Türkiye’nin ‘bacasız sanayi’ olarak adlandırılan turizmden beklentileri çok yüksek. Peki ama turizmcilerin beklentileri, talepleri neler... Geçtiğimiz günlerde Türkiye Turizm Yatırımcıları Derneği (TTYD) Başkanı Oya Narin, Başkan Yardımcısı Ali Güreli ve Genel Sekreter Hale Altan’dan dinleme fırsatı bulduk. Ana konumuz 26-27 Kasım’da İstanbul’da düzenlenecek Turizm Yatırım Forumu’ydu ama turizmin bugünü ve yarını da gündeme geldi.
Bir kez daha anladım ki turizmcilerin en güncel sorunu personel sıkıntısı. Oya Narin’in sözleri dikkat çekici:
“Sürdürülebilir bir insan kaynağımız yok. İnsanları 6 ay çalıştırıyoruz. Dolayısıyla sektörde kalifiye eleman yetiştiremiyoruz. Özellikle güney sahasında lojmanlar yeterince planlanmamış olduğu için personel konaklaması büyük bir sıkıntı haline geldi. Kültür ve Turizm Bakanlığı uğraşıyor. Turizm alanlarının 12 ay çalışabilmesi için lojman yapılmalı. Yan sanayi de orada olmalı. Bakanlığa sanayi bölgelerinde olduğu gibi turizm bölgelerinde de özel endüstri alanları kurulmasını önerdik.”
FAİZ DÜŞER YATIRIM ARTAR
Uluslararası yatırımcının Türkiye’ye ilgisinin yüksek olduğunu ancak İmar Kanunu’ndan dolayı sıfırdan yatırım süreçlerinin uzadığına dikkat çeken Narin, 2026 yılından sonra hareketlenme bekliyor. Bu beklentisinin en kritik unsuru ise faizlerin yeniden düşüş trendine girme olasılığı. Narin, “Faizlerin düşmesiyle birlikte bir ortam oluşacak. Bu sürece hazırlık yapmak gerekiyor. Suudi Arabistan, Dubai, Yunanistan ve Mısır gibi ülkeler çok hızlı bir şekilde pozisyon alıyor” dedi.
Narin ülkelerine turizm stratejisini anlatırken en çok dikkatimi hemen yanı başımızdaki Yunanistan çekti. Yunanistan’da otel yapana yüzde 50 hibe varmış. Kalan yatırım bedeline de 20 yıl vadeli kredi imkanı. Bunlar özellikle potansiyeli ve geleceği yüksek Türkiye mi yoksa Yunanistan mı ikileminde kalacak turizm yatırımcıları için cezbedici teşvikler.
YENİ BİR PLAN ŞART
Petrol Ofisi CEO’su Mehmet Abbasoğlu ile genel merkezlerinde buluştuk. Aynı heyecan ile devam etti:
“Düzenleyici kurum onaylarının alınmasının ardından kapanış işlemi başarıyla gerçekleştirildi. İki taraf da süreci son derece yapıcı bir yaklaşımla yürüttü. Bence buradaki en büyük başarı 200’den fazla değerli BP çalışanının hiçbir sorunla karşılaşmadan, gayet sıcak bir şekilde şirketimize dahil olmasıydı. Bu tür süreçlerin en kritik konusu insan kaynağı. Kültür uyumu çok önemli. Entegrasyona büyük hassasiyet gösterdik. İnsan kaynakları ve iletişim teknolojileri operasyonlarının pürüzsüz işlemesi için yoğun şekilde hazırlık yapmıştık. Yeni ekip arkadaşlarımızın yan haklarından mesleki eğitimlerine kadar tüm kariyer hedef ve detayları kendi sistemimize entegre edildi. Kısa ve orta vade planlamaları tamamlandı.”
Petrol Ofisi Grubu’nun BP’nin Türkiye’deki operasyonlarını satın alma süreci, 14 Kasım 2023’te imzalanan hisse alım anlaşmasıyla başlamıştı. Rekabet Kurumu’nun 12 Eylül 2024’te verdiği onayla devralma işlemi resmiyet kazanmıştı.
Abbasoğlu süreci aktarmaya devam etti:
“Terminal operasyonlarında da istasyon operasyonlarında da entegrasyon pürüzsüz gerçekleşti. Bayi ilişkileri, ürün alımı, mahsuplaşma, stok yönetimi, finansal bilgi transferi, taşıt tanıma müşterilerinin entegrasyonu gibi komplike teknik süreçlerde hiçbir sıkıntı yaşanmadı. Sistem 31 Ekim’den itibaren bire bir örtüşerek tıkır tıkır çalışmaya başladı. Şu anda Petrol Ofisi mülkiyet olarak BP’nin Türkiye’deki istasyon ve altyapı depolama tesisleri tarafındaki şirketlerinin bütünsel sahibi. Ancak bunun bir ikinci merhalesi daha var: Şu anda iki tüzel kişilik olan yapıyı önümüzdeki üç ay içerisinde tek şirkete indirgeyeceğiz, akabinde de lisanslar tarafımıza geçeceği için markasal dönüşümü de gerçekleştirebileceğiz.”
Tüketici mevcut durumda BP markalı istasyonlardan alışveriş yaptığında yazar kasalarda, faturalarda BP markasını, BP tüzel kişilik mührünü görecek. Aldığım bilgiye göre, üç ayda tamamlanacak birleşme sonrası yasal birliktelik oluşacak. Sonrasında tüm adımlar yekpare şekilde Petrol Ofisi altında devam edecek.
Abbasoğluna BP istasyonlarının Petrol Ofisi bayrağına ne zaman geçeceğini de sordum.
Ancak Turunç’un anlattıkları öylesine etkiliydi ki tam da gününe denk geldi ve bu yazının ana konusu kendiliğinden oluşmuş oldu.
Osman Cavit Turunç, Afyon merkezli Marble Systems Tureks’in Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı. Turunç, Türkiye’nin en büyük mermer şirketlerinden birinin başında olmasının yanı sıra kendisine gönüllü olarak biçtiği bir misyonla Türk mermerinin dünyada hak ettiği yere gelmesini sağlamak için çalışıyor. Bunun için bir yandan Marble Systems Tureks’in sıfır atık üretim anlayışı, tasarım becerisi ve 900’ü aşkın ürün çeşidiyle 50’den fazla ülkeye üretiminin yüzde 95’ini ihraç ederken, diğer yandan da “Mermercinin Gözünden Tarihte Mermerin Kullanımı” isimli videolar çekiyor.
Fotoğraf: Selahattin SÖNMEZ/ANKARA
YouTube’da yayınladığı video serisi ile bugünkü teknolojiyle düne bakıyor, o zamanlar üretilen, işlenen mermerin nasıl bir çabanın sonucu olduğunu göstermeye çalışıyor.
Osman Turunç, esas birincil amacını ise “Bu coğrafyadaki mermerin tarihi önemini, o dönemki mermerin gizli kahramanlarının hakkını vererek vurgulamak” olarak açıklıyor.
Bugüne kadar Süleymaniye Camii, Ayasofya Camii, Efes Ören Yeri, Roma’nın Antik Arenası ve Afyonkarahisar Müzesi içerikli vlog’lar çeken Osman Cavit Turunç’un son hazırladığı videonun içeriği ise Türkiye’nin sembol yapılarından olan Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ebedi istirahatgâhı Anıtkabir oldu. İşte Osman Cavit Turunç’un gözünden, mermer ve madencilik bakış açısıyla Anıtkabir…
SEKTÖRLER İÇİN DÖNÜM NOKTASI OLDU
Zaman su gibi akıp gidiyor. Geçtiğimiz yıl coşkuyla kutladığımız Cumhuriyetimiz ikinci yüzyılına çoktan yelken açtı. Dünya bildik tartışma, çekişme ve savaşlarla uğraşa dursun teknoloji aldı başını gidiyor. İşte böyle bir ortamda Genç Yönetici ve İş İnsanları Derneği (GYİAD) ilginç bir araştırma yapmış: GELECEK 10 YILDA TÜRKİYE’Yİ BEKLEYEN EN BÜYÜK GLOBAL İŞ FIRSATLARI... Geçtiğimiz hafta İndico İletişim’in kurucusu Şermin Topçu’nun daveti üzerine GYİAD Başkanı Mustafa Özer, GYİAD Genel Sekreteri Esra Ergüven ve GYİAD’ın iletişimden sorumlu üyesi Furkan Reis ile bir araya geldik.
1986 yılında kurulan ve bugün yaklaşık 300 üyesi bulunan GYİAD’ın yönetim kurulu başkanlığı görevini, Mayıs 2023’ten bu yana sürdüren Mustafa Özer neden böyle bir araştırma yaptıklarını şöyle özetledi:
“Genç yönetici ve iş insanlarının sesi olarak, iş dünyasının bugününden çok geleceğine odaklanmış durumdayız. Bütün karar, inisiyatif ve faaliyetlerimizde bu temel ilkeyi esas alıyoruz. Bu çerçevede iş dünyasının geleceği hakkında ortaya bir vizyon koymayı özellikle önemsiyoruz.”
SONUÇLAR ANKETTEN
GYİAD üyelerinin global iş vizyonunu ortaya koymak amacıyla düzenlenen anket için kapalı uçlu bir soru formu hazırlanmış. Saygın iş yayınları taranarak, ‘gelecek’ deyince en çok akla gelen ve konu edilen iş alanlarını içeren 12 maddelik liste oluşturulmuş. Sonrasında GYİAD’ın 300’e yakın üyesine sunulan anket kapsamında, katılımcılardan en çok potansiyel gördükleri, büyük fırsatlar arz ettiklerini düşündükleri 5 alanı belirtmeleri istenmiş. Ankete teknolojiden tarıma, ağır sanayiden dış ticarete kadar farklı alanlarda faaliyet gösteren 82 üye yanıt vermiş.
YAPAY ZEKÂ VE ROBOTİK
Anket sonucuna göre GYİAD üyeleri, en büyük global iş fırsatlarının ‘yapay zekâ, robotik ve makine öğrenimi’ alanında bulunduğunu düşünüyor. Bu alanları, ‘havacılık ve uzay teknolojileri’ ile ‘teknolojik tarım’ takip ediyor. ‘Yeşil/yenilenebilir enerji’ ile ‘sürdürülebilirlik ve iklim değişikliği çözümleri’ de ilk beş içinde yer almış.
Gelecekte daha az fırsat görülen alanlar ise “
Köşe başındaki bakkaldan tutun da market zincirlerine kadar sızan bu ürünlerle ilgili son iddia, bir kaşar üreticisine yönelikti. Market zincirinde satışa sunulan kaşarın paketindeki son tüketim tarihi ve üretim ile ilgili bilgiler silinmişti ancak baskı izleri belli oluyordu. Kaşarın paketine yeni üretim bilgisi ve son tüketim tarihi basılmıştı. Özetle profesyonel bir el, markette satılan tüketim tarihi geçmiş kaşara yeni bir son üretim tarihi icat etmiş ve piyasaya sürmüştü.
Üzülerek yazıyorum, son tüketim tarihiyle ilgili bu oyun yıllardır sürüyor. Bakın 18 Ağustos 2018’de Hürriyet’te yayınlanan yazım “Son’suz tüketim tarihi” başlığını taşıyordu. “Streç filmlerle sonradan paketlenen bazı gıda ürünlerinin üzerindeki birden fazla etiket izine dikkat edin” diye uyarıda bulunmuş, bazı satıcıların son tüketim tarihi yaklaşan ve geçmiş olan ürünlerin üzerine yeniden son tüketim tarihi etiketi yapıştırıp satışa çıkardığına dikkat çekmiştim.
Bildiğiniz gibi sucuk, pastırma, salam gibi şarküteri ürünlerinin ambalajsız bir şekilde açıkta satılması yasak. Bu ürünlerin paketlenmiş bir şekilde, üzerlerinde son tüketim tarihi başta olmak üzere net miktarı, muhafaza koşulları gibi bilgilerin yer alması gerekiyor. Sürekli güncellenen etiket yönetmeliği uzun yıllardır yürürlükte.
Köftelerin önünüzde hazırlanması, kıymaların yine siz istediğinizde işlemden geçmesi gerekiyor. Önceden hazırlanan ürünlerin yine etiket yönetmeliğine uygun bir biçimde paketlenmesi de şart.
TAK STRECİ YAPIŞTIR TARİHİ
2018’de yazdığım tablo ne yazık ki bugün de aynen devam ediyor. Örneğin tenekeden çıkarılan peynirler streçleniyor. Üzerlerine basit bir etiket ve barkod basılarak şarküteri reyonunda satışa çıkarılıyor. Hangi peynirin hangi tenekeden çıktığının, üretim tarihinin vs önemi yok. Satıcı için kendi paketlediği tarih önemli. Aslında bu tarihin de bir önemi yok. Üzerindeki streç film ve etiket birkaç gün sonra yenilenebiliyor.
Reyon görevlilerine ‘
Yöntemin doğruluğu, mahkeme süreçleri vs gibi gelişmeler tartışıla dursun, vatandaşın sağlığı açısından bu adımı takdirle karşılamak gerekiyor. Süreçle ilgili yanlışlar varsa mutlaka düzeltilir ama halkın sağlığını odağa alan her türlü adımı desteklemek şart. Yıllardır bu köşede dönerin, salatanın içine karıştırılanları; bize lahmacun diye yedirilenleri yazdım durdum. Ambalaj hilelerini, gramaj oyunlarını defalarca kaleme aldım, almaya da devam edeceğim.
Hazır bu konular gündemdeyken bir hafta 10 gündür yazılıp çizilen başka bir cepheyi mercek altına almamızda büyük fayda var. Tarım ilaçlarının kullanımı...
GÖZ ARDI ETMESİNLER
Dün, çeşitli bölgelerden ziraat odası başkanlarını aradım. Sözleşmiş gibi aynı şeyi söylediler:
“Bizim bölgemizde yasaklı tarım ilacı kullanılmıyor. Bilinçsiz tarım kullanımına ilişkin de bir emare yok.” Sınırdan dönen meyve sebzeler, testlerde çıkan sonuçlar sanki uzaydan geliyor. Kusura bakmasınlar ama ‘Üretici zarar görür, tepki olur” bakış açılarıyla verdikleri demeçleri ‘normal’ kabul etmem mümkün değil. Elbette üretici zarar görmesin ama bunu sağlığımızla oynayarak da yapmasın. Burada en büyük görev ziraat odası başkanlarına düşüyor. Umarım, yasaklı tarım ilacı kullanan, bilinçsiz ilaçlama yapan üreticiye gözlerini kapatmazlar. Bu vurdum duymazlıkları, ucu ölümlere kadar giden hastalıklara ve ekonomik kayıplara neden oluyor iyice bellesinler. Ayrıca bölgelerindeki dürüst üreticiye de büyük haksızlık ettiklerini artık lütfen fark etsinler.
TEDBİR ALMAK GEREKİYOR
Altını çizerek söylemek isterim: ‘Türkiye’de tüm meyve sebzeler tarım ilacı kullanıldığı için zararlıdır’ gibi bir durum yok. Bu konuda zaman zaman rakip ülkeler Türkiye’ye yönelik karalama kampanyaları da yapıyor. İşini doğru yapan, kaliteli ürün üreten üreticilerimiz ne mutlu ki çoğunlukta. Ancak hem insanımızın sağlığı ile oynayan hem de ülkemizi ekonomik anlamda zarara uğratan kötü niyetlileri de bir bir ortaya çıkarmamız, tarım ilacının bilinçsiz kullanımının önüne geçmek için de tedbir almamız gerekiyor.
TEZGÂH ALTINDAN SATILIYOR
Alman Hükümeti Sözcü Yardımcısı Wolfgang Büchner, Berlin’de düzenlenen basın toplantısında Scholz’un 19 Ekim’de İstanbul’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşeceğini aktarırken görüşmenin içeriğine ilişkin önceden bir şey söyleyemeyeceğini ifade etti. Hemen ardından da Ukrayna’daki savaşın ve Ortadoğu’daki durumun yanı sıra göç, ikili ilişkiler ve ekonomi politikaları konularının ele alınmasının beklendiğini de ekledi.
Dünya çalkantılı bir süreçten geçerken ziyaretin siyasi öneminin altını çizmeye sanırım gerek yok. Ancak Avrupa Birliği’nin kaptanlığını üstlenen Almanya’nın durumuna ekonomi penceresinden bakmamızda fayda var.
Almanya ekonomisi uzun zamandır kötü durumdaydı, şimdi daha da kötü durumda. İtiraf geçtiğimiz günlerde bizzat ekonominin patronu, Almanya Ekonomi Bakanı Robert Habeck’ten geldi. Ülkenin gayri safi yurtiçi hasılasının üst üste ikinci yıl daralmaya hazır olduğunu doğrulayan Habeck ekonominin derinleşen zayıflığını “son on yıllardaki başarısızlıklara” bağladı.
Alman hükümeti daha önce yüzde 0.3 büyüme beklentisini açıklamıştı. Ancak Habeck, bu beklentinin yerini yüzde 0.2 daralma beklentisine bıraktığını açıkladı ve ekledi:
“Dolayısıyla toparlanma bir kez daha erteleniyor ancak şimdi esas olarak kötüleşen veya daha yavaş gelişen döngüsel faktörlerden değil, yapısal faktörlerin bunu çok daha zor hale getirmesinden dolayı.”
Peki ama Almanya ekonomisi niye bu hale geldi ve daha da önemlisi önümüzdeki döneme ilişkin neden umut vermiyor?
Habeck, Almanya’nın ekonomik zayıflığını üç partili iktidar koalisyonunun politikalarına değil, onlarca yıldır ekonomide
Son dönemde sosyal medyada neredeyse 3-5 gönderide bir karşınıza çıkıyorlar. Üstelik başrolde ünlü ekonomistler, ekonomi gazetecileri hatta iş insanları var. Mahfi Eğilmez, Özgür Demirtaş, Tuncay Turşucu, Erdal Sağlam, Uğur Gürses ve niceleri... Sanal alemde öyle bir ihya rüzgârı estiriyorlar ki kapılmamak çok zor. AMA DURUN BİR DAKİKA... Tüm bunlar bir tezgâh. Ortada tarihi bir dolandırıcılık olayı var. Abartmıyorum ‘tarihi’ diyorum çünkü bu kadar çok ismin adının bulaştırıldığı, bu kadar çok mecradan milyonlarca insana ulaşan bir dolandırıcılık sistemi tarihte ne görüldü ne de duyuldu. Tiktok, Facebook ve Instagram başrolde. Üstelik bu tarihi dolandırıcılık olayına seyirci kalıyorlar ya da yeteri kadar önlem almıyorlar.
ŞİKÂYET ETMİŞLER AMA...
Son dönemde sosyal medya platformlarını çok konuşuyoruz. Zararı faydası, vergisi algısı, kapanması açılması, şirketi merkezi... Teknolojinin geldiği noktada sosyal medya mecralarını kapatmak, yasaklamak çözüm değil, hangi birinin önünde durabileceğiz ki... Eyvallah. İyi de bu mecraların dolandırıcıların, dolandırıcılığın merkezi haline gelmesine ne diyeceğiz? Yukarıda adını saydığım ekonomistler ve ekonomi gazetecilerinin bir bölümüyle dün konuştum. İsimlerinin böylesine basit bir şekilde dolandırıcılık işlerine bulaştırılmasından öyle rahatsızlar ki... Üstelik çaresizler. Kendi adına açılan sahte dolandırıcılık hesabını şikâyet etmiş birisi, “Topluluk kurallarımıza uygun” diye mesaj almış. Bazı sosyal medya platformları sahte hesapları kapatmış, dolandırıcılar bu kez ilan vermeye başlamışlar. Bir diğeri sahte ilanı şikâyet etmiş ama hiç geri dönen olmamış. Bir sürü dolandırıcı sizin isminizi, fotoğrafınızı onlarca sahte hesaptan ilan olarak duyuruyor ve anlı şanlı sosyal medya platformları sadece seyrediyor. Üstelik teknoloji bu kadar gelişmiş, yapay zekâ başımızın üstünde dönüp duruyorken... Sizce de durum vahim değil mi? Onlarca hesaptan benim adım ya da fotoğrafım yayınlanacak, yapay zekâ bunu yakalayamayacak, sosyal medya platformu gerçek bana sormak zahmetine girmeyecek? Kusura bakmayın ama bu kabul edilebilir bir durum değil...
İŞTE ÖNE ÇIKAN 3 YÖNTEM
BU köşeden defalarca yazdım tekrar, uyarayım. Kimlik bilgilerinizi, şifrelerinizi vs tanımadığınız kimselerle paylaşmayın. Aracı kurum, banka ve finans kuruluşları dışında hiçbir kuruma, şahsa paranızı yollamayın. Dolandırıcılar ünlü isimleri ilan ya da sahte hesaplarda kullanarak vatandaşları avlamaya çalışıyorlar. Genelde 3 yöntem kullanıyorlar. Ancak karşımıza her gün yeni bir dahiyane fikir ve yöntem ile çıkan dolandırıcıların sadece bu 3 yöntemle yetinmediğini tahmin etmek güç değil. Yine de şimdilik bu yöntemleri paylaşayım:
1- HİSSE ALDIRMA: Dolandırıcılar bazı sığ hisseleri satın alıyorlar. Sonra ünlüleri sahte hesap ve ilanlarda kullanıp Telegram, Whats App gibi gruplara vatandaş topluyorlar. Bu gruplara yeterli sayıda vatandaşı çektiklerinde kendi ellerinde olan hisselere ‘AL’ tavsiyesi veriyorlar. Hisseler talep görünce fiyatları başlıyor yükselmeye. Hisse belli bir fiyata yükseldiğinde önce kendileri satış yapıp çıkıyor. Hisse yükseldi mi yükseldi... Vatandaş satmaya kalktığında alıcı olmadığı için hisse hızla değer kaybediyor. Hatta panik zararı daha da büyütüyor. Geçmiş olsun...
2- PARA İSTEME: