Piyasa yapıcılığı sistemine darbe

GEÇEN ayın sonlarında, piyasa yapıcısı bankalar yeniden belirlenerek açıklandı.

Piyasa yapıcısı bankaların sayısı 10'dan 11'e yükseltildi. Eskiler değişmezken, sadece Halk Bankası mevcut piyasa yapıcısı bankalar arasına eklendi.

Hazine'nin açıklaması, hiç sorgulanmadı, sadece küçük bir haber olarak yer aldı. Halbuki piyasa yapıcılığı sistemi, borçlanma ve ülke ekonomisi için çok kritik.

Peki ne sorun var derseniz; bence Hazine yanlış bir karar aldı. İşin ilginç yönü; bankalar da yanlış olduğunu bildiği halde ses çıkarmadı.

Herşeyden önce Hazine'nin, şeffaflık gereği, neden Halk Bankası'nın sisteme dahil edildiğini açıklaması gerekirdi. Açıklamadılar çünkü belirli özkaynak ya da ikincil piyasadaki işlem hacmi kriterlerine uyduğu için sisteme alınmış olamaz.

Halkbank sisteme dahil edildi ama bundan sonra şartlara uyması da mümkün değil. Peki, şartlara uyamazsa çıkarılacak mı, bu anlayışla onu da hiç sanmıyoruz...

Halkbank'ın elinde yüklü kamu kağıdı var ama hemen hepsi piyasa dışı, piyasada işlem görmeyen kağıt. Halkbank'ın bundan sonra uyum için ihalelere sürekli teklif atıp, yüklü kağıt alması gerekecek. Bankanın nakit durumu buna da müsait değil.

Piyasa yapıcısı olan bankalar, bu konuda yetkin elemanlara sahipler ve ihalelerden aldıkları kağıtların büyük bölümünü yeniden alıp satarak para kazanırlar. Hiçbir piyasa yapıcısı banka, aldığı kağıdı tümüyle kendinde tutamaz.

İşte Halk Bankası'nın bu konuda yetkin elemanı da yok. Özel sektörden bu konuda deneyimli insanlar alınmıştı ama yeni yönetimle birlikte onlar ya istifa ettiler ya görevlerinden alındılar. Yani piyasa yapıcısı banka olmak için ne parası yeter, ne de teknik düzeyi.

Peki, Hazine yönetimi neden Halk Bankası'nı da sisteme alma gereği duydu. Sistemde zaten Ziraat Bankası var. Vakıfbank'ı da sayarsanız, sistem içinde iki kamu bankası var ve böyle bir boşluk söz konusu değil. Sistem yeniden belirlenip, bankalar saptanırken, bu konu tartışılmış, Halk'ın sisteme dahil olamayacağı, gerek olmadığı, fazla kamu bankasının ihaleler için şüphe yaratacağına karar verilmişti.

Peki bunları bile bile, Halk Bankası neden sisteme alındı? Yoksa bilinmiyor mu?

HAZİNE'DE GÖREV DAĞILIMI

Hazine'deki atamalar yılan hikayesine döndü. Önce müsteşar yardımcılığı için parti içinde çelişkiler yaşandı. Süreç uzayıp yardımcılar atanamayınca Bakan Babacan, ‘‘Müsteşarımız kendisi götürüyor ne zaman yorulursa o zaman düşünürüz’’ dedi.

Bu demecin ardından iki hafta geçmişti ki, vekaleten iki müsteşar yardımcısı atandı. Bu atama ‘‘Bakana göre Müsteşarı çabuk yoruldu’’ diye yorumlandı, Müsteşar yıprandı.

Bundan sonra görev paylaşımı merak edildi. Müsteşar Çanakcı soranlara Kamu Finansmanı (KAF) ve Dış Eko'yu kendinde tutacağını, KİT ve Araştırma'yı Cavit Dağdaş'a, Teşvik ve Yabancı Sermayeyi Burhanettin Aktaş'a vereceğini söyledi.

O sıralarda Bakan sanıyoruz yine yurt dışında tanıtım yapıyordu. Bakan geldi ve açıklanan paylaşım tümüyle farklı çıktı. KİT Burhanettin Aktaş'a verilmişti.

Bu aslında büyük bir görüş ayrılığı ve böyle durumlarda daha önceki Müsteşarlar böyle bir şeye karşı çıkar, ille de kendi düşüncelerini uygulamaya sokarlardı.

Hazine'de KAF'tan sonra önemli bölümler Dış Eko ve KİT'tir. Yabancı Sermaye yeniden düzenleniyor, Banka Kambiyo BDDK'dan sonra işlev yitirdi, Bakan Sigorta'yı da leasing, factoring gibi Hazine dışına çıkarmak istiyor.

Halbuki Dağdaş, DPT'de yıllardır bu işi yapmış, KİT sorunlarını, çözüm yollarını bilen, deneyimli bir bürokrat. Yani Müsteşar dediğini yaptırsaydı, kimse sesini çıkarmazdı. Ama Bakan, Dağdaş yerine, danışmanı Aktaş'a bu görevi verdi... Belki de Dağdaş, ‘‘politik baskıdan etkilenmeyecek kadar teknisyen’’ bulundu, kimbilir...
Yazarın Tüm Yazıları