Sahrap Soysal

Beslenme alışkanlıkları

19 Eylül 2011
Biliyorsunuz et, hemen hemen bütün dünya mutfaklarının vazgeçilmez malzemelerinden. Eski zamanlarda zenginlik ve varlığın sembolü olan etli yemekler, günümüzde hemen herkes için ulaşılabilir hale geldi. Eti aşırı tüketmenin yan etkilerinden biri, dengesiz beslenmenin yarattığı sağlık problemleri. Bilim insanlarının son dönemde yaptığı araştırmalar, kalp hastalıklarının tamamına yakınının, doğru beslenme ve sağlıklı bir yaşam tarzı ile “tamamen” iyileşebildiğine işaret ediyor.
İnsan vücudunun, çiğ sebze ve meyvelerle beslenmeye çok daha uygun bir sindirim sistemi olduğu artık bilinen bir gerçek. Ancak et ürünleri tüketmeye o kadar alışmış durumdayız ki, sofralardan et ve etli yemekler çıkarıldığında ilk etapta geriye pek az yemek çeşidi kalıyormuş gibi görünüyor.
ışin aslı elbette öyle değil. Neredeyse sonsuz çeşitliliğe sahip sebze, meyve, baklagil, tahıl ve kuruyemişler arasından son derece sağlıklı yemekler yaratmak ve dengeli beslenmek mümkün.
Beyin gelişimi ile et tüketiminin paralel gittiğine dair gelişmiş bir inanç olmasına karşın, aslında sağlıklı bir kalp, sorunsuz çalışan bir sindirim sistemi ve açık bir zihin için bitkisel besinlerin çeşitliliğinden de yararlanmak gerekir.
Tencere yemekleri, zeytinyağlılar, kahvaltılıklar ve diğer çeşitleri ile sebze ağırlıklı beslenme biçimine bir şans tanıyın. Kendinizi daha önce hiç olmadığınız kadar zinde ve sağlıklı hissedebilir, yalnızca alışkanlıklarınızı değiştirerek günlük hayatınızdaki daha birçok şeyin nasıl da iyi yönde değiştiğine şaşırabilirsiniz.

NESKAFELİ RULO KURABİYE

10 KİŞİLİK
HAZIRLAMA SÜRESİ: 20 DAKİKA
PİŞME SÜRESİ: 25 DAKİKA

MALZEME LİSTESİ
* 125 gr yumuşamış bitkisel margarin
* 3 yemek kaşığı pudra şekeri
* 1 adet yumurtanın sarısı
* 1 paket vanilya
* 1 paket kabartma tozu
* 2 su bardağı un + 1 yemek kaşığı un
* 2 yemek kaşığı neskafe (hazır granül olan)

YAPILIŞI
Oda sıcaklığında iyice yumuşamış olan margarini derin bir kaba koyun. Üzerine toz şeker ve yumurta sarısını ekleyip yoğurmaya başlayın. Vanilya, kabartma tozu, neskafe ve unu azar azar ilave edip kulak memesi yumuşaklığına gelinceye kadar yoğurun.
Ele yapışmayan, kulak memesi yumuşaklığındaki hamuru tezgahın üzerine koyup, 6-8 cm kalınlığında rulo haline getirin. Sonra da bu kalın hamur rulosunu keskin bir bıçakla 1 cm eninde kesin.
Fırın tepsisine fırın kağıdını yayın ve dilimlediğiniz hamurları yatırarak aralıklı olarak kağıdın üzerine dizin. Fırını 10 dakika önceden ısıtıp, 180 dereceye ayarlayın. Sıcak fırında kurabiyeleri 15 dakika kadar pişirip çıkarın. Sıcakken yumuşak olan kurabiyeler soğudukça sertleşip kıvama gelecektir.
Yazının Devamını Oku

Mutfakta erkek var

17 Eylül 2011
Bundan 20-30 yıl önce erkeklerin evde mutfağa girmesi, hele hele yemek yapması şaşkınlıkla karşılanırdı.

Hatta eşine sofra kurmakta ya da toplamakta yardımcı olan erkeklerin sayısı bile epeyce azdı.
Devir değişiyor. Artık mesleği aşçılık olmayan erkekler de mutfağa girip yemek yapmaya başladı. Yaptıkları yemekler de öyle yumurta kırmanın, makarna haşlamanın ya da basit salataların çok ama çok ötesinde. Güzel yemek yapıp bu yemekleri güzel bir şekilde sunan erkeklerin sayısı gün geçtikçe artıyor.
İşte Deniz Alphan’ın “Mutfakta Erkek Var” kitabı da yemeği ciddiye alan 28 erkekle yapılmış olan sohbetleri ve sohbetler arasında verilen yaklaşık 100 yemek tarifini içeren bir kitap.
Usta gazeteci Alphan’ın çeşitli mesleklerden ama hep tanıdık isimlerle yaptığı sohbetler o kadar keyifli ki, kitap bittiğinde insan kendini ruhen doymuş hissediyor.
Kitaba güzel sohbetleriyle tat vermiş olan isimlerin birkaçı ise şöyle: Ali Poyrazoğlu, Mustafa Alabora, Ferzan Özpetek, Mehmet Barlas...
Elbette ki kitabı alıp okuduğunuzda başka pek çok isimle karşılaşacak ve keyifli, yemekli sohbetlere tanık olacaksınız.

BİTLİS KÖFTESİ

İçini hazırlamak için soğanları incecik yemeklik doğrayın. Yağlı kıyma, soğan, reyhan, karabiber, pul biber, kimyon tuz ve yıkayıp incecik doğradığınız maydanozu bir tepsiye koyup iyice yoğurun. (Bu içi kavurarak da hazırlayabilirsiniz.)

Yazının Devamını Oku

Beyazıt Meydanı’ndaki dutlar

16 Eylül 2011
Dün Uğur Aktaş’ın “İstanbul’un 100 Ağacı” isimli kitabından da yararlanarak dut ağacından bahsetmiştik.

Bugün de aynı güzel kitaptan yararlanalım ve İstanbul’un en meşhur dutluğu olan Beyazıt dutluğuna kısa sureli bir gezinti yapalım diyorum.
İstanbul’da pek çok dutluk vardı ve bunların en önemlilerinden biriydi Beyazıt dutluğu.
Beyazıt Meydanı’nda her yılın haziran başından temmuz ortasına kadar dut veren kırk kadar dut ağacı vardı. İşte bu bir buçuk ay, meydanın en hareketli dönemiydi. Çünkü İstanbul halkı şifalı olarak kabul ettiği bu dutlardan yemek için meydanı doldururdu.
Bu dutların şifalı sayılmasının nedeniyse Beyazıt Camii’nin yakınında olmasıydı.
İstanbullular konuşma güçlüğü çeken ya da kekeme olan çocuklarını meydandaki dutluğa getirir, dut yedirirdi. Öyle herkesin ağaçlara çıkıp dut toplamasına da izin verilmezdi üstelik.
Bu iş için Kapalı-çarşı esnafından kırk çocuk seçilirdi. Daha sonra ilahiler eşliğinde ağaçlara çıkan çocuklar dutları silkelerdi.

Bezirgan salatası

Domatesleri soyup çok küçük doğrayın. İncecik kıydığınız yeşil soğan, biber, taze nane ve kuru soğanı domatesin üzerine ekleyip karıştırın. Yöresel peyniri de rendeleyin ya da ince ince doğrayın.

Yazının Devamını Oku

Bereket simgesi

15 Eylül 2011
Çocukluğum Anadolu’nun çeşitli yerlerinde geçtiğinden bizim için dalından koparılmış meyve yemek öyle şaşılacak bir şey değildi.

Hemen hemen bütün ağaçları yapraklarından tanır, ağaçların ne zaman çiçek açtığını, ne zaman meyve verdiğini bilirdik.
İşte çocukluğumun bu muhteşem zamanlarında sabırsızlıkla beklediğim bir meyveydi dut. Hâlâ en sevdiğim meyveler arasında sayabilirim onu.
İstanbul’un hemen her yerinde yaygın olarak yetişen dutun anavatanı Çin’dir. İpek Yolu’yla İstanbul’a gelen dut, en çok dikilen meyve ağaçlarından biridir. Bunun nedeni, dut yapraklarıyla beslenen ipekböceğinin ticari değeri ve dutun bereket getireceğine olan inançtır. Meyvesinin güzel tadı nedeniyle de İstanbul’da hemen her evin bahçesine dut ağacı dikilmiştir.
Şimdilerde “pahalı” diyebileceğimiz bir meyve olan dut, şerbetli ve kısa süre dayanan bir meyve olduğundan öyle kilo ile satılmaz. Genellikle küçük kaplarda satılan dut, pazarlarda en az rastlanan meyvelerden biridir.
Kaynak: İstanbul’un 100 Ağacı / Uğur AKTAŞ

TENCEREDE FİNCAN KEKİ

Oda sıcaklığında bekleyen yumurta, toz şeker ve ılık sütü derin bir kaba koyun. Mikserin yüksek devriyle 2 dakika kadar çırpın. Kakao, vanilya, kabartma tozu ve unu da ekleyip malzemeler iyice karışıncaya kadar çırpmaya devam edin.

Yazının Devamını Oku

Anne dolmasının sırrı

14 Eylül 2011
Annemin zeytinyağlı dolmaları ve sarmaları meşhurdur.

Konu komşu herkes daveti olduğunda ondan zeytinyağlı sarma ya da dolma yapmasını rica eder. O da sağ olsun kimseyi kırmak istemez ve “Artık ellerim otomatik olarak yapıyor” dediği dolma ve sarmaları zevkle hazırlar.
Bol soğanı ve çam fıstığını zeytinyağında kavurarak başlar işe. Ve ona göre dolmasının sırrı bol miktarda çam fıstığı koymasıdır. “Çam fıstığını yeterince koymadın mı dolma dolma olmaz” der annem.
Evet, yemekle ilgili pek çok fikrine katıldığım annemin çam fıstığı hakkındaki görüşüne de katılıyorum. Enteresan baharatlı tadı ve ilginç şekliyle dolma ve sarmaların vazgeçilmezidir o. Hatta o kadar vazgeçilmezdir ki, onsuz yapılan dolmalar bazı yörelerde “yalancı” sıfatıyla anılır.
Çam fıstığı, fıstık çamı denilen ağaçların kozalaklarında oluşur. Kozalak pulları içinde büyüyen fıstıklar zamanı geldiğinde pullar kırılarak alınır.
Bu zahmetli işlem sonucunda bir fıstık çamından ortalama üç-beş kilo çam fıstığı çıkarılır. Çam fıstığının pahalı olmasının nedeni de çıkarılmasının bu kadar zahmetli olmasıdır...

SEBZELİ ÇİN BÖREĞİ MİSO

Havuç ve kabakları kazıyıp yıkadıktan sonra rendenin iri delikli tarafıyla rendeleyin. Lahana yapraklarını yıkayıp süzdükten sonra uzunlamasına dörde bölün ve ince ince doğrayın.

Yazının Devamını Oku

İsteyene diş buğdayı yapılır

13 Eylül 2011
Nasıl oldu bilmiyorum ama ben ilk dişlerini çıkaran çocukların diş buğdayını yapan kadın olup çıktım.

En son, yazlıktaki komşum İmer Hanım’ın torunu Leyla’nın diş buğdayını yaptım.
Diş buğdayı çok eski bir adet olmasına rağmen günümüzde de yaygın olarak yapılıyor. Çocuğun ilk dişi görüldükten kısa bir sure sonra buğday kaynatılır. ?eker, ceviz, badem, fındık, fıstık, kuru incir üzüm gibi malzemeler eklenir. Konukomşu, hısım akraba toplanılır.
Kaynatılan buğday bir tepsiye yayılır. Tepsinin etrafında toplanan davetliler şarkı, türkü ve maniler eşliğinde bu buğdaydan yerler. Daha sonra da buğdaydan bir avuç alınıp diş çıkaran çocuğun başına serpilir. Böylece, çocuğun diğer dişlerinin serpilen buğdaylar kadar kolay çıkacağına inanılır.
Bazı yörelerde serpilen buğdayların çocuğun omuzlarında kalan kısmı bir ipe dizilir ve kurutulduktan sonra boynuna asılır.
Biz bu adete bazı eklemeler yapıp çocuğu bir masanın üzerine oturtuyoruz. Sonra etrafına kalem, cetvel, derece, kitap, kolye gibi malzemeler koyuyoruz. Çocuğun ilk olarak uzandığı malzemeyle ilgili bir meslek seçeceğine inanıyoruz.
Örneğin, cetvele uzanırsa mimar lacağını umut ediyoruz. Çocuk neye uzanırsa uzansın, biz diş buğdayı ritüeli sırasında çok eğleniyoruz.

Soğanlı Pozantı dolması

Dolmalık kemer patlıcanları, kabuklarını soymadan ortadan ikiye bölün. İçlerini oyup bol tuzlu suda bekletin. (Bu dolmaya eflatun renkli, tombul Adana patlıcanı çok yakışır.) Diğer taraftan, dolmanın iç harcını hazırlamak için; kuru soğanları soyup ortadan ikiye bölün. Yarım ay şeklinde incecik doğrayın. Domatesleri soyup kuşbaşı et formunda küp küp dilimleyin. Zeytinyağını geniş ve derin bir tava ya da tencerede kızdırın.

Yazının Devamını Oku

Vazgeçilmez tatlı: Çikolata

12 Eylül 2011
Tatlı denince aklına önce çikolata gelen, acil durumlar için evin bir köşesinde, hatta yatağının başucundaki çekmecede çikolata saklayıp sabah ilk iş o çikolatadan bir parça ısıran insanlar tanıyorum. Hatta bir arkadaşım gece uyanıp çekmecedeki çikolatasından yediğini ve sonra uyumaya tekrar devam ettiğini söyleyip beni epey şaşırtmıştı.
Ben o kadar düşkün değilim çikolataya. Yani öyle gece yarısı kalkıp çikolata yedikten sonra tekrar uyumam. Ama benim de çikolatadan vazgeçemediğim söylenebilir. Özellikle sabah kahvesi yanında şöyle bir parça bitter çikolataya hayır demem doğrusu. Üstelik bir yemekçi olarak çikolatanın tatlılara kattığı lezzetti de inkâr edemem.
Son yıllarda firmaların piyasaya çıkardığı kakao oranı yüksek olan çikolatalarıysa bayıla bayıla yiyenlerdenim. Şeker oranları az olan bu çikolataların gerçek kakao lezzetini ortaya koyduğunu düşünüyorum.
Çocuklarım benimle aynı fikirde değil tabii. Onlara göre çikolata demek bol şeker demek. Her birinin ayrı ayrı favorisi var ve bizim evde favori çikolatalar hiç eksik olmaz. Mutfaktaki dolabın rafında birinin çikolatası bitti mi, hemen yenisi alınır.

KAKAOLU FINDIKLI NEVZİNE

MALZEMELER
* 150 gr bitkisel margarin (Oda sıcaklığında yumuşamış olmalı.)
* 1,5 su bardağı pudra şekeri
* 1 çay kaşığı karbonat
* 4 yemek kaşığı tahin
* Türk kahvesi fincanıyla 1 fincan ılık su
* 3 tepeleme yemek kaşığı kakao
* 1 su bardağı çekilmiş fındık içi
* 3 su bardağı un

YAPILIŞI
Oda sıcaklığında yumuşamış yağı ve pudra şekerini derin bir kaba koyun. Üzerine karbonat, tahin, ılık su ve kakaoyu ekleyin. Bir taraftan yoğururken, bir taraftan da fındık içi ve unu azar azar ilave edin.
Malzemeler iyice karışıncaya kadar yoğurun. Kulak memesinden biraz daha sert ve ele yapışmayan bir hamur elde edeceksiniz.
Diğer taraftan 20-25 santim çapındaki yuvarlak bir borcamı katı yağla yağlayın. Hamurdan parçalar koparıp yağlanmış borcama bastırarak yayın.
Nevzineyi 5 dakika önceden ısıtıp 170 dereceye ve alt-üst konuma ayarladığınız fırında en az 35 dakika pişirip çıkarın.
Ilık hale gelince üzerine pudra şekeri serpip dilimleyerek servise sunun.
Yazının Devamını Oku

Ev yapımı şekerleme

10 Eylül 2011
Rendelenmiş havuç, toz şeker ve su... İşte cezeryenin üç ana malzemesi.

Bizde cezerye denince akla Mersin gelir ama bu lezzetli tatlının anavatanı Ortadoğu’dur. Bunun en büyük kanıtı da “cezerye” adıdır. Çünkü havucun Arapçası “cezer”dir.
Havuç rendelenir, yaklaşık yarısı kadar ağırlıktaki toz şeker ve şekeri eritebilecek kadar suyla macun kıvamına gelinceye kadar pişirilir.
İçine, isteğe bağlı olarak ceviz ya da fındık eklenip düz bir yüzeye yayılır. Üzerine bolca hindistancevizi serpildikten sonra soğuması beklenir. Soğuyan cezerye kare kare dilimlenir ve artık ikram edilmeye hazırdır.
Kuruyemişçi dükkanlarında “havuç lokumu” adıyla da satılan cezerye, Mersin’de ceviz ve hindistancevizi kullanılarak yapılıyor ama her ürünün onlarca çeşidini bulabileceğiniz süpermarketlerde cezeryenin de değişik malzemelerle yapılmış pek çok çeşidine rastlamanız mümkün.

LEMİS

Yoğurma kabında ortası havuz gibi açılan unun üzerine tuz eklenir ve su azar azar ilave edilerek yoğrulur. Kulak memesi yumuşaklığında bir hamur elde edilir.
Hamurdan yumurta büyüklüğünde bezeler yapılır ve üzeri nemli bezle örtüldükten sonra 30 dakika dinlenmeye bırakılır.

Yazının Devamını Oku