Ancak 2012 yılı bütçe gerçekleşme rakamları ve özelleştirmedeki olumlu gelişmeler bu tedirginliği azaltmış görünüyor.
Piyasa uzmanları bu yılki petrol fiyatlarının seyrinin ve kamu harcamalarında Hükümetin takınacağı tutumun bu yılki bütçe hedefleri için kritik olduğunu düşünüyorlardı. Hala bu gelişmeler dikkatle izleniyor ama bütçe açısından bu kalemlerden gelebilecek ek yüklerin de artık karşılanabileceği düşüncesi hakim olmaya başladı. Dolayısıyla piyasa analizlerinde bütçe konusunda iyimser bir havanın giderek hakim olmaya başladığını söyleyebiliriz.
Önceki gün 2012 yılı bütçe gerçekleşme rakamlarını açıklayan Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de, bu yılki bütçe hedefi rakamlarının gerçekleştirileceğini, özelleştirme gelirlerinin iyi gittiğini, bu arada büyüme oranlarının da yüzde 4’lük hedefin üzerine çıkacağını söyledi.
Bence Maliye Bakanı Şimşek’i bu kadar rahatlatan en önemli unsur özelleştirme gelirlerindeki olumlu gelişme. Geçen gün yazdığımız gibi; bu yıl için bütçeye 4 milyar TL özelleştirme geliri aktarılması hedeflenmişti, bu hedef 3 Ocak’ta yapılan aktarma ile yerine getirildi. Maliye Bakanı Şimşek bir rakam vermiyor ama şahsen bu yılki bütçeye aktarılacak özelleştirme gelirinin 15 milyar TL’den az olmayacağını, 20 milyar TL’ya kadar çıkabileceğini düşünüyorum.
TÜİK bu kaza için özür de diledi. TÜİK’ten yapılan açıklamada şöyle denildi: “Saat 10:00’da yayımlanması gereken Hanehalkı İşgücü Haber Bülteni, yayımlama saatinin ilgili firma tarafından yanlış girilmesi sonucunda normal vaktinden önce yayımlanmıştır. Verdiği hizmette göstermiş olduğu kusur sebebiyle ‘kamuoyunun bilgilere eş zamanlı erişimi’ ilkesinin zedelenmesine sebep olan Firma hakkında gerekli hukuki süreç başlatılmıştır.”
İstatistiklerin geniş kitlelere en kısa sürede ulaştırılmasını sağlamak üzere 2005 yılından bu yana mobil teknolojilerin kullanıldığını belirten TÜİK, bu çerçevede 3737 SMS Servisi olarak adlandırılan bir sistem ile hizmete başlandığını hatırlatarak açıklamasında şu bigilere yer verdi:
10:00’DA GİTMELİYDİ
TÜİK bu hizmete abone olan kullanıcıların cep telefonlarına bağlı bulundukları operatör aracılığıyla haber bültenlerini otomatik olarak gönderen 3737 SMS servisinin kurulması ve işletilmesi için bir firma ile işbirliğine gidilmiştir. Bu işbirliği çerçevesinde ilgili firmanın hazırladığı yazılım yoluyla haber bülteni özet bilgileri otomatik olarak saat 10:00’da kullanıcılara ulaştırılmaktadır. Ancak, 15 Ocak 2013 saat 10:00’da yayımlanması gereken Hanehalkı İşgücü Haber Bülteni, yayımlama saatinin ilgili firma tarafından yanlış girilmesi sonucunda normal vaktinden önce yayımlanmıştır.
İLKE ZEDELENDİ
Verdiği hizmette göstermiş olduğu kusur sebebiyle kamuoyunun bilgilere eş zamanlı erişimi İlkesinin zedelenmesine sebep olan Firma hakkında gerekli hukuki süreç başlatılmıştır. Hanehalkı İşgücü verilerinin eş zamanlı olarak paylaşılamamasından dolayı kamuoyundan özür dileriz.
Enflasyonu da erken duyurmuştu
Ancak bu şirketten gelecek not artırımı ile ancak yatırım yapılabilir ülke puanının bir altına gelinecek. Buna karşılık Moody’s’in yapacağı artırım çok daha önemli çünkü bir artırım yaptığı zaman, bu artırımla birlikte Türkiye ikinci ‘yatırım yapılabilir ülke puanı’nı almış olacak.
Fitch’in yaptığı not artırımı ile ilk kez yatırım yapılabilir ülke puanı alan Türkiye Hazinesi, bu kuruluşu sözleşme yaptığı iki rating şirketi içine alarak ödüllendirdi. En büyük rating şirketi Standart and Poor’s’dan yakın zamanda istediği puanı alamayacağı için umudunu “ikinci büyük” Moody’s’e bağlayan Hazine, bu şirketle olan sözleşmesini devam ettirerek, beklentisini de gösterdi.
Buna karşılık Fitch’in yatırım yapılabilir ülke puanı verirken öne sürdüğü şartlardan biri olan kara paranın aklanmasına ilişkin mevzuat düzenlemesinin tamamlanması ise gözden kaçmış gibi görünüyor. Geçen yıl Kasım ayında not artıran Fitch, “Türkiye’nin terörün finansmanı nedeniyle kara listeye girecek olması” uyarısında bulundu. Geçtiğimiz Ekim ayında OECD’den yapılan uyarıda Türkiye’nin kara para ve terörün finansmanı tarafında mücadelede zayıf kalması, istenilen reformları yerine getirmemesi nedeniyle FAFT tarafında kara listeye girebileceği dile getirilmişti. Türkiye’ye 22 Şubat 2013’e kadar süre tanınmıştı.
İşte Fitch Türkiye’nin kara listeye girmesi halinde, bankacılık başta olmak üzere mali kesimde büyük sıkıntılar yaşanacağını belirterek, “Bu durumda artırılan notun gözden geçirileceğini” söylemişti.
Hedefin düşük tutulduğu açık. Bunun en önemli nedeni de geçen yıl bütçeye 10 milyar TL’lik gelir hedefi konmasına rağmen gerçekleşmenin 3 milyar TL’de kalması. Yani bir başka deyişle, bu yıl özelleştirme geliri geçen yılı telafi ediyor.
Özelleştirme İdaresi yetkilileri, yılın son ayında gerçekleşen otoyol ve köprü ihalesi ile elektrik dağıtım özelleştirmelerindeki başarının bu gelişmede önemli pay sahibi olduğunu söylüyorlar. Bundan sonrasında daha ne kadar gelir elde edileceğini sorduğumuz bir üst düzey yetkili, “Bundan sonra hiç özelleştirme yapmasak, son yapılanların parası gelmese dahi daha önce anlaşmaya bağlanan 2013 geliri 2.5 milyar TL” dedi.
Ancak tabi ki bu yılki özelleştirme geliri bununla sınırlı kalmayacak. Son yapılan özelleştirmelerden, kesinleştiğinde gelecek para 11 milyar dolar düzeyinde.
Bunun sadece 5.7 milyar doları otoyol ve köprü özelleştirmesinden gelecek. Bu ihaledeki şarta göre paranın en az yüzde 40’ının peşin ödenmesi gerekiyor.
HAZİNE Müsteşarlığı 2013 yılı için rating anlaşması yaptığı uluslararası derecelendirme şirketlerinde değişiklik yaptı. Moody’s ile çalışmaya devam edip, yıllardır çalıştığı Standart&Poor’s şirketiyle sözleşmesini bitiren Hazine, bunun yerine Fitch şirketi ile anlaştı. Bu değişiklik, geçtiğimiz Kasım ayında Türkiye’nin rating puanını ‘yatırım yapılabilir ülke’ konumuna getiren Fitch’in, verdiği bu puan nedeniyle ödüllendirildiği biçiminde yorumlandı.
Standart and Poor’s şirketinin dünyanın en büyük rating şirketi, Moody’s’in de küçük fark ile ikinci şirket olması nedeniyle, şimdiye kadar en büyük 2 şirket ile rating anlaşması yapılması normaldi. Fitch ise dünya sıralamasında altlarda yeralıyor. Bu durum da Fitch’in rating artırımı karşılığında Hazine ile anlaştığı yorumlarını güçlendiriyor.
ANLAŞMAYA BAKMIYORLAR
Hazine, anlaşma yaptığı uluslararası rating kuruluşlarına önemli paralar vermiyor. Zaten anlaşma yapılmasa da, yıllardır Fitch’in yaptığı gibi, uluslararası rating şirketleri Türkiye’ye puan vermeye devam ediyorlar. Çünkü bu rating şirketleri, başka ülkelerdeki yatırımcılara Türkiye hakkında verdikleri puanları, detaylı raporları hazırlıyorlar. Hiç bir ülke kendisine yatırım yapacak şirketlerin böyle bir hizmet almasını engellemeyeceği için,bütün ülkeler anlaşma olsun ya da olmasın, rating kuruluşları ile yakın çalışmayı tercih ediyorlar. Hazine ile anlaşma yapan rating şirketleri için bu anlaşma paradan çok ‘prestij’ niteliği taşıyor. Tabi ki bu prestiji paraya çeviriyorlar. Bir başka deyişle Hazine’den para kazanmıyorlar ama Hazine kendilerini seçince, tüm bankalar ve özel sektör kuruluşlarının yaptıracakları rating anlaşmaları için ön sıraya çıkmış oluyorlar. Yani Hazine Fitch’le anlaşma yaparak, özel sektöre çalışmaları için bu rating şirketini göstermiş oldu. Dünyada daha itibarlı Standart& Poor’s ile Moody’s şirketlerine rating yaptıran özel sektör kuruluşları ve bankalar, Hazine’nin bu kararından sonra artık Fitch’i de seçmeye başlayacaklar. Bankalar ve özel sektör kuruluşları, rating hizmeti için bu şirketlere, Hazine’nin ödediği sembolik ücretlerden çok daha fazlasını ödüyorlar. Yani rating şirketleri asıl parayı özel sektör kuruluşları ve bankalardan kazanıyorlar.
TAHVİL ZORUNLULUĞU YOK
Hazine’nin yaptığı bu anlaşma uluslararası tahvil ihraçlarında ille de bu iki firmayla çalışmak zorunda kalması anlamına da gelmiyor. Tahvil ihraç edilecek ülkeye, konjonktüre ve hedef yatırımcıya göre Hazine bu şirketlerle aracılık anlaşması imzalayabileceği gibi, başka şirketlerle, yatırım bankalarıyla da anlaşma yapabiliyor. Yani tahvil ihraçları kanalıyla bu rating şirketlerine para aktarıldığı savı da geçerli değil.
Moody’s de ‘Yatırım yapılabilir’ diyebilir
BU arada Hazine’nin rating şirketleri değiştirmesinde, şimdiye kadarki tavırlarının yanında, bundan sonra olabileceklerin de gözönüne alınmış olabileceği anlaşılıyor. Örneğin Fitch’in ardından diğer rating şirketlerinden de puan artırımları beklenirken, Moody’s’in mevcut puanı ve pozitif görünümü, bir derece artırımla “yatırım yapılabilir ülke” puanı vermeye müsait. Yani Moody’s not artırımı kararı verirse, bunun adı yatırım yapılabilir ülke olacak.
ABD etkinliğini sürdürmek için bu enerji oyununun içinde olmak zorunda ve zaten tüm ağırlığıyla da kendini hissettiriyor. O nedenle küresel enerji oyununda ve Türkiye’nin içine girdiği ilişkiler içerisinde ABD’nin tavrının hala belirleyici olduğunu gözden uzak tutmamak gerekiyor.
Bu köşeyi izleyenler uzun zamandır Türkiye’nin K. Irak’taki enerji bazlı girişimlerini izlemeye, değerlendirmeye çalıştığımı biliyorlar. Son günlerde bu gelişmelerin giderek hızlandığını görebiliyoruz.
Son olarak dünkü gazetelerde K. Irak’ın tankerlerle, Türkiye’nin limanlarını kullanarak doğrudan satış yaptığına ilişkin haberler yer aldı. Bilindiği gibi bu girişim daha önce başlamış, ancak daha sonra ABD’nin devreye girmesiyle, Irak merkezi yönetimi ile K. Irak yönetimi boru hattından petrol ihracatı konusunda anlaşmaya varmış, K. Irak da tankerle doğrudan satışı durdurmuştu. Ancak Irak merkezi yönetimi, K. Irak’ın bu ihracattan doğan hakkını ödememiş olacak ki; yeniden tankerle doğrudan satış başlamış bulunuyor...
Bu basit bir taşıma operasyonu gibi gözükse de, aslında çok ciddi bir gelişme. Çünkü bu tavır K. Irak yönetiminin Irak merkezi yönetimiyle yeniden köprüleri attığını gösterir. Bunun yanında Türkiye’nin de içine çekildiği önemli bir diplomasi gelişmesidir. Dünkü Hürriyet Daily News’de Serkan Demirtaş, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu’nun, 14-16 Ocak tarihlerinde Washington’da temaslarda bulunacağını ve bu görüşmelerde ABD ile K. Irak’tan hampetrol ve doğalgaz ihracatının masaya yatırılacağını duyurdu.
Mali uçurumun kalıcı bir biçimde çözülememesi, iki parti arasındaki bütçe kavgasının devam edeceğinin görülmesi, piyasaların ileriye olumlu bakmalarını engelliyor. Avrupa ekonomisinden de çok iyi haberler gelmiyor. AB Maliye bakanları şimdi de, 5. kurtarılacak ülke olarak Güney Kıbrıs için yeni bir paket hazırlamanın telaşındalar. Tüm bunlar 2013 yılının küresel ekonomi açısından zor geçeceğinin işaretleri. Mali uçurum sorununun çözülme yöntemini beğenmeyen IMF Başkanı Lagarde’ın son yaptığı, “ABD ve AB ekonomilerinin ekonomik sorunlarını çözememeleri halinde faturanın tüm dünyaya çıkacağı”i açıklaması ciddi bir uyarıydı. Lagarde 2013 yılının artık çözüm yılı olmasını gerektiğini söylüyor.
Bu tedirginlikler ardı ardına sıralanırken, bence piyasaların henüz tam olarak algılamadığı, piyasalar için asıl olumlu haberin bankacılık kurumlarından geldiğini söyleyebiliriz. BIS’ın 2014 yılında uygulamaya girecek Basel 3 kurallarını gevşetip uygulaması süresini uzatma kararı, bence önümüzdeki dönem küresel ekonomi açısından en rahatlatıcı haber olacak. Basel 3’ün sermaye yeterliliği, likidite oranları gibi asıl zorlayıcı unsurlarının uygulamaya girmesinin 2019 yılına ertelendiği belirtildi. Uluslararası bankalar şimdi yeni yıla daha iyimser bir gözle bakmaya başladılar.
Geçen hafta sonu bir çok teknik düzenlemenin yapılacağı duyuruldu. Özet olarak baktığımızda ise yapılacak düzenlemelerin özellikle zor durumdaki Avrupa bankalarını ciddi biçimde rahatlatacağı anlaşılıyor. Bankaların sermaye yeterlilikleri için gereken şartları yerine getirmeleri için sürenin uzatıldığını, likidite tutma zorunluluklarının yumuşatıldığını, bir başka deyişle bankaların ciddi biçimde rahatlatıldığını söyleyebiliriz.
Böylece Avrupa bankalarının Merkez bankalarına başvurma zorunlulukları azaltılmış yani ülke bütçeleri rahatlatılmış olacak. Sadece bununla da kalmayacak, Avrupa bankalarının düşen hisse değerlerinin, yeniden artışa geçmesi de sağlanabilecek.
Para Kurulu toplantı tutanaklarına göre FED, 2013 yılında 3. tur parasal genişlemeyi sonlandırmaya ya da yavaşlatmaya hazırlanıyor. Bu arada FED üyelerinin parasal genişlemenin yavaşlatılmasının 2013 yılı ortasında mı, yoksa 3. çeyreğinde mi başlatılması gerektiğini tartıştıkları anlaşılıyor.
Aralık ayı toplantısı sonrası yapılan açıklamada adına “Evans kuralı” denen, koşulların getirildiği bir dönemin başladığı duyurulmuştu. FED, politika faizinin enflasyon yüzde 2.5’u aşıncaya ya da işsizlik oranı yüzde 6.5’in altına inene kadar sıfırda kalacağını, bu koşullar değiştiğinde artmaya başlayacağını duyurmuştu.
Toplantı tutanaklarından anlaşıldığına göre bu yıl içinde, sayılan koşulların en az birisinin bozulması bekleniyor.
Öyle ya da böyle, ABD ekonomisinin şimdiye kadar alınan tedbirlere vereceği tepkiye göre, bu yıl artık parasal genişlemenin duracağı kesinleşmiş gibi. Kısacası; küresel likiditenin bol olacağı son yıl 2013 olacak. 2014’den itibaren ise likiditenin sıkışık olduğu döneme gireceğiz.