Şalgam, bicibici, kebap tamam sıra portakalda

Türkiye’nin ilk ve tek sokak karnavalının üçüncüsü önümüzdeki hafta sonu yapılıyor. Adana’nın tüm sokakları bir şenlik havasına bürünecek. 4 Nisan Cumartesi rengârenk giysiler ve kostümler içindeki 50 bin kişinin korteje katılması bekleniyor. Adana’ya gidin, eğlenin ve turuncu hatıralarla dönün.

Adana’nın kebabı, portakal reçeli, şalgam suyu, bicibicisi, lahmacunu dışında sokak gösterileri ve spor müsabakaları var. Bu yıl ‘Kostüm tasarım yarışması’ da düzenlenecek. Adana’da en sevdiğim lezzet noktaları şunlar:

** Ben dahil herkesin önereceği kebapçı: Yeşilkapı
** Bir deneyip unutamadığım kebap: Öz Gönül
** En sıkı ciğerci: Birbiçer, alternatifi Ciğerci Bedo
** En kaçamak şirdenci: Naci Usta, alternatifi şirdenci Bedo
** Eşi benzeri olmayan humus: Elem
** İş toplantısı için en uygun kebapçı: Onbaşılar
** Kaburganın hası: Yaşar Usta
** Gizli efsane: Kebapçı Mesut
** Almadan dönme: Ali Göde Şalgam ve Gar Kahvesi

DÜNYACA ÜNLÜ ŞEF WOLFGANG PUCK İSTANBUL’DA

* İstanbul’da artık çok güzel oteller var. Dünyanın en prestijli zincirlerinden biri olan St. Regis otuz dördüncü otelini plaka numarası 34 olan şehirde açtı. Mimar Emre Arolat iyi bir iş çıkarmış. Teşvikiye’nin 20. yüzyıl başından kalma şık apartmanlarının mimari detaylarını otelde kullanmış. Kendinizi şımartmanız için de 950 m²’lik Iridium Spa’yı yaratmış.

* Ben en çok Bentley arabalarından esinlenerek yapılan ve dünyadaki bir diğer örneği sadece New York St. Regis’te bulunan Bentley Süiti’ni sevdim. Bu arada oteldeki sanat eserlerini ortak alanlar dışında odalarda da görebiliyorsunuz. Yemek için otelde iki alternatif bulunuyor: Brasserie ve dünyaca ünlü şef Wolfgang Puck’ın Spago’su. Hafta içinde Puck ile Demet Sabancı Çetindoğan’ın Zarif Mustafa Paşa Yalısı’nda yemekteydim. Şefin bayıldığı mönüde zeytinyağlı dolma, mantı, levrek ve Türk tatlıları vardı. Puck’un yalıda en çok etkilendiği yer 300 yıllık Türk hamamı oldu.

BURNUMUZUN DİBİNDE DÜNYA HARİKASI

Fotoğraf: David Connell

** Üç günlük bir Paris turunda gitmediğimiz ne müze kalır ne de kilise. Oysa elimizin altında diye şehrimizdeki Topkapı Sarayı’na, Ayasofya’ya ya da Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne gitmeyiz. İstanbul’da yaşayan bir Amerikalı tanıdığım “Beni Gebze’deki Çoban Mustafa Paşa Camii’ne götürür müsün” dediğinde inanamadım. Türk arkadaşlarımın çoğu caminin adını bile duymamıştı.

** Gebze’ye vardığınızda davetkâr bir resim yok hatta yapılaşması yüzünden hayal kırıklığı yaşıyorsunuz ama derin bir nefes alıp tarihi ciğerlerinize doldurabileceğiniz bir yerdesiniz.

** 1523 tarihli Çoban Mustafa Paşa Külliyesi mimari kullanılarak da şiir yazılabileceğinin bir kanıtı. Kimilerine göre bu olağanüstü yapının şairi Mimar Sinan. Osmanlı döneminde Gebze gibi önemli geçiş yollarından birinde yer alan külliye, Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi’ne katılan ve gösterdiği üstün hizmetten dolayı Mısır valiliğine getirilen Çoban Mustafa Paşa tarafından yaptırılmış.

** İçeri girdiğiniz andan itibaren külliyeyi saran yüksek duvarlar sayesinde, kendinizi 16. yüzyılda gibi hissediyorsunuz. Mısırlı ustaların çalıştığı camide taş işçiliği ve bezemeler büyüleyici. Cami, kervansaray, türbe, tekke, semahane, misafirhane, medrese, imaret, tabhane ve kütüphane gibi bölümlerden oluşan külliyenin avlusu çok dingin. Güneşin sızmasına izin vermeyen ağaçların gölgesinde serinleyip soluklanabilirsiniz.