Erdal Sağlam

Bankacılıkta sıkıntılı günler kapıda

9 Şubat 2004
<B>2003 </B>yılını karlı kapayan bankacılık sistemini, sıkıntılı günler bekliyor. Önümüzdeki günlerden itibaren realize olma tehlikesi bulunan makro sorunlar, 1 Temmuz'da kalkacak mevduat garantisi gibi sektörün tümünü etkileyecek sıkıntılar ve bunların yanısıra banka bazında mikro sorunlar, teker teker sektörün gündemine gelmeye başlayacak.

Bütün bunlara karşılık bir hazırlık var mı derseniz, şimdilik gözükmüyor. Herşeyden önce ekonomi yönetiminin ve bankacıların gündemine, dış gelişmelerin, dolar kurundaki olası gelişmelerin ve gelişmekte olan piyasalara olan 2003'deki ilginin devam edip etmeyeceğinin, bütün bu gelişmelere karşı ne yapılacağının artık girmesi gerekiyor.

Osman Ulagay'ın son dönemde sık sık altını çizdiği gibi, uluslararası bu gelişmeler Türkiye'yi çok yakından etkileyecek. Türkiye ekonomisi, hala dışardan bulduğu kaynakla dönüyor ve büyüme sağlıyor. Ulagay'ın deyimiyle 'Yükselen Pazar balonunun patlama riski', doların değer kaybetmeye devam etmesi halinde bile, mevcut. Bu takdirde Türkiye'ye diğer gelişmekte olan piyasalar, özellikle de Brezilya ile birlikte, akan kaynakların kesilmesi sözkonusu. Türkiye'nin çevirmesi gereken borç miktarı hala çok yüksek ve bu nedenle yüksek büyüme oranlarını yakalamak zorunda. Dışardan gelecek kaynak kesildiği takdirde büyümede sıkıntı olabileceği gibi, yabancı paranın çekilmesinin içeride yaratacağı etkinin katlanarak büyüdüğünü, hep gördük. 2004 yılı bu tür tedirginliklerle geçecek bir yıl olacak ve ekonominin tümünü olduğu gibi, dışardan esecek olumsuz bir rüzgar Türk bankalarını çok derinden etkileyecek

Türk bankacılık sistemi bir yandan da 1 Temmuz'da sona erecek mevduat dahil pasif garantisinin tehditi altında. BDDK başta olmak üzere, garantinin böyle bir dönemde kalkması halinde neler olacağının tartışılması, eğer tarihte bir değişiklik olacaksa bunun şimdiden açıklanması, pasif garantisi nedeniyle bankaların birbirlerine olan kredi limitlerinin ne olacağının, dışarından gelecek kaynağın kesilip kesilmeyeceğinin çok acil olarak masaya yatırılması gerekiyor. Ama bu konuda bir hareket görünmüyor.

HSBC'nin yönetim kurulunu Cıngıllıoğlu atayabilir

IMF
'in tedirginliğinin artmasındaki bir neden de Fon'a alınan bankalar hakkında açılan davalarda çıkan yargı kararları. Kentbank'ın ardından, Danıştay İdari dava Daireleri Genel kurulunun Demirbank'ın TMSF'ye devrini sağlayan BDKK kararını iptal etmesi, işleri karıştırdı. IMF Heyeti son Ankara ziyaretinde bir yandan mevduat garantisinin kalkmasıyla oluşabilecek gelişmeleri sorgularken, ağırlıklı olarak Fon'a alınan bankalar için verilen son yargı kararlarını da masaya yatırdı. Daha çok 'şimdi ne olacağı' sorulurken, kendilerine somut bir yanıtın verilemediği söyleniyor.

Bunun da ötesinde Fon'a alınan Demirbank'ı satın alan HSBC'nin Türkiye'deki konumu daha da karmaşıklaştı. Daha önce Demirbank'ın sahibi Halit Cıngıllıoğlu, imtiyazlı hisseleri nedeniyle, banka Fon'a alınsa bile, kendisinin katılmadığı banka genel kurullarında alınan kararların geçersiz olduğu gerekçesiyle dava açtı. Bu dava önce reddedildi ama daha sonraYargıtay 11. Hukuk dairesi Cıngıllıoğlu'nun olağanüstü genel kurulun iptali talebini reddeden İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi kararını bozdu. Dava, yerel mahkeme tarafından yeniden esastan ele alınacak.

Yetkililer, yerel mahkemenin Yargıtay'a uyup, Cıngıllıoğlu'nun talebini kabul etme ihtimalini yüksek görüyorlar. Bu takdirde HSBC'nin 8 kişilik yönetim kurulunun 5 kişisini Cıngıllıoğlu atayacak. Bankanın Genel Kurulunu Şubat'ta yapacağı, mahkemenin ise Mart ayında olacağı belirtiliyor. Yani Şubat ayında sermayedar olan HSBC kendi yönetim kurulunu atayacak ama mahkeme Cıngıllıoğlu'nun talebini kabul ederse, bu yönetim kurulu kadük olacak ve Cıngıllıoğlu'nun atadığı 5 kişi yönetim kuruluna girecek.

Dünyanın, 3. büyük bankası olan HSBC'nin dünya bazındaki hisse senetlerinin böyle bir kararla, çok fazla düşeceği ortada ve HSBC'nin bunu göze alması mümkün gözükmüyor. Doğal olarak sermayeyi kendi koyup, bankasını başkasının yönetmesini kabul edemez.

Böyle bir kararın, HSBC'nin Türkiye'den çıkmasının, dünya çapındaki etkisinin büyük olacağı kesin. Bu tedirginliğin içeriyi vurması kaçınılmaz olurken, bundan sonra yabancı sermaye girişi de tümüyle hayal olacak.

HSBC'nin Ankara'da Hükümet nezdinde, bu kaosun önlenmesi için girişimlerde bulunduğu ancak hiçbir yanıt alamadığını duyuyoruz. Cıngıllıoğlu'nun ise sık sık Ankara'ya geldiği, yargı kararlarını takibin yanısıra, hükümet üyeleriyle de sıkı temasta olduğu, kulislerde uzun zamandır zaten konuşuluyor. Kısacası; HSBC olayı 'patlamaya hazır bir bomba' olarak ortada duruyor ve bu bombanın patlamasını engellemek için, ne BDDK'den, ne Hükümetten ses çıkmıyor...

Kamu bankaları sorunu çözülemiyor

EKONOMİK
programın temel ayaklarından olan bankacılık sisteminin rehabilitasyonunun yarım kalması, BDDK'nın bağımsızlığının önemli ölçüde sekteye uğraması başta IMF ve Dünya Bankası olmak üzere programa destek veren kuruluşları tedirgin ediyor.

Bu kuruluşların tedirgin olduğu bir başka gelişme de kamu bankalarına ilişkin. Kamu bankaları için başlatılan rehabilitasyon, açıkların kapatılması ile başlamış, şube ve personel sayılarında önemli ölçüde indirime gidilmişti. Amaç, bu bankaların durumlarını düzeltmek, aşama aşama küçültüp, özelleştirilmelerini sağlamaktı.

Ancak son dönemde hazırlanan planın eksine bu bankalar yeniden büyümeye başlarken, personel sayılarının yeniden artırılması için çabalar var. Buna ek olarak Vakıfbank'ın sorunları büyüyor ve Hükümet bu konuda adım atmaya yanaşmıyor. Son günlerde kamu bankaları kredilerinin yeniden artmaya başladığı gözleniyor. Sadece tarım ya da KOBİ gibi ihtisas alanlarına değil, genel tüketici kredilerine bile yüklenmeye başladılar ve yüksek mevduat oranlarıyla para toplayıp, en ucuz tüketici kredilerini veren bankalar oluyorlar. Bu, bir anlamda 'verilen kamu kağıtları nedeniyle yazılan karların krediye dönüşmesi' oluyor. Bu ilk bakışta olumlu gibi gözükse de kamu bankalarının daha önceden nasıl kullanıldığı bilindiği için, seçim önceleri ve kendi zenginlerini yaratma işlevleri olduğu için, tedirginlik yaratıyor.
Yazının Devamını Oku

Faiz indirimi için spekülasyon çok

7 Şubat 2004
<B>UZUN</B> zamandır piyasalardan gelen faiz indirimi beklentisine karşı koyan Merkez Bankası, önceki gün 2 puanlık faiz indirimi yaptı. Bayram tatili arasında yapılan indirim herkese sürpriz oldu. Piyasalar indirim için Merkez Bankası'nın IMF'yle 7. gözden geçirmenin en azından tamamlanma aşamasına gelmesini bekleyeceğini tahmin ediyordu.

Merkez Bankası, hem ocak enflasyonunun tarım dışında olumlu gittiğini, tüketimin kontrol altında olduğunu, hem de ileriye dönük bekleyişlerin olumlu olduğunu gerekçe gösterdi. Ancak, IMF'yle 7. gözden geçirmenin tamamlanma hassasiyeti, KİT zamları ve vergi artışlarının enflasyona olumsuz etki yapacağı uyarılarında da bulundu.

Merkez Bankası bu indirim için herkesin ayrı bir yorum yapmasından rahatsız. Zaten açıklamada indirimin gerekçelerini açıkladığını belirten yetkililer, bütün gelişmeleri açıklamalarına rağmen, herkesin değişik bilgi setlerine bakarak yorumda bulunduğunu söylüyor. IMF'yle anlaşmanın elbette önemli olduğunu ancak beklentilerin olumlu gittiğini ve Merkez Bankası olarak indirimi gerekli gördükleri için bu kararı aldıklarını söylüyorlar.

Kısacası; bu indirimin zamanlaması konusunda gelecek değişik eleştirilere de hazırlıklılar.

Aslında bu konuda değişik yorumların yapılması da çok normal. Çünkü neredeyse aylardır faiz indirimi için baskı geliyor ama Merkez Bankası direniyordu. Mali disiplinin bozulmasından korktuklarını, asgari ücret ve yüksek emekli zamları nedeniyle oluşan olumsuzluğun tolere edilmesini bekler gibiydiler. Ama bir yandan da enflasyon tek haneye doğru gidiyordu ve faizleri çok yüksek seviyelerde kalmıştı...

Bence Merkez Bankası'nın faiz indirimi kararı vermesinde, her ne kadar ileriye doğru baktıklarını hep tekrarlasalar da, ocak ayı enflasyon rakamları epeyce önemli rol oynadı. Tarım fiyatlarının parasal tedbirlerle kontrol edilemeyeceğini hep tekrarlayan Merkez Bankası, tarım dışındaki gelişmelerden, özellikle tüketici fiyatlarındaki artış oranından, çekirdek enflasyon oranından memnun oldu. Söylediklerine göre ileriye doğru beklentiler de oldukça olumlu çıktı.

YAPILAN SPEKÜLASYONLAR

Ancak bu indirim piyasalarda çeşitli spekülasyonlara neden oldu. Bunlardan ilki, piyasalardan gelen baskıdan çok Hükümetten de faiz indirimi için gelen baskıların artması...

Bağımsız Merkez Bankası'nın Hükümetten, özellikle de ABD'den dönen Devlet Bakanı Ali Babacan'ın telkinleriyle böyle bir indirime gideceğini tahmin etmiyoruz. Herhalde bu olmaz...

Bir başka spekülasyon da; ‘‘Merkez'in 7. gözden geçirmenin gecikmesinden yani seçim sonrasına kalmasından korktuğu’’ şeklinde. Yani, Merkez inen enflasyona karşı yüksek kalan faizleri indirme gereği duyarken, böylece 7. gözden geçirmenin tamamlanacağı zamana kadar gelecek baskıları dağıtmış oldu. Yani bundan sonra artık gözden geçirmeyi bekleyebilecek.

KİT zamları ve vergi artışları konusunda Merkez Bankası açıklamalarının ‘‘Zam yapmamak için Hükümetin ekmeğine yağ sürdüğünü’’ söyleyenler de var. Yani Hükümet enflasyon için zamları yapmayacağız diyecek, bu zamlar yani ek kaynak bulunmazsa 7. gözden geçirme tamamlanamayacak, böylece hem Hükümet hem Merkez Bankası piyasadan gelecek ‘‘gecikme tepkisini’’ azaltmış olacaklar. Piyasa seçim sonrasını bekler mi, bilemeyeceğiz...

Bu arada bir yabancı bankanın ‘‘indirim 7. gözden geçirmenin tamamlanmasına yani seçim sonrasına kaldı’’ gerekçesiyle bono satmaya başlamasının da Merkez Bankasını harekete geçirmiş olabileceği, yani Merkez Bankası'nın topu üzerinden attığını söyleyenler de var.

Merkez Bankası aksini savunsa da, KİT ve vergi zamları olmadan 7. gözden geçirmenin tamamlanması için istenen şartların yerine gelmesi mümkün gözükmüyor. İş geciktikçe zam oranlarının artacağı da kesin. Bu zamlar yapılmak zorunda kalındığında, Merkez Bankası'nın enflasyonda oluşabilecek bir sapmada sorumluluğu üzerinden atmış olacağını söyleyenler de var.

Böylesine kritik dönemlerde, indirim gibi önemli kararlarda spekülasyon olması ise, kaçınılmaz.
Yazının Devamını Oku

Ekonomi yönetimi IMF konusunda fazla rahat

5 Şubat 2004
<B>IMF</B> yönetiminin ABD'den gönderdiği, <B>'7. gözden geçirmenin ikinci turu için, gerekli önlemleri aldığınız takdirde geliriz'</B> mesajına rağmen, ekonomi yönetiminin gözden geçirmenin tamamlanması konusunda <B>'fazla rahat'</B> olduğunu gözlüyoruz. Bütçenin personel ve faiz dışındaki kalemlerinde yapılacak yüzde 10'luk kesintinin, zaten sorunun büyük bölümünü çözeceğini kaydeden bazı ekonomi bürokratları, bunlara ek olarak alınacak küçük bazı önlemlerle sorunun çözüleceği görüşündeler. Aslında, bu bürokratlardaki rahatlığın büyük ölçüde Hükümetten kaynaklandığı görülüyor. Bürokratlar geçen yıl bu zamanlar 14 katrilyon lira arandığını hatırlatarak, 'Onu bile atlattık, bunu daha rahat aşarız' diyorlar. Hatta daha da ileri giderek, 'Bizim onlara mahkumiyetimizden çok, IMF bize daha çok mahkum, o nedenle fazla sıkıntı yaratmazlar, biz bu işi de kolayca aşarız' görüşlerini açıkca söylüyorlar.

Bu bürokratların, rahat tavırlarında ABD'deki temasların ne kadar etkisi var, bilinmiyor. Başbakan Erdoğan ve Devlet Bakanı Babacan'ın temaslarında, ABD yönetiminden IMF'yle ilişkiler için yardım istendiği tahmin ediliyor. Bu nedenle bir rahatlığın olduğu tahmin ediliyor ama, IMF yönetiminde ABD baskısının ne kadar etkili olacağı, şimdiden görülemiyor.

Bazı bürokratlar ise daha kaygılı. IMF yönetiminin 'gerekli önlemleri almazsanız, gelmeyiz' mesajı gönderdiğini ve artık ekonomik programdan sapmaların bariz hale geldiğini kaydeden bu bürokratlar, rahat olunacak bir ortam bulunmadığını söylüyorlar. IMF Heyetinin 2. kez gelişi için bütçeden yüzde 10'yluk kesintinin yetmeyeceğini, önemli ek önlemler gerekeceğini kaydeden bu yetkililer, 'Bu önlemler alınmadığı takdirde, Heyetin gelişini ve 7. gözden geçirmenin kolay geçmesini beklemek fazla iyimserlik olur' diyorlar.

IMF'nin 2. kez gelişi için 16 Şubat tarihinin, 'tahmini bir tarih' olarak belirtildiğini, önlemler alınmadığı takdirde bu tarihin uzayabileceğini kaydeden yetkililer, bu arada yüzde 10'luk bütçe kesintisi için gelecek hafta yasa çıkmasını bekliyorlar.Buna ek olara küçük de olsa vergi artışları ve zamların olabileceğini kaydeden yetkililer,. 'Enflasyon hedefi nedeniyle Merkez Bankası yüksek oranlı KİT zamlarına karşı çıkacaktır. Ancak Merkez Bankası biran önce anlaşma olabilmesi için gerekli ek tedbirlerin de mümkün olduğunca çabuk alınmasını bekliyor' dediler.

TEKSTİLDE

KDV İNDİRİMİ

Bu arada IMF Heyetiyle yapılan ilk tur görüşmelerde, yüzde 10'luk kesintinin yanısıra alınabilecek bazı ek önlemlerin de Heyete bildirildiği, uzmanların bu kalemler üzerinde çalıştığı öğrenildi. IMF'e verilen 'en büyük tasarruf kalemlerinden biri' nin, tekstildeki yüzde 18'lik KDV'nin yüzde 8'e indirilmesi olduğu öğrenildi. Maliye yetkililerinin bu KDV indiriminden 1 katrilyon liranın üzerinde tasarruf beklediği kaydedilirken, IMF'e, tekstildeki KDV indiriminden doğacak KDV kaybı ile vergi iadesi nedeniyle sağlanacak tasarrufu, dolayısıyla 1 katrilyon üzerindeki tasarrufu detaylarıyla, tablo halinde verdikleri, IMF'in bu tabloyu incelediği öğrenildi.

Böylesine büyük tasarrufa rağmen, özellikle dış ticaret sermaye şirketlerinin bu indirimi istemediği ve IMF nezdinde lobi çalışması yaptığı, bu nedenle IMF'in tekstildeki KDV indirimini kabul etmesinin zor olduğu, gerekçenin 'sistemin bozulması' olacağı tahmin ediliyor.

Öte yandan bu kadar büyük tasarruf kabul edilse bile, bütçedeki kesintiye de rağmen, IMF'nin kabul edebileceği rakamlara ulaşılamayacağı, IMF'nin 7. gözden geçirmeyi kabul edebilmesi için çok daha büyük gelir kalemlerine ihtiyaç olacağını söyleyenler de var.

Kısacası; IMF’nin en üst düzeyinden gelen, 'programdan sapma' kaygısı taşıyan, sert mesajlara rağmen, bazı bürokratlar özellikle de Hükümet üyeleri fazla rahat. Bu rahatlık bilmediğimiz 'alınan bazı sözler'den mi kaynaklanıyor, bilinmez. Yoksa Hükümet, 'Biz bildiğimizi okuruz, ABD nasıl olsa devreye girer, IMF'den istediğimizi alırız' tavrı içinde mi, şimdilik belli değil.

Umarız; bu 'fazla rahatlık', önümüzdeki dönemde başımıza büyük işler açmaz...
Yazının Devamını Oku

Altı sıfır yasası çıkarmakla iş bitmiyor

3 Şubat 2004
<B>GEÇTİĞİMİZ </B>hafta içerisinde TBMM'de, Türk Lirası'ndan altı sıfır atılmasıyla ilgili yasa kabul edildi. Yasaya göre 2005 yılbaşından itibaren altı sıfırı atılmış Yeni Türk Liraları ile mevcutlar bir süre birlikte tedavülde olacak, daha sonra paramız tümüyle yenisi olacak.

Türk lirasından sıfır atılmasıyla ilgili, şimdiye kadar o kadar çok spekülasyon yapıldı, o kadar çok laf söylendi ki... 20 yıllık gazetecilik hayatım boyunca onlarca defa bu haberler çıktı, onlarca defa bunun bir işe yaramayacağını söyledim, onlarca defa başka gazetelerde çıkan, artık rutin hale gelmiş haberler nedeniyle üstlerime 'Yahu bu iş olmaz' diye izahatlarda bulundum.

Ama bu kez iş ciddi... Bu haberlerin tekrarlandığı dönemlerde enflasyon en azından 40-50'ler düzeyinde idi ve bu enflasyon oranıyla sıfır atmanın hiçbir anlamı yoktu. Özellikle Latin ülkelerinde bunun örneğini çok görmüş, sıfırları atılan paralar bir daha, bir daha sıfırları atılmak zorunda kalmış, kesinlikle yerel paraya güven sağlanamamış, sıfır atmak o paraya güven kazandırmak yerine, tam tersi, güveni iyice azaltmıştı.

Şimdi Türk lirasından altı sıfırın atılabileceği, en azından bunun mümkün olabileceği bir dönem yaşıyoruz. Buna rağmen altı sıfır atma kararının hala erken olduğunu savunanlar da var. Ancak bir daha eski hatalar tekrarlanmaması koşuluyla, bu kez başarılı olabileceğine inanıyorum.

Ancak bu operasyonun başarılı olabilmesi için, hala yapılması gereken o kadar çok şey var ki...

Herşeyden önce de, eğer planlandığı gibi bu yıl sonunda enflasyon yüzde 12'ye düşmezse, yani Hükümet,. Eski Hükümetler gibi 'bu iş artık tamam' havasına girip yeniden gaza basar, enflasyonla mücadeleden taviz verirlerse, altı sıfır atmanın bir anlamı yok. O takdirde yılsonuna doğru, ne kadar hazırlık yapılırsa yapılsın, Merkez Bankası, 2005'de enflasyonun tek haneye düşeceğine inanmazsa, bence bu yasanın belki de ertelenmesi için diretmelidir.

Yani altı sıfır atma yasası çıkarmakla iş bitmiyor, altı sıfırın atılabileceği zemini tam anlamıyla hazırlamak, yani enflasyonla mücadeleden hiç taviz verilmeden ekonominin yönetilmesi şart. Bunun için de politikacının günlük ekonomik politikalardan elini çekmesi, modern ekonomi yönetimine uygun mekanizmaların kurulup, kurulan mekanizmalardan geri adım atılmaması, çağdaş ekonomi yönetimini uygulayacak, partisine veya tarikatına göre değil, ekonomik yetkinliğine ve tecrübesine göre bu işi götürecek insanların ekonomi yönetiminde olması da şart.

YAKUP KEPENEK'İN KONUŞMASI

CHP Milletvekili Prof. Dr. Yakup Kepenek, altı sıfırın atılmasına ilişkin yasa TBMM'de görüşülürken çok güzel bir konuşma yaptı. Basında pek yeralmayan bu konuşmada Kepenek, CHP olarak TL'yi güçlü kılacak bu yasayı desteklediklerini belirtip, TL'nın neden bu hale geldiğini özetledi. Kepenek yasanın yetmeyeceğini belirterek, 'Hükümetin politikalarının geçerliliği, tutarlılığı, Türk lirasının güçlü olması, ekonomi politikalarında ek destekleri ve köklü değişimleri gerektirmektedir' diyor. Vergi politikalarını eleştirerek, 'Böyle gittiğiniz zaman sağlıklı bir ekonomik yapı oluşturamazsınız. Sağlıklı bir ekonomik yapı oluşturamadığınız zaman da Türk lirasının adını 'yeni' olarak tanımlasanız, adının başına 'yeni' kelimesini ilave de etseniz, sağlıklı, sağlam bir para birimi oluşturma şansınız azalır' diyor. Bakanların zam yapmayacağız diyemediğini, 'zam yapmamaya çalışacağız' dediğini hatırlatan Kepenek, 'zam yapmayacağız onun yerine dengeli, hakça, adil vergi alacağız demenin ve uygulamanın yollarını bulmalıyız' diyerek, bunu demeden yeni paraya güven oluşturulamayacağının altını çiziyor. Güçlü Türk lirası için Merkez Bankası bağımsızlığına dikkat çeken Kepenek, Hükümetin önce bu konuda bocaladığını, ikircikli tutumu hatırlatarak, 'Bu ülkeye yapılacak en büyük kötülüklerden biri, daha yüzde 10'lara çekilemeyen enflasyonun yeniden tırmanışa geçmesidir. Hükümet bunun önüne geçmeli ve bu , Merkez Bankasına yönelik, bağımsızlığına yönelik ikircikli tutumundan kesinkes uzak durmalıdır. Yeni TL başarılı olmalıdır' diyor. Kepenek Hoca çok haklı...
Yazının Devamını Oku

Enerjide serbest piyasa kavgası bitmiyor

2 Şubat 2004
<B>Enerjide </B>serbest piyasaya geçiş için çıkarılan yasanın üzerinden çok zaman geçti ama, bir türlü uygulamaya geçmek mümkün olamıyor. Serbest piyasaya geçiş için kurumlar arasındaki anlaşmazlık devam ederken, Hükümetin ikircikli tutumu da devam ediyor.

Dünya Bankası'ndan sağlanan Ekonomik Reform Kredisi kapsamında, alınacak son dilim olan 375 milyon dolarlık kredi için şart olan, ‘‘yeni enerji stratejisi’’ için 19-23 Ocak tarihlerinde Ankara'da bir toplantı yapıldı. Dünya bankası tarafından, aralarında dünyaca ünlü Sally Hunt'ın da bulunduğu bir uzman paneli oluşturuldu ve bu panele Enerji bakanı Hilmi Güler dahil, enerji ile ilgili bütün birimlerin üst düzey yöneticileri katıldılar. Panel sonucunda Dünya Bankası ilk değerlendirme raporunu sundu. Bu raporla kurumların uzlaştığı bilgisini almıştık.

Ancak Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), Müsteşar Ahmet Tıktık imzasıyla, 30 Ocak 2004 tarihinde, yani geçen hafta sonunda, ilgili kuruluşlara üzerinde uzlaşıldığı belirtilen ilk değerlendirme raporuna bazı yönlerden ters düşen, DPT'nin eski görüşlerinin tekrarlandığı bir yazı gönderdi. DPT'nin yazısında yer alan bazı görüşler ve özellikle yazının ‘‘buyurgan’’ dili, kuruluşları rahatsız etti. Enerji Bakanlığı ve enerji piyasasının bağımsız düzenlenmesi için kurulan Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu'na (EPDK) rağmen DPT'nin böyle bir tavır içinde olması, ‘‘Piyasa koşulları yerine planlama dönemi özlemi’’ olarak eleştirilere de neden oluyor.

DPT'nin yazısında, yapılan toplantıya atıfta bulunularak, sektörde serbest piyasaya sağlıklı bir geçiş için uygulanması gerekli görülen ‘‘ara sistem’’ yaklaşımı çerçevesinde gündeme getirilen birçok öneriyle ilgili olarak önemli bir anlayış birliğine ulaşıldığının memnuniyetle tesbit edildiği hatırlatılarak, ‘‘Buna karşın yeni santral projelerinin gerçekleştirilmesi amacıyla gündeme getirilen 'fon'önerisi başta olmak üzere, geçiş süreci ve elektrik dağıtım bölgelerinin gruplandırılması gibi bazı önemli konulardaki görüş ve anlayış farklılıklarının devam ettiği müşahade edilmiştir’’ deniliyor. DPT gönderdiği yazıda, ‘‘yeni strateji ve ara sistem uygulamalarıyla ilgili olarak mutabakat sağlanan konularla, görüş ayrılığı süren önerilerin bir defa daha açıklanmasında yarar gördüğünü’’ belirtiyor.

DPT’NİN GÖRÜŞÜ

Bu metinde serbest piyasa modelinde herkesin mutabık olduğu, bu modele geçişin sağlıklı bir zemine oturtulması gerektiği belirtilip, ‘‘bu doğrultuda serbest piyasaya geçişin aşamalı ve sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilmesi amacıyla bir 'geçiş sistemi' önerilmektedir’’ deniliyor. Elektrik dağıtım işletmelerinin öncelikle özelleştirilmesi konusunda mutabakat varken, ‘‘üretim, iletim ve dağıtım kademelerinde tek tarife sisteminden maliyet esaslı saatlik yük tarifelerine geçişin zamana yayılması, bu süreçte bu tarife uygulaması için gerekli teknik ve idari işletme altyapısının kurulması üzerinde çalışılmasında fayda mülahaza edilmektedir’’ görüşü belirtiliyor. ‘‘Halen üzerinde anlaşmaya varılamayan en önemli konu üretim yatırımlarının nasıl gerçekleştirileceği konusudur’’ denilen yazıda, DPT toplantı öncesinde de belirttiği, eski önerilerini tekrarlıyor.

Yazıda, üzerinde görüş ayrılığı olan ‘‘fon’’ konusunda ise özetle; yeni proje ihtiyaçlarının planlama ile belirlenmesi,yeni santral projelerinin özel şirketlerce gerçekleştirilmesi belirtilip, ‘‘yeni projelerin kredi geri ödemeleri elektrik sistemince desteklenecektir. Bu amaçla fon oluşturulmaktadır. Bu fonun tek 'alıcı-tek satıcı' şirket veya güvenilir bir özel banka aracılığıyla yönetimi düşünülmektedir’’ deniyor ve bu fonun tüketici tarafından finanse edileceği söyleniyor.

Yazıda yeralan ibarelerden DPT'nin bu fon konusunda çok ısrarlı olduğu görülürken, yazıya ek dökümanlarda ise 4628 sayılı elektrik piyasası kanun ve 4646 sayılı doğalgaz piyasası kanunun sakıncıları sayılıp değiştirilmeleri isteniyor. Bu ek raporlarda ayrıca, ‘‘2007 sonrası arz güvenliğini sağlayacak mekanizma kurulması’’ gereği üzerinde, özellikle duruluyor. Bu arada yine ek raporlarda ‘‘Enerji planlama ve projelendirme merkezi’’ kurulması da isteniyor.

DÜNYA BANKASI RAPORU

19-23 Ocak tarihleri arasında yapılan toplantılar sonucu Dünya Bankası 'İlk Değerlendirme Raporu'nu ilgili kuruluşlara ve Hükümete sundu. DPT'nin kuruluşlara geçen hafta gönderdiği yazıyla, bu rapor arasında büyük çelişkiler mevcut. Rapor özetle şöyle diyor:

- 4628 sayılı elektrik piyasası kanununun ilgili taraflarca gündeme getirilen tüm hususlara cevap verebilecek nitelikte olduğu, asıl gerekli olanın siyasi irade ve sürecin yönetimi olduğu,

- Arz güvenliğinin piyasa uygulamasının kısıtlanması yoluyla değil, ilerletilmesi ile sağlanabileceği ve bu kapsamda atılması gereken adımların; dağıtımda performans teşviklerine dayalı bir özelleştirme yapılması, yeni üretim kapasitesi ile yapılacak alım anlaşmalarına imza koyabilecek mali açıdan güçlü dağıtım şirketlerinin yaratılması, henüz tamamlanmamış santrallerin inşasının tamamlanması, rehabilitasyon yatırımlarının yapılması otoprodüktör faaliyetinin teşvik edilmesi olduğu,

- Piyasaların en düşük maliyetli çözümlere ulaşmayı başaracağı, rekabetçi bir piyasanın, iyi bir planlama ile aynı sonucu getireceği, merkezi planlamacıların rolünün piyasa katılımcılarına yeterli bilginin sağlanması olduğu...

Reform kredisi stratejiden sonra kullanılacak

Toplantılardan edinilen bilgilere göre DPT dışında gerek EPDK, gerek Hazine, gerekse de Enerji Bakanlığı, Dünya Bankası raporuyla belirtilen görüşlere benzer görüşlere sahip. Enerji Bakanı Hilmi Güler'in bu toplantılarda, bazen bu görüşlere bazen de karşı görüşteki DPT yöneticilerine hak verir göründüğü söyleniyor. DPT'nin bu yazısı, ilk değerlendirme raporuna rağmen, bayram sonrası kuruluşların kendi aralarında yapacakları toplantılarda ‘‘kendi görüşünde ısrar edeceğinin sinyali’’ olarak algılandı. Sonuç olarak; 19 Şubat'ta Dünya Bankası Heyeti yeniden Ankara'ya gelecek. Enerji stratejisi için hazırlanan ilk raporu değerlendirecek kuruluşlar o tarihe kadar biraraya gelip, ortak bir görüş oluşturacaklar. Sonunda da Dünya Bankası tekrar geldiğinde, ilk değerlendirme raporu üzerinden yapılacak tartışmalarla ortak bir ‘‘yeni enerji stratejisi’’ oluşturulacak. Bütün bu çalışmaların Şubat sonu Mart başında bitirilmesi gerekiyor. Bu strateji oluşturulup Dünya Bankası'nın onayını aldığında, diğer koşullar daha önce yerine geldiği için, Türkiye 375 milyon dolarlık ekonomik reform kredisinin son dilimini kullanacak.

Bayram müjdesi borcunu ödemeyenlere çıktı

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu, geçen hafta sıkıla sıkıla, emekli maaş zammının bayram sonrasına kaldığını açıkladı. Başesgioğlu'nu tanıyanlar, bayram öncesi emekliye müjde veremediği için, samimi olarak üzüldüğünü bilirler.

Emekliye bayram müjdesi çıkmadı ama asıl bayram müjdesi, bence bankalardan aldıkları kredileri ödememekte direnenlere, alacaklarını ödemekten sürekli kaçanlara çıktı. AKP Hükümeti geçen yıl İcra-iflas yasasında, IMF ve Dünya Bankası'nın da istediği, tahsilatı hızlandırıcı değişiklikler yapmıştı. Geçtiğimiz hafta, bu yasayla yapılan bu değişikliklerin bir bölümü, TBMM Adalet Komisyonu'nda yeni yasa görüşülürken geri alındı.

Geçtiğimiz hafta basın sohbetinde Bankalar Birliği Başkanı Ersin Özince, ‘‘Bu geriye dönüşlerden korktuğunun’’ sinyallerini vermişti ama geriye dönüş Özince'nin beklediğinden de sert oldu.

Daha önceki yasa ile borçlarını ödememekte direnenlerin işini zorlaştırmak için, borçlu kişilerin araçlarını, gayrimenkullerini 3. şahısa kiradaymış gibi göstermeleri halinde bile bu malların haczine imkan sağlanmış ve uygulamada çok rastlanan, ‘‘kirada göstererek mal kaçırmanın’’ önüne geçilmeye çalışılmıştı. Şimdi TBMM komisyonunda yapılan değişiklikle borçlulara yeniden bu mallarını kaçırma hakkı verildi. Yani; yine borcunu ödemeyen bir şahsa, kanuni süreler sonunda haciz uygulanacakken, mallarını 3'üncü şahısa kiralarsa, bu mal haczedilemeyecek.

Bu Adalet Bakanlığı, mal kaçırmasınlar diye çaycının, şoförün üzerine geçen mallara bile el koyup, kredi veren şube müdürünü bile sorumluluk altına alan bankalar yasasını çıkarmamış mıydı? Şimdi komisyon borcunu ödemeyenlere, ‘‘malını kirala bankalardan kurtar’’ demiyor mu?

Yine aynı komisyonda bir önceki yasa ile 2 yıla indirilen iflasın ertelenmesi süresi, değişiklikle yeniden 4 yıla çıkarıldı. Yani borçlu istemezse 4 yıl iflastan kaçabilecek, sonrası allah kerim... Siz bankalara ‘‘verdiğin kredi geri ödenmezse 1 yılda tümüyle karşılık ayır’’ diyeceksiniz, bu karşılığı sermayeden düşüreceksiniz, sonra da borcunu ödemeyenleri ödüllendireceksiniz...

Bunun adı popülizmden başka bir şey değil. Buna da ‘‘sosyal politika’’ derler mi, acaba...
Yazının Devamını Oku

Hükümet ek önlem için acele etmeli

31 Ocak 2004
<B>GEÇTİĞİMİZ</B> son üç gün, piyasalardaki olumlu havanın döndüğüne, faiz ve kurun yukarı, İMKB endeksinin düştüğüne şahit olduk. Bu kötüye gidiş için piyasada tahmin bolluğu var. Bizce birçok etken biraraya geldi. Herşeyden önce: FED'in faiz artırımı sinyali vermesi piyasaları çok olumsuz etkiledi. Bankacılar, Brezilya ve Rusya gibi benzer piyasalarda da benzer hareketlerin görüldüğünü belirtirken, bu nedenle en büyük etkenin FED'in bu sinyali olduğu görüşündeler.

Peki FED, yıl sonundaki seçimlerden önce, ciddi faiz artırımlarına gidebilir mi? Uluslararası piyasayı iyi izleyen bir bankacı, FED'in piyasalara bir sinyal verdiğini şimdi piyasalardan gelecek karşı sinyali beklediğini belirtirken, gelecek cuma günü açıklanacak işsizlik verileri ve bundan sonraki enflasyon rakamlarının FED'in kararında etkili olacağını söylüyor. Yani tehlike gördüğü takdirde, FED'in, seçime rağmen faiz artırımına gitmesini imkansız görmüyor. Bazı bankacılar ise IMF'yle olan sürtüşmenin kötüye gidişte en önemli rolü oynadığı görüşünde.

IMF Başkanı Horst Köhler'in ‘‘Hükümetin kararına göre IMF Heyeti'nin geleceğini söylemesi’’ bir anlamda hükümetin yüzde 10'luk kesintiyle yetinemeyip ek vergi ve zam yapmasının kaçınılmaz hale geldiğini gösteriyor. Piyasa oyuncuları, eninde sonunda hükümetin IMF'nin istediği kararları alacağına kesin gözüyle bakıyorlar ama zamanlaması konusunda kafalar biraz karışık. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ABD'de artık birinci elden ek gelir tedbir ihtiyacını duyduğunu hatırlatarak, ‘‘Ancak Erdoğan bunları seçim öncesinde yapar mı, yoksa çalışmalar uzatılıp seçim sonrası mı beklenir’’ sorusuna net yanıt bulmuş değiller. Hemen bayram sonrasında ‘‘ek tedbirleri alıyoruz’’ denip de, IMF Heyeti'nin geliş tarihi kesinleştiğinde piyasalardaki tedirginliğin gideceği görüşü hakim.

Anlaşmadaki Irak maddesi nedeniyle, 8.5 milyar dolarlık kredinin kısa sürede gelmesinin imkansız olduğu biline biline, ABD'den bu konuda olumlu yanıt çıkmamasının bazı piyasa oyuncularını tedirgin ettiği de söyleniyor.

Bankacılar, çarşamba günü bir yabancı bankanın başını çektiği ‘‘bonoda satış’’ hareketinin aşama aşama, önce dövizi, sonra da hisse senedini etkilediğini belirtirken, yabancıların iş yaptıkları bankalara ‘‘hisse senedinden çıkış talimatları’’ verince eğilimin büyüdüğünü hatırlatıyorlar.

Bir bankacı ise önemli bir panik verisi bulunmamasına rağmen, bir yabancı bankanın başlattığı bu hareketin ‘‘oynayarak para kazanmanın başladığı’’ görüşünde. Geçen yıl fazla indirme-bindirme yapmadan bonoda büyük kárlar sağlandığını ama bu yıl yüksek marjın bulunmadığını hatırlatan aynı bankacı, ‘‘Bu nedenle esnekliği olan yabancıların, bu yıl indirme bindirme ile yani piyasaları ileri- geri oynatarak kár maksimizasyonuna başlama ihtimalini tahmin ediyorduk. Geçtiğimiz haftaki hareket, bu eğilimin başlangıcı olabilir’’ dedi.

BAYRAM HAREKETLERİ

Bazı bankacılar, bu sinirliliğin bayram haftası olan perşembe ve cuma günü de devam edebileceğini, ancak bayram sonrasındaki hafta, işlerin durulacağını tahmin ediyor. Buna karşılık bazı bankacılar ise dün öğleden sonra sinirliliğin biraz azaldığını, bayram haftasındaki iki günde olumlu hava yaşanabileceğini tahmin ediyor. Bir bankacı, ‘‘Eğer perşembe-cuma da kötüye gidiş devam ederse, bayram sonrasındaki hafta daha da kötü olabilir. O zaman Kıbrıs'taki müzakere aşamaları dahil, piyasa kötü haberlere çok daha duyarlı hale gelir, üzerine IMF'yle gecikme gelirse, kötüye gidiş sürekli hal alabilir’’ uyarısında bulundu.

Geçen yıl ekonominin iyileşmesinde büyük rol oynayan dış konjonktürün, eskisi kadar olumlu olmayacağı anlaşılıyor. Piyasaların düzelebilmesi için hükümetin elini çabuk tutup, seçim filan dinlemeden, IMF'yle hemen anlaşması gerek. Bunun için de biran önce gerekli ek önlemleri hemen alması lazım.. ‘‘Seçim nedeniyle şimdi zam yapmam, vergi artırmam, seçim sonrasında bakarım’’ derse, düşündüğü seçim AKP için çok zor geçebilir.
Yazının Devamını Oku

Bankalar: Disiplin sırası reel sektörde

29 Ocak 2004
<B>TÜRKİYE </B>Bankalar Birliği, ilk kez tam kadro, yönetim kuruluyla, basının önüne çıktı. Önceki gece yapılan basın sohbetinde, bankacıların, mümkün olduğunca, ketumiyetlerinden sıyrılıp, samimi yanıtlar vermeye çalıştıklarını izledik. Birlik çatısına rağmen, farklı büyüklük ve menfaatlere sahip oldukları için, bütünlük göstermesi zor olan Bankalar Birliği yönetimini tek sesten konuşur görmek, önümüzdeki dönem etkin bir sivil toplum kuruluşu olma adına, şahsen bana umut verdi.

Birliğin güçlü bir sivil toplum örgütü olmasının yararı var. Herşeyden önce, popülizm nedeniyle kamuoyunda ‘‘günah keçisi’’ ilan edilmelerini engellemek için daha etkin çalışabilir, aracılık faaliyeti gösterip, ekonominin dinamosu olduklarını daha rahat anlatma imkanı bulurlar.

Birlik Başkanı Ersin Özince'nin giriş konuşması yapıp, sorulara yanıt için tüm yönetim kurulu üyelerine söz vermesi ve diğer bankacıların da samimi yanıt vermesi, özeleştiriden kaçınmaması, toplantının verimini artırdı. Özince, vermek istediği bazı mesajların altını çizdi. Bunların başında ‘‘bankacılık sektörüne ilişkin eski zaafiyetlerin artık olmadığı, bankacılığın krizlerden sonra kendisine çeki düzen verdiği ancak şimdi sıranın reel sektör şirketlerine geldiği’’ yeraldı.

Yani kamuoyunda yaratılmaya çalışılan ‘‘bankalar reel sektöre kredi vermek istemiyor’’ imajının yanlış olduğunu, kendilerinin disiplin içinde, katı kurallara uyma zorunlulukları bulunduğunu, bu kurallara uymak için de kredi verecekleri reel sektör şirketlerinin de artık kendilerini disipline etmeleri gerektiğinin altını tekrar tekrar çizdi.

Bankacılara gelen eleştirilerin başında Merkez Bankası'nın bile tereddüt belirttiği ekonomik veriler hakkında abartılı iyimserlik içinde bulundukları, son çıkan Bankalar Yasası, BDDK'nın bağımsızlığı gibi konularda yeterince tepki vermemeleri geldi.

İSTEK YOK

Ersin Özince
, piyasa koşullarının oluşturulmasını istediklerini, devletten bir şey istemediklerini, kamu bankaları ile oluşan haksız rekabetin kaldırılmasını istediklerini belirtirken, gerekli tepkilerin gösterilmemesinin buna ters düşüp düşmediği de soruldu. Özince ve diğer bankacıların buna eleştirilere yanıtı, ‘‘Kamuoyunda bu tepkilerimiz gözükmüyor ama bunların mücadelesini her platformda yapıyoruz’’ oldu.

Bu arada tabi ki 1 Temmuz'da kalkacak mevduat dahil pasif güvencesi de gündeme geldi. Özince özetle, ‘‘Otorite, bizim de bilmediğimiz verilere bakarak belli bir takvim verdi. Şimdi otoritenin kararına saygılıyız. Eğer otorite gerekli görürse takvim konusunda başka kararlar da alabilir, biz buna uyarız. Ancak bu güvence ilelebet sürdürülecek bir güvence de değildir’’ dedi.

Bu arada TMSF'nin yasaya alelacele giren ayrı örgütlenmesinin ayrıntılı düzenlenmesi için bir yasa değişikliği çalışması olduğunu, bu kez otoritenin Bankalar Birliği'ne ‘‘Gördüğünüz değişiklik ihtiyaçlarını bize bildirin’’ dediğini, yani geçen seferki hataya düşmediğini öğrendik. Toplantıda son günlerde Ziraat Bankası'nın da katıldığı, yüzde 2'nin altına inen tüketici kredi faizlerinin getireceği sıkıntılar, maliyetin altında kredi kullanımı gibi konular da konuşuldu ve Bankalar Birliği'nin bu konuda bir yaptırımı olmadığı, her bankanın kendi hesabını yaptığı yanıtı alındı.

Özince'nin yakındığı bir konu da icra-iflas yasasında geriye dönüşü sağlayacak değişiklik hazırlıkları idi. Daha önce de ‘‘bankaya borcunu ödemeyenler de hortumcudur’’ dediğini hatırlatan Özince, bu konudaki geriye dönüşün mutlaka önlenmesi gerektiğini söyledi.

Özetle gördüğümüz şu ki; bankacılar birliklerini artık ‘‘Birlik’’ yapmaya çalışıyor. Bankacılara karşı oluşan olumsuz havadan tedirginler. Birçok yanlışlık olduğunu görüyor ama bunlara yüksek sesle karşı çıkmadan, sessiz diplomasi ile çözmeye çalışıyorlar. Gördüğüm o ki; her banka bazı risklerin üzerinde oturup, kár maksimizasyonu için bunu sürdürmeye çalıştığı için havayı mümkün olduğunca olumlu göstermeye özen gösteriyorlar.
Yazının Devamını Oku

Dünya Bankası'ndan kamu bankası heyeti

27 Ocak 2004
<B>AKP</B> Hükümeti'nin kamu bankalarıyla ilgili bir türlü harekete geçmemesi üzerine, Dünya Bankası devreye girdi ve bu konudaki hazırlıkların hızlandırılması kararlaştırıldı. Sadece kamu bankalarının durumunu ele alıp, belli bir strateji oluşturulması amacıyla, önümüzdeki günlerde bu konuya özel bir Dünya Bankası Heyeti Ankara'da olacak. Heyetin 8 Şubat'ta Ankara'da olması bekleniyor.

Dünya Bankası heyeti ile yapılacak görüşmelerde, her şeyden önce Vakıfbank'ın durumu ele alınacak. Aynı kapsamda Pamukbank'ın Halkbank ile birleşmesi ile Halk Bankası ve Ziraat bankalarının durumu ve özelleştirilme planları da masaya yatırılacak.

Kamu bankaları, aynı zamanda IMF'nin de gündeminde. Dünya Bankası heyetinin gelişinden bir hafta sonra, eğer Hükümet bütçe için gerekli kararları almış olursa, IMF Heyeti Ankara'da olacak. Dolayısıyla 7. gözden geçirme için hazırlanacak Niyet Mektubu'nda, Vakıfbank ve kamu bankalarıyla ilgili yapılacakların ve belli planların yer alması bekleniyor.

IMF'nin geçen hafta Ankara'da yaptığı temaslarda Pamukbank'ın Halkbank ile birleşmesi konusu ele alındı. Yetkililer, IMF'nin bu birleşme sonucu mutlaka personel ve şube tasarrufu yapılmasını isterken, Halk Bankası'nın ilgili yöneticilerinin de bu şartlarda bir birleşmeden yana olduklarını söylediler. Dolayısıyla Dünya Bankası ile yapılacak görüşmelerde, eğer Hükümet siyasi tavır koymazsa, önemli bir sorun çıkması beklenmiyor.

Vakıfbank'ın durumu ise giderek karmaşıklaşıyor. Daha önceden özelleştirilme sözü verilmesine rağmen Hükümetin Vakıfbank'ın kendisine bağlı olarak çalışmaya devam etmesi yönündeki eğilimi ile Banka yönetiminin özelleştirmeye karşı tutumları, IMF ve Dünya Bankası'nı rahatsız ediyor. Yapılacak görüşmelerde Vakıfbank'ın, ya sermaye konularak satışa hazır hale getirilmesi ve biran önce satış sürecine girmesi istenecek, ya da Vakıfbank'ın Ziraat Bankası ile birleşmesi gündeme gelecek. Vakıfbank'ın yüzde 75 sermayesi Vakıflar'a ait iken, yüzde 25'nin personel sandığına ait olması işleri karıştırıyor. Eğer Hazine Vakıfbank'a sermaye koyarsa, sandığın da haksız yere bundan yararlanacağı söyleniyor. Buna sıcak bakmayan IMF ve Dünya Bankası'nın Pamukbank'ın Halk Bankasıyla birleşmesinde olduğu gibi, Vakıflar'ın Ziraat ile birleşmesi halinde de mutlaka şube ve personel tasarrufunu şart koşacağı sanılıyor.Bu personel ve şube tasfiyesi öngören birleşmelere, Hükümetin siyasi olarak nasıl bakacağı ise, şimdilik bilinmiyor.

Yapılacak bu müzakerelerle Pamukbank birleşmesi, Vakıfbank için formül oluşturulması, bu arada Halk Bankası ve Ziraat Bankası için de belli bir stratejinin oluşturulmasına çalışılacak. Bu strateji, yarım kalıp, Dünya Bankası'nın yeni portföyüne giren kredinin kullanımı için de şart...

ENERJİDE İŞLER HIZLANIYOR

Bu arada Dünya Bankası'ndan, ilk dilimi 2000 Temmuz ayında kullanılan ekonomik reform kredisinin 375 milyon dolarlık ikinci diliminin kullanılması için gereken, enerji özelleştirme stratejisi konusunda, geçtiğimiz hafta epeyce yol alındı. Kredi kullanımı için gerekenlerin büyük bölümü gerçekleştirilirken, kullanım için bu stratejinin oluşturulması bekleniyordu.

Geçen cuma gecesi geç saatlere kadar, bu konuda bir süredir çalışan uluslar arası çalışma grubunun hazırladığı plan masaya yatırıldı. Bu toplantıya ilgili müsteşarlar, Bakanlık uzmanları, EPDK ve Özelleştirme başkanları da katıldı. Bu toplantıda mutabakat için epeyce yol alındığı belirtilirken, Bakan Hilmi Güler'in de sonunda ikna olduğu söyleniyor. Çok yakında enerjide özelleştirme dahil, uygulamaya sokulacak yeni stratejinin kamuoyuna açıklanması bekleniyor.

Bu arada Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Dünya Bankası Başkanı Wolfenshon ile ABD'de yapacağı görüşmelerde, ağırlıklı olarak yatırım ortamının iyileştirilmesi için yapılacakların ele alınacağı öğrenildi. Wolfenshon'un sosyal güvenlik, bankacılık, tarım gibi Dünya Bankası destekli yapısal reformların artık hızlandırılmasını istemesi de bekleniyor.
Yazının Devamını Oku