Sahrap Soysal

Ne olursa olsun umutlu kalın

31 Aralık 2010
Yıllardır her yılbaşında sizlere bu köşeden iyi dileklerimi sunuyor, sizlerin de bana en iyi dileklerinizi sunduğunuzu hissediyorum. Son yıllarda hissettiğim başka bir şey daha var. Zaman, eskisinden daha çabuk geçiyor.

Çocukken hep zamanın çabuk geçmesini, bir an önce büyümeyi isterdim.
“Büyüsem de 18 yaşımı bitirsem, ah şu okul bir bitse, sınavlar da geçip gitse” derken bir de baktım ki üç çocuk sahibi bir anne olmuşum.
Şimdi çocuklarım da tıpkı benim gibi bir an önce büyüme telaşındalar. Onlara baktıkça içimdeki çocuk bir kez daha gülümsüyor bana.
Evet, hayat hızlandı sevgili okurlarım. Mesafeler kısaldı, koşturmacalar arttı. Ekmek aslanın ağzında. Bir evi geçindirmek eskisinden çok daha zor şimdi.
Ama her şeye rağmen hayat güzel ve yaşamaya değer, öyle değil mi? Öyleyse 2011 yılı yaşanmaya değer bir yıl olsun ve umudunuz sizi bu yıl da hiç ama hiç yalnız bırakmasın.
Umutlu, mutlu, sağlıklı, başarılı bir yıl diliyorum hepinize.

CİCİLİ BİCİLİ PASTA

Kek hamurunu hazırlamak için yumurta ve tozşekeri derin bir kaba alıp mikserin yüksek devriyle 4-5 dakika çırpın.

Yazının Devamını Oku

Gaziantep’teki mutfak müzesi

30 Aralık 2010
Onlarca hanı, kervansarayı, bedesten ve otantik pazarıyla sizi yıllar öncesine götüren bereketli topraklar diyarı Gaziantep Türkiye’nin ilk mutfak müzesini kurarak yemek kültür tarihimize çok önemli bir katkıda bulundu. Ben de bakır kaplarıyla ilgili bir araştırma için bir çekim ekibiyle müzeye, Gaziantep’e gittim.
Antep’in en eski, köklü ailelerinden birine mensup olan Akten Köylüoğlu ile müzede bir araya geldik. Akten Hanım, kendi deyimiyle “ev hanımlığından istifa etmiş” ve Antep kültürü üzerine çalışmaya başlamış ve şahane bir de kitap yazmış.
“Ailemizin yaşam şekli Osmanlı ve laik cumhuriyet döneminden etkilenmiştir. Gelenek ve göreneklerimize de her zaman bağlıyızdır. Eskiden aynı mahallede oturan insanlar bir evin içindeymiş gibi yaşardı. Eğer pişirdiğimiz yemeğin kokusu mahalleye yayıldıysa biz de o yemeği tüm komşulara dağıtırdık. Kayınvalidem bakır tencereye koyduğu yemeği gailenmiş mangalın üzerinde pişirirdi” diyen Akten Hanım’la sohbetimiz saatlerce aktı gitti. Bu zarif hanımefendinin anlattığına göre, Atatürk 26 Ocak 1933’te Antep’e gelince halasının sofra takımları kullanılmış. Annesi ud çalar ama aynı zamanda sonra da şalvarını giyer ev işi yaparmış.
İşte böyle, bugünü geçmişle buluşturan, her gidişinizde keşfedilecek yeni ortamlar sunan, sürprizlerle dolu bir kent Gaziantep.

Kayınvalidemin Divriği pilavı

MALZEMELER
· 1 adet orta boy bütün tavuk
(1,2-1,5 kg kadar)
· 1 su bardağı nohut
· 1 adet büyük boy kuru soğan
· 1 çay kaşığı tuz, karabiber, yenibahar
· 2 su bardağı lüks baldo pirinç
· 3 su bardağı sıcak tavuk suyu
· 7-8 adet top yenibahar
· Ayrıca, 50-100 gr tereyağı + 1 yemek kaşığı zeytinyağı

Yapılışı
Nohudu akşamdan bol suyla ıslatıp ertesi sabah haşlayın. Pirinci bol tuzlu kaynar suda en az bir saat kadar bekletin. Tavuğu yıkayıp süzdükten sonra üzerine çıkacak kadar su ve 1 çay kaşığı tuzla iyice yumuşayıncaya kadar haşlayın. Tavuğu tencereden alıp deri ve kemiklerini ayıklayın ve etlerini uzun şeritler halinde dilimleyin.
Soğanı incecik yemeklik doğrayıp derin bir kaba koyun. Üzerine tuz, karabiber ve yenibaharı serpiştirip elinizle ovalayın. Tencerenin dibine baharatlı soğanın yarısını yayın. Üzerine nohudu serpiştirin. Üzerine tavuk etini serip kalan soğanı aktarın ve top yenibaharı serpiştirin. Islanmış pirinci tekrar sıcak suyla yıkayıp süzün. (pirinci ufalamayın kırılır) Süzdüğünüz pirinci de en üste aktarıp tereyağını top top koyun. Zeytinyağını da gezdirdikten sonra suyunu eklemeden orta ısılı ateşte karıştırarak 5-6 dakika pişirin. böylece nohut ve et biraz kızarıp lezzetleri artar.
1 su bardağı sıcak tavuk suyunu da tencereye aktarıp orta ısılı ateşte 5-6 dakika kaynatın. Kalan tavuk suyunu da pilav suyunu çektikçe kepçe kepçe ilave edin. (hepsini birden koyarsanız pirinç et ve nohut karışır)
Pilavı karıştırmadan pirinçler yumuşayıncaya kadar pişirip ocaktan alın. Tencereyi bir örtüyle sıkıca sarıp pilavı en az 2-3 saat dinlendirin. Tencereyi servis tabağına ters çevirip sıcak sıcak servise sunun.
Yazının Devamını Oku

Yeşil çay ve yoğurt

29 Aralık 2010
Süt ve süt ürünleri tüketmenin her yaşta önemli olduğunu söylemeye gerek bile yok sanırım.

Uzmanlar her fırsatta süt içmenin ve ürünlerini yemenin ne kadar önemli olduğundan dem vuruyor.
Süt ürünlerinden biri de yoğurt. Sütün mayalanmasıyla yapılan yoğurt, protein ve kalsiyum başta olmak üzere vücudumuz için önemli olan pek çok bileşeni barındırıyor.
Elbette ki tüketeceğimiz yoğurdun kıvamı, sulanıp sulanmadığı, ne kadar dayandığı çok ama çok önemli. “Yapısal sorunlar” diye adlandırabileceğimiz bu sorunları çözmek için Türk bilim insanları bir yöntem buldular.
Yapılan araştırmalar sonunda yeşil çayda bulunan flavanoidlerin, süt proteinlerinin birbirine bağlanmasını kolaylaştırdığı ortaya çıkarıldı.
Üretimde yoğurda eklenecek flavanoidlerin, yoğurdu antioksidanlar ve antikanserojanlar bakımından da zenginleştireceğini söyleyen araştırmacılar, bu maddenin proteinlerin su tutma kapasitesini artırdığını ve dolayısıyla da yoğurdun daha kıvamlı olacağını belirtiyorlar.
Sanayi tipi üretimde uygulanabilen yöntemle yoğurda eklenecek olan flavanoidlerin sağlık açısından hiçbir sorun yaratmayacağı, hatta antioksidan desteği sağlayacağı belirtiliyor. Ancak yeşil çay destekli yoğurdun tüketici tarafından sevilip sevilmeyeceği henüz merak konusu.
Uygulamada sorun çıkmaz ve tüketici de severse yeşil çaydaki bu maddenin peynir başta olmak üzere pek çok süt ürününe uygulanabileceği söyleniyor.

ÇENEÇARPAN ÇORBASI

Yazının Devamını Oku

Açma börek

28 Aralık 2010
Oda sıcaklığında bekleyen yumurtaları derin bir kaba kırın.

Süt, sıvıyağ, kabartma tozu, tuz ve şekeri ekleyin. Bir taraftan yoğururken bir taraftan da unu azar azar ilave edin.
Kulak memesi kıvamında ve ele yapışmayan bir hamur elde edinceye kadar yoğurmaya devam edin. Hamuru toplayıp üzerini mutfak peçetesiyle örtün ve oda sıcaklığında 40 dakika kadar dinlendirin.
Diğer taraftan, soğanları incecik yemeklik doğrayıp kıyma ve sıvıyağla birlikte orta boy bir tencereye koyun. Orta ısılı ateşte, sürekli karıştırarak 10-12 dakika kadar kavurun. İyice yıkayıp süzdüğünüz üzümleri, tuz ve karabiberi ekleyip tekrar karıştırın ve ocaktan alıp soğumaya bırakın.
Dinlenen hamurdan 40 eşit parça koparıp parçaları yuvarlayın. Mutfak tezgahına 1 yemek kaşığı nişasta serpin. Hamur parçalarından birini tezgaha alıp tabak büyüklüğünde açın. Diğer hamur parçalarını da üzerlerine nişasta serperek açın.
Yufkalardan 20 adedini üst üste koyup bu sefer 40 santim çapında olacak şekilde açın. (Yufkanın boyutunu tepsinize göre ayarlayabilirsiniz.) Tepsiyi yağlayıp açtığınız yufkayı yerleştirin. Üzerine kıymalı harcı yayın.
Kalan 20 yufkaya da aynı işlemleri uygulayın ve elde ettiğiniz büyük yufkayı kıymalı harcın üzerine kapatın. Dilimleyip üzerine ılıtılmış yağı gezdirin.
Böreği, 160 dereceye ayarladığınız fırında yaklaşık bir saat, üzeri nar gibi oluncaya kadar pişirin. Çıkarıp sıcak sıcak servise sunun.

Hamur için;

Yazının Devamını Oku

Yumurtalı pazı musakkası (Muhlası)

27 Aralık 2010
MALZEME LİSTESİ
* 1 kg pazı yaprağı
* 5 yemek kaşığı zeytinyağı
* 2 adet orta boy kuru soğan
* 250 gr orta yağlı dana kıyma
* 1 çay kaşığı tuz, karabiber
* 1 su bardağı et ya da tavuk suyu
* 4 adet yumurta
YAPILIŞI
Pazı yapraklarını yıkayıp süzdükten sonra ince ince doğrayarak bir kenarda bekletin. Diğer taraftan zeytinyağını bakır bir tava ya da orta boy bir tencerede kızdırıp üzerine incecik doğradığınız kuru soğanları ilave edin.
Tahta bir kaşıkla sürekli karıştırarak, soğanları 2-3 dakika kavurun. Üzerine kıymayı katıp karıştırarak kavurun. Kıyma kahverengileşinceye kadar, 7-8 dakika pişirdikten sonra ince kıyılmış pazı yapraklarını ilave edin.
Tuz ve karabiberi serpip bir su bardağı ılık tavuk ya da et suyunu da aktarın. Arada sırada karıştırarak musakkayı 10 dakika kadar pişirin. Yemeğin içinde kaşık yardımıyla dört adet boşluk açıp yumurtaları bu boşluklara kırın.
Ocağı kısıp kapakla üzerini kapatın. Kısık ateşte, yumurtalar kayısı kıvamında oluncaya kadar pişirip ocaktan alın. Sıcak sıcak servise sunun.
Yazının Devamını Oku

Gaziantep’te kebbat reçeli

25 Aralık 2010
Güneşli bir aralık sabahında Gaziantep’te muhteşem bir kahvaltı sofrasına konuk olduk.

Memleketini çok seven, Gaziantep’i sevenleri daha da çok seven sevgili Sermin Ocak yemek yapmanın, yemeği sunmanın ve yemek yemenin bir sanata, bir keyfe dönüştürüldüğü bu şehrin çok seçkin bir siması. Birbirinden özel iki yemek kitabı yazmış.
O sabah sofraya kendi yaptığı 14 çeşit reçel koymuştu. Çir reçeli, çilek reçeli, Antep kubağı reçeli, patlıcan reçeli ve nihayet kebbat reçeli... Akdeniz’in bu çok bilinmeyen, turunçgiller familyasının iri meyvesi, reçelde olağanüstü bir tada bürünmüştü.
Henüz reçel tatma işini bitirmiştik ki, önümüze sıcak sıcak alaca çorba geldi.
Eski günlerin sabah kahvaltısı mönüsünde yer alan bu çorbayı tadarken gözüm yandaki servis masasında bizi bekleyen haytalyaya takıldı.
Bol fıstıklı ve bademli, meyve salatası görünümlü olan ama aslında sumuhallebisi haytayla her zaman favori tatlılarım arasında olmuştur.
Yedirmenin ve içirmenin bir aile geleneği olduğunu vurgulayan Sermin Hanım, eşsiz konukseverliğiyle çırpınıp durdu adeta.
Eski adetleri, yeme içme gelenek ve göreneklerini uzun uzun konuştuğumuz bu evde, Gaziantep’in köklü tarihini, eskiyle yeninin iç içe geçtiğini, gelenekselle modernin büyük bir zarafetle sunulabileceğini gördüm. Büyük bir mutlulukla oradan ayrıldım.

SÜTLÜ SARAY AŞURESİ

Yazının Devamını Oku

Çavuşoğlu’nda kebabı terlettik

24 Aralık 2010
Gaziantep’in ünlü kebapçısı Osman Çavuşoğlu’na göre iyi bir soğan kebabı pişirmenin püf noktası soğanları terletmek.

Şişe takılarak ateşte pişirilen soğanlar, bir bakır sahana çekilir, yani boşatılır.
Üzerine sulu nar pekmezi gezdirilir ve ağzı kapatılır.
Sonra da çok hafif ateşte “terletilir”.
Böylece soğan ağzı kokutmaz ve mideyi rahatsız etmez.
Patlıcan kebabı da aynı şekilde “terletilerek” servise sunulur. Eskiden bu terletme işlemi koruk suyuyla yapılırmış.
Baba mesleğini devam ettiren Osman Bey’le, babası Çavuş Usta’nın keşfi olan “havuç dilimi”nin hikayesini de konuştuk.
Gaziantepliler evde baklava yapmıyorlar, dükkanlardan satın aldıkları baklavanın kenar kısımlarını yemek istemiyorlarmış.

Yazının Devamını Oku

Başım gözüm üstüne Antep

23 Aralık 2010
Gaziantep’in “başım gözüm üstüne” diyerek sizi hemencecik kucaklayan, sarıp sarmalayan yerlisini çok seveceksiniz.

“Bakır Kaplarda Türk Yemekleri” isimli kitabımın araştırması için yine Gaziantep’e gittim. Bakır kapların peşinde koşup çekim yaparken, ekibin isteği üzerine lahmacun yemek için Çavuşoğlu’na gittik.
Masamızı donatan, bizi ağırlamak için koşuşturan Osman Çavuşoğlu’yla sohbetimiz hep yemek kültürü üzerineydi.
Kışın çıtır çıtır lahmacunun içine sadece sarmısak koyup limon sıktıran Osman Bey, yazın da lahmacunu söğürme dedikleri köz patlıcanla ikram ettiklerini söyledi.
Her yiyeceğin bir yeme adabı, ritüeli olduğunu, o yiyeceğin usulüne uygun eşlikçileriyle yenmediğindeyse kızdığını belirtti.
Bize muhteşem bir soğan kebabının yanı sıra simit kebabı da ikram etti. İçliköftesinin içi dopdoluydu ve bol maydanozlu hafif bir zırh kıymasıyla doldurulmuştu. Ona göre, bu tam Osmanlı usulüydü.
Baba mesleğini çok severek yapan Osman Bey, müşterinin yemeğin hakkını vererek yemesini istiyor. Yani soğan kebabında soğanın kabuğunu çıkarmalarını, köz biberi çatalla çizip zarını soymalarını ve kebap yanında nar pekmezli soğan piyazı yemelerini...
Sakın kebap deyip geçmeyin, siz de bu usullere dikkat edin olur mu?

MAKARNALI KÖY MANTISI

Yazının Devamını Oku