Kendimiz olamamak

Kendimizi kaybedip taklitçi olduğumuz en az üç asırdır kendimizi, kendi öz şahsiyetimizi, benliğimizi arıyoruz lakin bir türlü bulamıyoruz.

Haberin Devamı

Neden acaba?

Bizi kendimizden, kendi öz değerlerimizden öylesine kopardılar ve benliğimizi bütün kazanımlarıyla öylesine unutturdular ki, öz cevherimizi hala başka yerlerde, başka ideolojilerde ve başka diyarlarda arıyoruz.

Halbuki bizim hastalığımız milli; reçetemiz de milli olmalı değil mi? Öyle değil; hastalığımızın teşhisini de yanlış koyuyorlar, reçetesini de yanlış veriyorlar.

Kuvvet ve kudretimiz elimizden gidip, emperyalistlerin kapısında uydu yapıldığımız günden beri, önce vatanımızda, onu paramparça ettikten sonra da milli bünyemizde ameliyat yaptılar.

Kültür emperyalizmi ile bizi bizden ve bütün değerlerimizden kopardılar.

Artık ne milliyiz ne gayr-i milli, ne batılıyız ne doğulu, ne inançlıyız ne inançsız, ne yerliyiz ne yabancı ve sonuç itibariyle ne olduğumuzu kendimiz bilmediğimiz gibi başkaları da bilmiyor!

Haberin Devamı

Eskiler, insanı ‘düşünen hayvan’ diye tarif ederlerdi. Bizi düşünceden kopardılar, sadece ‘hayvan’ olarak bıraktılar. Halbuki biraz düşünsek, hakikati ceket astarımızın içinde unuttuğumuzu göreceğiz ama...

Nerdeee!

Düşman, iki özelliğimizi hedefine koyup üzerimize çullandı. Bunlardan biri Halifelik, bir diğeri ise mukaddes kitabımız Kur’an-ı Kerim’di. Bugün Hıristiyan dünyasının Papa’sı var ama üç milyarlık İslam aleminin başı yok. Üstelik İslam dininin en büyük özelliği Tevhid-Birlik dini olmasıdır. Baş olmayınca, her uzuv ayrı telden çalıyor ve İslam alemi bu günkü keşmekeş, dağınık halini yaşıyor.

Sözde İslam aleminde herkes (her devlet!) baş olmuş lakin hiçbirinin soğan başı kadar kıymet-i harbiyesi yok!

Halifelik müessesesi neden düşmanın (İngiltere) hedefindeydi? İngiliz diyor ki: “Biz, koca Britanya İmparatorluğu, onca sömürgelerimizi, çuvallar dolusu altın harcayarak disiplin altına alamıyor, sürekli isyanlarla karşılaşıyoruz. Oysa Osmanlı, onca tebaayı senede, sadece iki kez dini bayramlarda Halife’nin selam-ı şahanesi gönderilmekle huzur içinde idare ediliyor. Bir diğeri de Müslümanların, emir ve yasaklarına sımsıkı uydukları kutsal kitapları olan Kur’an-ı Kerim’dir. Bu ikisini Müslümanların elinden alırsak (onları amaçsız, fonksiyonsuz kılarsak) Müslümanlar başsız ve gayesiz kalırlar.”

Haberin Devamı

Kur’an-ı Kerim’den öylesine koparıldık ve onun mana ve ehemmiyetini öylesine yitirdik ki, onu ancak ölünce hatırlamaya çalışıyoruz. Halbuki o, asıl diriler için indirilmiş, değiştirilmemiş tek kutsal kitaptır.

Evlerimizin en müstesna köşesindeki Kur’an-ı Kerim adeta rafa kaldırılmış şekilde bize bakıyor, biz ona bakıyoruz.

Biz de marka Müslümanları olarak, onu, yalnızca ölünce hatırlamaya çalışıyoruz!

Sahi; biz kimiz, neyiz ve neye memuruz?

Bunun kararını vermenin zamanı bugün değilse ne zamandır?

Daha ne kadar maskeli balo oynamaya devam edeceğiz?

Yazarın Tüm Yazıları