Bu amaçla 6 Şubat depreminden sonra önemli adımlar atıldı. Dönüşümü hızlandırmak için yasada kritik değişiklikler yapıldı. En son geçtiğimiz günlerde İstanbul’daki evini dönüştüreceklere verilen finansal destekler artırıldı. Ama bu adımlara rağmen sürecin önünü tıkayan önemli bir sorun daha var: Bir türlü bitmeyen davalar...
Geçtiğimiz günlerde yayınlanan haberleri okumuşsunuzdur. Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk’un yedi dairesinin bulunduğu Cihangir’deki 18 daireli 50 yıllık Taray Apartmanı ile ilgili tartışmalar sürüyor. Kim haklı kim haksız bilemem. ‘Konu yargıya düşmüş, en doğru karar verilecektir’ diyeceğim demesine de ne zaman verecek? İşte bu ne zaman konusu çok çok önemli.
Orhan Pamuk’un binasından yola çıkarsak ortada bir ‘riskli yapı’ kararı var. Demek ki binanın İstanbul’da olası bir deprem de yıkılması muhtemel. İtirazlar vs varsa ve konu yargıya intikal ettiyse ne beklenir. Bir an önce karar. Ama ne yazık ki mevcut işleyişte olmuyor.
Kentsel dönüşüm için gereken yasalar çıkarıldı çıkarılmasına ama sanırım yargının da bu düzenlemelere paralel bir işleyişe kavuşması lazım. Çünkü bu konudaki kararların aciliyeti hayatıi önem taşıyor.
Dün Pamuk’un avukatı Hikmet Güngör ile görüştüm. Taray Apartmanı ile ilgili sürecin nasıl geliştiğini sordum. Şunları söyledi:
BİNA RİSKLİ YIKIMA İZİN YOK
“Nisan 2022’de bina için riskli kararı verildi
“Amerika Birleşik Devletleri’nin diğer ülkelere yönelik açıkladığı yeni gümrük tarifelerinin küresel pazara etkilerinin doğru şekilde analiz edilmesinin; pazar özelinde ortaya konulacak özgün stratejiler ile hareket edilmesinin ülkemizi öne çıkaracağını düşünüyoruz.”
Türkiye’yi de kapsayan ek gümrük tarifesinin yüzde 10 ile sınırlı kaldığına dikkat çekti ve devam etti Özgener:
“Mevcut ekonomik şartlarda üretim ve istihdam maliyetlerinin yüksek olduğunu, bunun da rekabetçiliğimizi olumsuz etkilediğini göz ardı etmemeliyiz.”
Özgener ayrıca, 2025 yılı ikinci çeyreğinde ekonominin yavaşlamasını beklediklerini ifade ederek önemli bir noktanın da altını çizdi:
“Bu şartlar altında ekonominin yavaşlamasının enflasyonun gerilemesini destekleyici bir güçte olup olmayacağı sorusu önem taşıyor. Mayıs ayı sonunda açıklanacak ülkemiz 2025 yılı birinci çeyrek büyümesinin 2024 yılı dördüncü çeyrek ile eşdeğer olacağını öncü veriler bize gösteriyor. Ekonomik büyüme halen yurtiçi tüketimden kaynaklanırken, üretim ve ihracattan yeterince destek alınamıyor. 2025 yılı birinci çeyrekte enflasyon düşüş ivmesinde ve beklentilerinde beklenen iyileşmenin olmadığını değerlendiriyoruz.”
HEDEF REKABETÇİ OLMAK
Özgener’in meclis kürsüsünden dile getirdiği görüşler iş dünyasının bir numaralı gündemini yansıtıyor. Son dönemde hangi ihracatçıyla konuşsak, ihracattaki potansiyelin daha iyi değerlendirilmesi için rekabet açısından iyileşmemiz gerektiğine dikkat çekiyor. O zaman gelin, bir durum tespiti yapalım.
Toplam güzergâhı bağlantı yolları ile 14.6 kilometreyi buluyor ve Kumkapı ile Koşuyolu arasında yoğun trafikte 100 dakikaya varan seyahat süresini 5 dakikaya kadar indiriyor. Son 8 yılda ülke ekonomisine katkısı ise yaklaşık 2 milyar dolar olarak açıklandı.
Paris’te Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) merkezinde konferans salonundayız. Sahnede OECD Genel Sekreter Yardımcısı Mary Beth Goodman var. Şunları söylüyor:
“Kaliteli altyapı, insanların yaşamlarını iyileştirmek, ekonomik fırsatlara erişimi artırmak ve refahı geliştirmekle ilgilidir. Kaliteli altyapı yatırımlarını tanımlayan temel ilkeler, 2019 yılında Japonya’nın dönem başkanlığında G20 tarafından ortaya kondu. Blue Dot Network ise bu ilkeleri proje düzeyinde sertifikasyona dönüştürdü. BDN sertifikasını alan projeler, yerel topluluklar üzerindeki olumlu ve dönüştürücü etkileri, ekonomik kalkınmaya katkıları ve istihdam yaratmalarıyla öne çıkıyor. Bu projeler arasında, Avrasya Tüneli de yer alıyor. Bu proje, ulaşımı geliştirerek verimliliği artırıyor ve her yıl yolculara 23 milyon saatlik zaman tasarrufu sağlıyor. Türkiye, ilk BDN sertifikasını alan ülke olma ayrıcalığına sahiptir.”
MAVİ NOKTA AĞI
Evet, topluma ve çevreye sağladığı faydayla dünyada da parmakla gösterilen projeler arasında yer alan Avrasya Tüneli, OECD ‘Mavi Nokta Ağı’ (Blue Dot Network) sertifikasyon sürecini başarıyla tamamladı ve Paris’te taç giydi.
Mavi Nokta Ağı, dünya genelinde kaliteli, sürdürülebilir ve kapsayıcı altyapı yatırımlarını teşvik etmeyi amaçlayan küresel bir girişim. Avrasya Tüneli, programın ‘açık ve kapsayıcı, şeffaf, Paris İklim Anlaşması’nın hedeflerini destekleyen ve finansal, sosyal, çevresel açıdan sürdürülebilir olma’ şartlarını yerine getirerek dünyada bu sertifikayı alan ilk ulaştırma projesi oldu. Böylece ülkemizden de ilk defa bir proje Mavi Nokta Ağı Sertifikası aldı. 24 Nisan’da düzenlenen törende Blue Dot Network (BDN) Genel Sekreteri Edwin Lau, sertifikayı Yapı Merkezi ve Avrasya Tüneli Yönetim Kurulu Başkanı Başar Arıoğlu’na takdim etti.
DÜNYADA DÖRT PROJE
Mary Beth Goodman’ın yanı sıra BDN Genel Sekreterliği Başkanı Edwin Lau ve OECD İsviçre Daimi Temsilcisi Büyükelçi Catherine Cudre-Mauroux’un da konuştuğu OECD’deki törende dünyadaki dört proje sertifika aldı. Türkiye’den Avrasya Tüneli’nin yanı sıra,
Çin Uluslararası Ticareti Teşvik Konseyi (CCPIT) tarafından yapılan ankete göre Çinli ihracatçıların yaklaşık yarısı tarifelerin dünyanın en büyük iki ekonomisi arasındaki ikili ticareti durma noktasına getirmesi beklendiğinden, ABD ile olan ticari bağlarını azaltmayı düşünüyor. Özetle Trump yönetimi Pekin’e baskı yapmak için yeni ticaret araçlarını kullanabileceğine dair sinyaller veredursun, ankete katılan bin 100 ihracatçının yaklaşık yüzde 75’i, kaybedilen ABD siparişlerinin yarattığı boşluğu doldurmak için gelişmekte olan pazarlara açılma hazırlığında.
Peki, Çin malları bir şekilde ABD’ye girmemeye başlarsa acaba hayat nasıl olacak? New York Times’ta ‘Çin malı olmadan ev’ başlığı ile yayınlanan haber, işlerin pek de kolay olmayacağını ortaya koyan bir araştırmayı konu alıyor. Haberdeki veriler gösteriyor ki ABD günlük hayatta çoktan Çin’e bağımlı hale gelmiş durumda. Ülkede Çin malı olmadan ilk yardımda bulunmak, makyaj yapmak, tost pişirmek, kitap okumak, şemsiye açmak, yatıp uyumak hatta saç taramak neredeyse imkânsız. Amerikalılar Çin malı yatakta, Çin malı battaniye altında uyuyor, Çin malı alarmlı saatle uyanıyorlar. Sabah Çin malı aynaya bakıp Çin malı tarakla saçlarını tarıyorlar.
Çin olmazsa ABD’nin önünde iki yol var; ya bu ürünleri kendi üretecek ya da başka ülkelerden satın almaya kalkacak.
Her iki senaryoda da ABD halkı için hayatın daha pahalı hale geleceğine kuşku yok.
Ankara Sanayi Odası’nın (ASO) düzenlediği Meslek Komiteleri Ortak Toplantısı’na kamu bankalarının ve Türk Eximbank’ın üst düzey yöneticileri katıldı. ASO Başkanı Seyit Ardıç’ın moderatörlüğünü yaptığı oturumda sanayicilere bankaların güncel kredi politikaları hakkında önemli bilgiler verildi. Oturumda en ilginç ayrıntıyı paylaşan isimse Türk Eximbank Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Çağrı Altındağ’dı. Konuşmasını ayrıntılı olarak paylaşacağım ama önce gelin bir durum tespiti yapalım.
Türkiye bir süredir yüksek enflasyonla mücadele etmeye çalışıyor. Enflasyon rakamları tam olarak hedeflenen düzeyde olmasa da düşüş eğiliminde. En azından bazı ürünlerin fiyatlarında eskisi gibi korkunç artışlar gözlenmiyor. Hayat hâlâ pahalı ama fiyatların istikrara kavuşacağına ilişkin umutlar da yok değil.
Enflasyonla mücadelenin en etkin unsurlarından biri ise döviz kurlarında istikrar. Türkiye’de uzun zamandır dolar kuru aylık olarak yüzde 2.5 düzeyinde bir artışla yükseliyor. Merkez Bankası dolar kurunun daha fazla yükselmemesi ve talep görmemesi için gerektiğinde rezervlerini eritmeyi bile göze alarak mücadele ediyor. Son dönemde içeride ve dışarıda yaşanan gelişmeler nedeniyle gözünü kırpmadan milyarlarca dolar sattı. ‘Başarılı oldu mu’ derseniz, bardağın dolu tarafından baktığımızda kur artışında istikrarın sürmesi ve talebin azalması nedeniyle ‘rezervdeki erimeyi’ bir tarafa bırakırsak, ‘evet’ derim.
Yukarıdaki tespitleri hatırlatmamın nedeni Merkez Bankası’nın son dönemdeki politikası nedeniyle özellikle dolar kurunun önümüzdeki dönemde nasıl hareket edeceği üç aşağı beş yukarı tahmin edilebiliyor. Euro ise bunlara ilave olarak pariteye göre biraz daha serbest dalgalanıyor.
İşte tam bu noktada anlaşılıyor ki kurlardaki bu öngörülebilir hava bazı firmalar için yeni bir kazanç kapısı olmuş. Nasıl mı?
Türk Eximbank Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Çağrı Altındağ’ın oturumda verdiği bilgilere göre ihracatçıyı desteklemek için kurulan ve finansman desteği sağlayan Eximbank, geçen yıl 24.1 milyar doları nakdi kredi, 24.6 milyar doları da alacak sigortası olmak üzere 48.7 milyar dolarlık destek sağlamış. Ancak gelin görün ki bazı firmalar, yabancı para cinsinden sağladıkları kredileri swap işlemleriyle Türk Lirası’na çeviriyormuş. Hatta bunun için özel excel tabloları da kullanıyorlarmış. Altındağ konuşmasında sanayiciyi net bir şekilde uyarmış:
“Krediyi kredi gibi kullanın. Firmalara sağlanan finansmanı amacı dışında değerlendirmek risk taşıyor.”
15 yaşındaki genç kız hem o an orada bulunanları hem de ekran başındakileri adeta oturdukları yere çivileyen bir performansla sahnedeydi. Hollandalı Emma Kok, şu anda 17 yaşında. Önce The Voice Kids yarışmasını kazandı daha sonra 2023’te André Rieu ve Johann Strauss Orkestrası ile birlikte ‘Voilà’ performansı ile viral oldu. YouTube’da 88 milyondan fazla izlendi. Gastroparezi hastası. Yani mide felci yüzünden dokuz aylıkken beslenme tüpüne bağımlı hale gelmiş ve hâlâ da öyle yaşamak zorunda. Bir röportajında “İki beslenme pompasına bağlıyım, bu yüzden düşünmeden ayağa kalkamıyorum. Ve yemek yiyememek çok zor çünkü yemek büyük bir sosyal etkiye sahip” diyen Emma Kok, benzer durumdaki hastalar için bir vakıf kurmuş. Nedenini de şöyle özetlemiş:
“Benimle aynı kaderi taşıyan hastalara yönelik bir tane bile vakıf yoktu. Bunun değişmesi gerekiyordu, benim gibi aynı hastalığa sahip insanların iyileşme şansına sahip olmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Mümkün olduğunca çok para toplamak istiyorum, hastalığa dikkat çekmek istiyorum çünkü nadir görülen bir hastalık. Ve gelecekte yeterli paramız olursa, bu hastalığı araştırmaya başlamak ve umarım bir çözüm bulmak istiyorum.”
Emma Kok’un süperstar olmaktan sonraki en büyük hayali bu. Oysa çağımızda bu tür hastalıklara çare bulmayı 17 yaşındaki bir kızın omuzlarına yük olarak bırakmak ne kadar saçma. Peki teknoloji, özellikle de yapay zekâ bu tür hastalıkların araştırılmasına olanak
sağlayacak mı?
Konu özellikle sağlık dünyasının en önemli gündem maddelerinden biri. 2021 yılında küresel sağlık harcamaları 9.8 trilyon dolara ulaşarak küresel ekonominin yüzde 10.3’ünü oluşturdu.
TÜRKİYE’DE DE ARTIŞTA
Türkiye’de de durum farklı değil. Sosyal Güvenlik Kurumu 2024 yılında 981 milyar TL sağlık alanında harcama yaptı. Bu rakam, 2023 yılına kıyasla sağlık harcamalarının yüzde 77 arttığını gösterdi. Sağlık giderlerindeki en yüksek artış tedavi masraflarında yaşandı. 2024 yılında tedavi giderleri bir önceki yıla göre yüzde 96 artarak 207.2 milyar liradan 405 milyar liraya yükseldi. İlaç harcamaları da yüzde 61 oranında artışla 330 milyar liraya ulaştı. 2024’te enflasyonunun yüzde 44 olduğunu hatırlatmalıyım. Durum bu yıl da pek farklı olmayacağa benziyor. Merkezi yönetim bütçesinden sağlığa ayrılan kaynak, 2024 yılında 779.6 milyar lira iken 2025 yılında yüzde 41.9 artışla 1 trilyon 106 milyar liraya çıkarıldı.
Ev sahibi de olsa kiracı da olsa korkusunu yenmek için ilk bunu hedefler. Aslında son depremin ardından benzer korkuyu yaşayanlar imkânları olsa bugüne kadar bununla ilgili zaten aksiyon alırlardı. O yüzden yaşadığımız son deprem sonrası hemen göç benzeri bir hareketlilik beklemek sanırım yanlış olur. İstanbul gibi büyük bir şehirlerde riskli bölgelerde deprem gerçeği göz önünde bulundurularak inşa edilen konutlarda sorun olmadığına, olmayacağına göre bir an önce doğru şekilde kentsel dönüşüm yapmak zorundayız.
Ne yazık ki fırsatçılık çağımızın vebalarından biri. Bir yere kadar bunu anlıyorum da deprem gibi bir felaketin fırsatçılığını hiç ama hiç anlamıyorum. ‘Depreme dayanıklı’ mesajıyla verilen ilanları, bu gerekçeyle yapılan zamları nasıl izah edebileceğimizi bilemiyorum. Satışa çıkarılan ‘sıfır’ konutun zaten depreme dayanıklı olması gerekmiyor mu?
2023’te yaşadığımız 11 ili kapsayan deprem sonrasında sağlam kalan konutların fiyatları yükseldi ya benzer bir durumun hemen bu deprem sonrasında da gerçekleşeceğini düşünenler olur mu, olur tabii ki. Ama bu iş arz talep meselesi değil midir? Siz konutunuza istediğiniz kadar fiyat biçin sonunda iş, insanların ödeyebilme kapasitesi ile sınırlı kalacaktır. Neyse bu ayrı bir konu...
BAKANLIK UYARDI
Dün Ticaret Bakanlığı, İstanbul Silivri depremlerinin ardından satılık ve kiralık konut ilan sitelerine fahiş fiyat denetimi başlattı. Bakan Yardımcısı Mahmut Gürcan, depremi fırsat bilerek fiyatları yükselten platformların tespit edilerek sorumlu kişi ve kurumlar hakkında idari yaptırımların derhal uygulanacağını duyurdu. Bu uyarının tedbir için yapıldığına şüphe yok.
ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİL
Gel gelelim Ankara’da emlakçıların başkanının bir bülten yayınlayıp açıklama yapmasına da hiçbir anlam veremedim.
13 saniye süren depremin neden olduğu en büyük hasar için KORKU diyebiliriz. Evet, çok korktuk... Deprem gerçeği yine bir tokat gibi çarptı yüzümüze. Tartışmalar sürüyor. Bu İstanbul’da beklenen büyük deprem miydi, değil miydi henüz belli değil. Belki o kabusu çok ucuz bir şekilde atlattık, belki de siz bu satırları okurken bambaşka bir tablo ile karşılaşacağız. Tek bildiğimiz şu anda kimsenin kesin bir şey bilmediği... O zaman biz işimizi yine kış tutmalıyız, yaz çıkarsa bahtımıza. Dünkü korku sonrası İstanbullular yeniden oturdukları evleri, bulundukları semtleri sorgulamaya başladı. Kuşku duyanlar daha net açıklamalar yapılıncaya kadar ya İstanbul içinde daha güvenli olduğunu düşündükleri tanıdıklarına yöneldiler ya da imkânları varsa şehir dışına çıktılar.
DEPREMİN SAATİ YOK
Depremlerin bizi uykuda yakalayacağına ilişkin yaygın bir inanış var. Bu sadece bizim için geçerli değil. Dünya genelinde insanlar depreme uykuda yakalanacağını düşünüyor, tüm tedbirlerini buna göre almaya çalışıyorlar. Oysa geçmişe yönelik veriler ışığında yapılan araştırmalar depremlerin günün her saat diliminde neredeyse eşit bir dağılımla gerçekleştiğini gösteriyor.
Dünkü Silivri depremi de bunu bize bir kez daha hatırlattı. Net söyleyelim. Ne zaman sallanacağımızı bilmediğimiz gibi bunun hangi saat diliminde olacağını kestirmemiz de imkânsız. Etrafımızdaki insanların çoğu depreme sadece evde yakalanacak gibi hareket etmeye devam ediyor. Oysa dün gündüz saatlerinde yaşadığımız deprem bizi bu felaketin çok rahatlıkla otoyollarda, işyerlerinde, metrolarda, pastanelerde, fabrikalarda, AVM’lerde yakalayabileceğini gösterdi.
HATAY, MALATYA DERSİ
Yıllardır kentsel dönüşümü sadece konut odaklı düşünüyoruz. Hatay’daki Malatya’daki depremin otelleri, işyerlerini, fabrikaları yerle bir ettiğini hatırlatmak isterim. Başta İstanbul olmak üzere pek çok sanayi sitesindeki dükkânların, apartman altındaki bakkal ve marketlerin, banka şubelerinin, fabrikaların en ücra semtlerdeki atölyelerin, tamircilerin, AVM’lerin, restoranların hatta kamu binalarının durumunu ne kadar konuşuyoruz. Vatandaş olarak alışveriş yaptığımız, gitmek zorunda olduğumuz işyerlerinin, çalıştığımız fabrikaların, konakladığımız otellerin depreme dayanıklılığını ne kadar biliyoruz?
Bakın dün İstanbul Ticaret Odası Başkanı Şekib Avdagiç, Hürriyet’e yaptığı açıklamada “İstanbul’da konutların depreme hazırlığı ve güçlendirilmesi konusunda gösterilen hassasiyet, eş zamanlı ve acil olarak ticari binalar, organize sanayi bölgelerindeki fabrikalar, oteller, özel hastaneler gibi önemli ekonomik yapılar için de yürütülmeli. İstanbul’un Türkiye ekonomisinde sahip olduğu yer yadsınamaz” dedi. Başkanın sözleri iş dünyasının sürdürülebilirliği açısından çok önemli. Bunun dışında o işyerlerinde, sanayi sitelerinde, atölyelerde çalışan insanların, AVM’lerdeki restoranlardaki müşterilerin hayatı da bir o kadar önemli.