Türkiye ve Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) bünyesinde yeralan çok sayıdaki işadamının, kimi kişisel olarak telefon açarak, kimi ise bağlı bulundukları oda ve borsalar kanalıyla, Başbakanın bu sözlerine büyük tepki gösterdikleri ve “tepkilerinin artık dillendirilmesini” istediklerini öğrendik.
TOBB yönetiminin, Pazar günkü gazetelerde Başbakanın Anadolu’daki tüm işadamlarını suçlayıcı sözlerinin yeralmasından sonra, kendilerini arayan işadamları ile oda ve borsa yöneticilerinin tepkisini yumuşatmaya çalıştığını öğrendik. Tepkilerin büyümesi üzerine 14 Nisan Perşembe günü Oda ve Borsa Başkanlarının Ankara’da bir araya gelmesi ve bu suçlayıcı demeçlere karşı ortak bir tavır geliştirmek için toplantı yapmaları görüşü benimsendi.
Bilgi veren işadamları, “Başbakanın haksız suçlamalarda bulunduğu”nun altını çiziyorlar. 2001 krizinde zaten zor durumda kaldıklarını, tam kendilerini toparlarken, bu kez küresel krizin kendilerini vurduğunu kaydeden bazı işadamları, krizden çıkışta Hükümetin aldığı önlemlerin diğer ülkelerle kıyaslandığında çok az olduğunu, yani bu krizden de kendi imkanlarıyla çıkmaya çalıştıklarını ifade ettiler.
Böylesine bir dönemde işçi çıkarmamak için ciddi biçimde fedakarlıkta bulunduklarını savunan, “işadamlarının tümünün son çare olarak işçi çıkarma yolunu seçtiklerini” kaydeden işadamları, bu fedakarlıkların takdir edilmesi gerektiğini ama buna karşılık aldıkları ödülün ise Başbakanın suçlamaları olduğunu belirtiyorlar.
Esnaf için açtıkları paket de, doğal ki; sanal tedbirler içeriyor... İktisatçılar, akademisyenler uzun zamandır işsizliğin yapısal sorun olduğu konusunda hemfikirler ve bu yapısal sorunların nasıl aşılacağı konusunda çözüm yolları üretmeye çalışıp, bu yollar üzerinde tartışmalar yapıyorlar. Önceki gün İstanbul’daki esnaflarla ilgili bir toplantı sırasında Başbakan Erdoğan’a “İşsizlik, yapısal bir sorun. Hükümetin bu yapısal sorunu daha farklı bir yöntemle çözmesi söz konusu olabilir mi” şeklindeki bir soru yöneltilmiş. Bunun üzerine Başbakan Erdoğan’ın verdiği yanıt şu:
“Bana göre yapısal bir sorun değil sanal bir sorun, insani bir sorun. Çünkü şu anda Anadolu’nun birçok yerinde bu işin başında olanlar, insani olarak, işadamlarımızı söylüyorum, olaya yaklaşımda ne yazık ki parasal çıkar noktasındaki adımlarını birinci derecede ön plana çıkarıyor.” İşadamlarının ’Ben nasıl daha fazla kazanırım’ derken, orada insanları sömürdüklerini, ‘emek sömürüsü’ yaptıklarını söylemiş ve tekstil sektöründe, özellikle de bayan işçilere acımasızca davrandıklarını söylemiş.
Bence, baştan sona sorunlu bir yaklaşım, sorunlu bir söylem...
Sanal tanımı ile yaşanan işsizlik sorununun yan yana getirilmesi mümkün değil, çünkü bizler bile her gün çaresizlik içinde iş isteyen kişilerle, özellikle gençlerle karşı karşıya kalıyoruz ve bir şey yapamamanın acısını yaşıyoruz Bu işleri çözmekle yükümlü bir kişi somut, kişilerin ailelerinin iliklerine kadar hissettikleri bu soruna, nasıl ‘sanal’ diyebilir anlamış değilim.
İçeride ise son dönemde özellikle hisse senedi piyasalarında büyük bir coşku yaşanıyor. Ancak herkes biliyor ki; ekonomideki gerçekleşmeler, aslında borsaya rekor kırdırtacak, kriz öncesinden bile iyi düzeyi yakalatacak bir tabloyu göstermiyor. O zaman bir yandan bu rekor artışlara sevinenler öte yandan ise bunun bir düzeltmesinin olacağını da görüyorlar.
Aslında sadece hisse senedi piyasalarında değil döviz kurlarında da, faizlerde de, ekonomideki canlanmaya paralel, bu yıl dalgalı geçme ihtimali hayli yüksek.
Bu dalgalanma yine de belli bir trend içinde olur, yani dalgalanmanın genel yönü belli midir derseniz, bence yönü en çok belli olan faizler...
Çünkü çok açık biçimde enflasyon yükselmeye başladı ve canlanmanın dozuna bağlı olarak içtalepte artış kaçınılmaz, böyle olunca da faizlerin yönünün yukarı olması çok doğal.
Ancak hem üretici fiyat endeksindeki (ÜFE) yüksek artış, hem de çekirdek enflasyonun beklendiğinden hızlı yükselmesi piyasayı tedirgin etti. Piyasanın tedirgin olmasını fiyatlara yansıyan, yani piyasaları bozacak bir gelişme olduğu için söylemiyorum. Piyasa tam gaz yükselişe devam ediyor ama piyasa iktisatçıları, analistleri ileriye dönük olarak dün açıklanan enflasyon rakamlarının detaylarından epeyce tedirgin oldular.
En çok da Merkez Bankası’nın faiz artışını öne çekme ihtimalinin artmasından tedirgin oldular. Bazı iktisatçılar, mart ayı fiyat endekslerine göre Merkez Bankası’nın bu kararı öne çekmek zorunda kalacağını belirtirken, bazı iktisatçılar ise nisan ayı fiyat endekslerini de gördükten sonra bu gerekliliğin doğup doğmadığının belli olacağını söylüyor.
Piyasa analizlerinde Merkez Bankası’nın kararının zamanlaması konusunda değişik yorumlar yapılırken, “Merkez Bankası’nin siyasi olarak bu kararı alıp alamayacağı” ise tartışma konusu yapılmıyor.
İşte bu nedenle Merkez Bankası yönetiminin işi daha da zorlaşmış durumda. Merkez Bankası teknik olarak faiz artırmayı öne çekme kararı alınmasına gerek olmadığı görüşünde olsa bile, piyasaları ikna etmekte artık zorlanmaya başlayacak. Yani Merkez Bankası’nın bağımsızlığının yeniden tartışma konusu olabileceği bir döneme daha giriyoruz.
Ancak tek hanelik enflasyonun kalıcı olmayacağı, önümüzdeki aylarda yeniden çift haneye çıkacağı da gün gibi ortada.
Bugün açıklanacak olan mart ayı TÜFE artışı konusunda, piyasalardaki beklenti yüzde 0.5 civarında. Bu oran gerçekleştiği takdirde, geçen ay sonunda yüzde 10.1’e çıkan yıllık enflasyon, yüzde 9.5 gibi bir orana geri çekilecek yani tek haneye inecek. Görülecek iyileşmenin tümüyle geçen yılın mart ayındaki yüksek enflasyona bağlı olacağı, yani baz etkisi nedeniyle tek haneye geri döneceği, enflasyonun genel seyrinin ise bu kadar olumlu olmadığı ise açık.
Bu tahminler Merkez Bankası tarafından da bir süredir dile getiriliyor. Merkez Bankası mart ayından sonra enflasyonun yeniden çift haneye çıkacağını, yılın son çeyreğinde belki tek haneye geri dönüp, asıl enflasyon hedeflerine ise 2011’in ilk çeyreğinde oturacağı tahminini, önceki bültenlerinde açıklamıştı.
Merkez Bankası’nın, faiz kararlarında da önemli rol oynayan, çekirdek enflasyon konusunda tedirgin olduğu, piyasalar tarafından biliniyor. Piyasaların da beklentisi yıllık TÜFE artışı yeniden tek haneye dönerken, çekirdek enflasyonda artış eğilimi görülmesi. Dolayısıyla piyasaların bugün açıklanacak olan enflasyon rakamlarına çok fazla sevinemeyeceği anlaşılıyor. Belki ilk açıklandığında, genel iyimser havanın da etkisiyle, piyasalar bugün bu rakamı abartılı biçimde algılayabilir. Ancak daha sonra detaylar incelendiğinde piyasalardaki enflasyon iyimserliğinin korunacağını pek tahmin etmiyoruz.
EKONOMİ YORUMLARINA TEPKİ
Bu arada yarın açıklanacak olan endekslerde, son dönemde hızlı artış gösteren enflasyonun, genel fiyatlama eğilimlerini değiştirip değiştirmediğine de yakından bakılacak. Yani gıda fiyatları ve vergileme nedeniyle hızlı artan enflasyonun diğer sektörlerdeki fiyatlama davranışlarını bozup bozmadığı endekslerde aranmaya çalışacak. Bu da çekirdek enflasyon gibi, önümüzdeki dönem enflasyon eğilimini kestirmek açısından önemli bir ipucu olacak.
Özetle; enflasyon için bugün açıklanacak olan endeksler, artışa geçen enflasyonun önümüzdeki dönem nasıl bir seyir izleyeceğinin ipuçlarını vermesi açısından çok önemli olacak. Öyle anlaşılıyor ki, enflasyonda artış trendine girdik ve bugün açıklanacak olumlu rakamlar bu seyri değiştirmeyecek. Ancak ne kadar artacağı, faiz kararları başta olmak üzere, dengeleri nasıl etkileyeceği konusunda ise önümüzdeki aylara da bakmak gerekecek.
Piyasaların bu temkinli tutumuna karşılık hükümet, son büyüme rakamlarında olduğu gibi, bence bugün açıklanacak enflasyon verilerini de abartılı biçimde sunup, propaganda malzemesi yapmaya çalışacaktır.
Kriz döneminde sık sık görüldüğü gibi, geçmiş dönemlerdeki rakamlar yine revize edilmezse; 2009 yılı büyüme rakamının eksi 5,5 civarında gerçekleşmesi bekleniyor. Bir başka deyişle yarın 2009 yılında ekonomimizin yüzde 5.5 küçüldüğünü teyit etmiş olacağız...
Şimdi yeniden büyümeye geçiyoruz, eski rakamların ne önemi kaldı demeyin; çünkü bu yılki büyüme, geçen yılın büyümesinin üzerine kurulacak.
Yüzde 5.5’luk küçülme ciddi bir rakam. Yani artık “ne kadar teğet geçti” dendiğinde, “ekonomiyi yüzde 5.5 küçültecek kadar teğet geçti”
diye bileceğiz...
Nereden bakarsanız; ek maddeler demek ek tartışmalar demek...
Başbakan, Libya seyahatinde, bu paketi hazırlarken CHP’nin, TOBB, TÜSİAD gibi daha önce anayasa hazırlıkları yapan kuruluşların taleplerinin incelendiğini orta noktaların bulunduğunu kaydetmiş. Bırakın bu kuruluşların taleplerini, ortaya çıktı ki, daha önce anayasa hazırlığı yaptırılan Prof. Ergun Özbudun ve ekibinin hazırladığı taslak bile esas alınmamış...
Kimi “Seçimden sonra” diyerek, kimi “Bu iktidarla olmaz” diyerek partiler, kategorik olarak karşı çıktılar. Buna rağmen “tüm paketin birlikte oylanması”, siyasi parti kapatma yetkisinin TBMM’ye verilmesine, “iktidara bağlı yargı arzusu”na da karşı çıktıklarını ilan ettiler.
Hükümet partilerden alamadığı desteği sivil toplumdan almayı umut etti ama o da olmadı. Sorulan-sorulmayan tüm yargı kuruluşları sert tepki verirken, iş aleminin tepkisi nispeten daha yumuşak oldu. İktidara tam bağlı işçi sendikası ve işadamı derneği dışında tam destek yok. Ama öyle yuvarlak sözlerle karşı çıkıldı ki, iktidar “Bize destek var” diye lanse edebildi...