Türkiye’de birçok kişi kooperatifleri tartışıp eleştirirken, Ege-Koop 50 binden fazla aileyi ev sahibi yaptı.
Bu, kolay kolay bir araya gelemeyecek sayılardan biri.
O yüzden alkışı da takdiri de sonuna kadar hak ediyor.
Üstelik, Ege-Koop sadece konut yapmadı.
Kimsenin girmeye cesaret edemediği bölgelerde, büyük ölçekli, planlı ve sürdürülebilir projeler üretti.
İzmir’in modernleşmesinde, konut kültürünün dönüşmesinde çok önemli bir rol oynadı.
Yani bir anlamda hayatları birleştirdi, hayatları iyileştirdi.
Bu başarının arkasında güçlü bir irade, sağlam bir vizyon vardı.
Bayram tatili yaklaşırken, bir otelin gecelik fiyatı sosyal medyada paylaşılır.
Altına yorumlar dizilir.
“Bu paraya Paris’te Seine kıyısında kalırım.”
“Yunan adalarında üç gün tatil yaparım.”
Evet, olabilir. Ama şunu söyleyen pek olmuyor.
Bahsi geçen o fiyat, ultra lüks bir tesisin denize sıfır süit odası.
Oysa aynı tatil beldesinde daha uygun butik oteller, pansiyonlar, evler de var.
Yani mesele fiyatta değil, tercihte.
Siyaset üstü bir cümleyle başlamak isterim.
Bodrum nefes almak isteyenlerin değil, artık nefes almak zorunda olanların adresi oldu.
Peki; bu yoğunlukla, kalabalıkla, iklim kriziyle, su sorunu ve kaçak yapılaşmayla başa çıkmak kolay mı?
Kolay değil, biliyoruz ama yönetilebilir.
Ve Mandalinci “Yönetmeye kararlıyım” diyen bir başkan profili çiziyor.
Sorduğum birkaç konuyla ilgili aldığım notları paylaşayım.
Halk plajı meselesi…
Artık sadece denize girmek değil, sosyal adalet meselesi gibi bir durum var ortada.
Ege Genç İş İnsanları Derneği (EGİAD) ve Ege Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (ESİAD) iş birliğiyle ‘Dönüştüren Güç’ teması altında düzenlenen Yapay Zekâ Zirvesi’nde önemli mesajlar verildi.
Ve şöyle denildi özetle:
“İzmir bu işi yapabilir.”
Yani, Türkiye’nin dijital başkenti olabilir.
Kodla, veriyle, yapay zekâ algoritmalarıyla düşünen; teknolojiyi sadece kullanan değil, üreten bir şehir…
Olmaz mı?
Aslında İzmir’in attığı o kadar çok adım var ki…
Hepsini yakından takip ediyorum.
Ama yıllar sonra dönüp bakıldığında o günün bir devrin kapanışı olduğu anlaşılır.
12 Mayıs 2025 işte o günlerden biri.
PKK, silah bırakma kararı aldı ve kendini feshetti.
Ama hemen söylemeliyim.
Bu sevinç çığlıkları atılacak bir zafer anı değil.
Bu, daha çok içimize dönüp düşünmemiz gereken bir eşik.
Çünkü bu ülkede bu cümleyi yazabilmek için çok insan öldü.
Çok gencin hayat yarım kaldı. Çok çocuk yetim, çok anne sessiz kaldı.
Ama altını çizdiğinizde görürsünüz.
Yeni bir başlangıcın da adımıdır.
Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da gerçekleşen SKAL Türkiye Seçimli Genel Kurulu’nda yaşanan da bir değişimin habercisiydi.
Uluslararası SKAL Dernekleri Federasyonu (USDF), tarihinde ilk kez başkanlık koltuğuna İzmir’den bir isim getirdi:
Emre Gezgin.
Emre ile yollarımız Saint Joseph sıralarına dayanır, okuldaşız.
Hepsi bir araya geldiğinde, Türkiye’nin dijital çağda nerelere uzanabileceğini gösteriyor.
Suudi Arabistan’da bir şehir kuruluyor; adı Neom.
Geleceğin şehri olarak anlatılıyor.
Petrolle değil, vizyonla finanse edilen bir hayal.
Bu şehrin tanıtımı için bir Hollywood filmi çekildi.
Ve işte tam bu noktada devreye bir Türk firması giriyor.
JoyGame.
15 yaşında, 700 kişilik bir ekosistemi olan, kendi oyununu geliştiren ve global pazarda adından söz ettiren bir şirket.
Sendikalara, sendikalaşmaya karşı değilim. Olmam da.
Ancak İzmir’de asılan grev pankartlarına bakarken aklım ikiye bölünüyor.
Bir tarafım, sendikanın hak arama mücadelesine saygı duyuyor.
Ama diğer yanım, yaşadığımız çağın getirdiği yeni denklemi görüyor.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde çalışan işçiler toplu iş sözleşmesinde uzlaşma sağlanamadığı için grev kararı aldılar.
İşçiler diyor ki: