylediği yanlıştır' tavrına girmediğini ispatlamış, bürokrasi içinde sevilen, saygın bir kişi. 'Resmi danışman' sıfatının olmaması, Merkez Bankası yönetimi için bir avantaj.

Korhan yeni Murakıplar Başkanı


İMAR Bankası olayı nedeniyle BDDK oturduğu, gündemin baş sırasındaki yerini korumaya devam ediyor. Gerçi Fona alınan bankalar ve sistemdeki yapısal değişiklik nedeniyle hep gündemdeydi. Ancak bu kez, ekonomideki bütün kötülüklerin, çarpıklıkların kesiştiği noktada yeraldığı, İmar Bankası olayıyla iyice açığa çıktı. Böyle olunca da Kurumun yöneticileri, haklı-haksız eleştirilerle 'hedef tahtası' yapıldılar.

Bu eleştirilere dayanamayan Murakıplar Kurulu Başkanı Abdülhalik Berber geçtiğimiz hafta istifasını verdi. Kurul, bu istifa üzerine toplanıp, hiç vakit kaybetmeden, yeni Murakıplar Kurulu Başkanını belirledi. Murakıplar Kurulu Başkanlığı'na Bankalar Yeminli Başmurakıplarından Mustafa Korhan getirildi. Korhan, Kurul bünyesinde herkesin benimsediği, deneyimli bir isim. Umarız Korhan'ın Başkanlığında Murakıplar Kurulu, hem bir yandan elindeki dosyaları başarıyla sonuçlandırır, hem de artık her Kurulun kendi bünyesinde yoğunlaşması gereken, 'çağdaş ekonomik koşullara göre işlev ve organizasyonunu yeniden yapılandırma ve saygınlık kazanma' gerekliliğini yerine getirir...
Yazının Devamını Oku

Takvim yeniden sıkışmaya başlıyor

6 Eylül 2003
<B>5. </B>gözden geçirme sırasında, bir çok yapısal tedbir konusunda AKP Hükümeti IMF'den süre istemişti. IMF de, hiç olmadığı kadar yumuşak davranıp bunları kabul etmişti. Şimdi bütün bunların Ekim ayı sonuna kadar yapılması gerekiyor. Örneğin serbest bölgelerdeki vergi muafiyetinin sınırlandırılması konusunda IMF'in ısrarı var. Ekonomiden sorumlu bakanlar, özellikle Maliye Bakanı ek gelir yaratacağı için önceleri bu öneriye sıcak baktılar ama serbest bölgeciler 'siyasi etki' yaparak, bunun önüne geçtiler. Şimdi IMF'le bu konuda mutabakat sağlanması gerekiyor. Bunun için bir IMF Heyeti yarın Ankara'da olacak ve genel vergi teşvikleri ile birlikte serbest bölgelerin durumu da ele alınacak. Hükümetin burada adım atması gerekiyor ama orta yol nasıl bulunacak, henüz belli değil.

Aynı IMF heyeti ile ayrıca bankaların yükünü azaltacak, 'aracılık işlemleri'ndeki vergi yükünün azaltılması konuşulacak. Gördüğümüz kadarıyla Maliye Bakanlığı gelir kaybı yaratacağı için, aracılık işlemlerindeki vergi yükünün kaldırılmasına karşı. Ancak orta bir yolun bulunabilir, gelir kaybı yaratmayacak ancak bankalara külfet yaratan bazı küçük yüklerin kaldırılması sözkonusu olabilir. Bankalar daha sonrası için, belli bir takvim uyarınca bu yüklerin azaltılmasına çalışacaklar.

SİYASİ KONULAR

Bunlar teknik konular ama bunların yanı sıra siyasi olarak halledilmesi gereken unsurlar var. Kamu mali yönetim reformu başta olmak üzere, tartışmalı, siyasi otoritenin kararına ihtiyaç duyan yapısal tedbirlerin hayata geçirilmesi gerekiyor ama henüz taslaklar bile hazır değil. Kurullarla ilgili çerçeve yasa taslağı yeniden yazıldı ve şimdi bu tartışılıyor. Bu taslakta yeralan '3 ay içinde bütün kurulların yeniden atanacağı' maddesi, sistemin düzeltilmesinden çok, siyasi olarak kurullara 'kendi adamlarını seçme isteği'nin öne geçtiğini gösteriyor. Bu durum hem IMF'i hem de Dünya Bankası'nı, 'gerçekten sistemi düzeltecek bir değişiklik olmadığı' kanısına sokuyor. Bu taslaklar da tartışma konusu olacak.

İmar Bankası'da talepler alındı ama bunların ne kadarı kabul edilecek belli değil. Ne olursa olsun çok büyük, mali dengeleri bozabilecek bir yük geleceği kesin.

İşte bu ayın sonunda gelecek IMF heyeti ile bütün bunlar tartışılacak. Türkiye'nin Irak'a asker göndermesi konusunda ABD bu kez umutlu. Bu nedenle de IMF'in tavrında bir sertleşme beklenmiyor. Ancak Ekim ayı sonuna kadar asker işinin netleşmesi, 6. gözden geçirme için kritik bir karar.

Bununla birlikte ABD'nin 1 milyar dolarlık hibe karşılığı vereceği 8,5 milyar dolarlık kredi konusu da ekonominin gidişatı açısından çok kritik bir önem kazandı. Başbakan ve bakanlar ne kadar 'Biz istemedik hesaplarımızı 8,5 milyar dolarlık kredi yokmuş gibi yapıyoruz' deseler de, piyasalar açısından bu kredinin gelmesi çok önemli. Öyle yanlış bir beklenti yaratıldı ki; 8,5 milyar dolarlık kredi gelmezse, yani Türkiye'nin Irak'a asker göndermesi gerçekleşmezse, bunun etkileri çok büyük olacak. Özellikle yeni yılın ilk 2 ayında çok büyük içborç geri ödemeleri var ve bu geri ödemelerin aşılabilmesi için herkes gözünü bu krediye ve kredinin önemli bir bölümünün bu dönemde kullanılıp, dönemin rahatlatılmasına çevirmeye başladı.

Hem İmar Bankası'nın getireceği yük, hem ileriye dönük yüklü geri ödeme dönemlerinin artık konuşulmaya başlanması, hem de bütçe perfomansında beklenen kötüleşme, önümüzdeki günlerde piyasaların havasını bozabilecek önemde. Bütün bunlar düşen faizlerin yeniden yükselmesine, yükselen faizlerin de daha önceki stokları nedeniyle kár yazan bankaların., aldıkları düşük faizli kağıtlar nedeniyle yeniden zarar etmelerine yol açabilir. Bankalar belki başka yerlere aktarıp bu yıl sonuna bu zararları yazmayabilirler ama ya sonrası...

Yani takvim yeniden sıkışmaya başladı, hazırlıkların hızlanması gerekiyor.
Yazının Devamını Oku

Enflasyon rakamı faiz indirimi için yeterli değil

4 Eylül 2003
<B>AĞUSTOS</B> ayı enflasyon rakamları da iyi çıktı. Piyasalar daha önceden <B>‘‘iyi rakam’’</B>ı satın almaya başlamışlardı. Aslında açık söylemek gerekirse; piyasalar enflasyon rakamından çok faiz rakamına bakıyorlar. Yani enflasyona, ‘‘iyi çıktığı taktirde Merkez Bankası faiz indirir’’ diye bakıyorlar. Enflasyon rakamlarının tek başına faiz indirimi için yeterli bir veri olmadığını, aslında piyasalar da biliyor ama...

Enflasyon ve büyüme rakamları iyi ama ‘‘bunlar faiz indirimini getirir’’ diye bir şey yok. Başka bir deyişle, piyasaların ‘‘faizler piyasanın kısa dönemli işine geliyor diye düşer’’ gibi bir yanılgıyı, artık üzerlerinden atmaları şart.

Şimdi herkes ‘‘enflasyon rakamları iyi geldi bugün Merkez Bankası faiz indirir’’ diye bekleyecek. Belki de bu yanlış bekleyiş politikacılara da aktarılıp, Merkez Bankası üzerinde her yönden baskı oluşturulmaya çalışılacak, ama bu yanlış.

Tamam, enflasyon rakamları iyi geldi de, acaba, Merkez Bankası'nın ileriye doğru bekleyişleri nelerdir, bunu merak eden yok. Merkez Bankası'nın toplam talep konusundaki saptamaları, düşünceleri nelerdir, bunlar da merak edilmiyor.

Temmuz ayı bütçe rakamlarının iyi çıkmadığını artık Hükümet üyeleri bile

kabul ediyor. Ağustos ayı bütçe rakamlarının da iyi çıkmaması halinde önemli bir sapma açıkca ortaya çıkacak. Ağustos ayı bütçe rakamları konusunda karışık sinyaller geliyor. Hazine nakit dengesini iyi yorumlayanlar var ama bu bile tek başına bütçeyi vermez. Ağustos rakamları da kötü çıkarsa ‘‘alarm sinyalleri’’ çalmış olacak, şu anda bütün bunlar bilinmeden ‘‘hemen faiz düşsün’’ diyebmek mümkün mü?

İmar Bankası'nın kamu dengesinde

büyük bir açık yaratacağı artık belli oldu. Önümüzdeki hafta sonu rakamların ortaya çıkması gerekiyor. 9 katrilyonluk bir

talepten söz ediliyor. Yapılacak yüklü ödemeler için yakında kararnamenin

çıkması gerekiyor. Bunlar nasıl

ödenecek, ne kadarlık bir yük getirecek, nakit dengesine nasıl etki edecek, Merkez Bankası'nın

bunları görmesi gerekmiyor mu?

IMF 25'İNDE GELİYOR

IMF Heyeti ‘‘Ekim sonu gelecek’’ derken, ziyaretini öne aldı. Heyet 25 Eylül'de gelmek için Ankara'ya başvurusunu yaptı ama henüz yanıt almadı. Büyük ihtimalle Türk Heyeti Dubai'de IMF-Dünya Bankası yıllık toplantılarında iken, yani ayın 26'sından önce gelecekler. Önce İstanbul'da temaslarda bulunup arkasından Ankara'ya geçip, dengeleri konuşmaya başlayacaklar.

Bu arada bir ‘‘öncü IMF Heyeti’’ de bu hafta sonu Ankara'da olacak. IMF uzmanları Maliye yetkilileri ile Pazartesi gününden itibaren, üzerinde bir türlü anlaşılamayan ‘‘vergi teşvikleri’’ ile ‘‘Bankaların aracılık faaliyetlerindeki vergi yükünün azaltılması’’ konusunda müzakereler yapacaklar.

IMF'nin soruları henüz Ankara'ya gelmedi ama konuşacakları konular belli. Her şeyden önce 2003 yılı bütçe ve faiz dışı fazla gerçekleşmeleri konuşulacak. Ertelenen bir sürü yapısal tedbirin ekim sonuna kadar TBMM'den çıkması gerekiyor. Bunun için hazırlık gerekiyor, şu anda taslaklar bile ortada yok.

Her şeyden önemlisi de 2004 yılı bütçesinin çatılması çok zor. Bu yıl 6.5'luk faiz dışı fazlanın gerçekleşmeyeceği ortada, IMF bu seneki açığın da gelecek seneye eklenmesini isteyebilir. Taviz vermeyeceği tek şey ise, 2004 için 6.5'luk faiz dışı fazla olacak. Bunu sağlayacak gelirin şu anda ortada olmadığı da açık.

Bu belirsizlikler hiç olmazsa biraz belirginleşmeden Merkez Bankası'nın faiz indirimi zor değil mi? Doğaldır, piyasalar şimdi de Eylül sonu bilançolarına kilitlendi, kár için indirim istiyor. Ancak mesnetsiz indirimin çok büyük sıkıntıları beraberinde getireceğini, ileride bir faiz artışının ‘‘büyük sorun’’ yaratacağını, Merkez'in temkinli davranışının kendi lehlerine olduğunu, umarız artık görürler.
Yazının Devamını Oku

Türkiye bankacılık krizini çok ağır yaşadı

2 Eylül 2003
<B>Özelleştirme'ye daha geniş yetkiler verin</B> Dünya Bankası Türkiye Raporu'nda özelleştirme geniş şekilde yeralıyor. Programın devamı ve yapısal tedbirlerin derinleştirilmesi için özelleştirmenin önemine dikkat çekilen raporda özelleştirme idaresinin yetkilerinin büyük ölçüde genişletilmesi, bakanlıkların özelleştirme işlemlerine karıştırılmaması isteniyor. Raporun bu bölümünde şu görüşler yer alıyor: ‘‘Özelleştirmenin hızlandırılması reformların kredibilitesini artıracak ve özel sektör gelişmesini destekleyecektir. Özelleştirme Yüksek Kurulu'nun, özelleştirmenin büyüklüğüne bakmadan, her türlü işlemi onaylamak durumunda olması, çok küçük bir işlemin bile birkaç kere dönmesine neden olmaktadır. Özelleştirme İdaresi'nin yetkileri, stratejik olmayan özelleştirmeleri hızlandırmak için, ÖYK kararına gerek duymayacak şekilde genişletilmelidir. Özelleştirme İdaresi portföyündeki kárlı kuruluşlarla zarar eden kuruluşlar arasında fon aktarmaya, şeffaflık ve Kuruluşların yönetimini teşvik etmek adına vazgeçmelidir. Özelleştirme İdaresi portföyündeki zarar eden kuruluşların birleştirilmesi ve tasfiyesinde serbest bırakılmalıdır. Gelecek özelleştirmelerin hiçbiri Bakanlıklar tarafından yapılmamalı ve Özelleştirme İdaresinin deneyimleri ve teknik kapasitesi tam olarak kullanılmalıdır.’’

DÜNYA Bankası'nın yıllık ‘‘Türkiye Raporu’’nda, Türkiye'nin yaşadığı ağır bankacılık krizi de geniş yer alıyor.

Geçen hafta Dünya Bankası Yönetim Kurulu'na sunulan ve ekim ayında Türkiye'de düzenlenecek bir toplantıda kamuoyuna açıklanacak olan rapordu, ‘‘Türkiye, bankacılık krizini diğer ülkelerden daha ağır yaşadı’’ ifadeleri dikkat çekiyor.

YAPILACAK ÇOK İŞ VAR

2001 krizi sonrasında, bankacılık reformu konusunda yapılanların çok hızlanmasına rağmen hálá yapılması gereken çok önemli işler olduğuna işaret edilen Dünya Bankası raporunda şunlar dile getiriliyor: ‘‘BDDK kurulmuş, bankacılık mevzuatı AB ve Basel normlarına göre yenilenmiş, zayıf bankalara müdahale edilmiş ve kapsamlı bir yeniden sermayelendirme operasyonu yapılmıştır. Bankacılık krizi atlatan diğer ülkelere oranla, Türkiye'de krizin maliyeti çok yüksek olmuştur. Bütün yapılanlara rağmen piyasalarda bazı özel bankaların yeteri kadar sermayelendirilmediği konusunda algılama devam etmektedir. Bu algılamanın nedenleri çeşitli faktörlere dayanmaktadır. Bunlar, bankaların yeniden sermayelendirme kapsamında artırılan sermayelerinin çok önemli bir kısmı enflasyon muhasebesi nedeniyle oluşan varlık değerlemesinden kaynaklanmaktadır. Grup kredilerinin sermaye tabanından düşülmesini öngören düzenlemeyi kaldıran mevzuat değişikliği yapılmıştır. Bankaların yüksek miktardaki DİBS portföyünün risk ağırlığı sıfır olarak belirlenmiştir. Diğer yandan, bankalar, yüksek grup kredileri ve devam eden vade uyuşmazlığı nedeniyle kárlılık sıkıntısı çekmektedir. Kamu bankaları yeniden yapılandırılmasının tamamlanması ve özelleştirilmesi süreci içinde yeni önlemlerin alınması gerekmektedir. Bu devamlı siyasi destek gerektirmektedir.’’

BDDK'NIN BAĞIMSIZLIĞI KRİTİK

Dünya Bankası, raporunda Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'na (BDDK) bağımsızlık açısından önemli bir destek mesajı da yer alıyor. Bu bölüm de şöyle:

‘‘BDDK, siyasi etkilerden uzak ve özel sektör disiplini ile çalıştığında daha etkin olacaktır. Bu nedenle Türkiye için çok kritik konu, BDDK nın bağımsızlığı ve kurumsal ve fonksiyonel kapasitesinin geliştirilmesidir. 2000 yılında uygulamaya konan garanti sisteminin yerine, AB normlarına uygun ve çok iyi dizayn edilmiş mevduat güvencesi sistemi oluşturulmalıdır. Oluşturulacak mevduat güvencesi sisteminde, banka performansını artıracak motivasyonların sağlanmasına özel önem verilmelidir. Özellikle düşen enflasyon döneminde, bankaların kárlılığını artırmak için, yeni vergi düzenlemeleri ile birlikte piyasayı bozan işlem vergileri kaldırılmalıdır.’’

ZİRAAT'LE HALK BİRLEŞSİN

Dünya Bankası, kamu bankaları sorununu bir kez daha irdeliyor. Raporda bankacılık sisteminin yüzde 30'una sahip olan kamu bankalarının yeniden yapılandırılması ve özelleştirilmesinin bankacılık reformu açısından kritik önem taşıdığı vurgulanıyor. Raporun bu bölümü de şöyle:

‘‘Vakıfbank'ın özelleştirilme süreci başlatılmış, ancak başarılı olmak için banka portföyünün yeniden yapılandırılması gerekmektedir. Ziraat ve Halk Bankası'nın özelleştirilmesini kolaylaştırmak için, bu bankaların küçültülmesi gerekmektedir. Ziraat ve Halk Bankası portföyünde bulunan DİBS'lerin bir bölümü, para piyasası yatırım fonlarına veya diğer finansal enstrümana dönüştürülebilir. Diğer önemli bir adım, Kamu bankalarının sübvansiyon dağıtma fonksiyonları sınırlandırılabilir. Kamu bankalarının özelleştirilmesinde gelecekte bu bankaların stratejik yönleri önemli bir konudur. Ziraat Bankası'nın KOBİ'lerde dahil tüm bankacılık hizmetlerine yöneleceği beklenmektedir. Bu durumda Ziraat Bankası, Halk Bankası'nın KOBİ'lerden oluşan müşteri tabanı için rekabete girecektir. Dolayısıyla, bu iki bankanın birleştirilmesi konusu ciddi olarak değerlendirilmelidir.’’

Sistem kayıt dışı işleri teşvik ediyor

DÜNYA
Bankası, ‘‘Türkiye'deki iş güvenliğini 26 OECD ülkesi arasında en fazla olanı’’ diye yorumluyor. Bu konuda da şunlar dile getiriyor:

‘‘Türk İş Kanunu, kağıt üzerinde çok güçlü işgücü korumasına sahip olmasına rağmen, bunların uygulanabildiği konusunda tereddütler vardır ve uygulamada system kayıtdışı istihdamı güçlü bir şekilde teşvik etmektedir. Türkiye'nin istihdam düzenlemeleri arasında iki konu çok önemlidir: Kıdem tazminatı için beyan ve ödeme gerekmektedir. Mevzuat 20 yıllık tipi bir işciye 26 aylık kıdem tazminatı ödenmesini öngörmektedir. Bu miktar, Portekiz dışında en yüksektir. Geçici istihdam düzenlemeleri. Bu konuda Türkiye'nin düzenlemeleri çok katıdır. Belli süreli sözleşmeler, ancak özel durumlarda ve işin niteliğinin geçici olmasına bağlı olarak yapılabilmektedir. Geçici sözleşmeler, genellikle, mevsimsel ve tarım alanında uygulanabilmektedir. Türkiye'de gecici işci sağlayan kuruluşlara izin verilmemektedir.’’
Yazının Devamını Oku

Daha yapacak çok işiniz var

1 Eylül 2003
Dünya Bankası'nın Türkiye Raporu'nun yazımı tamamlandı. Rapor taslağı, küçük düzeltmelerden sonra eylül ayı içinde yayımlanarak bütün dünyaya dağıtılacak. Dünya Bankası'nın raporunda, ekonomide alınan yol anlatılarak, alacağı daha çok yol bulunduğu, yapısal tedbirlerin, aksayan alanları kapsayacak biçimde çeşitlendirilip derinleştirilmesi gereği üzerinde duruluyor.DÜNYA Bankası'nın her yıl hazırladığı Türkiye Raporu'nun yazımı tamamlandı. Bürokrasiye sunulan rapor taslağı, küçük düzeltmelerden sonra Eylül ayı içinde yayımlanarak bütün dünyaya dağıtılacak. Dünya Bankası'nın bu yılki raporunda özetle, ekonomide alınan yol anlatılarak, alacağı daha çok yol bulunduğu, yapısal tedbirlerin, aksayan alanları kapsayacak biçimde çeşitlendirilip, derinleştirilmesi gereği üzerinde duruluyor.Raporun en çarpıcı yönlerinden biri mali uyumun önemine dikkat çekilen bölüm. Bu bölümde orta ve uzun vadede Türkiye'nin yüksek faiz dışı fazla vermeye devam etmesi gerektiği belirtilirken, borçların sürdürülebilirliği açısından orta dönemde her yıl yüzde 6.5 faiz dışı fazla rakamının devam etmesi gereği üzerinde duruluyor. Uluslararası literatürde orta vade tanımının 3 ile 5 yıl arasında olduğu varsayılırsa, işin önemi kendiliğinden ortaya çıkıyor.Dünya Bankası'nın Türkiye raporunda bankacılık alanında yapılanların yeterli olmadığı, daha birçok adımın atılması belirtilirken, BDDK'nın bağımsızlığının Türkiye için kritik olduğunun da altı çiziliyor. Hükümetin yaptığı seyyanen zam ile sistemin mali durumunu daha da bozduğunu belirten Dünya Bankası, sosyal güvenlik alanında da yeni reformlar istiyor.'Ülke Ekonomik Raporu: Makroekonomik İstikrar ve Sürdürülebilir Büyümeye Doğru' isimli raporda yeralan önemli hususlar özetle şöyle:AB STRATEJİK ÇIPAMakroekonomik istikrar, görülebilir gelecekte, sürdürülebilir yüksek düzeyde mali uyuma bağlıdır. Mali uyum, yapısal reformlar ve sıkı para politikası da dahil destekleyici makro politikalarla güçlendirilmelidir. Eğer Türkiye AB'ye doğru güvenilir bir şekilde yol alırsa orta vadede en azından enflasyon-büyüme çelişkisinin maliyetini minimize edebilecektir.Kamu sektörü kurumlarını modernize etme ve kamu yönetimini iyileştirme konusunda kararlı uygulamalar kaliteli mali uyum ve iş ortamının iyileştirilmesi için kritik bir öneme sahiptir.Büyüme sürecini geliştirmek ve sürdürülebilir hale getirmek finansal ve reel sektörün performansındaki iyileşmeye bağlıdır. Geniş bir yelpazedeki yapısal reformlar, mali sistemi güçlendirmek, kurumsal yeniden yapılandırmayı desteklemek, düzenleyici reformları tamamlamak ve özelleştirme ve piyasa serbestleştirilmesini hızlandırmak amacıyla derinleştirilmek zorundadır.Sosyal politikalar geliştirilmelidir. Devam eden reform sürecinin olumsuz etkilerini azaltacak, insan kaynakları seviyesini artıracak ve maksimum iş yaratmak için işgücü piyasalarının etkin çalışmasını sağlayacak önlemler alınmalıdır. Gelirler politikası Türkiyenin rekabet gücünü koruyacak şekilde oluşturulmalıdır.Sürdürülebilir büyüme, Türkiyenin ticaret ve sermaye hareketleri açısından dünya ekonomisi ile daha fazla entegrasyonuna bağlıdır. Güçlü ihracat performansını korumak, doğrudan yabancı sermayeyi özendirmek ve güven ortamını iyileştirmek amacıyla yapısal reformlar gerekmektedir. Ekonominin dış şoklara karşı kırılgan olduğu dikkate alındığında kur politikalarındaki esnekliğin devamı önemli olmaktadır. AB tam üyelik sürecindeki çabalar Türkiyenin reform çalışmalarına stratejik bir dış çapa olacaktır.MALİ UYUMUN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİTürkiye, borç yükünü azaltmak ve enflasyon hedefine ulaşmak için orta ve uzun vadede yüksek faiz dışı fazla vermek durumundadır. Mali uyum politikalarını sürdürülebilir hale getirmek aşağıda belirtilen makro politikalarla desteklendiğinde daha kolay olacaktır.Bağımsız Merkez Bankasının uygulayacağı sıkı para politikaları, dalgalı kur sistemi altında kur esnekliğinin devamı, ülkenin rekabet gücünü artırmak için aktif politikalar ve doğrudan yabancı sermayeyi özendirecek gelirler politikasıı da dahil, gerekli çabanın gösterilmesi.İÇ VE DIŞ RİSKLERSürdürülebilir büyümenin önünde, dikkate alınmak zorunda olunan önemli risk faktörleri vardır. Bunlardan iç riskler;Mali sektör reformlarının tamamlanmaması ve Hazine'nin yüksek miktarda borçlanma ihtiyacı, özel sektör yatırımcılarının finansman yollarını kapatabilir.Kriz sonrası zor duruma düşen şirketlerin ve bu alandaki yeniden yapılandırma çalışmalarının yavaş olması, rekabet gücünün artırılması ihtiyacı doğurabilir.İş gücü piyasasındaki katılıklar, işgücü verimliliğini artırmakta ve yeni iş alanları yaratmakta gecikmelere neden olabilir.Dış riskler; dünya ekonomisinde beklenen düşük büyüme hızı, uluslararası yatırımcıların risk iştahını azaltarak, doğrudan yabancı sermayenin gelişini azaltabilirIrak'ta potansiyel savaş sonrası istikrarsızlığı; BM ticaret kısıtlamalarının kalkması nedeniyle artan bölgesel ticaret hacmi, Türkiyenin ödemeler dengesi için olumlu olmasına rağmen, Irak savaşının ekonomiye olumlu etkileri doğal olarak orta vadeli olması yanında olumsuz etkileri yakın zamanda görülmektedir.2003 ve daha sonraki yıllar için yapılan dış finansman planları, daha çok uluslararası piyasa borçlanmalarına dayanmaktadır. Uluslararası piyasalardaki mevcut durum gözönüne alındığında Türkiye bu planlarını gerçekleştirmekte zorlanabilir.Orta vadede her yıl 6.5 faiz dışı fazla lazım EKONOMİNİN durumu, kamu borçlarının miktarı dikkate alındığında, kamu açıklarının finansmanı uzun vadeli faiz dışı fazla sağlanmasına bağlıdır. Türkiye'nin borç stokunu yönetilebilir seviyelere indirebilmesi için orta vade için her yıl GSMH'nın yüzde 6.5 'u kadar faiz dışı fazlaya ihtiyacı olduğu tahmin edilmektedir. Sıkı maliye politikaları aynı zamanda 2005 yılında tek haneli enflasyon rakamlarına inmek için de gerekmektedir. Uluslarararası tecrübeler mali uyumun genellikle yalnızca yüksek kaliteli olduğu zaman sürdürülebilir olduğunu gösterir. Mali uyumun kalitesi, gelir artışlarından çok sabit harcama kısıntılarına dayanmasıyla ölçülmektedir. Türkiyenin son yıllardaki deneyimi, harcamalar artarken, gelir artışları sağlamak ancak geçici olarak mali durumda iyileşmeler sağlamaktadır. Toplam faiz dışı bütçe harcamaları 1999 yılındaki GSMH'nın yüzde 20'si seviyelerinden, 2002 yılında yüzde 22.8 seviyelerine yükselmiştir. Mali uyumun kalitesi, aynı zamanda, koşullu yükümlülükler, KİT zararları ve verimsiz sübvansiyon programları gibi mali disiplinin yapısal sorunları hakkında önlem almakla sağlanabilecektir. Yüksek kaliteli mali uyum, orta vadede borcun sürdürülebilir olduğuna ve iç borçta risk priminin yönetilebilir seviyelerine, piyasaları ikna etmek açısından çok önemlidir.Borçlanma Kanunu uygulansınKAMU harcama yönetimi stratejisi aşağıdaki üç ana öncelik etrafında şekillenmiştir. Bütçe hazırlama ve uygulama sürecinin reformu. Kamu muhasebesi, satın alma ve denetim süreçlerini, mali hesap verilebilirliği artırmak amacıyla iyileştirmek.İyi kamu yükümlülük yönetimini sağlamak. Etkin kamu yükümlülük yönetimi, borçlanma otoritesinin sınırlarının net olarak belirlenmesi, kamu yükümlülüklerinin şeffaf olarak yayınlanması ve modern risk yönetimi konusunda kurumsal kapasitenin artırılması ile ilgilidir. İyi kamu yükümlülük yönetiminin alt yapısı kamu finansmanı ve borçlanma kanunu ile sağlanmış ve bu çerçevede daha iyi borç ve risk yönetimi için Hazine içinde orta ofisi kurulmuştur. Şimdi üzerinde ciddiyetle durulması gereken konu borçlanma kanununun uygulanması ve orta ofisin tam fonksiyonunu görmesidir. Kamu sektör yönetişimini iyileştirmek için yapılanların amacı, ekonomi yönetiminde siyasi etkilerin azaltılması ve hükümet eylemlerinin kalitesini ve etkinliğini artırmaktır.Sosyal güvenlikte mali durum bozulduTÜRKİYE'nin bugüne kadar almış olduğu yapısal tedbirlere ek olarak, özellikle sosyal güvenlik sisteminde artan problemlerle ilgili ve özelleştirmeyi hızlandıracak yeni yapısal önlemler alması gerekmektedir. 1999 yılında yapılan reformlara rağmen, sosyal güvenlik sisteminin mali sürdürebilirliği halen ciddi sorunlarla yüzyüzedir. 2000 yılında başlangıçta bir iyileşme olmasına rağmen, sosyal güvenlik sisteminin mali durumu 2001 ve 2002 yılında önemli ölçüde bozulmuştur. 2002 yılında sistemin açığı GSMH'nın yüzde 4 üne yaklaşmıştır. Hükümetin açıkladığı seyyanen emekli maaş artışı nedeniyle bu açık 2003 yılında yüzde 4'ün de üzerine çıkacaktır. Sosyal güvenlik sisteminin karşılaştığı ciddi mali problemleri çözmek için büyük gayret gerekmektedir. Birinci öncelik, prim toplama ve özellikle sağlık harcamaları dahil harcama yönetimi konusunda iyileştirmeler yapacak kurumsal ve idari reform düzenlemelerini yapmak olmalıdır. İkinci öncelik, özellikle emekli sandığındaki giderek artan mali bozukluğu düzeltmek olmalıdır.YARIN BANKACILIKTA YAPILMASI GEREKEN ÇOK ÖNEMLİ İŞLER VARAB HEDEFİ İÇİN YILDA 5'TEN FAZLA BÜYÜME LAZIMKAYITDIŞI İSTİHDAM ÖZENDİRİLİYORÖZELLEŞTİRME HIZLANIRSA REFORMLARIN KREDİBİLİTESİ ARTARBAKANLIKLAR ÖZELLEŞTİRME YAPMASIN
Yazının Devamını Oku