Deniz Sipahi

Çanakkale’yi anmak demek bugünü de anlamaktır

19 Mart 2025
TARİH dediğiniz şey, sadece kitap sayfalarında duran kuru bilgiler değildir.

 

Bazen bir şehrin siluetinde, bazen bir şarkının içinde, bazen de bir sofranın ortasında çıkar karşınıza.

Çanakkale Savaşları da öyledir.

Osmanlı’nın Birinci Dünya Savaşı’ndaki en büyük zaferlerinden biri ama aynı zamanda en ağır kayıpları verdiği cephe.

Ve belki de Türk milletine özgüven ve milli şuur kazandıran en büyük sınav.

Her 18 Mart’ta, bu ruh bir kez daha anılır.

Ama bazen anma törenlerinden, resmi konuşmalardan daha etkileyici olan şey, o günü gerçekten hissetmektir.

Tıpkı Mustafa Reşitpaşa İlkokulu’ndaki o küçük tören gibi...

Yazının Devamını Oku

Tercih artık Avrupa’nın

16 Mart 2025
AVRUPA’da bir süredir sessiz sedasız büyüyen bir kriz var; kalifiye iş gücü açığı. Avrupa Komisyonu’nun son raporuna göre inşaat, ulaştırma, ticaret ve sağlık sektörlerinde nitelikli çalışan bulmak artık ciddi bir mesele. Hatta o kadar büyük bir mesele ki Avrupa Parlamentosu bu konuyu en öncelikli gündemlerinden biri haline getirdi.

 

Bütün bu tartışmaların ortasında, çözüm için herkesin konuştuğu ama bir türlü adım atmadığı bir gerçek var; o da Türkiye’nin tam üyeliği...

Öyle ya Avrupa Birliği her ne kadar yıllardır Türkiye’yi oyalasa da bugün Avrupa’nın en büyük derdi olan iş gücü açığını kapatacak en güçlü aday Türkiye.

Türkiye genç bir ülke. Avrupa’nın 2050’ye kadar her yıl 1 milyon iş gücü kaybedeceği öngörülüyor.

Türkiye, Avrupa’nın ihtiyacı olan alanlarda hem tecrübeli, hem de eğitimli bir iş gücüne sahip.

Kültürel ve coğrafi avantajlar var. Avrupa ile tarihsel bağları güçlü olan Türkiye, hem adaptasyon açısından hem de ulaşım açısından en uygun kaynak.

Dijital dönüşüm, ekolojik dönüşüm, demografik kriz... Avrupa’nın üst üste binen sorunları var. Türkiye ise bu sorunlara çözüm sunabilecek en mantıklı ülke.

Avrupa bunu biliyor ama görmek istemiyor.

Yazının Devamını Oku

Belki de formül ikisi arasında dengeyi bulabilmek

13 Mart 2025
ALMANYA onlarca yıldır mali muhafazakarlığın simgesi oldu.

 

Borçlanmadan kaçındı, bütçe disipliniyle övündü, devasa teşvik paketlerinden uzak durdu. Ama artık işler değişiyor.

Avrupa’nın ekonomik motoru, şimdi direksiyonu başka bir yöne kırıyor. 500 milyar euroluk altyapı fonu kurarak; savunma harcamalarına da ekstra bütçe yaratacak.

Ve yatırımcıların gözünde Almanya, nihayet “durgunluktan çıkış” için ciddi bir adım atıyor.

Bu, Almanya için tarihi bir U dönüşü.

Ve belki de Almanya’nın mali doktrinini tamamen terk edişi.

Türkiye son yıllarda tam tersi bir yol izliyor.

Özellikle enflasyonla mücadele için sıkı mali politikalar devrede.

Yazının Devamını Oku

İş insanları yaşadıkları şehirle bağ kurmalı

12 Mart 2025
İZMİR’de iş yapmak nasıl bir şeydir?

 

Bir gökdelenin 20. katındaki toplantı salonunda sunum yapmak mı?

Ya da mesai sonrası trafikte kaybolup eve kendini zor atmak mı?

Yoksa...

Kordon’da bir sabah yürüyüşü yapmak, Kemeraltı’nda bir fincan kahve içmek, Urla’da bir bağ evinde ilham almak mı?

Bence işin sırrı burada.

Ve daha fazlası...

Bir kenti sosyal hayatıyla, ekonomisiyle, hafızasındaki değerleriyle yaşamak...

Yazının Devamını Oku

Bütün mesele kültürü sahiplenmekte

9 Mart 2025
EURONEWS’te Katharina Rabillon’un Viyana Filarmoni Orkestrası’yla ilgili yazısını okudum. Ve düşündüm...

 

Bir kenti büyük yapan şey, sadece ekonomik büyüklükler mi?

Ben Viyana’yı severim. Şehir planlamasında örnek işler yaptılar, Avrupa’ya model olacak imar planları geliştirdiler. Ama Viyana’nın gerçek büyüklüğü, onu bir sanat merkezi haline getirmeleridir.

Ve bunda 1842’de kurulan Viyana Filarmoni Orkestrası’nın etkisi büyüktür.

Bu orkestra yılda 300’den fazla opera ve 100 senfonik konser icra ediyor. Müzisyenleri sadece sahnede değil, akademilerde de yer alıyor. Turnelere çıkıyorlar, nesiller boyu aktarılan bir müzik kültürünü yaşatıyorlar.

İzmir, neden böyle bir dönüşüm yaşayamasın?

İstanbul’un bir sanat merkezi olma potansiyeli var. Belki de zaten bu kimliği fazlasıyla taşıyor. Ama İzmir... İzmir, bunu baştan yaratabilir.

Yazının Devamını Oku

Basit bir “Günaydın” en büyük devrim de olabilir

8 Mart 2025
Düşündüm...

Bir işyerine girerken ne hisseder insan? Kapıyı açıp içeri adım attığında?

Bazen sabah kahvesinin kokusu karşılar sizi, bazen de yüzünüze çarpan soğuk bir hava... Bir bakış, bir mimik, bir sessizlik... İşte orada, o anda anlarsınız. Bugün güzel bir gün mü olacak, yoksa sadece hayatta kalmaya mı çalışacaksınız?

Bazen iş, sadece iş değildir. Sıcak bir sohbet, omzunuza konan dostça bir el, paylaşılan küçük mutluluklar... Bunlar işyerini bir yuva yapar. Ama bazen de tam tersi olur. Nefes almak zorlaşır, söylenmeyen sözler havada asılı kalır, görünmez duvarlar örülür. İşte o zaman mesai saatleri dakikalar yerine tonlarca ağırlık gibi hissedilir.

Belgrad Ormanı’nda dört gün sonra bulunan ve hastanede hayatını kaybeden Mimar Ece Gürel’in hikayesi hepimizi derinden sarstı. Onun iş yerinde yaşadıklarını tam olarak bilemeyiz. Ama bir şey biliyoruz. İnsan bazen sadece geçimini sağlamak için değil, ruhunu da korumak için çalışır. Ve eğer işyerinde adalet yoksa, huzur yoksa, dostluk yoksa… İşte o zaman insan, sadece geçimini değil, bazen kendini de kaybedebilir.

Hatırlar mısınız, yılın başında Adana Adliyesi’nde görevli genç savcı adayı Mithat Can Yalman, “Birkaç aydır koordinatör hakimin mobbing ve tehditlerine maruz kalıyorum” diyerek hayata veda etmişti.

Bu tür hikayeler iş dünyasında ne yazık ki sık sık karşımıza çıkıyor. Oysa iş, sadece bir maaş bordrosu değil. İş, insanın kimliğinin bir parçası. İş, bir insanın sabah gözünü açtığında hissettiği şeydir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, işyerlerinde psikolojik tacizi önlemek için yeni bir genelge yayımladı. Devlet, artık bu konuyu daha sıkı takip edeceğini söylüyor. Güzel bir adım... Ama en önemli değişim, kağıtlarda değil, insanlarda başlamalı.

Patronlar, yöneticiler, çalışanlar… Hepimiz aynı gemideyiz. Bu gemiyi bir savaş alanına çevirdiğimizde, sonunda herkes kaybeder. Ama eğer bu gemiyi bir yuvaya dönüştürürsek, herkes kazanır.

Yazının Devamını Oku

İtibar proje değil yaşam felsefesidir

6 Mart 2025
SALİM Kadıbeşegil, FutureBright Group tarafından hazırlanan Yüzlerce Farfara’nın yeni bölümünün konuğuydu.

 

Kadıbeşegil, “İtibar proje değil, yaşam felsefesidir” başlığı üzerine bir sohbet yapmış.

Uzun yıllardır hayatı sorguladığım insanların başında gelir Salim Kadıbeşegil...

Bir zamanlar bir cümle okumuştum, hiç unutmadım.

“İtibar, insanın aynadaki yansımasıdır.”

“İtibar proje değil, bir felsefedir” sözü de hep aynı etkiyi bende yapmıştır.

İtibar, PR kampanyalarıyla yaratılan bir illüzyon değildir. Markaların CEO’ların ağzından düşürmediği ama ilk kriz anında yok saydığı bir kelime hiç değildir.

İtibar, insanın ve kurumların omurgasıdır.

Yazının Devamını Oku

Konutta İzmir Viyana gibi model yaratır mı?

5 Mart 2025
“KONUT bir lüks, yatırım aracı veya rant kapısı değildir. Konut temel bir insan hakkıdır.”

 

Bu yorumu İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay yapıyor.

Ve iddialı bir çıkış yaparak ekliyor.

“Burada sadece bina yapmayacağız. Aynı zamanda devletle halkın tekrar birbirine kavuştuğu, halkın devlete güveninin tekrar tesis edildiği bir sistem kuracağız.”

Peki, bu sözler sadece kulağa hoş gelen bir seçim vaadi mi, yoksa gerçekten bir dönüşümün ilk adımları mı?

Cevap, geçtiğimiz günlerde tanıtımı yapılan Egeşehir Menemen Konutları projesinde saklı.

İzmir’in bu yeni sosyal konut hamlesi, Türkiye için Viyana modeli gibi bir çıkış noktası olabilir mi?

İşte size detaylar...

Yazının Devamını Oku