Fuat Bol

Netanyahu dünyayı ateşe vermek istiyor

21 Nisan 2025
ABD’nin Siyonist yöneticilerini arkasına alan Netanyahu, hiçbir kural-ölçü tanımadan Gazze’ye bomba yağdırmaya devam ediyor.

Hedefleri belli; istiyorlar ki Gazze halkı topraklarını terk edip başka ülkelere gitsinler. Filistin’i bütünüyle boşaltsınlar ve mahut toprakları insansız olarak İsrail’e teslim etsinler.

Filistinli Müslümanlar ise ülkelerini terk etmiyor ve o topraklarda ölmeyi yeğliyorlar. İsrail de ölümü göze alan Filistinlilere ölümlerden ölüm beğendirerek, tepelerine bomba yağdırıyor.

Lübnan’ın, Suriye’nin, İran’ın ve aklı sıra Türkiye’nin kolunu kanadını kırmak için de komşu ülkeleri bombalıyor ve işgal ediyor. Kabına bir türlü sığmayan İsrail, Suriye’deki stratejik üs bölgelerini bombalayarak Türkiye ile burun buruna geliyor.

Türkiye ile karşı karşıya gelen Netahyahu soluğu Washington’da aldı ve ABD Başkanı Trump’a yalvardı. Trump ise Türkiye’nin ne Lübnan’a ne Suriye’yi ve ne da İran’a benzemeyeceğini vurgulayarak Netanyahu’ya aklını başına devşirmesini ‘akıllı olmasını, hayale kapılmamasını’ istedi.

Gözünü kan bürüyen Netanyahu, o şizofren aklıyla kendi kirli emelleri uğruna ABD ile Türkiye’yi kapıştıracak ve çakılın taşı ile çakılın kuşunu vuracak.

Trump, Sayın Erdoğan’ı kara kaşı kara gözü için sevmiyor ve taktir etmiyor. Trump da çok iyi biliyor ki Sayın Erdoğan, alışılagelen liderlere benzemiyor; davası olan, davası uğruna kefenini giyen ve tuttuğunu koparan, gözü pek bir lider.

Ülkesini küresel güç haline getirdi ve artık Türkiye gündemi belirlenen bir ülke olmaktan çıktı, gündem belirliyor. Ürettiği son model silahlarla savaş konseptini değiştirdi ve Kafkasya’da, Suriye’de, Libya’da, Somali’de, Balkanlar’da gündem belirleyen ülke konumuna geldi.

Türkiye’nin savaşa tutuşması demek yalnızca bu bölgeyi değil bütün dünyayı ateşe sürükler. O vakit NATO da kalmaz ve ortalık toz duman olur.

Yazının Devamını Oku

Şarj ve belediyeler; Bornova skandalı

19 Nisan 2025
Türkiye’de elektrikli araç sayısı 200 bini geçti. Şarj istasyonu soketi ise 25 binin üzerinde.

Hâlâ bazı ‘sokma akılların’ TOGG’un fabrikasının olmadığını iddia ettiğine rastlamıyor değilim. Oysa bugün -pek tabii- başlangıç yollarını yaşayan TOGG organize olmuş, sıfırdan üretim gerçekleştiren modern, ileri teknolojili altyapısını kurmuş durumdadır.

Çinli BYD veya Cherry’ye de yatırım için destekler verilmesi bu ‘aklıevvel’ ve ‘sokmaakılların’ hayal ettiği gibi ‘engelleyici’ değil sinerji tetikleyen bir etken olacaktır. Yakın bir gelecekte Türkiye’de kolay edinilebilen, ekonomik kullanılabilen bu araçlarla ülkemizin araç sahipliği oranlarında da ‘sıçrama’ görülecektir. Bunlar refah ve gelişme yönünde adımlardır.

Ülkede otomotiv endüstrisi ‘dönüşüm’ yaşarken, özellikle son seçimler itibarıyla CHP’nin ‘çoğaldığı’ Batı bölgelerimizin belediyeleri kasıtlı mı, amaçlı mı anlaşılmaz bir şekilde ‘tuhaf’ ihalelerle şarj altyapısı gelişmesini engelliyor.

Geçtiğimiz Eylül ve Kasım aylarında İstanbul Büyükşehir Belediyesi İspark yönetimi eliyle ‘saçma’ ve tekelciliğe yol açacak 2 ihale denemesi yaptı. Ali Arzuman adlı ‘iltisak’ şaibesi bulunan Genel Müdür hâlâ o koltukta oturuyor. Allah’tan kamuoyuna yansıyan bu durum engellendi.

Yine İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin İstanbul Enerji şirketi Genel Müdürü Yüksel Yalçın EPDK mevzuatına aykırı bir ihaleyi uyarılara rağmen yaptı. Bu kişi de koltuğunda oturuyor.

Denizli Merkezefendi Belediyesi ise ihalesini E-Mobilite Derneği’nin uyarısıyla iptal etti.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin İzelman şirketi ise ‘adrese teslim’ ihalesinde ısrar etti. Erdem Sevinç adlı Genel Müdür uyarılara kulak asmadı.

Şimdi İzmir Bornova Belediyesi yeni bir ‘skandal’ ve ‘adrese teslim’ ihale ile 44 şarj noktasını ‘birine’ vermeye çalışmakta. Daha önceki yazılarımızda konunun milli güvenlik boyutuna kadar ‘derinlikleri’ olduğunu yazmıştık.

Yazının Devamını Oku

Alma mazlumun ahını

16 Nisan 2025
Hz. ALİ (Allahütealâ ondan razı olsun) efendimize sordular; ‘Gökten ağır, zehirden acı olan nedir?’ Şöyle buyurmuş mübarek: ‘Dürüst insana iftira atmak gökten ağırdır, sabretmek ise zehirden daha acıdır.’

Adalet Partisi’nin kuruluş yıllarında, CHP’nin yıkıcı ve öküzün altında buzağı arayan muhalefetine muhatap olan Süleyman Demirel, “Allah, yakışan iftiradan korusun!” diye yakarışta bulunurdu.
İftira onursuzluğun, pespayeliğin, alçaklığın zirve noktalarından biridir; müfteri (iftira eden), icra ettiği bu iğrenç eylemiyle ‘çukur’un ta kendisidir.

Yıllar boyu Sayın Erdoğan’a üniversite diploması yok diye utanmadan iftira attılar. Bu iftirayı atanlar belli ki içerideki ve dışarıdaki zalimlerden talimat almışlardı. Bu zavallıların unuttuğu bir şey vardı. Zalime hizmet eden, zalimden talimatla iş gören, iftira atan, mahut zalimlerin zulmüne uğramadan ölmez.

Hem ne demişler; alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste!

Erdoğan’a attıkları iftira adeta bumerang gibi geri döndü ve bu müfterileri vurdu. Meğerse kurtarıcı görüp baş tacı ettikleri İmamoğlu’nun diploması yokmuş. Yatay geçişi olmayan bir üniversiteden evrakta sahtecilik yaparak İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’ne geçişi yapılmış. Onun gibi onlarca sahte geçiş yapan kişilerin diplomaları iptal edildi.

Birileri, -bunların içinde eski sözde bakanlar da var-bu sahte diplomaları utanmadan, yüzleri kızarmadan savunuyorlar, iyi mi? ‘Diploması iptal edilenlerin arasında profesör olanlar varmış, mış da bundan dolayı bunları iptal etmek ancak hükümetin emrinde olan üniversite yönetimlerine yakışırmış.’

Bu bakan müsveddesi demek istiyor ki; bu sahtekârların sahte evrak düzenlemeleri, yalan beyanda bulunup resmi makamları yanıltmaya çalışmaları, on binlerce hatta yüzbinlerce gencin kul haklarına girip kazanamadıkları bir sınavı hokus-pokusla başardık göstermeleri, daha da ileri gidip ilgili fakültenin kimi yönetici ve öğretim üyeleriyle (artık neyin karşılığında yapıldıysa) çete oluşturup düzmece evraklarla yatay geçiş sağlamaları hiçbir şey ifade etmiyor.

Yani hırsızlık suç ama çalan haspanın kızı ise ona yakışıyor demeye getiriyor.

Yazının Devamını Oku

Mandacı

14 Nisan 2025
Eskilerin çok ibretlik sözleri var, bunlardan biri de ‘men dakka dukka’dır; yani birinin kapısını çalanın kapısını çalarlar.

Kılıçdaroğlu, Baykal’ın kapısını çalıp FETÖ’nün paraşütü ile CHP’nin başına geçirildi. Bilahare İmamoğlu-Özel ikilisi de Kılıçdaroğlu’nun kapısını çalıp CHP’yi kendilerine adeta tapuladılar. Mahut tapunun sahte olup olmadığı yargıda olup, bahsi diğerdir.

Bu ikiliden, namı önce müdafa, sonradan İmamoğlu olanı asrın yolsuzluk davasında tutuklu bulunduğundan, meydan yeri hem CHP Genel Başkanlığı hem de cumhurbaşkanlığı adaylığı, talih kuşu misali diğerine yani Özgür Özel’e kaldı.

O da mal bulmuş mağribi gibi gemi azıya alarak, dur durak bilmeden tozu dumana katıyor.
Piyangodan büyük ikramiyeyi kazanmış olmanın sarhoşluğuyla en yakınları dahil kimseyi görmediği gibi; kanun, nizam, ahlak ve ölçü tanımadan hoplayıp, zıplayıp, bağırıp çağırıyor.

Hempası tutuklanınca soluğu İngiltere Başbakanı’nın kapısında aldı. Şu ifadeye bakar mısınız; “İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı tutuklanıyor, İngiltere buna ses çıkarmıyor, bu nasıl dostluk?” Tıpkı bir asır önce aynı zihniyet erbabının İngiliz Büyükelçiliği’ne sığınmaları, bir diğerlerinin aynı İngiliz Büyükelçi’nin arabasının atlarını çözüp, onların yerine kendileri geçip İngiliz’e beygir olmaları gibi.

Özgür Özel’in hezeyanları sınır tanımıyor ve Sayın Erdoğan için mandacı bir zihniyetle Trump’a telefon edip İmamoğlu’nun tutuklanmasının icazetini aldığını iddia ediyor.

Kendi ülkesinin, ölümü göze alarak bağımsızlık savaşı veren Cumhurbaşkanı’na iftira etmekle kalmıyor; attığı iftira ile ülkesini de küçük düşürüyor. ‘Yavuz hırsız ev sahibini bastırır’ diye boşuna dememişler.

Bu kafa, mandacılıkla öylesine ete kemiğe bürünmüş, mandacılığı öylesine hücrelerine sindirmiş ki nereye baksa, muhataplarının aynasında kendisini görüyor ve avazı çıktığı kadar kendi adını haykırıyor!

Yazının Devamını Oku

Ekonomi savaşları

12 Nisan 2025
ABD Başkanı Trump aldığı kararlarla dünyayı sarsmaya devam ediyor.

Demek ki, başında bulunduğu eski dünya düzeninin yıkılmakta olduğunu o da gördü. Trump’ın aldığı radikal kararlara bakılırsa, kurulacak yeni dünya düzeninin çok parçalı olacağı görülüyor.

Kurulacak yeni düzende, Çin’in devasa ekonomik tehditleri karşısında, ABD’nin lider olması şöyle dursun, Trump’ın tabiriyle ABD, canını kurtarma derdinde.

Aksi halde; yıkılması mukadder olan düzenin altında kalmaları işten bile olmadığını bizzat Trump ifade ediyor.

 Belli ki, dünün dünya patronu, hoyratça harcamaları yüzünden dara düşmüş; dünya genelinde özellikle akılsızca yaptığı harcamaları (neredeyse dünyadaki bütün terör örgütlerine, haksız yere işgal ettiği çeşitli ülkelere ve İsrail’e aktarılan yüz milyarlarca dolar) ABD’yi iflasın eşiğine getirmiştir.

ABD ekonomisi bu şekilde gerilerken, buna mukabil Çin ekonomisi ahtapot misali bütün dünyayı kuşatıyor. Bu durumu, kendisi için tehdit olarak gören ABD, Çin’in ürettiği mal ve hizmetlere karşı aşırı vergilerle gümrük duvarları örüyor.

Son aşamada ABD’nin, Çin mallarına uyguladığı toplam gümrük vergisi oranını yüzde 104’e yükseltmesi bütün dünyada tam manasıyla bir ticaret savaşı olarak yorumlandı.

ABD’nin restini gören Çin de ‘sonuna kadar savaş’ diyerek, ABD’nin yüzde 104 ek gümrük vergisi kararına yüzde 84 ile karşılık verdi.

Adeta çılgına dönen

Yazının Devamını Oku

Asıl cuntacı

9 Nisan 2025
İNSAN, insanın aynasıdır diye boşuna dememişler. Bu durumun tipik örneğini CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Sayın Erdoğan için sarfettiği ‘cunta başkanı’ ifadesinde görmekteyiz. Belli ki Sayın Özel, cuntacı diye suçlamaya çalıştığı muhatabının boy aynasında bizzat kendini görüyor ve kendini tarif ediyor.

Zira CHP’nin sicili ‘cunta’ ile özdeşleşmiştir. Cunta demek, milli irade ile işbaşına gelmiş meşru iktidarı silah kullanarak görevinden uzaklaştırmak ve zorla ülke yönetimini ele geçirmektir.

Utanmadan, sıkılmadan kullandığı şu ifadeye bakar mısınız: “Cunta başı! Boşuna uğraşma seni ne ABD ne Trump kurtarabilir.”    

Dikkat edilirse; Sayın Erdoğan milli iradenin oylarıyla işbaşına gelmiş ve hem mahut muhalefete ve yine bu muhalefetin bel bağlayıp medet umduğu dışarıdaki devletlere rağmen Türkiye’yi ‘C’ liginden almış ve ‘A’ ligine çıkarmayı başarmıştır.
Yani bizdeki mahut muhalefetin ve dış güçlerin engellemelerine rağmen Sayın Erdoğan, ülkesini hepsinin gözlerini kamaştıracak şekilde kalkındırmıştır.

Diğer bir deyişle; ülkesini ‘uydu’ konumundan çıkarıp küresel güç haline getirmiştir.

CHP ise resmen İngiltere’den, sözde kardeş addettiğiniz İngiliz Sosyalist Partisi’nden medet umarak yardım dileniyor. İstanbul Belediye Başkanı’nın tutuklandığını ifade ederek, bunların (İngilizlerin) neden müdahale etmediğini sızlanarak dillendiriyor.

Belli ki CHP’nin hali hiç değişmemiş; dün nasıl idiyse bugün de aynı. 1940’lı yıllarda CHP ülkemizi her şeyiyle İngiliz ve Amerikan güdümüne sokmuştu. Onlar da göstermelik (vesayet) bir demokrasi ile ülkemizi NATO’ya dahil etmişti.

O gün bugündür CHP, hiçbir zaman milli iradeye saygılı olmamış, halkın seçtiği iktidarları ‘cunta’ marifetiyle düşürmüş ve vesayet kafalı asker yandaşlarının kurdurduğu sözde partiler üstü hükümetler eliyle iktidarını sürdürmüştür.

Yazının Devamını Oku

Muhalefet bu olmasa gerek

7 Nisan 2025
Hep söylüyoruz ama derdimizi anlayan yok.

Türk demokrasisinin, ta en başından beri en büyük eksiği sorumlu bir muhalefet partisinin olmayışıdır. Bunun da sebebi gayet açıktır: CHP kendini bu ülkenin sahibi; iktidarda olsun, muhalefette olsun diğer bütün siyasi partileri de kiracısı olarak görüyor.

Bundan dolayıdır ki kiracıların iktidarda olmalarını hazmedemiyor.

Diğer bir anlatımla CHP, Cumhuriyet’in kurucusu olmakla kendini hancı görüyor, başka bütün partileri ise yolcu olarak görüp değerlendiriyor. Kendisi demirbaş, diğerleri gelip geçenler; olsalar da olamasalar da bir şey değişmez.

CHP’ye göre, kendi dışındaki partiler; olduklarında sayılmazlar, olmadıklarında aranmazlar!

Halbuki gerçekten çok partili ve gerçek bir seçimle demokratik hayata geçtiğimiz 1950 yılına kadar üç siyasi parti kurulabilmiş ve bunların hepsi de CHP’nin içinden çıkmıştı. İlk ikisinin yaşamasına bizzat CHP izin vermemiş ve doğdukları gibi boğulmaları bir olmuştur.

CHP, mahut sakat anlayıştan bir türlü kurtulamamış; milletçe uzaklaştırıldığı iktidara, şu veya bu şekilde gelebilmek için gayr-i meşru ne kadar yol varsa hemen hepsini denemiş ve birçoğunda da başarılı olmuştur. Diğer bir ifadeyle yaptırmış olduğu darbelerle iktidara ortak olmuştur.

Gerçek demokrasilerde darbe, hiçbir siyasinin aklının ucundan bile geçmezken; bizdeki vesayetle illetli demokraside ise darbeler, CHP’lilerin akıllarından hiç çıkmaz. Zira şu söz CHP’nin 2. Genel Başkanı İnönü’ye aittir: “Şartlar tamamlandığında, ihtilal meşru bir haktır! O zaman sizi, ben bile kurtaramam!”

CHP kafasına göre, seçimleri kendileri kazanmışsa yaşasın demokrasi; CHP kaybetmişse göbeğini kaşıyanların seçtiklerinden ne menem demokrasi olur; köylünün oyu ile biz aydın CHP’lilerin oyları bir olur mu? Bizim kıymetimizi bilip seçmeyen bu millet cezalandırılmalıdır!

Yazının Devamını Oku

İsrail kabına sığmıyor sığmayacak

5 Nisan 2025
BİR türlü kabına sığmayan İsrail, kıyamet senaryolarını yazıp oynamaya devam ediyor.

Bunu, kurulduğu günden beri yapıyor lakin Gazze katliamlarıyla birlikte aynı senaryoda gemi azıya almış durumda.

Nasılsa karışan edeni yok; ABD’yi ve kısmi azamisiyle Batı’yı arkasına alan İsrail, hukukun her türlüsünü rafa kaldırarak o iğrenç soykırımına fütursuzca devam ediyor.

Belli ki sadece Gazze ile de yetinmeyecek, Lübnan’ı ve Suriye’yi gözüne kestirmiş. Yeni bahaneler uydurarak hem Lübnan’ı ve hem de Suriye’yi bombalıyor. Her iki ülkenin de topraklarına girerek işgal eylemlerini sürdürüyor.

Yandaşı olduğu ABD’yi göstermelik olarak sürtüştüğü (İsrail-İran arasında dostlar alışverişte görsün kabilinden tam bir kayıkçı kavgası var) İran’ın nükleer tesislerini vurması için kışkırtıyor.

Akşam söylediğini sabahleyin unutan ve kelimenin tam anlamıyla sürekli gel-gitler yaşayan Trump’ın ne vakit ne yapacağı belli değil. Her an İran’ı vurabilir ve vuruşla birlikte bölgemiz yangın yerine döner.

En kötü senaryo ise ABD’nin İran’ı Türkiye’deki İncirlik Üssü’nden vurması; İran’ın da akılsızlık yapması ve misillemede bulunarak İncirlik’i hedef almasıdır.

Allah saklasın; bu durumda muhtemel bir Türkiye-İran savaşı ile bölgemiz bütünüyle alev topuna döner ve bu yangının sonuçlarını kimse hesap edemez.

İşte İsrail’in tam da istediği budur: Türkiye ile İran’ı çatıştırmak veya ABD ile bu, her iki ülkeyi çatıştırmak. Zira İsrail’in Siyonist yöneticileri biliyor ki ‘Arz-ı mevud’a’ ulaşabilmelerinin önündeki en büyük engel Türkiye’dir. Sözde Tanrı’nın İsrailoğullarına vadetmiş olduğu toprakların bir kısmı da Türkiye sınırları içinde bulunmaktadır.

Yazının Devamını Oku