Her şey Necmettin Erbakan’a yakınlığı ile tanınan Avrupa Milli Görüş Teşkilatı’nın zararlı örgütler listesine alınması ile başladı. Nihayetinde bu süreç Türkiye’yi yeni bir siyasi krizin eşiğine getirip bıraktı. Görev yine AKP’nin. Acaba gerekli sağduyuyu gösterip seçim öncesinde söz verdiği gibi çalışmalarında ekonomi üzerine yoğunlaşıp uzlaşmanın partisi olmayı başarabilecek mi?Dün, Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları, Ana Muhalefet Partisi Başkanı ve bazı yargı üyelerinin katılmayarak protesto ettiği 23 Nisan resepsiyonunun gerginliği piyasaları da vurdu. Dolar açılışta 1 milyon 620 bin lira seviyesine kadar çıktı. Ardından bir miktar toparlandı ve öğlen saatlerine gelirken de yeniden 1 milyon 600 bin seviyesinin altına indi.Borsa ise güne 11 bin 405 puan seviyesinden başladı. Açılışta hızlı bir gerileme ile 11 bin 209 puan seviyesine kadar inerken öğlen kapanışı itibariyle 11 bin 285 puan seviyesine çıkarak dolarda olduğu gibi toparlanma işaretlerini sergiledi. Ama tabii ki piyasalardaki bu hareketler “türban gerginliği” olarak tanımladığımız durumun sona erdiği ya da etkisinin azaldığı anlamına gelmiyor. Çünkü bugün tüm gazetelerde mesele sadece türban gerginliği olarak yansıtılsa da aslında madalyonun diğer yüzünde Avrupa Milli Görüş Teşkilatı ile resmi ilişki kurulmasını isteyen Dışişleri Bakanlığı genelgesi ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Başkanlık sistemi ideali” ile ilgili açıklamaları yer alıyor. Bu yüzden de asıl kritik tarih Milli Güvenlik Kurul Toplantısı’nın yapılacağı 30 Nisan. Bu toplantı sonrasında asıl durumun ne olduğu net bir biçimde ortaya çıkacak. Nereden nereye...Hikayeyi özetleyelim. AKP kurmayları Erbakan Hoca’nın siyasi yasağının kalkmasının ardından pek rahat uyku uyuyamıyorlar. Haksız da sayılmazlar aslına bakarsanız. “Tezkere krizi” sırasında toz duman arasında kaldı ve pek tartışılamadı ama Tayip Erdoğan’ın kurduğu 59. hükümetin güven oylamasında AKP’den bile oy vermeyenler olduğu unutulmamıştır umarım. Ya da o meşhur tezkere oylamasında Hoca’nın AKP’lileri yakın markaja aldığı ve SMS marifeti ile ahiret hayatları hakkında fetva verdiği...AKP yönetimi mümkün olduğunca Hoca ile açık arazide karşı karşıya gelmemeye çalıştı. Hoca’nın ayağına basacaklarını düşündükleri her alanda “çalıyı dolaşmayı tercih etti”. Ama yurtdışındaki zararlı örgütler ile ilgili Dışişleri Bakanlığı genelgesinde Erbakan Hoca’ya sıkı biçimde bağlılığı ile tanınan Avrupa Milli Görüş Teşkilatı’nın da yer alması ve dahası bu genelgenin altında Hoca’nın “iyi ama haylaz” örgencilerinden Abdullah Gül’ün imzasının bulunması aylardır ertelenen karşılaşmayı kaçınılmaz hale getirdi. Siyasi tecrübelerin kıyas kabul etmediği ve böyle bir karşılaşmada Hoca’nın eski öğrencilerini yerden yere vuracağı gerçeğinin kaçınılmazlığı AKP’lileri başka çözümler bulmaya itti. AKP’nin beyin takımı ve ana gövdesini Milli Görüşçüler oluşturuyor. AKP’li Milli Görüşçüler Selamet çizgisinden ayrılmış olsalar da ideolojik olarak buradan besleniyorlar. O nedenle AKP kurmayları Hoca ile çatışmayı göze alsalar bile kendi tabanları ile ters düşmemek için zaten geri adım atmak zorundaydı. AKP’nin bulduğu geri adım çözümü ise Milli Görüşçüleri memnun etse bile devlet kademelerinin hiç de hoşuna gitmedi. Dışışleri Bakanlığı bir genelge yayımlayarak büyükelçiliklerimizin Avrupa Milli Görüş Teşkilatı ve Fethullah Gülen Vakıfları ile işbirliği yapmasını istedi. Bu genelge Genelkurmay Başkanı tarafından gayet açık ve sert bir biçimde eleştirildi. Ardından da Başbakan Erdoğan’ın “başkanlık sistemi” açıklamaları geldi ki bu açıklamalar en az Milli Görüş ile işbirliği genelgesi kadar dikkat ve tepki çekici oldu. Meclis Başkanı Bülent Arınç’ın 23 Nisan Resepsiyonu ise bu bağlamda talihsiz bir sürece denk düştü. Son iki haftadır hükümet ile devlet kademeleri arasında artan tansiyonun kurbanı oldu. Tabii burada Bülent Arnıç’ın resepsiyon öncesi açıklamalarının da belki de bu kadar büyütülmeyecek meseleyi gerginleştirdiğini, resepsiyonu gerçekte olduğundan daha büyük bir hedef haline getirdiğini de hatırlatmak lazım. Asıl mesele nedir?Bazen bu kadar ayan beyan olanın nasıl olup da kalem erbabı tarafından bu kadar yanlış anlaşıldığını gördüğümde hayrete düşüyorum. 23 Nisan resepsiyonunda yaşananları “kadınları eve hapsetme, Kıyafet Devrimi, toplumsal uzlaşma v.s.” kavramlar çerçevesinde düşünüp devlet kademelerinin takdirini eleştirmek bana göre meselenin aslını kaçırmaktır. Türkiye çok ciddi bir savaş sürecini yara almadan atlatmayı başardı. Nitekim Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti de bu durumu teyit etti ve “Savaş sırasında alacağımızı duyurduğumuz birçok tedbiri almamıza gerek kalmadı” dedi. Hatta bu esnada Uzakdoğu’daki akut solumu Yetmezliği SARS salgını nedeniyle beklemediği bir fırsat yakaladı. Fakat Türk’ün başı beladan kurtulmaz, yoksa bile yoktan bir tane yaratmayı biliriz. Durup dururken karşımıza bir sistem tartışması diktik. Savaş’tan kurtulup kendi ayağımıza kurşun sıktık. Sakın kimse bu meseleyi “aman canım bu türban meselesine neden bu kadar kafayı taktınız, niye abartıyorsunuz” diyerek küçültmeye çalışmasın. Meselenin türbanla ilgisi yok. Anlamayan yukardaki yazıyı bir daha okusun.