Paylaş
Bu iyimserliği yaratan en önemli neden, küresel ekonomide likidite bolluğunun devam edecek olması. Küresel krizden hala çıkılamaması, gelişmiş ülkelerin likiditeyi bol tutmaya devam etme zorunlulukları, Türkiye gibi diğer gelişmekte olan ülkelere yaramaya devam edecek. Nispeten yüksek getiriler verildiği için likidite bizim gibi ülkelere akıyor, dolayısıyla bu paralar aktığı ülkedeki büyümeye katkı yapıyor.
Bu tabi ki geçici bir süre için geçerli. Bu kadar bol keseden basılan paraların bir sonuç yaratması, bir başka deyişle bunun acısının çıkması kaçınılmaz. Yani bu dönemin sonunda enflasyonun azacağı, dolayısıyla faizlerin yükselip, tüketimin caydırılacağı bir döneme girilmesi kaçınılmaz olacak. İşte bu aşamada gelişmekte olan ülkelere fon akışı ister istemez duracak. Ancak bu aşamaya gelinmesi için daha 2 yıl civarında bir sürenin geçmesi gerekecek. Dolayısıyla Türkiye ekonomisi açısından önümüzdeki 1-2 yılın, küresel konjonktür nedeniyle, rahat bir dönem olması bekleniyor.
Keşke; sıcak paraya dayalı ekonomik yapı değiştirilebilseydi, dış kaynağa gereksinim duymadan yüksek ve istikrarlı büyümeyi sağlayabilecek bir ekonomik yapı oluşturabilseydi de 2 yıl sonrası için de ekonomiye umutlu bakabilseydik, ama yine yapamadık...
Dolayısıyla ekonomik açıdan baktığımızda 2013 yılı için piyasaların beklentisi de olumlu gözüküyor. Elbette; “az mı büyüsek, daha çok mu”, “gaza az mı bassak, yoksa daha çok mu” gibi tartışmalar olacak ama genel eğilim iyimser.
Şahsen 2013 yılına ilişkin beni en çok korkutan, siyasi çatışmaların yoğunlaşma tehlikesi. Hem iç hem dış anlaşmazlıklar, çözülmeden, sürekli ötelenerek bugüne gelindi ama sanki artık kaçılacak yer kalmamış gibi...
Bir düşünün; kürt meselesinin çözümü için sanki bir şeyler yapılmış gibi gözüktü ama gelinen nokta kördüğüm. Dış gelişmelerin de etkisiyle kürt meselesinin çözümü için artık radikal adımlar atma zamanı geldi çattı. Bu adımların atılması zorunlu ama gerilimi artıracak etkileri de kaçınılmaz.
Kürt meselesine son yıllarda yeni ayrıştırıcı toplumsal meselelerin eklendiği, baskı ortamının arttığı,yani atılması gereken adımların çoğaldığı da ortada.
YARATILAN GÜNDEMLER DAHA AZ YORSA
Bunlara ek olarak, Başbakanın “başka türlü yönetemem” diyerek itiraf ettiği “yaratılan gündemler”in toplumu çok yorduğu da kesin. Daha son birkaç ayda, kürtaj meselesi, idam sorunu gibi devasa tartışma konuları yaşadık ve vazgeçtik. Toplumu meşgul ettiler ama bu tartışmaların toplumu germesini önemsemediler.Bunların ötesinde Başkanlık içeren devasa bir anayasa sorunumuz hala ortada...
Dış politik gelişmeler ise alarm işareti veriyor. Suriye’deki çatışmaların artması, bizim içine girme tehlikemizin giderek büyümesi, Irak’taki çatışmaların yükselmesi, K.Irak ve Arap-Türkmen bölgesiyle birlikte bizim bu çatışmaya dahil olma ihtimalimizin yüksekliği, bunun aynı zamanda İran’la çatışma anlamına gelmesi, şimdiden görünen önemli risk unsurları.
Bu gelişmeler, şu an üzerinde durulmasa da, 2013 yılında ekonomiyi tehdit edecek, Türkiye’yi olumsuz ayrıştıracak, belki de en önemli gelişmeler olacak...
Özetle; küresel konjonktür 2013’de Türkiye ekonomisi için umut veriyor ama Türkiye’ye özgü iç ve dış siyasi riskler, yeni yıla temkinli bakmayı gerektiriyor. Keşke “yaratılan gündemler” le riskler iyice büyütülmese, daha da gerilmesek...
2013 yılının herkes açısından sağlıklı ve huzurlu geçmesini diliyorum...
Umarım; kutuplaşmaların, çatışmaların ve baskıların azaldığı bir yıl yaşarız.
Paylaş