Erdal Sağlam

Mevduatta vade stopajla değil güvenle uzar

3 Ocak 2013
EKONOMİ yönetimi mevduatta stopaj uygulamasını farklılaştırarak, uzun vadeyi özendirmek istiyor. Çünkü sağlıklı ekonomilerde toplanan kaynakların uzun vadeli olması gerekiyor ki; krediler de uzun vadeli ve uygun faiz oranlarıyla verilebilsin. Tasarrufların ekonomiye daha fazla katkı vermesi için, uzun vadeli mevduatın toplamdaki payının artması gerekiyor.

Yani niyet iyi... Niyet iyi ama bu yöntemin sonuç vereceği şüpheli...
Dün genç yaşta kaybettiğimiz meslektaşımız Ümit Enginsoy’un cenaze töreninde CHP Grup Başkan Vekili Akif Hamzaçebi ile karşılaştık. Eski Gelirler Genel Müdürü olan Hamzaçebi ile mevduata getirilen yeni vergi uygulamasını da konuştuk. Kendi genel müdürlüğü döneminde de uzun vadeli mevduattaki stopaj oranlarının düşürüldüğünü hatırlatan Hamzaçebi, bu uygulamadan önemli bir fayda sağlayamadıklarını hatırlattı. Bu deneyimini Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’a ilettiğini kaydeden Hamzaçebi, “Sanıyorum denememiş olmamak için böyle bir uygulamayı getirdiler” dedi.
Babacan’ın ekonominin temel sorunlarından biri olan tasarruf oranlarının artırılması ve tasarrufların uzun vadeye yayılması için çaba gösterdiğine şahit oluyoruz. Ancak bu amaçlara ulaşmak kolay olmuyor...
Her şeyden önce söylemeliyiz ki; mevduatta vadenin uzatımı stopajla olacak bir şey değil. Uzun vadeli olarak ekonomide güvenin oluşturulması ve istikrarın sağlanması ile birlikte olabilecek bir şey.
Güven ve istikrar kaygısı sadece tasarruf yapan vatandaş için geçerli değil. Bankalar için de önlerine görebilmek, yani güven ve istikrar konusunda ikna olmaları gerekiyor. Yani enflasyonda düşük bir seyrin kalıcı olarak sağlanması, buna bağlı olarak da faizlerde artık oynamaların olmayacağının görülmesi gerekiyor.
Bankacılarla konuştuğumda da, bu yeni sistemden sonuç alınmasını beklemediklerine şahit oldum. 2012 yılı içinde bile, faizlerin ne kadar oynak olduğunu hatırlatan bir bankacı, “Tasarruf sahibi getirip 2 yıl vadeli yatıracağım dese bile, bankanın 2 yılı görememesi nedeniyle buna cazip faiz oranı vermesi söz konusu olamaz” dedi. Bankaların mevcut uygulamada 1 yıldan uzun vadeli mevduatı zaten kabul etmediğini hatırlatan bankacı, “Siz bankacı olsanız, 1 yıl sonra ne olacağını bilemediğiniz bir faiz oranıyla kendinizi bağlamak ister misiniz?” sorusunu yöneltti.
Dolayısıyla mevduatta stopaj oranlarının uzun vadede düşürülmesi, tek başına mevduatta vadeyi uzatmak için yetmeyecektir. Asıl olan makro ekonomik istikrar ve bunun için gereken yapısal tedbirlerin hayata geçirilmesi...

ZENGİN VERGİSİ UYGULANIR MI?

Yazının Devamını Oku

Çatışması az bir yıl olsa

1 Ocak 2013
2013 yılına ekonomik açıdan bakıldığında, genel olarak iyimser bir yıl olacağı söylenebilir. 2012 gibi, ama ekonomik büyüme açısından, dolayısıyla halka yansıması gereken refah anlamında biraz daha iyi bir yıl bile olabilir.

Bu iyimserliği yaratan en önemli neden, küresel ekonomide likidite bolluğunun devam edecek olması. Küresel krizden hala çıkılamaması, gelişmiş ülkelerin likiditeyi bol tutmaya devam etme zorunlulukları, Türkiye gibi diğer gelişmekte olan ülkelere yaramaya devam edecek. Nispeten yüksek getiriler verildiği için likidite bizim gibi ülkelere akıyor, dolayısıyla bu paralar aktığı ülkedeki büyümeye katkı yapıyor.
Bu tabi ki geçici bir süre için geçerli. Bu kadar bol keseden basılan paraların bir sonuç yaratması, bir başka deyişle bunun acısının çıkması kaçınılmaz. Yani bu dönemin sonunda enflasyonun azacağı, dolayısıyla faizlerin yükselip, tüketimin caydırılacağı bir döneme girilmesi kaçınılmaz olacak. İşte bu aşamada gelişmekte olan ülkelere fon akışı ister istemez duracak. Ancak bu aşamaya gelinmesi için daha 2 yıl civarında bir sürenin geçmesi gerekecek. Dolayısıyla Türkiye ekonomisi açısından önümüzdeki 1-2 yılın, küresel konjonktür nedeniyle, rahat bir dönem olması bekleniyor.
Keşke; sıcak paraya dayalı ekonomik yapı değiştirilebilseydi, dış kaynağa gereksinim duymadan yüksek ve istikrarlı büyümeyi sağlayabilecek bir ekonomik yapı oluşturabilseydi de 2 yıl sonrası için de ekonomiye umutlu bakabilseydik, ama yine yapamadık...
Dolayısıyla ekonomik açıdan baktığımızda 2013 yılı için piyasaların beklentisi de olumlu gözüküyor. Elbette; “az mı büyüsek, daha çok mu”, “gaza az mı bassak, yoksa daha çok mu” gibi tartışmalar olacak ama genel eğilim iyimser.
Şahsen 2013 yılına ilişkin beni en çok korkutan, siyasi çatışmaların yoğunlaşma tehlikesi. Hem iç hem dış anlaşmazlıklar, çözülmeden, sürekli ötelenerek bugüne gelindi ama sanki artık kaçılacak yer kalmamış gibi...
Bir düşünün; kürt meselesinin çözümü için sanki bir şeyler yapılmış gibi gözüktü ama gelinen nokta kördüğüm. Dış gelişmelerin de etkisiyle kürt meselesinin çözümü için artık radikal adımlar atma zamanı geldi çattı. Bu adımların atılması zorunlu ama gerilimi artıracak etkileri de kaçınılmaz.
Kürt meselesine son yıllarda yeni ayrıştırıcı toplumsal meselelerin eklendiği, baskı ortamının arttığı,yani atılması gereken adımların çoğaldığı da ortada.

YARATILAN GÜNDEMLER DAHA AZ YORSA

Yazının Devamını Oku

İç talep kıpırdandı cari açıkta dönüş başladı

31 Aralık 2012
SON açıklanan dış ticaret verileri, yeni yılda yapacağımız ekonomik tartışmaların kapsamını da çizmeye başladı.

Zaten bu veriler gelir gelmez farklı tahminler de dile getirilmeye başlandı. Bu dış ticaret verileri bize, dış ticaret açığında, cari açıkta 2012 yılında yaşanan olumlu seyrin artık yeni yılda yaşanamayacağını gösterdi. Bir başka deyişle dış ticaret açığında ve cari açıkta en iyisi geride kaldı. Yani iç talep ile dış talep arasında yaşanan dengelenmenin de sonuna gelindi...

CANLANMA TARTIŞILIYOR

Tüm bunlar iç talebin yeniden canlanmaya başladığını gösteren işaretler. Ancak bu canlanmanın dozu konusunda tahminler ve analizler değişiklik gösteriyor. Bazı analistler iç talebin 2012 yılının son çeyreğinde, ekonomi yönetiminin beklediği ölçüde canlanmaya başladığını belirtirken, bazıları ise beklenenden düşük bir canlanma olduğunu söylüyorlar. Buradan yola çıkarak yeni yılda yüzde 4 büyümeyi sağlamak için bu canlanmanın yeterli olup olmadığı da şimdiden tartışılmaya başladı.
Gördüğünüz gibi; büyüme ve iç talep ile birlikte ekonominin kronik sorunu haline gelen cari açık tehlikesi de yeniden konuşulmaya başladı, bundan sonra da konuşulacak.
Tüm bu tartışmaların bize bir kez daha gösterdiği bir gerçek var ki;ekonomide mucizelere yer yok. Eğer yapısal sorunları henüz çözümlenmemiş, dengeli yüksek büyüme için gerekli olan altyapısını tamamlamamış bir ülke iseniz; büyüme oranlarınızı yükselttiğinizde başka ekonomik sorunlarla karşı karşıya kalmaya mahkumsunuz. Tüm bunlar bir denge ve siyasi kararlarla bu dengenin ne tarafa doğru gideceği, ülkeyi yönetenlerin elinde. Tabi ki günü kurtarma çalışan, sadece oy kaygısı ile hareket eden politikacılar için bu geçerli...
Özetle; 2012 yılındaki büyümenin yüzde 3’ün altında kalmasıyla düzelen dengeler şimdi yeni bir yöne doğru evrilecek. Bunu hala dengeli biçimde götürme imkanı, tabi ki var. Büyümeyi yüzde 4’ün fazla üzerine çıkarmadan, hala riskleri yönetebilecek bir imkana sahibiz.
Ama “2014’de seçim süreci başlıyor, hadi gaza basalım” derseniz, aşırı büyüme hırsına kapılırsanız, sağlanan dengenin, tehlikelere yol açacak biçimde bozulma riski de ortada...

İTHALAT ARTMAYA BAŞLADI

Yazının Devamını Oku

Yüzde 5’lik enflasyona 4 puan yanılma payı

27 Aralık 2012
TÜRKİYE enflasyon hedeflemesi uyguluyor mu, yoksa kağıt üstünde kalan bir söz haline mi geldi, tartışmalı. Merkez Bankası’nın önceki gün açıkladığı 2013 hedefleri, bence enflasyon hedeflemesini iyice tartışmalı hale getiriyor.

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, önümüzdeki 3 yıl için yüzde 5’lik enflasyon hedefinin korunacağını açıkladı. Bununla birlikte artı, eksi 2 puanlık yanılgı payının korunacağını söyledi. 

Artı, eksi 2’lik yanılgı payı daha önce de vardı. Ancak yüzde 10’lik enflasyon hedefinde bu kadar yanılgı payı başka, enflasyon hedefi 5’e indiği zaman aynı yanılgı payının önemi ve değeri başka...

Enflasyon hedeflemesi başladığı zaman diğer ülke örneklerini incelediğimizde, en yüksek yanılgı payının bizde konulduğunu yazmıştık. Ancak o zaman hedef çok daha yüksekti, şimdi herhalde bu konuda da açık ara rekor bizdedir...

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, açıklamasında her ne kadar asıl amaçlarının fiyat istikrarı olduğunu, makro olarak finansal istikrarı gözeteceklerini söylese de, piyasa oyuncularının açıklamalardan, haklı olarak  çıkardıkları sonuç, “Merkez Bankası’nın asıl amacının finansal istikrar olacağı” yönündeydi. Bir başka deyişle; Merkez Bankası Hükümetin büyüme politikası çerçevesinde ekonomik canlılığa enflasyondan fazla önem verecek diye algılandı.

Yazının Devamını Oku

IMF’nin saydığı riskler değiştirilemedi

25 Aralık 2012
IMF’in son raporu, Türkiye ekonomisine ilişkin risklerin değişmediğini gösteriyor.

Yine cari açık, enflasyon, sıcak paraya bağımlılık riskleri sıralanıyor. Bu kez bir farkı var; küresel ekonomideki sıkıntıların sürmesi nedeniyle, mevcut risklerin daha da büyüdüğü gözleniyor.

Ekonominin zayıflayan iç talebin etkisiyle yavaşladığı, bunun cari açıkta kayda değer bir düzeltmeyi beraberinde getirdiği belirtilen raporda, enflasyonun ise Merkez Bankası hedeflerinin üzerinde kalsa da azaldığının altı çizildi. Ancak, “Ekonomide dengesizliklerde azalma ve genel olarak güçlü bilançolara rağmen Türkiye, büyük dış finansman gereksinimine bağlı olarak, gerçekleştiğinde sert inişe neden olabilecek zıt sermaye akışlarına karşı kırılgan” denildi.

Ekonominin karşı karşıya kaldığı “Zorluklar” ise “Kısa vadede öncelikler, dengesizlikleri daha da azaltmak ve olası zıt dış gelişmelere karşı tamponlar oluşturmak, orta vadede ekonominin potansiyelini yükseltmek ve iniş-çıkış döngüsünü kırmak, makroekonomik politikaların geliştirilmiş koordinasyonunu, daha yüksek tasarrufu ve rekabetin iyileştirilmesini sağlamak” olarak özetlendi.

IMF raporunun “Politika tavsiyeleri” bölümünde yeralanlar da bu risklerin ne kadar önemli görüldüğünü ortaya koyuyor. Şimdiki mali duruşun, özel harcamalardaki hızlı artış nedeniyle çok gevşek olduğu belirtilen tavsiyeler bölümünde “Orta vadeli mali plan faiz dışı fazlada oldukça büyük bir artışı hedeflemeli. Sona doğru düzenlemelerin cari harcamaları kısıtlama yoluyla yapılması dikkate alınmalı” deniliyor.

Yazının Devamını Oku

Başkan gitti, SPK’nın Turkcell ataması gecikiyor

24 Aralık 2012
SERMAYE Piyasası Kurulu’nun (SPK), şirket yönetimlerinin bu yıl sonuna kadar bağımsız üyeleri atamamaları halinde, kendi belirleyeceği isimleri atayacağına ilişkin düzenlemeyi hayata geçirmesinin iyice zorlaştığı görülüyor.

Sürenin bitimine bir hafta kalmışken, hala yeni SPK yönetiminin atanmamış olması, düzenlemenin zamanında uygulanmasının önünde zaten temel bir engel oluşturuyor. Bu düzenlemenin daha çok yönetiminde uzun zamandır büyük sıkıntılar yaşanan Turkcell şirketi için yapıldığı biliniyor. Hatta SPK’nın yaptığı bağımsız üye düzenlemesi de, yılsonuna kadar süre verilmesi de, kamuoyunda “Turkcell kararı” olarak adlandırılmıştı. Dolayısıyla SPK yönetiminin atanmamış olması Turkcell’de yıl sonuna kadar bağımsız üye atanmasını da geciktirirken, bu şirkete özgü, atamaya engel başka unsurların da ortaya çıktığı söyleniyor. 

EN ÇOK ALTIMO’YU SEVİNDİRDİ

SPK’nın bu kararına en çok sevinen tarafın, Turkcell’in ortağı Rus Altimo şirketi olduğunu söyleyebiliriz. Geçen hafta sohbet imkanı bulduğumuz Altimo Satınalma ve Birleşmelerden Sorumlu Başkanı Mustafa Kıral, ortaklık yapısını kesinleştirecek olan İngiltere’de açılan davanın sonuçlanmasını beklemenin daha doğru olacağını, kendi tercihlerinin bu yönde olduğunu söyledi. Bu düzenlemenin zaten kurumsal bir süre şartından çok, eski SPK başkanının kişisel bir sözü gibi algılandığını kaydeden Kıral, SPK Başkanının gitmesiyle bu uygulama için verilen sözün geçerliliğinin de sorgulanabileceğini söyledi. Kendilerinin, “2013 Ocak- Şubat gibi tamamlanacak dava sürecinden sonra atamaların yapılması” tercihini belirttiklerini söyledi.

Dolayısıyla Altimo’nun davayı kazanıp yönetimde ağırlığını koymayı umduğunu, SPK düzenlemesinin ötelenmesiyle, bağımsız üye seçiminin yönetimde sorun olmaktan çıkacağını düşündüğünü söyleyebiliriz.

Yazının Devamını Oku

Faizde 0.25’lik temkinli indirim

19 Aralık 2012
Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) dünkü toplantısında sadece yüzde 5.75 olan politika faiz oranını 0.25 puan indirmekle yetindi. Bu indirim Merkez Bankası’nın temkinli tutumunu sürdürdüğünü ortaya koydu.

MERKEZ Bankası temkinli tutumunu sürdürürken, dün yapılan faiz indirimi beklentilerin altında kaldı. Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) dünkü toplantısında sadece yüzde 5.75 olan politika faiz oranını 0.25 puan indirmekle yetindi. Piyasaların beklediği faiz koridorundaki indirim ise “sermaye akımlarının daha da hızlanması” koşuluna bağlandı. Piyasaların beklentisi politika faizinin yanında koridorun alt sınırının da aşağı çekilmesi yönündeydi.

TÜRK LİRASI DEĞERLENDİ

Bununla birlikte gecelik borçlanma faizinin düşeceği beklentisi de gerçekleşmeyince TL’nin değerlendiğini gördük. Sepet bazında kur değeri 2.06’ya kadar indi. Merkez Bankası politika faizini indirirken, daha önce işaretini verdiği gibi, kısa vadeli döviz borçlanmasını caydırıcı kararlar aldı. Merkez Bankası yabancı para zorunlu karşılık oranlarında ayarlama yaparken 1 yıla kadar yabancı para mevduatları ve diğer döviz yükümlülüklerine uygulanan zorunlu karşılık oranını yüzde 11’den 11.5’e, 3 yıla kadar vadeli diğer yükümlülüklerde uygulanan zorunlu karşılık oranını ise yüzde 6.’dan 6.5’e yükseltti.

850 MİLYON DOLAR ÇEKİLECEK

Yabancı para zorunlu karşılıklarında ağırlıklı ortalama karşılık oranı böylece yüzde 10.2’den 10.6’ya çıkarılırken, bu yolla piyasadan 850 milyon dolarlık likiditenin çekilmesi planlanıyor. Bu aynı zamanda döviz rezervlerinin aynı miktarda artırılması anlamına geliyor.Aynı zamanda TL zorunlu karşılıklarında altın cinsinden tutulan bütün dilimlere ilişkin rezerv opsiyon katsayısı (ROK) da 0.1 puan artırıldı. Mevcut yararlanma oranı yüzde 90.4’de devam ederse, bu yolla da altın rezervlerinin 850 milyon dolar değerinde, 15 ton artması bekleniyor.    

ÖLÇÜLÜ AYARLAMA GELECEK

Kısa vadeli sermaye açısından caydırıcı olan bu kararla birlikte özellikle hisse senetlerinin etkilendiği ve İMKB endeksinin gerilediğini de söylemek gerek. Bu kararın özellikle banka hisselerine olan ilgiyi azaltabileceği belirtiliyor. Toplantı sonrasında yapılan açıklama Merkez Bankası’nın temkinli tutumunu sürdürdüğünü gösteriyor. Notta; politika faizinde yapılan indirimin finansal istikrarı sağlamak amacıyla yapıldığı, yani büyümeyi desteklemek için yapıldığı belirtildi. Yanısıra önümüzdeki dönemde sermaye akımlarının hızlanması durumunda faiz koridorunda “ölçülü” bir ayarlamanın yapılacağı belirtildi.

Bundan sonra faiz koridorunda indirim

Yazının Devamını Oku

Eylül istihdam verilerinde beklenen oldu!

18 Aralık 2012
BİR süredir beklenen oldu ve işsizlik oranlarındaki artış hızlanmaya başladı. Dün açıklanan, 2012 Ağustos-Eylül-Ekim dönemini kapsayan, Eylül ayı verisi işsizlik oranının yüzde 8.8’den yüzde 9.1’e yükseldiğini gösterdi.

Aslında son 3 aydır işsizlik oranları artıyor. Mevsimsel etkilerden arındırıldığında işsizlik oranı Temmuz-Ağustos aylarında yüzde 9.2 olurken, Eylül ayında yüzde 9.4’e çıktı. Tarım dışı işsizlik oranı Eylül ayında yüzde 11.3’den 11.6’ya çıkarken, mevsimsel etkilerden arındırılmış tarım dışı işsizlik oranının ise yüzde 11.7’den 12’ye yükseldiği hesaplanıyor.

BETAM hesaplamalarına göre ise bu oran yüzde 11.8 ve tarım dışı istihdamın hizmetler sayesinde arttığı analizi yapılıyor. Hizmetlerde istihdamın Eylül 2012’de Ağustos’a kıyasla 144 bin, Eylül 2011’e kıyasla 657 bin arttığı, ancak bu artışın Eylül’de genel eğiliminden hızlı büyüyen işgücü artışını karşılamaya yetmediği,  dolayısıyla tarım dışı işsizliğin yüzde 11.4’ten 11.8’e yükseldiği kaydediliyor.

Büyüme oranları ve sanayi üretimindeki durgunluğun, sonunda işsizlik oranlarına yansımaya başladığı açık. Bir süredir, temel makro verilere bağlı olarak, zaten Eylül ayından itibaren resmi işsizlik oranlarındaki artışın hızlanacağı söyleniyordu. 3. çeyrek büyüme rakamlarının beklentilerin altında kalması, bu yöndeki tahminleri artırmıştı. 

Piyasa uzmanları, hem son çeyrekte ekonomik aktivitede toparlanma hızına ilişkin belirsizlikler, hem de sektörlerde mevsimsel pozitif etkilerin belirgin olarak ortadan kalkacağını göz önünde tutarak, son çeyrekte işsizlik oranındaki değişimin yukarı yönlü olacağını, yani artmaya devam edeceğini hesaplıyorlar.

Yazının Devamını Oku