GeriSeyahat ‘Kenar Semtlerde Bir Gezinti’
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
‘Kenar Semtlerde Bir Gezinti’

‘Kenar Semtlerde Bir Gezinti’

Bugün ucu bucağı zor çizilen, her gün değişen İstanbul, nakaratını hemen herkesin ezbere bildiği ancak melodisinin örselendiği bir uzak şarkı. Sizi bilmem ama ben bu kadim kenti, tıpkı Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ‘Kenar Semtlerde Bir Gezinti’si gibi dolaşıyorum. Çünkü Bizans’tan Osmanlı’ya, oradan Cumhuriyet’e intikal eden bu hatta dolanırken, bakımsızlığı ve haraplığı içinde bütün tarihi duyuyorsunuz. Adını 8’inci Osmanlı padişahı II. Bayezid devrinde sarayda çeşitli mevkilerde bulunup sadrazamlık da yapan Koca Mustafa Paşa’dan alan, eski İstanbul’un bu eskimez muhitini gezmeye başlayalım o vakit...

Kocamustafapaşa gezisi için size kendi usulümü tavsiye edeyim: Böylesi old town’lara toplu taşımayla gidiniz. Mesela Şubat 2024’te açılan Sirkeci-Kazlıçeşme banliyö trenine binip, gerçek anlamda tarihin içinden geçerek Kocamustafapaşa durağında inip semti adımlayabilirsiniz.

İlk durağımız 15’inci yüzyıl sonunda Dersaadet’e kondurulan Kocamustafapaşa Külliyesi olsun. Burası Suriçi İstanbul’unun nadide bahçelerinden biri. Fatih’in oğlu Cem’i zehirlediği öne sürülen (bence tarihi fantezi), sonunda Yavuz Sultan Selim tarafından kellesi alınan Koca Mustafa Paşa’nın manevi çiçekleriyle bezediği bir yer burası. Ama aynı zamanda Halvetiye tarikatının Sünbüliyye kolunu sistemleştiren Sünbül Sinan’ın da yurdu. Şimdi burada uzun uzun tasavvuf tarihi anlatmak olmaz. Fakat meraklısına hemen not düşelim: 14’üncü asrın sonunda vefat etmiş olan Ömer Halveti’nin doktrine ettiği yol, İslam dünyasının en yaygın tarikatlarından. İşte, Kocamustafapaşa Camisi, Konstantinopolis’in ilk Halveti tekkesi olmasından ötürü halk arasında ‘Sümbül Efendi Camisi’ olarak anılagelmiş.

Cami, Bayezid’in emriyle kiliseden çevrilmiş ve bu kilise de aslında ‘Kadınlar Manastırı’ diye bilinen yapının üstüne inşa edilmiş. Söz konusu kiliseye ikonoklast, yani resim karşıtı cereyanlarda idam edilen Giritli Aziz Andreas’ın kutsal kalıntıları gömüldüğünden ‘Doğu Roma’ menkıbelerinde de yeri var.

Ünlü sanat tarihçi Semavi Eyice’nin tarifiyle ilk karakteristik örneklerinden birini Bayezid Camisi’nin oluşturduğu tarzın bir örneği. Yine ahalinin beyanıyla mübarek gecelerde, cami şerefelerinde kandil yakılması geleneği ilk burada hayat bulmuş.

Anlatıların iç içe girdiği, bazen birbirine bağlandığı bu kompleksin bilgilendirme levhasında “Bizans İmparatoru Konstantin’in kızı Katerina’nın Müslüman olup Sıdıka adını aldığı ve burada metfun bulunduğu rivayet edilmiştir” yazıyor. Sarı Sıdıka gibi Kerbela şehidi Hazreti Hüseyin’in kızları, yani Hazreti Ali’nin torunlarından Fatma ve Sakine de burada gömülü.

‘Kenar Semtlerde Bir Gezinti’

Biraz boza molası...

Şimdi yönünüzü Cerrahpaşa’ya doğru çevirin. Külliyeden yaklaşık 10 dakikalık yürüme mesafesindeki Beyaz Saray Dondurma ve Boza dükkânına mutlaka uğrayın. Prizrenli Vefa Bozacısı kuşkusuz çok güzel ama Üsküplü Beyaz Saray bence İstanbul’un en güzel bozacısı. Kış ayının bu vazgeçilmez lezzetini burada tattıktan sonra mevsimine göre böğürtlenli, karadutlu ve çilekli dondurmalarını da tavsiye ederim.

Çinilerle bezeli pano

İki paşanın (Cerrah Paşa ile Koca Mustafa Paşa) adını taşıyan semtleri birbirine bağlayan sokaklar arasında yavaş yavaş adımlayın. Pek tabii her yerin betonla ölçüldüğü bu zamanda, mazisinin sesi kısık olsa da buralarda karşınıza hoş sürprizler çıkmıyor değil. Hâlâ gayrimüslimlerin cenaze levazımatı işleriyle meşgul tek tük kalmış kişilere, Fatih zamanından kalma askerlerin silinmeye yüz tutmuş mezar taşlarına, kimliği meçhul ama ahalinin saygıyla andığı ‘dede’lerin, ‘baba’ların kabirlerine tesadüf ediyorsunuz.

‘Kenar Semtlerde Bir Gezinti’

İmparatorluğun çok da popüler olmamış padişahlarının başında I. Mahmut gelir. Tarihçilerce ‘muammir-i bilâd’, yani ‘şehirler onaran, beldeler yaşatan’ olarak anılmış bu padişah, Lale Devri’nde başlayan imar faaliyetlerine gerçek manada kimlik kazandırır. Artık onun saltanatı döneminde ortaya çıkan eserler klasik dönemin sonu, yeni mimari sanatın başlangıcı addedilir. İşte, bu sultanın başbakanlarından Hekimoğlu Ali Paşa’nın 1735 senesinde kendi adıyla anılan külliyesi, bir tiyatro sahnesi gibi.

Özellikle cami içindeki Tekfur Sarayı’nda imal edilmiş çinilerle bezeli Kâbe panosunu mutlaka fotoğraflayın. Mübalağa etmiyorum, camisinden kütüphanesine, türbesinden avlu kapılarına her bir detayı nevi şahsına münhasır. Benden size bir bilmece... Ağırlık kulesinin üstündeki dilimli kubbeye iyi bakın, acaba ne göreceksiniz?

‘Kenar Semtlerde Bir Gezinti’

Zamansız düş bahçesi

Eski İttihatçılardan Mehmet Habib Bey’in (Bursa’daki Çelik Palas’ı, Ankara’daki Ziraat Bankası Genel Müdürlük Binası’nı yapan) İtalyan mimar Giulio Mongeri’ye tasarlattığı Bulgur Palas, Şubat 2024’te İstanbul Büyükşehir Belediye’since onarılıp kapılarını açmıştı. Burası; zengin kütüphanesi, kafeteryaları, Marmara Denizi, Adalar ve Üsküdar manzarasıyla zamansız bir düş perdesi. Yazının sonuna gelirken; Gaziantepli Mehmet Usta’yı, Kosovalı Parlar Pastanesi’ni de notlarınız arasına alın. Bir de Yahya Kemal’in ‘Koca Mustâpaşa’ şiirini okursunuz belki. 

False