Fuat Bol

Deli Gömleği ve ‘Devlet’ Aklı

26 Mayıs 2025
Türkiye’ye ‘hasta adam’ yaftalaması sonrasında özetle olanları ‘film şeridi’ gibi gözünüzden geçiriniz;

Sultan Abdülaziz katledildi,  Sultan Abdülhamit Han azledildi. Coğrafya paramparça edildi. Bugün bir Yugoslavya’dan nasıl 7 ülke çıkartıldığını görüp, anlayıp söyleyenler Osmanlı kaça bölündü bir zahmet baksalar ya!

Ülke işgal edildi, amaçlananın bir kısmı ile yeni devlet kuruldu. Ortadoğu’nun başına ne geldiği 1948’de görünür oldu, üzerinde düşünülmesi ‘intifada’ ve anlaşılması bugünkü Gazze soykırımı ile bakan kör olsa bile mümkün hale geldi.

İşte o ‘daraltılmış’ ve İslam’ın bayraktarlığından uzaklaştırılmış Türkiye üzerine zorla ve entrika ile giydirilen ‘deli gömleğinden’ ancak kurtuldu.

O gömlek kalsın diye ‘görevlendirilen’ FETÖ’nün darbe girişiminde Allah’tan ilk uyanan ve uyaran ‘Devlet aklı’ ile MHP’ydi. Ve o süreç Türkiye’yi 2017’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne taşıdı.

Devlet Bahçeli’nin daima kararında ve gerektiği noktada müdahaleleri hep yeni ufuklar açtı. İşte 2017 bugünkü kalkınmanın temeli oldu.

Şu Hindistan’ın Pakistan’a saldırısında Türk savunma sanayisi olmasaydı, elindeki nükleer güce rağmen bu kardeş ülkenin eksik kaldığı ortadaydı. Hint Müslümanlarının (Pakistan ve Bangladeşli kardeşlerimiz) Kurtuluş Savaşı’mızda toplayarak gönderdikleri yardım parasının bugünkü İş Bankası’na ‘ sermaye ‘ edildiğini unutanlar, atadıkları bankamatik yönetim kurulu üyeleriyle oradan nemalanır ama Pakistan için tek kelime kelam etmezler!

İşte bugün Afrika’nın ortasında Somali ile gelişen durumun önümüzdeki yıllarda Türkiye’ye uzay varlığı yolunu da açtığını anlamazlar bile...

Devlet Bahçeli

Yazının Devamını Oku

Bahçeli tarihe geçmiştir

24 Mayıs 2025
‘İSMİ ile müsemma’ diye bir sözümüz vardır ya; adeta Sayın Bahçeli için söylenmiş.

Ailesi isim koyarken geleneksel davranmamış ve ‘Devlet’ diye özenle seçilmiş, farklı bir ismi çocuklarına vermiş. Taşınılan bu ‘büyük kavram’ kişiye zamanla yapışmış, asla yük olmamış, doğal bütünlük arz etmiş.

Sayın Bahçeli Türk siyasi tarihinin Başbakan veya Cumhurbaşkanı sıfatı taşımadan dahi ‘dönüştürücü’ temel kişilerinden biri olmuştur. Tarih bu ‘saygın’ konumu pekiştire pekiştire teslim edecektir.

Merhum Alparslan Türkeş gibi karizmatik ve kurucu kimlikten sonra Türk ülkücüleri 1997 Nisan’ından sadece 2 yıl sonra TBMM’nin en büyük grubu olduklarında dahi Bahçeli milim değişmedi. ‘Taçlanan baş akıllanır’ denir ama Devlet Bey her daim aklın, sağduyunun ve stratejik davranışın zirvesi olarak davranıyordu zaten.

Bülent Ecevit’i kişisel ‘zimmetiyle’ birçok yerden kopuk yaşatan Rahşan Ecevit’in anlamsız ve yakışıksız çıkışında dahi edep ve haya, nezaket ve zerafetten ayrılmadı.

Ecevit’in hasta olmasından faydalanarak koltuğu altından çekmedi. Kemal Derviş’in entrikalarını ‘kesmek’ için mecbur kalınan erken seçimi takvimleyerek Türkiye’nin siyasi beşikte sallanmasının önünü aldı.

Cem Uzan’ın Türk vatandaşlığından çıkartılmasına ve Genç Parti’nin seçime katılmasının engellenmesine karşı çıktı.

Bu son iki hareketi hem partisini baraj altına itti hem de hükümeti kaybetti. Ancak Devlet Bahçeli’nin davranışındaki öncelik sadece Türkiye menfaatiydi, bu konuda asla taviz vermedi.

Şimdi ‘terörsüz Türkiye’nin iki temel mimarı vardır. Savunma sanayi ve diplomaside

Yazının Devamını Oku

Sanal kumar perişan ediyor

21 Mayıs 2025
Sözde medeniyet asrı, teknoloji çağı, bilişim ve iletişim devrimleri diyoruz lakin bulunan ve uygulanmakta olan bütün yeni keşiflerin, buluşların insanlığı felakete götürdüğünü görmüyoruz.

Gelinen noktada hemen herkes teknoloji bağımlısı oldu. Herkesin elinde bir telefon ve hemen herkes o telefonun sanal aleminde yaşıyor. Gerçek hayattan kopuk, adeta uyur-gezer bir hal aldık.

Ailelerde, okullarda, kafelerde, çalışma ofislerinde; insanların toplu yaşadığı ortamların hiç birisinde eski sıcaklık, kaynaşma, sohbet havası kalmadı.

İnsanoğlunun bu denli çevresinden koptuğu, hemen her kalabalık ortamda yalnızlaştığı ve gerçek hayattan koptuğu başka bir devir olmamıştır.

İnternet, toplumları öylesine esir etti ki, aile ve toplum olarak tevarüs ettiğimiz bütün değerleri ve bağları (kardeşlik, arkadaşlık, analık, babalık, amcalık, dayılık, teyzelik, dedelik, torunluk, eniştelik vb.) koparıp unuttuk.

Tek gerçeğimiz, gerçek dünyamız (!) var, o da bizi, içine alıp istediği gibi yoğuran ve tek kelime ile posamızı çıkaran sanal alem!

Ne ailede ne sokakta ne toplu taşıma aracında ne kafede ve ne de çalışma ortamında kimse kimseyi dinlemiyor; herkes birbirine boş gözlerle bakıp, dinler gibi yapıyor.

Zira bu meret internet, günümüzde, insanoğlunun nefsinin yegâne gıdası olmuş durumdadır. Onunla yatıyor onunla kalkıyor, onunla yiyip onunla içiyor; buna alışan insan bir gün internetsiz kalsın, deliye döner.

Her şeyin yoksunluğuna katlanabilir lakin internetin açlığına asla dayanamaz. Zira yegâne gıdası olarak ancak onunla doyuyor (doyduğunu zannediyor).

Yazının Devamını Oku

Türkiye düşmanları

19 Mayıs 2025
DÜNYA üzerinde, içeride ve dışarıda en çok düşmanı ve haini olan ülkeyiz. Bundan dolayıdır ki ülkemizin çok güçlü ve yöneticilerinin de her daim tetikte olmaları gerekir.

Tarih boyunca, coğrafyamızın ve sosyolojimizin kaderi budur. Bu sosyolojinin gereklerini yerine getiren devlet ve milletler payidar olmuş, gaflette bulunup gereğini yapmayanlar ise bu coğrafyadan silinip gitmişlerdir.

Bu toprakların en büyük handikabı mebzul (bol) miktarda ‘hain’ yetiştirmiş olmasıdır. Okumuşumuz olsun, cahil insanımız olsun çok kolay devşirilebiliyoruz.

Dün ve bugün en büyük yanlışı, insanımızın hamur mayasının yoğrulduğu dinimizi ve dini değerlerimizi tahrip ederek yaptık. Yönetim eliyle dine ve dindarlara baskılar artırılınca din yerin altına çekildi ve insanımız maalesef kapanın elinde kaldı.

İyi niyetli ve halis cemaatlerin yanında çok daha fazlası, kötü niyetlilerin ve hatta yabancıların (düşmanların) güdümünde olarak içimizde fink atmaya başladı. FETÖ belası bu yüzden başımıza geldi. F. Gülen denilen bir iblis geldi, sözde nurculuk adı altında din adına sam yeli estirilen çorak arazileri sözde din diye on yıllar boyunca sürdü, her yaştan ve meslekten insanımızı ve özellikle genç beyinlerimizi iğdiş ederek devşirdi.

Hatırlayın; insanımız evlatlarını FETÖ’nün okullarına bilimin yanında dinlerini de öğrensinler diye gönderdi. Halbuki bu işi devletin yapması gerekirdi. Devlet yapsaydı kontrolde olup iş, şirazesinden çıkmazdı.

Sözde ‘laik’ devlet, kendini dini eğitimden soyutlayarak nesillerimizi ne idüğü belirsiz, sapık ve sapkın dehlizlerin kucağına itti.

En büyük düşmanımız cehalettir. Cehaletimiz yüzünden önüne gelen din bezirgânları (tüccarları) kendilerine, istedikleri kadar mal ve müşteri bulabiliyorlar.

Bu tehlike FETÖ’nün takibata uğratılmasıyla bitmedi, dışarısının güdümünde devlet ve millet aleyhinde iş gören sözde cemaatler de FETÖ’nün akıbetine uğratılmalıdır.

Yazının Devamını Oku

Aile, nüfus ve annelik maaşı

17 Mayıs 2025
Aile, toplumların çekirdeğini oluşturur; aile (çekirdek) ne kadar sağlam ve huzurlu ise toplum da o denli dayanışma içinde ve istikrarlı olur. Diğer bir ifadeyle toplumun temeli ailedir; temel çürükse, toplumda istikrar ve huzur olmaz.

Yarım asır öncesine kadar, aile yapımız çok sağlamdı; başta Avrupa ülkeleri olmak üzere, bütün ülkeler Türk aile yapısına gıpta ile bakardı. Onlarda, neredeyse boşanmak için evlenilmekteydi. Zira boşanma oranları çok yüksekti. Çocuklar baba ya da anne şefkatinden yoksun büyüyorlardı.

18 yaşını ikmal etmiş çocuklar, neredeyse bağımsızlıklarını ilan ediyor ve başına buyruk yaşamayı marifet sayıyorlardı.

Aynı durum ve hatta daha kötüsüyle bizim başımıza geldi. Bizde de boşanma oranları korkunç boyutlara ulaştı. Parçalanan ailelerde olan çocuklara oluyor; sıcak bir aile yuvasında anne-baba şefkatiyle büyütülemeyen çocuklar problemli oluyor.

Problemli çocukların bu problemli halleri hem kendilerine hem ailelerine ve hem de topluma olumsuz olarak yansıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ta Başbakanlık döneminden beri, gittiği nikah törenlerinde, çiftlerden üç çocuk yapmaları sözünü alıyor. Bu durum kimilerini rahatsız ediyordu. ‘Erdoğan, kaç çocuk yapmamıza da mı karışacak; ona ne’ diyerek, rahatsızlıklarını dile getiriyorlardı.

Aile yapımız gibi, nüfus artış konusunda da Avrupa, bize gıpta ile bakıyor; süratle yaşlanan nüfuslarıyla ne yapacaklarını bilemiyorlardı. Zira Avrupa’da en fazla genç nüfusu olan ülkeydik.

Geldiğimiz bu zamanda nüfus artış oranımız da S.O.S. veriyor. Ülkemizde 2023 yılında, bir önceki yıla göre 10 ilin nüfusunda azalma görülürken, 2024 yılında 40 ilin nüfusunda azalma görüldü.

Bu durum ise, ülkemiz için milli güvelik sorunudur.

Yazının Devamını Oku

Dünya Türk adaletini bekliyor

14 Mayıs 2025
GÜCÜ ellerine geçiren emperyalistlerin, dünyayı nasıl idare ettikleri ortada. Bir avuç savunmasız Gazzeli’ye uygulanmakta olan vahşetin boyutu medeniyetin (!) geldiği noktayı gösteriyor.

İnsanlıktan ve insani değerlerden nasibi olmayan emperyalistlerin medeni diye kurdukları ve övündükleri sistemin adı bile vahşi kapitalizmdir. Bu sistemde hak-hukuk- adalet hak getire!

Bu sistemde güçlüyseniz her türlü hakka sahipsiniz. Hatta en haksız olduğunuz yerde, gücünüz sayesinde en haklısınızdır.

Eşrefi mahluk (en yüce mahluk) olan insan, gerektiğinde en alçak, en vahşi mahluktur. Nitekim insanoğlu denilen canavarın sergilediği vahşette, eline, en yırtıcı hayvanlar bile su dökemez. En vahşi hayvan bile karnını doyuracağı bir avla yetinir.

Hayvandan çok daha aşağı olan bu insan müsveddeleri ise dünyayı verseniz doymazlar ve yeni bir dünya daha isterler.

Dünyanın altını üstüne getirdiler; zavallı milletlerin sahip oldukları yeraltı ve yerüstü ne kadar zenginlik varsa hepsini ellerinden aldılar. Almakla kalmadılar, sahiplerini ya öldürdüler ya da ölümden beter eden işkencelerden geçirdiler.

Gücü eline geçirip dünyada söz sahibi olan, sömürgeci olmayan ve sahip olduğu topraklarda adil düzen kuran tek ülke bizim ülkemiz idi. Bu durum, bizim medeniyetimizin olmazsa olmazıydı.

Bundan dolayıdır ki Topkapı Sarayı’nın kapısında Osmanlı sultanı; ‘Bütün mazlumların hamisi, kollayıp koruyucusu’ ve ‘Allahütaala’nın yer yüzünde adaletinin gölgesi’ olarak tarif edilir.

Yani Osmanlı sultanı, Allah adına ve Allah’ın buyruğu istikametinde halklarını (yönettiği toplumları) idare eder. Sultan da dağ başındaki çoban da o ilahi buyruk karşısında eşittir ve aynı haklara sahiptir.

Yazının Devamını Oku

Barışın mimarı Bahçeli

12 Mayıs 2025
TÜRKİYE’MİZ yeniden bir Kurtuluş Savaşı veriyor: Tam bağımsızlık savaşı!

Malum, birinci Kurtuluş Savaşı’ndan sonra müstevliler, şu veya bu şekilde bizi oyuna getirerek, tam bağımsızlığımızı engellemişlerdi. NATO dediler, Türkiye’yi küçük Amerika yapacağız dediler; çeşitli vesilelerle ve her seferinde ağzımıza bir parmak bal sürerek Türkiye’mizin ayaklarına pranga taktılar.

Bize dayattıkları demokrasiyi vesayetle illetli kıldılar. Milletin seçtiklerine ülkeyi idare ettirmediler. Dış vesayet odaklarının içeride de uzantıları vardı. Bunlar her on yılda bir el ele vererek yönetimleri alaşağı ediyor ve milletin seçtiği yöneticilerine dar ağaçlarında sallandırmak dahil her türlü cezayı reva görüyordu.

Bütün bu aşağılık halleri sergilerken; ülkemizin kendi ayakları üzerinde duramaması ve canıyla uğraşması için başına terörü bela ettiler.

Sittinsenedir bu ülke evlatlarını teröre kurban veriyor; kaynaklarını terörle mücadelede harcıyor. Maddi ve manevi kalkınmada bin adım atabilecek iken terör belası yüzünden ancak bir adım atabildi.

Sayın Erdoğan ile Sayın Bahçeli, siyasette görülmeyeni başardı; iktidar partisi ile muhalefet partisi bir olup ülkeyi vesayetten kurtaracak Başkanlık sistemini getirdiler.

Sayın Devlet Bahçeli, tabir yerindeyse devlet gibi adam çıktı ve çok kritik zamanlarda yaptığı müspet çıkışlarla Türkiye’mizin önünü açtı. Kirli ittifakların altın tepside kendisine sundukları Başbakanlık teklifini elinin tersiyle itti ve vesayete boyun eğmedi.

Önce ben ve partim demedi, önce vatanım ve milletim diyerek çok ender görülen bir siyasi profil çizdi.

Türkiye’yi terör belasından kurtarmak ve tam bağımsızlığa kavuşturmak için elini değil gövdesini taşın altına koyarak

Yazının Devamını Oku

Kendimiz olamamak

10 Mayıs 2025
Kendimizi kaybedip taklitçi olduğumuz en az üç asırdır kendimizi, kendi öz şahsiyetimizi, benliğimizi arıyoruz lakin bir türlü bulamıyoruz.

Neden acaba?

Bizi kendimizden, kendi öz değerlerimizden öylesine kopardılar ve benliğimizi bütün kazanımlarıyla öylesine unutturdular ki, öz cevherimizi hala başka yerlerde, başka ideolojilerde ve başka diyarlarda arıyoruz.

Halbuki bizim hastalığımız milli; reçetemiz de milli olmalı değil mi? Öyle değil; hastalığımızın teşhisini de yanlış koyuyorlar, reçetesini de yanlış veriyorlar.

Kuvvet ve kudretimiz elimizden gidip, emperyalistlerin kapısında uydu yapıldığımız günden beri, önce vatanımızda, onu paramparça ettikten sonra da milli bünyemizde ameliyat yaptılar.

Kültür emperyalizmi ile bizi bizden ve bütün değerlerimizden kopardılar.

Artık ne milliyiz ne gayr-i milli, ne batılıyız ne doğulu, ne inançlıyız ne inançsız, ne yerliyiz ne yabancı ve sonuç itibariyle ne olduğumuzu kendimiz bilmediğimiz gibi başkaları da bilmiyor!

Eskiler, insanı ‘düşünen hayvan’ diye tarif ederlerdi. Bizi düşünceden kopardılar, sadece ‘hayvan’ olarak bıraktılar. Halbuki biraz düşünsek, hakikati ceket astarımızın içinde unuttuğumuzu göreceğiz ama...

Nerdeee!

Yazının Devamını Oku