Erdal Sağlam

Piyasalar bu kez iyi haberlere bakmaz oldu

16 Nisan 2005
PİYASALARIN kör olduğunu, olumsuz haberlere hiç duyarlılığı kalmadığını söylerdik.Son günlerde ise piyasaların iyi haberlere duyarsız olduğu gibi bir izlenim ortaya çıkmaya başladı. Yani eskiden kötüye bakmayıp hep iyiyi satın alan piyasalar, son günlerde iyiyi satın almaz bir hava içindeler.Peki bu sağlıklı bir davranış mı?Aslında içerdeki iyi haberlere bakarak bu değerlendirmeyi yapıyoruz ama piyasaların havasının bozulmasında asıl etken, yine dış piyasalar oluyor. Yani Merkez Bankası faiz indirmesine rağmen piyasa faizlerinin yükselmesi, IMF’yle anlaşmanın kesinleşmesi, üstüne Dışbank’ın beklenenin çok üzerinde bir fiyatla yabancılara satılması gibi olumlu unsurlara rağmen piyasaların havasının bozulmasının ardında başka, içerdeki oyuncuların hakim olamadıkları etkenler var.Piyasa oyuncuları, dış piyasalardaki gelişmelerin içerdeki hareketlerde yine belirleyici olduğu konusunda hemfikirler. Yabancıların net olarak çıkmaya başladığını, içerdeki oyuncuların da artık girmediğini kaydeden bankacılar, bu nedenle, içerdeki olumlu gelişmelere rağmen, faizlerin yükseldiğini, borsanın düştüğünü, dövizin yükseldiğini kaydettiler.Daha önceki aylarda da yine çıkış olduğunu ama çıkışın üzerinde girişler olduğunu, bu nedenle iyimser havanın yaygınlaştığını hatırlatan bankacılar, şimdi yeni girişlerin azaldığını, bu nedenle net çıkış olduğunu ve dolayısıyla havanın bozulduğunu söylediler.‘Peki, örneğin benzer ülke olarak görülen Brezilya’da da benzer bir çekiliş var mı?’ diye sorduğumuzda ise durumun aynı olmadığını duyuyoruz. Belki Türkiye’den çekilen paraların Brezilya gibi benzer gelişmekte olan piyasalara kaymadığını ama Türkiye’den çekilirken Brezilya’dan fonların çekilmediğini kaydeden bir aracı kurum yetkilisi, bunun nedeninin ise faizler olduğunu kaydetti.Dün itibariyle 17.68’e gelen faizlerin yüzde 18’i geçmesi halinde yeniden yabancıların girebileceğini kaydeden bir bankacı ise, Brezilya’daki getiri oranlarının Türkiye’dekinin çok üzerine çıktığını, bu nedenle bizden çözülme olurken, Brezilya’da olmadığını söyledi.Brezilya’da faiz oranlarının yüzde 19 olmasına rağmen enflasyonun yüzde 6 olduğunu, üstüne üstlük cari fazla verdikleri için kur riski de alınmadığını kaydeden aynı bankacı, ‘Bizim artılarımız ise AB üyeliği ve IMF’le yeni anlaşma’ dedi. Ancak avantajlar ve dezavantajlara bakıldığında alınan riskin karşılığında getiri oranlarının bizde düşmeye başladığını, son dönemde kurların yukarı seyretmesinin de yabancıları ‘getiriyi de kurla kaybedeceğiz’ noktasına getirdiğini kaydetti.Dolayısıyla sıcak paradan korkulacak çok fazla bir şey olmadığının ortaya çıktığını kaydeden başka bir bankacı, ‘Şimdi yavaş yavaş çıkıyor ve önemli bir hareket olmuyor. Sıcak para eskisi kadar hızlı çıkma kabiliyetini de yitirmiş görünüyor. Faizler de kur da eskisi kadar sıçramıyor’ dedi.ABD’deki gelişmeleri ‘bir ileri- bir geri’ olarak nitelendiren, yani faiz artırımlarının hızlanıp hızlanmayacağı konusunda bir belirsizlik bulunduğunu kaydeden aynı bankacı, bu ortamın sürse bile, içeride faizlerin yüzde 18’i aşması halinde yeniden hazine kağıtlarına talep olacağını tahmin ediyor. Dolayısıyla son haftada gelen iyi haberlere rağmen yaşanan tersi hareketlerin, ‘uluslararası sermayenin kár güdüsüyle belirlenen bir düzeltme hareketi olarak görülebileceği’ söyleniyor.‘İçerdeki siyasi çalkalanma bu olumsuzlukta etki oluyor mu?’ diye sorduğumuzda ise, piyasa oyuncularından ‘böyle bir havanın bulunmadığı’ yanıtını alıyoruz. Ancak Fransa’daki referandum, bunun neticesi hayır çıkarsa Euro’nun olası değer kaybı gibi tedirginlikler bulunduğu, bu arada Türkiye’nin ABD ile ilişkilerinde yaşanan gerginliğin de tedirginlik yarattığı belirtiliyor. Ancak bu tedirginlikler henüz piyasalardaki hareketi etkilemiyor...
Yazının Devamını Oku

AB sermayesi tam üyeliği de destekler

14 Nisan 2005
<B>DIŞBANK</B>’ın satışı, birçok açıdan önemli mesajlar içeren, kritik bir satış oldu. Gazetelerde, televizyonlarda Dışbank’ın satışına ilişkin birçok yorum çıktı. Her şeyden önce Türkiye’deki işletmelerin artık eskisi kadar ucuza gitmek zorunda olmadığını göstermesi açısından, bizce önemli bir satış operasyonu yaşandı. Tabii ki bu noktada iyi pazarlık yapıp, bu rakamlara çıkan yöneticilerin hakkını vermek gerekiyor...

Elbette bunun dışında da birçok anlamı olan bir satıştan sözediyoruz.

Bizce bu operasyonun önemli anlamlarından birini de, ‘AB sermayesinin Türkiye’ye ilgisi’ oluşturuyor. Dışbank’ı alan Fortis Grubu’nun halka açık hisseler için de çağrı yapacağını açıklaması, bizce şirketin Türkiye’ye girerken vereceği imajı açısından yararlı oldu. Fortis’in Hollanda ve Belçika kökenli, yani klasik bir Avrupa sermayesi olması da çok önemli.

Fortis yetkilileri zaten uluslararası basına yaptıkları açıklamalarda, bu operasyon için ‘Türkiye’nin AB üyeliğine inandıklarını ve buna oynadıklarını’ söylemişler. Bizce bu operasyon, bundan sonra Avrupa sermayesinin Türkiye’ye girişini, sadece bankacılık değil, diğer sektörlere de ilgi göstermelerini özendirecek bir satış oldu.

İşin bir başka yönü de; Avrupa sermayesinin Türkiye’ye büyük paralar yatırarak girmesinin Türkiye’nin AB’ye tam üyelik sürecine yapacağı katkı olacak. Yani Türkiye’ye gelen Avrupa sermayesi AB üyeliğiyle ilgili somut gelişmelerle birlikte hızlanırken, Türkiye’de Avrupa sermayesinin artması da Türkiye’nin AB’ye tam üyelik sürecine de katkı yapacaktır. Kısacası; birbirini besleyen bir süreç yaşanacak.

Örneğin ileride tam üyelikle ilgili yaşanacak sıkıntılar ve tıkanması muhtemel görüşmeler esnasında, Brüksel’i etkilemek için burada önemli yatırımlar yapıp, Türkiye’nin tam üyeliğine oynamış büyük sermayenin, bu tıkanıkların aşılması için devreye girmesi olağan sayılacaktır.

Kayıtdışı ile mücadelenin önemi

HÜKÜMETİN
, ekonomi yönetiminin, AB ile müzakereleri yapacak kişi ve heyetlerin zaten özel sektörle yakın ilişki içine girmeleri gerekecek. Bu ilişki içerisinde çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren yabancı sermayeli, özellikle de Avrupalı şirketlerle yakın ilişkide olmak, müzakere sürecinde özel sektörün dinamizmini ve ilişkilerini kullanmak gerekecektir.

Henüz başmüzakereci bile atayamayan hükümet, ileride bu tür organizasyonları harekete geçirebilecek mi, hep birlikte göreceğiz.

Bizce AB sürecinden de bağımsız olarak, hükümetin Dışbank’ın satışını, bu operasyonun anlamlarını kavrayıp, genel strateji çizerken, bu olaydan da yararlanmalı.

Genel bir strateji saptarken de, her şeyden önce yabancı sermayenin gelmesini, engelleyen sıkıntıları iyi saptayıp, bunları aşmakla işe başlamak gerekiyor. Eğer bankacılığa gelen yabancı sermayenin diğer sektörlere de gelmesini, samimi olarak istiyor, işsizlik sorunun ancak böyle aşılabileceğini biliyorsak, artık buna göre davranmak zamanı geldi.

Bilinmeli ki; Şeker Yasası’nda olduğu gibi bazı şirketlere ayrıcalık tanıyan yasal düzenlemelerde ısrar edilirse, kayıtdışı önlenemez dolayısıyla yabancı sermaye haksız rekabetle karşılaşmayacağına ikna edilemezse, hukuk sistemi mevcut haliyle devam ettirilip, adalet sisteminde şaibeli kararlar devam eder, adaletteki gecikme sürerse, yabancı sermaye Türkiye’ye gelip yatırım yapmaya, o kadar gönüllü olmayacaktır.

Artık hükümetin kayıtdışı ekonominin kayda alınması, yolsuzlukların önlenmesinin yabancı sermayenin gelmesi, yani asıl ‘istikrarlı büyüme’ hamlesinin başlaması için şart olduğunu görmesi gerekiyor.

Umarız, Hükümet önümüzdeki dönem bu temel sorunları çözmek için samimi adımlar atar.

Bunun için ‘anlayış değişikliği’nin şart olduğu aşikar...
Yazının Devamını Oku

Merkez temkinli olmakta haklı

12 Nisan 2005
<B>MERKEZ </B>Bankası’nın dün yaptığı yarım puanlık indirim konusunda bankacıların yorumları farklı. Bu kararın ardından açıkladığı mart ayı enflasyonu ve görünüme ilişkin raporla, Merkez Bankası yönetimi, neden temkinli davrandığını da açıkca ortaya koydu. Herşeyden önce Merkez Bankası önümüzdeki dönem enflasyonun kıpırdanmasından korkuyor. Şu anda büyümenin yavaşladığını, iç talepteki durgun seyrin devam ettiğini kaydeden Merkez Bankası, yılın ikinci yarısında içtalepte bir kıpırdanma bekliyor.

Merkez Bankası’nın ileriye dönük risk olarak gördüğü önemli unsurlardan bazılarının enerji fiyatları ve uluslar arası likidite sıkışması olduğu da raporda açıkca yeralıyor.

Merkez Bankası temkinli tutumunu sürdürürken, söylemiyor ama ‘ileride faizleri artırmak zorunda kalmak istemediğini’ de açıkca ortaya koyuyor.

Kimi bankacılar bu dönemde yarım puanın yerinde bir indirim olduğunu belirtirken, bazı bankacılar da Merkez Bankası’nın daha fazla indirim yapabileceğini, ürkek davrandığını söylüyor. Bu bankacılara, ileride yurt dışı piyasalardan kaynaklanan likidite sıkışıklığı tehlikesini hatırlatınca ‘Eğer yüklü döviz çıkışı olursa zaten dövizi de faizi de tutamazsanız ki... Yani o zaman zaten faizler çıkarılmak zorunda kalır, yarım puan indirim yaparak bununu önüne geçmiş olamazsınız’ yanıtını alıyoruz.

Bu görüşe karşılık, sayıları az olsa da, Merkez Bankası’nın yarım puanlık indirimini bile ‘iyimser’ bulan bankacılar da var.

Merkez Bankası bu kararıyla aslında ‘orta yerde’ durduğunu göstermiş oldu. ‘İçtalep tekrar canlanabilir’ noktasında bulunan Merkez Bankası yönetimi, kaydedilen gelişmelerin da hakkını vermek istedi ve orta yolu bulup, yarım puan indirimle yetindi.

Raporda, yılın son çeyreğinde istihdam ve reel ücretlerdeki artış eğiliminin yanı sıra verimlilik artışında yavaşlama gözlendiği belirtilerek, birim ücretlerin bugün itibarıyla bulunduğu seviyelerin, 2005 yılı enflasyon hedefi açısından önemli bir risk oluşturmadığı kaydediliyor. Kamu tüketim harcamalarının son çeyrekteki hızlı artış oranı da dikkat çekici bir gelişme olarak değerlendiriliyor.

2005’te toplam talebin program projeksiyonlarıyla paralel bir seyir izleyeceğinin tahmin edildiği belirtilen raporda, ‘2004 yılının ilk yarısı ile kıyaslandığında ortaya çıkan göreli yavaşlama ekonomik durgunluk olarak algılanmamalıdır; bilakis, uzun dönem sürdürülebilir büyüme hızlarına geri dönüldüğü için sağlıklı bir gelişme olarak değerlendirilmelidir’ denildi.

Yıl sonu enflasyonuna dair geçmiş dönemdeki temkinli-iyimser duruşunu korumakla beraber, son bir ay içinde yayımlanan veriler ve dünyadaki gelişmeler ışığında, ‘orta vadede ihtiyatlı olunması’ gerektiğini düşündüğünü belirten Merkez Bankası, para politikası kararları açısından yapısal reformların yanında birim maliyetler, iç talep ve uluslararası likidite koşullarının seyrinin de yakından takip edileceğini açıkladı.

IMF’yle tek sorun teşvik

HAFTA
ortasında Devlet Bakanı Ali Babacan ve ekonomi bürokratları, IMF-Dünya Bankası bahar toplantıları için ABD’ye gidecekler. IMF Heyeti’nin gidiş tarihi ise henüz belli değil ama Babacan’la birlikte geri dönmeleri beklenebilir. Dün itibariyle çalışmalarının bitirilemediği, hálá bütçe rakamları üzerinden geçildiği, bu arada IMF’in mevcut yatırımlara teşvik verilmemesi görüşünü tekrarladığı belirtiliyor. Ancak Başbakanın bu konudaki direnci nedeniyle ortayol aranıyor ve büyük ihtimalle bu ortayol ‘30 kişiden fazla işçi çalıştıran işletmelere teşvik’ olarak belirlenecek.

Babacan’ın gitmeden önce bu konuda Başbakanın onayını alıp gitmesi gerekecek gibi.

Tahminimiz o ki; Babacan ve Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti, Washington’da niyet mektubunu imzalayıp, IMF’e verecekler.

Keşke en azından mevcut yatırımlara teşvik verilmeyip, sistem iyice karıştırılmasaydı...

Umarız artık IMF anlaşması, öyle ya da böyle, daha fazla uzamaz...
Yazının Devamını Oku

Merkez temkinli olmakta haklı

12 Nisan 2005
MERKEZ Bankası’nın dün yaptığı yarım puanlık indirim konusunda bankacıların yorumları farklı. Bu kararın ardından açıkladığı mart ayı enflasyonu ve görünüme ilişkin raporla, Merkez Bankası yönetimi, neden temkinli davrandığını da açıkca ortaya koydu.Herşeyden önce Merkez Bankası önümüzdeki dönem enflasyonun kıpırdanmasından korkuyor. Şu anda büyümenin yavaşladığını, iç talepteki durgun seyrin devam ettiğini kaydeden Merkez Bankası, yılın ikinci yarısında içtalepte bir kıpırdanma bekliyor.Merkez Bankası’nın ileriye dönük risk olarak gördüğü önemli unsurlardan bazılarının enerji fiyatları ve uluslar arası likidite sıkışması olduğu da raporda açıkca yeralıyor.Merkez Bankası temkinli tutumunu sürdürürken, söylemiyor ama ‘ileride faizleri artırmak zorunda kalmak istemediğini’ de açıkca ortaya koyuyor.Kimi bankacılar bu dönemde yarım puanın yerinde bir indirim olduğunu belirtirken, bazı bankacılar da Merkez Bankası’nın daha fazla indirim yapabileceğini, ürkek davrandığını söylüyor. Bu bankacılara, ileride yurt dışı piyasalardan kaynaklanan likidite sıkışıklığı tehlikesini hatırlatınca ‘Eğer yüklü döviz çıkışı olursa zaten dövizi de faizi de tutamazsanız ki... Yani o zaman zaten faizler çıkarılmak zorunda kalır, yarım puan indirim yaparak bununu önüne geçmiş olamazsınız’ yanıtını alıyoruz.Bu görüşe karşılık, sayıları az olsa da, Merkez Bankası’nın yarım puanlık indirimini bile ‘iyimser’ bulan bankacılar da var.Merkez Bankası bu kararıyla aslında ‘orta yerde’ durduğunu göstermiş oldu. ‘İçtalep tekrar canlanabilir’ noktasında bulunan Merkez Bankası yönetimi, kaydedilen gelişmelerin da hakkını vermek istedi ve orta yolu bulup, yarım puan indirimle yetindi.Raporda, yılın son çeyreğinde istihdam ve reel ücretlerdeki artış eğiliminin yanı sıra verimlilik artışında yavaşlama gözlendiği belirtilerek, birim ücretlerin bugün itibarıyla bulunduğu seviyelerin, 2005 yılı enflasyon hedefi açısından önemli bir risk oluşturmadığı kaydediliyor. Kamu tüketim harcamalarının son çeyrekteki hızlı artış oranı da dikkat çekici bir gelişme olarak değerlendiriliyor. 2005’te toplam talebin program projeksiyonlarıyla paralel bir seyir izleyeceğinin tahmin edildiği belirtilen raporda, ‘2004 yılının ilk yarısı ile kıyaslandığında ortaya çıkan göreli yavaşlama ekonomik durgunluk olarak algılanmamalıdır; bilakis, uzun dönem sürdürülebilir büyüme hızlarına geri dönüldüğü için sağlıklı bir gelişme olarak değerlendirilmelidir’ denildi.Yıl sonu enflasyonuna dair geçmiş dönemdeki temkinli-iyimser duruşunu korumakla beraber, son bir ay içinde yayımlanan veriler ve dünyadaki gelişmeler ışığında, ‘orta vadede ihtiyatlı olunması’ gerektiğini düşündüğünü belirten Merkez Bankası, para politikası kararları açısından yapısal reformların yanında birim maliyetler, iç talep ve uluslararası likidite koşullarının seyrinin de yakından takip edileceğini açıkladı.IMF’yle tek sorun teşvikHAFTA ortasında Devlet Bakanı Ali Babacan ve ekonomi bürokratları, IMF-Dünya Bankası bahar toplantıları için ABD’ye gidecekler. IMF Heyeti’nin gidiş tarihi ise henüz belli değil ama Babacan’la birlikte geri dönmeleri beklenebilir. Dün itibariyle çalışmalarının bitirilemediği, hálá bütçe rakamları üzerinden geçildiği, bu arada IMF’in mevcut yatırımlara teşvik verilmemesi görüşünü tekrarladığı belirtiliyor. Ancak Başbakanın bu konudaki direnci nedeniyle ortayol aranıyor ve büyük ihtimalle bu ortayol ‘30 kişiden fazla işçi çalıştıran işletmelere teşvik’ olarak belirlenecek.Babacan’ın gitmeden önce bu konuda Başbakanın onayını alıp gitmesi gerekecek gibi.Tahminimiz o ki; Babacan ve Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti, Washington’da niyet mektubunu imzalayıp, IMF’e verecekler.Keşke en azından mevcut yatırımlara teşvik verilmeyip, sistem iyice karıştırılmasaydı... Umarız artık IMF anlaşması, öyle ya da böyle, daha fazla uzamaz...
Yazının Devamını Oku

Yapı Kredi’de bu hafta açıklama gelebilir

11 Nisan 2005
<B>YAPI</B> ve Kredi Bankası’nın satışı konusunda epeyce yol alındığını, bu hafta kesin satışla ilgili bir açıklama gelebileceğini öğrendik. Bilgi veren yetkililer satışın önündeki en büyük engellerden biri olan Banka çalışanlarına ait sandık hesaplarının açıklanma biçiminin geçen hafta başında TBMM’ye sunulan sosyal güvenlik yasa tasarısı ile belirginleştiğini söylediler.

Bir başka sorun olan Fiskobirlik alacaklarının Hazine kağıdıyla ödenmesine imkan veren ‘torba yasa’ da geçtiğimiz hafta yasalaştı. Torba yasanının bir-kaç maddesinin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’den veto yediği ama Fiskorbirlik alacaklarının ödenmesi imkanını veren maddenin yasalaştığı kaydedildi. Bilgi veren yetkililer şimdi Hazine’nin Fiskobirlik borcu için karar vereceği rakamın beklendiğini, buna göre hesaplara bu kağıtların dahil edileceğini söylediler. Hazine’nin daha önce bu borç için Garanti Bankası ve Akbank’la üzerinde anlaştığı formül üzerinden bir ödemeyi kabul edeceği, daha fazlasını ödeyemeyeceği söyleniyor. Dolayısıyla bu rakam kesinleştikten sonra, Yapı ve Kredi Bankası bilançosunda yeralan Fiskobirlik alacaklarının geriye kalan kısmı zarar yazılacak.

Dolayısıyla satışın önündeki engeller teker teker temizlenmeye devam ediliyor.

Şu anda satışın önündeki en büyük engel ‘opsiyon sorunu’ymuş gibi gözüküyor. Yapı ve Kredi Bankası’nın mevcut yönetiminin bankanın sahip olduğu Turkcell hisselerinin satışı konusunda ‘opsiyon süresinin bittiğini’ ileri sürüp, yeni bir opsiyon vermeye yanaşmaması, BDDK’nın da bu konuda mevcut yönetime destek vermesi, işleri karıştırıyor.

Bilgi veren yetkililer opsiyon konusundaki çalışmaların devam ettiğini söylediler.

Konuyla ilgili bir kamu yetkilisi ise ‘opsiyon sorununun sonradan çözülebileceğini’ ifade etti. Bu yetkili, önce Yapı ve Kredi Bankası’ndaki Çukurova hisselerinim Koç-Uni Credito ortaklığına satışının tamamlanacağını hatırlatarak, daha sonra Yapı ve Kredi Bankası’nın yeni yönetiminin opsiyon konusunda karar verip, Turkcell hisselerinin satışını ona göre yapacağını kaydetti. Dolayısıyla Yapı ve Kredi Bankası’nın satışının tamamlanmasının ardından yeni yönetimle opsiyon işinin otomatik olarak çözülmesi üzerinde duruluyor.

Aynı yetkili bu hafta içinde gerekli uzlaşma sağlanır ve satış için mutabakata varıldığı kesin olarak açıklanırsa, bundan sonra işin formalitesinin kalacağını söyledi. İçerde ve dışarda yetkili otoritelere müracaatların yapılıp, gerekli izinlerin alınması gerektiğini kaydeden yetkili bu işler hızlandırıldığı takdirde Nisan sonunda kesin satışın da realize olabileceğini kaydetti.

MERKEZDEN YARIM PUANLIK FAİZ İNDİRİMİ

Bu satışla ilgili açıklamanın, piyasaları olumlu etkileyeceği belirtilirken, Yapı ve Kredi’nin yanısıra, bu hafta başka satış açıklamaları gelebileceği de kaydediliyor.

Bankacılar bugün Merkez Bankası’nın yapacağı faiz açıklamasını da merakla bekliyor. Bankacıların bir bölümü indirim beklemezken, bir bölümü ise ‘Yarım puan da olsa Merkez Bankası’nın faiz indireceği’ görüşünde. Bankacılar, Türkiye’de yoğun portföy yatırımı yapan ve içeriyi yakından izleyen Londra’da bir faiz indirimi beklentisi olduğunu kaydettiler.

İndirimin 1 puana çıkması ‘çok zor’ görülürken, yarım puanlık indirimin mevcut faiz oranlarını çok fazla etkilemeyeceği, ancak bir gevşemeye neden olabileceği konuşuluyor.

Merkez Bankası üzerinde, ihracatçılar başta olmak üzere, sanayicilerin ve dolayısıyla Hükümetin önemli bir baskısı bulunuyor. Ancak Merkez Bankası yönetiminin ‘temkinli’ tutumunu sürdürerek, yarım puan indirimle yetinmesini bekliyoruz.

IMF’le görüşmelerde fazla sorun olmaması ve anlaşmanın yakında tamamlanacağına ilişkin beklenti iyimserliği artırırken, içtalebin durgun seyri de daha yüksek indirim taleplerini körüklüyor. Buna karşılık enerji fiyatlarındaki artış ve üretici fiyatlarında da olsa, Mart ayı enflasyonundaki gelişmeler, faiz indirimi konusunda da çok tartışılıyor. İndirimin yarım puanla temkinli olmasının en büyük nedeni ise ‘dış piyasalara ilişkin beklentiler’olacak.
Yazının Devamını Oku

Şeker Yasası’nın ‘adrese teslim’ olduğu ortaya çıktı

9 Nisan 2005
SANAYİ ve Ticaret Bakanlığı’nın hazırlayıp Başbakanlığa gönderdiği Şeker Yasa Taslağının ‘adrese özel bir yasa taslağı’ olduğu, gün geçtikçe iyice ortaya çıkıyor.Bazı şirketlerin kotasız, mısır bazlı şeker şurubu üretip bunları üretimlerinde kullanarak rakiplerine karşı büyük maliyet avantajları sağladıklarını defalarca yazdık. Mağdur olan Coca Cola ve Pepsi şimdiye kadar açıkca seslerini çıkarmamışlardı. Ancak Ülker Grubu Sözcüsü Metin Yurdagül’ün açıklamaları üzerine, önceki gün sert bir ‘ortak açıklama’ yaptılar. Ülker sözcüsü Yurdagül yaptıkları üretim için izin almak gerekmediğini, Pepsi ve Coca Cola’nın Şeker Kuruluna izin almak için başvurmalarının ‘kasıtlı’ olduğunu, aslında bu üretime niyetleri olmadığını söylemişti. İşte Pepsi ve Coca Cola’nın sessizliğini bozmasına, bu açıklama neden oldu. Yapılan açıklamada ‘Bu konudaki yasal düzenlemenin söz konusu üretim için izin almak gerekmediğini savunan ve bilinen bir yaptırımla karşılaşmayan Ülker şirketinin yorumu doğrultusunda mı, yoksa Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın resmi görüşü doğrultusunda mı değerlendirilmesi gerektiği yönünde resmi kurumlardan açıklama beklenmektedir’ denildi.Yani ‘bize bu kanuna aykırı diyorsunuz, bize yaptırmıyorsunuz ama birileri izne gerek yok deyip üretimine devam ediyor. Artık kararınızı verin’ demeye getiriyorlar.Dün Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun’dan konuyla ilgili bir açıklama geldi ama bu açıklamanın Coca Cola ve Pepsi’yi ikna edecek bir açıklama olduğunu sanmıyoruz.Bakan Coşkun, konuyla ilgili iddiaların araştırıldığını belirterek., ‘Hiç kimseye bir haksızlık yapmayız. Ülker’in bu konuda yaptığı bir husus varsa bunları biz ihbar olarak kabul ettik, arkadaşlar inceliyorlar’ demiş.Neyin, hala incelendiğini anlamadık. Zaten geçen yıldan buyana bu üretim yapılıyor, üretimi yapan şirket ‘Benim izin almama gerek yok’ diyor, bunun üzerine yaklaşık 3 ay önce Pepsi ve Coca Cola aynı üretimi yapmak için ‘kuralına uygun’ davranıp izin için başvuruyor, böyle bir üretimin ‘kanuna aykırı’ olduğunu yanıtını alıyorlar. Bunları Bakan başından beri biliyor, hatta Bakanlar Kurulu kararıyla yani kendi imzası olan Şeker Kurumunun yılbaşında lağvedilmesinin bu konuyla alakalı olduğunu da biliyor.O zaman ‘arkadaşlar inceliyor’ demek ne demek, anlaşılır gibi değil?Üstüne üstlük özel sohbetlerde hem kurumun kapatılmasına hem de yeni yasadaki ‘af ‘ niteliği taşıyan maddelere, hem bakanın, hem de bakanlık bürokrasinin karşı olduğunu söylediklerini de biliyoruz. Peki Bakan niye böyle söylüyor. Asıl güç kim?HANGİSİ ETİK?Yani herkesin daha önce de gördüğü, bilindik bir oyun sahnede...Turgut Özal döneminde herkes Özal’ın vizyonunu takdir ederdi ama Özal’ı yıpratan en büyük hatalardan biri, bazı ‘adrese özel yasalar’ çıkarılmasıydı. Şimdi hem vizyon yok, hem de yine adrese özel yasalar çıkarılıyor.Rakip şirket yöneticileri ile konuştuğumuzda, oldukça öfkeli olduklarına şahit olduk. Şimdiye kadar bu işin yanlışlığını devlet kademelerine anlatmaya çalışan bu yabancı şirketlerin yetkilileri, Ülker Grubu Sözcüsünün açıklaması üzerine öfkelenmiş durumdalar.Bir yönetici, Ülker Grubunun ‘etik’le ilgili değerlendirme yapmasını çok manidar bulduklarını kaydederek, ‘Hem kuralına göre üretim yapmak için çalışacaksın, hem de yasaya aykırı üretim yaparak bize karşı haksız rekabet yaratan şirket çıkıp, bunların davranışı etik değil diyecek. Olacak iş değil... Etik olmayan yasaya, kurala aykırı davranmak mı?’ diyor.Bir başka yönetici ise Hükümetin artık karar vermesi gerektiği görüşünde. Çok açık bir oyunun oynandığını kaydeden aynı yetkili, ‘Hükümet kararını verip açıklamalı... Biz yabancı sermaye istemiyoruz burada üretimi bazı yerli firmalara yaptıracağız desin, o zaman herkes ne yapacağını bilsin’ diyor.Bu uygulamaların, adrese özel yasaların çıktığı ülkeye yabancı sermaye gelir mi?
Yazının Devamını Oku

IMF geldi işler hızlandı

7 Nisan 2005
<B>GEÇTİĞİMİZ</B> pazartesi günü IMF Heyeti tekrar geldi ve işler hızlanmaya başladı. Pazartesi günü Bakanlar Kurulu’nda bu konu gündeme gelmiş olsa gerek; toplantı daha bitmeden Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ve Devlet Bakanı Ali Babacan ayrılıp, TBMM’ye gitti. Aynı akşam görüştüğümüzde Babacan’dan ‘alt komisyona gittik’ yanıtını aldık.

Sadece pazartesi günü değil salı sabahı da yine Unakıtan ve Babacan TBMM’deydi. Hem Gelir İdaresi Yasa Tasarısı, hem de teşviklerle ilgili tasarısıyla yoğun biçimde ilgilendiler.

Demek ki aylardır yapılamayan işlerin yapılması için, IMF heyetinin gelmesi gerekiyormuş. Dün sabah teşviklerle ilgili yasa tasarısı alt komisyondan geçti, öğleden sonra da IMF Heyeti Maliye Bakanına ziyarette bulundu. Ne tesadüf değil mi?

Ali Babacan, Gelir İdaresi’nin bu hafta içinde TBMM’den geçirilmesini beklediklerini, önümüzdeki haftaya kalsa da fazla sorun olmayacağını söylemişti. Şimdi bu yasanın bugün TBMM’den geçirilmesi, teşvikle ilgili yasanın ise gelecek hafta TBMM’den geçmesi bekleniyor. Babacan, teşvikle ilgili olarak yasanın geçmesinin şart olmadığını ama IMF’nin gelecek yükün belli olmasını beklediğini söylemişti.

Teşvikle ilgili yasa tasarısı dün alt komisyondan geçti ama yasa giderek daha da karmaşık bir hal aldı. Torba yasa gibi bu da biraz ‘çorba yasa’ oldu, anlayacağınız...

İşin vahim taraflarından biri; bu yasanın getireceği yükün hesaplanamayacak olması. Maliye yetkilileri Komisyonda milletvekilleri sorduğunda da, ‘ellerinde bir envanter bulunamadığını bu nedenle yapılacak düzenlemenin getireceği yükün somut biçimde hesaplanamayacağını’ açık açık söyledi. Şimdi belli ki Hazine uzmanları, teşviklerden yola çıkarak bir maliyet hesabı yapmaya çalışacak, bu da kesin bir rakamı veremeyecek.

IMF’yle yapılacak müzakerelerde de bu ‘olsa olsa yöntemi’yle hesaplanan rakam üzerinden tartışılacak. Böyle olunca IMF Heyeti’nin gelecek yükü azami olarak hesaba alması, diğer rakamları da buna göre revize etmesi kaçınılmaz olmayacak mı?

Teşviklerle ilgili bu yasa, aslında ‘artık bir sanayi envanteri çıkarılıp, bölge ve sektörlere göre ayrı teşvik düzenlemelerine gitme gereğini’ de iyice ortaya çıkarmış oluyor. Hükümet bunu ne kadar gördü bilemiyoruz ama siz daha hesabı bile yapılamayacak bir teşvik düzenlemesine, hem de karmaşık ve ölçüsü olmayan biçimde giderseniz, bu teşvikler ‘laf olsun teşviği’ ya da ‘popülizm’ olmaz da, ne olur?

ÇALIŞANLARA İKRAMİYE RÜŞVETİ

Gelir İdaresi yasasıyla ilgili düzenleme ise iyice belirsiz hale geldi. Bölge başkanlıkları kurulacak denirken, milletvekillerinin tepkisi üzerine bu düzenlemeden de vazgeçildi. Yani mevcut genel müdürlüğün adı gelir idaresi olarak değişmiş olacak başka bir yenilik olmayacak. Ne kayıtdışı ile mücadele, ne tahsilatın artırılması için hiç bir değişikliğin yapılmadığı ‘iyice göstermelik’ bir yasa haline geldi

Maliye Bakanı, Plan Bütçe Komisyonu önünde toplanan tepkili çalışanlara ‘Kimseye haksızlık yapmam, kimseyle pazarlık etmem’ diye çıkışmış. Bu arada vekil genel müdürün iş yavaşlatan elemanları, ‘fondan aldıkları paraları keserim’ diye korkutmaya çalıştığı da söyleniyor.

Sonunda çalışanların tepkisini yumuşatmak için tasarıya ‘yılda 4 maaş ikramiye’ maddesi konmuş. Bu madde ‘yönetimin çalışana bir tür rüşveti’ olarak değerlendirilmeye başladı. Bu ikramiyeler nereden çıkacak derseniz yanıtı açık: Halkın cebinden...

Böyle bir yasanın çıkmasında bizce baş sorumluluk bu yasa tasarısında direnen, yani bilimsel, gerçekten özerk, siyasi etkilerden uzak bir yapı kurmayı düşünmeyen mevcut yöneticilerin. Tabi ki IMF de bu tasarıyı kabul ederek, sorumlulardan biri haline geldi.

Umarız 6 ay sonra, aynı bankacılıkla ilgili düzenlemelerde olduğu gibi, teknik yetersizlik nedeniyle, sil baştan yeni bir yasa yapılmaya kalkışılmaz. Bizce bu kaçınılmaz olacak ama...

Bu süreçte iyice ortaya çıkan bir başka gerçek de; bu kadroların bu yükü taşıyamadığı oldu.
Yazının Devamını Oku

Bu taslak vergi idaresi reformunun önünde engel

5 Nisan 2005
<B>IMF</B> Heyeti geldi ve gündemin bir maddesini de Vergi İdaresi’nin yeniden yapılandırılması yasa taslağı oluşturacak. IMF, Gelir İdaresi’nin yeniden yapılandırılmasını istedi ama taslakta ne var, gerçekten reform mu yoksa işleri daha mı kötü yapacak, işin o yönüne hiç bakmadı.

Bu taslağın aynen yasalaşması halinde, bırakın idarenin kayıt dışının önlenmesi, denetim ve tahsilatın artırılmasına katkı yapmasını, tersine, durumu iyice kötüleştirmesinden korkuluyor.

Bunun da ötesinde, ileride yapılması gerekecek ‘Gerçek bir Gelir İdaresi reformu’nun hayata geçirilmesini engelleyebilecek olması, bizce, işin en zararlı yanını oluşturuyor.

Bu taslağı hazırlayanların amacının, etkin bağımsız bir Gelir İdaresi, bu yolla vergi tahsilatının artırılması, tabanın yaygınlaştırılması, kayıt dışının önlenmesi olmadığı, bu tartışma döneminde açıkca ortaya çıktı. Yetkililer sadece bazı grupların menfaatlerinin ne olacağı üzerinde durdular, ilkesel bir tartışma yapmadılar. Bu taslağa Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’in karşı çıktığını, bunun bir reform olamayacağını kabul ettiğini biliyoruz. Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer’in de yasanın amacına uygun bir taslak hazırlanmadığını söylediğini de biliyoruz Ancak Maliye’nin bastırmasıyla bu taslak hazırlandı. Bu taslağa Genel Kurulda görüşülürken, yine atama ve maaşlarla ilgili ek maddeler ekleneceğini de tahmin ediyoruz.

TÜSİAD’IN ÖNERİSİ ÇÖPTE

Geçen yıl ortalarında TÜSİAD bir gelir İdaresi Yasa taslağı önerisi hazırlamış ve bunu Maliye Bakanı’na sunmuştu. Bakanın bu gerçek bir reform niteliği taşıyan taslağı beğendiğini, bunun üzerinde çalışılacağını söylediğini de biliyoruz. Ancak bu sürede bürokrasi, bakanın görüşlerini de değiştirdi ve kimsenin eleştirisine açık olmayan Bakan, Müsteşar, Genel Müdür Vekili ve Vergi Konseyi Başkanı, yani çok dar bir kadro tarafından, tarafların eleştiri ve görüşlerini yansıtmayan bir taslak hazırlandı.

TÜSİAD’ın sunduğu modeli hazırlayan, eski maliyeci, taslağı hazırlayanlar gibi Hesap Uzmanı kökenli Fatih Özçelik ile görüştük. Açıkca, Özçelik’te büyük bir hayal kırıklığına şahit olduk. Bu süreçte, oldukca modern ve uygulanabilir bir öneri geliştirmelerine karşın modelin yüzeysel referanslar dışında taslak hazırlanması sürecinde dikkate alınmadığını söyledi. İdarenin elinde yeni yapıya ilişkin kapsamlı bir analiz ve model bulunmadığını düşünen Özçelik, ‘İdarelerinin yeniden yapılandırılmaları tüm ülkeler için riskli bir tecrübe olmuştur. Tasarı bu büyüklükte bir organizasyonun yeniden yapılanma risklerinin farkında değil’ dedi. Bunların, mevcut İdarenin teknik yeterliliği ve samimiyetinin sorgulanmasına neden olduğunu kaydeden Fatih Özçelik’in gördüğü sakıncalardan bazıları şunlar:

Bakanlık Kurullarının içinde olmadığı, hatta sahibi olmadığı bir Gelir İdaresi’nin başarı şansı çok düşüktür. İdare’nin ihtiyacı olan yönetim düzeyi ancak bu kaynakların bir bütün olarak devreye girmeleri ile sağlanabilir. Hangi model olursa olsun bu eksiklik bir yönetim sorunu yaratacak,.

Vergi sisteminin temel yapısal sorunlarının çoğu tatmin edici çözümlere kavuşamayacak,

Bu dağınık yapının bile uygulaması İdare üzerinde aşırı bir yüke neden olacak, hatta zaman zaman vergi tahsilatlarını bile etkileyebilecek,

Kayıtdışı ekonominin önlenmesinin hala bir veri ambarı projesi gibi görülmesi İdare’ nin vizyonunu çok daraltacak,

En önemlisi bu yasanın çıkması değişim çabalarının başladığı görüntüsü verecek gerçek sorunların çözülmesi için 3-5 yıl ve belki de milyarlarca dolar kaybetmemize neden olacak,

IMF de temel sorunları çözemeyecek fakat kurumu önemli ölçüde yük altına sokacak bir tasarıyı destekleyerek kendisine global olarak yöneltilen eleştirileri haklı çıkartacak.

Uzmanlarının da söylediği gibi; bu taslak bu haliyle yarar değil zarar getirecek bir taslak. Artık herkesin çok geç olmadan bunu görmesi gerek. Geri dönülmez bir hata yapılıyor.
Yazının Devamını Oku