Üstelik görevi devralmaya hazırlanan seçilmiş ABD Başkanı Trump’la birlikte yeniden korumacılık tartışmaları da yoğunlaştı. İşte tam da böyle bir puslu ortamdayken geldi haber. 17 yıldır Türkiye’de faaliyet gösteren ve bugüne kadar 18 milyar dolardan fazla yatırım yapan SOCAR 7 milyar dolarlık yeni yatırım kararını duyurdu.
Geçtiğimiz hafta bu konuda gerçekleşen basın toplantısının hemen ardından bir grup gazeteci SOCAR Türkiye CEO’su Elchin Ibadov ve SOCAR Türkiye Rafineri ve Petrokimya İş Birimi Başkanı ve Petkim Genel Müdürü Kanan Mirzayev ile bir araya geldik.
Toplantıda şirketin uzun vadeli stratejik yatırımlarından biri olan “Master Plan” projesinin detayları paylaşıldı. Proje kapsamında, yeni petrokimya üretim ünitelerinin kurulumu ve mevcut tesislerin modernizasyonuna yönelik önemli adımların planlandığı belirtildi.
Türkiye’deki stratejik yatırımların Azerbaycan ve Türkiye ekonomisine katkı sağlayacak şekilde devamı için çalıştıklarına dikkat çeken Elchin Ibadov “‘Master Plan’ olarak bildiğiniz, Türkiye’de petrokimyanın geleceğine katkı sağlayacak yeni yatırım çalışmasıyla ilgili sürecin başlamasına karar verdiğimizi; bu doğrultuda ilk fizibilite çalışmalarının tamamlanmış olup, detaylı teknik analizlerin yapılacağı Pre-FEED (Ön Uç Mühendislik Tasarımı Hazırlığı) aşamasına ve ardından FEED (Ön Uç Mühendislik Tasarımı) aşamasına geçilmesi planlanıyoruz. Bütün sürecin tamamlanmasıyla birlikte hem yeni proses ünitelerinin kurulmasını hem de mevcut ünitelerimizin modernizasyonunu kapsayan geniş kapsamlı bir projenin hayata geçirilmesi ile ilgili kararlar netleşecek” dedi.
Şu anki değerlendirmelere göre, yeni yatırımlar için tahmini toplam bütçelerinin 7 milyar dolar seviyesinde olduğunu açıklayan Kanan Mirzayev ise “Bu rakam, detaylı mühendislik çalışmaları sonucunda yüzde 10 oranında artar ya da azalabilir. Yatırımlarımızın devreye girmesiyle birlikte üretim kapasitemizde yaklaşık 3 kat artış bekliyoruz. Enerji kaynaklarımızın çeşitlendirilmesi ve özellikle yenilenebilir enerjiye geçiş konusunda yoğun çaba harcıyoruz. Doğal gazın yanı sıra rüzgar ve güneş enerjisi gibi yeşil enerji kaynaklarına yaptığımız yatırımları artırarak enerji kullanımımızı her yıl daha çevre dostu bir hale getirme hedefindeyiz” diye konuştu.
2031’DE FAALİYET GEÇECEK
TOPLANTIDA
Enerji Tasarrufu Haftası’nda öncelikle enerjiyi nerede daha çok tükettiğimizi sormak isterim?
Çok bilinmeyen bir gerçeğimiz, biz enerjiyi en çok evlerde tüketiyoruz. Konutlarda, sanayiden daha çok enerji tüketiliyor. Konutların sanayiyi geçmesinin temel nedeni ise; hem ısınmak hem de soğutmak için kullandığımız enerji. 2023 rakamlarını söylüyorum. 100 milyar dolar enerji tüketmişiz. 70 milyar dolarını ithal etmişiz. Tükettiğimiz toplam enerjinin yüzde 33’ünü konutlarda kullanıyoruz. Bu harcamanın yüzde 80’ini ise ısıtma ve soğutma ihtiyaçları kapsıyor. Oran çok yüksek değil mi?
En çok enerji binalarda tüketiliyor dediniz. Peki, biz bunu nasıl azaltabiliriz?
Isı yalıtımıyla… Evlerde ısıtma ve soğutma için kullandığımız yüzde 80’lik enerjinin dışında kalan yüzde 20’si aydınlatma, elektrikli ev aletleri ve diğerleri... Tabi ki hepsi önemli. Ama bu verilerle işin ana kısmını ısı yalıtımının oluşturduğunu görüyoruz.
Biz bu işe 20 yıl önce girdik ve o yıllarda ısı yalıtımlı bina sayısı yüzde 2 oranındaydı. Şimdilerde ise yüzde 30’lara kadar çıktı. Ancak yeterli değil. Yalıtımlı bina sayısı artarsa enerji tasarrufu yaparız ve az önce bahsettiğim cari açığımıza pozitif etki sağlarız.
Isı yalıtımı hane halkımızın yapılarda kullandığı enerji giderlerinde ortalama yüzde 60’a varan oranda tasarruf ettiriyor. Bu hem yaz aylarında elektrik hem de kış aylarında doğalgaz faturası için geçerli.
2003 yılında ısı yalıtım sektörüne girdiğimizde bu işler için “hayallerin ötesinde hedefler” deniliyordu. Biz o hayallerimizin ötesindeki hedeflere ulaştık. O günden bugüne kadar 260 milyon metrekarenin üzerinde mantolama yaptık. Bu iki milyon yedi yüz elli bin konut demek. Ve TÜİK verilerine göre bir konutta 3.2 kişinin oturduğunu kabul edersek 11 milyon hane halkına hem 4 mevsim tasarruf hem de 4 mevsim konfor sağladık.
Yüksek faiz, artan fiyatlar ve alternatif yatırım araçlarına geçişler konut satışlarında düşüşe yol açtı. Yılın ikinci yarısında ise tablo tersine döndü. ‘Fiyatlar dip yaptı, ilerde artacak, fırsatı kaçırmamalıyım’ diyen alıcı kitlesi, başta mevduat olmak üzere farklı yatırımlardan sağladığı birikimlerle konuta yöneldi. Faizler düşünce yapılandırma yapacağını düşünenler de krediyi tercih etti. Öyle ki son açıklanan kasım verilerine göre kredili satışlar yıllık yüzde 315.7 oranında arttı. Ancak toplam satış içindeki payı yüzde 14.2 oldu, yani hâlâ oldukça düşük...
Nakdi olanların harekete geçtiği, imkânı olanların kredili alım yaptığı bu dönemde önemli bir kesim ise hâlâ konuta erişimde zorlanıyor. Bu nedenle de faizsiz konut ve taşıt edindiren ‘tasarruf finansman’ şirketlerine ilgi her geçen gün artıyor. Daha önce dar gelirlinin tercih ettiği sisteme son dönemde orta gelirli vatandaşların da katılmaya başladığı belirtiliyor.
REGÜLASYON ETKİSİ
Tasarruf finansman şirketlerine ilginin artmasında yasal düzenlemelerin de etkisi oldu. Faizsiz ev ve araç sistemine 2021 yılında Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) düzenlemeler getirmiş, bunun sonucunda 21 şirket tasfiye edilirken, 6 firmaya faaliyet izni verilmişti. Bu firmalardan biri de Fuzul Holding çatısı altındaki Fuzul Tasarruf. Önceki gün bir araya geldiğimiz Fuzul Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Akbal, sistemin enflasyonist ve yüksek faiz ortamında sağladığı faydaya dikkat çekti.
BEYAZ YAKALI KATILDI
Enflasyonist ortamda 1+1’i banka kredisi ile almak isteyenlerin şu anda 3+1 konut parası ödediğini dile getiren Mahmut Akbal, “Tasarruf finansman ile 3+1 için para biriktiren 2+1 alabiliyor” dedi. Faizlerde düşüş olsa bile konut almanın artık çok kolay olmayacağını vurgulayan Akbal, iki maaşlı hanelerin dahi daire almakta zorlandığını belirtti ve “Yeni dönemin alternatifi arsadan konut” şeklinde konuştu. Son 1 yılda katılımcı sayılarının 100 bin arttığını belirten Mahmut Akbal, “Beyaz yakalılardan yüksek katılımın olduğunu gördük” ifadelerini kullandı.
‘ÖNEMLİ BİR KESİME ALTERNATİF OLDUK’
Geçtiğimiz günlerde bir grup gazeteci Eti Bakır Genel Müdürü Asım Akbaş ile bir araya geldik. Yukarıdaki anekdotu anlatan Akbaş ardından Üçköy Taşımacılık ile ilgili ilginç hikâyeye devam etti:
“Dedik ki sermayelerinizi koyacaksınız, kamyonlarınızı alacaksınız, işleri ortaklaşa yapacaksınız. Şimdi kavga yok. Profesyonel şekilde işlerini yapıyorlar. Bütün sorun çözüldü. Gayet başarılı bir model oldu. Yılda yaklaşık 180 bin ton konsantre taşıyorlar. Sadece nakliyeden yaklaşık yılda 3 milyon dolarlık (yaklaşık 110 milyon TL) ciroları oluyor.”
Anlayacağınız birlikten hakikaten ciddi bir güç doğmuş, üç köyün kaderi değişmiş.
Asım Akbaş buluşmamızda Eti Bakır’ın yeni yatırımlarıyla ilgili de bilgiler paylaştı.
Eti Bakır’da işlenen madenlerden sonra ortaya çıkan pirite atık ürün değil ‘artık ürün’ dediklerini belirterek, “Çünkü yapmış olduğumuz Ar-Ge çalışmaları sonucunda gördük ki bu piritin içindeki küçük miktarlarda da olsa bulunan değerli metalleri geri kazanabiliyoruz. Bunun için hemen yatırımlarımızı yaptık. Bu çerçevede yatırımını gerçekleştirdiğimiz artık üründen kobaltı geri kazanabilen tek tesis olan Mazıdağı Metal Geri Kazanım ve Entegre Gübre Tesisimiz beş ana fabrika ve 12 yardımcı üretim ünitesinden oluşuyor. 1.2 milyar dolarlık yatırım bedeliyle bölgenin en büyük özel sektör yatırımı olan tesisimizde yıllık 2 bin 500 ton kobalt üretiyoruz. Bu yatırımımız sonrası Mazıdağı bölgesinde tersine göç başladı. Yeni konut inşaatları yapılıyor.” Bu arada belirtmemizde fayda var. Kobalt; pil, batarya ve katalizörlerin yanı sıra teknoloji, petrokimya, elektrikli otomobil ve uçak endüstrisinde yoğun olarak kullanılıyor.
Arz fazlalığı fiyatların geri gelmesine neden olunca Eti Bakır yeni bir yatırım kararı daha almış. Akbaş, “Şimdi artık kobaltı da metale çevirme yatırımına başlayacağız. Direkt kobalt metal üretip satacağız. Metal olarak sattığınız zaman daha yüksek katma değerli ürün ve daha yüksek gelir elde ediliyor” diye konuştu.
Ayrıca
EN düşük emekli maaşıyla ilgili düzenlemelerin önümüzdeki günlerde yapılacağına yönelik çok önemli bir sinyal geldi. İstanbul Finans Merkezi’ndeki Halkbank Genel Müdürlük binasında ekonomi basınıyla bir araya gelen Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, en düşük emekli aylığı ile ilgili çalışmanın ocak ayı içerisinde muhtemelen tamamlanmış olacağını söyledi.
Aralık ayı enflasyonunun açıklanmasının ardından SGK ve Bağ-Kur emeklilerinin maaşlarının yüzde 15.75, memur ve emekli memur maaşlarının da enflasyon farkıyla yüzde 11.54 oranında artacağı ortaya çıkmıştı. Gözler bu kez 12 bin 500 lira olan en düşük emekli maaşıyla ilgili bir düzenlemenin yapılıp yapılmayacağına çevrilmiş, zam oranlarına refah payının eklenip eklenmeyeceği tartışmaları başlamıştı.
2019’DA DÜZENLEME YAPILDI
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, konuyla ilgili olarak önemli bir bilgi verdi: “2019’da bir düzenleme yapıldı ve ilk defa orada ‘en düşük emekli aylığı’ diye bir tarif getirildi. Bugün geldiğimiz noktada 12 bin 500 liraya çıkmış durumda. Kök ücretleri daha düşük olan oldukça önemli sayıda emeklimiz bundan istifade ediyor. Bu konuda bir çalışma yapacağız, yani burada diğer ücretler artarken asgariyi olduğu gibi tutmanın doğru olmadığını düşünüyoruz, bir çalışma yapacağız ve bir kanuni düzenleme muhtemelen gündeme gelecek. Grubumuzla bir çalışma yapıp bunu Meclis gündemine taşıyacağız. Ocak ayı içinde bu gerçekleşecektir diye düşünüyorum.”
TEMMUZDA ARTIŞ YENİLENECEK
Memur ve emekliye refah payı verilip verilmeyeceğiyle ilgili bir soru üzerine de Yılmaz, “Asgari ücret artış oranıyla emekliye artış oranını mukayese doğru olmaz. Çünkü biri bir yıllık bir süreçle ilgili, perspektifle ilgili bir artış; diğeri altı aylık, yani emekli ve memur artışı. Temmuzda tekrar bu artışlar yenilenecek” dedi.
Yılsonunda yüzde 30 artışla net 22 bin 104 lira olarak açıklanan 2025 yılı asgari ücretine de değinen Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, “Asgari ücret 2002’de 114 dolar, 2024 yılında ise 519 dolar idi, 2025’teki son güncel artış-la 627 doların üzerine çıkmış durumda. Şu anki asgari ücret seviyemiz Rusya, Romanya, Bulgaristan Meksika, Brezilya’nın, Güney Afrika’nın, Endonezya’nın, Çin, Mısır ve Hindistan gibi gelişmekte olan ülkelerin üzerinde. Cumhurbaşkanımız ‘Enflasyonda ciddi bir sapma olursa yeniden elbette bunları değerlendiririz’ dedi. Biz ciddi bir sapma olmayacağına inanıyoruz, politikalarımızı o çerçevede sürdürüyoruz” şeklinde konuştu.
Ali Ocakbaşı, Köşebaşı gibi markaların sahibi Akkomarka Restoran Topluluğu o kadar güzel, o kadar hayırlı bir projeye imza atmış ki, inşallah örnekleri çoğalır. Aziz Ebay Holding Yönetim Kurulu Üyesi Okan Akkaş ile geçtiğimiz günlerde yaptığımız sohbetin ana konusu da işte bu hayırlı proje oldu.
Aziz Ebay bünyesinde enerji, teknoloji, restoran ve catering şirketleri var. Restoranlar Akkomarka çatısı altında toplanmış. Bünyede 12 marka yer alıyor: Köşebaşı, Ali Ocakbaşı, Snob, Mr. Meat Stekhause, Perihan Meyhane, Ken Sushi& More, Yamo Sushi, Donkey, Allday, Umberto, Yemekhazır! ve Lokanta Safderun. Bu restoran devinin bünyesinde tam 54 şube var. Türkiye dışında Hollanda, Barcelona İspanya, Azerbaycan ve Özbekistan’ da faaliyetleri bulunuyor. Bunlardan Ali Ocakbaşı, Mr. Meat ve Snob ile Amsterdam’da, yine Ali Ocakbaşı ile Barcelona’da işletmeleri kendileri yaparken; Azerbaycan ve Özbekistanda ise Köşebaşı markalarını franchise şubeler ile yürütüyorlar.
Bu kadar büyük bir restoran yapısından arta kalan yiyecekleri bir düşünsenize... Her gün kilolarca çöpe gitmesi kaçınılmaz olan atık, ne kadar büyük bir kayıp. İşte tam da bu nedenle Akkomarka Topluluğu nefis bir projeye imza atmış. Gelin Okan Akkaş bizzat anlatsın:
“Sorumlu restoran hareketi adı altında bir oluşum başlattık. Gıda atıklarından mama ve gübre üretiyoruz. Bunları restoranların girişine koyuyoruz, müşteriler de alabiliyor, sokaktan geçenler de... Ataşehir’de bir tesis kurduk. Atıklar, günlük oraya gidiyor ve toplanıp paketlenip tüm şubelerimize dağıtılıyor. Talebe yetişemiyoruz. Ücretsiz olduğu için talep de çok oluyor.”
Anlayacağınız Ali Ocakbaşı’ndan, Köşebaşı’ndan çıkan atıklar sokaklardaki minik dostlarımız için bir ziyafete dönüşüyor. Ayrıca atıkların bir kısmı da organik gübre olarak bitkilere can veriyor. Tabii ki bu kadar çok yiyecek atığından bir formül yaratmak kolay iş değil. Okan Akkaş, “Ar-Ge’ye bayağı bir çalıştık. Mamalar aylarca denendi. Bazı hayvanlar yemiyor diye reçetelerini değiştirdik. İlk toplanan atıklardan mama üretmeye çalışıyoruz. Mamaların belli bir protein değerinde olması gerektiği için, buna uygun atıklardan mama oluşuyor. Protein değeri yeterli olmayanlar da gübreye dönüşüyor” dedi.
Akkomarka’nın ‘sorumlu restoran hareketi’ Beltur’un da dikkatini çekmiş. Protokol imzalanmış, Beltur atıklarını Akkomarka’ya teslim ediyor, onların ürettiği mamaları da kendi işletmelerinde dağıtıyor. Akkaş,
2011’de elektrik üretiminde 8 bin 500 megavatlık kurulu gücü olan bir ülke, 2022 verilerine göre 3 bin megavata gerilemiş. 2024 yıl sonu itibarıyla durumun daha da kötüleştiğine, Suriye’nin yaklaşık yüzde 60’ının karanlıkta olduğuna şüphe yok. Türkiye tam da bu noktada Suriye’yi tekrar elektriğe kavuşturmak için harekete geçiyor. Yarın Türkiye’den bir heyetin Suriye’ye gitmesi ve durumu bizzat tespit etmesi bekleniyor. Bakan Bayraktar, “Çok hızlı bir şekilde Suriye’de elektriğin olmadığı yerleri elektrikle buluşturmalıyız. Burada öncelikle ithalatla bunu yapacağız. Orta vadeli planlarla da biz elektrik kurulu gücünü, oradaki üretim kapasitesini artırmakla alakalı planlama içerisindeyiz. Güçlü bir özel sektörümüz var. Onların dinamizmi, devlet kurumlarımızın tecrübesi ve varlığıyla bu uzun dönemde Suriye’nin enerji altyapısının inşasında birlikte çalışacağız” dedi.
İşte, Bayraktar’ın basın toplantısından satır başları:
SURİYE’NİN ENERJİ PLANI HAZIR
-“9 Aralık’ta kabinedeki sunumumuzda Suriye’nin özellikle enerji altyapısıyla alakalı “Türkiye olarak ne yapabiliriz. Burada hazırlıklarımız nedir” gündemimiz vardı. Hemen akabinde de Sayın Cumhurbaşkanımızın da bu konuda talimatları oldu.
-Biz Suriye’ye, halihazırda kuzeye elektrik tedariki yapıyoruz. Kuzeye akaryakıt, LPG yani tüp gaz dediğimiz LNG’yi özellikle İdlib’den başlayarak Afrin, bizim Barış Pınarı, Zeytin Dalı kapsamında kalan bölgelerin tamamında şu anda enerji faaliyetlerimiz var.
-Yaklaşık 210 megavatlık kapasitede elektriği uzun zamandır veriyoruz. Üç iletim noktası, dört de dağıtım noktasında olmak üzere o bölgelere elektrik sağlıyoruz. Şu anda onların kapasitesini artırmakla alakalı bir çalışma içerisindeyiz.
-Özellikle elektrik iletimi, yani altyapı tarafıyla ilgili konular ve enerjinin diğer alanlarıyla alakalı bir heyeti belki cumartesi günü oraya göndermeyi planlıyoruz. Gelişmelere göre bu heyete ben başkanlık edebilirim ama onun da şartlarının oluşması lazım.
“Fiyatlar arttı, azaldı; kiralar düştü düşmedi; arz yeterli, değil; talep artıyor düşüyor...” Sürekli gündemimizde. 2024 ilginç bir yıl oldu. Kredi musluklarının kapanmasıyla birlikte talep ciddi derecede geriledi. Talep düşüşü fiyatları çok fazla geriletmese de yerinde saydırdı. Kira artışlarıyla ilgili sınırlama kalktı, enflasyon hesabı tekrar devreye girdi. Kentsel dönüşüm bölgesel bazda devam ederken yeni markalı proje sayısında gözle görülüyor bir azalış yaşandı. Özetle emlak sektörü 2024’ü buruk tamamlıyor, 2025’e az da olsa umutla giriyor. İçeride hal böyle olunca bazı Türk müteahhitlik firmaları yüzünü yurtdışına çevirdi. Bunlardan biri de Sera Group. Bilmeyenler için söyleyeyim. Sera, uzun bir dönem TAV Havalimanları Holding’in kaptanlığını üstlenen Sani Şener tarafından 1995 yılında kuruldu. Sonrasında ikinci jenerasyon da işin içine dahil oldu. Hali hazırda Sera’da Sani Şener Yönetim Kurulu Başkanı, oğlu Ozan Şener CEO ve kızı Damla Şener Akkaynak CFO olarak görev yapıyor.
‘TÜRKLER SÖZ SAHİBİ OLMALI’
Geçtiğimiz günlerde Ozan Şener ile bir araya geldik ve 30’uncu yılını kutlamaya hazırlanan Sera’nın projelerini konuştuk. Ozan Şener Türkiye’deki işlerin yavaşlamasıyla birlikte yurtdışına ağırlık verdiklerini şu sözlerle anlattı:
“Afrika bölgesinde çok sayıda ihaleye teklif vermeye başladık. Çok da davet alıyoruz. Hepimiz yüzümüzü buraya geri dönmüştük ama şimdi yeniden açılmaya başladık. Benim bu aralar Afrika’ya, Dubai’ye, Katar ve Suudi Arabistan’a çok ciddi seyahatlerim oluyor. Türk işçisi bu pazarlara geri dönecek, seramik sektörü, demir çelik sektörü yeniden bu pazarlara açılacak.”
Ozan Şener, Türklerin yurtdışı gayrimenkul sektöründe kesinlikle daha çok söz sahibi olması gerektiğine de dikkat çekti. Bu işi sadece bir Türk şirketin yurtdışında iş yapması olarak algılamamak lazım. Şener yurtdışında iş yapmanın Türkiye’ye sağladığı faydaları anlattığı sözleri de çok önemli:
“İngiliz, Alman diğer Avrupalı gruplar çok ciddi yatırımlar yapıyor ondan sonra kendi ülkelerindeki vatandaşlarına satıyorlar. Bizler bu kadar büyük bir müteahhitlik ülkesi olup her şeyi sadece Türkiye’de arıyoruz. Türkiye’de Türklere satarak, Türk bankalarından kredi alarak bir şeyler yapıyoruz. Sistemi kendi içine döndürmeye çalışıyoruz. Halbuki bu tecrübemizi yurtdışına taşımamız gerekiyor. Bunu yaparsak Türkiye’den hammadde satışı yapabileceğiz, işçi götüreceğiz, döviz getireceğiz. Özetle cari açığa katkı sağlayacağız.”
Türk müteahhitlik firmalarının yurtdışı pazarlardaki başarıları azımsanamayacak kadar çok. Ozan Şener’in dikkat çektiği gibi bu başarıyı daha da geniş bir alana daha çok firma ile yaymayı başarırsak, sanırım hem firmalar üzerindeki baskı azalacak hem de ülkemiz çok daha fazla fayda görecek.