Konu geldi, İzmir’in giderek ağırlaşan trafiğine dayandı.
Bana dedi ki:
“Evden işe giderken arabamı Üçkuyular’da park ederim, tramvaya binip Alsancak’a geçerim.
Eğer başka bir yere gideceksem, o zaman metroyu kullanırım.
Dönüşte arabamı alıp Urla’ya geçmek kolay olur.
İzmir artık büyüyor.
Büyük şehirlerde trafikle başa çıkmanın ilk adımı toplu taşımayı tercih etmek.”
Ve konu Urla olunca, sadece bir festivalden söz etmiyoruz.
Bir kültürden, bir topraktan, bir direnişten söz ediyoruz.
25-27 Nisan’da Urla Enginar Festivali’nin 11’incisi düzenlenecek.
Ama bu yıl bir farkla; atık sadece bir festival değil, bir “kültür aktarımı” organizasyonu felsefesiyle yapılacak.
Üstelik bu sene çatının adı da konmuş. GastroFarmUrla.
Belediye Başkanı Selçuk Balkan’ın söylediği bir cümle beni etkiledi.
“Bugün burada olan gastronomi zenginliğinin sebebi, bu topraklara göç eden insanların getirdiği kültürdür.”
Sabahın körü ama şehir zaten ayakta. Taksi kornaları, Starbucks kuyrukları, adım başı bir kahve kokusu…
Ve siz, tam bu kaosun ortasında, bir Nar’ın gölgesine giriyorsunuz.
Bildiğiniz nar değil.
Modern Türk mutfağının göğsünü gere gere Manhattan’a taşıdığı bir restoranın adı, Nar Restaurant.
İki yıldır orada. Yani öyle patırtılı influencer açılışlarıyla değil, “Bu şehirde iş yapacaksan önce hakkını vereceksin” diyerek devam ediyor.
Peki kim bu işin arkasında?
Üçlü bir ekip.
Kotan’ı iş dünyasında tanımayan yoktur.
30 yıldır Türkiye’de şirket satın almaları, birleşmeleri konusunu en iyi bilenler arasında, milyarlarca dolarlık işlem yapmış biri.
Oturduk, dünya nereye gidiyor, şirketler neye dönüşüyor, yatırımcı ne istiyor, onları konuştuk.
Kerim Kotan şöyle bir cümle kurdu, altını çize çize yazdım:
“Artık yatırımcı sadece potansiyele değil, o potansiyelin nasıl hayata geçirileceğine bakıyor.”
Ve inanın bu cümle sadece iş dünyası için değil, bu ülke için de geçerli.
Yatırımcı diyor ki:
Pasaportumu alır, sırt çantamı hazırlar ve hiç düşünmeden bu programa başvururdum.
Evet, Avrupa Birliği yine gençlere çok akıllı bir kapı açıyor.
Adı, DiscoverEU.
Bu yaz yaklaşık 36 bin genç, Avrupa’yı ücretsiz tren biletiyle gezecek.
Yani bir nevi modern Interrail rüyası.
Ne yapmanız gerekiyor?
Sadece şu; 1 Temmuz 2006 ile 30 Haziran 2007 arasında doğmuş olmanız gerekiyor.
Zaten 20 milyonu aşmış bir mega kentle baş etmek artık bir akrobasi işi. Benim konum bugün İzmir.
Bir zamanlar “yaşanabilir şehir” etiketine sahipti. Ama artık o da büyüdü.
Pandemi sonrası göç aldı. Ve şimdi İstanbul’la yarışacak düzeyde bir trafik problemine sahip.
Şehirde artık günün her saatinde bir trafik problemi var.
İşte bu yüzden bugün İzmir’in en tartışmalı ama en gerekli projelerinden birine dönelim
Körfez Geçiş Projesi… İzmir Büyükşehir adaylığı sırasında Binali Yıldırım ortaya attığında çok ses getirmişti.
Tünel ve köprüyle körfez karşıya bağlanacak, trafik rahatlayacaktı.
Kavaklıdere’nin tam kalbinde, Cumhuriyet’in ilk zamanlarının zarafetini hala taşıyan bir evdeydim.
Sevda ve Cenap And Evi.
Ali Başman’la buluştuk.
Yanında kızları Cevza ve Aslı vardı.
Sohbet ettik, kahve içtik.
Ama asıl konu evdi.
Mesela bu...
30 yılda 30 kat artan ihracat.
Evet, yanlış duymadınız.
İzmir’de 30 yıl önce başlayan Marble Fuarı, Türkiye’nin doğaltaş ihracatını tam 30 kat artırmış.
Bugün rakam 2 milyar dolarda.
Ama İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay’a göre bu 5 milyar dolara çıkabilir.
Ben size söyleyeyim. Bu sadece bir fuar değil, bu bir vizyon hikâyesi.