‘DUYARSIZ’ denilen, en önemli olumsuz haberi bile algılamayan piyasa, son dönemde tümüyle tersine döndü.
Artık piyasalarda en küçük olumsuz haberler bile abartılı algılanıyor. Yani piyasaların havası tersine döndü...
Dün, uzun süredir ilk kez piyasada olumlu bir hava, daha doğrusu ‘yumuşama havası’ gördük. Kurlar düştü, borsa yükseldi.
Ancak testi bir kez kırıldı ve piyasalardaki havanın yeniden olumluya dönebilmesi için, artık hiç hata yapılmaması gerekiyor. En azından bir süre ne yurtdışından, ne de yurtiçinden önemli sayılabilecek olumsuz bir haber gelmemeli ki; piyasalardaki bu hava kalıcı olabilsin...
İşte bu nedenle hükümetin, ekonomi yönetiminin, çok hassas olması gerekiyor.
Örneğin piyasalar şu anda Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in YÖK yasasını geri çevireceğini ve geri çevirdikten sonra hükümetin yeniden böyle bir girişime kalkışmayacağını satın almış durumda. Yani hükümet dönüp de YÖK yasasını, hem de aynen TBMM’ye getirirse, piyasalardaki bu hava aniden tersine dönüp, yeniden çalkantıya dönüşebilir.
Doğrudan hükümete bağlı olmayan, piyasalarda olumsuzluğa yol açabilecek, örneğin zamanında Tüpraş parasının ödenmemesi gibi bir haber bile piyasalarda, hiç umulmadık ölçüde olumsuzluklara neden olabilir.
Ekonomi yönetimi yeni yakaladığı bu havanın kıymetini bilmeli. Eğer hata yapılmazsa, havanın daha da olumlu hale gelmesi bile sağlanabilir.
BDDK’DA ‘YETKİN
BELLEK’ KALMADI
Özetle; herkes kura bakıyor ve dün kurdaki hareket moralleri düzeltti. Eğer kurlar, bu seviyelerin biraz altında, istikrar kazanırsa, giden yabancıların bir kısmının geri dönüşü bile başlayabilir. Yani kurda istikrar gören yabancı bu kurdan döviz bozdurup yükselen faizlerle kağıt alabilir, örneğin bugünkü ihaleye girebilir. Aslında sadece yabancılar değil, kağıttan zarar eden yerliler de, dönen kağıtların yerine bu faizden kağıt almayı tercih edebilir.
Piyasanın isteği üzerine Hazine’nin açtığı kısa vadeli ihaleler, bunun için uygun olabilir. Bugünkü ihale yeni trendi göstermesi açısından ilginç olacak.
Hükümetin hiç hata yapmaması derken, sadece kararları zamanında alması ya da yanlış karar almamasını kastetmiyorum. Örneğin; son yaşanan çalkantının bu kadar olumsuz etki yapmasında, bence ekonomi yönetimindeki yetkin kişilerin azalması ve siyasi otoritenin yeterince ve zamanında bilgilendirilmemesi de önemli rol oynadı. Daha doğrusu ‘direnecek bürokrat’ sayısının azalmasının...
Önümüzdeki dönem, ekonomi yönetiminin en kritik alanlarından biri, yine bankacılık olacak. Son çalkantının çıkardığı faturanın tenmizlenmesi bile başlı başına yeterli ve uzman bir kadro gerektiriyor. Ancak bunun olduğunu söyleyemediğimiz gibi, bunu yapacak kuruluş olan BDDK’daki erozyonun giderek büyüdüğünü görüyoruz.Az kalan’piyasanın güvendiği kişiler’ de gidiyor...
Son olarak BDDK Başkan Yardımcısı Ercan Türkay da bu görevinden ayrılıp, Merkez Bankası’nda danışmanlığa geçti. Türkay, Hazine Müsteşarı İbrahim Çanakçı’nın yakın arkadaşı idi. Sadece Türkay değil, Çanakçı’nın yerine Daire Başkanı olan, yine DPT kökenli Memduh Aslan Akçay da BDDK’dan ayrıldı ve Hazine’de boşalan Dış Ekonomik İlişkiler Genel Müdürlüğü görevine, vekaleten atandı. BDDK’de ‘bellek’ görevi gören, çok az sayıda insan kaldı. Kalanların çoğu da eski kuruluşlarına geri dönmek için çalışıyorlar. Yani; BDDK tümüyle bankalar yeminli murakıplarına kalıyor. Bir de, eski bürokratlara ‘Siz ülkeyi IMF’ye sattınız’ diye, herkesin önünde çıkışabilecek kadar sığ düşünen, parti tarafından üst düzeye atanmış ‘akademisyenler’e, tabii ki...
Sizce piyasalar için bu durum, en üst düzeyde risk unsurlarından biri değil mi? Bu olanları, IMF anlaşmalarını imzalayan, uygulayan hükümet görmüyor mu? Bu atadığı üst düzey BDDK görevlisine göre hükümet de, ülkeyi satmış olmuyor mu? Merkez parti sadece ‘söylem’le olunabilir mi, yoksa atamalar başta olmak üzere artık icraatlarda bunu gösterme zamanı gelmedi mi?