İfadeye çağırıldı geçtiğimiz gün.
Ve ifadesinde “Benim işime kimse engel olmadı. O dizi ve filmlerde ben zaten oynadım” demiş.
Tam ama tam bir ‘karakolda doğru mahkemede şaşar’ misali...
Muhtemelen biri aradı korkuttu, ürküttü.
Ya da birileri araya girdi ‘sus, yapma, etme’ dedi...
Çünkü ışık hızıyla böyle 180 derece bir dönüş olamaz normalde. Bakalım daha kimler çark edecek de konu kapanıp gidecek.
1938’de doğmuş büyük usta Neşet Ertaş... Kabaca bir hesapla Celal Bey’in gençlik dönemlerinde ortalığı sazıyla kasıp kavuruyordu Neşet Ertaş.
Ama ne hikmetse tanımıyormuş hatta ismini hiç duymamış Celal Hoca.
Ne yalan söyleyeyim hiç inanmıyorum ismini duymadığına.
Ama neden böyle bir açıklama yaptı onu da hiç bilmiyorum.
Yaş almışlığına mı vermek lazım emin değilim.
Çünkü Şengör gibi biri sırf konuşulmak için ortaya böyle laflar atmaz diye düşünüyorum.
Bazı isimler vardır ki ana vatanını, toprağını, milletini temsil eder ve sen de bu isimleri mutlaka bilmek zorundasındır.
İşte onlardan biridir Neşet Ertaş. Ama gelin görün ki ülkenin en bilindik profesörlerinden biri hem türkü kültürünü yerin dibine sokuyor hem de ardından Neşet Baba’yı hiç tanımadığını söylüyor.
Sosyal medyada haber olunca gördüm. Hafta sonu çocuklarını alanlar İstinyePark’ta sahnelenen “Charlie’nin Çikolata Fabrikası” adlı çocuk oyununa gitmişler. E ne görsünler; başrollerden biri geçtiğimiz aylarda hapisten çıkan ve internetteki skandal görüntüleri ve açıklamalarıyla sık sık gündem olan internet ünlüsü Nihal Candan!
Ortada ne oyunculuk var ne hikâye. Zaten bunu fark edenler de oyunu terk etmişler.
Baktım oyunun açıklamasına. “Pedagog onaylı çocuk oyunu” yazmışlar bir de. Pes artık! Hangi pedagog Nihal Candan’ı onayladı acaba?
Bu bir insanın üzerine gitme, onun işine engel olma yazısı değil! Tiyatro yahu bu. Sektörün er meydanı. Ne yeteneği var bu kızın? Ne oyunculuğu var? Sanatla en ufak bir alakasını söyleyin bana lütfen.
Nasıl bir düşünce yapısı ona -hele ki bir çocuk oyununda- başrolü emanet eder, gerçekten aklım almıyor...
Bilet alıp gidenlerin çoğu kimin oynadığını bilmiyordur eminim. Ama gördükleri karşısında şoke olmuşlardır.
Çünkü sosyal medyada annelerin isyanını izledim. “Oyunculuk adına, tiyatro adına hiçbir şey yok” diye açıklama yapıyorlardı. Vah ki ne vah...
Bir umut ışığı oldu!
Mesela Berna Laçin “Kapitalizmin sözlük karşılığı Hülya Avşar. Hatta kapitalizmin kendisi Hülya Avşar kadar kapitalist değil” demiş.
Çok Hülya Avşarcı gibi görüneceğim ama her şeyinde muhalifi olmayın be kardeşim.
Bazı laflar duyunca ağır gelebilir, çarpabilir ilk başta kafanıza. Ama yalan mı ya?
Bırakın oyunculuk sektörünü tüm sektörlerde böyle değil mi... Siz güçsüzün güçlüyü yendiği kaç sektör gördünüz? Hangi dünyada böyle bir düzen var Allah aşkına?
Bunlara isyan edip, karşı gelmek yerine iyi olmayı seçin bence! Ne iş yapıyorsanız, hangi sektördeyseniz, neyle uğraşıyorsanız uğraşın ama ‘güçlü’ olan siz olun.
Yoksa büyük balık küçük balığı her zaman yiyecektir...
Ha tabii ‘pirana’lık başka bir mesele....
Ülke ve para değişince
Açıklama yaptı sonunda Mert Demir.
“Yaşadığım şeyin adı aşk” dedi.
Yetmedi, mesleğine laf edenlere de bir şeyler söyledi.
“Ben gençliğimi stüdyolarda harcadım” dedi.
Şimdi bazen susmak gerekir.
Bazen erkeklerin de beyanı esastır. O yüzden aksi ispat edilene kadar reklamdı, oydu buydu ithamlarını bir kenara mı koysak...
İrdelenecek başka konular, araştırılacak sektörel başka iddialar var çünkü.
Onlarla beraber bu da ortaya çıkarsa amenna, konuşmaya devam ederiz.
Demiş ki “Savcı Serenay Sarıkaya ile Mert Demir’in ilişkisi reklam aşkıysa, bunu nasıl kanıtlayabilir ki?”
Doğru.
Bu ispatlanamaz bir durumdur bana göre de.
Eğer ki o konuşulan 5 milyon dolar iddiası doğruysa, budur ispat edilebilmeye daha yakın olan mevzu.
Ona da bakın yakın diyorum. Çünkü minare-kılıf mevzusu vardır böyle işlerde.
Ayrıca eminim, savcı böyle sorulara alışık olmadığı için o da zorlanacaktır.
Gerçi verilecek cevaplar belli.
İncemeye, haksız rekabet iddiaları yol açmıştı. Rekabet Kurumu duruma el attı ve soruşturma başlattı.Ondan sonra da bambaşka tartışmalar çıktı ortaya.Ayşe Barım’ın yönettiği menajerlik şirketi o tartışmaların odağında. Doğal olarak Barım da öyle.“Sektörü tekelleştirdi” diyorlar. Hatta bazı oyuncular da tartışmalara katıldı ve açıklama üzerine açıklama yapmaya başladı.Hiç aksini iddia etmeyin, sektörde tekelleşme var!Hiç çıkıp da dayanışma hikâyeleri falan anlatmayın bana, sektörde isim kayırmaca fazlasıyla var.
Her şey çıksın ortaya
Ayşe Barım açıklama yapmış. “Hedefe konuldum” demiş.
Serenay Sarıkaya da bir röportaj vermiş.
“Ahlâksızlık yapıldı” diyor o da. Evet kişilerle ilgili ortaya atılan iddialar hem çok çirkin hem asıl tartışılması gereken konuyu engelliyor.
O yüzden sektörü tekelleştiren menajerlik şirketlerinin yanında olan oyuncuların da sessiz kalmaması lazım.
Çünkü çoğu kişinin önünü kesen, ekmeğiyle oynayan, işlerine balta vuranların yanında olmak onlara yakışmaz.
Ben bu kadarını tahmin etmezdim ama adam resmen online bahsi güzelliyor.
Sorular soruyorlar ona, “Casino mu yoksa online mı?” diyorlar. O da başlıyor anlatmaya. “Tabii ki online” falan diyor.
Ama sayısız video var bu konularla alakalı. Bu işin önüne geçmek için çok uğraş veriliyor artık, savaş açıldı bu işle alakası olanlara.
Kerimcan Durmaz en son örneği mesela.
Gitmiş konsere çıkmış, gerçekten bilmiyor olabilir neye bulaştığını.
Bilmek zorunda mıdır kime, neden, ne için konser verdiğini, orası tartışılır.
Ama siz siz olun, tırnağınızı bile bulaştırmayın bu işe.
Batuhan gibi gönül vermeyin mesela. Çünkü en ufak bir videodan bile çoluk çocuk hemen etkileniyor günümüzde.