Deniz Bayramoğlu

Bir de MGK’yı görsünler

27 Mayıs 2003
Borsada endeksin 13 bin puana gideceği tespitimizi teyit eden uzmanlar bundan önce yarınki MGK toplantısının izleyeceklerini belirttiler. MGK öncesinde yani bugün ve yarın piyasayı yatay sıkışık seyir bekliyor.

Borsa yatırımcısının yüzü nihayet biraz gülecek gibi görünüyor. Endeks nihayet yükselme trendi içine girdi. Bu trendin oluşmasında Merkez Bankası’nın faiz indirimi yapacağı beklentisinin artmasının ilk etken olduğunu hatırlatmak lazım. İkinci sırada ise IMF görüşmeleri yer alıyor. Ama endeksin bugün ve yarın hareketlenmesini beklemek doğru değil. Çünkü Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ün dünkü basın toplantısının ardından piyasa uzmanları yarınki Milli Güvenlik Kurulu toplantısının izleneceğini ve bu toplantı öncesinde borsada yatay sıkışık bir seyir beklediklerini ifade ediyor.

Faiz indirimi

Bütün ihtimaller bir araya getirildiğinde en geç gelecek hafta Merkez Bankası’nın faiz indirimine gideceği neredeyse kesinleşti. Bu kadar kesin konuşan kesim biz değiliz. Elbette ki piyasa oyuncularının kendisi. Eğer Başbakan Erdoğan ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın geçen hafta içinde yaptıkları faiz açıklamaları olmasaydı bu hafta bile faiz indiriminin gelebileceğini belirten uzmanlar “Merkez Bankası piyasa açısından güvenilirliğini sarsmamak bağımsızlığına gölge düşürmemek, yani hükümet baskısının etkisinde kalmadığını gösterebilmek için faiz indirimini geciktiriyor. Aslında bunu gecikme olarak tanımlamaka da yanlış.

Çünkü Merkez Bankası kendi planı çerçevesinde zamanlamasından şaşmıyor. Sadece bu zamanlama piyasanın istediği zamanlama değil.” yorumunu yapıyor. Ama görünen o ki en azından yazın ilk iki ayı boyunca bono piyasasının kar potansiyeli belli olacağından borsa yatırımcı açısından rakipsiz kalacak. Bu da beklenen para girişini nihayet sağlayabilecek bir etken olarak görülüyor.

Elbette ki son bir kaç gündür mart başlarında piyasadan çıkan yabancı yatırımcının geri dönüşünün de endeksin gücünü artırdığını belirtmek gerek. Her ne kadar şimdilik seçici alım yapıyor olsalar bile, yine de ciddi bir ivme yaratacak alımlar bunlar.
Tabii ki tüm bunları izlerken  arada kar satışlarının ve hisse değişimlerinin de geleceğini ve endeksin dün belirttiğimiz 13 bin (belki üzeri) puan hedefine ulaşmasının biraz gecikebileceğini de gözardı etmemek gerek.

Yazının Devamını Oku

Borsa güç topluyor

26 Mayıs 2003
Borsa yeni bir ralli için güç toplamaya çalışıyor. Eğer iyimser senaryo gerçekleşirse ilk hedef 13 bin puan.

Borsa 13 bine hazırlanıyor. Merkez Bankası’nın dolara 1 milyon 450 bin lira seviyesinde set çekmesi ve ikinci bir faiz indiriminin işaretlerinin ufukta görünmesiyle birlikte potansiyel getiri beklentisi yavaş yavaş borsaya doğru kaymaya başladı. hükümet IMF görüşmelerini sorunsuz atlatır ve haziran ayının ilk haftasındaki Petkim, Tüpraş ve Türk Telekom özelleştirmelerinden de yüzünün akıyla çıkarsa borsa hızlı bir yükselişle 13 bin puan seviyesine yükselebilir. Benzer adımlar devam ederse ekonomideki olumlu gelişmelerin etkisiyle borsa açısından oldukça hararetli bir yaz geçirebiliriz.

Borsada yükselişin işareti Merkez Bankası’nın ikinci faiz indirimi ile birlikte gelecek diye defalarca ifade ettik. Oysa buna bile gerek kalmadan İMKB 100 Endeksi faiz indirimi beklentisinin zirveye vurmasıyla birlikte yükselmeye başladı. Geçen hafat salı gününden itibaren yönünü yukarıya çeviren endeks soluksuz koşusuyla 11 bin puan seviyesinin üzerine çıktı.

IMF ile gerçekleştirilen 5. gözden geçirme çalışmalarında IMF yetkililerinin hükümete çok fazla yüklenilmeyeceğinin düşünülmesi de bu yükselişe destek verdi. Tabii ki Merkez Bankası’nın çarşamba günü gerçekleştirdiği 500 milyon dolarlık dolar alım müdahalesinin de piyasaya destek verdiğini hatırlatmak gerek.

Cuma günkü yükseyişte yabancı şatırımcılarla çalışan aracı kurumlardan gelen alımların da dikkat çektiğini hatırlatmamamız lazım. Ama tabii ki bu alımlar gerçek yabancı mı yoksa yurtdışında yerleşik yerli yatırımcıların alımları mı olduğunu maalesef şu an söyleyemiyoruz.

Cari işlemler açığı ise sarı alarmı çalmaya devam ediyor. Henüz kırmızı alarm vermeye başlamadı. Merkez Bankası’nın açıkladığı verilere göre cari işlemler açığı ilk 3 ayda 2.368 milyar dolar ile geçen yılın aynı dönemindeki 479 milyon dolara göre yüzde 394 artarken, bu yılın Ocak-Şubat dönemindeki 1.178 milyar dolarlık açığa göre de yüzde 101 oranında yükseldı.

Yazının Devamını Oku

Borsanın şampiyonu Beşiktaş

22 Mayıs 2003
Borsa yatırımcısının şampiyonunu belli oldu. Süper ligin bitmesine henüz iki hafta olmasına rağmen Beşiktaş hisse senedinde yaşanılan hızlı yükseliş, borsa yatırımcısının gözünde şampiyonun Beşiktaş olduğunu gösterdi.

Bir çok yatırımcının şampiyonluğa kesin gözüyle bakmaya başladığı 8 Mayıs tarihinde 18 bin 800 lira olan Beşiktaş hisse senedi, soluksuz bir şekilde değer kazanarak dünkü kapanış itibariyle 26 bin liraya kadar yükseldi. Yani yüzde 40 oranında değer kazandı Şampiyonluk yolunda Beşiktaş’ın en yakın takipçisi olan Galatasaray hisse senetleri ise yaklaşık aynı tarihten, yani 5 Mayıs’tan bu yana, yüzde 10.4 değer kaybı ile 49 bin liradan 43 bin 750 liraya geriledi.

Yeşil sahalardaki rekabet 24 mart’tan itibarin hisse senedi fiyatlarına da yansımaya başladı. Her iki şirketin hisse senetleri de bu tarihten itibaren yükseliş trendi için girdi.

24 mart tarihinde 15 bin 500 lira seviyesinde olan Beşiktaş hisse senedi 8 Mayıs’a kadar şampiyonluk beklentisi ile değer kazanmaya devam etti. 8 Mayıs itibariyle borsa yatırımcısı artık Beşiktaş’ın şampiyonluğuna kesin gözüyle bakmaya başladığı için de hisse senedindeki yükseliş ralliye dönüştü. 24 Mart’tan 8 Mayıs’a kadar kadar yüzde 21.2 oranında değer kazanan Beşiktaş hisse senedinin 8 Mayıs’tan dünkü kapanışa kadarki değer artışı ise 40 oldu.

Böylelikle yarışın başladığı 24 mart tarihinden dünkü kapanışa kadar Beşiktaş hisse senedi yüzde 69.3 oranında değer kazandı. Galatasaray hisse senedindeki değer artışı da 24 Mart tarihinde başladı. Bu tarihte 29 bin lira ile bu yılın en düşük fiyat seviyesini gören Galatasaray hisse senedi yine tıpkı Beşiktaş’ta olduğu gibi bu tarihten itibaren şampiyonluk beklentisi ile değer kazanmaya başladı ve 5 Mayıs itibariyle yüzde 68 oranında artışla bu yılın en yüksek fiyat seviyesi olan 49 bin liraya kadar yükseldi. Ama borsa yatırımcısı şampiyonu Beşiktaş olarak ilan edince Galatasaray hisse senedi değer yitirmeye başladı. Galatasaray hisse senedi 5 Mayıs’tan dünkü kapanışa kadar yüzde 10.4 oranında değer yitirdi. Böylelikle yarışın başladığı 24 mart tarihinden bu yana Galatasaray hisse senedindeki değer artışı yüzde 50.8 seviyesinde kaldı.

Aslında Süper Lig’deki olasılık hesaplarına bakıldığında Galatasaray’ın şampiyonluk şansının sona ermediği ve Galatasaray-Beşiktaş derbisinin bu yarışta hayati öneme sahip olduğu görülüyor. Yani önümüzdeki günlerde de yeşil sahalardaki yarışın borsa korudorlarına yansımaya devam ettiğini izleyeceğiz.

Yazının Devamını Oku

Borsa’da yeni atak

21 Mayıs 2003
Borsa bu hafta yeni bir yukarı hareket başlama çabası içinde. Bu hareketin ilk adımını dün izledik, bugün ikinci adım izleniyor. Amaç endeksi yeniden 10 bin 500-11 bin bandına taşımak.

BONO: Hazine’nin dün yaptığı ihalede ifasının altında borçlanması ile birlikte faizde daha da düşüş olacağı beklentisi arttı. Geçen hafta yaşanılan faiz yükselişlerinin ardından “faiz yönünü yukarıya mı çevirdi” endişesi de bu gelişme ile ortadan kalktı. Şimdi geçen haftaya kıyasla Merkez Bankası’nın gecelik piyasada yeni bir faiz indirimine gidebileceği beklentisinin daha da güçlendiğini izliyoruz. Bu beklentinin artmasında yaz aylarında eksi enflasyon gelebileceği beklentisinin de etkili oluğunu hatırlatmak gerekiyor.

Bu faiz indirimi beklentisi ile birlikte bonodaki potansiyel kar beklentisinin yeniden gündeme geldiğini de söylememiz lazım. Merkez Bankası’nın bankalara verdiği gecelik borcun maliyeti yüzde 50.65 seviyesinde. Üç puanlık bir indirimle bu maliyet yüzde 47.5 seviyesine gerilecek. Böylelikle şu an yüzde 551 civarında olana Hazine kağıtlarının ortalama bileşik faizinde de 4-5 puan civarı bir düşüş olanağı oraya çıkmış olacak. Bizim sürekli vurguladığımız “potansiyel kar” beklentisin matematiği böyle.

DOLAR: Dolar ise aşağı yöndeki hareketine devam ediyor. Dün bankalar arası piyasada 1 milyon 460 bin lira seviyesine kadar gerileyen dolar alım kotasyonu bugün açılış itibariyle de aşağı yöndeki hareketini sürdürdü. Fakat görünen o ki şimdilik 1 milyon 450 bin lira sınır seviye. Daha yukarı seviyelerdeyken onar yirmişer bin liralık adımlarla gerilerken 1 milyon 450 bin liraya yaklaştıkça adımlarını küçültüyor. Fakat bulunduğumuz yerden mevcut resme baktığımızda dolardaki aşağı yöndeki hareket baskısının önümüzdeki aylarda sisteme girecek turizm gelirleriyle daha da artacağını tahmin ediyoruz.

BORSA: Borsa TL bazında değer yitirse bile dolardaki bu düşüş nedeniyle 0.70 sent seviyesinin altına inmiyor. Bu da İMKB’yi dışardan izleyen yabancı yatırımcıların gözünde “alım için hala erken” fikrinin sürmesine neden oluyor. Ayrıca yukarda belirttiğimiz gibi Merkez Bankası’nın faiz indireceği beklentisi borsanın önünü tıkamaya devam edecek.

Fakat dünkü ihalelerin “faiz yükseliyor mu” endişesini ortadan kaldırmasının etkisi sadece bono piyasasında değil borsada da kendini gösterdi. Önümüzdeki üç ayda olumlu beklentilerin süreceğinin teyidini alan borsa yatırımcı bugün yeni bir yukarı yönde atak deneyecek gibi görünüyor. Bu atağın hedefi de endeksi yeniden 10 bin 500-11 bin puan aralığına taşımak. 

Bu harekette bugün ve yarınki endeks kapanışlarının oldukça önemli oluğunu hatırlatmak gerek. Endeksin bugün 11 bin 500 puan seviyesinin üzerinde kalması bu hareketin başarılı olacağı yönündeki ilk işareti verecek. Ama bu işaret yerli olamayacak çünkü yarın da bu kapanış seviyesinin teyit edilmesi gerekli. Ayrıca işlem hacminin de geçen hafta ve bu hafta ortalamalarının üzerine çıkması olmazsa olmaz koşul. Aksi taktirde “yükseldiği gibi düşen” bir borsa ile karşılaşacağız. Üstelik bu kez düşüş endeksi 9 bin 600 puanda tabanını bulan yeni bir bant aralığına çekebilir.

IMF heyetinin 5. gözden geçirme çalışmalarının da hayati öneme sahip olduğunu söylemek lazım. Hükümetin bu çerçevede yerine getirmediği bir çok mesele söz konusu. Aşağıdaki tablo bir anlamda 5. gözden geçirme karnesi olarak algılanabilir. Ama genel beklentinin bu görüşmede bir sorun çıkmayacağı yönünde olduğunu da söylememiz gerek.

Yazının Devamını Oku

Cari açık endişesi

20 Mayıs 2003
Piyasanın bu güne dek çok fazla önemsemediği cari açık meselesi yavaş yavaş gündeme girmeye başladı. DPT Müsteşarı Ahmet Tıktık bugün Yeni Şafak gazetesine yaptığı bir açıklamada bu yıl için cari işlemler açığının 3.5 milyar dolar olarak hedeflendiği ama mevcut durum itibariyle bu hedefin üzerine çıkılacağının tahmin edildiğini belirtti.

Nisan ayı itibariyle bankaların tahminleri yıl sonu cari açığın 7 milyar dolar seviyesine kadar çıkabileceği yönündeydi. Ama mayıs ortası itibariyle bu rakamın daha da artarak 10 milyar dolar seviyesinde gerçekleşebileceği tahminleri yapılıyor.

DPT açıklamasında cari açık ile ilgili olarak “şu an için tedbir almaya gerek olmadığı, durumun tehlike arz etmediği” ifade ediliyor. Tıktık açıklamasında “Ekonomi yönetiminde ortak akıl vardır. Cari işlemler açığının milli gelire oranı yüzde 5’i bulduğunda dış dengenin sürdürülebilirliği konusunda kırmızı alarm verir. Şu anda tehlikeli bir durum yok ve tedbir almak gereği görünmüyor” diyor.

Önce durumumuzu bir değerlendirelim. Ocak ayıda cari açık 33 milyon dolar seviyesindeydi. Şubat ayında ise bu rakam çok ciddi bir artışla 1.14 milyar dolar seviyesine sıçradı. Mart ayında da bu yükselişin devam edeceği yönündeki endişemizi teyit eder nitelikte bir dış ticaret açığı ile karşılaştık. Mart ayı dış ticaret açığı dış ticaret açığı 1.86 milyar dolar olarak gerçekleşti.

Yani 2002 yılı mart ayına kıyaysa yüzde 99 oranında bir artış söz konusu. Cari işlemler açığının  nereden kaynaklandığı sorusu da oldukça önemli bir konu. Eğer savaş Irak’taki savaşı bu açığını gerekçesi olarak görürsek bir sorun yok ama neredeyse tüm ekonomistlerin ortaklaştıkları nokta açığın Türk Lirası’nın aşığı değerlenmesinden kaynaklandığı yönünde. Türk lirası şu an itibarıyla dolar karşısında yüzde 30 gibi bir reel değer artışı yaşamış durumda.

Yani önümüzdeki aylarda dolar-TL paritesi dış ticaret açığı ve cari denge açısından anahtar veri olmaya devam edecek. Ve ekonomistlerin yorumlarına batığımızda değerlenmeyi bir yana bırakalım TL, dolar karşısında şu anki seviyesini bile korusa dış ticaret açığının 24 milyar dolara, cari açığın ise 10 milyar dolara doğru gitme olasılığı bir hayli güçlü görünüyor. 10 milyar dolarlık cari açık da Sayın Tıktık’ın da belirttiği yüzde 5’lik GSMH oranına çok yakın  maalesef ki. Tabii ki bu yılki GSMH büyümesi de bu alanda hayati önem taşıyacak. Tıktık bu yıl için yüzde 5 olarak tahmin ettikleri büyüme rakamının yüzde 6.5’e kadar çıkabileceğini de belirtiyor.

Eğer bu gerçekleşirse endişe bir miktar daha azalacak. Diğer meseleleri bir yana bırakarak sadece kur üzerine yoğunlaşırsak en azından bu alanda önümüzdeki aylarda yeni bir gelişme olmayacak gibi görünüyor. Doların TL karşısında değer yitirmesine neden olan para girişinin birkaç adresi var. Öncelikle vergi barışı nedeniyle bozdurulan dövizleri hesaba katmamız lazım. Ayrıca bireysel yatırımcıların  bono piyasasına girmek için bozdurdukları dolarlar da hesaba katılmalı. Zorunlu tasarrufların tutulduğu hazine kağıtları da bozuldu ve bunlar da yine bono piyasasına yöneldi. Döviz tevdiat hesapları’ndan bozulan para da, TL hesaplarından bonoya kayan para da yine hesaba katılması gereken girişler.

Bunun yanında yabancı yatırımcı alımı olduğu da belirtiliyor. Önümüzdeki aylarda da turizm gelirlerinden sisteme ciddi bir para girişi olacağı hesaplanıyor. Bu da doların TL karşısında baskı altında kalacağı en az bir üç ay daha var demektir. Mevcut durum değişmezse doların bulunduğu seviyelerdeki seyrini sürdüreceği görünüyor.

Yazının Devamını Oku

Dolarda tehlikeli gidiş

15 Mayıs 2003
Dolardaki hareket bir çok ekonomi çevresi tarafından yakından takip ediliyor. Ve artık bir çok yorumcu bu gidişin tehlikesi hakkında uyarılar yapmaya başladı.

Birkaç gündür borsanın hareketini anlamaya yorumlamaya çalışırken anlatmaya çalıştığımız meseleye bir başka açıdan bakalım istiyoruz. Doların Türk Lirası karşısında bu kadar hızlı değer yitiriyor durumda olması neden bizi endişelendiriyor. Mesela biz vatan haini miyiz? Türk lirasının değer kazanıyor olmasından rahatsızlık duyuyor olmamız milyonlarca dolarlık döviz yatırımımız olmasından mı kaynaklanıyor? Ya da bu yazılar karşılığı milyonlarca dolarlık yatırımı olanlardan para mı alıyoruz?

Bu sabah e-mail kutusunda bir borsacı arkadaşımın gönderdiği şu döviz yorumunu buldum. Meseleye çok fazla karamsar sayılabilecek bir açıdan bakmış olmasına rağmen bu yorumun bizim yapmaya çalıştığımız uyarıları kapsadığını düşündüğüm için aşağıya alıntılıyorum.

“Döviz tevdiat hesaplarında 6 katrilyonluk liralık bir çözülme vardır. Aynı dönemdeki bono talebi 11 Katrilyon liradır. Buna karşın bankaların açık pozisyonu artmıyor. Eğer, bono talebi bankalardan gelmiş olsa idi, bankaların açık pozisyonlarının 11 katrilyon lira artmış olması gerekirdi. Bu durum sade vatandaşın elindeki dövizi bozdurarak birebir bono satın aldığını gösteriyor.

Bu tablo piyasa oyuncuları tarafından başlatılmış çok tehlikeli bir oyundur. Hükümet de kısa vadede göze hoş gelen bu oyuna iyimserliği pompalayarak katılmaktadır. Çünkü, dövizden TL'ye geçiş uzun bir süreçte gerçekleşmesine rağmen, TL’den dövize geçiş Türkiye gibi ekonomilerde çok hızlı olur. Hükümetin güveni zedeleyecek en ufak açıklaması ya da piyasaların bekledikleri karları yazma işini bitirmeleri bu hızlı hareketi tetikleyecektir. 11 katrilyonun yaklaşık döviz karşılığı olan, 7,5 milyar doların bir anda döviz talebi olarak geldiği düşünülürse dalgalı kur sisteminde oluşacak çalkantının boyutu çok büyük olacaktır. Böyle bir süreç doğrudan halkın, fakirleşmesi sonucunu doğuracaktır.

Bankacılık sistemindeki açık pozisyonu yönetmek karşınızda kurumsal muhatap olduğundan çok kolaydır. Oysa, bugünkü durumda her vatandaş açık pozisyon taşımaya başlamıştır. Muhatap bütün açık pozisyon taşıyan vatandaşlar olduğundan bu durumun yönetilmesi imkansız, sonucu ise ne yazık ki sosyal patlamadır. Bu oyunu üç aylık bilançolarında kar yazmayı amaçlayan piyasa oyuncuları başlatmış ve hükümet de oyunun ne olduğunu hala anlayamamıştır. Oyunun trajik bölümü ise sonbahar aylarında bu oyuncuların 9 aylık bilançolarını tamamlayıp karlarını yazmaları ile ya da hükümetin geçmişte olduğu gibi ani bir hata yapması ile gelecektir. Faturası ise ani bir fakirleşme ve buna dayalı olarak sosyal patlama olarak gelecektir.
Bu durumda tek çözüm süzülen gelin hayalleri kurmak yerine makro dengelerdeki kalıcı iyileşmeyi sağlayarak, güveni oluşturmaktır. Bu yolla ülkenin risk primi düşecek ve bunun doğal sonucu olarak reel faizler aşağı çekilebilecektir...”

Yazının Devamını Oku

10 bine gidiş tehlikesi

14 Mayıs 2003
Faiz fonlama maliyetinin altına inerken dolar da merkez bankasının çizdiği de facto sınır olarak kabul edilen 1 milyon 490 bin lira sınırının altında. Sürekli kan kaybeden borsa ise 10 bin 500 sınırına dayandı.

Bono ve dövizdeki hareketi tekrar tekrar yazmaya gerek yok. Bu piyasaların borsa üzerindeki etkisinin de ne olduğunu iki haftadır zaten herkes ezberledi. O nedenle sadece son rakamlara bakalım ve bu etkinin devam edip etmediğini görelim.

Bono piyasasında en çok işlem gören kağıt 26 mayıs 2004 vadeli kağıt. Bu kağıdın ortalama bileşik faizi dün gecelik fonlama maliyeti olan yüzde 50.6’nın altına geriledi. Bugün de bu gerileme sürdü ve faizler yüzde 49.4 seviyesine kadar indi. Hatırlatalım bundan önce meşhur tezkere oylaması öncesinde faizlerin fonlama maliyetinin altına indiğini görmüştük. O zamanki beklentiler ise ABD’den gelecek 8.5 milyar dolar hibe ve 32 milyar dolarlık kredi çerçevesinde gelişmişti. Şimdiki beklenti ise Merkez Bankası’nın faiz indirimine gidebileceği beklentisi.

Merkez Bankası faiz indirimi için enflasyon beklentilerini ön planda tuttuğunu, piyasanın baskısının ya da arzusunun bu karar sürecinde işe yaramayacağını defalarca dile getirdi. Ama hem baskının fazla olması hem de önümüzdeki aylarda eksi enflasyon görülebileceği beklentilerinin artmış olması faiz indirimi meselesinin gündemden düşmesini engelliyor. Yani beklenti devam ediyor.

Dolar ise Merkez bankası’nın uzun zamandan sonra ilk kez gerçekleştirdiği alım müdahalesine rağmen aşağı yöndeki hareketini sürdürüyor. Piyasa uzmanları doların Merkez Bankası’nın çizdiği 1 milyon 490 bin lira sınırın altına inmeyeceğini düşünse de bugün kurların bir milyon 830 bin liraya kadar indiğini gördük. Gerçi dolarda Merkez Bankası müdahalesi sonucu izlenen hareket müdahale öncesinden oldukça farklı. Müdahale öncesinde kesintisiz bir düşüş izlerken şimdi sık sık seans içi yükselişler izliyoruz. Bu da dolardaki hareketin eskisi kadar kararlı olmadığını düşündürüyor. Ama önümüzdeki dönemde artacak turizm gelirleri ile birlikte artan dolar likiditesinin dolarda aşağı yöndeki hareketi güçlendirebileceği de unutulmamalı.

Bu iki gelişme soncu borsanın kan kaybı sürüyor. Bugünkü ve yarınki seans kapanışları oldukça önemli. Eğer düşük sayılmayacak bir işlem hacmi ile endeks 10 bin 500 puanın altında kapanırsa o zaman 10 bin 500 seviyesi yeni bir direnç olarak karşımıza çıkacak. Tıpkı 10 bin 800 seviyesi gibi. Bu sefer de geniş anlamda endeksin 10 bin-10 bin 500 puan bandındaki hareketini izleyeceği. Arada başka destek seviyeleri de olmasına rağmen 10 bin 500 puanın altına gelen endeksin 10 bin puana kadar gerileme olasılığı mevcut. Ama mevcut gündem maddeleri ile 10 bin puan seviyesi taban olarak karşımıza çıkıyor yani bu seviyenin altına inilmesi beklenmiyor.
Unutmayın bugün ve yarınki kapanışlar...

Yazının Devamını Oku

Dünya da doları konuşuyor

13 Mayıs 2003
Doların düşüşü sadece bizim değil dünyanın da konuştuğu en temel konu. Kur riski tüm ekonomileri tehdit ediyor.

Günlerdir piyasalarda konuşulan tek bir konu var. Doların ve faizin aşağı yöndeki hızlı hareketi. Bu hareket 2001 krizini yaşayan bir çok insanın uykularını kaçırıyor. Üstelik dünya genelinde de benzer bir hareket görülüyor. Dünya çapında yatırım yapan fonların yöneticileri de ABD Doları’nın ve Euro karşısındaki değer kaybı nedeniyle dehşete düşmüş durumda. Üstelik Japon Yeni ve İngiliz Sterlini’ndeki hareket de dikkatle izleniyor. Onların da aklında Asya krizi dönemi var.

Bir süredir dolardaki hareketi, bonodaki potansiyel karı ve bu iki piyasanın kıskacında kan yitiren İMKB’yi yazdık. Şimdi de uluslararası piyasalardaki tartışmalara bakalım istiyoruz.
Dünya piyasaları döviz kurlarındaki gelişmeleri neredeyse saniye saniye takip etmeye başladı. Bu takip de ister istemez akıllara Asya krizi dönemini getirdi, dünyanın dev ekonomilerinin döviz kurlarındaki her bir oynamayı yüreği ağzında izlediği ve her bir oynamanın da ekonomik dengeleri bir çalkantıdan başka bir çalkantıya soktuğu dönemi... Üstelik o dönem daha çok gelişmekte olan ülkelerin para birimlerinde yaşanıyordu bu hareket.

Gelişmiş ülkelere bu oynamaların sonucu ise en kötü ihtimalle dış ticaret dengesinde bozulma  ya da bankaların gelişmekte olan ülke kıymetlerine yaptığı yatırımlarda zarar etmesi şeklinde ortaya çıkıyordu. (Deutschebank’ın Rusya krizindeki zararı gibi). Oysa şimdi bu oynamalar dünya piyasalarında dengeleri oluşturan para birimlerinde ortaya çıkıyor. Yani para piyasasındaki dev yatırım fonlarının ve bankaların ve tabii ki spekülatörlerin bir sonraki adımının ne olacağını artık gariban ülkeler kadar ekonomi devi ülkeler de düşünmek zorunda.

Aslında rakamlar bu denklemin önemli bir kısmını anlatıyor zaten. Euro, dolar karşısında geçen sadece 2002 yılı içinde yüzde 25 değer kazandı. Dolar dünya ticaretinde diğer kurlara karşı ağırlık ve etki bazında yapılan ölçümlere göre yüzde 15 değer yitirmiş durumda. (The Economist). Japon hükümeti yenin mevcut değer artışından rahatsız ve bugün Japon Merkez banaksı bu rahatsızlı en iyi biçimde gösteren bir davranışla piyasalara dolar alımı yönünde müdahalede bulundu. İngiliz Sterlini euro karşısında son 6 yılın en düşük seviyesine geriledi ve bu durumda İngiltere’nin Euro’ya geçişi konusundaki en önemli engeli, aşırı değerli sterlin engelini, ortada kaldırdı.
Kur riskinin küçük ve orta boy işletmelere hatta dev uluslararası şirketlere yapacağı etki, kaçınılmaz olarak çok ciddi sonuçlara yol açsa bile, asıl büyük sıkıntı ülkelerin ekonomi politikalarının oluşturulmasında kendisini gösteriyor. Örneğin bugüne kadar en düşük enflasyon rakamı ile Avrupa’ya caka satan İngiltere sterlindeki hızlı düşüş nedeniyle enflasyonist baskı altında kalmış durumda. Ya da tersini düşünmek gerekiyor. Amerika’daki ve Japonya’daki deflasyon korkusu gibi mesela...

Görünen o ki Türkiye gibi dünyada da ekonomik dengelerin sallantıda olduğu dönem devam ediyor. Bu gidişin ne zaman sona ereceği konusunda ise açıkçası net bir tahmin yapılamıyor.

Yazının Devamını Oku