Erdal Sağlam

Büyü bozuldu enflasyon ve faiz çift hane

8 Mart 2010
UZUN süredir düşük seyreden enflasyon ve faiz oranlarında büyünün artık bozulduğu anlaşılıyor. Enflasyondan sonra faizlerde de artış trendi artık somutlaşmaya başladı ve Hazine kağıtlarının faizlerinde kısa süre içinde çift hanenin görülmesi kaçınılmaz görülüyor.
Uzun süre düşük seyreden, diğer piyasalar bozulsa bile düşük seviyesini korumak için büyük çaba gösteren, Hazine kağıdı piyasalarında geçen hafta açıklanan enflasyon verisinden sonra trend bozuldu. Merkez Bankası bir süredir enflasyonda artış olsa bile bunun geçici olacağını, yılın ikinci yarısında enflasyonun normal rayına gireceğini belirtiyordu. Ancak geçen haftaki enflasyon açıklamasından sonra Merkez Bankası söylemini değiştirdi ve ancak 2011’in ilk çeyreğinde enflasyonun geri döneceğini söylemeye başladı.
İşte bu açıklama büyünün bozulduğu noktaydı ve piyasalarda faizlerin yukarı çıkış sürecinin başladığı artık kabul ediliyor. Cuma günü kapanışta gösterge kağıt faizinin yüzde 9.17’ye kadar çıktığını hatırlatan bankacılar, “Artık Hazine kağıdı faizlerinin yüzde 9’un altına inmesi pek mümkün değil, artışın devam etmesini bekliyoruz” diyorlar. Gösterge kağıt faizinin, ihalelerde yüzde 7.80’e kadar indiğini, o noktadan geçen haftaya yaklaşık 1.5 puanlık artış kaydedildiğini hatırlatan bankacılar, “1.5 puan çok önemli bir oran” diyorlar.
Buna karşılık Hazine’nin iç borçlanmasında bir sıkıntı görülmüyor. Çünkü Merkez Bankası’ndan yüzde 6.5 ile borçlanan bankalar bunu yüzde 9 ile Hazine kağıdına yatırıp, hâlâ kâr etmeye devam ediyorlar. Ancak Merkez Bankası’nın bu fonlamayı azaltmak zorunda kalması ve küresel gelişmelerin de etkisiyle politika faizlerini artırmaya başlaması kaçınılmaz. İşte asıl tehlike de politika faizlerinin artmaya başlamasıyla baş gösterecek.
Bankalar şimdiye kadar yüzde 90’ından fazlasına sahip oldukları Hazine kağıdı piyasasında faiz artışını engellediler ama artık ipin ucunu bırakmak zorundalar. Yabancı bankalar, “Merkez Bankası’nın faiz artışı başlama tarihini nisan-mayısa çekmesi gerektiğini” söylemeye başladılar. Bu takdirde yılın sonuna kadar 1.5-2 puan olarak beklenen toplam faiz artışının oranı da yükselmiş olacak ki; bu bankaların tüm hesaplarını bozabilir. Bu durum faiz artışına hazırlıklı olan Hazine, Merkez Bankası ve bankacıların, hesaplarının bozulması, tehlikenin artacağı anlamına gelecektir.
TOPARLANMAYLA ÇIKIYOR
Ancak Merkez Bankası’nın faiz artışlarına yılın ikinci yarısında başlayıp, yıl sonuna kadar toplam yüzde 1.5-2 puanlık artış yapması, piyasalar için sürpriz olmaz. Çünkü herkes böyle bir artışa hazırlıklı.
Bunun nedeni de enflasyonun geçen yılki düşük oranlara, yaşanan küresel kriz ve bunun getirdiği yüksek oranlı küçülme nedeniyle gelindiğinin bilinmesi. Dolayısıyla faizlerin bu kadar düşmesinin en büyük nedeni de küresel kriz. Piyasa oyuncuları yeni kapsamlı bir reform yapılmadığı takdirde yıllık enflasyon oranlarının yüzde 8-11 aralığına oturacağını tahmin ediyorlar. Yani enflasyon ne kadar inse de artık 8’in altı beklenmiyor. Dolayısıyla faizlerin de buna paralel seyir izleyeceği tahmin ediliyor.
Çünkü mevcut iktidar enflasyon ve faizin kalıcı olarak düşük seviyede tutulması için gereken hiçbir yapısal tedbiri yerine getirmiş değil. Bu nedenle de 2009’da kriz nedeniyle gördüğümüz düşük oranları, ekonomi canlı kaldığı sürece görmemiz de artık pek mümkün gözükmüyor.
Geldiğimiz nokta elbette istenen bir nokta değil ama piyasaların artık buna da razı olduğunu gözlüyoruz. Piyasaların korkusu küresel krizle ilgili yeni bir sıkıntının yanısıra, referandum ve erken seçim nedeniyle veya siyasi çatışmanın artmasıyla bütçede yaşanabilecek bozulmalar. Bu takdirde büyük bir sermaye çıkışı, faizlerin beklenenden erken ve fazla artması sonucu çıkacağını biliyorlar.
Yazının Devamını Oku

Enflasyon, Merkez’in beklentisini de aştı

4 Mart 2010
ŞUBAT ayı enflasyon oranları, beklentilerin çok üzerinde arttı ve yıllık enflasyon yeniden çift haneye yükseldi.

Şubat ayı TÜFE beklentisi yüzde 0.6 civarındaydı ama gerçekleşme yüzde 1.45 oldu. Böylece yıllık enflasyon oranı da yüzde 8.2’den yüzde 10.13’e yükseldi.
Enflasyonun beklentilerin üzerinde artmasının temel nedeni ise yine gıda fiyatları oldu. Şubat ayında işlenmemiş gıda fiyatları yüzde 8.1 artarken, işlenmiş gıda fiyatları ndaki artış yüzde 1.8 oldu. Bu oranlardan sonra gıdada yıllık artış ise yüzde 9.7’den 15.6’ya çıktı...

Mevsimsel hareketlerle, giyim fiyatları enflasyonu aşağı çekerken, ulaştırma hizmetleri ve lokantada enerji ve gıda fiyatlarına bağlı olarak yükselişler gözlendi. Kira fiyatlarında enflasyonun yıllık olarak yüzde 4.8’e düşmesine rağmen, hizmet sektörü enflasyonu ise yüzde 5.8’den 6.2’ye yükseldi.

Bu yüksek oranlı artışlara karşılık Merkez Bankası’nın faiz kararlarında daha çok dikkate aldığı kalem olan çekirdek enflasyondaki artış ise sınırlı oldu. Çekirdek enflasyon yıllık bazda yüzde 3.8’den şubatta yüzde 4’e çıktı...

Yazının Devamını Oku

TÜSİAD’ın çekilmek istendiği konum

2 Mart 2010
ÜMİT Boyner’in Başkanlığı ile birlikte, Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) sanki farklı bir konuma geçmiş gibi gösterilmeye çalışılıyor. “Gösterilmeye çalışılıyor” diyorum çünkü Başkanların konuşmalarına baktığımda, elbette hepsi kendi üslubunu yansıtıyor ama, içeriklerin hemen hemen aynı olduğunu, ilkesel bazda savunulanlarda farklılık bulunmadığını görüyorum. Peki, bu izlenim neden uyandırılmak isteniyor?
Bu izlenimi yaratma konusunda hükümet yanlısı basın organları ile yazarların başı çektiğini görüyoruz. O zaman neden aslında temelde fark yokken, sanki Ümit Boyner ile birlikte duruş farkı  yaşandığı izlenimi yaratılmaya çalışılıyor? Bence amaçlardan biri “Arzuhan Doğan Yalçındağ döneminde sanki TÜSİAD’ın hükümete karşı subjektif bir tavrı varmış” gibi göstermek olabilir. Halbuki Yalçındağ’ın söyledikleriyle  Boyner’in söyledikleri arasında, üslup dışında önemli bir farklılık bulunmuyor.
Bence en önemli neden ise Hükümetin önümüzdeki dönem için TÜSİAD desteğine duyduğu büyük ihtiyaç. Yıpranan ilişkileri onarmak ve toplumsal olarak sıkıntıya girdiği bir dönemde büyük patronları yanında görmek istiyor. Yönetim anlayışı “ne aldım, karşılığında ne verdim” olan, her  şeyi bir pazarlık konusu yapan bir anlayış, alacağı destek karşılığında mutlaka büyük patronlara bir şeyler teklif edecektir. Aslında büyük patronlar da pazarlığı iyi bilirler ama karşılarındaki güç “devlet gücü” olduğu için pazarlıkta başarılı olurlar mı, bilinmez...
Başkan Boyner ve TÜSİAD yönetim kurulu üyelerinin geçen hafta Ankara’da yaptığı temaslarda  Başbakan ve bakanlardan büyük teveccüh gördüklerini duyduk. Şimdiye kadar olmadığı biçimde övgüler, birlikte hareket etme sözleri almışlar.
Hükümetteki bu ani değişimin koordineli olduğu açık ve bazı patronlar “Acaba başımıza gelecek bir şey mi var?” demekten kendilerini alamıyorlar. “Eninde sonunda işadamıdır, gerektiği kadar tavizi verip alacağı bir şey varsa alır” diyebilirsiniz ve haklısınız da...
ANAYASA’NIN ODAĞI
Ancak benim bildiğim büyük patronlar, yaşam tarzı dahil, sonunda kaybedecekleri şeyler çok büyükse buna razı olmazlar. Üstüne üstlük iktidardaki anlayışın sadece kendilerini dönemsel olarak kullanıp sonunda devre dışı bırakma niyetini görüyorlarsa, her şeye razı olmazlar...
TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, Ankara’daki temasları sonrası yaptığı konuşmada “Hiç bir kurum ile mutlak fikir birliği içinde olmak veya kategorik olarak farklı düşünmek gibi bir anlayışları” bulunmadığının, özellikle altını çizdi. 
Vergi gelirlerinin yüzde 80’ini ödeyen, demokratikleşme anlayışını sürdürülebilir büyüme ile birlikte kurum müktesebatına taşımış bir kurum olarak, sorumluluklarının gereği oluşan taleplerini tüm yetkililer ile paylaştıklarını söyledi. Boyner ve Yönetim Kurulu üyelerinin sadece Cumhurbaşkanı ve hükümet üyelerini değil, CHP ve MHP liderlerini de ziyaret edip, bu görüşlerini aktardıklarını, buralarda da iyi kabul gördüklerini biliyoruz.
Ancak dediğim gibi; Hükümet ve yandaşlarının TÜSİAD’ı “iktidar yanlısı bir konum”a çekmek istedikleri, buna ihtiyaç duydukları da ortada. 
Bence bu tavırlarıyla hem eski hem yeni başkana da haksızlık  etmiş oluyorlar ama...
Boyner, temaslar sonrası yaptığı konuşmada “açık bir yol haritası bulunmamasını” eleştirirken, anayasa değişik liği gereğine de değindi. Boyner, bu konuda “Yeni Anayasa’nın odağında devlet, ordu veya cemaat gibi unsurlar değil, doğrudan birey olmalıdır. Yeni anayasa ve yargı reformu kuvvetler ayrımı prensibini, yani yasama, yürütme ve yargının bağımsızlığını evrensel ölçütlerde karşılayabilmelidir. Bu iki nokta TÜSİAD’ın demokratikleşme yaklaşımının vazgeçilmez temelleridir” şeklinde konuştu...
Sizce TÜSİAD’ın bu temel anlayışı ile Hükümetin anlayışı, örtüşebilir mi?
Yazının Devamını Oku

Piyasa talimatla iş yapmaz

1 Mart 2010
Piyasa talimatla iş yapmaz‘SİYASETİN bir ekonomik değerlendirme raporuna girmesi için ilk şart görünümde bir belirsizliğin ortaya çıkması durumudur. Ekonomik analizler için siyaset dışsal bir faktörken, önemli olan iktidarda kimin olduğu değil siyasi istikrarın olup olmadığıdır.’

Bu sözler bir gazeteciye ait değil. Yazı yazan bir banka iktisatçısına, Haluk Bürümcekçi’ye ait. Bürümcekçi, Referans gazetesinde yeralan “Bir Ekonomist Gözüyle Siyaset” başlıklı yazısında, neden siyasetin piyasaları etkilediğini anlatıyor. Yazıda saydığı tespitlerin uzatılabileceğini ancak önemli olanın “bütün bu baskı ve tıkanmaların hükümeti referandum gibi riskli bir demokratik süreci göze alma noktasına getirip getirmediği” olduğunu belirtip, “Daha kısa süre öncesine kadar, meclis aritmetiği ve gizli oylama nedeniyle grupta fire olasılığı dikkate alınarak bu seçeneğin zorlanmayacağı ifade edilmekteydi. Bu unsurlarda ne değişti ki?” diyor...

Bürümcekçi, “Özetle, son dönemde artan gerginlik ve yasama sürecinde gözlenen tıkanma nedeniyle hükümetin referandum seçeneğini masaya koyması, siyasi belirsizlik görüntüsü vererek piyasanın dikkatini bu yöne çevirmiştir. Mevcut sorunlara, meclis dengelerine ve partilerin stratejilerine bakıldığında, halen en olası senaryo zamanında genel seçim gibi görünmekte, ancak bu senaryoda bile ekonomiye olası tahribatı azaltmak için güven kaybını engelleyecek ek önlemlere ihtiyaç olacak gibi görünmektedir” diyor.

Dediğim gibi; bu o çok kızdığınız, patronlara “atacaksın bunları” dediğiniz gazetecilerden biri değil. Bürümcekçi, bir banka iktisatçısı ve piyasa hareketleri ve bundan sonrasında neler olabileceği konusunda analiz ve yorumlar yapıyor.

Sadece Bürümcekçi değil, banka ve aracı kurumlarda istihdam edilen çok sayıda, ciddi niteliklere sahip iktisatçı ve piyasa oyuncusu işi gücü bıraktılar bir süredir

Yazının Devamını Oku

Babacan’ın IMF ayarı bu kez yetmedi

25 Şubat 2010
BAŞBAKAN Yardımcısı Ali Babacan’ın arada bir “IMF ile anlaşma yapacağız” diyerek, piyasaları coşturma politikası bu kez “balyoz operasyonu”na takıldı.

Dolayısıyla Babacan’ın daha önceki sayısız açıklamasında piyasaya olumlu etki yapan IMF ile anlaşma yapılacağı umudu, bu kez piyasaları coşturamadı. Bir başka deyişle bu kez IMF gazı tutmadı, talihsiz bir zamanlama oldu.

Geçtiğimiz pazartesi akşamı İstanbul’da gazetelerin ekonomi müdürleriyle bir araya gelen Babacan, bir ara “Artık konuşmayacağım” dediği IMF konusuna tekrar girmiş ve müdürlere açıkca söylemese de, “sanki yakında IMF ile anlaşma yapılacağı” havasını vermiş. Ekonomi müdürleri salı sabahı, dünkü gazetelerinde yeralan haberlerini yazmadan önce TV programlarına çıkarak, Babacan’ın verdiği bu izlenimi aktardılar. Babacan’ın istediği oldu ve salı sabahı piyasalar biraz olumlu açıldı. Ancak bir gün önce zaten operasyon nedeniyle tedirgin olmaya başlayan piyasalardaki hava, salı sabah saatlerinde operasyonla ilgili somut adımlar atılıp, operasyon sertleşince döndü. Aynı sabah ABD ve Avrupalı önemli gazetelerde yeralan operasyona ilişkin sert haber ve yorumlar da piyasadaki havanın dönmesinde çok etkili oldu. İşte Babacan’ın IMF açıklamasının etkisi ancak bir-iki saat sürdü, sonra piyasa bozulmaya başladı. Hala da bu olumsuz seyir devam ediyor.

Önceki gece Genelkurmaydan yapılan, “Orgenerallerin Karargahta toplandığı” açıklaması Ankara’yı altüst etti. Tam, acaba Çarşamba günü bu iş yumuşar mı derken, işin daha da sertleşeceği anlaşıldı. Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in Genelkurmaya gittiği haberi doğrulanıp, Çiçek’in Cumhurbaşkanından önce randevu alıp sonradan iptal etmesi de Ankara’yı iyice karıştırdı.

Peki, piyasalar bu çatışma havasından bu kez niye bu kadar korkuyor derseniz; nedeni erken seçim. Piyasalar, Genelkurmay Başkanının daha önce kesin bir dille yaptığı açıklamalara güveniyor ve bu nedenle demokrasiyi kesintiye uğratacak bir gelişme beklemiyor. Buna karşılık komuta kademesinin istifası söylentisi de dahil, muhtemel gelişmelerin bir erken seçimi zorunlu hale getireceğini düşünüyor.

Yazının Devamını Oku

Faiz artışının zamanlaması

23 Şubat 2010
ABD Merkez Bankası’nın (FED) geçen hafta, iskonto penceresinden bankalara kullandırdığı kredilerin faiz oranlarını artırması, küresel piyasalarda yeni bir dönemin işareti olarak algılandı. Geçtiğimiz cuma günü bu haberle tüm piyasalar aşağı doğru giderken, Standard and Poor’s’un not artırımı imdada yetişti ve içeride piyasalar haftayı yükselişle kapadı.
Dün itibariyle küresel piyasalar olumlu açıldı. Bunun nedeni FED Başkanı Ben Bernanke’nin bu kararın mali sıkılaşma anlamına gelmediğini, faizlerin daha uzun süre düşük seyredeceğini söylemesi idi. Yani piyasalar Bernanke’nin “faiz artışları yakında başlamıyor” sözlerine güvenerek yeniden olumlu bir havaya girdiler.
Bence Bernanke dahil herkes biliyor ki; her ne kadar artırılan iskonto penceresi faiz oranları gösterge faiz oranlarının mutlaka artacağı anlamına gelmese de, artık faizlerde artış trendine girildiğini herkes görüyor. Piyasalar da biliyor ama bu dönem, yeniden iyiyi satın almak yolunu seçiyorlar.
Ben Bernanke’nin bu hafta içerisinde ABD Kongresinde yarı yılla ilgili bir değerlendirme yapması bekleniyor. Piyasalardaki beklenti Bernanke’nin Kongre’de yapacağı konuşmada da faizlerin daha uzun süre düşük kalacağı ve canlanmanın frenlenmeyeceğini söyleyeecği doğrultusunda.
Çünkü politikacılar her ülkede aynı ve ekonominin canlanması her zaman, her pahasına seçtikleri birinci yol olmaya devam ediyor.
Yani enflasyonda yükselme pahasına Merkez Bankası’nın piyasayı canlı tutmasını, mali disiplini göz ardı etmesini, piyasadaki para bolluğunun devam etmesini ve büyümeye mümkün olduğunca katkı yapmasını istiyorlar.
İskonto penceresinden bankalara kullandırılan paranın maliyetini artırmak demek, belki gösterge faizin artması anlamına gelmiyor ama çok açık ki; eskisi kadar bolluk döneminin sona ereceğinin, parasal sıkılaşmanın başlayacağının da bir göstergesi.
Bu gerçeği, şimdi satın almasalar bile, piyasalar dahil herkes artık görüyor.
Yani faizde artış dönemi şimdi olmasa da yakında başlayacak ve küresel piyasalar yavaş yavaş buna göre pozisyon almaya başlıyorlar.
BİZİM MERKEZ BANKASI’NIN TAVRI 
FED Başkanı Bernanke gibi bizim Merkez Bankası Başkanımız Durmuş Yılmaz da, ısrarla “uzun süre faizler düşük kalacak” demeye devam ediyor. Hâlâ bizde enflasyonun yapısal sorun olduğunu düşündüğüm için, bizim Merkez Bankamızın FED kadar rahat olmaması gerektiğini ve mali disipline bizim ABD’den çok daha fazla ihtiyacımız olduğunu söylemeden de edemeyeceğim.
Bu gelişmelerden sonra içeride, özellikle bankacılar arasında bizim Merkez Bankası’nın ne yapacağı da tartışılmaya başladı. Başkan Durmuş Yılmaz’ın geçen yılın sonlarında banka genel müdürlerine yaptığı konuşmada “açık piyasa dahil her yolu deneyeceğiz, faiz artışına elimizdeki tüm imkanları kullanıp mümkün olduğunca geç başlayacağız” sözlerine atıfta bulunuluyor. Yani içeride faiz artırımlarına, FED faiz artırımına başladıktan sonra bile bir müddet daha, direnmeye çalışılacağı izlenimi var.
Yani piyasalar bizde de faiz artışının ne zaman başlayacağını, hangi boyutta olacağını ciddi biçimde tartışmaya başladılar. Bununla birlikte faiz artışlarından önce Merkez Bankası’nın alabileceği kararlar, örneğin TL karşılıklarına ilişkin kararlar da tartışılıyor.
Umarım içerideki siyasi çatışma, küresel piyasalardan çok daha erken mali disipline girme ihtiyacını doğuracak
kadar, büyümez.
Yazının Devamını Oku

İşadamlarının haklı isyanı

22 Şubat 2010
HAFTA sonunda telefonla konuştuğum bir büyük işadamı, “Ne oluyor Allah aşkına oralarda” diye başladı söze.

40- 45 yıldır iş dünyasının içinde olduğunu böyle bir dönem görmediğini, bu kadar çatışmanın herkesin moralini bozduğunu, kendilerinin moralinin “tam işler açılıyor” derken yaşanan son gelişmeler nedeniyle, çok daha fazla bozulduğunu söyledi.

Türkiye’nin bir değişime ihtiyacı olduğunu, şimdi bunun yaşandığının söylenebileceğini ama üslup konusunda ciddi sıkıntılar olduğunu söylemeye çalışırken, tekrar girdi söze... “Tamam herkes biliyor değişim gereğini, olması gerektiğini ama böyle değişim olmaz ki” dedi.


Ardından da böyle köklü geleneğin olduğu bir ülkede, bu çağda, “devrim” yapılamayacağını, değişimlerin yumuşak olması gerektiğini, radikal değişim zorlamasının çok daha büyük sorunlar yaratabileceğini, değişim yapacağız derken toplumun birbirine düşman edilemeyeceğini söyledi...


Bu söylenenlerin arka sında hoşgörü olduğunu, yapılmak istenenler konusunda sadece “gerekli değişim” kaygısının varsayıldığını, herhalde siz de fark ettiniz. Yani samimi bir değişim çabası olduğu varsayılsa bile, işin bu noktaya getirilmemesi gerektiği söylenmeye çalışılıyor.


Yazının Devamını Oku

Merkez’in ‘uzun süre düşük faiz’ taahhüdü

18 Şubat 2010
MERKEZ Bankası Para Politikası Kurulu’nun (PPK) önceki gün yaptığı toplantıdan herkesin beklediği karar mevcut faiz oranlarının korunmasıydı, zaten öyle de oldu.

Merkez Bankası’nın mevcut koşullarda faizi değiştirmemesi tabi ki normal bir karar ama kararın ardından açıklanan notta yer alan “faizin uzun süre düşük kalacağı” ibaresi, bugünkü koşullarda biraz amacı aşıyor gibi gözüküyor.

Merkez Bankası daha önce de bu ibareyi kullandı ama bu kez yaptığı yorumda hem içtalebin artmaya başladığını, hem önümüzdeki aylarda enflasyonun yükseleceğini söylüyor, hem de bunların ardından böyle bir taahhütte bulunuyor.

Merkez Bankası’nın özellikle içtaleple ilgili şimdiye kadar kullandığı tanımlama genellikle “belirsiz” biçiminde oluyordu. Önceki gün yayımla nan notta ise iç talebin kademeli de olsa artmaya başladığı ilk kez vurgulanmış oldu.

Son dönemde açıklanan verilerin iktisadi faaliyetteki ılımlı toparlanma sürecinin devam ettiğini gösterdiği belirtilen açıklamada, iç talep kademeli bir artış eğilimi sergilerken dış talebe ilişkin belirsizliklerin sürdüğü, kapasite kullanımının kriz öncesi seviyelere ulaşmasının zaman alacağının anlaşıldığı belirtildi. İstihdam koşullarında bir miktar iyileşme gözlenmekle beraber, işsizlik oranlarının halen yüksek seviyelerde seyrettiği belirtilerek, bu doğrultuda, ekonomide kaynak kullanım oranının bir müddet daha düşük düzeylerde kalacağının tahmin edildiği hatırlatıldı.

Kurulun vergi ayarlamalarının yansımaları, işlenmemiş gıda fiyat artışları ve baz etkileri nedeniyle yıllık enflasyonun Şubat ayında da belirgin bir yükseliş göstereceğine ve bir müddet hedefin üzerinde kalacağına dikkat çektiği belirtilen açıklamada, temel enflasyon göstergelerinin de baz etkisi nedeniyle yıl ortasına kadar sınırlı bir artış göstereceği, ancak yıl boyunca hedefin altında seyretmeye devam edeceğinin öngörüldüğü ama geçici etkiler ortadan kalktığında enflasyonun tekrar düşüş sürecine gireceği vurgulandı.

ENFLASYONLA MÜCADELE

Merkez Bankası’nın açıklamasının faizlerle ilgili bölümü ise şöyle:

“İzlenen para politikasının desteği ile kredi piyasasında olumlu gelişmeler sürmektedir.

Yazının Devamını Oku