Bu konuda yasal mevzuattaki eksiklerin önümüzdeki dönemde giderileceğini en yetkili isimlerden duyduk. Aynı kararlıkla yasa ve yönetmeliklerdeki düzenlemeleri de harfiyen uygulamamız gerekiyor. Çünkü kağıt üstünde her şeyin eksiksiz olması yeni felaketleri yaşamamıza engel olmayacak. Özellikle denetim ve şikâyet mekanizmasının eksiksiz çalışması önümüzdeki dönem için kritik önemde.
Tam da bu noktada 1983 yılında Bakanlar Kurulu Kararı ile Resmi Gazete’de yayımlanan, 2006’da bazı değişiklikler yapılsa da hâlâ yürürlükte olan ‘Turizm Yatırım, İşletme ve Kuruluşların Denetimi Hakkında Yönetmeliğe’ dikkat çekmek isterim. Çünkü bu yönetmelik, otellerin birer denetim ve şikâyet defteri tutmak zorunda olduğuna işaret ediyor. Fakat ne yazık ki, yaptığım araştırmalar bu işletmelerin bırakın defter tutmayı, bu defterleri bulundurmanın zorunlu olduğundan bile habersiz olduklarını gösteriyor. Araştırmalarımın sonucundaki bilgileri aktaracağım ama önce yönetmelikteki ayrıntıları konunun daha net anlaşılması için paylaşmama izin verin. İşte, söz konusu yönetmelikteki bazı maddeler:
Bu Yönetmeliğin amacı, 12 Mart 1982 tarihli ve 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununa tabi belgeli turizm yatırım ve işletmelerinin denetimine ait esasların tespitidir. (Madde 1)
Bu Yönetmelik, insan ve çevre sağlığı ile can ve mal güvenliği de dahil olmak üzere belgeli turizm yatırım ve işletmelerinin, belgeye esas olan vasıflarının, tarifelerinin, temizlik, intizam, servis, idare ve işletme tarzları ile diğer hususların denetlenmesine ilişkin hükümleri kapsar. (Madde 2)
Bu Yönetmelikte yer alan; a.”Bakanlık”, Kültür ve Turizm Bakanlığını, b. (Değişik: 29/9/2006-2006/11076 K.) “Kontrolör”, Bakanlık merkez teşkilatında görevli ve Bakanlıkça “kontrolör” kadrosunda istihdam edilen denetim elemanlarını, c.”Kanun”, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununu, d.”Belgeli turizm işletmesi”, Türk veya yabancı uyruklu gerçek veya tüzel kişilerce, birlikte veya ayrı ayrı gerçekleştirilen ve Kanunun 37 nci maddesinin A - 2 Fıkrası kapsamında turizm sektöründe faaliyet gösteren ticari işletmeleri, e.”Belgeli turizm yatırımı”, belgeli bir turizm işletmesini gerçekleştirmeyi amaçlayan, Bakanlıktan belge almış yatırımları ifade eder. Turizm yatırım ve işletmelerinin denetimi, Bakanlık kontrolörleri veya Bakan tarafından görev verilmesi halinde Bakanlık müfettişlerince yapılır. (Madde 4)
Şikâyet ve Denetim Defterleri:
Madde 24
Tüm belgeli turizm işletmelerinde bir denetleme defteri ve bir şikâyet defteri bulunur. Bu defterler, Turizm ve Tanıtma Bölge Müdürlüğü tarafından her sayfası numaralandıktan sonra mühürlenerek tasdik olunur. Denetleme elemanları her denetimden sonra işletmenin denetlendiği tarihi belirterek şikâyet ve denetleme defterlerini incelerler ve kimliklerini yazıp imzalarını atarlar. Şikâyet defteri müşterinin her an görüp şikâyet ve temennilerini yazabileceği bir yerde bulundurulur. İşletme yöneticisi, şikâyet konusunun emniyet ve asayişi ilgilendirmesi halinde bağlı bulunulan kolluk kuvvetine 24 saat içinde bu konuda bilgi vermek zorundadır. (
Garanti BBVA ailesinin yeni üyesi Garanti Ödeme ve Elektronik Para Hizmetleri A.Ş Tami markasıyla faaliyetlerine başladı, TAMI nedir, ne iş yapar?
Tami’nin kuruluş hikâyesi iki buçuk yıl öncesine dayanıyor. Uzun süren pazar araştırmaları ve müşteri beklentilerini de dinlediğimiz bir sürecin ardından teknik geliştirmelerimizi ve testlerimizi tamamladık. Ağustos 2024’te faaliyetlerimize başladık ama 2024’ün kasım ayında yaptığımız lansmanla beraber iletişim çalışmalarını genişlettik.
Tami, Garanti BBVA’nın yeni kurduğu ödeme ve elektronik para şirketi. Tami’yi ödemeler alanında müşterilerin ihtiyacı olan, sadece ödeme ve elektronik para kuruluşlarının sunabileceği çoklu banka POS’u, cüzdan, linkle ödeme ve pazaryeri gibi ürünleri sunabilmek için hayata geçirdik. Böylece,
Garanti BBVA’ya gelip bu hizmetleri almak isteyen müşterilerin ihtiyaçlarına da cevap vermiş
olacağız.
HIZLI PARA TRANSFERİ
Tami’nin ürünleri neler, bu ürünlere nasıl ulaşabiliriz?
Bolu Kartalkaya’daki Grand Kartal Otel’de çıkan yangında 78 kişi yaşamını yitirdi. Yangın sonrasında adli süreç devam ederken bir taraftan da yangın tedbirleri konusunda denetim, izin yetkisi tartışmaları sürdü gitti. Kabul edelim bu tartışmaların en büyük sebebi yürürlükteki düzenlemelerin yangın tedbirlerine yönelik yetkinin tam olarak kimde olduğunu net bir şekilde tarif etmemesinden kaynaklandı. Bu tarif net olmadığı gibi yangın denetiminin hangi koşullarda, hangi periyotta yapıldığı da net değildi. Yangın gibi insan hayatını tehdit eden bir konuda ‘zorunluluk’tan uzak, düzenlemelerin kurumların ‘insafına’ ve ‘keyfiyetine’ bırakılmış olması ciddi bir eksiklikti.
Hatırlarsanız, Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan Sözcü TV’de katıldığı bir yayında ‘itfaiye yetkililerinin otelin gerekli koşulları sağlamadığını neden şikayet etmediği’ ile ilgili bir soruyu şöyle yanıtlamıştı:
“İtfaiye müdürü korkmuş olabilir. Ben böyle bir otelle ilgili eksiklikleri bildirirsem savcılığa, işletme yarın beni karalıyorsun diye dava açabilir korkusu yaşamış olabilir.”
ZORUNLULUK YOK
Bu açıklamalardan da net bir şekilde anlaşıldı ki Türkiye’de herhangi bir turizm tesisi yangınla ilgili zorunlu yeterlilik belgesini sadece açılış ve işletme izni aşamasında alıyor. Sonrasında belirli bir periyotta ‘zorunlu’ bir denetim mekanizması bulunmuyor. Ancak işletme herhangi bir tadilat veya yeni bir bölümle ilgili düzenleme yaparsa hangi belediye sınırındaysa ona bağlı itfaiye ekipleri tarafından tekrar bir denetime tabi oluyor.
Geçtiğimiz hafta yayın yönetmenimiz Ahmet Hakan, CNN Türk’te Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’a canlı yayında şu soruyu sormuştu:
“Turizm tesisi 90’lı yıllarda açılmış. İş yeri açılış çalışma ruhsatı o zaman alınmışsa 20-30 yıl boyunca yangın denetimi yapılmaz mı, yapılıyorsa kim yapar. Otel açıldıktan sonra yıllarca ZORUNLU yangın denetimi olmaması yasal bir eksiklik değil mi?”
ZORUNLULUK
Üstelik görevi devralmaya hazırlanan seçilmiş ABD Başkanı Trump’la birlikte yeniden korumacılık tartışmaları da yoğunlaştı. İşte tam da böyle bir puslu ortamdayken geldi haber. 17 yıldır Türkiye’de faaliyet gösteren ve bugüne kadar 18 milyar dolardan fazla yatırım yapan SOCAR 7 milyar dolarlık yeni yatırım kararını duyurdu.
Geçtiğimiz hafta bu konuda gerçekleşen basın toplantısının hemen ardından bir grup gazeteci SOCAR Türkiye CEO’su Elchin Ibadov ve SOCAR Türkiye Rafineri ve Petrokimya İş Birimi Başkanı ve Petkim Genel Müdürü Kanan Mirzayev ile bir araya geldik.
Toplantıda şirketin uzun vadeli stratejik yatırımlarından biri olan “Master Plan” projesinin detayları paylaşıldı. Proje kapsamında, yeni petrokimya üretim ünitelerinin kurulumu ve mevcut tesislerin modernizasyonuna yönelik önemli adımların planlandığı belirtildi.
Türkiye’deki stratejik yatırımların Azerbaycan ve Türkiye ekonomisine katkı sağlayacak şekilde devamı için çalıştıklarına dikkat çeken Elchin Ibadov “‘Master Plan’ olarak bildiğiniz, Türkiye’de petrokimyanın geleceğine katkı sağlayacak yeni yatırım çalışmasıyla ilgili sürecin başlamasına karar verdiğimizi; bu doğrultuda ilk fizibilite çalışmalarının tamamlanmış olup, detaylı teknik analizlerin yapılacağı Pre-FEED (Ön Uç Mühendislik Tasarımı Hazırlığı) aşamasına ve ardından FEED (Ön Uç Mühendislik Tasarımı) aşamasına geçilmesi planlanıyoruz. Bütün sürecin tamamlanmasıyla birlikte hem yeni proses ünitelerinin kurulmasını hem de mevcut ünitelerimizin modernizasyonunu kapsayan geniş kapsamlı bir projenin hayata geçirilmesi ile ilgili kararlar netleşecek” dedi.
Şu anki değerlendirmelere göre, yeni yatırımlar için tahmini toplam bütçelerinin 7 milyar dolar seviyesinde olduğunu açıklayan Kanan Mirzayev ise “Bu rakam, detaylı mühendislik çalışmaları sonucunda yüzde 10 oranında artar ya da azalabilir. Yatırımlarımızın devreye girmesiyle birlikte üretim kapasitemizde yaklaşık 3 kat artış bekliyoruz. Enerji kaynaklarımızın çeşitlendirilmesi ve özellikle yenilenebilir enerjiye geçiş konusunda yoğun çaba harcıyoruz. Doğal gazın yanı sıra rüzgar ve güneş enerjisi gibi yeşil enerji kaynaklarına yaptığımız yatırımları artırarak enerji kullanımımızı her yıl daha çevre dostu bir hale getirme hedefindeyiz” diye konuştu.
2031’DE FAALİYET GEÇECEK
TOPLANTIDA
Enerji Tasarrufu Haftası’nda öncelikle enerjiyi nerede daha çok tükettiğimizi sormak isterim?
Çok bilinmeyen bir gerçeğimiz, biz enerjiyi en çok evlerde tüketiyoruz. Konutlarda, sanayiden daha çok enerji tüketiliyor. Konutların sanayiyi geçmesinin temel nedeni ise; hem ısınmak hem de soğutmak için kullandığımız enerji. 2023 rakamlarını söylüyorum. 100 milyar dolar enerji tüketmişiz. 70 milyar dolarını ithal etmişiz. Tükettiğimiz toplam enerjinin yüzde 33’ünü konutlarda kullanıyoruz. Bu harcamanın yüzde 80’ini ise ısıtma ve soğutma ihtiyaçları kapsıyor. Oran çok yüksek değil mi?
En çok enerji binalarda tüketiliyor dediniz. Peki, biz bunu nasıl azaltabiliriz?
Isı yalıtımıyla… Evlerde ısıtma ve soğutma için kullandığımız yüzde 80’lik enerjinin dışında kalan yüzde 20’si aydınlatma, elektrikli ev aletleri ve diğerleri... Tabi ki hepsi önemli. Ama bu verilerle işin ana kısmını ısı yalıtımının oluşturduğunu görüyoruz.
Biz bu işe 20 yıl önce girdik ve o yıllarda ısı yalıtımlı bina sayısı yüzde 2 oranındaydı. Şimdilerde ise yüzde 30’lara kadar çıktı. Ancak yeterli değil. Yalıtımlı bina sayısı artarsa enerji tasarrufu yaparız ve az önce bahsettiğim cari açığımıza pozitif etki sağlarız.
Isı yalıtımı hane halkımızın yapılarda kullandığı enerji giderlerinde ortalama yüzde 60’a varan oranda tasarruf ettiriyor. Bu hem yaz aylarında elektrik hem de kış aylarında doğalgaz faturası için geçerli.
2003 yılında ısı yalıtım sektörüne girdiğimizde bu işler için “hayallerin ötesinde hedefler” deniliyordu. Biz o hayallerimizin ötesindeki hedeflere ulaştık. O günden bugüne kadar 260 milyon metrekarenin üzerinde mantolama yaptık. Bu iki milyon yedi yüz elli bin konut demek. Ve TÜİK verilerine göre bir konutta 3.2 kişinin oturduğunu kabul edersek 11 milyon hane halkına hem 4 mevsim tasarruf hem de 4 mevsim konfor sağladık.
Yüksek faiz, artan fiyatlar ve alternatif yatırım araçlarına geçişler konut satışlarında düşüşe yol açtı. Yılın ikinci yarısında ise tablo tersine döndü. ‘Fiyatlar dip yaptı, ilerde artacak, fırsatı kaçırmamalıyım’ diyen alıcı kitlesi, başta mevduat olmak üzere farklı yatırımlardan sağladığı birikimlerle konuta yöneldi. Faizler düşünce yapılandırma yapacağını düşünenler de krediyi tercih etti. Öyle ki son açıklanan kasım verilerine göre kredili satışlar yıllık yüzde 315.7 oranında arttı. Ancak toplam satış içindeki payı yüzde 14.2 oldu, yani hâlâ oldukça düşük...
Nakdi olanların harekete geçtiği, imkânı olanların kredili alım yaptığı bu dönemde önemli bir kesim ise hâlâ konuta erişimde zorlanıyor. Bu nedenle de faizsiz konut ve taşıt edindiren ‘tasarruf finansman’ şirketlerine ilgi her geçen gün artıyor. Daha önce dar gelirlinin tercih ettiği sisteme son dönemde orta gelirli vatandaşların da katılmaya başladığı belirtiliyor.
REGÜLASYON ETKİSİ
Tasarruf finansman şirketlerine ilginin artmasında yasal düzenlemelerin de etkisi oldu. Faizsiz ev ve araç sistemine 2021 yılında Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) düzenlemeler getirmiş, bunun sonucunda 21 şirket tasfiye edilirken, 6 firmaya faaliyet izni verilmişti. Bu firmalardan biri de Fuzul Holding çatısı altındaki Fuzul Tasarruf. Önceki gün bir araya geldiğimiz Fuzul Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Akbal, sistemin enflasyonist ve yüksek faiz ortamında sağladığı faydaya dikkat çekti.
BEYAZ YAKALI KATILDI
Enflasyonist ortamda 1+1’i banka kredisi ile almak isteyenlerin şu anda 3+1 konut parası ödediğini dile getiren Mahmut Akbal, “Tasarruf finansman ile 3+1 için para biriktiren 2+1 alabiliyor” dedi. Faizlerde düşüş olsa bile konut almanın artık çok kolay olmayacağını vurgulayan Akbal, iki maaşlı hanelerin dahi daire almakta zorlandığını belirtti ve “Yeni dönemin alternatifi arsadan konut” şeklinde konuştu. Son 1 yılda katılımcı sayılarının 100 bin arttığını belirten Mahmut Akbal, “Beyaz yakalılardan yüksek katılımın olduğunu gördük” ifadelerini kullandı.
‘ÖNEMLİ BİR KESİME ALTERNATİF OLDUK’
Geçtiğimiz günlerde bir grup gazeteci Eti Bakır Genel Müdürü Asım Akbaş ile bir araya geldik. Yukarıdaki anekdotu anlatan Akbaş ardından Üçköy Taşımacılık ile ilgili ilginç hikâyeye devam etti:
“Dedik ki sermayelerinizi koyacaksınız, kamyonlarınızı alacaksınız, işleri ortaklaşa yapacaksınız. Şimdi kavga yok. Profesyonel şekilde işlerini yapıyorlar. Bütün sorun çözüldü. Gayet başarılı bir model oldu. Yılda yaklaşık 180 bin ton konsantre taşıyorlar. Sadece nakliyeden yaklaşık yılda 3 milyon dolarlık (yaklaşık 110 milyon TL) ciroları oluyor.”
Anlayacağınız birlikten hakikaten ciddi bir güç doğmuş, üç köyün kaderi değişmiş.
Asım Akbaş buluşmamızda Eti Bakır’ın yeni yatırımlarıyla ilgili de bilgiler paylaştı.
Eti Bakır’da işlenen madenlerden sonra ortaya çıkan pirite atık ürün değil ‘artık ürün’ dediklerini belirterek, “Çünkü yapmış olduğumuz Ar-Ge çalışmaları sonucunda gördük ki bu piritin içindeki küçük miktarlarda da olsa bulunan değerli metalleri geri kazanabiliyoruz. Bunun için hemen yatırımlarımızı yaptık. Bu çerçevede yatırımını gerçekleştirdiğimiz artık üründen kobaltı geri kazanabilen tek tesis olan Mazıdağı Metal Geri Kazanım ve Entegre Gübre Tesisimiz beş ana fabrika ve 12 yardımcı üretim ünitesinden oluşuyor. 1.2 milyar dolarlık yatırım bedeliyle bölgenin en büyük özel sektör yatırımı olan tesisimizde yıllık 2 bin 500 ton kobalt üretiyoruz. Bu yatırımımız sonrası Mazıdağı bölgesinde tersine göç başladı. Yeni konut inşaatları yapılıyor.” Bu arada belirtmemizde fayda var. Kobalt; pil, batarya ve katalizörlerin yanı sıra teknoloji, petrokimya, elektrikli otomobil ve uçak endüstrisinde yoğun olarak kullanılıyor.
Arz fazlalığı fiyatların geri gelmesine neden olunca Eti Bakır yeni bir yatırım kararı daha almış. Akbaş, “Şimdi artık kobaltı da metale çevirme yatırımına başlayacağız. Direkt kobalt metal üretip satacağız. Metal olarak sattığınız zaman daha yüksek katma değerli ürün ve daha yüksek gelir elde ediliyor” diye konuştu.
Ayrıca
EN düşük emekli maaşıyla ilgili düzenlemelerin önümüzdeki günlerde yapılacağına yönelik çok önemli bir sinyal geldi. İstanbul Finans Merkezi’ndeki Halkbank Genel Müdürlük binasında ekonomi basınıyla bir araya gelen Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, en düşük emekli aylığı ile ilgili çalışmanın ocak ayı içerisinde muhtemelen tamamlanmış olacağını söyledi.
Aralık ayı enflasyonunun açıklanmasının ardından SGK ve Bağ-Kur emeklilerinin maaşlarının yüzde 15.75, memur ve emekli memur maaşlarının da enflasyon farkıyla yüzde 11.54 oranında artacağı ortaya çıkmıştı. Gözler bu kez 12 bin 500 lira olan en düşük emekli maaşıyla ilgili bir düzenlemenin yapılıp yapılmayacağına çevrilmiş, zam oranlarına refah payının eklenip eklenmeyeceği tartışmaları başlamıştı.
2019’DA DÜZENLEME YAPILDI
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, konuyla ilgili olarak önemli bir bilgi verdi: “2019’da bir düzenleme yapıldı ve ilk defa orada ‘en düşük emekli aylığı’ diye bir tarif getirildi. Bugün geldiğimiz noktada 12 bin 500 liraya çıkmış durumda. Kök ücretleri daha düşük olan oldukça önemli sayıda emeklimiz bundan istifade ediyor. Bu konuda bir çalışma yapacağız, yani burada diğer ücretler artarken asgariyi olduğu gibi tutmanın doğru olmadığını düşünüyoruz, bir çalışma yapacağız ve bir kanuni düzenleme muhtemelen gündeme gelecek. Grubumuzla bir çalışma yapıp bunu Meclis gündemine taşıyacağız. Ocak ayı içinde bu gerçekleşecektir diye düşünüyorum.”
TEMMUZDA ARTIŞ YENİLENECEK
Memur ve emekliye refah payı verilip verilmeyeceğiyle ilgili bir soru üzerine de Yılmaz, “Asgari ücret artış oranıyla emekliye artış oranını mukayese doğru olmaz. Çünkü biri bir yıllık bir süreçle ilgili, perspektifle ilgili bir artış; diğeri altı aylık, yani emekli ve memur artışı. Temmuzda tekrar bu artışlar yenilenecek” dedi.
Yılsonunda yüzde 30 artışla net 22 bin 104 lira olarak açıklanan 2025 yılı asgari ücretine de değinen Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, “Asgari ücret 2002’de 114 dolar, 2024 yılında ise 519 dolar idi, 2025’teki son güncel artış-la 627 doların üzerine çıkmış durumda. Şu anki asgari ücret seviyemiz Rusya, Romanya, Bulgaristan Meksika, Brezilya’nın, Güney Afrika’nın, Endonezya’nın, Çin, Mısır ve Hindistan gibi gelişmekte olan ülkelerin üzerinde. Cumhurbaşkanımız ‘Enflasyonda ciddi bir sapma olursa yeniden elbette bunları değerlendiririz’ dedi. Biz ciddi bir sapma olmayacağına inanıyoruz, politikalarımızı o çerçevede sürdürüyoruz” şeklinde konuştu.