3 Haziran 2004
<B>IMF</B>’ye söz verilen düzenlemeler, heyet gelmeden önce <B>TBMM</B>’ye sevk edilerek hızlandırılmaya çalışılıyor. Bunlardan biri; gelirleri, en azından kağıt üzerinde yüksek göstermek için hazırlanan yasa taslağı. Bu taslak, bütün özel gelir ve fonların bütçe geliri haline getirilmesini, bakanlıkların tahsil ettiği gelirlerin bütçeye alınmasını öngörüyor. Bu düzenlemeler bazı bürokratları, ‘hizmetleri aksatacağı’ gerekçesiyle tedirgin ediyor ama belli ki en azından kağıt üzerinde gelirler artırılmış olacak. Dolayısıyla, faiz dışı fazla hedefi bu tür düzenlemelerle tutturulmaya çalışılacak.
IMF’ye söz verilen düzenlemelerden biri de Bağımsız Gelir İdaresi’ne ilişkin. Bu uzun zamandır dile getirilen ama Maliye Bakanlığı bürokrasisinin direnci nedeniyle, şimdiye kadar yerine getirilemeyen bir düzenleme.
IMF Heyeti son gelişinde bu konuda iyice ısrarlı oldu ve bağımsız bir Gelir İdaresi’nin oluşumu için yasa hazırlanmasını, bunun 8’inci gözden geçirme için şart olduğunu belirtti.
Şimdi bir taslak hazırlandı ve imzaya açıldı. Ancak hazırlanan taslak konusunda tartışmalar bitmek bilmiyor. Belli ki bu tartışmalar önümüzdeki günlerde de devam edecek.
IMF’yle toplantıya katılan yetkililerden bir bölümü, hazırlanan yasa taslağının IMF isteklerine göre düzenlendiğini belirtirken, bazı uzmanlar ise IMF’nin tüm taleplerinin bu taslağa yansımadığını söylüyorlar.
Aslında bu tartışmalar biraz da, hálá devam eden ‘Kurullar arası çatışma’dan kaynaklanıyor galiba. Çünkü anladığımız kadarıyla başkanlıkta hakimiyet kuracakları belli olan hesap uzmanları, Bağımsız Gelir İdaresi’ne hem politika, hem de uygulama fonksiyonunu almak istiyorlar. Halbuki hazırlanan taslak, uygulama ile politikayı birbirinden ayırıyor ve Maliye bakanlığı bünyesinde yeni bir genel müdürlük kurularak, hem gelir bütçesi yapılmasını, hem de politika üretme fonksiyonunu Bakanlığın bünyesinde bırakıyor.Yani bağımsız başkanlığa burada üretilen politikaları uygulamak kalıyor.
Peki, IMF bu işe ne diyor?
Özellikle hesap uzmanları, bu fonksiyonların ayrılmasını IMF’nin istemediğini, bakanlık bürokrasisinin politika üretme fonksiyonunu bırakmak istemediği için, böyle bir taslak hazırlandığı görüşünü savunuyorlar.
Halbuki IMF’yla bu görüşmelere girdiklerini kaydeden bazı uzmanlar ise, politika üretme ile uygulama işlevlerinin birbirinden ayrılmasını IMF’in istediğini, taslağın da IMF’nun istekleri doğrultusunda hazırlandığını kaydediyorlar.
Hatta IMF’yle yapılan son toplantıda, çoğu hesap uzmanı olan bakanlık bürokratlarının bu fonksiyonların ayrılmasına razı olmadığını ama Bakan Unakıtan’ın IMF’ye destek vermesiyle, bu fonksiyonların ayrılmasını öngören taslağın son şeklini aldığını söyleyenler bile var.
Bize de daha önce, bu fonksiyonların birbirinden ayrılmasını IMF’in istemediği bilgisi ulaşmıştı ama öyle anlaşılıyor ki; başka konularda IMF’nin itirazları olabilir ama bu fonksiyonların ayrılmasına bir şey demeyecekler.
Bence fonksiyonların ayrılması, hükümetin politika belirleme açısından inisiyatif alması açısından olumlu. Ama belli ki uygulamada çok büyük sıkıntılar çıkacak. Hükümet, kimden ne kadar vergi alıp, bu kaynakları nereye kullanacağını belirlemesi gereken siyasi organ. Aslında demokrasinin olmazsa olmaz koşullarından biri hükümetin bu tercihini ortaya koyup, ona göre seçmenlerden oy istemesi ama Türkiye’de bu işlemiyor.
Şimdi bu yapıyla bağımsız bir gelir idaresi oluşturunca ne olacak derseniz, bence epeyce bir karışıklık olacak. Gelir İdaresi ile Maliye Bakanlığı bünyesindeki genel müdürlüğün çatışması kaçınılmaz. Hele ki Başkanlıkta hesap uzmanları hakimiyetinin oluşacağını göz önünde tutarsanız, bakanlıktaki genel müdürlüğü hesap uzmanı olmayan bir kişi atanırsa, işler iyice arapsaçına döner. Bunu, genel müdürlüğe de hesap uzmanı atanması gerektiği için değil, BDDK’daki gibi ‘grupçuluğun yaratacağı dar görüşlülüğü’ hatırlatmak için söylüyorum.
Yazının Devamını Oku 
1 Haziran 2004
IMF bu kez daha önceki gözden geçirmelere kıyasla çok daha kapsamlı bir görüşme için geliyor. Perşembe günü İstanbul’da olacak heyette, Avrupa Bölümü Direktörü Michael Deppler ile İcra Drektörü Willy Kiekens da yeralacak. Hazine Müsteşarlığı konuyla ilgili yaptığı açıklamada, ‘8’inci Gözden Geçirme’de, makro ekonomik gelişmeler, kamu maliyesi ve para politikası ile yapısal reform alanlarındaki ilerlemelerin değerlendirileceğini, mali disiplinin kalıcığı için vergi idaresi ve sosyal güvenlik reformlarıyla, bankacılık ve özelleştirmedeki gelişmelerin de ele alınacağı söyledi. Bu görüşmeleri daha kapsamlı kılan nedenlerden biri IMF’nin Ana Sözleşmesi gereğince, tüm üye ülkelerle düzenli aralıklarla gerçekleştirilen ‘4’üncü madde konsültasyonu’nun da bu ziyaret sırasında yapılması. Bu kapsamda, İstanbul’da özel sektör temsilcileri ve sivil toplam örgütleriyle görüşmeler de yapılacak.Görüşmeleri kapsamlı kılan diğer neden, IMF’le 2005 ve sonrası dönemede ilişkilerin biçiminin de tartışılacak olması. Hazine açıklamasında, ‘ülkemiz ve IMF ilişkileri konusunda da ilk görüş ve değerlendirmelerin ele alınacağı’ belirtirken, ‘Bu kapsamdaki görüşmelerin, 8’inci Gözden Geçirme ve 4’üncü madde görüşmelerini izleyen dönemde devam etmesi ve sonuçlandırılması öngörülmektedir’ ibaresine yer verdi.Hazine açıklamasındaki bu ibarenin biraz yadırgatıcı bir ibare olduğunu söyleyebilirim. Uzun süredir IMF’le ilişkilerin ne olacağına biran önce karar verilmesi gerektiğini, piyasalarda yaşanan son çalkantıdan sonra bunun şart olduğunu düşünenlerdenim.Bu nedenle, 4’üncü madde konsültasyonundan sonraya kalacak kararın, piyasaları olumsuz etkilemesinden endişe duyuyorum. Çünkü konsültasyonu için heyet bir rapor taslağı yazacak, bu taslak Türkiye’ye gönderilip itirazlar sorulacak, itirazların ardından rapora son şekli verilip, diğer ülke raporlarıyla birleştirilecek.Hazine, IMF’le ilişkinin ne olacağı konusunda verilecek kararın ‘8’inci gözden geçirme ve 4’üncü madde görüşmelerini izleyen dönemde devam etmesi ve sonuçlandırılması’ diyerek, bence Hükümetin bu konuda karar vermek için zaman kazanma isteğini ortaya koyuyor. Yani, konsültasyon raporunun sonrasına kalmasa bile, bu görüşmeler sırasında hemen karar verilmesinin beklenmemesi gerektiğini, buna daha sonra karar verileceğini anlatmaya çalışıyor. Daha doğrusu, bir şekilde piyasaları, bu gecikmeye hazırlamaya çalışıyor.Bence yanlış bir iş yapılıyor. Bu ibare bana, son günlerde Ankara’daki ‘Hükümet AB’den gelecek raporu bekleyip, IMF ile yeni ilişki biçimine öyle karar vermek istiyor’ yolundaki söylentinin gerçek olabileceğini düşündürdü. Böyle bir gecikme bence hata olur.Çünkü; uluslararası gelişmeler hálá hassas dengede gidiyor, yani geçen ay yaşadığımız çalkantının heran tekrarlanma ihtimali var. 2-3 milyar dolar piyasadan çıktığında neler olabildiğini gördük. ABD’nin, Avrupa Merkez Bankası’nın verecekleri faiz kararları, OPEC kararları, heran yeniden çalkantılara yol açabilecek büyüklükte. Bu nedenle, ekonominin dışardan gelecek şoklardan etkilenmesini azaltmak için, biran önce IMF’le ilişkilerin ne olacağına karar verilmesi gerekiyor. Yaşadığımız çalkantının bir numara büyüğünü yaşasak bile, birdenbire panik havası oluşabilir, bunu gördük. Tam sakinleştik derken yeni bir çalkantı ise istikrarsızlığı körükleyecektir.Hükümetin görmediği bir başka gerçek de AB’nin müzakere sürecini başlatması ya da başlatmaması ihtimallerinin hálá ‘IMF çıpası’na ihtiyaç duyuyor olabileceği...AB’nin kendisi detaylarla uğraşamayacağı için, Türkiye’nin IMF’le stand-by’ın sürdürmesini isteyeceğini, aynı zamanda kendileri IMF yönetiminde olduğu için bunu rahatlıkla dayatabileceğini daha önce de yazdık, ancak anlatamadık. Eğer niyet geciktirmekse demek ki; Hükümet ekonomideki hassasiyeti tam anlayamadı.
button
Yazının Devamını Oku 
31 Mayıs 2004
<B>BANKALAR</B> Birliği, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) nın isteği üzerine, mevcut bankacılık yasasında yapılacak değişiklikleri toplam 34 sayfada ve 75 madde ile toplayıp, bu ayın başında Kuruma gönderdi. BDDK’nın hazırlayıp, Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener kanalıyla, geçen hafta bankalara gönderdiği yasa taslağı ise 191 i asıl, 4 ü ek, 14’ü geçici olmak üzere toplam 209 maddeden oluşuyor. Sayfa sayısı ise 102’yi bulmuş
Bu yasa taslağı belli ki daha çok değişecek. Zaten, duyduğumuz kadarıyla taslak, Kurulda da öyle detaylarıyla konuşulmuş değil. Kurul üyeleri, ‘Nasıl olsa bu taslak çok değişir, herkesten görüş alınacak o nedenle daha fazla uzatmamak için fazla tartışılmadı’ havasındalar.
‘Peki bu yasa taslağı neden fazla tartışılmadan kamuoyuna sunuldu?’ derseniz, yanıtı açık: Dünya Bankası ile süren kredi görüşmelerinde belli bir aşamaya gelinmesi için, daha doğrusu kredinin kullanılabilmesi için, bu yasanın biran önce TBMM’ye sunulması gerekiyordu. Zaten Abdüllatif Şener de bu taslağın yasalaşmasının Eylül-Ekim’i, yani TBMM’nin yeni yasama yılını bulacağını söylüyor. Yani bu taslak, önümüzdeki ay TBMM’ye sunulsa bile, belli ki daha sonra çok değişecek. Kısacası; yasalaşması için önümüzde çok uzun bir süre var ve biraz da formalite nedeniyle bu kadar aceleci davranılmış.
BDDK, taslak için sadece bankalardan eleştiri beklemiyor. Örneğin Başbakanlık, Merkez Bankası, Hazine gibi diğer ilgili kuruluşlardan da çok sayıda eleştiri ve değişiklik önerisinin gelmesi bekleniyor.Taslakta yeralan bazı yeni tanımların AB ile uyum için olduğu söyleniyor. Ancak bu tanımlar konusunda bile, çeşitli yerlerden eleştiri ve değişiklik önerileri gelebilir. Taslakla BDDK yönetimi hem idari, hem mali açıdan bağımsızlığını güçlendirecek maddeleri eklemiş. Denetim ise sadece Sayıştay’a bırakılıyor. Bu maddelerin bağımsız kurumlar için hazırlanan çerçeve yasa taslağına ters düştüğünü,bu nedenle Başbakanlıktan tepki gelmesini zaten Kurul da bekliyor. Bu maddeler herhalde, ‘Kurumun itibarını korumak için’ bu taslak içinde yeralmış. Yine BDDK; Merkez Bankası bağımsızlığına açıkca ters düşen maddeleri taslağa eklemiş, bunların böyle çıkması beklenmemeliÖ
BDDK, hazırladığı her taslakta olduğu gibi, yine taslağın içine Kurul Başkanı, üyeleri ve çalışanlarının özlük hakları ile mali durumlarını iyileştiren maddeler koymuş. Bu kez değişik bir yol denenip, tepkileri azaltmak için ‘Kurul üyeleri ve başkanın maaşının Merkez Bankası Başkanının maaşıyla aynı olması’ maddesi konup, dolaylı artırım yolunu seçmişler. Yani, her kamu görevi yapanın gözünü diktiği Merkez Bankası maaşlarına yine göz dikilmiş. Daha önce bu tür maddeler TBMM’den geri çevrildi, şimdi ne olacağını göreceğiz. Belki TBMM’ye bile gelmeden Başbakan ve bakanların tepkileri ile bu maddeler çıkabilir.
Tepki Yasası izlenimi
BANKACILAR henüz taslağı tam olarak inceleyebilmiş değil. 9. bölüme kadar Bankalar Birliği isteklerinin yeraldığını, daha sonrasının tümüyle BDDK’nın eseri olduğunu söylüyorlar.
Ancak; 5 yılda bu 10. bankacılık yasası ve hala yapılacak değişikliklerde ‘tepki yasası’ izlenimi ağır basıyor. Bankacılar bundan oldukça şikayetçi.
Bankacılara verilen hem hapis, hem para cezaları önemli ölçüde artırılmış, BDDK ve TMSF’nin yetkileri artırılmış, yeni yeni kurumlar , komisyonlar oluşturuluyor yani bürokratik mekanizma daha da genişletiliyor izlenimi veriliyor.
Taslak hakkında genel bir yargı belirtmek konusunda bankacılar, doğal olarak, temkinli davranıyorlar. Daha iyi incelenmesi gerektiğini, sonra genel bir yargıda bulunabileceklerini söylüyorlar. Ama bir yandan da değişiklik isteklerini biriktirmeye başlamışlar...
Bu kez tepkiden sadece bankacılar değil gazeteciler de nasibini almış durumda. Bankalar Birliği, ‘itibar’ başlığı altında, bankalar hakkında ‘asılsız haber’ yayanlar için, son krizde çok yakınılan internet mesajlarını da içerecek biçimde, çeşitli cezalar getirilmesini istemiş. Ama bakıyorsunuz BDDK bu durumu iyice abartmış ve bankalar hakkında ‘aslı olsun olmasın’ olumsuz haber yayanlara kapsayacak biçimde değiştirmiş.
Maddeye baktığınızda ancak sıkıyönetim dönemlerinde görülebilecek bir içerik görüyorsunuz. Eğer bu madde böyle yasalaşırsa, isim vererek, ya da vermeden herhangi bir banka hakkında aslı olan haberleri bile yazamayacaksınız. Zaten finans sektörüne ilişkin haberlere de bu tür sansürler getirilmiş. Kısacası; her türlü medya organında, artık banka haberi pek göremeyeceksiniz. Herhalde, sadece bankalardan gelecek basın bildirileri haber olacak. Örneğin Moody’s banka ratinglerini yayınladı ve bir bankanın ratingi düştü diyelim , bu aslı ve kaynağı belli olan bir haber değil mi? Taslak böyle yasalaşırsa bu raporların yazılması bile suç sayılabilir.
Hükümet bilgi edinme yasası çıkarıyor, şeffaflık diyor, basın yasası hazırlıyor, bu arada halkın haber alma özgürlüğü var ama BDDK bunların hiçbirini kaale almıyor.
Bu madde aynen yasalaşırsa, örneğin Uzan Grubu benzeri bir grup çıkıp, her türlü usulsuz, yasa dışı yola sapsa bile, yaptıklarını yazamayacaksınız. Taslaktaki bu maddenin böyle yasalaşacağını hiç zannetmiyorum; çünkü anayasa ve yasalara aykırılığı çok açık. Ama BDDK yönetiminin anlayışını göstermesi açısından çok çarpıcı.
Yazının Devamını Oku 
27 Mayıs 2004
<B>BANKACILIK</B> Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) tarafından hazırlanan yasa taslağı ortaya çıktı. Taslak önümüzdeki dönemde çok tartışılacak ama bu metin, daha önce hazırlanan‘bağımsız kurumlarla ilgili çerçeve yasa taslağı’ ile birlikte düşünülmek zorunda. Birlikte bakıldığında; Hükümetin niyetinin, ‘bağımsız kurumların yetkilerinin tırpanlanması ve ekonomide her işin yeniden siyasi otoritenin eline geçmesi’ olduğu, açıkça ortaya çıkıyor.
Bu iki taslak birlikte düşünüldüğünde, rahatlıkla şunu söyleyebiliriz ki; ‘Bankacılıkta siyasi otoritenin egemen olduğu Hazine yönetimi dönemi’ne, hızla geri dönülüyor. Hükümetin şimdiye kadar ki uygulamaları da, hazırladığı taslaklar da, ANAP’ın ilk döneminde olduğu gibi, banka sahipleriyle birebir ilişkiye girip, onların gelecekleriyle ilgili kararları tekeline alma isteğini açıkça ortaya koyuyor. Yani banka kurmalara ve kapatmalara, gözetim altına almalara, bankacılıkla ilgili rasyoları bazı banka sahipleri lehine ya da aleyhine değiştirmeye, denetimin dozu ve biçimine karar vermeye siyasi otorite, yani bağlı olunan bakan ve dolayısıyla başbakan yeniden yetkili olacak. Kısacası; bankaların ve sahiplerinin kaderlerinin yeniden, siyasi otoritenin iki dudağının arasında olduğu döneme geri dönüyoruz.
Çerçeve taslakta bağımsız kurumlarla ilgili denetim ve gözetim, hatta yönetim yetkisinin bile ellerinden alınıp, bu yetkilerin bağlı olunan bakanlara, dolayısıyla hükümete geçmesi için elden gelen yapılmış. Bankacılıkla ilgili taslak da, bence, bunun devamı niteliğinde.
Yeni taslakta yeralan ‘murakıplar kurulu başkanının üçlü kararname ile atanması’ maddesi bile, bu anlayışın, yani siyasi anlayışın yeniden bankacılıkta etkin kılınmaya çalışıldığının iyi bir örneği. Mevcut yasada Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu ve Başkanı, Kurul başkanını atıyordu. Yani bağımsız kurul tarafından yapılan atama yapılacak değişiklikle siyasi otoriteye bırakılıyor. Zaten murakıplarla ilgili yetkilerin artırılması maddeleriyle birleştiğinde, bu kurulun siyasi otoritenin güdümü altında güçlendirilmeye çalışıldığı, daha doğrusu ‘tek otorite’ yapılmaya çalışıldığını açıkca görüyorsunuz.. Belki de o nedenle, AKP döneminde atanan murakıp olmayan bürokratlar bile, yıldırılıp Kurumdan gönderiliyor.
Bilindiği gibi; İmar Bankası’yla ilgili işlemlerin incelenmesi ve bu yolsuzluğun nereden kaynaklandığını araştıran, bir daha bu tür olayların tekrarlanmaması için nelerin yapılması gerektiğini saptayacak, bir komisyon oluşturuldu. IMF’in ısrarlarıyla, bu komisyon bağımsız olabilmesi için, yabancı uzmanlardan oluşturuldu. Kurul 15 gündür çalışıyor ve raporunu tamamlaması için daha iki ay süresi var. Bu kendilerine verilmiş bir süre...
IMF’le görüşmelerde, yeni yasada bu bağımsız komisyonun hazırlayacağı raporun gözönüne alınacağı, yeni yasada yeralacak, özellikle denetim ve gözetimle ilgili maddelerde komisyon saptamalarının da yeralacağı, buna göre mevzuat değişikliklerine gidileceği söylenmişti.
Ancak BDDK, İmar Bankası Komisyonu’nun raporunu beklemeden, alelacele, ‘nitelikli ortak’ gibi, tam ne olduğu bilinmeyen, büyük ihtimalle çeviri olduğu anlaşılan tanımlara da yer verip, yüzlerce maddelik bir taslak oluşturdu. İmar Bankası komisyonu deneyimli, çağdaş ülke örneklerini iyi bilen yabancı uzmanlardan oluşuyor ve İmar Bankası gibi olayların tekrarlanmaması için, sağlıklı önerilerde bulunması bekleniyor. Çoğu denetimle ilgili maddeden oluşan taslak için neden bu rapor beklenmedi? Belki de İmar Bankasında, murakıp sisteminin işleyişinden sıkıntı çıktığı belirlenip, değiştirilmesi istenecekti, olabilir mi?
Yeni yasada sektörün taleplerinin ne kadar yer aldığını, Bankalar Birliği kendi önerisini açıklamadığı için, şimdilik bilemiyoruz. Ancak bazı maddeler şüphe uyandırıyor. Örneğin 1999’da 20 trilyon olan banka kuruluşu sermaye şartının taslakta 30 trilyon lira olarak yeralması. O dönemin değerleri ve çekilen sıkıntılara bakıldığında, bizce kabaca 100 trilyonu bulması gereken sermaye şartı, 50 trilyon bile çok bulunup, 30’a indirilmiş. Yetkinin siyasi otoriteye alınması niyetiyle birlikte düşünüldüğünde, ‘Bu kadar düşük sermaye şartı ile acaba birilerine yeni banka kurma izinleri yolu mu açılıyor?’ sorusu, sizin aklınıza gelmiyor mu?
Yazının Devamını Oku 
25 Mayıs 2004
<B>‘DUYARSIZ’ </B>denilen, en önemli olumsuz haberi bile algılamayan piyasa, son dönemde tümüyle tersine döndü. Artık piyasalarda en küçük olumsuz haberler bile abartılı algılanıyor. Yani piyasaların havası tersine döndü...
Dün, uzun süredir ilk kez piyasada olumlu bir hava, daha doğrusu ‘yumuşama havası’ gördük. Kurlar düştü, borsa yükseldi.
Ancak testi bir kez kırıldı ve piyasalardaki havanın yeniden olumluya dönebilmesi için, artık hiç hata yapılmaması gerekiyor. En azından bir süre ne yurtdışından, ne de yurtiçinden önemli sayılabilecek olumsuz bir haber gelmemeli ki; piyasalardaki bu hava kalıcı olabilsin...
İşte bu nedenle hükümetin, ekonomi yönetiminin, çok hassas olması gerekiyor.
Örneğin piyasalar şu anda Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in YÖK yasasını geri çevireceğini ve geri çevirdikten sonra hükümetin yeniden böyle bir girişime kalkışmayacağını satın almış durumda. Yani hükümet dönüp de YÖK yasasını, hem de aynen TBMM’ye getirirse, piyasalardaki bu hava aniden tersine dönüp, yeniden çalkantıya dönüşebilir.
Doğrudan hükümete bağlı olmayan, piyasalarda olumsuzluğa yol açabilecek, örneğin zamanında Tüpraş parasının ödenmemesi gibi bir haber bile piyasalarda, hiç umulmadık ölçüde olumsuzluklara neden olabilir.
Ekonomi yönetimi yeni yakaladığı bu havanın kıymetini bilmeli. Eğer hata yapılmazsa, havanın daha da olumlu hale gelmesi bile sağlanabilir.
BDDK’DA ‘YETKİN
BELLEK’ KALMADI
Özetle; herkes kura bakıyor ve dün kurdaki hareket moralleri düzeltti. Eğer kurlar, bu seviyelerin biraz altında, istikrar kazanırsa, giden yabancıların bir kısmının geri dönüşü bile başlayabilir. Yani kurda istikrar gören yabancı bu kurdan döviz bozdurup yükselen faizlerle kağıt alabilir, örneğin bugünkü ihaleye girebilir. Aslında sadece yabancılar değil, kağıttan zarar eden yerliler de, dönen kağıtların yerine bu faizden kağıt almayı tercih edebilir.
Piyasanın isteği üzerine Hazine’nin açtığı kısa vadeli ihaleler, bunun için uygun olabilir. Bugünkü ihale yeni trendi göstermesi açısından ilginç olacak.
Hükümetin hiç hata yapmaması derken, sadece kararları zamanında alması ya da yanlış karar almamasını kastetmiyorum. Örneğin; son yaşanan çalkantının bu kadar olumsuz etki yapmasında, bence ekonomi yönetimindeki yetkin kişilerin azalması ve siyasi otoritenin yeterince ve zamanında bilgilendirilmemesi de önemli rol oynadı. Daha doğrusu ‘direnecek bürokrat’ sayısının azalmasının...
Önümüzdeki dönem, ekonomi yönetiminin en kritik alanlarından biri, yine bankacılık olacak. Son çalkantının çıkardığı faturanın tenmizlenmesi bile başlı başına yeterli ve uzman bir kadro gerektiriyor. Ancak bunun olduğunu söyleyemediğimiz gibi, bunu yapacak kuruluş olan BDDK’daki erozyonun giderek büyüdüğünü görüyoruz.Az kalan’piyasanın güvendiği kişiler’ de gidiyor...
Son olarak BDDK Başkan Yardımcısı Ercan Türkay da bu görevinden ayrılıp, Merkez Bankası’nda danışmanlığa geçti. Türkay, Hazine Müsteşarı İbrahim Çanakçı’nın yakın arkadaşı idi. Sadece Türkay değil, Çanakçı’nın yerine Daire Başkanı olan, yine DPT kökenli Memduh Aslan Akçay da BDDK’dan ayrıldı ve Hazine’de boşalan Dış Ekonomik İlişkiler Genel Müdürlüğü görevine, vekaleten atandı. BDDK’de ‘bellek’ görevi gören, çok az sayıda insan kaldı. Kalanların çoğu da eski kuruluşlarına geri dönmek için çalışıyorlar. Yani; BDDK tümüyle bankalar yeminli murakıplarına kalıyor. Bir de, eski bürokratlara ‘Siz ülkeyi IMF’ye sattınız’ diye, herkesin önünde çıkışabilecek kadar sığ düşünen, parti tarafından üst düzeye atanmış ‘akademisyenler’e, tabii ki...
Sizce piyasalar için bu durum, en üst düzeyde risk unsurlarından biri değil mi? Bu olanları, IMF anlaşmalarını imzalayan, uygulayan hükümet görmüyor mu? Bu atadığı üst düzey BDDK görevlisine göre hükümet de, ülkeyi satmış olmuyor mu? Merkez parti sadece ‘söylem’le olunabilir mi, yoksa atamalar başta olmak üzere artık icraatlarda bunu gösterme zamanı gelmedi mi?
Yazının Devamını Oku 
24 Mayıs 2004
<B>KISA</B> süre içerisinde İngiltere’den ikinci, üst düzey ziyaret gerçekleşiyor. İngiltere Başbakanı Tony Blair’in geçen haftaki ziyaretinden sonra, Prens Andrew, ‘İngiltere’nin Ticaret ve Yatırım Özel temsilcisi’ sıfatıyla, bugün Türkiye’de olacak. 26 Mayıs’a kadar Ankara ve İstanbul’da resmi temaslarda bulunup işadamlarıyla görüşecek olan Prens Andrew, boru hattı çalışmalarını yerinde görmek için Ceyhan’ı da ziyaret edecek.
Daha önce Cumhuriyetin 75. yıl kutlamaları nedeniyle 1998’de Türkiye’ye gelen Prens Andrew’un, bu ikinci Türkiye ziyaret olacak. Prens Andrew, ziyareti öncesinde, yapacağı temaslar hakkında, sorularımızı yanıtladı.
Blair’in temasları sırasında oluşturulan ‘İş Planı’nın yatırım ve ticaret bölümleriyle ilgili Türk özel sektörü temsilcileri ile görüşmeler yapacağını belirten Prens Andrew, beraberinde bir işadamı Heyeti ile birlikte gelmiyor ama, İstanbul’da Türk ve İngiliz işadamları ile bir araya gelecek. Ankara’da Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından da kabul edilecek olan Prens Andrew, Türkiye’deki İngiliz yatırımcıların firma kontratları ve piyasaya giriş konusunda bazı sıkıntıları olduğunu, bu sıkıntıları, temasları sırasında yetkililere ileteceğini söyledi. İngiliz şirketlerinden BP’nin Hopa açıklarındaki petrol arama çalışmalarının olumlu sonuçlar verdiğini ve bu yıl sonu ya da önümüzdeki yılın başlarında sondaj çalışmalarının başlayacağını kaydeden Prens Andrew, İngiliz yatırımcıların Türkiye’de iddialı özelleştirme programı, enerji ve telekomünikasyon alanlarına ilgi gösterdiğini, Türk ve İngiliz işadamlarının üçüncü ülkelere de girmek için ortak teknoloji yatırımlarına girmesinin yerinde olacağını söyledi.
DESTEKLİYORUZ
Prens Andrew, yabancı sermaye iklimi ve yasal çerçeve iyileştikçe, şeffaflık arttıkça, artan sayıda İngiliz firmalarının Türkiye’ye yatırım için geleceğine inandığını kaydederek, İngiltere’nin AB konusunda Türkiye’ye verdiği desteği de tekrarladı. Prens Andrew’un Türkiye ziyareti ile ilgili sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:
- Ziyaretiniz nedeniyle Türkiye kamuoyuna vermek istediğiniz mesajlar nelerdir?
- Türk halkını reform yolunda gösterdiği çabalar konusunda cesaretlendirmek isterim. Günümüzün global ortamında Türkiye Batı ve Doğu arasında bir köprü olabilir. Türkiye’nin AB’nin ekonomik ve politik çerçevesine entegrasyonunu tamamlaması hem Türkiye hem de AB ve İngiltere için çok önemlidir.
- Bu Türkiye’ye ilk ziyaretiniz mi olacak? Gündeminizdeki ana konuları özetleyebilir misiniz?
- Aslında bu benim Türkiye’ye ikinci ziyaretim. İlk ziyaretim 1998 yılında Türkiye Cumhuriyetinin 75’nci yıldönümü kutlanırken olmuştu. Ziyaretimin amacı Türkiye ve İngiltere arasında halihazırda varolan dost ilişkileri pekiştirmektir. İki ülke arasındaki karşılıklı ilişkinin en önemli hususlarından biri ticari ilişkilerdir. Bu ziyareti İngiltere’nin Ticaret ve Yatırım Özel Temsilcisi sıfatıyla yapmaktayım. Ve bu ziyaretin karşılıklı ticari ilişkilerin gelişmesine katkıda bulunmasını umuyorum.
- Türkiye’yi ziyaretinizde hangi yetkililerle görüşeceksiniz, programınız hakkında bilgi verir misiniz?
- Ziyaretim sırasında Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer, Enerji Bakanı Sayın Hilmi Güler ve Devlet Bakanı Sayın Kürşad Tüzmen ile görüşmelerde bulunacağım. Ayrıca Bakü-Ceyhan-Tiflis projesinin Ceyhan’daki tesislerini ziyaret edip çalışanlarla tanışacağım. İstanbul’da ise Türk İngiliz İş Konseyi tarafından düzenlenecek konferansta Türk ve İngiliz işadamlarıyla biraraya gelme fırsatı bulacağım.
Şeffaflık arttıkça İngiliz yatırımı da artar
- Sizce Türkiye-İngiltere ticaret hacmi yeterli düzeyde mi? Hem ticaretin artırılması hem de yatırımlar konusunda neler yapılabilir, işbirliği imkanları artırılabilir mi?
- Son birkaç yılda karşılıklı ticaret hacmi büyük artış kaydetti. 2002 ve 2003 yılları arasında ticaret hacmi yüzde 20’nin üzerinde artarak 8 milyar dolar oldu. Son iki yıldır ticaret dengesi ise Türkiye’nin lehine döndü. Geçen sene Türkiye İngiltere’ye karşı 1.7 milyar dolar ticaret fazlası verdi. Ama ticaret hacminin ve özellikle yatırımların daha da artmasını istiyoruz. Bildiğiniz gibi HSBC, Tesco, BP, Marks and Spencers, Cadbury
Schweppes ve Commercial Union gibi belli başlı İngiliz şirketleri halihazırda Türkiye’de faaliyet göstermekteler. Ancak Türkiye’deki yabancı sermaye iklimi ve yasal çerçeve iyileştikçe ve şeffaflık arttıkça artan sayıda İngiliz firmanın Türkiye’de yatırım yapmak isteyeceğini umuyoruz. Bunun haricinde İngiltere hükümeti bankacılık ve sermaye piyasaları, emeklilik fonları piyasası ve Özel ve Kamu Sektör Ortaklıkları gibi alanlarda Türkiye’nin AB standartlarını yakalaması amacıyla bir çok teknik destek projesi de yürütmektedir.
- İngiliz şirketlerin özellikle petrol alanında Türkiye’de yaptığı yatırımların artırılması, bu alanda ortak yatırımların çeşitlendirilmesi, önümüzdeki dönemde söz konusu olabilir mi?
- British Petroleum (BP) Hopa yakınlarında, Doğu Karadeniz sahillerinde TPAO ile birlikte petrol arama faaliyetlerini sürdürmektedir. Sismik araştırma sonuçları çok cesaret verici ve sondaj çalışmalarının bu sene ya da gelecek sene başında başlaması kuvvetle muhtemel. Sözkonusu çalışmaların Türkiye’nin stratejik önemini artırmasını ve BP’nin Karadeniz Hazar petrol projesine olan taahhüdünü göstermesini umuyorum. Bildiğiniz gibi BP Bakü-Tiflis-Ceyhan projesi konsorsiyumunun ana firmalarından biri ve bu hayati projenin Mayıs 2005’te tamamlanması planlanıyor.
Prens Charles’ın kardeşi
Kraliçe Elizabeth ile Prens Phillip’in üçüncü çocukları olan York Dükü Andrew, Prens Charles’in kardeşi ve tahtın da dördüncü varisi. 1986 yılında Sarah Ferguson ile evlenip York Dükü unvanını alan Andrew ile Ferguson 1996’da boşandı. Andrew’un iki kızı bulunuyor.
Özelleştirme ile ilgileniyoruz
- İngiltere’nin, Türkiye’de sabit sermaye yatırımı için düşündüğü yeni alanlar var mı? Yeni yatırım alanları ya da projeler konusunda önerileriniz olacak mı?
- Türkiye’nin iddialı özelleştirme programı ve enerji ve telekomünikasyon sektörlerinde devam eden liberalizasyon çalışmaları İngiliz yatırımcıların ilgisini çekmekte. Ve tabi ki perakendecilik sektörü her zaman popüler. Sadece geçen sene Tesco Kipa marketler zincirine büyük bir yatırım yaptı.
İngiliz şirketlerinin sorunlarını konuşacağım
- Türkiye’deki İngiliz şirketlerinin sorunları var mı, eğer varsa, bunları gündeme getirecek misiniz?
- Maalesef birkaç İngiliz firma kontratlarından kaynaklanan ve piyasaya giriş konusunda bir takım sorunlarla karşılaşmaktalar. Mevcut hükümet bu sorunları çözme ve yabancı yatırımın önünü açma konusunda çok kararlı. İngiliz firmaların sorunlarını görüşmelerim sırasında Türk yetkilileriyle görüşeceğim.
- Ziyaretinizde İngiliz işadamları da size eşlik edecekler mi? İstanbul’da Türk işadamları ile yapacağınız temaslarda vereceğiniz mesajlar, üzerinde duracağınız konular neler olacak?
- Ankara’ya ziyaretimde beraberimde bir işadamı heyeti olmayacak, ancak 26 Mayıs tarihinde İstanbul’daki Türk İngiliz İş Konseyi toplantısında çok sayıda Türk ve İngiliz işadamıyla görüşeceğim. Bu sebeple İngiltere’den bir işadamı heyeti İstanbul’a gelecektir. Ayrıca burada da faaliyet gösteren birçok İngiliz firma var. Onların temsilcileriyle de biraraya geleceğim. Türk özel sektörünün hayli dinamik yapısından çok etkilendiğimi belirtmek isterim. Son iki yıldır Türkiye’nin ihracat performansı özellikle çok başarılı. Türk İngiliz iş alemine mesajım özellikle teknoloji alanında ortaklıklar kurarak, beraber üçüncü piyasalara açılmaları olacaktır.
- Başbakan Blair’in sizden önce yaptığı Türkiye ziyaretini, temaslarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Bildiğiniz gibi iki Başbakan belli başlı sektörlerde Türkiye-İngiltere işbirliğini geliştirmek üzere çok önemli bir İş Planı üzerinde mutabık kalmışlardır. Bu planın ticaret ve yatırım bölümlerinin İstanbulda katılacağım Türk İngiliz İş Konseyi toplantısında tartışılacağını zannediyorum.
Türkiye’den çok etkilendim
- Türkiye’nin AB üyeliği, Aralık’ta müzakere sürecinin başlatılması, Türkiye’nin tam üyelik süresi konusunda görüşlerinizi alabilir miyiz?
- İngiltere hükümetinin Türkiye’nin AB üyeliğine tam desteğini belirtmekten büyük mutluluk duyuyorum. Türkiye’nin hem politik hem de ekonomik alanda yaptığı reform çalışmalarından son derece etkilendiğimizi de
belirtmek isterim.
Yazının Devamını Oku 
24 Mayıs 2004
KISA süre içerisinde İngiltere’den ikinci, üst düzey ziyaret gerçekleşiyor. İngiltere Başbakanı Tony Blair’in geçen haftaki ziyaretinden sonra, Prens Andrew, ‘İngiltere’nin Ticaret ve Yatırım Özel temsilcisi’ sıfatıyla, bugün Türkiye’de olacak.26 Mayıs’a kadar Ankara ve İstanbul’da resmi temaslarda bulunup işadamlarıyla görüşecek olan Prens Andrew, boru hattı çalışmalarını yerinde görmek için Ceyhan’ı da ziyaret edecek.Daha önce Cumhuriyetin 75. yıl kutlamaları nedeniyle 1998’de Türkiye’ye gelen Prens Andrew’un, bu ikinci Türkiye ziyaret olacak. Prens Andrew, ziyareti öncesinde, yapacağı temaslar hakkında, sorularımızı yanıtladı. Blair’in temasları sırasında oluşturulan ‘İş Planı’nın yatırım ve ticaret bölümleriyle ilgili Türk özel sektörü temsilcileri ile görüşmeler yapacağını belirten Prens Andrew, beraberinde bir işadamı Heyeti ile birlikte gelmiyor ama, İstanbul’da Türk ve İngiliz işadamları ile bir araya gelecek. Ankara’da Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından da kabul edilecek olan Prens Andrew, Türkiye’deki İngiliz yatırımcıların firma kontratları ve piyasaya giriş konusunda bazı sıkıntıları olduğunu, bu sıkıntıları, temasları sırasında yetkililere ileteceğini söyledi. İngiliz şirketlerinden BP’nin Hopa açıklarındaki petrol arama çalışmalarının olumlu sonuçlar verdiğini ve bu yıl sonu ya da önümüzdeki yılın başlarında sondaj çalışmalarının başlayacağını kaydeden Prens Andrew, İngiliz yatırımcıların Türkiye’de iddialı özelleştirme programı, enerji ve telekomünikasyon alanlarına ilgi gösterdiğini, Türk ve İngiliz işadamlarının üçüncü ülkelere de girmek için ortak teknoloji yatırımlarına girmesinin yerinde olacağını söyledi.DESTEKLİYORUZ Prens Andrew, yabancı sermaye iklimi ve yasal çerçeve iyileştikçe, şeffaflık arttıkça, artan sayıda İngiliz firmalarının Türkiye’ye yatırım için geleceğine inandığını kaydederek, İngiltere’nin AB konusunda Türkiye’ye verdiği desteği de tekrarladı. Prens Andrew’un Türkiye ziyareti ile ilgili sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:- Ziyaretiniz nedeniyle Türkiye kamuoyuna vermek istediğiniz mesajlar nelerdir?- Türk halkını reform yolunda gösterdiği çabalar konusunda cesaretlendirmek isterim. Günümüzün global ortamında Türkiye Batı ve Doğu arasında bir köprü olabilir. Türkiye’nin AB’nin ekonomik ve politik çerçevesine entegrasyonunu tamamlaması hem Türkiye hem de AB ve İngiltere için çok önemlidir.- Bu Türkiye’ye ilk ziyaretiniz mi olacak? Gündeminizdeki ana konuları özetleyebilir misiniz?- Aslında bu benim Türkiye’ye ikinci ziyaretim. İlk ziyaretim 1998 yılında Türkiye Cumhuriyetinin 75’nci yıldönümü kutlanırken olmuştu. Ziyaretimin amacı Türkiye ve İngiltere arasında halihazırda varolan dost ilişkileri pekiştirmektir. İki ülke arasındaki karşılıklı ilişkinin en önemli hususlarından biri ticari ilişkilerdir. Bu ziyareti İngiltere’nin Ticaret ve Yatırım Özel Temsilcisi sıfatıyla yapmaktayım. Ve bu ziyaretin karşılıklı ticari ilişkilerin gelişmesine katkıda bulunmasını umuyorum. - Türkiye’yi ziyaretinizde hangi yetkililerle görüşeceksiniz, programınız hakkında bilgi verir misiniz?- Ziyaretim sırasında Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer, Enerji Bakanı Sayın Hilmi Güler ve Devlet Bakanı Sayın Kürşad Tüzmen ile görüşmelerde bulunacağım. Ayrıca Bakü-Ceyhan-Tiflis projesinin Ceyhan’daki tesislerini ziyaret edip çalışanlarla tanışacağım. İstanbul’da ise Türk İngiliz İş Konseyi tarafından düzenlenecek konferansta Türk ve İngiliz işadamlarıyla biraraya gelme fırsatı bulacağım. Şeffaflık arttıkça İngiliz yatırımı da artar - Sizce Türkiye-İngiltere ticaret hacmi yeterli düzeyde mi? Hem ticaretin artırılması hem de yatırımlar konusunda neler yapılabilir, işbirliği imkanları artırılabilir mi?- Son birkaç yılda karşılıklı ticaret hacmi büyük artış kaydetti. 2002 ve 2003 yılları arasında ticaret hacmi yüzde 20’nin üzerinde artarak 8 milyar dolar oldu. Son iki yıldır ticaret dengesi ise Türkiye’nin lehine döndü. Geçen sene Türkiye İngiltere’ye karşı 1.7 milyar dolar ticaret fazlası verdi. Ama ticaret hacminin ve özellikle yatırımların daha da artmasını istiyoruz. Bildiğiniz gibi HSBC, Tesco, BP, Marks and Spencers, Cadbury Schweppes ve Commercial Union gibi belli başlı İngiliz şirketleri halihazırda Türkiye’de faaliyet göstermekteler. Ancak Türkiye’deki yabancı sermaye iklimi ve yasal çerçeve iyileştikçe ve şeffaflık arttıkça artan sayıda İngiliz firmanın Türkiye’de yatırım yapmak isteyeceğini umuyoruz. Bunun haricinde İngiltere hükümeti bankacılık ve sermaye piyasaları, emeklilik fonları piyasası ve Özel ve Kamu Sektör Ortaklıkları gibi alanlarda Türkiye’nin AB standartlarını yakalaması amacıyla bir çok teknik destek projesi de yürütmektedir.- İngiliz şirketlerin özellikle petrol alanında Türkiye’de yaptığı yatırımların artırılması, bu alanda ortak yatırımların çeşitlendirilmesi, önümüzdeki dönemde söz konusu olabilir mi?- British Petroleum (BP) Hopa yakınlarında, Doğu Karadeniz sahillerinde TPAO ile birlikte petrol arama faaliyetlerini sürdürmektedir. Sismik araştırma sonuçları çok cesaret verici ve sondaj çalışmalarının bu sene ya da gelecek sene başında başlaması kuvvetle muhtemel. Sözkonusu çalışmaların Türkiye’nin stratejik önemini artırmasını ve BP’nin Karadeniz Hazar petrol projesine olan taahhüdünü göstermesini umuyorum. Bildiğiniz gibi BP Bakü-Tiflis-Ceyhan projesi konsorsiyumunun ana firmalarından biri ve bu hayati projenin Mayıs 2005’te tamamlanması planlanıyor.Prens Charles’ın kardeşiKraliçe Elizabeth ile Prens Phillip’in üçüncü çocukları olan York Dükü Andrew, Prens Charles’in kardeşi ve tahtın da dördüncü varisi. 1986 yılında Sarah Ferguson ile evlenip York Dükü unvanını alan Andrew ile Ferguson 1996’da boşandı. Andrew’un iki kızı bulunuyor. Özelleştirme ile ilgileniyoruz - İngiltere’nin, Türkiye’de sabit sermaye yatırımı için düşündüğü yeni alanlar var mı? Yeni yatırım alanları ya da projeler konusunda önerileriniz olacak mı?- Türkiye’nin iddialı özelleştirme programı ve enerji ve telekomünikasyon sektörlerinde devam eden liberalizasyon çalışmaları İngiliz yatırımcıların ilgisini çekmekte. Ve tabi ki perakendecilik sektörü her zaman popüler. Sadece geçen sene Tesco Kipa marketler zincirine büyük bir yatırım yaptı.İngiliz şirketlerinin sorunlarını konuşacağım- Türkiye’deki İngiliz şirketlerinin sorunları var mı, eğer varsa, bunları gündeme getirecek misiniz? - Maalesef birkaç İngiliz firma kontratlarından kaynaklanan ve piyasaya giriş konusunda bir takım sorunlarla karşılaşmaktalar. Mevcut hükümet bu sorunları çözme ve yabancı yatırımın önünü açma konusunda çok kararlı. İngiliz firmaların sorunlarını görüşmelerim sırasında Türk yetkilileriyle görüşeceğim.- Ziyaretinizde İngiliz işadamları da size eşlik edecekler mi? İstanbul’da Türk işadamları ile yapacağınız temaslarda vereceğiniz mesajlar, üzerinde duracağınız konular neler olacak? - Ankara’ya ziyaretimde beraberimde bir işadamı heyeti olmayacak, ancak 26 Mayıs tarihinde İstanbul’daki Türk İngiliz İş Konseyi toplantısında çok sayıda Türk ve İngiliz işadamıyla görüşeceğim. Bu sebeple İngiltere’den bir işadamı heyeti İstanbul’a gelecektir. Ayrıca burada da faaliyet gösteren birçok İngiliz firma var. Onların temsilcileriyle de biraraya geleceğim. Türk özel sektörünün hayli dinamik yapısından çok etkilendiğimi belirtmek isterim. Son iki yıldır Türkiye’nin ihracat performansı özellikle çok başarılı. Türk İngiliz iş alemine mesajım özellikle teknoloji alanında ortaklıklar kurarak, beraber üçüncü piyasalara açılmaları olacaktır.- Başbakan Blair’in sizden önce yaptığı Türkiye ziyaretini, temaslarını nasıl değerlendiriyorsunuz?- Bildiğiniz gibi iki Başbakan belli başlı sektörlerde Türkiye-İngiltere işbirliğini geliştirmek üzere çok önemli bir İş Planı üzerinde mutabık kalmışlardır. Bu planın ticaret ve yatırım bölümlerinin İstanbulda katılacağım Türk İngiliz İş Konseyi toplantısında tartışılacağını zannediyorum.Türkiye’den çok etkilendim - Türkiye’nin AB üyeliği, Aralık’ta müzakere sürecinin başlatılması, Türkiye’nin tam üyelik süresi konusunda görüşlerinizi alabilir miyiz?- İngiltere hükümetinin Türkiye’nin AB üyeliğine tam desteğini belirtmekten büyük mutluluk duyuyorum. Türkiye’nin hem politik hem de ekonomik alanda yaptığı reform çalışmalarından son derece etkilendiğimizi de belirtmek isterim.
button
Yazının Devamını Oku 
20 Mayıs 2004
<B>ŞİMDİYE </B>kadar, ekonomik hedefler içinde en fazla konuşulanı faiz dışı fazla olurdu. Buna bağlı olarak büyüme konuşuldu ama yüksek faiz dışı fazla ve enflasyonun düşüş sürecinde yüksek büyüme gerçekleşebileceği ortaya çıkınca, bu tartışmalar da bitti. Son dönemde en çok tartışılan konu cari işlemler açığı. İlk aylardaki yüksek rakamlarla, hedefin aşılabileceği, bunun da kur üzerinde yarattığı ve yaratacağı baskı tartışıldı. Son akaryakıt zammıyla artık enflasyon hedefi de tartışılmaya başlanacak.
Çünkü öğrendiğimize göre, akaryakıta yapılan yüzde 5’lik zam, mevcut açığı kapatacak düzeyde değil. Bir miktar daha akaryakıt zammının yapılması lazım. Ancak bunun için dünya petrol fiyatlarının seyrine bakılıp, dünya petrol fiyatlarındaki seyir böyle gittiği takdirde yeni zamların gündeme getirileceğini düşünüyoruz. Aksi takdirde vergi hedefi tehlikeye girecek.
Bunun dışında tarım fiyatlarındaki seyir de merakla bekleniyor. Bazı tarımsal ürünlerde hasadın iyi olmadığı, fiyatların yüksek olacağı söyleniyor ama bunun ne kadar gerçekci bir tahmin olduğunu öğrenebilmek için, biraz daha beklememiz gerekecek.
Merkez Bankası bu nedenle, uzun zamandır, enflasyon hedefi hakkında yorum yaparken, enerji ve tarım fiyatlarındaki gelişmeleri ayrı tutup, ona göre ‘hedef tutar’ diyordu.
Ancak yüzde 12’lik hedefin tutturulması konusunda, korkulan endişeler, akaryakıt zammıyla gerçekleşmeye başladı. Enflasyon hedefinin tutturulamaması birçok parametreyi etkileyecek.
Bu arada enflasyondaki düşüş sürecinin biraz daha devam edeceği ve asıl olarak temmuz ayından sonra enflasyonun yeniden artış trendine girip, yıl sonunda yüzde 12’nin tutturulacağı söyleniyordu. Şimdi, mayıs ayı enflasyon rakamları ile birlikte yukarı trendi görmeye başlayabiliriz. Ancak bu zamların ve tarım fiyatlarının asıl etkisini haziran ayından itibaren görmeye başlayacağız. Yani; enflasyonda yeniden artış trendinin başlaması biraz öne çekilmiş olacak. Kurların ithal mallar nedeniyle bu aya biraz enflasyon etkisi olacak, akaryakıt zammının bir bölümü yine bu ayın enflasyon rakamına girecek. Asıl etki haziranda görülecek. Bir de akaryakıt fiyatlarının etkilerinin yine hazirana kalacağını düşünürseniz, haziran enflasyonunun yüksek gelmesi sürpriz olmamalı.
Bu arada kurların ithalatı frenleme ve ihracatı artırma etkisinin bir-kaç ay gecikmeli olarak rakamlara yansıyacağını biliyoruz. Yani; cari işlemler tartışmasının, enflasyon tartışmasıyla birlikte önümüzdeki bir-kaç ayı kaplayacağını söylemek gerek.
Piyasalar, merakla bugün yapılacak olan takas kağıtlarının değişim ihalesini bekliyor. Yaklaşık 2 milyar dolarlık kağıdın ne kadarının dövizle değiştirileceği, ne kadarının kalacağı, piyasaların bundan sonraki seyrinde hayli etkili olabilir.
Bazı bankacılar yaklaşık 1 milyar dolarlık kağıdın yeniden dövize çevrilebileceğini , bunun piyasaları rahatlatacağını söylüyorlar. Döviz kağıdına az talep gelmesi halinde doğabilecek açık pozisyon nedeniyle, yeniden döviz alımlarının gündeme gelebileceği konuşuluyor. Tüpraş alımları da eklenince dövize önümüzdeki günlerde talep biraz artabilir.
‘Döviz talebinin artması ve fiyatların yükselmesiyle birlikte ne olacağı?’na gelince; Merkez Bankası’nın daha fazla artışa izin vereceğini tahmin etmiyorum. Merkez Bankası müdahalelerini görebiliriz.
Biliyoruz ki; dövizin bu seviyesi yüksek ve uzun süre bu düzeyde kalması, başta enflasyonla mücadele olmak üzere, program hedefleri ve makro dengelerle çelişiyor. Her ne kadar, ‘kurun seviyesi ile ilgilenmiyoruz’ dense de, pekala ilgileniliyor. Seviyenin yeniden yön bulması için takas ihalesinin beklendiğini söyleyebiliriz. Kısacası; döviz kurlarının yeni seyrini görmek için, bugünkü ihalenin sonuçlarını görmek gerekiyor.
Ne olursa olsun, kurların yönü bundan sonra daha fazla yukarı olmaz, aşağı doğru olabilir. Tabi ki faizler için de aynı şey geçerli. En azından yapılmak istenen bu...
Yazının Devamını Oku 