İşte Mattia Ahmet Minguzzi’nin öldürülmesi böyle bir olay.
15 yaşında bir çocuk…
İtalyan bir babanın, Türk bir annenin evladı.
İstanbul’un göbeğinde, Kadıköy’de…
Gündüz vakti, insanların alışveriş yaptığı bir bit pazarında bıçaklanarak hayattan koparıldı.
Bu olay sadece bir ‘gençlik şiddeti’ vakası değil.
Yeni nesil bir kavramın temelini attı.
“OSB lojmanları…”
Eskiden lojman dendi mi akla devlet memuru gelirdi.
Şimdi ise Türkiye sanayisi kendi lojman kültürünü kuruyor.
Ama bir farkla…
Bu sefer lojmanlar sadece barınmak için değil, yaşamak için.
Yani ihracatçı için döviz kuru en önemli belirleyici değil artık…
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası yeni bir makro ihtiyati düzenleme paketi açıkladı.
Zorunlu karşılıklar arttı, TL mevduat hedefleri sıkılaştı.
Ama işin ihracatçıyı ilgilendiren kısmı çok daha kritik…
İhracat gelirinin artık yüzde 35’i doğrudan Merkez Bankası’na satılacak.
Dövizini TL’ye çeviren firmaya verilen destek yüzde 2’den 3’e çıkarıldı ama sadece 31 Temmuz 2025’e kadar geçerli.
Yani kısa vadeli adımlar, uzun vadeli belirsizlik…
Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi önemli bir uyarı yapıyor:
Kerem Hoca, sadece bir doktor değil; dünyayı takip eden, literatüre hakim, insanın biyolojisine bugünden değil, geleceğin penceresinden bakan biri.
Dedi ki…
“Beynimizde bir kaşık plastikle dolaşıyoruz…”
Evet, yanlış duymadınız.
Bugün ortalama bir insanın beyninde bir plastik kaşık dolusu mikroplastik var.
Daha da kötüsü; bu rakam sadece sekiz yılda yüzde 50 arttı.
İzmir’de, İstanbul’da, Tokyo’da, Paris’te; dünyanın her yerinde böyle bir tehlikeyle karşı karşıyayız.
Bu bir çevre krizi değil artık; bu bir beyin krizi.
Bu yazıyı yazarken düşündüm.
Bir zamanlar İnciraltı, İzmirli için basit bir gezi yeriydi.
Ailece çıkılan pazar yürüyüşleri, bisiklet turları, denizin hemen kıyısında geçirilen güzel saatlerdi.
Yani “kentli” olmanın bir lüks değil, sade bir keyif olduğu günlerin mekanıydı.
Bugün ise o toprak, üzerinde milyonluk senaryoların yazıldığı bir dosya.
Kabul edelim...
Türkiye’de şehircilik bir planlama işi olmaktan çoktan çıktı.
O, toplumu ilgilendiren her alanda kalıcı ve vizyoner işler yapan bir lider.
Özellikle eğitime verdiği önemle, adını sadece ekonomiyle değil, gelecekle de ilişkilendirmeyi başardı.
Türkiye, dört artı dört sistemine geçince bizim ortaokul yıllarında eğitim gördüğümüz İzmir Saint Joseph bir anda sadece lise düzeyinde öğrenci alan bir okul haline geldi.
Lucien Arkas iş hayatındaki liderliği eğitimde de gösterdi ve Orion Vakfı bünyesinde Piri Reis okulları kurulmasına öncülük etti.
İlki Karşıyaka’da, ikincisi Güzelbahçe’de açıldı.
Kısa sürede güçlü bir eğitim geleneği oluşturdular. Eğitimde 26 yılı geride bıraktılar.
Mezunların önemli bir kısmı yine Saint Joseph gibi seçkin okullara devam etti.
İzmir’in eğitim kalitesine olan ilgi artınca, bu kez lise kurma arayışları başladı.
İDO, Ege Adaları’na başlattığı yeni deniz seferlerini tanıttı.
16 Mayıs'ta Dikili-Midilli ve 30 Mayıs'ta Fethiye-Rodos arasında ilk seferlerini gerçekleştirecek. Sürpriz seferler de var.
İDO, adalardan gelen talepler doğrultusunda Ege Adası Kuşadası-Samos, Seferihisar Samos, Turgutreis-Leros-Kalimnos seferlerinin yanı sıra Dikili-Midilli ve Fethiye-Rodos’u da ekliyor.
Bu gemiler sadece yolcu taşımıyor.
İki ülke arasında yeni bir hikâyeyi, sessiz bir değişimi taşıyor.
Türkiye ve Yunanistan; Ege’nin iki yakasında birbirine bakan iki ülke.
Çoğu zaman tarihin gölgesiyle bakmışız birbirimize.
Türkiye gibi büyük bir ülkenin problemleri de büyük olur.
Ama bazı problemler vardır ki onları seçimden seçime, felaketten felakete konuşamazsınız.
Çünkü onlar her gün altınızda yaşayan bir gerçektir.
Deprem, o problemlerden biri.
Türkiye’de kentsel dönüşüm denince hâlâ çoğumuzun aklına şu geliyor.
Yıkalım, yeniden yapalım.
Ve sonra ne oluyor?