26 Ocak 2004
<B>IMF</B> Türkiye Masası Şefi <B>Rıza Moghadam</B>, geçtiğimiz hafta Ankara'da iken, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı<B> Abdullah Gül</B>'den randevu almak için çok çalıştı ama başaramadı. Daha önceki Türkiye ziyaretlerinde Gül ile görüşme ihtiyacı duymayan Moghadam, bu kez mutlaka bu görüşmeyi yapmak istedi. Ancak Kıbrıs müzakereleri nedeniyle Gül'ün yoğun trafiğinden mi, yoksa başka nedenlerden mi bilinmez, Gül'den randevu alamadı.
Moghadam'ın Gül ile görüşmekte ısrarlı olmasının ardından yatan neden için Kulislerde çok laf dolaştı. En fazla da 'Moghadam'ın uygulanan ekonomik programdan taviz verilmeyeceği konusunda Gül'den destek arıyor' dendi. Moghadam'ın Gül'den medet ummasının nedeni ise oluşan güvensizlik. İstanbul'da görüştüğü özel sektör temsilcilerindeki 'aşırı iyimser hava'ya çok şaşırdı. Programa aykırı kararlara bu kadar iyimser bakmaları, Moghadam'ı tedirgin etti.
Moghadam'ın Devlet Bakanı Ali Babacan'a duyduğu güven de asgari ücret sözünü tutmaması nedeniyle büyük erozyona uğradı. Asgari ücret tartışmaları sırasında ABD'den arayarak konuştuğu Babacan'dan 'zammın yüzde 18-20'yi aşmayacağı' konusunda söz aldı. Aldığı bu söz doğrultusunda üstlerine, özellikle de Başkan Yardımcısı Anne Krueger'e 'kaygı duyulacak bir şey olmadığını' söyledi ama zam oranı yüzde 35'e çıkınca çok zor durumda kaldı. Bu nedenle Babacan'ın sözlerine temkinli kaklaşan Moghadam, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın IMF'e verilen sözlerin tutulması konusunda sürekli sapmalar göstermesinden de rahatsız.
İşte bu nedenle ekonomik programın uygulaması konusunda, 'sağduyulu' gördüğü Abdullah Gül ile görüşmek istedi. Gül'ün bilerek mi Moghadam'a randevu vermediği bilinmiyor. Ancak Kulislerde IMF'in ziyaretlerini organize eden Hazine Müsteşarlığı'nın, Babacan'ın isteğiyle, Gül'den randevu alınması konusunda ısrarcı davranmamış olabileceği söyleniyor.
Dolayısıyla Moghadam Gül ile görüşemedi ve istediği desteği bulamadan ABD'ye döndü. Şubat ortasında Moghadam Ankara'ya yeniden gelecek. Bu arada bütçeden yapılacak yüzde 10'luk kesinti ile ilgili hazırlanan yasanın çıkmasını bekleyecek. Bu da yetmeyecek, ek olarak alınması gereken önlemlerin alınıp alınmayacağına bakılacak. Şubat ortasında geldiğinde, iki haftada değişen bütçe yeniden masaya yatırılacak. Hala açık varsa ek önlemler istenecek.
BDDK'da görevden alma zamanlamasına dikkat
BDDK'da gerçekten garip şeyler olmaya başladı ve bunlar çoğu kimsenin 'iyi niyetli ve dürüst' dediği yeni Başkana yakışmıyor. Gerçekten bu hataları yapan kendisi mi, yoksa Başkana rağmen özellikle Partiden ve 'Kurul'dan gelen hatalar mı yaptırılıyor, bilmiyoruz.
BDDK'nın kuruluşundan beri Başkan Yardımcılığı yapan Teoman Kerman, eski yönetimi yıpratma sürecinde Başbakanlık Teftiş Kurulu'nun soruşturması nedeniyle, 'soruşturma tamamlanana kadar' görevden uzaklaştırıldı. Teftiş Kurulu raporunu tamamladı ve 8 Ocak'ta BDDK'ya Kerman'ın soruşturmasında birşey bulunmadığını, görevine iade edilmesini istedi. Ama ne gariptir ki; BDDK 6 Ocak akşamı toplantı yapıp Kerman'ın Başbakan Yardımcılığından alınıp danışman yapılmasını kararlaştırmış,karar 7 Ocak'ta da Kerman'a tebliğ edilmişti. Şimdi sizin aklınıza 'BDDK Başbakanlık Teftiş'ten çıkacak raporu öğrendi ve rapor kendilerine ulaşmadan hemen görevden aldı, aksi takdirde almakta zorluk çekecekti' şüphesi gelmez mi?
Ama aynı BDDK'nın İmar Bankası'nda görevli murakıbın kendisine, çocuğuna çıkar sağladığı da ortaya çıktı. Bu kişi için soruşturma açıldı ama görevden uzaklaştırılmadığı gibi murakıp arkadaşları gitmediği için kurulan komisyon çalışamadı. İş ayyuka çıkınca görevden alındı...
Aynı şekilde TMSF'nin başına bir murakıp getirilmek istendi.Adını duyar duymaz bu kişinin TMSF ile mahkemelik olduğunu, İnterbank Fona alındığında orada olduğunu, hakkında büyük sorumluluk davaları olduğunu yazdık. Bizden sonra Milliyet Gazetesi işin üstüne gitti ve iş ayyuka çıkınca, bu kişinin ataması Cumhurbaşkanlığından döndü.
Murakıplarla ilgili geçen hafta yazdığımız yazıya, murakıplardan küfürlere varan, amiyane, tehdit kokan mailler, fakslar aldık. Elbette tanıdığımız, iyi bildiğimiz çok namuslu murakıplar var ve biz murakıplık kurumunun tümünü suçlamıyoruz. Ancak belli dönemleri fırsat bilen, bundan nemalanmak isteyen ve murakıplığı kullanarak, kendilerine çıkar sağlayan kişilerden söz ediyoruz. Her Kurul için de daha önce böyle yazılar yazdık. Yaşadığımız kısa süreç bile haklı olduğumuzu ortaya koydu. Bence en büyük iş, 'namuslu murakıp' bildiğimiz Başkana düşüyor...
Bazı tekstilciler neden KDV indirimi istemiyor?
MALİYE Bakanlığı'nın IMF'le görüştüğü konular arasında ilaç ve tekstildeki KDV indirimleri de var. Maliye Bakanı Davos'tan yaptığı açıklamada ilaçtaki indirim için yasa taslağı hazırlandığını söyledi. Bunun gelir kaybına yol açmayacağını belirterek. Bunun nedeni olarak da zaten ilaç tüketiminin büyük kısmının kamu olduğunu, dolayısıyla kamu harcamalarından sağlanan tasarruf ile buradaki KDV tahsilatındaki düşüşün birbirini götüreceğini söylemeye çalıştı. Tekstildeki KDV indirimi konusunda ise IMF'nin biraz direndiği söyleniyor. Tekstilde KDV indirimi yapılmaması konusunda IMF'nin kafasını karıştıranların bulunduğu belirtilirken, bunların bazı tekstilciler olduğu söyleniyor. Peki bu tekstilciler neden KDV indirime karşı çıksınlar ki?
Sebebi açık; eğer tekstildeki KDV oranı yüzde 18'den 8'e inerse, tekstil ihracatında alınan KDV iadesi hemen hemen sıfırlanmış olacak. Peki, iadesini almayacaklar ama az KDV ödedikleri için rekabet güçleri artacak, buna rağmen neden KDV indirimi istemiyorlar? Garip değil mi?
Tekstilde haksız vergi iadesi alındığı hep söylenir ama demek ki bunun boyutları söylenenin çok üstünde. Bu ne demek biliyor musunuz? Şüphelenen 'hayali ihracat' tutarı epeyce yükselmiş...
Geçen yıl Nisan-Mayıs aylarında, yine tekstilcileri dolaşan naylon faturacılar çıktığını duymuş, bu duyumumu Maliye'nın en tepe yöneticilerine iletmiştim ama 'Bul bir tane ibret olsun diye çok büyük cezaya çarptırayım' yanıtı almıştım. Bunları ancak kendilerinin bulabileceğini, o dönemde ödenen iadelerin çok yüksek olduğunu söylemiştim ama o dönem iadelerin üzerine gidilmemişti..
Farkında mısınız, geçen yıl Türkiye'ye 'kaynağı bilinmeyen' çok yüklü döviz girişi oldu. Bu sayede döviz fiyatları düştü, zamlar yapılmadı, bütçe dengelerinin tutması çok kolaylaştı...
Bir süredir tartışılıyor ama pek dile getirilmiyor; acaba daha önce olduğu gibi, yapılmayan ihracatların dövizleri yurda getirilmiş, bunun karşılığında da bazıları hem yurtdışındaki paralarını yurda getirip hem de üstüne yüzde 18 gibi yüksek vergi iadeleri almış olabilirler mi? Rahmetli Turgut Özal da bilindiği gibi buna göz yummuş, bu yolla döviz girişi sağlandığı için ilk sıralar hiç ses çıkarmamıştı. 'Acaba yine aynı senaryo mu?' diye düşünmekten, insan kendini alamıyor.
'Irak'tan çok para geliyor' gibi söylentiler de acaba kılıf için mi çıkarılıyor?
Öğrendiğim kadarıyla; Maliye tekstilde KVD indirimi istiyor. Buna karşılık bazılarının bunu istememesi, açıkcası bu şüphelerimizi artırıyor. Maliyeciler, tekstildeki KDV'nin indirilmesiyle ihracatta vergi iadelerinin büyük bölümünü oluşturan tekstilde KDV iadesi kalmayacağını, KDV'deki tahsilat kaybının çok fazlasının vergi iadelerindeki tasarruftan karşılanacağını hatta kara geçeceklerini söylüyorlar. Demek ki Maliye de bir şeylerden şüpheleniyor...
Yapılan bu işten en çok zarar gören ise namuslu tekstilciler. Bunların KDV indirimini istediklerini biliyoruz. Bence tekstilde KDV indirimini istemeyen ya da 'yarım ağız' istemiş gibi görünen ama perde arkasında kaldırılmasını istemeyenlerin ortaya çıkarılması lazım...
ABD'de IMF'yle kritik zirve
DAVOS Toplantıları sırasında Devlet Bakanı Ali Babacan'ın IMF Başkan Yardımcısı Anne Krueger ile bir toplantı yaptığını öğrendik. Babacan'ın söylediğine göre görüşme isteği Krueger'den gelmiş. Herşeyden önce şunu söyleyelim ki; bu pek hayra yorulacak bir görüşme talebi değil. Babacan, yaptığı uluslar arası temaslarda olumlu bir şeyler olduğu zaman bunu vakit geçirmeden medyaya açıklayan bir Bakan. Bu kez böyle bir demecine de rastlamadık... Belki bundan da önemlisi Babacan'ın, 'ABD'de IMF Başkanı Koehler, Başkan Yardımcısı Krueger ve Türkiye Masası Şefi Moghadam ile birlikte bir toplantı yapacaklarını' söylemesi. Tabii ki bu toplantıdan önce de, sonra da, ortaya attığımız bu sav reddedilecektir ama bu toplantının 'bir fırça toplantısı' olacağını şimdiden, rahatlıkla söyleyebiliriz. Bunun da ötesinde Başbakan Erdoğan IMF Başkanı Koehler ile görüşürse, burada da mutlaka ekonomik programdan görülen sapmalar konusunda, daha genel bir uyarının gelmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu toplantılardan sonra, Şubat ortasında IMF Heyeti gelene kadar bazı önlemlerin hızlanması, kimse için sürpriz olmasın. Eğer bu toplantılara rağmen gelir artırıcı, hatta vergi artırımları gibi önlemler alınmazsa ve IMF heyeti dönene kadar bu işler gerçekleşmezse, işte o zaman korkalım.
Yazının Devamını Oku 
24 Ocak 2004
<B>ULUSLARARASI</B> konjonktürün etkisiyle Türkiye'ye döviz girişi devam ederken, bu arz fazlalığı bir türlü emilemiyor. Merkez Bankası yeniden döviz alım ihalelerine başlama konusunda, İmar Bankası ödemeleri için yaratılacak döviz talebini ve Hazine'nin takas kağıtlarının değişimi sonucu yaratılacak döviz talebinin ortaya çıkmasını bekledi. Buralardan kaynaklanan döviz talebinin de arzın emilmesine yaramayacağı anlaşılınca, Merkez Bankası fazla beklemeden döviz alım ihalelerine başlama kararı aldı.
Ziraat Bankası, ödemeye başladığı İmar Bankası tasarruflarının en azından yüzde 10-15'inin yeniden döviz olarak talep edilmesini bekliyordu ama olmadı. Tasarruf sahipleri döviz alma yerine TL almayı tercih ettiler. Bu arada haziranda vadesi gelen döviz bazındaki 3 milyar dolarlık takas kağıtlarının 750 trilyonluk bölümünün değişimi için Hazine ihale açtı. Ancak takas kağıtlarını elinde tutanlar bu değişim ihalesine ilgi göstermediler. Bu ihalede değişim fazla olsaydı, açık pozisyonu doğacak bankaların dövize talep yaratması bekleniyordu ama olmadı.
Bunun üzerine Merkez Bankası döviz alım ihalelerine başladı. Merkez Bankası ileride yüklü döviz müdahalelerine başvurmamak için, Meksika modeli gibi, otomatik döviz alımı öngören yeni bir sistem üzerinde çalıştı ama uygulamaya bir an önce geçmek için daha önceden yaptığı gibi, miktarı belli klasik döviz alım ihalelerine başladı. Bence Merkez Bankası'nın eski sistemle ihaleye devam etmesinin ardında yatan nedenlerden biri, yeni sistemin yeterince olgunlaşmamış olmasının yanısıra, ileride döviz talebinin başka nedenlerle fazla artacağından hálá kaygı duyulmasından da kaynaklanıyor.
Bu kaygı, IMF'yle anlaşmanın devam edip etmeyeceğine dayanıyor...
IMF heyeti 7. gözden geçirme için ilk tur görüşmelerini tamamlayıp, ABD'ye geri döndü ama şimdi de tedirgin bekleyiş başladı. IMF artık ekonomi yönetimine eskisi kadar güvenmiyor.
ÇELİŞKİLİ SÖZLER
Bütçeden yapılacak yüzde 10'luk kesinti için yasa hazırlığı yapıldı ama bir yandan da Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, ‘‘yatırımları azaltmayacağız’’ diyor. Yani yapılacak yüzde 10'luk kesinti ne kadarlık bir tasarruf sağlayacak, bilinemiyor. Bunun yanısıra IMF ekonomi yönetimiyle yüzde 10'luk kesintiye ek olarak tedbirler alınması konusunda mutabakata varıldı ama bu karar da Başbakan Tayyip Erdoğan'a takılacak gibi gözüküyor. Maliye Bakanı ise ‘‘hem vergileri düşüreceğiz, hem gelirleri artıracağız’’ türü bilmece gibi demeçler veriyor. IMF'nin kendisine verilen ‘‘asgari ücret yüzde 20'yi geçmeyecek’’ sözüne rağmen yüzde 35 zam yapılması nedeniyle tedirginliği devam ederken, Maliye Bakanı'nın bu tür sözleri de IMF tarafından pek anlaşılabilmiş değil.
IMF akaryakıt fiyatları yeterince artırılmadığı için, buradan kaynaklanan ÖTV tahsilatının da az gerçekleştiğini belirtip, bu yıl da az olacağından korkuyor. Bu nedenle Maliye'de, şu anda bu konuda bir çalışma yapılıyor. Yanısıra nerelerden gelir yaratılacağı da araştırılıyor.
IMF ikinci tur için gelene kadar, yüzde 10'luk kesinti yasası çıkacak ardından da gelir artırıcı önlemlere başvurulup başvurulmayacağına bakacak. IMF ikinci gelişinde hálá bir sonuç yoksa ona göre müzakereler yapılacak.
Seçime giderken ek vergi artışı konusunda bir şeyler yapılıp yapılamayacağını göreceğiz. Eğer yapılamazsa işler iyi değil tabi ki...
İşte bu nedenle Merkez Bankası IMF'yle anlaşmanın sağlanıp sağlanmayacağına bakacak. Eğer IMF'yle anlaşma olmazsa dövize aşırı bir talebin olmasından korkuluyor. Tabi faiz indirim kararı konusunda da IMF'yle anlaşma olup olmamasının önemi ortada...
Dış konjonktür çok uygun. Avrupa Merkez Bankası faiz indirimine niyeti olmadığını açıkladı ama buna rağmen dışarıda daha fazla kár göremeyen yabancı fonlar Türkiye'ye ilgi göstermeye devam ediyor. Yani IMF'yle sıkıntı çıkmazsa, ileride dövize müdahale sürpriz olmamalı.
Yazının Devamını Oku 
22 Ocak 2004
<B>IMF</B> Heyeti ilk tur görüşmelerini tamamlayıp ABD'ye dönerken, 7. gözden geçirmenin ikinci turu için 16 Şubat'ta Ankara'da olacağını öğrendik. IMF'nin ilk tur görüşmelerinde ek tedbir paketinin şart olduğu kanaatine varıldı ama bu paketin içine nelerin gireceği netleşmedi. Maliye Bakanlığı'nın bütçeden yapılacak yüzde 10'luk kesintiler için bir taslak hazırladığını öğrendik. Bu taslağın önümüzdeki günlerde Bakanlar Kurulu'na sunulması bekleniyor.
Ekonomi yönetimiyle, yüzde 10'luk kesintinin yeterli olamayacağı konusunda mutabık kalındı. Yüzde 6.5'lik faiz dışı fazlanın tutturulması için alınacak ek tedbirler konusunda birçok seçenek hazırlandı. Bunlar arasında Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) artışı, kaldırılan Özel İşlem Vergisi'ne dönüş, başta enerji olmak üzere KİT ürünlerine zam yapılması gibi seçenekler var. Bunlara ek olarak bütçeden yapılabilecek başka kesintiler olup olmadığına da bakıldı. Bunlar arasında doğrudan gelir desteği gibi tarım ödemelerinde yapılabilecek kısıntı da yer alıyor.
IMF Türkiye Temsilcisi Odd Per Brekk'in yaptığı açıklamada alınabilecek ek önlemlerin ipuçları da yeraldı. Brekk'in asgari ücretin ek maliyeti ve vergi gelirlerindeki düşüş için alınacak önlemlerin gözden geçirildiğini belirtmesi, sadece tasarruf önlemleriyle hedeflerin tutmayacağını, ek gelir yaratacak önlemlerinin, vergi artışlarının kaçınılmaz olduğunun birer işareti.
Ekonomi yönetimi, IMF'yle ek önlem paketine girebilecek kalemleri detayıyla görüştü. Ancak bürokratlar bunlardan hangilerinin alınacağı konusunda Heyet'e somut bir şey söyleyemediler.
Bu kararın Başbakana ait olduğunu kaydeden ekonomi bürokratları, IMF'ye, ‘‘Siz şubatta gelene kadar bu önlemlerden bazılarını alırız. Geriye kalanları ise siz ikinci kez geldiğinizde görüşürüz’’ dediler. IMF Heyeti de ABD'ye dönerken, ‘‘alınacak önlemleri bekleyeceklerini’’ söylediler.
Yani top Başbakan Tayyip Erdoğan'da. 16 Şubat'a kadar belirlenen seçeneklerden bir bölümü için karar alınıp yürürlüğe sokulacak. IMF şubatta geldiğinde alınan önlemler ve etkilerini yeniden masaya yatıracak, bunlara ek olarak alınması gereken önlemler de o zaman alınacak.
Ekonomi bürokratları IMF'ye, 7. gözden geçirmenin tamamlanabilmesi için gerekenlerin biran önce yapılmasını kendilerinin de istediğini söylediler. Yani yerel seçimlerden önce gerekli önlemlerin alınıp, 7. gözden geçirmenin IMF İcra Kurulu'ndan geçirilmesi gerektiğini söylediler. Ama dediğimiz gibi top Başbakan'da ve gereken kararlar için, ‘‘almayız’’ derse, 7. gözden geçirmenin tamamlanması nisan ayına sarkabilir.
ENDİŞELERİ
Brekk, açıklamasında bankacılıkla ilgili konuların ele aldığını söylüyor. IMF Heyeti, BDDK'daki organizasyon değişikliği yani eski teknik ekibin tümüyle değiştirilmesinden, TMSF için yapılan atamalardaki şaibeye, Demirbank ve Kentbank ile ilgili yargı kararlarından Çukurova Grubu'yla yapılan pazarlıklara kadar bankacılık sistemine dönük bir dizi rahatsızlığını dile getirmiş durumda. Bunların bankacılık sistemiyle ilgili süren reformlara ve oturtulmaya çalışılan sisteme aykırı uygulama ve düzenlemeler olduğu konusundaki tedirginlik de ekonomi yönetimine, bakanlara iletmiş durumda.
Brekk'in sözünü ettiği yasal düzenlemeler ve bunların takvimi için yapılan çalışmalar içerisinde ise bankacılık sistemine ilişkin düzenlemelerin yanısıra, sosyal güvenlik başta olmak üzere, yarım bırakılan yapısal tedbirlere ilişkin yasal düzenlemelerin olması sürpriz sayılmamalı.
Erdoğan'ın önceki günkü, ‘‘Kimse istedi diye zam yapmayız, mazoşist değiliz, bir elimizle verip bir elimizle almayız, popülizm yapmayacağız’’ sözlerini, ne ölçüde yerine getireceğini göreceğiz. Zam yaptığı zaman tabi ki ‘‘Onlar istedi de yaptık’’ demeyecek, ‘‘gerektiği için yaptık’’ diyecek. Asgari ücrete, emekliye bir elle verip, diğer elle geri almak zorunda kalacağı açık. Eğer o hata yapılmazsa, yani popülizm adına bu zamlar yapılmasa şimdi bu ek tedbirler konuşulmayacaktı.
Yazının Devamını Oku 
20 Ocak 2004
<B>IMF</B>'nin isteği üzerine, ne zaman açıklanacağı belli olmayan, ek tedbir paketi için çalışmalara başlandı. Ek gelir yaratmak için ilk düşünülen önlem ise Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) artışları. IMF Türkiye masası uzmanları hükümetin asgari ücret ve emekli zammına kaynak gösterdiği ‘‘yüzde 10'luk kesinti’’ konusunda çalışmalara başladı. Tek tek kalemlere bakılıyor ve IMF bunu yetersiz buldu. Bu nedenle açığı kapatmak için ek önlemler paketi hazırlanması kesinleşti.
Bunun üzerine ek gelir yaratacak kalemler üzerinde çalışırken, KDV artırımına Maliye yanaşmıyor, buna karşılık bazı mallarda ÖTV artışına daha sıcak bakıyor.
Maliye yetkililerinin ÖTV ve diğer ek önlemlere ilişkin çalışmaları ‘‘çift senaryo’’ ile hazırladıklarını öğrendik. Birinci senaryoda, ek kaynağın hemen yürürlüğe girmesi halinde neler yapılabileceği ve vergi artışlarının hangi oranda olacağı çalışılıyor.
İkinci senaryoya göre ise seçimden sonra yani nisan başında uygulamaya konduğu takdirde vergi ve diğer tedbirlerde faturanın hangi miktara çıkacağı ve hangi önlemlere başvurulacağı hesaplanıyor.
Dolayısıyla ekonomi yönetiminin umudu; IMF'nin alınacak ek tedbirler için şimdiden söz verilmesine razı olup, önlemlerin seçim sonrası uygulamaya konmasını kabul etmesi...
Buna karşılık hálá IMF'nin asgari ücretten duyduğu güvensizliği örnek gösterip, ‘‘önlemler alınmadığı takdirde 7. gözden geçirmenin tamamlanmasını kabul etmeyeceği’’ni söyleyenler de var.
Daha önce de söylediğimiz gibi IMF zor durumda. ABD baskısının dozu belli değil. Eğer fazla baskı olmazsa kendi dediklerinde diretecekler. Bu takdirde hükümet seçim öncesi önlem almaya yaşanmazsa 7. gözden geçirmenin seçim sonrasına kalması söz konusu olacak.
Maliye Bakanlığı yetkilileri, IMF'yle çalışmaların sürdüğünü belirterek, fatura konusunda somut bir veri olmadığını, bu nedenle önlemler konusuna da henüz girilmediğini söylüyorlar. Maliye şu anda yoğun olarak Motorlu Taşıtlar Vergisi (MTV) tahsilatı üzerinde çalışıyor.
MALİYE BAnkaLARA KIZGIN
Bakanlık bu konuda bankalara biraz kırgın. Geçen hafta bütün bankalara ilgili programları göndermelerine rağmen ancak 4-5 bankanın bu tahsilat için hazır olması, Maliye Bakanlığı bürokratlarını kızdırdı. Gelirler Genel Müdür Vekili Osman Arıoğlu, bütün bankalara ‘‘Pazartesi tahsilat için hazır olmaları gerektiğini’’ bildirdiklerini söyledi. Şu anda ticari bankaların çoğunun bu tahsilat için yetkili olduğunu kaydeden Arıoğlu, buna karşılık bazı bankaların gerekli hassasiyeti göstermediklerinden yakınarak, ‘‘Bu konuda hassas olmayan bankalarla ilişkilerimizi gözden geçireceğiz, ileride de bu tür sıkıntılarla karşılaşmak istemiyoruz’’ dedi.
‘‘Bankalara gösterdiğimiz kolaylıkları onlardan da beklemek hakkımız’’ diyen Osman Arıoğlu, zamanında MTV tahsilatı hazırlıklarını tamamlayamayan bankalarla ileride çalışamayacaklarını söyledi.
Bu arada Osman Arıoğlu, geçen yıl ek vergi ödeyip bu yıl ödeyecekleri vergilerden mahsup yaptıracak olan mükelleflerin, vergi dairelerine gitmekte o kadar aceleci davranmalarına gerek olmadığını söyledi. Ödedikleri vergilerin, yapılacak mahsubun internetteki sitelerinden görülebileceğini kaydeden Osman Arıoğlu, mahsup işleminin şubat ayında da yapılabileceğini, zaten ödeyecekleri vergi olmadığı için mahsup işlemini daha sonra yaptırabileceklerini söyledi.
Arıoğlu, bunu, ‘‘vergi dairelerindeki kargaşa nedeniyle gidip fazla beklememeleri, geri dönmemeleri için söylüyorum’’ derken, ek vergi ödeyip arabasını satanların paralarının ödeneceğini ama bunların da hemen vergi dairelerine gitme gereği bulunmadığını kaydetti.
Uygulamada değişik durumların ortaya çıktığını kaydeden Arıoğlu, ‘‘Örneğin otomobili zamanında üstüne almamış, otomobil eski sahibi üzerinde iken ek vergi ödeyenler kendi adlarına gidip mahsup istemesinler. Çünkü vergi daireleri otomobil kimin üstünde ise ek vergiyi de o kişi üzerinden almış, mahsup ya da geri ödeme otomobil sahibi kişiyle yapılır’’ dedi.
Yazının Devamını Oku 
19 Ocak 2004
<B>PİYASALAR</B> uzun zamandır Merkez Bankası'ndan faiz indirimi bekliyordu. Buna bir de döviz alım ihalelerinin yeniden başlatılması beklentisi eklendi. Merkez Bankası piyasadan gelen baskılara rağmen faiz indirimine direnmeye devam ediyor. 'Nasıl olsa bir şey olmaz, her şey yoluna girer' şeklindeki piyasa tavrına, bankacıların sürekli olarak 'Yakında faiz indirimi olur' demeçlerine karşılık, Merkez Bankası temkinli tavrını sürdürmekte kararlı. Bence Merkez Bankası, belki döviz alım ihalesi kararını verir ama faiz indirimi için 'IMF'in tavrının netleşmesini' bekleyecektir. Aslında 'Alım ihalesi açıldıktan sonra IMF'den terslik çıkma ihtimali' nedeniyle alım ihaleleri için de bekleyebilir.
IMF görüşmelerinin iyi geçtiğini söylemek mümkün değil. IMF Türkiye Masası Şefi Rıza Moghadam bu kez Ankara'ya tedirgin geldi. Tedirginliğinin nedeni de hükümetin artık sözlerini tutmaya başlamaması. Asgari ücret için söz verilip de tutulmaması, sanıldığından çok güvensizlik yaratmış durumda. Bu nedenle rakamlara, ekonomi yönetiminin sunduğu 'telafi edici önlemlere' daha büyük şüpheyle yaklaşıyor. Bütçe rakamları konusunda 'daha fazla güvenlik payı' bırakmak gibi, yani ekonomi yönetiminin sunduğu gelir rakamlarına artı bir pay yazılması, tasarruf tedbirlerinde daha az bir rakamı baz almak gibi, bir eğilim içinde. Bunu her zaman yapıyorlardı ama bu kez daha fazla 'yanılma payı' konulmasını istiyorlar.
EK PAKET KESİNLEŞTİ
IMF'in 5.5 katrilyonluk ek bütçe istediği lafları dolaşmaya başladı. Henüz bu rakam net değil ama hükümetin söylediği 'yüzde 10'luk kesintilerle bu zamları karşılarız' sözü IMF tarafından kabul görmedi. Yani 'ek önlemler paketi' kaçınılmaz oldu. Bu paketin boyutlarının ne olacağı, ne zaman uygulamaya konacağı ise henüz netleşmiş değil.
Bazı ekonomi bürokratları 'IMF, seçime giden hükümete ek tedbirleri şimdi açıklaması için baskı yapmaz herhalde' diyorlar. Yani şimdiden alınacak ek önlemlerin kalem kalem saptanıp söz verileceğini, seçimden sonra da bu tedbirlerin uygulamaya konacağını tahmin ediyorlar. Buna karşılık bazı bürokratlar ise 'Asgari ücret için söz verip de tutmayanlara, seçimden sonra şu tedbirleri alacağız dediğinde IMF nasıl güvensin' diyerek, IMF'in seçim beklenmeden bu tedbirlerin alınmasını isteyebileceğini söylüyorlar.
Kısacası; IMF Heyetinin işi çok zor. Bir ek paketin kaçınılmaz olduğunu görüyorlar ama bu paket açıklanmadığı takdirde nasıl davranacaklarını henüz bilmiyorlar.
Beklenen şu ki; ek bir paket için konuşulacak, bu gözden geçirmenin ilk turu tamamlanıp giderken ya hiç açıklama yapılmayacak ya da 'daha görüşüyoruz' gibi sözler söylenip dönülecek. Ardından Başbakan Erdoğan'ın Bush'la yapacağı görüşme ve sonrasında IMF Heyetinin tekrar gelişi var. İkinci tur sonunda da ek gelir tedbirleri açıklanmazsa, bilin ki ABD'nin baskısıyla IMF yine 'zorunlu olarak yumuşak davranmış' olacak.
En kötüsü ise IMF'nin ikinci turdan sonra da, 'daha görüşüyoruz' deyip gitmesi ve alınacak tedbirlerin ve 7. gözden geçirmenin tamamlanmasının seçim sonrasına ertelenmesi. IMF, sözler yerine getirilmeden 7. gözden geçirmeyi tamamlamayı göze almazsa olacağı da bu.
Takas kağıtlarının TL'ye dönüşümü sürecek
MERKEZ Bankası döviz alım ihalelerine başlamak için Hazine'nin finansman programını ve takas kağıtları değişim programını açıklamasını bekliyordu. Hazine'nin takas kağıtlarının değişimi için açıklanan 750 trilyonluk rakam, Merkez'in kararını etkileyemeyecek kadar küçük bir rakam oldu. Hazine yönetimi önümüzdeki dönemde yeralan yüklü geri ödemeleri rahatlatma girişimini devam ettiriyor. Daha önce şubat sonu-mart başı yapılacak yüklü geri ödemelerin bir bölümü için geri alım ihalesi açan Hazine, önümüzdeki hafta da takas kağıtlarının değişimi için ihalelere başlıyor.
Haziran'da vadesi gelen toplam 3 milyar dolarlık takas kağıtlarının 750 trilyon liralık kısmı için perşembe günü değişim ihalesi yapılacak. Gelecek talebe göre haziran vadeli döviz bazındaki 750 trilyon lira karşılığındaki takas kağıtı alınıp yerine 2 yıl vadeli sabit faizli TL bazında tahvil verilecek. Aldığımız bilgilere göre Hazine bu konuda bir aciliyet görmüyor uygun görmezse bu miktarı bulmayabilir. Ancak Hazine'den edindiğimiz izlenime göre bu ihaleler şubat ve mart aylarında da devam edecek. Bu ihalenin ardından yeni ihaleler açılacak. Hazine şimdiden ne kadarlık takas kağıdının TL'ye çevrileceğini tam olarak saptamadı ama talebe göre 1,5 hatta 2 milyar dolarlık takas kağıdının değişimini yapabilir.
Değişim rakamı önemli, çünkü bu takas kağıtları bankaların döviz yükümlülükleri karşılığında tuttukları kağıtlar. Yani bu kağıtlar TL'ye çevrildiğinde o miktarda açık pozisyon ortaya çıkacak.
İşte bu nedenle 3 ayda 1,5 milyar dolarlık kağıdın TL'ye dönüşümünü planlayan Hazine yönetimi, piyasanın şartları ve talebe göre bu planını değiştirebilecek.
Hazine 750 trilyon liralık kağıdın tümünü değiştirdiği takdirde banka porföylerinden yaklaşık 500 milyon dolarlık bir varlık TL'ye dönüşmüş olacak. Bu değişimi yapan bazı bankaların diğer varlıkları nedeniyle açık pozisyona düşmeleri belki söz konusu olmayacak ama bazı bankalarda o kadar açık döviz pozisyon doğacak. İşte bu nedenle, dövize belirli bir talep yaratması bekleniyor.
Yapılacak değişim ihalesini Hazine yönetiminin yanı sıra Merkez Bankası yönetimi de yakından izliyor. Merkez Bankası ne kadarlık bir değişim yapılacağını, değiştirilen miktarın ne kadarı için dövize talep olacağını merakla bekliyor. Zaten Hazine'nin bu değişim planını biran önce açılmasını isteyenlerin başında Merkez Bankası geliyordu. Açıklanan 750 trilyonluk değişim rakamı ise Merkez Bankası'nın planlarını değiştirecek, etkileyecek bir rakam olmadı. Yani Merkez, bu değişim ihalelerini yok sayarak, kendi alım ihalesi planlamasına devam edecek.
İmar için TMSF'ye 435 trilyon nakit
ASLINDA Merkez Bankası'nın geçtiğimiz hafta icinde ihalelere başlayabileceği belirtiliyordu ama haftanın son günlerinde dövize talep biraz artınca fiyatlar fazla aşağı gitmedi. Geçtiğimiz hafta yabancı girişinin durduğu ve Ziraat'in döviz talebi göze çarptı. Geçtiğimiz hafta içerisinde Ziraat Bankası, başlattığı İmar Bankası ödemeleri için döviz talebinde bulundu. Bankanın tam olarak ne kadarlık döviz aldığı bilinmiyor ama TMSF aracılığıyla aldığı döviz miktarının 115 milyon dolar civarında olduğunu öğrendik. Hazine, TMSF'nin elindeki kağıtları likit kılarak 115 milyon dolar dahil TMSF'ye toplam 435 trilyon liralık nakit verdi. Tabi ki TMSF de İmar ödemeleri için bu parayı Ziraat'e ödedi.
Ziraat Bankası yapacağı İmar Bankası ödemelerinde, tasarrufçularının ne kadarlık kısmının alacaklarını döviz alarak talep edeceğini bilmediği için, bu ödemelere temkinli girdi.
Yazının Devamını Oku 
17 Ocak 2004
<B>AKP</B> iktidarı döneminde, ekonomide rekorlar kırıldı. Son 6 ayda enflasyon rakamları tek tek ele alınıp, <B>''şu kadar yılın en düşük oranı''</B> diye lanse edildi. Tabii yıl sonu rakamı da... Gerçekten de enflasyonla mücadelede çok büyük başarı sağlandı...
AKP'nin başarısı, dış konjonktürün yarattığı çok büyük fırsata ek, ekonomik programa sıkı sıkıya sarılmasından kaynaklandı. Bunun da altında, tabii ki ‘‘mali disiplin başarısı’’ yatıyordu.
Şimdi AKP Hükümeti'nin kırdığı başka bir rekoru hatırlatalım:
2004 bütçesi, ‘‘en çabuk delinerek değişen bütçe’’ unvanı kazandı. Bütçe TBMM'den geçtikten 10 gün sonra, Başbakan Erdoğan, ‘‘asgari ücret ve emekli maaşlarına yüksek zam’’ istedi. Sonunda, bunun bütçeyi deleceği biline biline, yüksek zamlar yapıldı. IMF'ye, bu zamlar için ‘‘iyi oldu’’ diyenler, acaba işin bu yönünü düşünüyorlar mı?
Yıllarca ‘‘bütçeler güvenilir olmalı’’ deyip, geçmiş iktidarlara yıl ortalarında bütçeyi delecekleri belli olunca kızanlar, şimdi niye ses çıkarmıyorlar? 2-3 haftada değişen bütçe ile güven verilemeyeceğini görmüyorlar mı? Yoksa sadece pozisyonları ‘‘olumlu havaya’’ bağlı olduğu için mi ses çıkarmıyorlar? Peki, bu kararları desteklemek, mali disiplinden taviz verilmesini savunmak, ülkenin geleceğine yapılan kötülük değil mi?
Asgari ücrete yüksek zam lafları çıktığından beri bu zammın yarar değil zarar getireceğini, ne kadar işler iyiye giderse gitsin ekonominin hálá bıçak sırtında olduğunu bu nedenle taviz verilemeyeceğini, IMF'yle sorun çıkacağını söyleyenler dinlenmedi, hatta ‘‘münzevir’’ sayıldılar.
Yüksek zamları savunanlar, sizce, dar gelirliyi bu kararları eleştirenlerden daha mı çok seviyor?
ÇIKARLARINA TERS
Bu eleştirileri İstanbul'daki ‘‘portföy sahipleri’’ çıkarlarına ters geldiği için dinlemedi, hatta sakıncalarını bile bile bazıları tam tersini savundu. Sadece bunlar da değil, hükümet de bu eleştirilere kulak asmadı. Hatta IMF'ye ‘‘yüzde 20 geçilmeyecek’’ diye söz verip, tam tersini yapmaktan da kaçınmadı. Hadi ‘‘piyasa’’ dediğimiz oyuncular, işadamları, çıkarları bu yönde olduğu için bu tavra giriyor, Hükümete, yani ekonomiyi riskleriyle birlikte algılayıp yönetmek zorunda olan ekonomi yönetimine ne demeli? Aslında ekonomi yönetimi deyince, kararı ellerinden geldiğince engellemeye çalışan bürokratları, dışında tutmamız lazım...
Şimdi ne oldu? IMF Heyeti geldi. ‘‘Kandırılan’’ Heyet Başkanı Moghadam, daha bütçe çıkar çıkmaz bütçenin değiştirildiğini, bu harcamaların karşılığı bulunsa bile mali disiplinin bozulduğunu söyledi. ‘‘Seçim yatırımları!’’ konusunda sert uyarıda bulundu. Hükümet, IMF eleştirince, yaptığı işin ne olduğunu kavramaya başladı.
Hükümetin görmediği şu ki; şimdilik portföyleri, yani çıkarları çakışan piyasa oyuncuları, yavaş yavaş başka pozisyona geçer, hükümetin şimdi çok sevdiği ‘‘riskleri görmez’’ durumdan tam tersine dönüp, olmayan riskleri bile büyütme eğilimine girer. Bunları çok yaşadık. Piyasaların iyimserliği de, kötümserliği de abarttığına şahit olduk. Sonunda olanlara da...
O nedenle sürekli, ‘‘beklenti yönetimi’’nin sadece olumlu hava pompalayarak yapılamayacağını, riskleri de zamanında göstermek gerektiğini, aksi takdirde ‘‘gazı alınmayan piyasa’’nın bir uçtan diğer uca kayıp, tepkisinin de aşırı olabileceğini söyleyip duruyoruz. Bunları daha önce yaşadığımız için söylüyoruz ama IMF söylemeyince anlamıyorlar.
Oysa şimdi mali disiplinin bozulmasına destek verenler, IMF'ye hükümetin bu tavrını övenler, bu kez kötüye gidişi hızlandıracak tavra girerler...
Hangi hükümet olursa olsun, bu program sürdürülmek zorunda ve Türkiye'nin başka yolu yok. Bu programı bozacak tavır ve kararlara zamanında yapılan ‘‘eleştiriler’’, programın bozulmaması, yani ekonominin yeniden istikrarsızlık içine girmemesi içindir. Üzerinde, ne kadar büyük siyasi baskı kurarsanız kurun, IMF'nin de belli bir esneme sınırı vardır, yumuşak tavrı ilelebet gidemez. Hükümet asıl, ‘‘kendi inisiyatifiyle bu programı uygularsa’’ güven verir, istikrar o zaman gelir...
Yazının Devamını Oku 
15 Ocak 2004
<B>IMF</B> Türkiye Heyeti, hafta başında İstanbul'da bankacılarla, akademisyenlerle ve işadamlarıyla görüşmeler yapıp, daha sonra Ankara'ya geçti. Toplantılara katılan kişilere sorduğumuzda Heyet Başkanı Moghadam ve beraberindekilerin genellikle dinlediklerini, sorular sorup, özellikle yorum yapmaktan kaçındıklarını söylediler. Kendi söyledikleriyle ilgili de fazla bir şey söylemediler.
Özel sektörün IMF heyetine ne tür yorumlar yaptığının ipuçlarını ise, Moghadam'ın İstanbul'dan Ankara'ya geçişinde uçakta rastladığı bir tanıdığına söylediklerinden aldık. Moghadam, bu tanıdığına İstanbul'daki temaslarının kendisini hayrete düşürdüğünü söylemiş. İşadamları ve bazı akademisyenlerin asgari ücret ve yüksek emekli zamlarını savunduğunu aktaran Moghadam, ‘‘IMF'ye ve Hükümete desteğin devam etmesi için yüksek zamlar yararlı oldu. Böylece programa destek alındı. Eğer programa destek alınmazsa işin sonu kötü olur’’ dediklerini söylüyor.
Moghadam, bu yorumlara şaşırdığını belirterek, ‘‘Kimse olaya ekonomik olarak bakma eğiliminde değil, sonuçları ne olur diye kimse düşünmüyor herhalde’’ diyor.
Aslında Bankalar Birliği görüşmesinden sonra Ersin Özince'nin, ‘‘Bunları toplantıda konuşmadık ama...’’ deyip, asgari ücret ve emekli zamlarının ekonomide sıkıntı yaratmayacağını söylediğini hatırlarsak, işadamlarının ve bankacıların genel tavrı da kendiliğinden ortaya çıkmış oluyor.
Daha önce IMF'ye ‘‘Aman ortalığı bulandırmayın, bu işler böyle gider’’ dendiğini de hatırlıyoruz.
Moghadam'ın bu yakınması, Ankara'da ekonomi yönetimiyle yapılacak toplantıların havasını da, kaba olarak veriyor. Moghadam'ın, asgari ücret öncesi konuştuğu ekonomi yöneticilerinden ‘‘yüzde 20 aşılmayacak’’ sözü almasına rağmen yüzde 35'lik zammın yapılması, kendisini zor durumda bıraktı. Dolayısıyla her şeyden önce oluşan bu güvensizlikle masaya oturulacak. Tek tek kalemler üzerinden gidilirken, IMF uzmanlarının eskisinden daha şüpheli davranması ise herhalde ekonomi yönetimi için sürpriz olmayacak.
Peki, IMF bu olumsuzluklara rağmen, Hükümete karşı takındığı yumuşak tutumu bırakır mı? Bizce yumuşak tavrını bırakması zor görünüyor. Yapısallar konusunda topu Dünya Bankası'na atar görünerek, işin içinden sıyrılmaya çalışan IMF Heyeti'nin bu tavrında elbette ki Washington'daki havanın epeyce etkisi var. Bu ay sonunda Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Başkan Bush'la görüşeceğini göz önüne alırsak, şubatta yapılacak asıl 7. gözden geçirme çalışmalarında IMF'nin çok fazla sıkıntı çıkarmayacağının işaretlerini de şimdiden almış oluruz.
700 trilyonluk davayla TMSF'nin başına geliyor
IMF Heyeti'nde bankacılık uzmanının da bulunması, Heyetin Demirbank, Kentbank ile ilgili dava sürecinin getirecekleri ile Çukurova Grubu'nun talebini de masaya yatıracaklarının bir işareti. Bu arada Moghadam'ın daha önce ‘‘1 Temmuz alarmı’’ olarak duyurduğumuz, mevduat dahil pasif garantisinin kaldırılmasıyla ilgili çıkabilecek sıkıntıları da ekonomi yönetimiyle konuşacağını, gündemine aldığını öğrendik. Moghadam'ın TÜSİAD ile yaptığı görüşmede ‘‘Artık geçmişteki başarılara bakamayız bundan sonra olacaklara bakmamız lazım’’ diyerek, bankacılık sistemindeki olası gelişmeleri yakından izlemeye alacaklarını söylediğini biliyoruz.
Bu arada IMF Heyeti Ankara'da iken, Hükümetin yeni kurulan TMSF'ye yapacağı atamaların da belirlendiğini öğrendik. Önerilen kişiler konusunda birçok söylenti var.
Her şeyden önce Başkanlığı atanması önerilen Abdullah Soydaş, İnterbank'a Hazine denetçisi olarak atanıp, sonra bundan ayrılıp bankanın genel müdür yardımcısı olmuş bir kişi. Banka Fon'a geçtiğinde Genel Müdür vekili imiş ve 2001 fiyatlarıyla, görevi devralan yönetim Soydaş'a 700 trilyonluk ‘‘sorumluluk davası’’ açmış. Soydaş'ın Fon'a alınan banka sahipleri lehine, TMSF aleyhine çok sayıda ‘‘Mahkeme bilirkişiliği’’ bulunduğu, hatta TMSF ile mahkemelik olduğu söyleniyor. Soydaş'la birlikte TMSF yönetimine 3 murakıp birden atanıyor...
IMF bu kişilerin kim olduklarını tabi ki bilemez... Bankacılıkta işler kötüye gidiyor...
Yazının Devamını Oku 
13 Ocak 2004
<B>MERKEZ </B>Bankası Başkanı <B>Süreyya Serdengeçti</B>, geçen hafta banka genel müdürlerine döviz alım ihalelerine yeniden başlanacağını, ihaleler için yeni yöntemler üzerinde çalışıldığını söylemişti. Geçen hafta, bu yeni yöntem için yapılan çalışmaların hızlandığını öğrendik. Yeni döviz alım ihaleleri için ‘‘Meksika Modeli’’ üzerinde çalışılıyor. Bankacılar, Merkez Bankası'nın bu çalışmalarda epeyce yol aldığını, kendilerine de sorular yöneltilip görüş alındığını söylediler.
Geçilmesi beklenen ‘‘Meksika Modeli’’nin en önemli özelliği ‘‘alım ihalelerinin, geçmiş 20 günün ortalamalarına göre, otomatik alımlara bağlanması’’ olarak belirtiliyor. Yani Merkez Bankası kurun, daha önceki 20 günün ortalama döviz kurunun altına düşmesi halinde, seviyeyi bu ortalamaya getirmek için döviz alacak. Böylece Merkez Bankası döviz alımını otomatiğe bağlayarak, yüklü döviz müdahalelerine olan ihtiyacı, mümkün olduğunca yok etmek istiyor. Meksika'da çok yöntem denendiği, en son bu yönteme geçildiği ama bankaların bu alımlarda daha fazla insiyatife sahip olup, otomatik alımları bankaların yaptığı belirtiliyor. Yani Meksika modeline geçilirse bile, bu bir anlamda ‘‘Meksika Modeli’’nin Türkiye'ye uyarlanması olacak.
Merkez Bankası'nın bu yönteme geçiş için şu anda yaşadığı sorun; baz alınacak geçmiş 20 günün neye göre, hangi fiyata göre belirleneceği. 20 gün geçtikten sonra ise zaten sorun kendiliğinden giderilmiş olacak. İlk geçişteki bu sorun için çare arandığı söyleniyor.
Ancak bankacılardan gelen başlıca eleştiriler arasında, bu yöntemin sadece döviz fiyatlarının düştüğü dönemlerde uygulanabileceği ve bu yöntemle dövize taban konulup, gerçek dalgalı kurun uygulamadan kalkacak olması, gibi eleştiriler yer alıyor.
Bu arada bankacılar, Merkez Bankası'nın müdahale etmemesi halinde döviz fiyatlarının önümüzdeki günlerde düşmeye devam edeceğini, bu hafta içinde 1 milyon 300 binin altına inilmesinin sürpriz olmayacağını söylüyorlar. Yani Merkez Bankası'nın döviz alım ihalelerine olan ihtiyacı giderek acilleşmeye başlıyor.
Hatırlar mısınız, dalgalı kura, ‘‘politikacıyı gerekenleri yapmaya zorlamak’’ için geçmiştik.
8.5 milyar dolar bu anlaşmayla alınamıyor
ABD'den 8.5 milyar dolarlık kredi alımı ‘‘yılan hikayesi’’ne döndü. Bu kullanım için yapılan anlaşmada, ‘‘Kuzey Irak'a girmeme’’ koşulunun yer aldığının ortaya çıkması üzerine ortalık karışmış, tartışmalar, Başbakanın ‘‘Kredi kullanımı için yapılan anlaşmanın TBMM'den geçirilmesi gerektiğini’’ söylemesi üzerine, yeni bir boyut kazanmıştı.
Son dönemde Hükümet üyeleri bu kredi konusunu fazlaca gündeme getirmek istemiyor, sorulduğunda, ‘‘Şu anda bu krediyi kullanma niyetimiz yok’’ diyerek işi geçiştiriyor. ‘‘Krediyi kullanmayacağız’’ da diyemiyorlar ama bir yandan da, ‘‘sanki her an kullanılabilirmiş’’ gibi bir izlenim vererek, piyasadaki olumlu havayı körüklemeye çalışıyorlar.
Geçen hafta Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, konuya açıklık getirdi. Posta Gazetesi Ankara Temsilcisi Mete Belovacıklı'nın yazısında ilettiğine göre; Gül, anlaşmanın bu haliyle kredinin alınmayacağını belirtiyor. Gül, ‘‘Krediyi kullanmak istedikleri takdirde mevcut anlaşma şartlarının değiştirilmesini isteyeceklerini’’ söylüyor. Yani Hükümet anlaşmayı bu haliyle, hem de Kuzey Irak tartışmaları canlanmışken, TBMM gündemine getirmek istemiyor.
Peki, Türkiye bu anlaşmanın değiştirilmesini isteyecek mi, isteyecekse ne zaman isteyecek, ABD Yönetimi Kongre'den geçmiş olan bu anlaşmanın değiştirilmesine razı olacak mı?
Bizce Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ABD Başkanı Bush'la bu ay sonunda yapacağı görüşmede, 8.5 milyar dolarlık kredi konusu da, büyük ihtimalle gündeme gelecek. Erdoğan, büyük ihtimalle anlaşmadaki ‘‘Kuzey Irak şartı’’nın kaldırılmasını isteyecek ama ‘‘Görüşmede Kerkük'ü gündeme getirmeyin’’ diye mesaj gönderen ABD yönetiminin, bu şartın kaldırılmasını kabul etmesi zor.
Mart sonuna kadar, ne olursa olsun, piyasadaki bazı oyuncular buna da bakmayacak ama sağlıklı hesap yapmak isteyenler için, kredinin kullanılıp kullanılmayacağının artık netleşmesi gerekiyor.
Yazının Devamını Oku 