Paylaş
Konu geldi, İzmir’in giderek ağırlaşan trafiğine dayandı.
Bana dedi ki:
“Evden işe giderken arabamı Üçkuyular’da park ederim, tramvaya binip Alsancak’a geçerim.
Eğer başka bir yere gideceksem, o zaman metroyu kullanırım.
Dönüşte arabamı alıp Urla’ya geçmek kolay olur.
İzmir artık büyüyor.
Büyük şehirlerde trafikle başa çıkmanın ilk adımı toplu taşımayı tercih etmek.”
Bu sözü eden, İzmir’i tam 15 yıl yöneten bir isim.
Üç dönem Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapan Aziz Kocaoğlu...
Ve hâlâ aynı şehirde yaşıyor, aynı sokaklarda yürüyor, aynı tramvaya biniyor.
Bakın bu küçümsenecek bir şey değil.
Çünkü Türkiye’de siyasetçiler, makamları bittikten sonra da genellikle “ayrıcalıklı” yaşamaya devam eder.
Ama Aziz Kocaoğlu farklıydı.
Başkanken de farklıydı, şimdi de öyle.
Bugün İzmir trafiğini konuşuyorsak, çözümün parçası belli; tramvay, metro, bisiklet...
Ve hepsinden önemlisi, örnek olmak.
Karşıyaka Alaybey’den Atatürk OSB’ye kadar giden tramvay hattı...
İZBAN’la Aliağa’dan Selçuk’a kadar uzanan raylı sistem...
Belediye ile hükümetin birlikte yaptığı, nadir örnek projelerden biri.
Kocaoğlu döneminde tramvay ve metro projeleri hız kazandı.
Ben de kullanıyorum.
Ve biliyorum ki şehirlerin geleceği asfaltta değil, rayda.
Ve bu rayın üstünde bir şehir kültürü büyüyor.
Ama bugün benim altını çizmek istediğim tek şey şu...
Aziz Kocaoğlu, emekli bir büyükşehir belediye başkanı olarak
hâlâ toplu taşımaya biniyorsa, o zaman herkesin biraz durup düşünmesi gerekir.
Çünkü Avrupa’da bu doğal bir refleks.
Bisiklete binen, metroya binen bakanlar, başbakanlar var.
Ama bizde hâlâ “aracın markası” üzerinden saygı inşa ediliyor.
Ne yazık ki...
O yüzden...
İzmir trafiği çözülür mü, bilinmez.
Ama Aziz Kocaoğlu gibi birinin tramvaya binmesi, bu ülkenin şehir kültürü adına çok kıymetlidir.
Ve umarım, örnek olur.
Şehirli olma rehberi
1. Özel aracın varsa, kullanmak zorunda değilsin.
Toplu taşımaya binmek bir zorluk değil, şehirle uyum kurmaktır.
2. Trafiğe kızmak kolay, çözümün parçası olmak zor.
Direksiyonda homurdanmak yerine bir günlüğüne metroya bin. Farkı hissedersin.
3. Şehirde yaşamak mekân değil, davranış meselesidir.
Korna çalmadan sabretmek, kulaklıkla müzik dinlemek, sıranı beklemek...
4. Başkan bile biniyorsa, sen de binebilirsin.
Aziz Kocaoğlu tramvaydaysa, bu kibir değil, medeni cesarettir.
5. Şehir, sadece senin hızına göre akmaz.
Bazen yavaşlamak da bir nezaket biçimidir. Hem kendine, hem kente.
Ahmet Minguzzi’ye
sahip çıkamadık
BU yazıyı yazarken ellerim titriyor.
Sadece gazeteci olarak değil...
Bir baba olarak; bir insan olarak, bir yurttaş olarak...
Ahmet, 14 yaşındaydı.
Adı Mattia Ahmet Minguzzi.
Bir anne ile babanın umudu...
Bir kültürün iki yakasından doğmuş, bu dünyaya incelik taşıyacak bir çocuktu.
Ve biz...
Bu güzel çocuğu; bir sokak ortasında, bir pazar yerinde, bir öfke anında kaybettik.
Ahmet’in videolarını izledim.
O kadar neşeli, o kadar içten, o kadar pozitif ki...
Yüzüne bakınca, içiniz umutla doluyor.
“Bu çocuk büyür, bu ülkeye güzellik katar” diyorsunuz.
Ama O büyüyemedi.
Ona büyümeyi çok gördüler.
Bir de o anne babayı düşünün...
Annesi Türk, bir çellist...
Babası İtalyan bir şef...
İki kültürün içinden, iki güzel insan...
Ve şimdi her sabah, bir odaya girip oğullarının artık orada olmadığını biliyorlar.
Bir yatağın boş kaldığını, bir sesin sustuğunu biliyorlar.
Evde hala onun kıyafetleri duruyor. Cep telefonunda hala onun şarkı listesi kayıtlı. Son çektiği video, son yazdığı mesaj,
son söylediği “anne...”
O evin içinde hâlâ yankılanıyor.
Düşünebiliyor musunuz?
O acının sesini?
O sessizliğin ne kadar ağır bastığını?
Ve şimdi biz onlara ne diyebiliriz?
“Çok üzgünüz” mü?
“Adalet yerini bulur” mu?
Hangisi yetebilir?
Hiçbiri...
Çünkü Ahmet artık yok.
Ve bu ülkede milyonlarca insan gibi ben de kendime şu soruyu sormaktan kurtulamıyorum.
“Bir çocuğu, göz göre göre kaybettik. Peki biz nasıl bu kadar sessiz kaldık?”
Ahmet’e sahip çıkamadık.
Bu toplum, bu şehir, biz büyükler...
Kimse sahip çıkamadı.
Kentli olmak
kentle bütünleşmek
BİR şehirle sadece içinde yaşayarak değil, onunla birlikte düşünerek yaşanır.
1. Kentin sesine kulak ver.
Her şehir sabah başka sesle uyanır. Martıysa denizdir, vapursa tarih... Duymayı bil.
2. Yürüyebileceğin mesafeye araba alma.
Kent, adımlandıkça senin olur. Tekerlekle değil, ayakla tanırsın.
3. Parkta oturmak zorunda değilsin. Ama oturursan kentle konuşursun.
Bir bankta 10 dakika otur. Etrafına bak. Şehir sana bir şey anlatır.
4. Çöplerinle değil, gölgenle iz bırak.
Bir ağacın altına oturduysan, kalkarken teşekkür et.
5. Kentin taşı da tarihi anlatır.
Binalara bak. Sadece vitrin değil, mimari bir hafızadır.
6. Toplu taşımayı küçümseme.
Orası bir ulaşım aracı değil, şehrin nabzıdır. Orada kim nasıl yaşıyor, en çok orada görürsün.
7. Kentte herkes senden önce vardı.
Sokakta yürürken, köşeyi dönerken, sıraya girerken bunu unutma.
8. Festival varsa katıl. Müzik çalıyorsa dinle.
Kent, yaşayan bir organizmadır. Onu canlı tutmak senin ritminde.
9. Mahalleni tanı.
Manavın adını bil, fırıncının yüzünü tanı. Şehri şehir yapan o büyük tabelalar değil, küçük selamlar.
10. Kentini savun.
Yeşilini, geçmişini, meydanını…
Çünkü kent, sahip çıkıldıkça senin olur.
Ve sen, kentle bütünleştikçe gerçekten kentli olursun.
Paylaş