Durumun ne olduğunu tekrar tekrar yazmanın bir anlamı yok. Bonodaki hareket ve kar potansiyeli devam ediyor ve biraz daha edecek gibi görünüyor. Dolar ise artık sınıra geldi. Gerçi her gün biraz daha aşağı seviyelere iniyor ama özellikle ihracatçıların uyarılarının piyasadaki bu gidişi çok yakın durduracağı kanısındayız. (Bkz. Finansal Forum Gazetesi’nin bugünkü nüshasının manşet haberi). Borsanın temel derdi paranın adres olarak kendisine bu alanı seçmemesi.
Bunun çok çeşitli nedenleri mevcut elbette. Başta da yapısal sorunlar geliyor. Ama şimdilik bu sorunları bir tarafa bırakalım. Çünkü alternatif piyasalardaki kar imkanı ya da beklentisi azalınca yatırımcılar ister istemez borsaya yönelecek. İşte kritik soru da burada sorulmalı zaten. Ne zaman?
Merkez Bankası faiz indimi yaptığı zaman. Çünkü ancak o zaman yatırımcı bonodaki net kar fırsatını kesin olarak görebilecek. Ancak o zaman kendi risk algılamasına göre bonoları satıp parasını cebine koyacak. Bu sürecin ardından da yeni kazanç potansiyeli sunan alanın neresi olduğunu bakacak. Ve ister istemez borsaya yönelecek.
Tabii ki bu önceden öngörülemeyen riskleri dışarıda bırakan bir senaryo. Geçen hafta vurguladığımız yapısal ve siyasi risklerin devam ettiğini unutmamak gerekiyor.
Yatırımcının bu alanda izlediği iki temel alan da 5. gözden geçirme için yapılması gerekenler ve özelleştirme adımları. BU iki alanda gerçekleşecek herhangi bir olumlu/olumsuz adım piyasalarda karşılığını anında bulacak ve bu gidişi değiştirecek güce sahip. Çünkü hala her şey bıçak sırtında...
Bono piyasasının karşı konulmaz cazibesi tüm diğer piyasaların papucunu bir anda dama attı. Halihazırda fonlama maliyetine kadar gerçekleşebilecek 2 puanlık düşüş olanağı uzun zamandır kar edemeyen piyasalara oldukça cazip geliyor. Şimdi bir de Merkez Bankası’nın gecelik faizleri 2-3 puan kadar daha düşürebileceği beklentisi ile bonodaki kar potansiyeli iyice arttı. Eğer Merkez Bankası 3 puanlık bir indirim yaparsa bu fonlama maliyetini yüzde 47’lere çekecek böylelikle de bono yatırımcısının önünde şu anki yüzde 52’lik bileşik faizler dikkte alınırsa 5 puanlık daha bir kar imkanı doğacak.
Hatta bono faizlerinin daha önce de olumlu beklentilerin artması ile fonlama maliyetinin altına geldiği hatırlanırsa bu potansiyel kar beklentisi daha da artıyor.
Bu senaryoyu destekleyen en önemli etken de enflasyonda özellikle de çekirdek enflasyonda düşüş beklentisinin güçlenmesi. Bunlara vergi barışından gelecek para, turizm gelirlerinin artma beklentisi, sanayi üretimindeki rekor artış gibi gelişmeler de eklenince senaryo iyice güçleniyor.
Bu durumda doların hali ne olacak peki? 2002 haziran ayından bu yana en düşük seviyesine geldi dayandı. Merkaz bankası döviz alım ihaleleri ile kurun seviyesine müdahale etmediğini amacın piyasadaki fazla dolar likiditesini çekmek olduğunu söyledi ama piyasa biliyor ki merkezin müdahale ettiği yer kur seviyesinden rahatsız olduğu yerdir. Yani kim ne derse desin kısa vadede dolar kuru 1 milyon 500 bin seviyelerinin altına gerilese bile 1 milyon 500 bin taban seviyeleri. Tabii ki dolar kurundaki bu düşüş sıkıntı yaratmayan bir düşüş değil.
Öncelikle dolar yatırımcısı Merkez Bankası’nın kur seviyesine müdahale etmemesini yanlış ve hatta maksatlı buluyor. İhracatçı sesini çıkartmıyor ama onların da aşırı değerlenen TL nedeniyle sıkıntıya girecekleri zaman yakındır. İhracatçının ses çıkarmamasının nedeni hüktümetten sigorta primlerinin düşürülmesi enerji maliyetinin azaltılması yönündeki sözlerdi ama TİM Başkanı Oğuz Satıcı da açıkça söyledi ki bu sözler tutulmuyor. Peki doların düşüşü 2001 yılında olduğu gibi cari açığı artırıp Türkiye’yi yeni bir krize sokabilir mi? Bu çerçevede yılbaşından bu yana 4 milyar dolar seviyesine çıkmış bulunan dış ticaret açığı alarm verici seviyede mi? Hayır. Çünkü artık dalgalı kur bu işin en önemli sigortası. Yani sıkıntı olursa orta vadede ani kur ayarlamalarına (devalüasyona) ihtiyaç kalmadan piyasa bunu dengeleyebilir.
Ayrıca dış ticaret açığının ayrıntıları iyice incelenirse artışın önemli bir kısmının ihracata yönelik ara mal ithalatından kaynaklandığı görülebilir. Yani üretim için, ihracat için ithalat yapıyoruz.
Bu aşamada en sıkıntılı piyasa borsa olarak görülüyor. Yerli yatırımcı yediği darbeler nedeniyle, aşırı oynaklık nedeniyle borsaya yaklaşmıyor. Yabancı yatırımcı zaten tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sermaye piyasasından uzak duruyor. Ekonomik ortamın iyileşmesi elbette borsaya ivme katcaktır ama borsada yapısal sorunlar aşılmadan küçük yatırımcının kar etmesi olanaklı görünmüyor.
Aslında borsa yatırımcısı için işin ne kadar zor olduğunu anlatmak için dünkü hazine ihalelerine bakmak lazım. Toplam borçlanma 3.9 katrilyon lira olarak gerçekleşti ama 385 günlük ihaleye 5.7, 287 günlük ihaleye ise 2.5 katrilyonluk teklif geldi. Yani borçlanmanın iki katı kadar piyasadan “size borç verelim” teklifi geldi. Bu da bono piyasasında artık bireysel yatırımcı ağırlığının da artmaya başladığını, potansiyel borsa yatırımcısının bonoya yönelişinin devam ettiğini gösteriyor. Kısacası bono piyasasının yüksek getiri potansiyeli devam ettikçe para yönünü borsaya çeviremeyecek.
Önümüzdeki önemli siyasi ekonomik gündem maddelerine baktığımızda şunları görüyoruz:
* Görünüşte özel bir toplantı için Türkiye’ye gelen IMF Birinci Başkan Yardımcısı Anne Krueger hükümet üyeleri ile temaslara başladı. Bu temaslarda 5. gözden geçirme öncesi hükümete uyarılarda bulunduğu belirtiliyor.
* 9 mayıs bir türlü tamamlanamayan Pamukbank satışı için son teklif verme günü. Borsa yatırımcısı için yine en önemli meselelerden biri Pamukbank’ın satışı sorunu olmaya devam edecek.
* 11 Mayıs’ta Saadet Partisi’nin olağan kongresi yapılacak ve Necmettin Erbakan uzunca bir aradan sonra yeniden siyaset sahnesine çıkacak. AKP karşısında ilk kez parti içinde de belirli grupları etkileme gücü olan ciddi bir muhalefet bulacak.
* 16 Mayıs Cuma günü Pamukbank için uygun bulunan yatırımcılar açıklanacak.
* 20 Nisan’da Dünya Bankası ile görüşmeler başlayacak hemen ertesi gün ise IMF ile 5. gözden geçirme görüşmesi başlayacak.
Ekonomi gazetecileri olarak piyasalarda son birkaç haftadır yaşanan gelişmeyi bahar havası olarak tanımladık. Aslına bakarsanız bu tanımlamada pek de haksız sayılmayız. Faiz düşüyor, dolar TL karşısında değer yitiriyor ve borsa 2003 yılı başındaki seviyelere yeniden çıktı. Fakat tüm piyasalar içinde yatırımcının umduğu hareketi göremediği tek yer borsa oldu. Tüm iyi beklentilere rağmen Borsa haftalardın kalıcı olarak 11.500 puan seviyesini aşamadı. Beklentilere baktığımızda da kısa vadede bu seviyeyi aşabileceği ve diğer piyasalarda görülen küçük çaplı ralliyi yaşayacağı yönündeki beklentinin çok zayıf oluğu ortaya çıkıyor.
Bu gelişmenin birincil sebebi de bono piyasasının sunduğu yüksek getiri şansı, yüksek faizler...
Geride bıraktığımız neredeyse iki yıllık süre zarfında bono piyasasındaki olumlu gelişmeler borsa için de moral olurken şimdi bu durumun değiştiğini, piyasaların kendi özgün karakterlerini kazandıkları ve bono piyasasının yeniden borsa karşısında rakip durumuna geçtiğini izliyoruz. Sebeplere bakarsak...
Merkez Bankası’nın faiz indiriminden sonra bono piyasasında da bileşik faizler gösterge kağıtta yüzde 52 seviyesine geriledi. Merkez Bankası enflasyon düşüşüne paralel olarak faiz indirimine devam edebilir yönündeki beklenti, Nisan ayı enflasyonunu tahminlerin de altında çıkması nedeniyle biraz daha güçlendi. Bu nedenle gecelik fonlama maliyetinin yüzde 50.6 seviyesinde olduğu ve piyasanın faiz indirimi beklentisinin sürdüğü de göz önüne alınırsa faizlerin kısa vadede yüzde 50’nin de (yani fonlama maliyetinin) altına gelme ihtimali mevcut. Yani hala bono piyasasında 3-4 puana yakın bir faiz düşüşü potansiyeli var. Bu da şu sıralar kimsenin başka yerde bulamayacağı bir kazanç anlamına geliyor. Nasıl ki para dolardan çözülüp bono piyasasına akıyorsa borsadan da daha ufak çaplı ama benzer bir kaçış söz konusu. Sadece mevcut borsa yatırımcısı değil uzun zamandır borsan uzak duran potansiyel borsa yatırımcısı da bu getiriye göz dikmiş durumda.
İkincil olarak da dolar kurunun TL karşısındaki hızlı değer kaybı nedeniyle borsa endeksinin dolar bazındaki değerinin artmış olması. Burada şu çarpıcı örneği vermemiz durumu daha net tanımlayacak. Geçen hafta TL bazında değer yitiren borsa bolar bazında yüzde 3 arttı. Bu da kısa vadede borsa için umut olan yabancı yatırımcının gelişini engelleyen bir ön faktör.
Bahar havası meselesine gelince mutlaka şu tespiti yapmamız lazım. Piyasalar olumlu makro ekonomik beklentiler nedeniyle değil, olumsuz beklentilerin son ermiş olması nedeniyle yükselişte. Bu durum da önümüzdeki dönemi daha önemli hale getiriyor. Üstelik bu sefer de karşımızda ekonomik riske ek olarak siyasi risk etkisi olabilir.
Önce sıkıntılı geçeceğinden korkulan ama zaman geçtikçe AKP’nin uzlaşma yolunu seçeceği beklentisi ile piyasaların risk gündeminden düşen MGK toplantısı sona erdi. Çıkan sonuç tam da piyasaların tahmin ettiği, istediği türdendi. Hükümet IMF’ye verdiği ekonomik niyet mektubunun ardından devlet yapılanmasına da laiklik niyet mektubu verdi. Piyasaların umudu bir daha böyle bir gerginlik yaşanmaması. Çünkü gerginliğin tanımlayıcısı siyaset olduğu andan itibaren hiçbir olumlu göstergenin yatırımcı moralini düzeltmeye yetmediği ortada.
Bunu sadece borsa endeksindeki hareketi izleyerek bile gayet net bir biçimde söyleyebiliyoruz. İMKB 100 Endeksi 21 Şubat’tan bu yana defalarca denemesine rağmen 11 bin 500 puan seviyesinin üzerinde kalıcı olarak tutunamadı. Önce savaş riski ardından da laiklik bunalımı piyasaların ekonomideki olumlu gelişmeleri satın almasını engelledi.
Örneğin Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti’nin tespiti çok önemli. Merkez Bankası Başkanı, savaş riski nedeniyle piyasadan çıkan paranın yeniden sisteme döndüğünü söyledi. Yani tasarruf sahibinin güveni yeniden tesis olunmaya başladı. Ama bunun rakamlar üzerindeki etkisini maalesef izleyemiyoruz.
Doların düşüşünü bu olumlu gidişe örnek göstermek de doğru değil çünkü 1 milyon 600 bin lira seviyesinin altına inmiş olan dolar fiyatı açıkçası rahatlamadan çok tedirginlik yaratıyor.
Borsa’nın gündemi
Borsa endeksinin önündeki ilk beklenti Nisan ayı enflasyon rakamları. Burada beklentilerin yüzde 2.4’lük bir artış seviyesinde odaklandığını hatırlatalım. Ama kimi uzmanlar daha düşük bir enflasyon rakamı ile karşılaşabileceğimizi belirtiyor. Eğer bu beklenti gerçekleşirse 11 bin 500 puanın aşılması için yatırımcı önemli bir moral destek bulacak.
IMF heyeti 21 Mayıs’ta 5. gözden geçirme için gelecek. Eğer bu gözden geçirme toplantısı normal süreci içinde tamamlanabilirse hem prestij açısından önemli 500 milyon dolarlık krediyi alabileceğiz hem de dünya yatırımcılarına önemli bir güven mesajı vermiş olacağız.
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan özelleştirme ile ilgili olarak İngiltere’de sürdürülen ‘roadshow’da BP ve Sheel’in Tüpraş özelleştirmesi ile oldukça ciddi bir şekilde ilgilendiğini, Milli Piyango özelleştirmesinin da aynı biçimde ilgi uyandırdığını söyledi. Olumlu çünkü özelleştirme programı hükümetin iktidara geldiği günden bu yana açıkladığı en ciddi proje ve piyasalar açısından da hükümetin değerlendirilmesi için önemli bir gösterge.
Milli Güvenlik Kurulu’nda nelerin konuşulacağı yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Ankara kaynaklı haberlerde bu toplantı ile ilgili ayrıntılar az da olsa yer bulmaya başladı. Avrupa Milli Görüş Teşkilatı ile ilgili meselenin gündeme getirileceği artık neredeyse kesin gibi. Ayrıca Genel Kurmay’ın AKP’nin kadrolaşma hareketi ile ilgili bir raporu gündeme getireceği de belirtiliyor.
Merkez Bankası’nın geçen hafta Cuma günü kısa vadeli faizlerini indirmesi ve Hazine’nin başına BDDK ikinci Başkanı İbrahim Çanakçı’nın atanmasının yarattığı olumlu etki işte bu toplantının gölgesi altına kaldı. Yani daha ekonomik verilere bile bakamadan siyaset riskinin yeniden gündeme geldiği talihsiz bir dönem yaşıyoruz. Öngörülemeyen riskler ekonomi ve yatırımcı açısından her zaman hesaba katılmalı ama kim nereden bilebilirdi ki hükümetin atamalar ve Avrupa Milli Görüş Teşkilatı gibi meselelerde bu tarz adımlar atacağını.
Aslına bakılırsa ekonomik verilerden de ekonominin gidişatına ilişkin net bir yoruma varmak çok zor. Çünkü önceden kestirilemeyen risklerin bir hayli fazla olduğu bir döneme yaşıyoruz.
Örneğin Şubat ayındaki yüzde 32'lik aylık düşüşün ardından iç piyasa beyaz eşya satışları Mart ayında yüzde 58 oranında artış gösterdi. Mart ayında beyaz eşya satışları yıllık bazda yüzde 27 ve aylık bazda yüzde 39 yükseldi. İhracattaki büyüme de sürdü ve Şubat ayına kıyasla yüzde 25, 2002 mart ayına kıyasla ise yüzde 38 oranında bir artış izlendi. Beyaz eşya bu rakamlara bakarak üreticileri Irak krizinin etkisine rağmen hem iç talebin hem de ihracatın oldukça iyi seviyede olduğunu söylüyor.
Fakat şirket karlarında ilk üç rakamları pek de iyi gelmeyecek gibi. Örneğin Garanti Yatırım araştırma bölümünün İMKB 30 şirketlerini dikkate alarak hazırladığı kar tahminleri raporunda 2003 yılı ilk çeyrek karlarının 2002 yılı son çeyreğine göre dolar bazında yüzde 80, 2002 yılının ilk çeyreğine kıyasla yüzde 23 oranında gerileyeceği öngörülmüş. Yani iç talep artıyor ama hala şirket karlarını düzeltecek oranda bir artıştan söz etmek mümkün değil. Tabii 2003 yılı ilk çeyreğinde Irak krizi nedeniyle yüksek faiz ve kur rakamı da bu durumda etkili ama asıl mesele iç talepte canlanma olmaması. Yine aynı araştırmaya göre İMKB şirketlerinin bu yılki karlarını 2002 yılına kıyasla sınırlı miktarda artırabilecekleri yönünde. Ve bu sınırlı seviyede yüzde 20 olarak tahmin ediliyor. Yani 2002 yılında 2.9 milyar dolar olan toplam karın bu yıl en çok 3.5 milyar dolar olabileceği düşünülüyor.
Sonuç olarak kısa vadede piyasaların olumlu beklentileri rakamlara yansıtması için 30 nisan tarihinin geçmesi gerekiyor. Ama eğer bu tarihteki MGK toplantısının yumuşak geçmeyeceğini düşünüyorsanız bu seviyeler satış için uygun görünüyor.
Nasıl olsa ayrıntıları başka haberlerde okumuşsunuzdur. O nedenle faiz indirimi ile ilgili rakamsal detayları yazmayacağım. Ama bir iki noktanın altını çizmekte fayda var. Merkez Bankası geçen yıl toplam 6 faiz indirimi yaptı. Geçen yılki faiz indiriminin 4’ü 20 Şubat ve 30 Nisan tarihleri arasında gerçekleşti. En son faiz indirimi 3 Kasım seçimlerin ardından oluşan iyimser hava sonucu 11 Kasım’da gerçekleşti ve gecelik faizler yüzde 44 seviyesine geriledi. Bugünkü indirimin bir başka önemi daha var. Merkez Bankası daha önceki faiz indirimlerinde genelde enflasyon rakamını gördükten sonra gerçekleştirirdi. Bu sefer ise enflasyon rakamını beklemeden faiz indirimini gerçekleştirdi.
Merkez Bankası yaptığı açıklamada Irak savaşı nedeniyle ortaya çıkması muhtemel risklerin artık ortadan kalktığını vurguladı. Merkez Bankası’nın açıklamasında ham petrol fiyatlarındaki gerilemenin ve döviz kurundaki düşüşün bu faiz indirimi için gerekli ortamı hazırladığı belirtildi. Bu alanlarda daha önceki hızlı yükselişlerin yarattığı enflasyonist baskının ilerde etkilerinin sınırlı bizimde hissedileceğini ama etkisinin çok küçük olacağı da vurgulandı.
Piyasaların bu açıklamaya tepkisi ise sınırlı kaldı. Bunun iki nedeni var. Birincisi zaten bu haber beklentiler dahilindeydi ve kısmen fiyatlara yansımıştı. Aslında piyasa oyuncuları bu indirimi Pazartesi günü bekliyordu biraz erken gelen bir indirim. Ayrıca yukarda da belirttik Merkez Bankası enflasyon rakamlarını beklemedi ama 0piyasalar enflasyon rakamını görmek istiyor.
İkinci olarak da Avrupa Milli Görüş Teşkilatı ile başlayıp 23 Nisan resepsiyonu ile devam eden devletin zirvesindeki gergin sürecin 30 Nisan’da yapılacak olan Milli Güvenlik Kurulu zirvesinde sonuca bağlanacak gibi düşünülüyor. Piyasalar bu konuda biraz tedirgin. Kimse ikinci bir 28 Şubat sürecinin yaşanacağını düşünmüyor ama yine de bu durum can sıkıcı bulunuyor.
Yeniden enflasyon meselesine dönersek Özellikle petrol fiyatlarındaki düşüş ve kamu zamlarının bitmiş olması, mevsimsellik etkisi gibi olgular enflasyonda aşağı yönde bir trendi işaret ediyor. CNN Türk ekonomi servisinin yaptığı ankete göre piyasalar Nisan ayına ilişkin olarak fiyat artışının yüzde 2.4 olmasını bekliyor. Çekirdek enflasyon beklentisi ise yüzde 1.6 seviyesinde. Ama bunun altında rakamlar çıkması şaşırtıcı olmayacak. Bu da belki Merkez Bankası’nın yeni bir indirimini daha gündeme getirebilir.
Hazine’ye atama
Hazine Müsteşarlığı'na BDDK İkinci Başkanı İbrahim Çanakçı getirildi. Devlet Planlama Teşkilatı'nda çalıştıktan sonra, 2000 yılı Aralık ayından bu yana BDDK'da görev alan İbrahim Çanakçı'nın bu göreve getirilmesi piyasalar tarafından olumlu bulundu.