15 Ağustos 2011
BAŞBAKAN Yardımcısı Ali Babacan başta olmak üzere ekonomi yönetiminin, ABD’nin rating indirimi ile başlayıp Avrupa’daki sıkıntılarla büyüyen yeni küresel dalgadan, içten içe memnun olduğunu tahmin ediyorum. Çünkü ekonominin zaten yavaşlatılması gerekiyordu ama bunu Başbakan Erdoğan başta olmak üzere politikacılara anlatmanın zorluğu ortadaydı. Bu son büyük dalga, Babacan ve ekibinin zaten kafasında olan ama uygulamaya sokmakta zorlandıkları daraltıcı önlemleri devreye sokmak için çok önemli bir bahane oluşturdu.
Bu yeni dalga öncesi, özellikle kurların biraz yükselip, ileride gelebilecek büyük dalgalara hazırlık yapmak isteyen ekonomi yönetiminin, bu amaçla demeçler verdiklerine şahit olduk. Tam bu sırada başlayan yeni küresel dalga ise zaten kurlar başta olmak üzere fiyatları aldı yukarı taşıdı.
Şimdi piyasada “ekonomi yönetimi aşamalı olarak önce sepet değerini 2’ye çıkarıp, daha sonra mesela yılbaşına doğru bir basamak daha üste çekmek istiyordu, ama bu son dalga yılsonu için hedeflenin sepet değerinin bile üzerine çıkılmasına neden oldu” deniyor. Bu değerlendirmeyi yaparken,kurların artmasını isteyen Merkez Bankası Başkanı ve ekonomi yönetiminin şimdi kurların fazla yukarı gelmesinden yakınmalarını örnek olarak gösteriyorlar.
Ekonomi yönetimi kurların fiyatlara geçişkenliğinin çok azaldığını, bir süredir sürekli söylüyordu. Bunun en önemli nedeni, yukarı çıksa bile kurların aşağı gelme ihtimalinin sürekli var olması ve bu kaygıyla kurlardaki yükselmenin fiyatlara yansımaması idi. Şimdi ekonomi yönetimi de çok iyi biliyor ki; artık kurların gelinen bu seviyeden çok aşağı gelmesi pek mümkün değil. Piyasalar buna kesin kanaat getirdiğinde ise artık bu artışı fiyatlara yansıtacaklar. Öyle olunca de Merkez Bankası’nın “faiz indirimi” gibi ciddi radikal kararlar alırken elini kuvvetlendiren “enflasyonun düşük seyri”, artık eskide kalmış olacak ve enflasyon sorun yaratmaya başlayacak.
KÜRESEL EKONOMİDE KARAMSAR TABLO
Dolayısıyla küresel ekonomideki yeni büyük dalga, ekonomi yönetiminin gereken kararların alınması konusunda elini kuvvetlendirdi. Ancak enflasyon gibi, yakın zamanda gözükmeyen risklerin de ortaya çıkmasına neden olabilir.
Elinin kuvvetlenmesi ile birlikte Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın da son dönemde cari açık başta olmak üzere daha gerçekçi analizler yaptığına şahit oluyoruz. Son olarak da ekonominin yavaşlatılması ihtiyacını, “Otobandan, toprak yola geçtik” benzetmesi ile anlatmış ve buna göre davranacaklarını söylemiş. Bence bu küresel dalga gelmeseydi de ekonominin toprak olmasa bile yine tek yola girip ona göre yavaşlaması gerekiyordu.
Küresel ekonomiye ilişkin olarak ise havanın giderek daha da karamsarlaştığı gözüküyor. Ülke borçlanmalarının sorun olmasının ötesinde, büyük Avrupa bankalarının zor duruma düşebileceğinden bile konuşulur oldu.
Son olarak içinde bulunulan dönemi “Farklı bir fırtınanın erken aşamalarından biri” olarak nitelendiren Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellick, 2008’de insanların daha az borçlu, piyasaların ise daha az duyarlı olduğunu hatırlatmış. Küresel ekonominin ‘yeni ve daha tehlikeli’ bir dönemece girdiğini belirten Zoellick, bunun 2008 krizinden farklı olduğunu da savunmuş.
Bence bu dalga 2008’de başlayan küresel krizin devamı niteliğinde ve ilk alınan parasal genişleme gibi tepki kararlarının da etkilediği yeni bir hareket niteliğinde.
Sadece dünya için değil Türkiye için de ekonomide zor günlerin geldiği kesin.
Yazının Devamını Oku 
11 Ağustos 2011
ABD Merkez Bankası FED’in faiz artırımının 2013 yılı ortasına ertelendiğini açıklaması, küresel piyasaları rahatlattı.
Bu rahatlamanın yansıması iç piyasalarda da yaşandı.
Ancak herkes biliyor ki; 2008 yılında başlayan kriz daha doğrusu küresel düzeltme hareketi hala sona ermiş değil. Son yaşanan dalgaların yakın zamanda durulmasını da kimse beklemiyor. Bu dalgalar öyle anlaşılıyor ki; bir süre daha devam edecek. ABD ekonomisinin not indirimi, büyüme sürecine ne zaman gireceği, İtalya, İspanya gibi büyük Avrupa ülkelerinin borç sorunlarının nasıl çözüleceği henüz belli değil. Bunlar belli olmadıkça
küresel ekonominin istikrar kazanması, dalgaların durulması pek mümkün değil.
Öyle anlaşılıyor ki; küresel balonlar hala sönmedi. Hâlâ köpüklerin biraz daha temizlenmesine ihtiyaç var. Bu krizin etkileri daha hafif olabilir miydi, bu tartışmalı ama bir şey açık ki; gelişmiş ülkeler yaşanan küresel krizi iyi yönetemediler. Yönetim hatalarının devam etmesi, küresel anlamda faturanın daha da büyümesine yol açabilir.
FED’in küresel krizle baş etmek için 2 kez uygulamaya koyduğu likidite programının bir yenisinin uygulamaya konup konmayacağı belli olmadı ama faizle ilgili yaptığı açıklama, piyasaları biraz rahatlattı. Ancak piyasalar çok iyi biliyor ki; alınan önlemlerin daha uzun süre devam etmesi beklenemeyeceği gibi, piyasadaki bol likiditenin bir faturası var ve bu faturaya yeni kalemler eklenmeye devam ediyor, daha nihai rakam yazılmadı.
Yani kalıcı bir istikrarın temin edilebilmesi için alınacak daha çok yol var.
Avrupa’daki sıkıntı ise açık; yıllardır verimsizliğini örten Avrupa ekonomisi, kimi ülkede az kimi ülkede daha fazla, bu küresel düzeltme hareketi nedeniyle birikmiş faturayı da ödemek zorunda kaldı. Bunu yaparken, şimdiye kadar görülen liderlik sorunu devam ettiği sürece bence Avrupa’nın ödemesi gereken fatura daha da büyüyecek. Önümüzdeki dalgaların büyük bölümü belki de Avrupa ekonomisinde yaşanacak gel-git’lerden kaynaklanacak.
Yazının Devamını Oku 
9 Ağustos 2011
MERKEZ Bankası Başkanı Erdem Başçı dün iki TV kanalına birden çıkarak, geçen hafta aldıkları önlemleri kamuoyuna ve piyasalara açıklamaya çalıştı.
Sanıyorum bugün de anlatma çabalarına devam edecek.
Kamuoyunun Merkez Bankası Başkanı’nı anlayıp anlamadığını bilmiyoruz ama piyasaların çok yakından takip ettikleri bu açıklamaların ardından gösterdiği tavırlar, en azından Başçı’nın piyasaları dün de, pek ikna edemediğini gösteriyordu.
Piyasalar şunu anladılar ki; ekonomi yönetimi gerçekten bir ekonomik daralmadan korkuyor, “durgunluk olmaz” diyor ama belli ki bu senaryoya oynuyor. Piyasalar Merkez Bankası’nın bu analizini ve bu analize dayalı olarak aldığı kararları hâlâ “abartılı” bulmaya devam ediyor. Ancak bir yandan da ekonomik otoritenin aldığı kararlara uymak zorunluluğunu hissediyor. Çünkü başka bir yola gitse, kendi inandıklarına göre davransalar, biliyorlar ki zarar edecekler…
Aslında piyasalar daralmaya oynamaya, bunu fiyatlamaya da başladılar sayılır. Hisse senedi piyasalarındaki büyük düşüş, piyasa uzmanları tarafından artık daralmanın fiyatlanmaya başladığının bir göstergesi olarak değerlendiriliyor. Hazine kâğıdında fazla bir satış gözükmüyor, faizler o nedenle fazla yükselmiyor ama kurlar yukarı çıkmaya devam ediyor.
Bir başka deyişle Merkez Bankası ben ön aldım, moda deyimle “Proaktif davrandım” diyor ama piyasalar buna gerçekten inansalar, özellikle borsada bu kadar düşüşler yaşanmazdı.
Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, dün TV konuşmalarında bundan sonrası için Avrupa’nın çabuk reaksiyon vermesine dayalı olarak, iki senaryodan söz etti. Başkan Başçı’nın her iki senaryoda da “faizleri daha da düşüreceklerini” söylemesi bence çok ilginçti. Piyasaların kafasını en çok karıştıran da bence buydu...
Piyasa uzmanları kendi aralarında “Başbakan demedi mi; faizler enflasyonu belirliyor diye... Demek ki Merkez Bankası da buna göre davranıyor” diye şaka yapıyorlar. Şaka, çünkü bir Merkez Bankası’nın buna inanıp, buna göre davranması olsa olsa şaka olabilir...
ARTIK KİMSE HARCAMAZ
Yazının Devamını Oku 
8 Ağustos 2011
GEÇEN hafta hem küresel piyasalar hem de içeride sürprizlerle dolu, hareketli bir haftaydı. Bu hafta içinde de özellikle iç piyasalarda bu hareketliliğin devam edebileceği söylenebilir. ABD ve Avrupa ekonomilerindeki sıkıntının devam ettiğini gösteren verilerin çıkması, yeni parasal genişleme kararlarının alınması piyasaları şaşırttı. Ancak iç piyasalarda asıl harekete neden olan Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun (PPK) olağanüstü toplantı kararı almasından, sürpriz faiz indirimine kadar giden gelişmelerdi. Merkez Bankası’nın geçen hafta ısınma üzerinde tartışırken, bir hafta sonra durgunluk tehlikesi görüp faiz indirim kararı alması, hem Merkez Bankası’nın kararının tartışılmasına neden oldu hem de küresel ekonomide görülmediği kadar büyük bir kriz tehlikesi olup olmadığını gündeme getirdi. Yani verileri hem yerli hem yabancı piyasa oyuncuları farklı yorumlarken, Merkez Bankası’nın çok daha farklı yorumlayıp, buna göre sert tedbirler almasıydı, kafaları karıştıran.
Dolayısıyla piyasaların verdiği tepki; Merkez Bankası’nın analizi ve kararlarının piyasalar tarafından benimsenmediğini gösterdi. Buna karşılık Merkez’in ne yaptığını bilen hareketler yaptığını, yanlış anlatsa bile kararların bir bütünlüğü olduğunu söyleyenler de vardı.
Bu hafta yaşanacak gelişmeler Merkez Bankası’nın kararlarının daha soğukkanlı değerlendirilip, gerçekten doğru analizlere dayanan doğru tespitler yapıp yapmadığının belirleneceği, daha doğrusu Merkez Bankası’nın piyasaları ikna edip etmediğinin belli olacağı bir hafta olacak. Ekonomi yönetiminin piyasalara, sadece aldığı kararlar ve yaptığı açıklamalarla yetinmeyip, özel telefonlarla, “artık ikna olun” dediği bir hafta da olabilir...
Özel ikna çabalarına rağmen, yine de bu hafta içinde Merkez Bankası’nın yeni kararlar alıp, yeni açıklamalar yapacağı bir hafta olmasını bekliyorum. Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın göreve gelirken “yapmayacağım” dediği ek açıklamayı yapıp, gerekirse başka önlemler alınacağını, TL’nin daha fazla değer kaybına izin vermeyeceklerini söylediğine şahit olduk. Bu çerçevede örneğin Cuma günü hayal kırıklığı yaratan 50 milyon dolarlık döviz satış ihalesinde miktarı artırabileceğini sanıyorum. Bunun yanında düşürdüğü döviz munzam karşılıklarında yeni bir indirim yapabileceğini, TL munzam karşılıklarda da indirime başlayabileceğini tahmin edenler de var.
KREDİ ARTIŞINDAKİ SINIRLAMA
Merkez Bankası’nın aldığı ve alacağı kararlar Kasım 2010’da başlayan daraltıcı politikaların artık tersine döndüğünü gösteriyor. Piyasalar da zaten alınan kararları böyle yorumladı, sadece, faiz indirimi kararı gibi, “geriye dönüş dozunun abartılı olduğunu” düşünüyor. Bunun yanında, Merkez Bankası’nın mantığı içinde, geriye dönüşün gerektirdiği başka önlemler ve açıklamaların da artık gündeme gelmesini bekliyor.
Örneğin Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve Merkez Bankası’nın, seçimden sonra, BDDK’yı da yanına alarak, uygulamasında ısrar ettiği “banka kredi artış hızının yüzde 25 ile sınırlanması”nın artık bir anlamı kalmamış durumda. Ancak bu konuda ne ekonomi yönetiminden ne Merkez Bankası’ndan şimdiye kadar herhangi bir açıklama gelmiş değil.
Ekonomi yönetimi belli ki ekonomiyi yeniden canlandırmaya soyundu. Bu kapsamda artık bu kredi sınırlamasının kalktığının da açıkca söylenmesi, “artık kredi artışında sınırlamamız yok” açıklamasının yapılması gerekiyor.
Merkez Bankası’nın doğru analiz yapıp yapmadığı, doğru kararlar alıp almadığı ayrı bir tartışma konusu. Bunun yanında iletişim politikası açısından hata yapıldığı “Merkez Bankası’nın derdini iyi açıklayamadığı” da herkesin dilinde. Kimisi bunu “ne yaptığını biliyor ama açıklayamıyor” diye açıklarken, kimisi ise “yaptığından emin değil, Hükümetin baskısı altında çelişkili kararlar almak zorunda kalıyor, o nedenle anlatamıyor” değerlendirmesinde bulunuyor.
Bu değerlendirmelerin hangisinin doğru olduğunu, birkaç ay içinde herhalde anlarız...
Yazının Devamını Oku 
4 Ağustos 2011
ABD ve Avrupa ekonomisindeki sıkıntıların artmasıyla hortlayan “Küresel ekonomide yeni dip korkusu” ekonomi yönetimini harekete geçirdi.
Ekonomi yönetiminin bugün para politikasında gevşetici politikalara geçişi sağlayacak yeni kararları açıklaması bekleniyor.
Dün ilk kez toplanan Finansal İstikrar Komitesi ardından bugün Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun (PPK) olağanüstü toplanacağı açıklandı. Bu açıklama ile birlikte piyasada tüm gözler alınacak yeni kararlara çevrildi. Bu beklenti nedeniyle, küresel ekonomideki sıkıntıya rağmen iç piyasalar dün fazla bozulmadı.
Piyasaların beklentisi, daha önce Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın sözünü ettiği gibi, para politikalarında gevşemeyi öngören yeni politikalara geçilmesi. Bunun en somut adımı olarak da bugünkü toplantıdan “faiz koridorunun daraltılması” kararının çıkmasına kesin gözüyle bakılıyor. Merkez Bankası sıcak para girişini azaltmak ve yabancı sermayenin daha uzun vadeli gelişini sağlamak için faiz koridorunu açmıştı, Şu anda Merkez Bankası günlük yüzde 1.5’dan para alırken, yüzde 9’dan borç veriyor. Piyasanın beklentisi yüzde 1.5’luk faizin yüzde 3.5-4’e çıkarılması. Böylece faiz koridoru daraltılmış olacak.
Atılacak bu adım ise “Yabancı sermayinin gelişini, vadesi ne olursa olsun yeniden destekliyorum” anlamına gelecek. Yani sıcak para girişi artırılıp, kurlardaki yükseliş önlenmeye çalışılacak.
Bunun dışında alınacak karar olup olmadığı ise merakla bekleniyor.
Dün açıklanan Temmuz ayı enflasyon verilerinin beklenenden daha iyi geldiğini hatırlatan piyasa oyuncuları, bu durumun parasal gevşeme sağlayacak yeni kararlar almak için Merkez Bankası’nın elini kuvvetlendirdiğini belirtiyorlar. Dün açıklanan verilere gore TÜFE enflasyonu Temmuz ayında yüzde 0.4 düşerek ortalama beklentilerin altında geldi. Yıllık enflasyon yüzde 6.2’den, sınırlı yükselişle 6.3’e yükseldi. Yıllık ÜFE enflasyonu ise çok küçük bir artışla Temmuz osnunda yüzde 10.3’e çıktı. Bu rakamlar Merkez Bankası’nın beklentilerinden de, piyasaların beklentilerden de daha iyi.
Piyasa uzmanları aslında faiz koridorunun daraltılması kararı verilmesi için PPK toplantısına gerek olmadığını, bu nedenle piyasalarda daha başka kararlar alınıp alınmayacağının merakla beklendiğini söylüyorlar. “En radikal ne karar alınabilir ki” diye sorduğumda ise aldığım yanıt, parasal gevşeme için en büyük gösterge olan politika faiz oranlarının indirimi oluyor.
FAİZ İNER Mİ, DÖVİZ SATIŞI BAŞLAR MI
Yazının Devamını Oku 
1 Ağustos 2011
MERKEZ Bankası’nın Enflasyon Raporu açıklamasında iyimser tonun hakim olduğu ortada. Buna karşılık piyasalar Merkez Bankası’nın, iyimser bulsalar da, tahminlerine güvendiler ve buna göre yeniden pozisyon tutmaya yöneldiler. Bunun en önemli nedeni şüphesiz ki; küresel konjonktürün uygunluğu ve Merkez Bankası’nın kullanabileceği araçların gücünün herkes tarafından kabul edilmesi. Yani piyasalar “tahminleri iyimser olsa da Merkez Bankası bu dediklerini yapacak güçte” deyip, buna göre tavır belirlemeye başladılar.
Merkez Bankası açısından bakıldığında ise durum biraz daha farklı olmalı. Yaptığı tahminlerin tutmaması halinde itibar kaybı kesinlikle söz konusu olacaktır. Hele hele, yaptığı iyimser tahminlere karşılık, olumsuz senaryoların devreye girmesi halinde söylediği önlemleri alamaması halinde, itibar kaybı katlanır. Merkez Bankası kredilerin büyüme hızının yılsonunda yüzde 25’de kalacağını, enflasyon hedefinin değiştirecek bir neden bulunmadığını, alınan önlemlerin sonuç vereceğini, iç talebin frenleneceğini, büyümenin ikinci yarıda düşeceğini söyledi. Vergi affıyla gelen gelirlerin kamu borcunun azaltılmasında kullanılacağı, maliye politikasının sıkılaştırılacağı görüşünde.
Çok konuşulan cari açığın son çeyrekte azalacağını, cari açığın önemli bir risk oluşturmadığını, cari açığın milli gelire oranının yüzde 10’a ulaşmayacağını belirten Merkez Bankası yönetimi, iç talep, sermaye hareketleri, cari denge ve kredilerin seyri ile ilgili gelişmeler ve enflasyon eğilimine bağlı olarak, tahminleri tutmadığı takdirde para politikasında değişikliğe gideceğini de söyledi.
Enflasyon Raporu’nun açıklanmasının hemen ardından dış ticaret verileri geldi. Haziran ayında dış ticaret açığı rekor artışla, beklentilerin çok üzerinde, 10.2 milyar dolar olarak gerçekleşti. Cari işlemler açığının Haziran’da 7.5-8 milyar dolara çıkması, son 12 aylık açığın ise 72-73 milyar dolar arasında olması bekleniyor. Cari açığın milli gelire oranı ise ilk çeyrekte yüzde 7.9 iken, ikinci yarıda yüzde 9.5 civarına çıkmış olacak. Bu rakamlar Merkez Bankası’nın iyimser tahminlerini şimdiden sorgulatır düzeyde.
İLKELER VE KAZANILAN İSTİKRAR
Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, Enflasyon Raporunu açıklarken “Her şeyin çok iyi olduğunu” söyledi. Bununla birlikte Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “kurda ortayı çok rahat buluruz” demecine övgüler düzüp, bu açıklamanın faydalarını anlattı.
Dalgalı kur sisteminin uygulandığı söylenirken, Bakan ve Başbakan açıklamaları ile kurun seviyesinin belirlenmesi, Kasım’dan bu yana sepet bazında devalüasyonun yüzde 20’yi aşması, bunun piyasalara öngörülebilirlik açısından büyük zarar verdiği ortada, ama ne gam.
TL’nin değerini belirlemeyi seve seve Hükümete bırakmış bir Merkez Bankası yönetimi, kötü senaryoların gerçekleşmesi halinde, gerçekten gereken önlemleri, sizce alabilir mi?
Hatırlar mısınız; eskiden ekonomi yönetiminin rakamsal başarısının ötesinde piyasa ekonomisinin kurumsallaşması, şeffaflık, öngörülebilirlik gibi ilkelere önem verirdik.
Merkez Bankası’nın bağımsızlığı ekonomide istikrar için ne kadar önemliydi ve ısrarla buna dönük yasal güvenceler oluşturulunca nasıl sevinmiştik, ne kadar çok yararını gördük. Yıllarca savunduğumuz bu değerlerin şu anda geçerli olduğunu söyleyebiliyor muyuz?
Böylece sağlanılan ekonomik istikrarı, büyük çabalar sonucu kazanılan bu değerleri kaybettiğimizde, şimdi olmasa da, sonunda kaybedeceğimizin farkında mıyız?
Yazının Devamını Oku 
28 Temmuz 2011
BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan, daha önce TL’nin değerli olmasından yakınanların şimdi TL’nin değer kaybından rahatsız olduğunu hatırlatarak, “ortasını bulacaklarını” söyledi. Başbakan rakam vermedi ama kurda, yani TL’nin değerinde kastettiği “ortası”, acaba neresi? Dünkü gazetelerde TİM Başkanı Büyükekşi’nin “Dolar kurunun 1.70’in üzerine çıkması halinde zarar ettiklerine, ihracatçı için uygun kurun 1.60 ile 1.70 arasında seyretmesi gerektiğine” ilişkin bir demeci yer aldı. Buradan yola çıkarak ihracatçı açısından bakarsak belli ki dolar kurunun ortası 1.60-1.70 aralığı. Ancak unutmayalım ki; dolar kuru 1.65 iken partinin ekonomi kurmayları, bakanlar ve Merkez Bankası Başkanı ardarda çıkıp piyasalarda paniği artıracak demeçler verdiler, kurun artmasını sağladılar. Daha sonra Merkez Bankası dolar kuru 1.70’i geçince, tuttu yeni önlemler aldı, kurların geri gelmesini sağlamaya çalıştı. Buradan yola çıkarsak; ekonomi yönetiminin kafasındaki “kurun ortası”nın, dolarda 1.70 olduğunu söyleyebiliriz.
Peki, diyelim ki; kurun ortası 1.70 olsun. Başbakanın dediği gibi “çok rahat” bir biçimde, kurun bu seviyede sürekli kalması sağlanabilir mi?
Piyasa oyuncuları hükümetin, belli ki “demeç vererek”, kurun ortasını bulmaya çalıştığını, buna karşılık Merkez Bankası’nın belirli bir seviyede kuru tutmak istediğinde bunu başarabileceğini söylüyorlar. Yani Merkez Bankası, Başbakan gibi, 1.70’de dolar kurunu tutmayı hedefliyorsa bunu yapabilir. Çünkü Merkez Bankası’nın eli, geçmişe göre güçlü konumda. Döviz rezervleri iyi, istediği zaman kuru aşağı ya da yukarı çıkarmak için rahatlıkla döviz alıp satabilir. Bunun yanında piyasaya her gün 50 milyar TL veriyor yani bu miktarı azaltıp çoğaltarak dövize talebi, yani fiyatını etkileyebilecek güce sahip.
Peki, hükümet programında yazan, Merkez Bankası’nın vazgeçmeyiz
dediği “dalgalı kur sistemi”nde böyle bir şey var mı? Tabi ki yok, bunun adı artık dalgalı kur sistemi değil. Başbakanın dün kur için söyledikleri, zaten artık dalgalı kur sisteminin sözde kaldığını, faizde ve kurda kontrollü bir ekonomi politikasının uygulamada olduğunu açıkca ortaya koydu.
DIŞ DENGE KULLANILIYOR AMA...
Peki, dış dengeler bu hedefe u
laşmak için uygun mu? Dünyadaki koşullar ekonomi yönetimini bu politikayı uygulamak için en çok cesaretlendiren unsur. Bu yolla istikrarı koruyup, sözde dalgalı kur deyip, belirli bir kur ve hedefiyle devam edebilecekler. Diyelim ki, 1.70 dolar kuru ile gitmeyi hedeflediler, bunun enflasyona etkisi ne olur?
Piyasa analistleri kurun fiyatlara etkisinin azaldığını kabul ediyorlar. Ancak kurun birkaç ay 1.70’de gitmesi, kalıcı olması halinde artık enflasyonu yukarı doğru iteceği görüşü hakim.
Peki, bu kurun ortası ile gidilirse cari açık da azalır mı? Cari açık daha önce alınan tedbirlerle azalmaya başlayacak ama cari açığı asıl artıran unsurun dış talep olduğu, iç talep kısılsa bile cari açığın kolay kolay azalmayacağı tahmin ediliyor. Kısa dönemde işi böyle götürdük diyelim, orta dönemde bir-iki yıl içinde ne olur?
Ekonomi yönetimi işin riskini azaltıp bu yola girdiyse, Başbakan da “iş böyle gidiyor” diye yapısal tedbirlere, cari açığı kalıcı biçimde azaltacak ciddi tedbirlere girmeyecek, bütçe harcamalarında da kısıntıya gitmeyecektir. Yani cari açık yüksek kalmaya devam eder. Yabancılar şimdi kendi dertlerinde ama diyelim ki 1 yıl sonra ABD ve Avrupa iyileşmeye başladı, likiditeyi çekmeye, faizleri artırmaya başladılar...
İşte o zaman hâlâ yüksek cari açıkla yola devam ediyorsak, kuru da, faizi de tutamazsınız...
Yazının Devamını Oku 
26 Temmuz 2011
KURLARDAKİ aşırı artış üzerine Merkez Bankası yönetimi dün iki ayrı karar alarak artan kurları durdurmaya çalıştı.
Aldığı kararların etkisinin yarım gün sürdüğünü, daha sonra kurların yeniden artışa geçtiğini ise söylememiz gerek. Bir başka deyişle Merkez Bankası’nın aldığı kararların etkisi pek görülmedi. Bunun nedeni ise açık; Merkez Bankası yerinde ve zamanında, doğru yöntemlerle müdahale edemedi.
Her şeyden önce Merkez Bankası yönetiminin geçen hafta yaptığı Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında bu gidişatı önceden görmesi ve alınması gereken kararlar neyse, onları PPK toplantısı sonrasında açıklaması gerekirdi. İkincisi; dün ayrı ayrı zamanlarda karar alıp açıklamak yerine, ne karar alacaksa hepsini birden alması ve tek seferde bunu açıklayıp, piyasalar üzerindeki etkisini artırması gerekiyordu. Parça parça açıklama kafa karıştırdı.
Şimdi ortaya çıkan tablo şu; Merkez Bankası yönetimi önlem almakta gecikiyor, geciktikçe yeni önlemleri devreye sokmak zorunda kalıyor ve önceden piyasadaki gelişmeleri göremiyor.
Bunun da ötesinde piyasaları Merkez Bankası’nın yönetim becerisi açısından en çok rahatsız eden unsur ise bu kararların gerekçeleri için kamuoyuna yapılan açıklamalardı. Merkez Bankası yönetimi kararlar için yaptığı açıklamalarda “Avrupa’da alınan kararların etkisini görmek” ve “Vadeyi uzatmak” gibi gerekçeler gösterdi. Halbuki herkes biliyor ki; alınan bu kararlar volatilitedeki aşırı oynaklık üzerine alındı. Daha önce Merkez Bankası yönetiminin zaten bu tür açıklamaları vardı, niye şimdi bunu açıklamaktan çekindi, kimse bilmiyor. Piyasa oyuncularının dünkü açıklamaları ciddiye almadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Dün kiminle konuştuysam, “Merkez Bankası ne yapıyor böyle?” şeklinde sorulara muhatap oldum...
MERKEZİN KURLA İLGİLİ TAVRI
Piyasadaki genel kanı; Merkez Bankası’nın aslında kurların yukarı çıkmasını istediği ama kendi planladığından hızlı artış gösterince paniklediği yolunda... Halbuki Merkez Bankası yönetiminin kurun yolunu açtığı zaman nerede duracağının kendi inisiyatifinden çıkacağını görmesi gerekirdi. Böyle bir durumda paniklemesi kadar hatalı bir şey olamaz. Eğer siz ne yaptığınızı gerçekten biliyorsanız, o zaman kurlardaki bu artıştan da telaşlanmazdınız...
Buradan yola çıkarak, piyasalar Merkez Bankası yönetiminin bu işi gerektiği biçimde kıvıracağından ciddi biçimde endişe duymaya başladılar. Zaten gecikildiğini, daha önceden önlem alınması gerektiğini, Merkez Bankası yönetiminin buna yanaşmadığını, burada “Hükümetin güdümünde bir Merkez Bankası” imajı verildiğini hatırlatan piyasa uzmanları, son alınan kararların da Merkez Bankası’nın yönetim becerisi açısından ciddi soru işaretleri yarattığını söylediler.
Yazının Devamını Oku 