Erdal Sağlam

‘20 milyar dolar eder’ sözü mü iptale götürdü

2 Şubat 2013
BAŞBAKAN Erdoğan’ın köprü ve otoyol özelleştirmesinin iptal edileceğini ilişkin açıklamasında, Karayolları Genel Müdürlüğü’nün ‘20 milyar dolar eder’ sözünün etkili olduğu belirtiliyor.

Ocak ayında yapılan konuyla ilgili toplantıya Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Özelleştirmeden Sorumlu Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ile Özelleştirme İdaresi ve Karayolları bürokratlarının katıldığı öğrenildi. Özelleştirme İdaresi mevcut gelir ve gidere göre yaptığı derleme hesabında 5.7 milyar dolarlık teklifin yeterli olduğunu ve uygun bir satış olacağını belirtti.

Buna karşılık Karayolları Genel Müdürlüğü mevcut durumdan çok ileride sağlanabilecek gelirler üzerinden bir hesap sundu. Bu hesaba göre otoyollar ve iki köprünün değerinin özelleştirilmesi için 20 milyar dolar civarında bir teklifin uygun olacağını belirtti. Toplantıda özelleştirme yetkililerinin yanı sıra Ali Babacan ve Mehmet Şimşek’in karayollarının hesabını sağlıklı bulmadığı ve mevcut teklifin uygun olacağı yönünde görüş belirttikleri öğrenildi.

Başbakan Erdoğan’ın bu toplantıya katılmadığı ama bilgi aldığı biliniyor. Bir süredir Başbakan’ın 5.7 milyar dolarlık teklifin ucuz olduğunu çevresine söylediği de belirtiliyordu. Özelleştirme İdaresi tarafından yapılan ihaleden sonra Rekabet Kurulu’nun uygun görüşüyle birlikte karar için Özelleştirme Yüksek Kurulu’na yazı gönderildiği biliniyor. Başbakan’ın bu açıklamasının ardından Özeleştirme Yüksek Kurulu’nun yakında toplanarak yapılan ihaleyi iptal ve yeniden ihale açılması yönünde karar alacağı tahmin ediliyor.

Yazının Devamını Oku

Merkez’in denge arayışında enflasyonun yeri

31 Ocak 2013
MERKEZ Bankası’nın artmaya devam edeceği anlaşılan sermaye hareketlerine karşı önlem alması gerekeceği, açıklanan son ‘Enflasyon Raporu’yla iyice açığa çıktı.

Merkez Bankası’nın artan risk iştahının yaratacağı yoğun kısa vadeli sermaye girişlerine karşı, yine klasik olmayan yöntemlerle denge arayışına devam edeceği anlaşılıyor. Klasik olmayan yöntemler diyoruz çünkü Merkez Bankası yaptığı açıklamada hem kurların mevcut seyrini sürdürmesini sağlayacağını, hem de kredi hacmindeki artışın yüzde 15’in üzerine çıkmasını engelleyeceğini belirtiyor. Sermaye hareketlerinden etkilenmesi halinde ek tedbirler alacağını da söylüyor. Bu hedefler, elbette piyasaların önlerini görmeleri açısından olumlu sayılabilir.

Ancak bunu yaparken, piyasa ekonomisinin işleyişine zarar veren yöntemlerin uygulanacağını unutmamak gerekiyor. Kısa vadede önlerini görme imkanı kazanacak piyasaların orta –uzun dönemde sıra dışı  yöntemlerin “yol olma” tehlikesini de, bence şimdiden düşünmeleri gerekiyor. Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, son Enflasyon Raporu’nu açıklarken, artık alıştığımız yol, uçak, araba benzetmelerine ek olarak “3 tane 5’lik oran” söylemini getirdi. Başçı, enflasyon, büyüme ve cari açığın milli gelire oranında yüzde 5 oranını tutturduğu zaman kendisini başarılı sayacağını söyledi. Özetle; Başçı’nın hedefi bu 3 tane yüzde 5’lik oranı tutturmak diyebiliriz.

Bir Merkez Bankası Başkanı’nın enflasyon dışında bir oranı hedeflemesi sizce doğal mıdır? FED bile işsizliği hedefledi, ya da olağanüstü bir dönem o nedenle bu oranları “finansal istikrar” adı altında Merkez Bankası yönetimlerinin hedeflemeleri de doğaldır, diyebilirsiniz… Şahsen; tüm bu olağanüstü koşullara rağmen Merkez Bankası yönetimlerinin hala asıl olarak fiyat istikrarını hedeflemesi gerektiğini düşünüyorum. Daha fazla hedef için aynı zamanda çalışmanın, asıl hedefe ulaşılmasını zora sokacağı çok açık. Dünyada, küresel krizin de etkisiyle, artık enflasyon sorunu yok olmuşken, Türkiye ekonomisi için hala yüzde 5’lik enflasyonu hedeflemek, sizce bunun en iyi kanıtı değil mi? Üstüne üstlük öteki yüzde 5’lik oranlardan cari açığa ilişkin olanı da, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)na yöntem değiştirtip, daha küçük oranlar çıkmasını sağlayarak yerine getirilmeye çalışılıyor...

ENFLASYON HEDEFİNE GÜVENİLMİYOR

Başçı Enflasyon Raporu’nu sunarken, baz aldıkları senaryoyu da açıkladı. Kabaca; tüm parametrelerde mevcudun dışına çıkacak bir seyir beklenmiyor. Bu koşullara göre oluşturulan yüzde 5.3’lük enflasyon hedefi konusunda ise piyasalarda güven sağlandığını söyleyemiyoruz. Enflasyon Raporu’nun açıklanmasından sonra yapılan piyasa analizlerine baktığımızda bu yıl sonu enflasyonu için yüzde 6,5-7 civarında tahminlerin ağırlık kazandığı gördük. Hedefe güvenilmemesinde piyasalarda oluşan “Merkez asıl olarak büyümeyi hedefliyor, enflasyonu gözardı edecek” algısının payı büyük. Bu arada konulan hedeflere karşı; küresel ekonomideki toparlanmanın erken başlaması, emtia fiyatlarındaki artış, talepte seçim etkisiyle beklenenden yüksek artış, gelişmiş ülke para politikalarının erken değişmesi gibi riskler de sayılıyor.  Moody’s’in not artırımına engel olarak saydığı, cari açığın yapısal olarak düşürülememesi, özel sektörün yüksek dış borcu ve sermaye hareketlerindeki olası değişim gibi riskler de piyasada kabul görüyor. Bu risklere rağmen, hem de akademisyen kimliği olan, bir Merkez Bankası Başkanı’na, “Ben artık onların söylediklerine bakmıyorum, işime bakıyorum” diyerek, büyüklerinden öykündüğü belli “tepeden tavır” da

Yazının Devamını Oku

Bol sıcak para dengeli büyümeyi zorlayacak

29 Ocak 2013
EKONOMİ yönetiminin işi, bu yıl da artması beklenen sıcak para nedeniyle, giderek zorlaşıyor.

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın dengeleri korumak için yüzde 4 büyüme hedefinde kalmak istediği biliniyor. Ancak seçim yaklaştıkça daha hızlı büyüme için gelecek baskıların artması da kaçınılmaz olacak. Sıcak para akışındaki fazlalık da bu baskıları artıracak. Dün sözünü ettiğimiz Uluslararası Finans Enstitüsü (IIIF) tahminlerine göre bu yıl da sermaye hareketlerinin yoğunluğu devam edecek. Gelişen Avrupa içinde, Türkiye ve Rusya gibi ülkeler ise sermaye hareketlerinin artmaya devam edeceği ülkeler olarak sıralanıyor. Bu tahminler Türkiye açısından olumlu tahminler. Ancak aynı zamanda, dengeli ekonomik politikalarını sürdürmek için de yönetimi zorlaştıran unsurlar taşıyor.

Her şeyden önce Türkiye’deki büyüme talebinin yüksek olduğu açık. Cumhuriyetin 100. yılında, yani 2023 yılında dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girme hedefi koyan Hükümetin, bu hedef için çok daha yüksek büyüme oranlarını yakalaması gerektiği de ortada. İşte 2023 hedefi sadece toplumun önüne konmuş bir hedef olarak kalmayacak da, ille de gerçekleşmesi için hırslı davranılacaksa, o zaman mevcut büyüme oranlarının yükseltilmesi gerekecek.

Politikacıların zaten yapıları gereği, olabildiğince hızlı büyümeden yana olduklarını, seçimler yaklaştıkça büyüme taleplerinin arttığını biliyoruz. İşte 2014 yılında başlayıp, 2 yıla yayılacak, 3 seçimin yaşanacağı süreç yaklaşırken daha hızlı büyüme yönündeki taleplerin de artması bekleniyor.

Daha yüksek büyüme talepleri hemen hemen her kesimden geliyor. 2012 yılında yüzde 3’ün altında bir büyüme oranında kalınması, bu yıla ilişkin talepleri daha da artırdı. İşaleminin de katıldığı, “Türkiye en az yüzde 7-8 büyümeli” yönündeki talebin önümüzdeki günlerde yeniden gündeme gelmesi kaçınılmaz.

Yazının Devamını Oku

IIF’e göre sermaye girişindeki artış bu yılda sürecek

28 Ocak 2013
ULUSLARARASI sermaye akımlarındaki artışın, gelişmekte olan ülkelere hız kesmekle birlikte, devam edeceği görülüyor.

Türkiye’ye bu yıl da sermaye akışının artması beklenirken, daha çok Hazine kağıtlarına olan akışın, hisse senedi ve doğrudan yatırımlara kayması bekleniyor. Uluslararası sermaye hareketleri konusunda tutarlı tahminler yapan IIF’in (Institute of International Finance) yeni tahminleri yayımlandı. 22 Ocak’ta yayınladığı “Gelişmekte olan Ülkelere  Sermaye Akımları” raporunda IIF, gelişmiş ülkelere sermaye akımlarının 2013 ve 2014 yıllarında artmasını bekliyor. 

IIF, 2012 yılında 1 trilyon 80 milyar dolar olan gelişmekte olan ülkelere giren net akımın ise 2013’de ılımlı artışla 1 trilyon 118 milyar dolara yükselmesini bekliyor. 2012’de sermaye girişlerinde yükseliş olsa da ticari bankacılık akımlarının sınırlı kalması nedeniyle 2007’de ulaşılan tarihi zirvenin hala yüzde 10 altında kalmaya devam ediyor. Bu arada gelişmekte olan ülkelere giren sermayede, yine gelişmekte olan ülkelerin paylarının da arttığı görülüyor.

Şu an sermaye girişleri yoğun olarak tahvil tarafında olurken; 2013-2014 yıllarında makroekonomik görünümün sermayenin doğrudan yatırım ve hisse senedi yatırımlarına yöneleceğine işaret ettiği belirtiliyor. Doğrudan yatırım ve hisse senedi  piyasalarının, gelişmekte olan ülkelerdeki daha uygun büyüme görünümünden olumlu etkileneceği, sabit getirili yatırımların ise, gelişmiş ülkelerde çok gevşek para politikasının ne zaman sona ereceğine ilişkin belirsizlik nedeniyle olumsuz etkileneceği kaydediliyor.

Gelişmiş ülkelerdeki çok gevşek para politikası ve zayıf getiri beklentileri gelişmiş ülkelerden para çıkışına neden olurken; yüksek büyüme ve daha yüksek faiz oranlarının gelişmekte olan ülkelere para girişine neden olduğu, mevcut makroekonomik koşulların son aylarda daha da iyileşmesinin sermaye akımları için de uygun ortam oluşturduğunun altı çiziliyor. Sermaye girişlerinde 3 faktörün etkili olduğu belirtilirken bunlar; gelişmekte olan ülkelerin büyüme görünümünün parlaklığı, son aylarda finansal piyasalarda riskten kaçınma eğiliminin azalması ve gelişmiş ülkelerde parasal koşulların fazlasıyla gevşek olması şeklinde sıralanıyor.

TÜRKİYE OLUMLU AYRIŞIYOR

Yazının Devamını Oku

Merkez Bankası: Krediler nedeniyle frene bastık

24 Ocak 2013
MERKEZ Bankası’nın önceki gün aldığı kararların nedeni tümüyle açıklığa kavuştu.

Merkez Bankası yetkilileri bankacılara, kurlarda şu anda tehlikeli bir hareket olmamasına rağmen, kredi artış hızında fazla artış olduğunu, bu nedenle faiz indirip mevduat munzam karşılıklarının artırıldığını açıkca söylediler. Dün Merkez Bankası yönetimi, her Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı sonrasında yaptığı gibi; banka iktisatçıları ile bir araya gelerek alınan kararların amaçlarını ve detaylarını anlattı, bankacıların sorularını yanıtladı.

Toplantıya katılan bankacılardan aldığım bilgiye göre; Merkez Bankası yetkilileri açık açık, alınan kararların “sıkılaştırıcı bir önlem” olduğunu söylemişler. Yani Merkez Bankası bu kararların ekonomide aşırı ısınma tehlikesine karşı frene basma kararları olduğunu söylemiş. 2012 yılı kredi artış hızının yüzde 16 ile tamamlandığı hatırlatılırken, 2013 yılı için ise beklenen artışın yüzde 15 olduğu tekrarlanmış. Daha yılın ilk günlerinde olunduğu için kesin bir artış rakam verilememiş ama “kredi artış hızındaki beklenenin üzerinde artış” nedeniyle bu kararların alındığı kaydedilmiş.

Toplantıda tartışılan konulardan biri de doğal olarak Moody’s’in olası bir not artırımı ve bununla birlikte kısa vadeli sermaye hareketlerinin daha da hızlanması halinde nelerin yapılacağı imiş. Merkez Bankası yetkilileri, şu anda TL’nin aşırı değerli olmadığını, ancak kısa vadeli sermaye hareketlerinin hızlanmasıyla TL’nin aşırı değerlenmesinin gündeme gelebileceğini, bu takdirde gerekli önlemin alınacağını söylemişler. Merkez Bankası’nın daha önce de kamuoyuna açıkladığı “TL’nin aşırı değerlenmesine izin vermeyiz” sözünün arkasında durduğu gözlenirken, “kurda istikrarı gözeteceğiz” denilmiş.

Kurlardaki aşağı yönlü istenmeyen bir hareket, yani TL’nin aşırı değerlenmesi halinde yapılacaklar ise yine benzer olacak. Yani TL aşırı değerlendiğine kanaat getirdiğinde Merkez Bankası faiz oranlarını aşağı indirmeye devam edecek. Bunun yanında ekonomiyi aşırı ısındırmamak adına da, önceki gün olduğu gibi, yine zorunlu karşılık artırımına gidecek. Bu mesaj bankacılara açıkca verilmiş.

ENFLASYONDAN KORKULMUYOR

Yazının Devamını Oku

Merkez’den faize ‘Moody’s indirimi

23 Ocak 2013
MERKEZ Bankası, piyasa beklentilerinin aksine, yılın ilk toplantısında politika faizini yüzde 5.5’de sabit tutarken; koridorun üst ve alt bantlarını 25’er baz puan indirdi. Böylece faiz koridorunun üst bandı yüzde 8.75’e, alt bandı ise yüzde 4.75’e düştü. Merkez, özellikle Moody’s’in açıklaması ile zaten artan sıcak paranın daha da artacağını görüp bu kararı aldı.

MERKEZ Bankası piyasa beklentilerinin aksine, faiz koridorunun alt ve üst oranlarını düşürüp, mevduat munzam karşılıklarını yükseltti. Piyasalar Merkez Bankası’nın bekle-gör politikası uygulayıp, bu ay hareketsiz kalmasını bekliyorlardı. Ancak Kurul toplantısı sırasında gelen Moody’s açıklaması ile zaten artan sıcak paranın daha da artacağını gören ve ilk kredi artış verilerini yüksek bulan Merkez Bankası yönetimi bu kararları aldı. Moody’s yaptığı açıklamada 28 Ocak’ta bir tele-konferans yapacağını ve konferansın konusunun ‘Türkiye’nin yatırım yapılabilir ülke puanı’ olacağını belirtti.

İNDİRİM BEKLENMİYORDU

Bu açıklama piyasalar gibi Merkez Bankası tarafından da, 28 Ocak’ta yapılacak bu toplantının öncesinde Moody’s’ın Türkiye’nin rating puanını artırıp, ‘yatırım yapılabilir ülke puanı’na çıkaracağı biçiminde yorumlandı. Merkez Bankası, zaten bir süredir kısa vadeli sermaye hareketlerindeki hızlanmayı takip ediyor, kurlardaki düşüşü yakından izliyordu. Piyasa uzmanları TL’deki değerlenmenin sadece dolar ve Euro’ya karşı olup, diğer para birimlerine karşı fazla olmadığını belirterek, bunun bir faiz indirimine yol açacak boyuta ulaşmadığını düşünüyorlardı. Ancak Merkez Bankası zaten artan kısa vadeli sermayenin, Moody’s kararı ile iyice hızlanacağını ve TL’nin aşırı değerlenmesine yol açacağı düşünmüş olmalı ki; faiz indirme kararı aldı.

AŞIRI BÜYÜMEYE FREN

Merkez Bankası’nın açıklamasından anladığımız kadarıyla kredi artış hızı da beklenenin, başka bir deyişle istenen oranın üzerinde geldi. Bu durum Merkez Bankası’nın büyümedeki “kademeli artış” hedefine ters düşüyordu. Bu nedenle de Merkez Bankası, faizi indirirken mevduat munzam karşılıkları artırma kararı alarak durumu dengelemeyi tercih etti. Özetle; Merkez Bankası ekonomideki aşırı ısınmayı önlemek için, kredilere gidecek parayı kısıtlamak adına TL ve yabancı para mevduat munzam karşılıklarını artırma kararı verdi.

25 BAZ PUAN İNDİRDİ

Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) dünkü, yılın ilk toplantısında politika faizini yüzde 5.5’de sabit tutarken; koridorun üst ve alt bantlarını 25’er baz puan indirdi. Böylece faiz koridorunun üst bandı yüzde 8.75’e, alt bandı ise yüzde 4.75’e düştü. Öte yandan, Merkez Bankası geçen ay olduğu gibi; dün de yabancı para zorunlu karşılık oranlarını, 1 yıl ve daha uzun vadeli mevduat ile 3 yıldan uzun vadeli diğer yükümlülükler haricinde kalan vadeler için, yarım puan artırdı. TL zorunlu karşılık oranları da, 1 yıl ve

Yazının Devamını Oku

Merkez Bankası bekle-gör havasında

22 Ocak 2013
MERKEZ Bankası’nın bekle–gör havasında olduğu belirtiliyor. Bu nedenle, bugün yapılacak Para Politikası Kurulu (PPK) Toplantısı’ndan faizle ilgili bir değişiklik kararı beklenmiyor.

TL’nin özellikle dolara karşı değerlenmesi, “Merkez Bankası’nın yeni bir faiz indirimi yapabileceği” beklentisi Yaratabilirdi ama bunun olmadığını görüyoruz. Bankacılar, TL’nin dolara, biraz da euro’ya karşı değer kazandığını ama ticaret yapılan ülke paralarının ortalamasına kıyasla, bir başka deyişle diğer gelişmekte olan ülke paralarına kıyasla o kadar değerlenmediğini söylüyorlar.

Merkez Bankası’nın bu kararları alırken euro-dolar’dan oluşan sepete değil, daha çok “reel efektif kur”daki seyre baktığını hatırlatan bankacılar, bu açıdan TL’nin dolara karşı değerlenmesinin Merkez Bankası’nı rahatsız edecek bir boyutta olmadığını görülüyor. Dolayısıyla Merkez Bankası’nın daha önce söylediği, “TL’nin aşırı değerlenmesi halinde faiz indirimi yapacağı” söyleminin şu anda geçerli olmayacağını düşünüyorlar. Bu arada iç talepte kıpırdanmalar yaşandığını, büyümeye ilişkin beklentilerin olumlu çıktığını kaydeden bankacılar, Merkez Bankası’nın bu açıdan da faiz indirimine ihtiyacı bulunmadığını söylüyorlar.Yanısıra piyasadaki enflasyon beklentilerinin de düşük seyrettiği görülüyor.

Dolayısıyla mevcut koşullarda Merkez Bankası’nın istediği bir seyrin geçerli olduğunun altı çiziliyor. Bu nedenle de Merkez bankası yönetiminin, haklı olarak bekle-gör havasına girdiğini kaydeden bankacılar, bugünkü PPK toplantısında da bu havanın geçerli olmasını yani bir değişiklik yapılmamasını bekliyorlar. Bir başka deyişle Merkez Bankası’nın mevcut gidişattan memnun olduğu, özellikle dışarıdan kaynaklanacak yeni bir hareket görülmemesi halinde mevcut seyrin devam etmesini isteyeceği tahmin ediliyor.

KÜRESEL İKLİM

Dışarıdan kaynaklanacak yeni radikal bir hareket ya da dalga ihtimalinin de düşük olduğu görülüyor. Piyasalar küresel ekonomideki mevcut tutumların devam etmesini bekliyorlar. Kabaca baktığımızda küresel anlamda likidite bolluğunun devam edeceği, Avrupa, ABD ve Japonya’nın tavırlarının tahmin edilebilir olduğunu söylüyorlar. Japonya’nın bir türlü uyaramadığı talebi bu kez mutlaka canlandırmak için ucu açık bir para basma hareketine girdiğini hatırlatan bankacılar, bunun küresel anlamda likidite bolluğunu sağladığını söylediler.

Yazının Devamını Oku

TÜSİAD’da Ümit Boyner dönemi

21 Ocak 2013
TÜRK Sanayi ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, geçen hafta görevini Muharrem Yılmaz’a devretti.

Şimdi, yeni gelen yönetim kurulu üyelerinin kökenlerine de bakılarak TÜSİAD’ın yeni dönemi için yorumlar yapılıyor. Bence Muharrem Yılmaz Başkanlığında da, ilkelerin savunulması adına önemli değişiklik olmayacaktır. Ümit Boyner’in TÜSİAD Başkanlığı dönemi için özel bir şeyler söylemek gerekiyor. Çünkü Boyner, Derneğin oturmuş ilkelerini,ortak bir görüşü savundu ama kendi kişiliğini de koydu.

Veda konuşmasında söyledikleri, Boyner’in görev süresince takındığı tutumu da özetliyordu. “Kadın olmamı bir zaaf gibi görenlerin haksız ve seviyesiz saldırganlıklarından yılmadım. Her yerde doğru bildiklerimi ve inandıklarımı söylemeyi sürdürdüm” diyen Ümit Boyner, Çetin Altan’ın sözleriyle anlattığı gibi; en zor dönemlerde bile enseyi karatmadı...

Türkiye’nin bugünkü başarısının son 10 yıllık yönetiminin, istikrarının ve toplumsal enerjiyi dizginlerinden boşaltma başarısının bir sonucu olduğunu kaydeden Boyner, “Yine de vurgulamak isterim ki; Türkiye ve onu yönetenler mevcut konumlarını aynı zamanda 3. Selim’e kadar giden reform arayışının, Tanzimat ve Islahat fermanlarının, Meşrutiyet dönemlerinin ve Cumhuriyetin yarattığı, tanımladığı bir çerçeveye borçlular” dedi.

Aynı konuşmadan bir alıntı daha: “Pek çok bakımdan gidişatı sağlıklı, doğru yerde duran bir Türkiye’de yaşadığımıza inanıyorum. Ancak ne yalan söyleyeyim kendi ayağına dolanacak , kibirin bubi tuzaklı yollarına sürüklenecek bir Türkiye ihtimalinden de kaygı duyuyorum...”

Yazının Devamını Oku